• "din eleştirisi ve iki yüzlülük üzerine, bol metal müzikli, 2018 yapımı polonya filmi."




Facebook Yorumları
  • comment image

    polonya köylüsünün türk köylüsüne pek çok açıdan benzediğini fark etmemi sağlamış film, özellikle din konusunda. kiliseye ve heykele yardım isteyen papazın, cuma çıkışı camiye yardım diyenlerden ne farkı var? filmdeki papazı bir zamanlar anadolu'da filmindeki muhtara çok benzettim ayrıca, hem fizik hem de karakter açısından.
    papaz muhtar
    bence güzel bir din ve köy eleştirisi olmuş


    (ssgnin kankasi - 28 Ağustos 2018 11:05)

  • comment image

    izleyenin benim çok yakınımda birinin başına benzer bir olay gelse ben nasıl tepki verirdim demesine ve filmin başından sonuna kadar kendini sorgulamasına neden olan film. müzikler, tablo gibi manzaralar gerçekten çok başarıyla seçilmişti.

    --- spoiler ---
    filmin sonuna doğru bu flu olayını çözdüm sanırım, kazayı geçiren abinin bir gözü kaza sonrası görmüyor yada az görüyor ya, biz de izleyici olarak bütün filmi onun gözünden yarı flu olarak izliyoruz ve bu bizi yer yer rahatsız etse de çok etkileyici oluyor.
    ---
    spoiler ---

    --- spoiler ---


    (kafamkaristi - 29 Ağustos 2018 22:46)

  • comment image

    yönetmenliğini malgorzata szumowska olan, 2018 yapımı bir polonya filmi.

    "sahip olduğu (güzel) yüzü bir kaza sonucu deforme olan bir insanın, bu deformasyonun sosyal ilişkilerine negatif yönlü yansımasını" izleyeceğimi düşünerek filme gittim. filmle ilgili birçok açıklamada da bu yönde bir tanımlama yapılıyor. bu tanımlamanın filmde olmadığını söyleyemeyiz ancak filmin meselesinin bu olmadığını tespit etmek lazım. bu da bende bir hayal kırıklığı yarattı.

    filmin ana meselesi "katolik bağnazlığı". dinin ve bağnaz toplumlarda insan ilişkilerin nasıl bir iki yüzlülüğe sahip olduğuna değiniyor film.

    "yüzü değişen insan" unsuru ise bu bağnazlığı ortaya çıkaran bir araç, bir turnusol kağıdı olarak filmdeki rolünü üstlenmekte. yönetmen, temelinde dinin olduğunun altını çizdiği bu bağnazlığı ve iki yüzlülüğü farklı bir olayı araç olarak kullanarak da gösterebilirdi. kullanmalıydı anlamında söylemiyorum. yani burada "yüzü deforme olan insan" unsurunun filmin ana meselesini ortaya koymadığını, bu nedenle de çok mühim olmadığını söyleyebiliriz.

    filmin bizi bir yanılsamaya da götürdüğünü söyleyebilirim. şu soruyu sorarak açayım. eğer yüzü değişip deforme olan, "çirkinleşen", "ucubeleşen" insan unsuru böylesine bağnaz bir sosyolojiye değil de bugün "modern" olarak tanımladığımız bir sosyolojide gerçekleşseydi durum ne olurdu? evet belki filmdeki bağnaz taşra toplumunda olduğu gibi çok bariz bir negatif refleks ortaya konmazdı ancak "ucubeleşen" insanın eskisi gibi kaldığı yerden hayatına devam ettiği, sosyal ilişkilerinin aynı kaldığı bir sürecin gelişeceğini söylemek de aşırı iyimserlik, dahası "iki yüzlülük" olur. filmle ilgili sürekli ön plana çıkarılan ve bağnazlığa atfedilen "iki yüzlülük" tutumunu da bu şekilde modern insana yansıtabiliriz. yani, bağnaz bir toplumda iki yüzlülük ve dahası “kötülük” daha açık, çok da çekinmeden ortaya konduğu için daha çerçeveli görülüyor olabilir. ancak bu durum sadece bağnazlara ait gibi bir tavra girmek... işte filmin kendimizle ilgili öz eleştiri yapmamıza olanak sağlayan asıl önemli noktası. ancak film asla bunu hedeflemiyor. zaten filmin "bağnaz olmayan insanlar" olarak öz eleştiri yapmamıza olanak sağlamasının altında yatan ana neden de filmin bunu hedeflemiyor olması. iğne-çuvaldız... bu tespiti filmin içinde aramaya koyulursak, yüzü deforme olan jacek ve nişanlısı olan dagmara'nın içinde yaşadığı bağnaz yapıya ait olmayan karakterler olarak sunulduğunu söyleyebiliriz. dagmara da jacek gibi içinde yaşadığı toplumun din eksenli bağnazlığıyla dalga geçen, onları aşağılayan iki genç. ancak yakışıklı jacek "ucubeleştikten" sonra güzel dagmara artık onunla birlikte olmak istemiyor. bu noktada dagmara'nın bu tutumunun bağnazlıkla açıklanamayacağını tespit edebilecekken, yönetmenin burada bir "kurnazlık" yaparak dagmara'nın bu tutumunu da bağnazlığa yansıtmak için dagmara'nın annesini sahneye attığını söyleyebilirim. dagmara annesinin zihniyet sınırları dışına çıkamıyor, çıkmak istemiyor, bağnazlığa sığınıyor. peki dagmara'nın annesi olmasaydı dagmara jacek'le olan ilişkisine aynen devam eder miydi? daha ilginç bir soru soralım; yüzü deforme olan yakışıklı jacek değil de güzel dagmara olsa, yaşadığı toplumdan bu kadar kopuk olan jacek'in tutumu ne olurdu?

    sosyal seçimlerinizi yaparken "dış görünüm" ne kadar etkili oluyor? etrafta kaç tane bugünün sosyal yargılarının "yakışmışlık" anlayışına zıt çiftler görüyorsunuz? notre dame'nin kamburu'ndaki quasimodo'nun yaşadıkları günümüz modern toplumundaki geçerliliği nedir?

    bunlar filmin hedeflemediği sorgulamalar. benim yaptığımsa filmi izleyen biz modernlerin filmdeki bağnaz karakterleri şeytanlaştırırken modern bizleri melekleştirmesinin önüne set çekmeye çalışmak. dolayısı ile aynı eleştiriyi bizi (belki istemeden de olsa) bu melekleştirmeye iten yönetmene de yapmaktayım. siyah çok siyah diye griye beyaz demek de kabul edilemez.

    filmle ilgili diğer değinmek istediğim konu yönetmen ve polonya arasındaki ilişkinin filme yansıması. malgorzata szumowska'nın polonya'nın siyasi ve kültürel yapısıyla çatışma halinde olduğu açık. bu çatışmanın agresiflik boyutunu bilecek kadar bir szumowska birikimine sahip değilim. ancak biraz tutarlı tahminler yürüterek eleştirimi oluşturabilirim. polonya da türkiye gibi modernleri ve gelenekçileri arasında derin çatlağın olduğu bir ülke. dindarlığın bağnazlık boyutunda görüldüğü, ancak bir taraftan da ab ülkesi olan, dünyada modern ülkeler arasında sayılacak bir ülke. türkiye gibi. işte toplumun kendi içindeki bu sosyo kültürel derin çatlak iki kesim arasında "nefrete" kadar uzanan bir hınç duygusunu beraberinde getiriyor. bu hınç duygusu da toplum üzerinde soğukkanlı bir değerlendirme yapabilmemiz önünde bir engele dönüşmekte. eğer sanat veya eleştiri üreten bir titriniz var ve bu hınca da sahipseniz, hıncınız eseriniz üzerinde izler bırakıyor.

    twarz filminin yönetmen malgorzata szumowska'nın polonya'ya (siyasal ve kültürel yapısına) duyduğu hıncın yansıması olduğunu düşünüyorum. yönetmenin soğukkanlı ve rasyonel bir fotoğraf çekmek yerine, dişlerini sıkarak yazdığı bir senaryonun içimizdeki "nefreti" harekete geçirmeyi arzulayan bir anlatımı tercih ettiğini tespit edebiliriz. filmdeki didaktik unsurlar, kötülüğün ve bağnazlığın karikatürize halleri bu hıncın görmezden gelinemeyecek izleri. bu izler de benim için filmin sanatsal değerini aşağıya çeken bir unsur.

    edit: ıvır zıvır


    (unfug - 14 Eylül 2018 05:28)

  • comment image

    temposu ağır bir film ama akıcılığı güzel ve sıkılmıyorsunuz izlerken. aslında isimler, coğrafyalar ayrı olsa da insanın ne kadar da aynı olduğunu şaşırarak deneyimliyorsunuz. polonya'da ufak bir kasabanın aslında ne kadar da bizle birebir olduğunu izlerken sıcak biseyler akıyor içinizden. filmin çatışması ise ana karakterin yüz degişimiyle başlıyor ve çevresindeki her insanda farkli tezahür ediyor. ben dahil çoğunluk da sanirim hep ana karakterin etrafındaki kişilerin gözünden izledi filmi sanırım. tıpkı hep başkalarının öleceğini düşünmemiz gibi.

    filmde tek sevmedigim nokta ise yönetmenin bol blurlu sadece odağın net olduğu çekim tekniği. bana fazla geldi, yer yer filmin çok fazla önüne geçti. belki yönetmen bu şekilde estetiğin bizdeki yerini; görme dürtümüzden aldığımız hazzı törpüleyerek anlamamızı ve filmin ana karakteriyle yüz yüze muhattap olanlarla bağ kurmamızı istiyor bilemiyorum ama sizi rahatsız ettiği kesin.

    sonuç olarak izlemeye değer bir film.


    (cezm - 28 Eylül 2018 11:23)

  • comment image

    iş kazasından sonra hayat ne kadar olağan devam edebilir? sen hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya çalışsan da alacağın karşılık tekrar eskisi gibi mi olacak yoksa insanlar ameliyatın yüzünden seni canavardan farksız mı görecek?

    görsel açıdan tatminkâr bir film olmasına karşın sanki yönetmenin netlikle arasında sorun varmış gibi sık sık bulanık görüntülerle bizi baş başa bırakması oldukça rahatsız edici bir deneyimdi. 15 yaşında bozuk kamerayla çektiğim filmden farksızdı neredeyse. tek ayrımı onun bunu isteyerek yapmasıydı. bunların dışında sahne geçişleri filmin ilk yarısında sürekli olarak tamamen yükselen veya tamamen kesilen seslerle, aralara manzara görüntüleri yerleştirerek yapılmıştı. belki bir yerden sonra alışmış olabilirim, bilmiyorum.

    hikayesi klasik türk drama filmine dönebilecekken çok keskin hatlarla bundan kaçabilmiş ve bu da filmi güçlü kılan unsurlardan olmuş. içeriğiyle alakalı uzun uzun tartışılabilir, ahlaki yönden üzerine düşünebilir. bu da bir filmden fazlası olduğunu gösteriyor. keşke başına harcadıkları enerjiyi finale de harcasalarmış da bu kadar aceleye gelip basit görünmeseymiş dedirtti. çok daha fazlasını hak edebilecekken 7 vermekle yetiniyorum maalesef. polonya filmleri günümün ilk meyvesiydi, biraz tatlı biraz acı bir tat bıraktı damağımda.


    (i feel the hope - 27 Ekim 2018 01:19)

  • comment image

    bir dönüşümün hikayesine tanıklık etmemize olanak sağlayan film.

    --- spoiler ---

    "gregor samsa bir sabah yatağında sıkıntılı rüyalarından uyandığında, kendini dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu."

    jacek bir iş kazası geçirir ve kendini yeni bir 'yüz'e dönüşmüş olarak bulur.

    gregor'un dönüşümünde nasıl ki insanin kendini gerçekleştirme sınırlarını ondan faydalanma eksenine göre çizen modern-kapitalist dünya ve yüzeysel ilişkiler etken ise jacek 'in dönüşümününün altında da kabaca inanç ve emek sömürüsü yatar.

    düne kadar köyün bıçkın, çekici delikanlısı olan jacek, artık insanların onu sadece ona ait olmayan bir yüzle tanımladığı bir 'şey'e dönüşmüştür. fiziksel başkalaşımla beraber jacek'e karşı toplumun tüm duyguları da başkalaşmıştır. fiziksel çirkinlik ve yetersizlik , insanların düşüncelerindeki kötülük ve fakirliğin vücut bulmuş şekli gibi hissettirir onlara. ve artık jacek'in varlığı toplum için dayanılmaz hale gelir. öyle ki kendi annesi bile jacek'in artık onun oğlu olmadığına inanmaktadır. böylesine bir dönüşüm ancak şeytanın devreye girmesiyle mümkündür.

    burada pencerenin öteki tarafından da bakmakta fayda var. insanlarla kurduğumuz iletişimin en somut meyvesi biriktirilen anılarsa, jacek artık insanlar için jacek değil, ona baktıklarında çirkinlikten ve olağandışılıktan farklı bir şey göremedikleri bir yüzdür. jacek'le anıları yaşanan elim kaza ile ölmüştür ve farklı bir yüzle yeniden dogan jacek'le yeni bir bağ kurmak bir yana, yüzüne bile bakamayacak kadar korku ve tiksinti duyarlar. gregor'un yapışkan sırtına, korkunç görüntüsüne tahammül edemeyip zamanla onun aslında gregor olduğunu bile unutan ailesi gibi. burada bu ilkel tepkilerin olağanlığını görmemiz gerek. hannibal filminde, gençliğinde dr. lecter'in etkisiyle kendi yüzünü parçalayan mason verger karakterini düşünürsek, eminim izleyen hemen herkeste bir ürperti oluşturmuştur, ki beraber yaşamak çoğu kişi için ekstra güç ister.

    film işte başından sonuna kadar bir tarafında jacek'in, bir tarafında toplumun bulunduğu pencerenin iki tarafı ile de empati kurup, iki tarafta da bulunabilmenin olasılıksal açıdan ne kadar kolay olmasıyla yuzlesip, birinde tercih yapamayacak kadar iki taraftan da endişe duymayı sağlıyor.

    "eğer o kardeşim olsaydı, bizi anlar ve çoktan bu evi terketmiş olurdu"

    jacek, gregor'un, onu böcek haliyle kabul etmektense ölmesini yeğleyen ailesini terk etmesi gibi, bir sabah uyanır, gösterişsiz bir şekilde artık ona ait olmayan yaşamını terk eder.

    ve bence bu son, olabilecek en mutlu ve gerçek son.

    ---
    spoiler ---


    (mutfak tezgahindaki radyo - 18 Aralık 2018 23:53)

  • comment image

    biraz daha ciddi bir şey izlemeyi bekliyordum, ama böylesi daha iyi olmuş. bir insanın beden bütünlüğünün bozulmasının kendisi ve yakınları için ne kadar zorlayıcı olabileceğini çok ayağı yere basan bir yerden anlatmış bence.

    --- spoiler ---

    jacek’in şeytan çıkarma ayini sırasındaki trolllüğü şahsımı epey güldürmüştür.
    ---
    spoiler ---


    (apocalyptic lipstick campaign - 31 Ocak 2019 00:24)

  • comment image

    gerçek hayatta hiçbir şeyin filmlerdeki gibi olamayacağının ispatı olan polonya yapımı güzel film. beden ruh problemine ucu değen böyle alengirli bir meseleyi dozunda bir mizahla harmanlayarak verebilmek ayrı beceri ister. şekilciliğin insandaki tezahürü jacek'in çevresinde, cansızdaki tezahürü isa heykelinde cisimleşmiş.
    görüntüdeki fluluğun odak değiştirmesi muhteşem. cânım atlar ise hep güzel.


    (kirkinin da kulpu kirik kup - 11 Mart 2019 00:31)

  • comment image

    hikayesini acındırmadan, uzatmadan, sıkmadan anlatan mükemmel bir film. görüntülerdeki bulanıklık bir süre sonra rahatsız edici olsa da, ana karakterle empati kurmayı sağlıyor. filmi izlerken polonya'da yaşayan bir arkadaşım geldi aklıma. o arkadaşım ne zaman aklıma gelse canım sıkıldığı için filmin kasvetini daha iyi hissedebildim.


    (kendini polat sanan necati - 11 Mart 2019 14:07)

Yorum Kaynak Link : twarz