Trilogia: To livadi pou dakryzei (~ Aglayan çayir) ' Filminin Konusu : > Yunan sinemacı Theo Angelopoulos'un bu dramatik yapıtı sürgün, ayrılık, dünya savaşlarını işliyor ve üçlemenin ilk filmi. Triloji, 'Üçüncü Kanat' ve 'Dönüş' ile tamamlanacak. Ağlayan Çayır, Eleni'nin çocukluğunda evlat edinilmesi, ilk gençlik dönemi ve aşık oluşu, anne oluşu ve sonunda herşeyini yitirip yalnız kalışının hikayesi.
Topio stin omihli(1988)(8,0-5708)
O thiasos(1976)(8,0-2926)
Mia aioniotita kai mia mera(1998)(7,9-10431)
Taxidi sta Kythira(1984)(7,8-1872)
To vlemma tou Odyssea(1995)(7,6-5438)
O Megalexandros(1982)(7,6-681)
Oi kynigoi(1977)(7,6-598)
To meteoro vima tou pelargou(1991)(7,5-1721)
O melissokomos(1987)(7,4-1769)
Anaparastasi(1977)(7,4-953)
Meres tou '36(1976)(6,9-777)
Trilogia II: I skoni tou hronou(2009)(6,7-1418)
theo angelopoulos'un eleni'yi anlattığı filmdir. 1919-1949 yılları arasında kırım'ın odessa'sında doğmuş fakat savaş döneminde hem annesini hem babasını kaybetmiş eleni'nin aile edinmesini, yunanistan'a göçünü, aşkını, savaşı, sefilliği, erkeğini, çocuklarını ve hayatının sonunda doğduğu gündeki gibi sonsuz yalnızlığını anlatan bir film, bir yunan trajedisi. "eleni'de tıpkı troyalı helen gibi, ne vatanı var, ne de sonunda bir kalbi kalıyor" diye betimlemiş yönetmen filmi.filmde bence aşkı tarif eden bir sahne var: deniz kıyısında betonarme bir sahil, kenarda baraka gibi bir yer, önünde bir kemancı, ufak tahta masalar ve sandalyeler. her şey en basitinden, en ucuzundan, denizde uçuşan martılar. oturan tek bir çift, kadının eli adamın avcunda, puslu bir sonbahar havası ve keman sesi.ölümü, acıyı anlatan sahne: denizde önde giden bir sal, üstünde ölü bir adam ve yanında yakınları. arka tarafta bir sürü sandal, ayakta siyah giymiş insanlar, ellerinde siyah bayraklar, deniz üzerinde siyah bir sandal filosu.korkuyu anlatan sahne: siyah gövdeli açık renk dalları olan bir ağaç, dallarında bacaklarından asılmış ölü koyunlar, ağacın dibinde kan gölü, hava puslu, yine sonbahar. bence bu insanın vicdanını betimleyen sahnedir, korkunun geldiği yeri.film baştan sona muhteşem müziklerle dolu. akerdeonun yeri geldiğinde ne kadar hüzünlü bir alet olabileceğini gösterir. enstrümanlar da film gibi yalın, derinden çıkıyor sahneye, güzel ezgilerle filmin hüznünü pekiştiriyor.tam anlamıyla ve tüm anlatımıyla yalın, gerçekçi, çok güzel bir film.
(biber - 26 Eylül 2007 12:00)
(bkz: ağlayan çayır) theo angelopoulos' un üçlemesinin ilk filmi. 30 senelik bir dönemi anlatan film yaklaşık 3 saatlik. filmin baş karakteri eleni. bu filmde müziğe, şiire, görselliğe tamamen doyuyorsunuz. abartıdan uzak, oldukça yalın bir film. bazı sahneleri neredeyse hafızama kazındı. kalacak yeri olmayan insanların tiyatroyu ev olarak kullanması, eleni'nin doğumdan sonra hiç görmemiş olduğu çocuklarını bulması, onlarla yakınlaşması, müzik grubunun üyelerinin ilk başta hiçbir yerde görünmeyip şarkı çalınmaya başladığı anda sıraları gelince ortaya çıkmaları, cenazenin bir sal üzerinde siyah giyinmiş kişler tarafından taşınması, ağaca asılmış koyunlar yerin kan gölüne dönmesi (beni en çok etkileyen sahnedir, bir insanın kaybedecek hiçbirşeyinin kalmadığını ne de güzel açıklar.), ayrılık anında eleni'nin eşine ördüğü kazağının daha bitmemesine rağmen eşine verip, biri sandalda diğeri iskelede ipin söküle söküle onlar arasında bir bağ kurup; ip tamamen söküldüğünde ise artık ayrıldıklarını anlayan eleni ve içler parçalayan ayrılma anı, çarşaflar arasında müzik sesleri ve birden kanla kırmızıya boyanmış çarşaflar.birbirinin düşmanı 2 kardeş . karşı taraflar, ölüm.bir annenin dramı, bir kadının özlemi...her yönüyle beni büyülemiş olan, ağlatan, çok güzel bir filmdi.
(placebo etkisi - 17 Kasım 2007 09:58)
ağlayan çayırbir çayır ne kadar ağlamalıbir dereye yatak olmak için?gözyaşından sel yapacakneler görmeli?ve nasıl temizlemelikoyunların asıldığı dalların altında kurumuş kanları?bütün bir tarihin acısıbir aşkın içindedirbitmemiş bir örgüyle bağlı iki insan…bitmemiş bir örgütakılırsa bir gün göçmen bir kuşun kanadınasokulur yavaş yavaşve ayrılık olur okyanuslar ötesi.mekanın zamanı alt üst edişidir artık tarihbir kadının götürülüşüdür bilinmeyeneçaresiz…ve çocukların savruluşudur zamana…o çocuklar ki ikiz kardeşo çocuklar ki düşman taraflarıdırbir iç savaşın…bir anneneden akan bir nehrin kıyısında durur ve ağlar?karşı kıyıdaki oğluyla nedir onu ayıran?sadece bir nehir midirakıp giden?bir anne ve bir oğulkarşılıklı kıyılarda kıpırtısız dururkennedir onları ayrı tutan bu güç?akıp giden sadece bir nehir midir?bembeyaz bir renktir müzikbu yüzdendir kibeyaz çarşaflı köylerde yaşarmüzisyenler.kanlı bir gözyaşı damlarsa eğerbeyaz bir çarşafamüzik öksüz,yaşam ve ölümü birbirine bağlayan çığlıklarkimsesiz,ve sorular cevapsız kalır.“bir annenin kanlı yarasından kopup gelen bir çığlıkdeğiştirebilir mi bir tarihin akışını?”
(illegalmente - 19 Şubat 2012 01:51)
hollywood klişesi bekleyene sıkıcı, anlayana başyapıt. nur içinde yat, yüce angelopoulos...
(gozu yassiz resim - 25 Nisan 2013 17:35)
eleni sayıklarken, üniformalardan bahseder. "üniformalar değişiyor" der. ilk başta "sen alman mısın? gardiyan" diye sorar. sonra tekrar "üniformalar değişiyor" der. daha sonra bir tiraddan sonra "sen ingiliz misin gardiyan" der. bir tiraddan sonra da asıl vurucu cümleyi kurar :"bütün üniformalar aynı gardiyan"hadi savaşı daha güzel açıkla bakalım açıklayabiliyorsan.ayrıca eleni karaindrou ablaya çok ayrı bir paragraf açmak lazım. anlatılamayacak güzellikte müzikler. filmin yarısını oluşturuyor resmen.
(powersurge - 24 Temmuz 2013 12:48)
film boyunca hangi karede stop tuşuna basılsa o kare en iyi ressamın tablosuna denk düşecek eşsiz güzelliklere sahiptir. bu anlamda sinemada henüz ötesini göremedim.
(guney daglarinin hatirasinda kalan - 30 Kasım 2013 18:28)
bitmesini istemediğim bir üç saat... şiir gibi bir film. olağanüstü görüntüler...
(dubliners - 3 Şubat 2005 23:14)
dün angelopoulos'un şiir sanatını izledim...sahnelerin herbirinde güzel bir fotoğrafın bulunduğu, renkleri, kostümleri, ışığı ile gerçek bir şiirdi. en çok da bu şiirin çıplak ağaca asılmış koyunlarını sevdim. okunmalı.
(agrafi - 11 Şubat 2005 12:36)
senaryodan cok gorselligin izleyiciye hitap ettigi, pastel renkli muazzam yapit. konusunun pek de enteresan olmadigi bu yunan filminde sozlerde tamamen bir siirsellik, kulagi oksayan uyak hakimdir. filmin ozu olan muzikler ise insanı zaman zaman costurma duzeyine ulasir. butun bunlarin yaninda, tipik bir konuyu ozel kılabilen basari goruntuye aittir cunku film izlerken goruntuler seyirciyi ayakta tutar, bu 3 saatin sonunda sıkılmadıysanız bu tamamen goruntulerdeki fotografik anlatimdan, zaman zaman bunun yaglıboya tablo tadında sunulmasındandır. her durus, her goruntu gorsellikteki sanata hitab ediyor. "niye boyle, nerden geldi bu buraya" tarzı sorular sormak gerekmiyor cunku olayların gectigi sahneler de ozenle secilmis dekorlar gibi. sahne sanatcılarının, en azından sahne egirimi almıs kisilerin oynadıgı filmde yuruyus bile danseder gibi, dram bile estetize edilmis. kanımca yine her biri sahne sanatcısı olan figuranların da bu filme etkisi, katkısı buyuk. hollywood izleyicisinin asla izlememesi gereken, 3 saat boyunca uyumalarina sebep olabilecek bu film gorsel urunleri sanat olarak kabul etmis, sinemanin ticari degil sanat boyutuna onem vermis kisilere tavsiye olunur.
(gallbazz - 16 Şubat 2005 01:02)
slayt gösterisi mi izledim, şahane bir konserde miydim anlayamadığım, anlamak istemediğim, sadece iliklerime kadar hissettiğim, beni kendimden geçiren görsel ve işitsel bir şölen.
(masseur - 3 Ocak 2006 12:48)
Yorum Kaynak Link : trilogia i to livadi pou dakryzei