Süre                : 1 Saat 41 dakika
Çıkış Tarihi     : 03 Kasım 2006 Cuma, Yapım Yılı : 2006
Türü                : Drama
Taglar             : Erkek frontal çıplaklık,Erkek çıplakları,Erkek çıplaklığı,askeri darbe,Türkiye ülke
Ülke                : Türkiye,Yunanistan
Yapımcı          :  Greek Film Center , Highway Productions , Limon Film
Yönetmen       : Ömer Ugur (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Ömer Ugur (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Sibel Kekilli (IMDB)(ekşi), Memet Ali Alabora (IMDB)(ekşi), Savas Dinçel (IMDB)(ekşi), Altan Erkekli (IMDB)(ekşi), Cengiz Küçükayvaz (IMDB)(ekşi), Perihan Savas (IMDB), Yesim Ceren Bozoglu (IMDB)(ekşi), Civan Canova (IMDB)(ekşi), Huseyin Uysal (IMDB), Can Yasin (IMDB)

Eve Dönüs (~ Eve Dönüş) ' Filminin Konusu :
12 Eylül faşizminin tüm toplum kesimlerine birden ne kadar zarar verdiğini anlatan en iyi örneklerden birisi de Eve Dönüş adlı bu cesur yapım. Apolitik Mustafa ve karısı, siyasetten ve toplumsal olaylardan uzak, almış oldukları televizyonun taksidini ödemek için günlerce mesaiye kalmak zorunda oldukları yoksul bir yaşam sürmektedirler. Gece yarıları sokaklardan gelen çatışma sesleri, her gün birbirlerini öldüren sağcı ve solcu gençler ya da fabrikadaki sendikal çalışmalar ile hiçbir alakaları ve ilgileri yoktur. Bir sabah darbe haberleri ile uyandıklarında, bu haberin onlar için sokaklardaki çatışmaların durmasının ötesinde bir anlamı yoktur. Hatta Mustafa, o dönemdeki bir çok yurttaş gibi durumdan memnun bile olmuştur çünkü artık güvenlik sağlanmıştır. Ama bir gece ansızın hiç beklemedikleri bir şekilde, Şehmuz kod adlı bir siyasi sorumlu olduğu gerekçesi ile evleri basılıp tutuklanınca Mustafa, hayatın hiç de siyah ve beyaz gibi net ayrımlarla çizilmemiş olduğunu görecektir. 'O gün batımında karanlığın bu kadar uzun süreceğini' hiçbiri bilmiyordu. 12 Eylül askeri darbesi üzerine şimdiye kadar yapılmış belki de en ’sert’ film olan Eve Dönüş, dönemin acılarını bizzat yaşamış bir yönetmen olan Ömer Uğur imzası taşıyor.

Ödüller      :

Nuremberg Film Festival "Turkey-Germany:


  • "mustafa- abi valla benim bu işlerle ilgim yokhoca-sen ve senin gibilerin bu işlerle ilgisi olsaydı şu an burada olmazdık zaten"
  • "castı için başlangıçta bennu yıldırımlar ve şevket çoruh düşünülmüş ve bu düşünce hayata geçseymiş daha inandırıcı olabilecekmiş gibi görünen film."
  • "martı çığlığıdır."
  • "çok ihtimal vermesem de burada oynatılması için büyük bir istek duymaktayım. burası mı? burası marmaris..."
  • "sehmuz: "ben basit bir isce parcasiyim. bu islere aklim hic ermez ki zaten!"hoca : "sen ve senin gibilerin bu islere akli erseydi, ne sen burda olurdun simdi ne de ben.""
  • "neden vizyon zamanında izlemediğimi anlamadığım an itibariyle tv de izlemekte olduğum ve çok beğendiğim film."




Facebook Yorumları
  • comment image

    kapanışındaki "memleket hala bu anayasa ile yönetiliyor" yazısı kalbimi fethetmeye yetmiş olan film.. o kadar ihtiyacımız varmış ki bu filme.. hiçbir şey batmıyor göze.. ama... mehmet ali alabora yerine başkası olamaz mıydı? alabora'nın yaşadığı dünyaya kayıtsız kalmamasından bu karar? bu düşünülmeseydi de oynadığı ağır rolün hakkını verecek kudrette bir arkadaşımız canlandırsaydı mustafayı.. bu film daha kalıcı bir etki bırakmaz mıydı? bu ciddi başrol hatası dışında, ömer uğur'un ellerinden.. sibel kekilli'nin gözlerinden öperim..
    tabi adını söylemeden geçmek yalan olur..
    (bkz: civan canova)


    (acparantez - 31 Ekim 2006 00:02)

  • comment image

    jean-luc godard'ın mı idi o söz, evet şimdi google'ladım onun imiş, dziga vertov grubu filmleri için söylemiş: misyon "politik film" yapmak degil, film çekerken/çekerek politika yapmaktır demiş. ben sahih film analizleri yapabilecek alet edevat kutusuna sahip bir adem değilim, ama eve donus bana iki arada bir derede kalmış gibi geldi. sinema erbabları hoş görsün, taze taze bir iki lakırdı edeyim.

    olumlu bir yerden: temaşa ettiğimiz bu metin, 1980'le simgelenen türk faşizmini, militarizmini bilmeyenlerin ve bilip de unutmak isteyenlerin, hatta unutanların gözüne bir şeyler sokmaya çalışıyor. başroldeki abi ve ablanın oyunculuklarında katır kutur ters bir şeyler olsa da, civan canova abimizin canlandırdığı faşist türk polisi karakteri, devletin bedenselleşmiş, bedenin devletleşmiş hali olarak türkiye sinemasının en sağlam oyunculuklarından biri olarak geçer herhalde literatüre. filme kazınan "hatırlatma" misyonu bağlamında son sahnedeki istatistikleri ve politik mesajı da, tüm "politik film" didaktizmine rağmen, yadırgamamak lazım.

    dahası, korku ve sindirmeyi, vurdumduymazlığı ve lümpenliği simüle eden sahneleri sayesinde de yer yer filmin politik olarak yazılmasına ramak kalmış.

    fitfit'ten aldığım bir ilham ile, şu geliyor aklıma, argümanın belini kırarsam bağışlasın, bağışlayın: travma geçirende korku ve öfke absürd ve zarar verici şekillerde tezahür ediyorsa, terapideki yaklaşımlardan biri, geçmişteki travma tecrübesiyle, olay ayrıntılarıyla yüzleşmeye davet etmektir kişiyi, derinlere gömülenleri bilinç düzeyine çıkartıp hesaplaşmaya çalışmaktır. şahıslara uygulanabilen bir yöntem, sanat araçlarıyla tüm bir topluma uygulanabilir mi, açıkçası benim sosyolojinin psikanaliz tarafından sömürgeleştirilmesi hakkında derin şüphelerim var. ama bir an, eve donüş'teki "spektaküler" işkence, şiddet, sindirme görüntülerinin bu tür bir "hatırla!" şoku ile bağlantısının kurulabileceği düşünülebilir.

    kanaatim şudur: film daha cüretkar biçimde sessiz kalan, kayıtsız kalan, vurdumduymaz, lümpen, bencil olan, kendi dalgasına bakan, ayaklandırılmaya çalışılmış ama gönlü (1970'ler boyunca) asla ciddi bir şekilde kazanılamamış türkiye çoğunluğuna yönelseydi, kendini politik olarak yazma hamlesini tamamlayabilirdi. bundan kaçınılmış, koltuğa birden fazla karpuz atılmış gibi geldi bana.

    1980'in mimarı olan ordu'nun suç ortaklığı çok dolaylı bir şekilde eleştirilebilmiş (kore gazisi baba figürü üzerinden tedirgin bir girişim var), bir. 1990'lardan sonra karşımıza çıkan 1978 kuşağı romancılığının sıkça başvurduğu tipler olan "şablon devrimci"ler serpiştirilmiş politik arkaplana, bu üzerinden hızlıca geçivermenin üstü bolca slogan ve duvar yazısı temaşa ettirilerek örtülmeye çalışılmış. altan erkekli abimizin güzelce oynadığı karakter devrimci tarafın temsilcisi olarak daha "cüretkar" olacak bir metni yazmak için yeterli olurdu. ama işte, "politik film"in janr özelliklerinin monte edildiği noktalar da buralar. devrimci ve karşı-devrimci "spectacle" gözümüze sokulmak zorunda sanki.

    yine de, mustafa'nın işkenceden sonra serbest bırakılırken şube müdürü faşistin elini öpmeye çalışması, 1980 sonrası hakkında bana anlattıkları için, aklımda kalacak uzunca bir süre.

    işkencecisinin eline sarılan mustafa düşündürüyor: sene oldu 2006, belki çoktan yüzleştik, hesaplaştık travmamızla? ama hayır, şeyhmus ismini duyunca korku basıyor mustafa'yı hala. bugün de korkmuyor muyuz deliler gibi, her tarafımızdaki düşmanlardan?

    eski bir ibda-c sloganı: taraf olmayan bertaraf olur, kulak arkası edilesi bir aforizma filmden sonra. trik: hangi taraf?


    (babaerenler - 3 Kasım 2006 18:31)

  • comment image

    --- spoiler ---
    mustafa- abi valla benim bu işlerle ilgim yok
    hoca-sen ve senin gibilerin bu işlerle ilgisi olsaydı şu an burada olmazdık zaten
    ---
    spoiler ---


    (sofa - 4 Kasım 2006 03:26)

  • comment image

    --- spoiler ---
    bilmiyorum yasamasam da iskenceyi gormus yasamis abilerimden duyduklarimla ve okuduklarimla ben mi izleyince bu kadar hassas oldum ama cekildigi icin yanlislarina, eksiklerine, olmamis yan oyunculuklarina ragmen emegi oyle ya da boyle gecen herkese mutesekkir oldugum film.. zaten sevdigim tiyatro kokenli civan canova ve altan erkeklinin ellerinden opmek istiyorum.. bu nasil bir fasist polis imajidir, bu nasil saglam ve ne yaptigini bilen, iskenceden yorgun ama bir o kadar guclu bir komunist ifadesidir..

    kritik noktalari yansitmada sorunlar var.. devrimin gelisine yaklasim, mustafanin kayitsizligi gibi kalmamaliydi gibi geldi bana.. ana kahramanimizin kayitsizligi bu sahneden evvel zaten yeterince verilmisti. ulkemin en buyuk utancini anlatirken sokagin kapisindaki uc-bes asker sahnesinin agirliginin ev sahibi ile gecen sahnelerden daha fazla olmasini beklerdim.. o donemin sehveti(!), o donemin vehameti iskence kisimlari gibi anlatilabilirdi de.. memet ali alabora cok kotu degil ama oyle bir karakter ki ben inanilmaz bir performans bekliyordum. sibel kekilli bence vasati gecen bir oyunculuk sergilemis ama bu altin portakal icin yeterli miydi, daha iyileri yok muydu bilemiyorum.. kurgudaki kismi atlamalar, yan rollerin gercegi anlatan politik bir film icin yeteri kadar gercekci ve guclu yansitilamamasi eksik bir seyler birakti elbette ama iskence bolumleri, kenan evren gecisleri, tam icine giremesek de 80in ne demek oldugunu anlatiyor. iyi ki de anlatiyor. hatalari ve olmamisliklari olsa da cesaretiyle bile ovguyu hakediyor. insan olan herkes, seyrederken tuylerinin diken diken oldugunu hissediyor..

    bu darbenin getirileri ve tarzi ulkemin en buyuk utancidir.. onun icin bu film gibi yuzlerce film izlemeyi, hicbir zaman unutmamak, okumayi sevmeyen, gecmisini yasananlari bilmeyen insanlarim icin sinema ile konuyu tanistirmak, bilgi sahibi yapmak icin istiyorum. o donemde yasananlari ve yapilan ayiplari, insanlar uzerindeki etkileri icin istiyorum. kenan evrenin resmiyle baslayan, biten, gecen sahneler icin bir de.. 80 sonrasi dogan biri olup ayni jenerasyona sahip olan insanlarin, bu zat ekrana ciktiginda alkislamamalari icin en onemlisi de..

    iyisiyle kotusuyle, eksigiyle cesaretiyle iyi ki yapmislar. iyi ki bunun icin ugrasmislar. iyi ki sonunda "hala yargilanamadi" diyebilmisler.. rakamlari ortaya koymus, psikolojik etkilerini anlatmis, "yanlislik" kavraminin hayatlari sondurdugu gercegini yuzlere vurmus, bizi elektrik sokuyla dagilan bir bireyle basbasa birakmislar.. insani insanligindan utandiran, milletinin basina gelen kisileri ve basina gelenleri dusununce zivanadan cikartan, tartisma ortaminda darbe sozunu biran savunan en yakin arkadasla bile kavga noktasina getiren bu konuyu islemisler.. hepsine tesekkurler.

    ayrica mugla universitesinde kenan evreni alkislayabilen arkadaslar icin bir onerim var.. kendileri bu filmi izlemek istesinler, biraraya gelip bir sekilde bana ulassinlar, kendileri icin bir salonu kapatma sozu veriyorum.. yeter ki izlesinler.. yeter ki benim ulkemin bir universitesindeki bir programda asan, kesen, iskence yok dedigi halde iskencenin kralini yapan bir adami alkisladiklarindan utansinlar.. utanacagimiz boyle bir ayip varken alkislariyla kendilerinden utanacak duruma dustuklerini farketsinler..

    yeter ki, artik tam olarak bu gunun, bu gunun akabindeki gunlerin ne anlama geldigini farketsinler..
    ---
    spoiler ---


    (lovehippi - 5 Kasım 2006 03:05)

  • comment image

    izledigimde, "keske biraz daha cesurca olsaydi" diye hayiflandirdi beni, memnun birakti yine de film.
    "iskence yapan anti-anarşist(!), sagci polis" dışında da birşeylere değinseydi.. biraz da kontr-gerillaya deginseydi, sorgudaki işlevlerine.. o polislerin magnetolu işkencenin inceliklerini(capraz uclarda daha cok aci verdigini bilmeleri gibi) nasil ogrendiklerini cok yüzeysel de olsa iki cümleyle arada iliştirseydi kulaklara, olaya biraz daha genis acidan bakilmasina da vesile olurdu.

    iskence sahnelerindeki gercekcilik etkileyidiydi, belli ki o donem iskence gormus bircok insanin kapisini calmislar.
    mehmet ali alabora ise cezaevi sonrasi yasanan travmayi cok iyi kompoze etmis bunyesinde, "korku dolu bakislar"'i gosterdi bana; daha baska bir kelam etmeye gerek yok oyunculugu hakkinda.

    filmin eser düzeyde tarafli oldugunu da gormezden gelmemek gerek.

    filmin en cesurca buldugum yani da, sonundaki istatistiki bilgilerle birlikte 80 anayasasinin hala yururlukte oldugunun ve darbe yapanlarin yargilanamadiginin vurgulanmasiydi, takdir ettim netekim


    (hybridus - 6 Kasım 2006 12:42)

  • comment image

    insanın uykularını kaçıracak kadar ruh ve sinir ayarını bozan şahane film. 12 eylül 2006 günü istanbulun çeşitli yerlerinde röportaj yapan atv ana haber mühabirlerinin gençlere sorduğu soru kısa ve netti; "- 12 eylül size neyi anımsatıyor?" bir çok türk genci bu soru karşısında aptal aptal muhabirlerin suratına bakıp "- bir şey hatırlatmıyor" ya da "- bilmemne arkadaşımın doğum günü" diyebildi. umarım bu cevabı veren arkadaşlar amerikanın fantastik filmleri yerine eve dönüşe ilgi gösterip izler de 12 eylül hakkında ufak da olsa bir bilgi sahibi olabilir.

    hep büyüklerimizden duyardık 12 eylül 1980de ne olduğunu. bu ülke de o dönem yaşayan herkezin ailesinden bir ya da bir kaçını içeri almışlardı. babalarımız, amcalarımız, dayılarımız anlatırdı içeride olan bitenleri. eve dönüşte kalimelerin bize yetmediği görüntüleri küçük bir demet olarak yaşadık sadece. soruşturma geçiren 650.000 kişiden sadece birinin hikayesiydi bu film. memet ali alaboranin yerine kendi babasını, amcasını ya da dayısını koyunca insan anlıyor filmin ne kadar gerçekci ve acıklı olduğunu. içinizde sürekli bir sıkıntı oluşuyor, boğazınız düğümleniyor. herşeyden önce 12 eylülde ülke de neler olduğunu anlıyor insanlar.

    filmden sonra sinema salonunun çıkışında bir çok genç birbirine;
    "- bunlar gerçekten olmuş mu?"
    "- televizyondaki konuşan komutan kimdi?"
    "- cunta ne?" gibi sorular sorarken orta yaşlı ki muhtemelen ihtilal yıllarını yaşamış bir annenin çocuğuna söylediği söz film hakkında herşeyi özetliyordu;
    "- allah bir daha hiç bir zaman gençlerimizi böyle durumlara düşürmesin, ihtilaller yaşatmasın"


    (burky - 6 Kasım 2006 13:29)

  • comment image

    eve dönüş

    bu film hakkında birseyler yazmadan evvel guney amerikalı bir ulke olan
    arjantin in yakın tarihi ile ilgili olimpo garajını da özelikle izlemek
    istemiştim.dun gece nihayetinde iki filmide aynı gunun gecesi ve
    gunduzunde zorda olsa bir şekilde izleyebildim.bundan önce defalarca
    okumama rağmen aralarında koca bir okyanusun oldugu ,binlerce kilometre
    uzaklıkta ki 2 ülkenin insanlarının kaderinin bu kadar benzer olması
    açıkcası beyaz perde karsısında beni fazlasıyla bir kez daha
    şaşırttı.2001 ekonomik krizini detaylarını hatırlayacak olursanız
    ,benzer darbeler sonucunda liberal ekonomilerle tanışan bir çok ulus
    gibi bu iki ülkenin aynı yıllarda aynı sıkıntıları yaşamış olması
    tamamen bir tesaduf olmamalı.bu işlerin altında yatan karanlık güçlerden
    ziyade saydığım iki filmin üzerinde durmak istiyorum.

    eve donuş (bir dönem filmi)

    mehmet ali alabora film içinde beş yillik evli ve bir kiz çocuğu babasi
    olan siradan bir işçiyi oynamaktadır. hiçbir siyasi angajmani olmadiği
    gibi sendika üyesi dahi değildir. 12 eylül ihtilalinin ardindan basit
    bir iftira sonucu örgüt üyesi şüphesiyle gözaltina alinir ve ardından
    gayrettepeye goturulur.bu noktaya kadar yalnızca bir dönemin yaşantısını
    aktaran bu film ,işkence görüntülerinin başlamasıyla beraber bambaşka
    bir platforuma zıplar.filmin bu aşamasından sonra özellikle tüm
    oyuncuları tebrik etmek isterim .hepside olabildiğince doğal oynamaya
    çalışmış.lakin burada bir parantez acıp, civan canova nın oynadığı kotu
    polis tiplemesi için heralde dunyada var olan diğer emsallerine göre 3
    numara daha buyuk geleceğini özelikle belirtmem gerekir.malum nedenlerle
    en fazla insan hakkı suçunu işleyen polisin bizde olması, bu rolu
    oynayan tiyatrocularımızıda pek fazla yormasa gerek.oyunculuk anlamında
    mehmet ali bora içinde birsey daha belirtmek isterim sanırsam o da
    hababam sınıfının yakışıklı feridinden artık bıkmış olmalı.boyle bir
    rolu kabul edip oynaması kendisi açısındanda şu aşamada guzel bir fikir
    oldugunu düşünüyorum.aynı biçimde altan erkekli hakkında da fazla bir
    sey söylemeye gerek yok.film açısından oylesi bir ilkokul öğretmeni rolü
    için olabildiğince iyi bir seçim olmuş.bildiğimizin dışında bir tek
    sibel kekili için pekte aynı seyleri konusamıyacagım.acıkcası odul
    alması nedeniyle çok daha basarılı bir performans bekliyordum
    kendisinden.belki de beklentilerimin yuksek olması beni bu kadar hayal
    kırıklığı içine soktu.aman yaa ,az daha unutuyordum.filmde ki en iyi
    oyuncu benim açımdan bir kaç televizyon görüntüsü dışında başka hiçbir
    yerde oynamayan sevgili ressam paşamız olsa gerek diye düşünüyorum.altın
    portakalı veren jurinin boyle bir oyuncuyu nasıl es geçtiğine doğrusu
    aklım ermiyor.filmin bir sahnesinde hepimizi gulme krizine sokan şu
    güzel sözleri ,artık turk sinema tarihinde asla unutulmuyacagını
    umuyorum. "bazı tutuklululara işkence yaptıgımız dedikoduları
    çıkartılıyor.bunlar yalandır.nitekim biz işkenceyi insan haklarına gore
    suç sayarız .... devlet boyle birseyi asla yurttaslarına uyguluyamaz" .
    az okuyan apolitik turk genci için (bknz 12 eylulu değil ama 11 eylul u
    iyi biliyorum) (bknz. kenan evreni ressam zaneden insanlar) (bknz mugla
    universitesinde kenan evreni alkışlayan universiteliler) bu filmi lütfen
    kaçırmasınlar.kimi ne nedenle alkışladıgını belki daha iyi idrak ederler.

    bu arada filmin çıkışında kulagım bir gence uzanıyor.
    - anne 12 eylulde insalar boyle mi işkence görüyordu.benim işkence
    goruntulerinde midem çok bulandı.

    olimpo garajı(yine bir donem filmi)

    jorge videla (kenan evren imizin arjantin versiyonu) önderliğinde 1976
    da sola karşı darbe yapılır.darbe sonucunda binlerce yurttaş önce
    tutuklanıp sorgulanır sonra da belirli periyotlarla atlas okyanusuna
    atılarak tek tek yok edilir .filme adını veren olimpo garajı(bizde ki
    gayrettepe) bu tutukluların götürülüp işkencelere maruz bırakıldıgı yeri
    anlatmakta.cannes dahil butun festivallerde oynatılan bu basarılı film,
    arjantin gibi 3.dunya ulkelerinin tarihlerini bize beyaz perde de az da
    olsa sinirleri fazla zorlamadan anlatmakta.film içinde tasvir edilen
    işkence odaları ve o odalarda ne tür işkencelerin yapıldıgı kısaca
    anlatılmış olsada ,gerçek manada tum çıplaklıgıyla işkence goruntulerine
    neredeyse hiçbir sahnede yer verilmiyor.bu sebeple "eve donuş" yada bir
    başka işkenceli film olan"midnight express" teki gibi bazı şiddet
    sahnelerinin olmayışı seyirciyi çok fazla yormuyor.bu arada filmde kısa bir aşk
    öyküsününe de yer verilmesi seyircinin filme bakışını bir hayli
    değiştirecek.kanımca böylesi bir film televizyonlarda +13 ile
    gösterilebilir.en etki uyandırabilecek sahnesi ise tutukluların
    uyutularak cezaevine yolanacagı söylendiğinde "işkenceci polisi oynayan
    felixin ,mahkum olan sevgilisine son kez bakışı " olacaktır.

    bir benzerlik daha :
    bu iki benzer filmin kısa öyküsünden sonra her iki eserinde bitiş
    perdesinde aynı yazı ekranda beliryor.

    "bugün, bu suçların sorumlusu olan kişiler,serbestçe sokaklarda
    dolaşmaktadır"


    (libertarian - 8 Kasım 2006 13:08)

  • comment image

    hıncal yazdığına göre, gidip de izlemek için daha fazla oyalanmaya gerek yok; ilk fırsatta biletlerimizi alacağız hıncalım uluçum, hiç merak etme sen.. sana inat!

    sen git de, şöyle tam kafa boşaltacak bir romantik komedi bul en iyisi; boşalta boşalta bir şey kalmadı, ne olacak senin bu halin merak ediyoruz.


    (otuzdokuz - 8 Kasım 2006 13:27)

  • comment image

    --- spoiler ---
    komiser : (dayagı yedikten sonra)şehmus bu lan mu? iyi bak .
    devrimci :evet şehmus bu (alabora kaslarıyla hayır demekte)
    komiser: goturun şehmusu
    altan erkekli : niye yaktın çocugu
    devrimci: ....... biz burada işkence gorurken hani nerde o kahraman işçi sınıfı ,şimdi onlarda öğrensin
    ---
    spoiler ---


    (libertarian - 8 Kasım 2006 14:46)

  • comment image

    işkence sahneleri sırasında memet ali alabora'nın canlandırdığı karakterin ne dediğini bilemez hale gelip söyledikleri karşısında film seyircilerinden bazılarının kahkahalara gömülmesiyle akıl almaz şekilde kafayı oynatmış insanlarla birarada yaşadığımızı göstermiş film. kostümleri başarısız - seksenlerde işçilerin boxer giydiğini pek sanmıyorum. ayrıca sibel kekilli'nin basbayağı kötü oyunculuğla nasıl olup da altın portakal'da bu rolüyle en iyi kadın oyuncu ödülünü aldığını da hiç anlayamadım; o kadar kötü ki oyunculuğu, filmden koparıyor.


    (psykhe - 12 Kasım 2006 17:58)

  • comment image

    --- spoiler ---

    güzel bir filmdir;

    atraksiyonlu jimmy jib'li çekimleri yoktur, reklam filmlerinden ve amerikan dizilerinden alıştığımız mavi ışık ağırlıklı süslü görüntüleri, karizmatik kurgu oyunları yoktur, sabun köpüğü sahneleri ve artık bıktıran karakterlere yardım eden senarist oyunları da yoktur. bunların yerine sinemada içeriğe önem verenlerin gözardı edebileceği birkaç zayıf sahne ve biçimsel eksiklikleri vardır.

    ben artık sinemaya gittiğimde karşımda karakter görmek istiyorum, sahnelerin üzerinde düşünmek, yorumlamak, çıktığımda yanımdakiyle tartışmak istiyorum. ben bir filme gittiğimde, turist'in "biraz da onlar acı çeksin... biz burada tutsağız, ya kahraman işçi sınıfı nerede?" dediği sahne gibi, mustafa'nın koyunluğunu gösteren el öpme sahnesi gibi sahneler görmek istiyorum. izlediğim film bana bir şey söylesin. "eve dönüş", işte bunu yapıyor. kusurları o kadar önemli değil.

    tüm bunlardan sonra filme yapacağım tek eleştiri, yeterince sert olmamasıdır. medyada çok sert olarak lanse edilen sahneler, acaba yaşanılmış olaylardan daha mı sert? hiç de sert değildi bu film; insanlar da aptal aptal romantizm sahneleri izleyeceğine, eğer böyle önemli olaylar gerçekleşiyorsa, onları görmeli, onları izlemelidir. sanatın görevi budur.

    ---
    spoiler ---


    (roda cherji - 18 Kasım 2006 17:17)

  • comment image

    başarılı bir dille 12 eylül döneminde yaşanları ufak da olsa perdeye yansıtmıştır bu film.
    oysa ki filmde gösterilenler anlatılanlar, denizde sadece bir damladır.!

    not: yapılan tüm yorumları okudumda bu entrymden öncekileri. bir kaç beyin özürlü suserlerin "çok uzun süreli işkence sahnesi vardı. lan saw filmine gittim, bol kanlı işkenceli yanar dönerli onlarca gerilim filmine gittim de orda bile bu tür işkence sahneleri 15-20 sürerdi. bu film ne böyle 45dk boyunca içimizi baydı be işkence sahneleri. sıkıldım baydı çıktım" gibi gerzekçe film hakkında yorumlar yapmıştır. yazık ve acıyorum o yorum sahiplerine.
    çünkü sorsan" 12 eylül nedir?, ne bilirsin bu konuda ve hangi kitaplar okudun 12 eylülü anlatan" cevap veremez. bu yakın geçmişi anlatan belgesel gibi bir yapıta "gerilim, korku filmi" gibi bakarak sinama bileti alıp gidenler keşke o dönemde yaşasaydınız yada yaşayan anne babanız kardeşiniz gibi bir yakınınız olsaydı da bu film hakkında insan gibi yorumlar yapardınız. neymiş mehmet ali alaboranın oyunculuğu kötüymüş. lan öküz aleyhisselam bu tür belgesel gibi yapıtlarda oyunculuğa değil anlatılan hikayeye bakılır. neyse, saw lll çıkmış sen en iyisi ona koş.


    (winsome - 18 Kasım 2006 17:43)

  • comment image

    çok ihtimal vermesem de burada oynatılması için büyük bir istek duymaktayım. burası mı? burası marmaris...


    (pisikkremi - 22 Kasım 2006 13:37)

  • comment image

    filmin oyunculuklarını, senaryosunu, sinemasal kalitesini falan her şeyi geçtim, apolitik ve geçmişte yaşananlara duyarsız bazı kitlelerin gözüne gerçeklerin sokulması açısından filmin en sonunda en baş sorumlu layığını bulmuştur; paşa bey'in resmi ve yanından akan kan rengindeki sönen hayatların istatistiği. demek ki neymiş; elleri titreyen bu nur yüzlü dedenin tek hobisi ressamlık değilmiş!


    (morphling - 24 Kasım 2006 01:09)

  • comment image

    sehmuz: "ben basit bir isce parcasiyim. bu islere aklim hic ermez ki zaten!"
    hoca : "sen ve senin gibilerin bu islere akli erseydi, ne sen burda olurdun simdi ne de ben."


    (g khanh - 10 Şubat 2008 17:22)

  • comment image

    12 eylül darbesi'nin tamamını değil içinden bir kesiti ele almış olan bu film tüm dönemi ve tüm herşeyi kapsamak zorunda değil. apolitik olmasına rağmen kabusun ortasına düşmüş bir adamıın 22 gün içerisinde nasıl hayatının kaydığını anlatan bir film bu. eleştirimde sevgili sözlük sinema gurularımız kadar profesyonel olamayacağım ancak mehmet ali alabora'nın muhteşem bir oyunculuk sergilemiş olduğu filmdir. ancak sözlük sayesinde haberdar olduğum filmin sonundaki akan yazıları coca cola reklamı ile kesen kanal d'ye eksi veriyorum.


    (cosmic girl - 2 Aralık 2007 23:46)

  • comment image

    film gece “yazılamaya” çıkmış solcu gençlerin polisle yaşadığı çatışma ile açılıyor, yazılama sırasında tabancısını elinden alan gençlere yalvaran bekçi 12 eylül öncesinde devletin acizliğinin simgesi gibi, faaliyetleri yani duvarlara kendi seslerinin duyuran slogan olay yerine gelen polisin müdahalesi ile son buluyor. sokakta yaşanan çatışmayı evinin penceresinden korkuyla izlemekte olan filmin başkarakteri “işinde gücünde sıradan işçi” ile de ilk kez karşılaşıyoruz.

    bu sahne 12 eylül darbesinin kendini meşrulaştırma gerekçeleri ile (“terör azmıştı, devlet güçleri aciz kalmıştı”, vs. vs.) o kadar iyi örtüşüyor ki, daha baştan filme olan güvenimiz sarsılıyor. acaba o gençleri hayatlarını tehlikeye atarak kamusal alanda seslerini duyurmak zorunda bırakan neydi? filmin buna ne bir cevabı var ne de böyle bir soru soruyor. bu tavır filmin geneline yansımış bir karikatürleşme ile devam ediyor. filmdeki kişiler de karikatürize edilmiş tiplemelerden oluşuyor: parkalı bıyıklı solcu gençler, lümpen işçi (?) ve lümpen iş arkadaşları, bıyıklı solcu sendikacı işçiler, kore gazisi, akşamcı kayınpeder, aciz karısı ve annesi, iyi solcu, kötü solcu, nedense çoğunu komedi oyuncularının oynadığı karikatürize işkenceci polisler vs. vs. eve dönüş 12 eylül’e yeni bir bakış getirmektense daha önce var olan klişelerin bir kolajı daha çok. yeni bir şey söylemiyor, yeni bir bakış olduğu söylenen tek şey ana karakterin solcu olmaması. anlatılan “apolitik” sıradan, “masum” işçinin hikayesi.

    peki bunca yoğun şekilde sendikal faaliyetin devam ettiği, işyerlerinde grevlerin olduğu bir dönemde istanbul’da lümpen eğilimleri de olan, lümpenlik işçilikten farklı bir toplumsal sınıfa karşılık düşen eğilimlerdir, bir işçinin ana karakteri olduğu bir dönem filmi çekilmesi garip değil mi 12 eylül’le hesaplaşmak gibi bir derdi olan bir film için?

    bu filmin kendisini klişelerden ayrıştırdığını söylediği yanı idi: dönemi “tipik” bir politik işçidense “apolitik” işçinin deneyimi üzerinden anlatmak. peki bunu ne kadar başarıyor? tutup her yerde marx ve engels’ten alıntı yapmak doğru olmayabilir ama engels’in kendisine romanı hakkında görüşünü soran birine yanıtı “eve dönüş”’teki apolitik işçinin ana karakter olmasına adeta “cuk” oturuyor, alıntı yapmazsak olmayacaktı:

    “herhangi bir eleştiride bulunmam gerekiyorsa eğer, o da şu olacaktır sanıyorum, her nasılsa öykünüz tam gerçekçi değil yeterince. bence, gerçekçilik, ayrıntıların doğruluğundan başka, tipik karakterlerin tipik durumlar içinde doğru bir biçimde yeniden verilişi demektir. sizin karakterleriniz, çizdiğiniz kadarınca yeterince tipik; ama içinde bulundukları ve hareket ettikleri ortamlar o derece değil. şehirli kız’da işçi sınıfı, kendine yardımdan aciz ve kendine yardıma bil yanaşmayan, edilgen bir kitle olarak görülüyor. içinde bulunduğu kör sefaletten çekip çıkarmak için bütün çabalar dışardan, yukardan geliyor. bu 1880’ler ya da 1810’larla, saint-simon ile robert owen’ın yaşadığı günler için doğru bir çözüm olurdu, ama savaşan emekçi sınıfın birçok kavgasına katılmış olma onurunu 50 yıldır taşıyan bir adam 1887 yılında böyle göremez bunu. (…) sizi katıksız bir sosyalist roman, biz almanların, yazarın toplumsal ve siyasal bakışını yüceltmek için söylediğimiz gibi bir tendenzroman (tezli roman) yazmamış olmanıza hiçbir kusur bulmaya çalışmıyorum. yazarın görüşleri ne denli gizli kalırsa sanat yapıtı için o denli iyi olur. benim sözünü ettiğim gerçekçilik azarın kendi görüşlerine rağmen kendine bir geçit bulabilir. (…) sizi savunmak için şunu itiraf etmeliyim ki, uygar dünyanın hiçbir yerinde londra’nın doğu yakası’ndaki kadar az etkinlikte direnme gösteren, alınyazısına boyun eğen, hébétés (sersemlemiş) işçiye rastlanmaz. ama, işçi sınıfının yaşamının bu seferlik edilgin yönüyle yetinip, etkin yönünü bir başka esere saklamışsınızdır belki de ve bunun için çok da iyi gerekçeleriniz vardır, onu bilemem.”

    engels'in ingiliz romancıya söylediği bu film için de aynen geçerli. filmin başkahramanının lümpenliği işçi sınıfına yönelik klasik bunlar adam olmaz bakışının yansıması değil mi? lümpenlik farklı bir toplumsal sınıfın tavrı değil midir? 12 eylül neden kime karşı yapılmıştı, bunu filmden anlamak mümkün değil. böyleyken nasıl bir hesaplaşmadan söz edilebilir?


    (kunta kinte - 29 Kasım 2006 22:26)

  • comment image

    neden vizyon zamanında izlemediğimi anlamadığım an itibariyle tv de izlemekte olduğum ve çok beğendiğim film.


    (prodeq - 2 Aralık 2007 23:08)

Yorum Kaynak Link : eve dönüş