The Happening ' Filminin Konusu : Görünen bir uyarı olmadan ortaya çıktı. Birdenbire nereden geldiği belli olmadan. Bir kaç dakika içinde Amerika’nın bir çok şehrinde sebebi açıklanamayan, kanınızı donduracak garip ölümler meydana gelmeye başladı. İnsan davranışlarındaki bu garip değişikliğe neyin sebep olduğu bilinmiyor. Yeni bir terrorist saldırı mı? Yapılan yüksek teknolojik deneylerde ters giden bir şeyler mi oldu? Bir tür şeytani toksik silah mı? Yoksa kontrolden çıkan bir virus mü? Hava yolu ile mi yoksa suyla mı bulaşıyor? … ve nasıl?
The Sixth Sense(1999)(8,1-829470)
Unbreakable(2000)(7,3-357267)
Signs(2002)(6,7-315905)
The Village(2004)(6,5-223536)
Devil(2010)(6,2-120510)
Lady in the Water(2006)(5,6-88997)
Max Payne(2008)(5,4-116606)
After Earth(2013)(4,8-179291)
tagline acilen everything is something happened olarak degistirilirse, ihtiva ettigi gizem kat be kat artacak, hintlinin son filmi. boyle tagline koyacaksin, 300 milyon dolar gise kontigaranti. icinden cikamaz kimse serefsizim, akin akin gelir izler "ne lan bu abooov?" diye diye...
(sanborn - 16 Nisan 2008 13:20)
peki vat dı fak is happening bre shyamalan. neden ya, nasıl ya, dur abi şakadır, kesin bi yere gönderme yapmıştır da biz anlamadık lan iki dakka dur diyerek sabrettik filmin sonuna kadar. meğersem adam bize gönderme yapmış, sittirin gidin filmimden demiş ama biz anlamamışız. ishal oldum filmden sonra, tesadüf değil, mümkün değil, bünye kaldıramadı.
(rpmcmurphy - 14 Haziran 2008 01:14)
"mistik olay" gibi harika bir isimle çevrilmiş film... mistik olay... "garip bişeyler oluyor, anlamıyorum" da denebilirdi...
(portakal - 14 Haziran 2008 09:59)
--- spoiler ---seyircisiyle oyunlar oynamayı seven shyamalan'ın pörtlek gözlerle filmin bir yerinden çıkıp kendini öldürmesini boşuna beklediğimiz bir film. tam tren sahnesinde kadının yan koltuğunda oturan adama "hah evet bu işte" dediysek de her gördüğümüz hintliyi babamız sandığımızı anladık yakın plana geçince. gerçi shayamalan da o sahnedeymiş, telefonun içinde. tiramisulu sapık 'joey' meğerse bizim film boyunca nereden çıkacak diye beklediğimiz shayamalan imiş -imdb'nin yalancısıyım.- bu filmi bir dilek filmi olarak görüyorum. aynı hissiyatı batoru rowaiaru'da* 'azgın japon gençleri bir ölse ya!' temasıyla hissetmiştim. bu filmde de her ne kadar insanın doğayı yok etmesine, sevgisizliğe ve bencilliğe -otomobilleriyle kimseleri sallamadan kaçıp giden insanlar- vurgu yapılsa da ben çoktan bozulan insan - doğa bütünlüğünü vurgularken çaktırmadan da doğadan yana bir tavır seziyorum. alla alla saçma oldu şimdi de şöyle anlatayım; shyamalan da bu filmde 'doğa, insan ırkına iki çaksa da adam etse ya!' diyor sanki. bir 'insan ırkı doğayı yiyip bitiren bir böcektir, doğa da gün gelir bizi silmesini bilir' önermesi içinde sanki. e tamam yahu şahane, aynen katılıyorum. hint asıllı bir yönetmenden içinde yetiştiği mekanik amerikan toplumu üzerinden insanlık durumlarına yine güzel bir eleştiri. bundan sonraki filmini hayvan katliamlarına ayırırsa kendisini daha çok seveceğim. bundan sonraki filmi muhtemelen daha kötü oyuncularla, daha düşük bütçelerle olacak. ilk filmlerinin gösterişliliği yok, meseleler daha derine iniyor, filmlerinin daha derin dertleri oluyor çünkü artık. belki de ucuz genç yetenekler bulacak, bu işi de öyle kotaracak. bu filmin 28 days & weeks later serisiyle müthiş benzerlikler içermesi ise nedense rahatsızlık veriyor. aynı kaçış, aynı kapana kısılmışlık, aynı ıssız kırsal, ne olduğu belirsiz bir salgın vs. araya sokuşturulan kafayı yemiş dini bütün yaşlı kadına ve yine 28 weeks later'ın sonundaki gibi olayın ingiltere'de bitmişken fransa'da hortlamasına ise diyecek bir şey bulamıyorum. bu gereksiz sahnelerde tek güzel şey kadının kendini hapsettiği eve kafasını vura vura ölmesi oluyor -orada da zombiye benziyor.- shayamalan'ın bu göndermelerle derdi nedir? hafiften dalga mı geçiyor o bile belli değil. hani klişe tabirle şakaysa çok komik, ciddiyse hiç komik değil.. shyamalan'ın en iyi filmi değil belki ama kendi içinde fena da sayılmaz naçizane düşünceme göre. bekleyip bir sonraki filmini göreceğiz, fatih terim'in de bir basın toplantısında dediği gibi; " everything is something happened. i don't want to see the back, i want to see front" (bkz: fatih terim in ingilizce basin aciklamasi)*--- spoiler ---
(neriman koksal - 17 Haziran 2008 02:51)
izlemek için ayın 18'ini beklediğim bir "shayamalan filmi" daha. öyle değerlendirmek lazım, sadece bir "film" olarak değil. benim beklentimi karşıladı. ne beklediğinize bağlı bu çünkü. gidip de film böyle çıkınca dumur olanlara, "uyarmadılar mı seni sincabım?" demek mümkün. (bkz: #11839542)şaşırmamayı seviyorum ben adamın filmlerini izlerken, klişeleri hoşuma gidiyor. yine bir sıradışı olay, yine bir yaşlı kadın, küçük masum kız, çaresizlikten öfkelenen sorumluluk sahibi mutsuz adam, sorunlu çekirdek aile, pencere önünden geçen silüetler, çarpıcı vahşi şiddet sahneleri, gizemli tehdit, veranda, geniş araziler, salya sümük ağlama/ağlatma, mahsur kalma, saklanıp duvar gibine çömelme, yalnızlık, sadakat, ümitsizlik, vazgeçmişlik, toplumdan izolasyon, mucize mi tesadüf mü açmazı, birliktelik, çevre dostu mesajlar, aşkın yüceltilmesi, iyi dostlar, her şeyin olacağına varması... bunlar shayamalan'ın anahtar kelimeleri. bunlar olmadan shayamalan filmi olmaz, bunların olmadığı shayamalan filmi de olmaz. bilmek gerekli. inanmak güç ama seveni var.bunlar dışında diğer filmlerden farklı olarak daha dışa dönük, daha aydınlık, şiddet sahneleri daha "gore" tabir edilen seviyede, mekanların daha çok olduğu, masalsılıktan günümüze daha realistik bir adaptasyon söz konusu. önceki filmleri "yok artık" seviyesinde fantastik öğeler üstünü kuruluyken, bu sefer insanın içine bi "lan?" sokmaya çalıştığı aşikar.bir sonraki filmine de, neye gittiğimi bile bile yine gideceğim.
(radioheadbanger - 18 Haziran 2008 23:59)
lost'un bünyeye nakletmi$ olduğu, dizide gerçekle$en her durumdan kıllanma, her hareketin bir anlamı olma durumundan kelli, bu filmdede izlediğim her kareden bir anlam çıkartmaya çalı$tım. ancak geri tepti bu hamlem maalesef. efendim, $öyle ki;--- spoiler ---kahramanlarımız o ya$lı ve bilge adamla kar$ıla$ırlar, serada derin muhabbetlere girerler. ya$lı adam her $eyin bitkilerden kaynaklandığı tezini ortaya atar buraya kadar her $ey normal. gel gör ki bundan sonra anlamlandıramadığım diyaloglar ortaya atılır. diyoloğun ana kurgusu ise sosis üzerinde geli$ir. evet, bildiğiniz sosis. ya$lı adam yakla$ık 15 dakika boyunca, "yola çıkıcaz yanımıza sosis depoladık", "siz sosis sever misiniz?","sosis için sandviç alalım marketten" tarzı diyologlarla resmen tabiri caizse beynimizi sikmi$tir.lost'ta her boktan bir anlam çıkması durumuna alı$ık olan bendeniz ise "aha kesin sosisle alakalı bir i$ler var, yoksa neden sosisi bu kadar gözümüze soksunlar?" tarzı dü$üncelere daldım. peki ne oldu? filmle sosis arasında zırnık bir bağlantı kurulmadı. 2 dakikada yediler sosisi anuna koyayım. bunun için mi siktiniz lan beynimi "sosis,sosis" diye?--- spoiler ---i$te budur aklımda yer eden...ve son olarak;o sosis sizin götünüze girsin!
(gunsnrosesfan - 10 Temmuz 2008 12:30)
her yönüyle başarısız bir film.aslında senaryosunun fena bir çıkış noktası olmasa da,karakterleri adam gibi işleyememesi,doğru düzgün bir olay örgüsü ile bir merak unsuru uyandıramaması,shyamalan'ın artık alameti farikası olmuş boş bakışlı anlamsız karakterlerden sürüyle barındırması filmin öne çıkan eksilerinden.hiçbir zaman iyi bir oyuncu olduğunu düşünmediğim ama bu filmde eminim ki yönetmenin etkisiyle iyice odunlaşan mark wahlberg ve güzeller güzeli zooey deschanel filmin başından sonuna kadar odun gibi oynuyorlar.ülkenin dört bir yanında insanlar kendilerini öldürmeye başlıyorlar,bunlarda tık yok,ne bir panik,ne adam akıllı bir merak,ne de bize yansıyan bir korku.--- spoiler ---central park saldırıya uğramış,mark wahlberg'in verdiği tepki şu "central park,that's kinda odd.",10. dakika ile 11. dakika arasında bir yerde geçen bu diyalogda mark wahlberg'in yüzündeki anlamsız ifade beni filmden soğutmaya yetti.henüz filmin başları,birbirini izleyen intiharlar her ne kadar başarısız yönetmen bize aktaramasa da ciddi bir panik yaratmış olmalı.sebebin bitkiler olduğu kimsenin aklına bile gelmiyor,herkes bir tür terörist saldırı olduğunu düşünüyor,koskoca new york city boşaltılıyor.central park'ın saldırıya uğradığı haberi sana geliyor,ve senin söylediğin tek şey sinemada gördüğüm en öküz,en boş surat ifadesiyle "central park,bu biraz garip." oluyor. http://img523.imageshack.us/img523/8941/oddpq2.jpg--- spoiler ---
(johnmalkow - 11 Ekim 2008 08:07)
--- spoiler ---o değil de, filmlerde genellikle abd'de başlayan bir şeyin fransa'da sonlanması olayı vardır. aşıklar paris'te bir fıskiyenin önünde kavuşurlar; kaybedilen bir insan tarihi bir binanın basamaklarında bulunur; kilit konumundaki bir karakter eyfel manzarasına doğru yürür.böyle felaket filmlerinde de bir virüs olsun, bir yaratık istilası olsun; fransız aksanını duyduğumuz anda olay bitmiştir. hadise fransa'ya sıçradıysa bilin ki bütün dünyaya yayılmıştır. --- spoiler ---
(heartache - 27 Nisan 2009 11:23)
--- spoiler ---insanı havaya sokup, iyi bir son vaat ettikten sonra, "olur öyle" diyerek biten film. birileri shyamalan'a sonunu düşünen kahraman olamaz falan mı dedi acaba?--- spoiler ---
(laff a lympics - 3 Kasım 2009 08:36)
zooey deschanel var diye izlemiştim. iyi ki de izlemişim, çünkü zooey deschanel vardı.
(efendi burrfoot - 24 Ocak 2013 20:17)
Yorum Kaynak Link : the happening