Magnifica presenza (~ Sahane Misafir) ' Filminin Konusu : Sicilyalı Pietro'nun tek hayali ünlü bir aktör olmaktır. 28 yaşındaki Pietro oyunculuğu kafasına o kadar çok takmıştır ki amacına ulaşmak için bin türlü çılgın yolu denemekte sakınca görmez. Roma'ya gelir ve önce bir pastanede çalışmaya başlar, aynı zamanda da aktörlüğe giden yolları aşındırır. Başta kuzeni Maria’nın evine misafir olarak yerleşir sonra kendi evine çıkar ama kısa sürede evde bir gariplik sezer. Sanki eşyalar kendi kendine hareket etmektedir...
Iftarlik Gazoz(2016)(7,5-8057)
La finestra di fronte(2003)(7,4-10099)
Le fate ignoranti(2001)(7,4-7862)
Mine vaganti(2010)(7,3-10293)
Hamam(1997)(6,8-6365)
Saturno contro(2007)(6,7-4523)
Allacciate le cinture(2014)(6,6-2325)
Cuore sacro(2005)(6,5-1704)
Un giorno perfetto(2008)(6,5-1293)
Harem Suare(1999)(6,2-2434)
Napoli velata(2017)(5,9-1363)
Istanbul Kirmizisi(2017)(5,5-3286)
turkiye'de hatri sayilir kisi tarafindan izlenecek ilk ferzan ozpetek filmi olur. buna da cem yilmaz etkisi denir.
(nicomedian - 26 Aralık 2011 13:45)
bugün afişi yayınlanmış; https://www.facebook.com/…5310531824&type=1&theatersadece afişinden filmin çok keyifli olacağını öngörüyorum.cem yılmaz'ın rolünü de ayrıca merak etmekteyim.
(gioberg - 17 Şubat 2012 12:25)
yaklaşık yarım saat önce bir italyan kasabasında izlediğim filmdir. salon haftaiçi olmasına rağmen yüzde 80 oranında doluydu. film tek kelimeyle harika! italyan gazetelerinde filmle alakalı yorumlar çok olumlu. ferzan özpeteğin ne dünyada ne de turkiye'de izleyici çekmek için cem yılmaz gibi birisine ihtiyacı olmadığı filmdir. ayrıca filme birçok insan cem yılmaz oynuyor diye değil bir ferzan özpetek filmi olduğu için gidecektir. filmde geçen bir diyloğu da türkçe yazmak istiyorum buraya: ''böyle kal, uyanma....uyuduğun sürece sen benim sırrımsın. uyandığın zaman ise gerçeğim, herşeyim oluyorsun.''
(sufhiboy - 20 Mart 2012 14:24)
italya'da italyanlarla dolu bir sinemada dört türk arkadaşımla izlediğim filmdir. klasik bir ferzan filmi diyemeyiz ama sıcacık atmosferi, zeka dolu komik/acı/romantik diyalogları/replikleri, akıcı hikayesi ve tabii ki sezen aksu her zamanki gibi mevcuttu. --- spoiler ---filmin en başında sezen'in mırıldandığını duyuyoruz ve tabii ki hemen yelkenleri suya indiriyoruz. hemen sonrasında kendimizi çok hızlı akan inanılmaz komilk bir diyalog içerisinde buluyoruz. genç bir adam, yeni bir eve taşınıyor ve bu evde beklenmedik misafirlerle karşılaşıyor. olaylar gelişirken seyirci korkmakla gülmek arasında kalsa da; gülüşmeler ağır basıyor ve eğlence dozunu arttırarak duygusallığa doğru seyrediyor. ferzan'ın önceki filmlerini izleyenler her oyuncuyu ufak da olsa bir rolden anımsayacaktır. yeni yüzler de mevcuttu ancak yine harika seçimlerdi tabii ki. onları da hiç yadırgamadık ve hatta çok sevdik. gelelim cem yılmaz unsuruna. kendisine hayran olduğumu söyleyemem. herhangi bir filmini de izlemedim daha önce ama sahne şovlarından izlediğim bazı videolar neticesinde kendisini komik bulduğumu kabul ediyorum. en başta da belirttiğim gibi, italya'da italyanların arasında izlediğim bir filmde (yönetmeni türk de olsa oyuncu başka bir şey) dilimi konuştuğunu bildiğim, o salonda yüzüne benden başka kimsenin aşina olmadığını bildiğim birini görmek çok keyfiliydi. italyanca bilmemesine rağmen sergilediği performans gerçekten iyi. italyanları da beni de en çok o güldürdü sanırım. zaman zaman italyanca cümlelerin arasına ''inşallah, maşallah'' gibi kelimeler sıkıştırıyordu ve kimse anlamıyordu mesela. ayrıca bazı sahnelerde çatır çatır türkçe konuşmasına rağmen hiçbir şekilde alt yazı verilmedi, haliyle sinemada hiç kimse anlamazken biz birkaç türk olarak kahkahalarımızla çınlattık salonu. bu küçük detayla italya'da yaşayan türk kardeşlerine selam etmiş gibi geldi bana ferzan, sağolsun. filmin ortasında yine sezen'den ''unuttun mu beni?'' duymak çok tatlı bir sürpriz oldu. çok duygulandım, ''hiç unutmadım ve hatta çok da özledim'' dedim kendi kendime. final sahnesi çok zekice düşünülmüş, inanılmaz tatlı bir son hazırlanmış. siz keşke hiç bitmeseydi diye düşünürken, sezen yeniden geliyor ve dokunuyor ruhunuza:gitmem daha, kanım kaynıyor halagitmem doymadım ben aşkabırakmam gölgemi ardımdaalırım yanıma onu daher şeyden korkardım küçük bir çocukkenşarkı söylemeyi karanlık öğretti banayalnızlıktan öğrendim binlerce masalıve hüzünden öğrendim sevmeyibir gün daha perdeler kapanmaktakaçmam ben pişman olsam dahayat iştahla dişlediğim elmakaçmam yaşarım inadına--- spoiler ---son olarak şunu söyleyebilirim; filmden çıktığınızda ferzan özpetek filminden çıkmışa dönüyorsunuz. hangi hissiyattan söz ettiğimi bilen bilir. mesela ben dün gece filmden sonra uzunca bir süre tebessüm ettim. şuan yazarken de ediyorum. ben kendi adıma çok gururlandım izlerken, çok özel hissettim, teşekkürler ferzan özpetek. izlerken siz de en az benim kadar keyif alırsınız umarım.
(ssnmss - 27 Mart 2012 17:46)
buradan gideceklere bir uyarı yapayım: sakın ola "cem oynuyor, kesin çok eğlencelidir" diye düşünerek gitmeyin. birincisi bu, cem yılmaz filmi değil, ferzan özpetek filmi. ikincisi cem yardımcı rolde. diğerlerinden daha fazla rol aldığı bir gerçek ama yardımcı rolde. yani gülmek için ya da cem için bu filme gidilmemeli. cem'den başladım, ondan devam edeyim. italyancam çok kötü diyordu röportajlarında ama hiç de fena değildi bence. yer yer türkçe konuşması da sevindirdi. çalışmak istediği beş yönetmen arasında yer alan ferzan'la da çalışmış oldu. aynen devam diyelim. sırada zeki demirkubuz var, bakalım onunla da çalışabilecek mi? filme dönersem. klasik ferzan özpetek filmi. diğer filmlerinden aşırı bir fark yok. gene eşcinsellik fazlasıyla önplanda. burada durup buna değinmek istiyorum. ferzan bana amerikalı gus van sant'i hatırlatıyor. gus da ferzan gibi eşcinselliği filmlerine taşımayı çok seven birisi. bu eşcinsellik takıntısı elephant adlı filminde pek bir işe yaramıyor, filmin en gereksiz sahneleri oluyordu eşcinselliği anlattığı sahneler. ferzan'ın eşcinselliğe "değindiği" bu filminde de eşcinselliğe değindiği sahneler gereksiz kanımca. tabi hepsi değil ama gözle görülür derecede gereksizdiler bazıları. önceki filminde hiç de göze çarpmıyordu bu sahneler. ama bu filmde bu sahneler hikayeyi dağıtıyor ne yazık ki. şimdi devam edersek... gene yemek masaları, gene geçmişteki dram vs. filmin farklı yönleriyse fantastizmi ve komedisi. ferzan'ın filmlerinde komediye alışkın değiliz. bu filminde komedinin dozu daha da artmış. böyle devam eder mi bilemiyorum. komediye yer verilmesi iyi olmuş. zira 128 dakikalık filmde arada gülümsemek de lazım, hep sıkıl sıkıl nereye kadar. evet, sıkıcı bir filmdi, hem de çok sıkıcıydı. açıkçası önceki filmi serseri mayınlar'ı tüm eksiklerine rağmen sevmiştim. serseri mayınlar ayarında bir film bekliyordum, olmamış. çıta düşürülmüş. filmin diğer eksikleri arasında çoğu karakteri derinleştirememesi söylenebilir. onu geç çoğuna çok az diyalog yazılmış. tanıyamıyoruz karakterleri. ayrıca oyuncuların sürekli poz vermeleri de izleyeni filmden koparıyor, sinemadaki ışıkları saymaya yönlendiriyor. izlenir tabi. neden izlenmesin ki? ama beklentileri fazla yükseltmemek gerek kanımca. artıları da var, eksileri de. ferzan'ın yeni filminin daha kaliteli ve şaşırtıcı olması dileğimle...
(sherlock holmes 90 - 6 Nisan 2012 19:36)
şahane olmasa da 'güzel' kategorisine rahatlıkla sokabileceğim film. ferzan özpetek'in çok daha iyi filmleri var elbette. cahil periler, karşı pencere gibi... ferzan özpetek'in genel ruh halini; hayatın 'özüne' ilişkin filmlerini; hayatta aslen neyin önemli, neyin önemsiz olduğunu vurgulamasını seviyoruz. spoiler olabilir bundan sonrası, dikkat ediyorum. filmde fazlasıyla ferzan özpetek 'totemi' var. alıştığımız, bildiğimiz ferzan özpetek klişelerini çok seviyoruz, o ayrı. buram buram italya kokuyor filmleri, italyanca öğrenmek istiyoruz her seferinde. neyse; bu filmde de güzel yemekler, güzel sofralar, yemek tarifleri, akdeniz yemekleri, pastalar var elbette. hastasıyız. bir sözlükçü "ferzan özpetek, keşke filmlerinde kullanılan yemeklerin kitabını çıkarsa" demişti; ki kendisine katılıyorum.onun dışında 'sevgili sezen'in sude'sine, "unuttun mu beni?"sine ve bu film için yaptığı "gitmem daha"sına da bayıldık. bir italyan (?!) filminde sezen aksu duymak hoşumuza gidiyor. hissiyatıyla, cast'ıyla italyan filmler sonuçta; ferzan bey türk olsa da. "unuttun mu beni?"nin kullanıldığı yerin içerikle pek bir ilgisi yoktu gerçi. biraz zorlama kullanılmış. italyanlar türkçe bilmedikleri için sevmişlerdir o sahneyi de muhtemelen. filmin sonunda donduk kaldık; daha önceden loop'a aldığımız "gitmem daha"yı da söyledik beraber. filmin ana karakterinin, aynı audition'da sergilediği mimikleri sezen aksu, şarkısını söylerken sergilemesi de güzel bir detaydı. o nasıl şarkıdır sevgili sezen, sevgili yıldırım türker? off ki ne off...ferzan özpetek'in massimo takıntısını ise hiçbir zaman anlayamayacağım. cast'larda, kurguda hep bir massimo ismi geçiyor. birine mesaj mı veriyor; çok sevdiği biri miydi, bilemedim... fırıncı, pastacı takıntısı da enteresan. daha önce karşı pencere'de pastacı - fırıncı muhabbetini görmüştük, serseri mayınlar'da çok vurucu bir intihar sahnesi vardı. şeker hastası bir kadın pasta yiyerek intihar etmişti... bu filmde de ismini hatırlayamadığım ana karakterimiz en azından 'hamur işleriyle' ilgilenmekte. kruvasan yapıyor; "pastacı" olmadığını düşünüyor. cafe'deki sahneleri az biraz le fabuleux destin d'amelie poulain'deki cafe sahnelerine benzettim aslına bakılırsa.filmdeki en güzel sahne; ferzan özpetek'in ısrarla 'görünmeyen varlık' olarak yorumladığı ama benim hayalet olarak nitelendireceğim adamın, ana karaktere okuduğu şiir. "sen uyurken benim sırrımsın, uyandığında gerçek ve herkesinsin" minvalinde bir şeydi. orayı sevdim. ferzan özpetek'in her filminde olduğu gibi queer teması da mevcut filmde. translar, gayler, gay kültür filmin dokusunda var. son iki filmdir serra yılmaz'ı göremiyoruz, özledik artık. cafede serra'yı göreydik iyiydi. türk izleyicisini en çok ilgilendiren 'cem yılmaz meselesi' ise beni o kadar da ilgilendirmiyor. italyanca konuştuğu sahnelerde tebessüm etmeme sebep oldu. yan rol için başarılı bir performans sergilediğini düşünebiliriz. türklerin mayasında italyanca var bence. ferzan özpetek'in bizi hayatla ilgili düşündürmesinden feci halde hoşlanıyorum. gündeliğin harala gürelesinde unuttuğumuz; hayatın özüne dair bilgileri bizimle paylaşmasını, vurucu sahnelerde bizleri çok kritik dönemeçlerle karşılaştırmasını seviyorum. bizi hüzne boğmasını ama filmin sonunda bize "la la, lalalalala, la la la lalalalala" dedirtmesini de seviyorum. kafalarımız karışmış, duygularımız birbirine geçmiş şekilde çıkıyoruz filmlerinden. hollywood filmlerinden çabuk sıkılıyoruz; yenisini, daha iyisini, daha duygulusunu bekliyoruz hep senden ferzan özpetek. seni de tebrik ediyoruz, iyi ki varsın...edit: 41. entry'sini ben girmişim. 41 kere maşallah ferzan özpetek.
(olur oyle arada - 6 Nisan 2012 23:48)
özpetek'in sıradan bir filmi.yani piyasadaki filmlerin çoğundan iyi.--- spoiler ---ana karakter gay olmasına rağmen konu ile direk alakası yok. özpetek bu gaylik mevzusunu aşmışa benziyor.ilk defa gay mevzusunu sıradan ama gerçekten sıradan bir mevzuymuş gibi işlediğini gördük.gay var ama yardımcı konu gibi. olmuş.--- spoiler ---
(prothedop - 7 Nisan 2012 00:26)
bittiğinde bir şekilde, bir şeyleri yarıda bıraktığı hissini de verse sıcacık, böyle hafif midnight in paris havası veren, insana ferzan özpetek-cem yılmaz faktörlerinden azıcık daha samimi gelen, tatlı film. gitmem daha dışında unuttun mu beni de nasıl cuk diye oturmuştur kullanıldığı yere. mutlu ediyor böyle ufak ayrıntılar. beş para etmeyen o kadar film içinde bu filmi izlememek ayıptır, günahtır diye düşünüyorum.
(the saddest girl ever to hold a martini - 8 Nisan 2012 00:11)
şahsıma bir "tek başına sinemaya gitme klasiği" daha yaşatacak olan filmdir.
(hukukiyazar - 8 Nisan 2012 19:07)
"uyanma sakın.uyuduğun sürece benim sırrımsın. uyandığında gerçek ve herkesin olacaksın."
(dolls - 8 Nisan 2012 22:08)
izmir sinemalarında dublajlı versiyonunun neden daha yaygın olduğunu anlayamadım. oynadığı 12 sinemadan 9'unda dublajlı. hayır yani yönetmen türk olunca türk filmi gelmiş deyip komşu şaziment teyze okumayı yeni söken torununu kapıp gidecek de, altyazı okumakla uğraşmasınlar diye midir, nedir mantığı?sezen aksu şarkılarını, bilhassa tenna ve sude'yi filme ve çaldıkları sahnelere oturtamadım. oturtması gereken ben miydim onu da bilmiyorum.filmin içine serpiştirilmiş, bütünden çıkartıldığında bir fark yaratmayacak, gidişata ve sonuca etkisi olmayan çok fazla minik olay/hikaye vardı. bunlar fazla gibi geldi ama benim anlayışsızlığım da olabilir. olmaya da bilir.akla ilginç bir hikaye gelmiş ancak tam toparlanamamış, sinemaya uyarlayacağım derken eksik kalmış gibi bir izlenim bıraktı bende.ancak yine de izlerken sıkılmadım. değişik bir hikayesi ve dinamik ve sıcak bir anlatımı vardı. on üzerinden beş vererek kendimi uğurluyorum.
(mentol - 9 Nisan 2012 00:26)
--- spoiler ---ferzan özpetek'in tüm filmlerini izlemiş değilim ama ne yapmaya çalıştığından az çok haberdarım.bu filmde gördüğüm şey, yönetmenin kendi tarzında "seri üretim" bir başka film yapmasıdır en fazla. hayali bir kumpanya, ikinci dünya savaşı, italyan ulus tarihi (bkz: garibaldi), gay bir başrol, travestiler, kâhin, cinsel gerilim, mizah... hemen hepsini daha önce denemişti zaten ferzan özpetek. yanılıyorsam işin ustaları düzeltir zaten.ama filmi sıkıcı kılan bu değil. kendini zorlamayışı kadar, senaryonun imkanlarını da zorlamayışı. gerçekle hayal arasındaki o sınırları delik deşik etmeyişi, edemeyişi... bir nevi korkaklık bu. bir yönetmenin ne yapmadığı ile ilgilenmem çoğu zaman ama burada ilgileniyorum çünkü iddialı bir açılış var. her şeyi internette bulan bir final yakışmıyor o açılışa bence.izlediğime pişman olmadım elbette, zira çok hoş kareler de vardı. ama sürreel bir salvadore dali tablosu da değildi maalesef. her düğümün çok kolay çözülmesi mi tatmin etmedi emin değilim. belki daha çok, oraya buraya serpiştirilmiş havası veren küçük hikayelerin başıbozukluğu sarmamıştır. bilemedim şimdi.--- spoiler ---
(cam irmagi tas gemi - 9 Nisan 2012 00:59)
büyük beklentiyle gidilmemesi ama itin götüne sokup çıkaranlara da itibar edilmemesi gereken film. o kadar da değil yahu el insaf!ayrıca yazmazsam ölürüm:--- spoiler ---+) hitler ne oldu?++) öldü, intihar etti.+) peki ya komünizm?++) o da kendini öldürdü.--- spoiler ---
(elma c elma v - 10 Nisan 2012 13:28)
sayın özpetek'in kendine özgü naif tonu ile güzel akan, keyifli bir film. ve fakat cahil periler'in uyarlaması olması adına fena. hatırlarsanız, cahil periler, son derece sıkıcı ve monoton bir hayatı olan protoganistin başına gelen bir olaydan sonra hayatının tamamen değişmesi, kendini bir anda kalabalık, sıcak, cana yakın, nezih ama bir sebeple toplumdan soyutlanmış bir sosyal grubun içinde bulması, bu sosyal grup tarafından çok kısa zamanda kabullenilmesi ve kendisinin de sosyal grubun bir parçası olarak muhtelif fonksiyonları yerine getirmesi üzerine kurulu idi. bu filmde, bu pattern'ın dışına çıkan hiçbişi yok. cahil periler'de mevzubahis sosyal grubun toplumdan soyutlanmasının sebebi grup üyelerinin "farklı" cinsel yönelimleri olması olurken, magnifica presenza'da sosyal grubun toplumdan soyutlanmasının sebebi "farklı" bir canlılık halinde olmaları, tabiri caizse, ölü olmaları. bütün çatı aynı, inanılır gibi değil. sayın özpetek, resmen kendinden çalmış, baya böle göstere göstere kendini tekrar etmiş.sayın özpetek'in yan yattığı bir husus daha var. "türk"lüğü her filmine bir yerden kaktırmaya çalışıyor. bu yapımında, "orantısız sezen aksu kullanımı" var mesela. bazen oluyor, ama bazen hiç olmuyor. mfö'nün sude şarkısını sayın aksu kavırlamıştı hatırlarsanız. bu kavırı filmin o kadar olmayacak bir yerine, o kadar zorlama bir şekilde yerleştirmiş ki özpetek, aklınız oynar. akıcı, doğal, sade ve keyifli bir film izlerken bir anda yapay, abartılı, zorlama bir müzik eşliğinde teatral bi sekansa dalıyosunuz. 20 saniye sonra filmin normallerine geri dönülüyor? bu geçiş o kadar hızlı ve keskin ki, kristalize olmaktan korktum ben. sayın özpetek, türk vurgunuzu yine yapın, ben yapmayın demiyorum, ama yani, biraz daha yedirseniz sanki?olağan ferzan özpetek sineması unsurları yine hakim. her taraf eşcinsel ve transeksüel dolu. sayın özpetek'in bu konudaki gündemi nedir bilmiyorum, belki kendince normalize etmeye çalışıyor ama, bu dozajsız, orantısız üslubu ile karikatürleşiyor ve samimiyetini kaybediyor gibi geliyor bana. benim eşcinsellik ya da transeksüellikle en küçük bi derdim yok. yarısı beyaz yarısı siyah insanlarla dolu bir ülkede geçen bir filmde, tüm karakterler beyazsa da tepki gösteririm, tüm karakterler siyahsa da tepki gösteririm. (bu durum, ilgili filmin senaryosunun gereksinimlerinde doğan ile bir zorunluluk değilse tabi). yani, neblim, ferzan özpetek filminde yolda yürüyorsun ve cross-dresser'la karşılaşıyosun mesela. karşılaşan kişi evinde eşcinsel hayaletler olan bir eşcinsel. eh ama?ha ama şimdi sanmayın ki sevmedim, beğenmedim. bilakis, gayet sevdim, gayet beğendim. onca holivut klişesinden sonra ilaç gibi geldi. yağ gibi aktı dimağımda, huzurla çıktık salondan, huşu ve keyif ile çıktık.izninizle, lümpen bir bitiriş yapmak istiyorum."hayallerle yaşıyor bazı ...neler" şeklinde özetlenebilecek bir yapım.ps. bu yazı spoiler dolu.
(trenchkot - 11 Nisan 2012 09:02)
bambaska bir kafayla izledim. bambaska detaylar buldum. elbet leziz bir ferzan filmi, her zamanki gibi.--- spoiler ---bir adam. yalnız basına eve cıkmıs bir adam. ve hayaletler. zamanla dostu olan hayaletler.. onlar saklandıgında onlar varken o kadar sikayet etmesine karsın "ne olur geri donun.." diye yalvaran bir adam..bol hayalgucu, bol renk.. tiyatrocular.. kahkaha, tebessum..ask. sevgi. hosgoru.ve dunya gercekleri, kendi cıkarları ugruna gozunun yasına bakmadan seni satan esas kadınlar..bir deli dolu kadın.. deli dolu askları..bir yalnız adam.. ve hayaletlerle cogalması.. onları sahiplenisi ve hayaletlerin kendi ailelerine adamı da kattıgının kanıtı bir kart.ferzan ozpetek filmlerini buyusu bu. kalabalık ve dostluk. eglence, nese, ucarılık.estim akıllılık. seker gibi insanlar..bu yuzden kayboluyoruz filmlerinde.. bu yuzden cok seviyoruz.. bu yuzden biz de o masanın bir parcası olmak istiyoruz..keske her misafir hayatımızı bastan asagı degistirip bu kadar guzellestirse.."uyudugun surece benim sırrımsınuyandıgında gercek ve herkesin olacaksın..""keske resmini yapabilseydim oyle guzelsin ki..ama ben sadece yazabiliyorum.."kendine inanmayan bir adamdan hayatı seven bir adam cıkaran tum hayaletlere sevgilerimle..beraber cok guzeldiniz. mutlu ettiniz. o ailede bize de yer var mı?--- spoiler ---
(tuzbuzz - 19 Nisan 2012 01:05)
filmdeki tek şahane misafir, sokakta dövülüp ağzı burnu kan içinde kalmış ve pietro tarafından eve davet edildikten sonraki 5 dakika boyunca nefis bir oyunculuk sergileyen, zekice döşenmiş espriler ve greta garbo'yla blanche dubois'dan yaptığı harika alıntılarla filme pırıltı katmış olan travestiydi, rüzgâr gibi geldi geçti, başka da bir şey göremedim.ferzan özpetek'in diğer filmlerindeki tatla karşılaştırdığımda bu film, sosu eksik kalmış italyan makarnasına benziyor, o da artık nasıl bir şeyse.
(kirlikedi - 25 Nisan 2012 09:46)
bayağı iyi film, benim izlediğim en iyi ferzan özpetek filmidir. (cahil perileri seyretmedim)--- spoiler ---yusuf antep'in oğlu ahmet'i, torunu yusuf'u ve eczaneyi gördüğü sahne filmin zirvesidir bence. o anda ağzından çıkan iki kelimelik replik çok dokundu bana "muvaffak olmuş..."--- spoiler ---
(auer - 26 Nisan 2012 00:36)
eternal sunshine of the spotless mind'ı yere göğe sığdıramayan sözlükçülerin beğenmediği filmdir. gayet de güzel filmdir. kalitelidir. içinde ağlak bir aşk hikayesi yok diye bu kadar da hazımsız olmayınız rica edeceğim.
(o yok bu yok ne var lan it - 9 Mart 2014 17:44)
içinde bayık ferzanian özellikler******den başka bir şey barındırmayan film. diğer bir ferzanian özellik haline gelen serra yılmaz ise bu sefer yoktu. şaşırdım.
(kargaburun - 9 Ekim 2012 09:31)
filme dair tek sevdiğim şey; elin buz gibi götün karpuz gibinin yerine eli soğuk olanın kalbi sıcak olur cümlesinin geçmesiydi.
(black sure - 11 Aralık 2012 10:15)
Yorum Kaynak Link : magnifica presenza