Kıskançlık / 11
  • "elde edememekten kaynaklanır. istediğim şey benim olmadığında, başkalarının olduğunda çıldırıyorum; ancak benim olduğuna inandığım şeyi kimseden kıskanmıyorum."
  • "sanırım bu konuda yapılmış en doğru tespiti nazım yapmış:sebep yok,olması da imkânsız.bu yaptığım iş ayıprezalet.fakat elimde değilseni kıskanıyorumbeni affet..."
  • "tenin tene temasını değil, ruhunun bir diğerininkine dokunuşundan mütevellit duyulan huzursuzluktur!..."




Facebook Yorumları
  • comment image

    sevmeyi becerecek kadar kendi benliğimizden feragat edemeyip, arzulamayı becerecek kadar da bilinmeyene ve tehlikeli olana yelken açmaya cesaret edemeyince geriye kalan duygu... sevememenin ve arzulayamamanın ardılı.


    (wa - 11 Kasım 2007 02:52)

  • comment image

    bir nahid sirri orik romani.

    // cumhuriyet döneminin yazın akımları ve topluluklarına katılmayan nahid sırrı örik, yapıtlarında yarattığı kötücül nitelikteki karakterlerle dikkat çeker. 1894-1960 yılları arasında yaşamış olan nahid sırrı, yapıtlarını 1928 yılından sonra yayımlamaya başlamıştır. eleştiri, gezi yazısı, oyun, öykü ve roman türlerinde yapıtlar veren örik’in ilk romanı kıskanmak 1946 yılında yayımlanır. bu çalışma yazarın kıskanmak romanını psikanalitik eleştiri yöntemiyle çözümlemeyi amaçlar. tezin odak noktasını romanın baş karakteri seniha oluşturmaktadır. karakterlerin davranış, duygu ve düşüncelerinin altında yatan psikolojik nedenler araştılır. seniha’nın haset duygusu ve kendini çirkin algılaması üzerinde durulur. seniha’nın sınır kişilik örgütlenmesi sergilediği savunulur. romandaki erkek karakterlerin kadınsı özellikler gösterdiği, erkek imgesinin yeterince temsil edilmediği iddia edilir.

    yazarın kadın karakterleri şeytani olarak tanımlanır. nahid sırrı örik’in yarattığı kadın ve erkek karakterlerde örik’in anne ve babasıyla yaşadığı ilişkinin yansımaları görülür. kıskanmak’ın başarısı, yazarın insan ruhunun derinliklerine inerek orada kötücüllük tohumlarını bulup yüzeye çıkarmasında yatar.

    anahtar sözcükler: haset, kıskançlık, kadın, narsisizm. //

    "nahid sirri örik, kiskanmak ve psikanaliz" (yuksek lisans tezi), özge soylu

    http://www.bilkent.edu.tr/~turkedeb/btez.html


    (rehayunluel - 23 Ağustos 2002 02:43)

  • comment image

    fragmanından anladığım kadarıyla:
    - roman seçimi de iyi olmuş, yönetmen de...
    - seniha için "çirkinleştirebilecekleri" bir hanım bulmuşlar, olmuş.
    - halit için "güzel" bir odun gerekiyordu, olmuş.

    ama:
    - repliklerini kağıttan okuyan, mükerrem rolündeki berrak tüzünataç olmamış.
    - evli bir kadını yoldan çıkarabilecek kadar erkek bir çocuk olması gereken gençten delikanlı, hele o lepiska saçlarıyla hiç olmamış. ahmet rıfat şungar olsaymış, bak o süper olurmuş.

    filmi izleyince bu dediklerimi yutarım belki, kimbilir.


    (bayan muannit sahtegi - 25 Ağustos 2009 22:20)

  • comment image

    benden başkasıyla...
    gülmesin, eğlenmesin, yemek yapmasın, yan yana yürümesin, çay-kahve içmesin, film izlemesin, tv karşısında pineklemesin, çok uzun ya da keyifli sohbetlere girmesin, aynı bardaktan su içmesin, kitap okumasın, müzik dinlemesin, mutlu olmasın, mutsuz olmasın
    benden başkasına...
    derdini anlatmasın, yemek yapmasın, gülmesin, sarılmasın, kızmasın, şiir yazmasın, bana baktığı gibi bakmasın, iltifat etmesin, kapıyı açmasın
    benden başkasını...
    teselli etmesin, dizine yatırıp saçlarını okşamasın, sevmesin, öpmesin, güldürmesin, beklemesin, rahatlatmasın
    benden başkası...
    oturmasın 1 m.den yakınına, yaklasmasın nefesine, girmesin düşüne, sevmesin onu, sarılmasın, öpmesin, düşünmesin, merak etmesin, sormasın, yazılmasın
    benden başkasında...
    bulamasın huzuru hep beni arasın.*

    (bkz: senden başka)


    (yalnizlik mavisi - 27 Ekim 2009 21:17)

  • comment image

    --- spoiler ---

    klasik hollywood dönem filmlerinin ötesinde, biraz orson welles tadını dahi verebilecek kadar kameranın müdahil olduğu bir zeki demirkubuz filmi. 1 milyon dolar bütçe ve dönem filmi gibi şeyler duyunca demirkubuz kokmayacak bu film demiştim, lakin buram buram demirkubuz bu film. sanırım sırtını dayadığı klasik damar, ister istemez onu modernizmin içine gömmüş. bu iyi de olmuş aslında. zira açılış sahnesinden de görüleceği üzere, "cumhuriyet türkiyesi" içerisinde bir sınıf meselesidir anlatılan.

    bu açıdan, filmin tamamının zonguldak'ta çekilmesi çok hoşuma gitti. zira bizim "küçük burjuva" filmlerimiz ve romanlarımız pek azdır. bu bakımdan mükerrem'de bir madam bovary, halit'te bir charles bovary silüeti görmek sevindirici. filmin tanıtımlarında ve afişlerinde kullanılan "kıskanmak" teması ile bence anlatılan şey farklı bir de. afişte, mükerrem'le seniha arasında bir kıskançlık mevzubahis gibi algılanıyor. lakin asıl kıskançlık, seniha ile halit arasında. öz abisinin yanında "sığıntı" gibi yaşayan seniha, eski fotoğraflara baktığı sahnede bunu açık ediyor.

    seniha'nın asıl maksadı, abisinin hayatını mahvetmek; ve mükerrem sadece bir figüran. zeki demirkubuz, seniha'ya "suç ve ceza" okutturarak da (kitapta geçiyor mu bilmiyorum) muazzam bir referans veriyor. bir ara demirkubuz'un "suç ve ceza"yı çekmek istediğini duymuştum. sanırım bu filmde ya onun müjdesini/kara haberini veriyor, ya da bu film işte raskolnikov'un ruh portresinin bir yansımasıdır, mesajıdır.

    yalnız sinema dili açısından da ayrıca güzel filmdir. ağır makyaja rağmen yakın çekimlerde mimikler harika verilmiş. ışık ve kasvetli hava oldukça kararında kullanılmış. maden sahneleri, pastoral betimlemeler göze sokulmadan devrin havasını yansıtmış. genç cumhuriyet'in fransız mühendislerin elinde yükselen bir maden ocağındaki hali pür melali politik okumalara kapı aralamış. başta da dediğim gibi küçük burjuva meselesi iyi işlenmiş. bu bakımdan karakterler, özellikle de hizmetçi rolleri iyi beslenmiş. her şeyin başında pişmanlığı betimleyen ateş gösterileri tam yerinde olmuş. evlerin ocaklarla ısınıyor olmasının avantajını çok iyi kullanmış.

    ben oldu dedim filme. belki bir kez daha izleyeceğim... o zaman da artık eksiklerini gözlemleyip yazarım belki buraya.

    ---
    spoiler ---


    (cam irmagi tas gemi - 7 Kasım 2009 04:36)

  • comment image

    edebiyat eserlerinin sinemaya uyarlanmasında yaşanan sorunlara sahip bir zeki demirkubuz filmi.

    --- spoiler ---

    öncelikle kitabı okuduğumu belirteyim. nahit sırrı'nın aynı adlı kitabı anlaşılacağı gibi kıskanma ekseninde dönüyor. kıskanan bir ana karakter var ve bu karakterin kıskançlığının arka planı, sebepleri kitapta başarlı bir şekilde aktarılıyor. ana karakter,söz konusu kıskançlığın güdülemesiyle olayları belli bir şekilde yönlendiriyor. daha doğrusu "olacağı olan" olayların gerçekleşmesine engel teşkil etmemek suretiyle "pasif görünümlü aktif" bir rol oynuyor. sonuçta da kıskanılan kişilerin hayatını alt üst eden, kıskanan kişiyi de tatmin edemeyen karanlık bir final görülüyor. kitapta kıskançlığın temel öğeleri şunlar: ana karakter seniha'nın çirkinliği, ana karakterin ağabeyi halit'in, halit'in eşi mükerrem'in ve mükerrem'in sözlükteki popüler deyişle "fuck buddy"si nüzhet'in güzeliği. tabi buradaki çirkinlik ve güzellik gayet fiziksel. seniha çirkin olduğu için hiçbir güzel şeye layık görülmüyor, diğerleriyse güzel oldukları için her zaman en iyi şeylere layık görülüyorlar. yani "soyka gönül çirkine bel bağlama, sevdiğin yar malatya'yı değmeli" ya da

    "çirkin olanın kahrı çekilmez
    güzel dururken çirkin sevilmez
    sarhoş olursan belki farketmez
    oldum olası öyle degil mi

    engin dagların karı erimez
    kurtlu karınan karmaç yenilmez
    aklı olan çirkinilen evlenmez
    güzelin tadını çirkin verir mi"

    şimdi filme gelelim. filmi izlerken seyirciyi koşullayan ilk şey tabii ki filmin adı, yani kıskanmak. filmde bir kıskanma hikayesinin anlatılacağı beklentisi peşinen oluşuyor. dolayısıyla da seyirci filmi izlerken bir kıskançlığın izini sürüyor. ancak demirkubuz bu kıskançlığın temel ekseninin çirkinlik-güzellik olmasını vurgulamayı tercih etmemiş besbelli. dolayısıyla seniha'nın kıskanan kişi ve ana karakter olduğunu algılayabilmek için bayağı bir zaman geçmesi gerekiyor. seyirci, filme adını veren kıskançlığı "güzel karısını, karısının genç aşığından kıskanan adamın kıskançlığı" olarak algılamaya meyilli en başta. seniha'nın kıskançlığı ise başta hikayenin merkezinde değilmiş gibi görünüyor ve bu kıskançlığın sebebinin de çirkinliği değil ağabeyinin yanındaki sığıntılığı olduğu düşünülüyor. seniha'nın ana karakter olduğu ancak ağabeyi hapse düştüğü zaman verdiği yalan ifade ile anlaşılmaya başlıyor.

    filmde çirkinlik-güzellik meselesinin kitapta olduğu kadar vurgulanmaması ve bu meselenin seniha'nın hayatına yaptığı olumsuz etkilerin tarihsel arka planının flashbacklerle anlatılmaması bir boşluk yaratıyor. bu basit konulu kitabın en çarpıcı yönü var olan kıskançlığın elle tutulur, gözle görülür fiziksel nedeni ve bu nedenin tabiri caizse seniha'nın hayatının içine etmesi. anne ve babasının güzelliğinden ötürü sevdikleri (ve bu kız olsaydı öbürü erkek dedikleri) ağabeyine her zaman için öncelik vermeleri ve onun avrupa'daki tahsilinin masrafından kısmamak için seniha'ya çıkan tek doğru dürüst kısmeti "ağabeyin sana daha iyi talipler bulur" diyerek reddetmeleri, yalnızca hanımefendiliğinden dolayı kendisine talip olan kişinin kolaylıkla "bekaretini aldığı" (ve bu yüzden o kadar da hanımefendi olmadığını anladığı) bu çirkin kızı yüz üstü bırakması, yine ağabeyinin masrafından kısılmaması için seniha'nın tahsilinin yarım bıraktırılması ve bu nedenle bir iş sahibi olamayarak maddi anlamda ağabeyinin eline bakar hale getirilmesi gibi hususlar ana karakterimizin kıskançlığını tarihsel olarak oluşturuyor ve bugünkü haline dönüştürüyor. demirkubuz, filmde çirkinlik-güzellik meselesini merkeze almıyor ve "salt kıskançlığın" sebep olduğu sonuçları yansıtmayı tercih ediyor ancak kıskançlığın nedenlerini, tarihsel arka planını göstermediği ölçüde sonuçların şiddeti de yeterince güçlü hissedilemiyor gibi geldi bana. yani "hangi kıskançlık bir insanın öz ağabeyini hapishanede 7,5 yıl boyunca çürüttürmesine ve hapisten işsiz, perişan çıktığında da kendisine yardım etmek adına, su içinde 1500 lira edecek aile yadigarı konak hissesi için alay eder gibi 100 lira teklif etmesine, yani bu akıl almaz hınca yol açabilir?" sorusunun cevabı olmayınca filmin gücü de düşüyor, seyirciyi gerektiği kadar sarsamıyor.

    filmle ilgili bir başka sorun ise özellikle berrak tüzünataç ile bora cengiz'in oyunculuğu. eski ve görece ağdalı bir dilin kullanıldığı filmde oyuncuların vurguları becerememesi gerçeklik duygusundan kopartıyor seyirciyi. bir filmde kullanılan dil ağdalı, eski, şairane olabilir. bu bir sorun değildir. başarılı shakespeare oyunlarını ya da hacivat karagöz neden öldürüldü? filmini düşünebiliriz örnek olarak. ancak vurgular başarısız olduğunda gerçeklik duygusu gidiyor, yerine ortaokul-lise piyesleri geliyor. böylece demirkubuz filmlerinde hastası olduğumuz duygu patlamalarıyla dolu tiradlar güçlerinden çok şey yitiriyor.

    bir de seniha'nın finaldeki iç konuşması, hikayenin anlatılması için gerekli fakat yetersiz olmuş. ağabeyinin yeterince perişan olmamasından duyduğu hayal kırıklığı çok daha yoğun anlatılmalıydı bence.

    buraya kadar olumsuz hususlardan bahsettik. olumlu yönlerine gelirsek, filmdeki en başarılı unsur atmosfer. ilk kez dönem filmi çeken demirkubuz başarıyla işin altından kalkmış. kömür madeni, yağmur, köz halindeki ateş, örümcek detayları atmosferi iliklerimize kadar hissettiriyor. görüntüler gayet çarpıcı, müzik seçimi güzel. serhat tutumluer ve nergis öztürk çok iyi tercihler. bazı figüranların kostümlerindeki yakın dönem izleri gözümden kaçmadı gerçi.

    ---
    spoiler ---


    (gayrisabit fikir - 9 Kasım 2009 11:58)

  • comment image

    rivayet ederler ki çok eski zamanlarda, güzel ülkenin birinde adaletli bir kral ve bu kralın da iki veziri varmış... bu iki vezir o kadar kıskançmış ki kral bir gün dayanamayıp ikisini de karşısına almış ve: ''sen;'' demiş ilk vezire, ''ne dilersen benden, iki katını diğer vezire vereceğim''... vezir hemen atılmış ''bir gözümü kör edin''...


    (kantelem - 6 Kasım 2002 11:18)

  • comment image

    hem bir uyarlama olması hem de bir donem filmi olması nedeniyle azami bir ozen, yaratıcılık ve dikkat gerektiren bir film olmasına ragmen bence demirkubuz'un en zayıf işlerinden biri olmuş. filmin demirkubuz'un diğer çalışmalarına kıyasla sonuk kaldığını soylemek yersiz olur; çünkü bu film yönetmenin önceki çalışmalarına göre değil "mutlak" anlamda yani başlı başına kötü bir film. oyunculuk desen vasat, oykuyu yaratıcı bir şekilde sinema diline aktarma desen yok, romanın aynısını okuma seklindeki sinirden gulduren diyaloglar, dekor, kostum desen zayıf ve ozensiz (bir tane sus tabak var; ona odaklanıp duruyor dekor yaptım diye). filmin her karesi masumiyet, yazgı gibi filmlerin getirdiği prestijin ve saygınlığın üzerine oturmus ve orada kalmış bir tembelliğin izlerini taşıyor. durum bu kadar açıkken hala bu filme yapılan "vardır bir hikmeti pirimizin" muamelesi karşısında acımasız olmak gerekiyor sanki biraz.


    (oz dionysos - 12 Nisan 2010 01:25)

  • comment image

    kendimde gördüğüm en büyük sorun.

    birinin mal varlığı gibi maddi şeyleri hiç kıskanmam. ama dostumu, arkadaşımı, aşkımı, ailemi paylaşmayı sevmiyorum. en çok da ikili ilişkilerde sorun oluyor pek tabii ki.

    hepsi geçecek. yapabilirim bunu. üf.


    (besili melek - 26 Eylül 2010 04:06)

  • comment image

    elde edememekten kaynaklanır.
    istediğim şey benim olmadığında, başkalarının olduğunda çıldırıyorum; ancak benim olduğuna inandığım şeyi kimseden kıskanmıyorum.


    (loralynn - 5 Kasım 2010 23:39)

  • comment image

    bir özgüven,ya da karşındakine güvenmeme meselesi değildir kıskançlık.
    o'nun nefesini başkası duymasın,o'nun sıcaklığını başkası hissetmesin,o'nun uyuduğunu kimseler görmesin isteğidir.
    neden ben sadece haftada bir kez onunla yemek yiyorken,o bir başkasıyla her akşam yemek yesin?
    beni seviyorsa,ben de o'nu seviyorsam,çok değil kanımca bu istek..
    psikopatlık değil.. *


    (naykil peykin - 11 Ocak 2011 14:24)

  • comment image

    kısaca ne olduğunu belirtmem gerekseydi sanırım sakınmak olduğunu söylerdim. hayatımıza yön veren duygular top 10 listesinde ilk 5 arasında muhakkak olacağını düşünüyorum. 21 sene boyunca kıskanç biri olmadığımı düşündüm ben. kendimi buna inandırdım. böyle olmak istedim belki de, kabullenmek istemedim... sonradan fark ettim ki; az kıskancı bırak, ben bayağı bayağı kıskanç bir insanım. öyle ki kıskançlıktan gözlerimin dolduğunu, kanın beynime sıçradığını, kızarıp bozardığımı, tırnaklarımı kemirip, dudaklarımı yolup, ısırmama karşın kabullenmemişim bunu. ben de böyle bir insanım demek ki dedim, kabullendim sonunda.

    sonra neden acaba dedim?

    neden mi? çünkü farkındayım ben! sevdiğim bir insanı kısıtlamaya hakkımın olmadığının farkındayım! ya da çok sevdiğim bir arkadaşımı başkalarıyla paylaşmama hakkımın olmayışının da farkındayım! bundanmış senelerce yalan söylemelerim... içime atıp, dertlenmelerim...

    sen!

    senin sadece dışarıda birkaç kişiyle o an öylesine takılıyor olman sana çok normal gelebilirken benim nefes alıp vermem değişiyor. bunu biliyor musun? bilmiyorsun. çünkü sana söylemiyorum. o anda kafamda 27623763 tane senaryo dolanıyor. her şey normalmiş gibi davranmaya devam ediyorum. her şey yolundaymış gibi... aslında o an seni alıp başka bir gezegene götürme arzusu taşıyorum. hiç kimseyi görmeni, hiç kimseyle konuşmanı, hiçbir şeyi beğenmemeni istiyorum. sadece ikimiz olalım istiyorum. sen hepsinden bihabersin. hala gülüp eğleniyorsun, keyfin yerinde. seni aramıyorum bile. rahatsız olma diye... çünkü bencil değilim ben. sadece kendi kendimi tüketiyorum.


    (purplepain - 24 Kasım 2011 00:52)

  • comment image

    aşık olduğumu yada aşık olmaya başladığımı anlama indikatörü olan duygu.

    aşık olduğum adamı kıskanıyorum arkadaş, isteyen kezban desin. sadece hemcinsimden değil; futbolundan, dizisinden, hobisinden, anasından, danasından her şeyinden kıskanıyorum...
    kıskanmaya başladığım adamdan kaçıyorum sonra...

    bugün beni allak bullak etmiş olan duygudur, hiç beklemiyordum ki ben onu kıskanıyor olmayı...


    (areira - 8 Haziran 2013 03:16)

  • comment image

    belli etmeden yürürlüğe girmez. yoksa kişi içinde kalırsa, bu tip bir kıskanmayı yapmamak zaten mümkün değil insan için.

    konumuza dönelim;

    gözlemcinin, kişi/nesne vs. üzerinde madden ya da mânen tam hakimiyet bağının/hakkının olduğu sanrısıyla; hakimiyet kurma istenci gösteren herhangi bir başka gözlemci ve kişi/nesne vs. ile onun dışında gelişebilecek bir edimin istenmemesinin dışa vurumudur kıskanmak denilen, en nihayetinde..

    oysa gözlemcinin kişi/nesne vs. ile arasında kopacağına ihtimâl dâhi verilmeyen sağlam bir bağ varsa, bunu yapmaya hiç gerek kalmaz. ki buna da kısaca "güvenmek" deniyor.

    menşei, ilkin kendine güvensizliktir. o kendine güvensizlik zamanla, başkalarına karşı duyulan güvensizlik hâline doğru sessizce evrilir.


    (vb - 18 Şubat 2014 22:15)

  • comment image

    mesele sevdiğin ise eğer, tarifi olmayan bir duygudur. nedeni çok sevmek midir yoksa denildiği gibi kendine güvensizlik midir onu da bilmem. ben de yarattığı duygu, korkudur. başka birinin onu geçmiş, şimdiki ve gelecek zamanda sevmiş, seviyor, sevecek olmasıdır. belki de biraz bencilliktir. sadece ben seveyim, bana ait olsun derken, en ufak bir ihtimale bile tahammül edemezken, ya "o" benden daha çok sevmişse, istemişse, onu ya da isterse, severse diye düşünmektir. daha fenası kaybetmekten korkmaktır. belki de olmayan ya da olmayacak düşüncelerden "ya olursa" diye korkmaktır. kendi sevginden korkmaktır, ondan korkmaktır, onun sevgisinden korkmaktır, kıskanmak.

    ve tüm bunları 1 saniye içinde düşünürken, ben nasıl şeyler düşünebiliyorum diye kendinizden korkmaktır. korkunun cinsiyeti olmayan kardeşidir.

    not: yenmek için sevdiceğe gidip sımsıkı sarılmak, öpüp, koklamak lazım gelir.


    (eski kitap kokusu - 1 Mart 2014 13:04)

  • comment image

    nasıl anlatacağımı bilmiyorum ben onları.

    adam 26 yaşında. eli ağzında sürekli. öksürüğü o kadar rahatsız ediyor ki onu, eli sürekli ağzında. her öksürdüğünde de iki büklüm oluyor. yanında babası. o anlatıyor

    - askerden izne geldi iki gün önce. hastalanmış orada. bana geçer dedi hep ama baksanıza haline.

    muayene ediyorum. kötü üşütmüş derler ya. işte o. soruyorum ne zamandır öksürüyorsun diye. bana uzun bir zamandan bahsediyor. dağdan, taştan bahsediyor. öksürüğün o kadar da önemli olmadığından bahsediyor. sanki bana başka şeyler anlatmak istiyor. farkındayım. daha önce de dinleyip üzüldüm ben bu hikayeye.

    tedavisini düzenliyorum. "bir hafta" diyorum "bir hafta sonra geri geleceksin. tekrar bakacağım sana." tamam diyor.

    zaman geçiyor sonra. köprümün altından geçen sularla dertleniyorum ben. üstelik köprü de eski püskü bir şey. suya mı dertlensem, köprüyü mü tamir etsem diye düşünüp duruyorum. su soğuk, köprü eski. kendi hallerine bırakıyorum ikisini de, zaman geçiyor.

    ne kadar sonra bilmiyorum, umut,korku ve özlem bir olmuş, bir çift kadın gözüne sığmış, açık kapımdan bana bakıyor. "müsait misiniz?" diye soruyor. "buyrun" diyorum. yanındaki genci tanıyorum. bir hafta oldu mu yahu diye soruyorum kendime.

    öksürmüyor artık. rahat. "nasıl oldun" diye soruyorum ona. adamın konuşmasına izin vermeden, utana sıkıla ama bir çırpıda anlatıyor.

    daha iyi olmuş şimdi ama ilk gün kötüymüş. büyük hastanelerden birine götürmüşler onu. oradaki isimleri benden uzun hekimler de verdiğim tedaviye devam etmesini istemişler. ama ne olacakmış şimdi. tam iyi olmamışmış daha. gitmesinmiş geri. nasıl gidermiş?. gitmesinmiş. o bakarmış ona. iyi olsunmuş, sonra yine gidermiş. gitmesin demiyormuş ki. ama şimdi gitmesinmiş.

    adama bakıyorum. "ne yapabilirim? karım o benim" diyen gözlerle bakıyor bana. sanırım omzumdaki yıldızdan korkuyor. tekrar dinliyorum akciğerlerini. yok toparlamış. akciğerleri gitmesi için elverişli. tedavisi tamam. kadınla gözgöze geliyorum. iki gözü bir kul'a dönmüş bana yalvarıyor sanki. ne yapabilirim. yalan söyleyebilirim. evet yalan yazabilirim ben istersem. ama sadece idamı erteler bu sadece. doğru değil bu. hem bir anlaşılırsa beni de zor duruma sokar. beynim öyle diyor. ama yalvarıyor işte kadın. evet hiç konuşmuyor ama gözlerinden yakarışlar sızıyor. görüyorum

    ama hekimlik zaten idamı ertelemek değil midir?

    elime kağıdı alıyorum ve "tedavisi devam ettiğinden..." diye başlayan süslü kelimeler yazıyorum kağıda.epi topu beş gün işte. ama bir hayat gibi geldi onlara. mutluluk köprülerin altından akıyor.

    ne kadar da kıskandım ben o adamı.
    benim köprümden de geçer mi ki o?


    (infantilopati - 14 Mart 2015 16:53)

  • comment image

    kisinin kendisinde olmadigini dusundugu birseyi baskasinda gordugu anda olusan ve genellikle o kisiye kendini kotu hissettiren duygu. patalojik yani ; bu duygudan olusan tepkileri kontrol altına alamadıgı zaman ortaya cikmaktadir


    (dontpanic - 26 Eylül 2001 23:17)

Yorum Kaynak Link : kıskanmak