Süre                : 1 Saat 40 dakika
Çıkış Tarihi     : 15 Ekim 2008 Çarşamba, Yapım Yılı : 2008
Türü                : Aksiyon,Cinayet,Drama,Gizemli,Heyecanlı
Ülke                : Kanada,ABD
Yapımcı          :  Abandon Entertainment , Collision Entertainment , Depth Entertainment
Yönetmen       : John Moore (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Beau Thorne (IMDB)(ekşi),Sam Lake (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Mark Wahlberg (IMDB)(ekşi), Mila Kunis (IMDB)(ekşi), Beau Bridges (IMDB), Ludacris (IMDB)(ekşi), Chris O'Donnell (IMDB)(ekşi), Donal Logue (IMDB)(ekşi), Amaury Nolasco (IMDB)(ekşi), Kate Burton (IMDB), Olga Kurylenko (IMDB), Rothaford Gray (IMDB), Joel Gordon (IMDB), Jamie Hector (IMDB), Andrew Friedman (IMDB), Marianthi Evans (IMDB), Nelly Furtado (IMDB), Jay Hunter (IMDB), Maxwell McCabe-Lokos (IMDB), Kerr Hewitt (IMDB), Stephen R. Hart (IMDB), Martin Hindy (IMDB), Herbert Johnson (IMDB), Philip Williams (IMDB), Warren Belle (IMDB), Ted Atherton (IMDB), Rico Simonini (IMDB), PJ Lazic (IMDB), Brandon Carrera (IMDB), Katie Odegaard (IMDB), Joshua Barilko (IMDB), Conrad Pla (IMDB), Larry Wheatley (IMDB), Janice Nguyen (IMDB), Gouchy Boy (IMDB), Spike Adamson (IMDB), Carlos Gonzalez-Vio (IMDB), Christina Jocic (IMDB), Barrington Bignall (IMDB), Noelle Gray (IMDB), James Preston Rogers (IMDB), Candice Hotchkiss (IMDB) >>devamı>>

Max Payne ' Filminin Konusu :
New York’ta DEA ajanı olan Max Payne hayatta herşeye sahiptir; çok iyi bir iş, mükkemmel bir eş ve güzel bir kız çocuk. İçinde olduğu bu Amerikan rüyası kısa zamanda bir kabusa dönüşür. Bir gün eve döndüğünde eşi ve bebeğini vahşice öldürülmüş halde bulur.  Kendi başına bu cinayetin izlerinin peşine düşer ve fakat NYPD onu çeteler, acımasız işbirlikleri ve şehrin gördüğü en şiddetli fırtınanın arasına çeker. Kaybedecek hiçbirşeyi olmayan, dürüst ve  metanetli bir adam olan  Max, ailesini duyuğu sonsuz sevgiyle de beraber bu cinayetleri ve şehirdeki pislikleri çözmek için biçilmiş kaftandır.  Yeraltı hayatının karanlığıyla uğraşırken, başka dünyalardan düşmanlar da onu karanlığa itecektir.Özlemle beklediği intikamın vakti gelmiştir!


  • "max payne'e sıkılan bütün kurşunların max payne'e girmek yerine sağa sola gitmesinden dolayı filmi easy'de çektiklerinin düşünüyorum.ayrıca(bkz: rövaşata çeker gibi pompalı kullanmak)"
  • "bu gece kurup oynamaya başladığım oyun. o kadar etkileyici yapmışlar ki film bitmesin istiyor insan... hem film noir, hem çizgi roman, hem de oyun... *"
  • "ergenliğime dair en güzel şeylerden birisi. it's payneeeee (bkz: unutulmaz)"
  • "(bkz: nothing is a cliché when it's happening to you)"
  • "koca bir nesil bu oyunu deli yürek yamasıyla oynadı mecburiyetten. sağ tuş yapınca zeybeğe kalkıyoduk. haydaa rinna rinna rinna rinanaaaaayyy"
  • "hayatımda hiç bir acı ya da üzüntü beni bu oyunun 1 ve 2. versiyonunu oynarken ki kadar vurmamıştır. sonuçta;''like all the bad things in my life... it began with the death of a woman''değil mi max?"
  • "eve aldığım ecza dolabını banyoya asınca anladım ki "aga biz bu oyundan çok etkilenmişiz..""
  • "acıların çocuğu. asıl soyadı pain'miş. soyadı memuru payne yazmış."




Facebook Yorumları
  • comment image

    :(.

    simdiye kadar, izledigi non-brainer erkek filmlerinden her seferinde maksimim hazi almaya calismis olan ve ilk teaser trailer'i izlediginde gaza gelip tozlu cd raflarindan itinali bir calisma ile (dile kolay yedi sene olmus oynayali) oyunu bir kez daha bulup yukleyen ve aradaki yedi senede artan ingilizceye sevinip, konuda anlamadigi bir cok seyi aciga kavusturan bir bunyenin, kesinlikle hayal kirikligina ugrayarak ayrilacagi bir film olmus max payne.

    ve bu karara varmak bir cok filmin aksine sadece besinci dakika da kafaniza vurulmakta, hele ki levent - taksim metrosunda bile hala agir cekimle oraya buraya atlama istegi duyuyor iseniz caniniz biraz daha fazla yanacak. cunku butun o karizmatik kafamizda butunlesen subway sahnesi sadece 3 tane junkie'nin saatimi geri ver ulan hoduk max demesi ve mark whalberg abimizin umut sarikaya karikaturu gibi cemcuk agizla bakip iki tane yumruk atmasindan ibaret, oysa ki aslen kitap uyarlamasi olsa da bir baska max payne klonu olan death sentence bu filmin veremedigi silah sahnelerini ve ailesini bosu bosuna kaybetmis olan bir insan evladinin hissiyatlarini cok daha iyi vermekte idi. ayrica en azindan cok az da olsa ates edilince kopan bir bacak ve kan, evet kan vardi. hangi akla bu filmi pg 13 yaptiklari tartisilmaya gayet musait. cunku yedi sene once bu oyunu oynayan ve asil hedef kitlesi olmasi gereken bilgisayar oyuncularinin bugun filme gidememesi icin o zamanlaron yasinda olmalari gerekecekti. gerci mpaa filmin bu haline bile basta r vermek istemis fakat yonetmen yok abi herkes seyretsin iste dediginden dolayi cogu seyi kesip bicmis, eger dvdsi ciktigi zaman director's cut'a da erisebilecek olursak hic de fena olmaz.

    ayrica yonetmenimiz birde fan isteklerini olabildigince yapmaya calistik diye buyurmuslar. hadi ne kadar dogru bunu inceleyelim diyecek olursak eger, ulan valkyre' yesildi! diyerek baslamak istiyorum ne halt yemek icin mavi yaptiklari merak konusu. bunun yani sira;

    --- (isbu entry'nin buradan sonrasi tamamen spoilericerecektir. read at your own risk) ---

    yahu mona sax'e diz coker mi max payne? sozum sana wahlberg ne demek hic oyunu oynamadim baglanmak istemiyordum yahu? ne demek senaryo baglanmam icin yetti? kutuk gibi ses tonuyla o rly? yeaah gibisinden sehirli aksaniyla max payne mi olur. bari yaninda oynasalardi da sen sesini duysaydin. max payne'i max payne yapan o hayattan bezdim ama .miniza koyacagim ses tonu ne? senin sesin ne? neyse mona sax'ta kalmistik, mila kunis bebegini forgetting sarah marshall'dan sonra bu sene bir kez daha izleyebiliyor olmak buyuk bir zevk ama, rus muydu lan hakkatten mona? birde kapali alanda gozlukle oturmak insani cool yapmaz, cool insansa cool yapar. sonradan gorme kizlara donmustu oyle caka satayim derkene. ayrica oyundaki birbirlerinin kafasina dayadiklari silah resmen karsilikli govde gosterisine donerken filmde mona'nin dur gitme oleceksin diyen padme kilikli hatun kisi rolunu doldurmasi uzucu, femme fatale'dir lan o. kiz kardesini oyunda gormedigimiz halde, boyle vucut felan affettik ama. max abinin reddetmesine de kizamadik hatta. burada yine bir baska film referansi gerekecek olursak, hitman abimiz kizin birisini redderken oha gay! dediysek te, max abimiz oyle seni birakanmis gibi olurum aaah cok ozledim seni diye ortaligi kopartirken defol demesine hak verdik. max delikanli bir abimizdir cunku. en azindan bunu yasattirabilmisler. mona icin daha cool bir sekilde kullanilabilirdi diye yakinmakla yetinebiliriz, evet.

    lupino abimize gelelim simdi. lan bu bizim sucre? oha sisko beyaz satanist pis manyak adamdan, eski asker karizma timsali meksikali sucre mi cikarttiniz hakkatten. ee ama guzel olmus lan hakkatten. eski askerlik felan klise de olsa tat verdi. gerci "fleeeaaash of fallleean angeeels!" diye bagirmasini beklemedik degil, ayrica oyunda boyle en eglenceli silahli catisma sahnesini sonradan cikma bb karakteri tarafindan tek mermiyle olen dandik kotu adam klasmanini girmesi de o kadar eglenceli degil ama, on kutu sarjor bitiriyor idik oyunda. (ama gercekten de o kadar sikayet edilecek degil, fanboy mode: on' oldugu icin yeriyorum an itibari ile)

    kotu kadin teyzemiz ve helikopterin eksikligi ise bir baska, nerden ciktigini anlamadigimiz bb karakteri ve sadece arabada oturan olaylarin cozume ulasmamasini saglayan teyze, ikinci ve ikinci oyundan alakasiz bir filme imza atmak icin mi ayri tutulmus yoksa bir kadinin daha oldurulmesine yapimcilar dayananamis mi bilinmez, zaten bebegin olumunu de tamamen atlamislar ki hic alakasi olmayan insanlar eaa bu bebege ne oldu simdi gozukmedi alla alla diyebilirler bile.

    deginmek gereken bir baska husus ise valkyre etkisidir, tam burun kivirirken likir likir kendisi icen max abimiz, (ki oyunda mona ickisine dokuyor ve bilgisayar oyun tarihinde en etkileyici sahnelerden birisi olan ruya bolumune yol aciyordu bu.) berserk modu ile filmi sonuna dogru biraz daha lezzetli hale getiriyor. ayrica saygilarindan dolayi iki kere kullandiklari bullet time modlari cok guzel. hatta kararinda. ozellikle geri ziplama ile pompali tufek atesi ile kacmak icin ileri ziplama sahneleri mutlu ediyor insani, oyunu oynayanlarin hepsi ragna rock, valkyre duyunca ha! diye gulumsuyolarsa bunlarda tamamen mutlu olacaklar.) fakat sonra oyundan sahneler, o tren ustunde kovalamacalar, max'in kendi kendine konusmalari felan akla geliyor ve o anki mutluluk yine elinizden aliniyor.

    biraz daha guzel baglamak gerekirse, nasil orhan pamuk masumiyet muzesinde bildigin yesilcam filmini insanlarin hisleriyle doldurup nasil saygiyla okunacak bestseller haline getirdi ise [edebi degerini burada tartismayacagiz tabi ki] max payne'in oyunu da bildigimiz ailesi oldurulen polis'in ortaligi yarip gecmesi olayini cok daha sofistike bir senaryo ile, mukemmel bir oyun tarzi ile donatip devrim yapti ise, filmden de yonetmenin agzindan da saygi gosterdik ciktiktan sonra benzerini bekliyor idik.

    eger erkekseniz ve kucukken, gencken max payne oyununa el atti iseniz, zaten gidip izlemelisiniz ama, beklediginiz oyunu oynarken bu film olsa ne feci olur ki oeah dediginiz anlarda hayal ettiginiz bir seyi bulamacayaksiniz ama, mark walhberg'in kariyeri vincent chase'inki gibi olmasaydi ve yonetmen en azindan biraz bizi dusunmeseydi cok daha gercek bir b filmi bulabilecegimiz de akildan cikmamali. siradan bir macera filmi oldugunu dusunmuyorsaniz, ki zaten bu entry'i de simdiye kadar coktan birakmis olurdunuz diye dusunuyorum, gidin ve daha sonra istiyorsaniz sikayet edin.


    (the gambit - 18 Ekim 2008 19:44)

  • comment image

    oyunda şöyle süper bi sahne var, max payne bi olaylara karişiyor falan, bir şekilde banka soygunun içine düşüyor... adet oldugu üzere herkesi öldürüyorsunuz, bankanin güvenlik merkezinin oldugu odaya giriyorsunuz, yine 4-5 kişiyi hakllıyorsunuz, orda gezerken telefonm çaliyor:
    -this is deputy chief jim bavuera. stop your thieving activities immediatly!
    max payne: sure jim. me and the boys been talking, theyll never do it again. <adamlar yerde ölü yatmaktalar>


    (portakal - 27 Eylül 2002 00:28)

  • comment image

    bir oyundan daha fazlasını oyuncuya sunan oyun. film diyeceğim; değil, duygusal anlamda tatmin eden bir konser diyeceğim; değil. hepsini birden içeren, senaryosuyla, çizgi romanlı hikaye anlatımıyla, karakterin duruşuyla, sesiyle, müzikleriyle tam bir başyapıt.

    gelelim kısa bir uyarıya. söz konusu bu entry max payne, max payne 2 the fall of max payne, film olan max payne, the departed ile alakalı spoiler içermese de spolilerımsı içeriyor olabilir. söz konusu durumdan yazar sorumlu tutulmaz :p.

    max payne! deri ceketiyle, aptal sırıtışıyla yüksek bir binanın çatısında. elinde berettası, sol tarafında intikam ile yanıp tutuşmuş bir yürek!

    filmi de çekildi bu efsanenin. başrolde mark wahlberg. lara croft ile ne kadar benzer ise max payne ile o kadar benzer bir adam bu. abartı oldu ama öyle. severim aslında kendisini. the departed filminde alec baldwin ile yaptığı şu konuşma (#10307929) tek başına yeterlidir kanımca :p. dediğim gibi mark wahlberg benzemiyor. testi kırılalı çok oldu evet. film 2008 yapımı. ama aklımdan çıkmıyor sözlük. hala izlediğim her dizi ve filmde kim max payne olabilirdi lan diye araştırma yapıyorum. şu ana kadar iki adayım var. bunlar en benzetebildiklerim. birincisi the walking dead dizisinin başrolü andrew lincoln. olurdu bu adamdan max payne. iyi de olurdu güzel de olurdu. diğer adayım ise six feet under'ın başrolü peter krause. bana sorarsanız peter krause daha uygun bir aday. ama işte sorun şu ki testi kırıldı amk.

    sömestrda ankara'da sıkıntıdan patlamayayım diye bir kaç önlem aldım. bunlardan birisi de max payne ve max payne 2 the fall of max payne oyunlarını oynamaktı. daha da geriye gidelim. izmir, öğrenci evi. finaller bitmiş, evi, odamı bok götürüyor. boş kahve bardakları, halının görünmesine mani olan buruşturulup fırlatılmış kağılar, kitaplar ıvır zıvır...final dönemi lazım olan her şeyin her yerde olması durumu. ankara'ya ailemin yanına dönmeden evvel hem temizlik hem de hazır ev boşken kafa dinleme için koca 3 gün. download serüveni başlıyor (aslında hiç bitmemişti). max payne de bu zamanda teşrif ediyor işte. çok daha önceden de oynamışlığım vardı ama yeni bilgisayarıma da lazım.

    daha da geriye gidiyoruz sözlük. şimdi aylardan aralık. abim askere gidecek. ne alakası var demeyin okuyun. inci sözlük hikayecilerine benzedim biraz ama herneyse. abim anneme askerden dönünce sevdiceğiyle evlilik planlarını anlatıyor. valide sultan düşünceli. bana yeni bir laptop lazım. eski bilgisayarım, datron, benim tabirimle külüstür, 2004'ten beri aileye, son 3 yıldır da bana hizmet veriyor. üzerindeki boyası yer yer soyulmuş, bazı yerlerinde çatlaklar olan, şarj olması için şekilden şekile girdiğim, buzdolabıyla kapışıp ona madalya kazandıran müthiş gürültülü fanıyla beni çileden çıkaran ama hep sevdiğim bilgisayarım. en son içini açtığımda (yapıyorum böyle şeyler, şarj soketine bi bakıp çıkacaktım) touchpadini bozdum. yine en son formatımı atarken 2 tane saç kurutma makinesi kullanmak zorunda kaldım. annem abim evlenirse bana uzun süre laptop alamayacaklarından dolayı hemen bir anda yeni laptop alma fikrini babama söylüyor. peder bey kabul ediyor. hatta daha da coşup "en iyisini al lan eşşoğlueşşek" diye çıkışıyor. izmir'e yeni laptopumla dönüyorum. maşallahı var, need for speed hot pursuit, cities xl 2011 gibi oyunları en son grafik zımbırtılarında ısınmadan rahat rahat çalıştırdı. 2bin küsür tl para verdik amk çalıştırsın tabi.

    sömestrda önce max payne 2 the fall of max payne oynayayım dedim. nedense onu daha çok sevdim. hem sağ tıklandığında hem de shift'e basıldığında bullet time modu olduğundan muhtemelen. neyse oyun bitti eğlendik, iyi de ettik ohh ne güzel.

    ama o da ne! max payne kurulmuyor! 64 bit zımbırtısı...belki vardır bir çözüm yolu. aramadım açıkçası. buradaki arama motorunu dahi kullanmadım, kullanıcam ama söz. aslında az çok anlarım bilgisayardan. mesela crimson editör ile ekranda kutucuk açtırıp içine "merhaba hubaku, javaya hoşgeldin" yazdırtmışlığım var ( şaka yapıyorum, yani evet bunu yaparım herhalde ama ahaha, neyse:)). umarım bir çözüm yolu vardır.

    bu oyunu oynayan adam oyunu yaşıyor resmen. klişe değil (aslında senaryo klişe gibi ama değil işte amk). hikayesi kapkara...vücutta usb 2.0 girişi (laptopta usb 3.0 girişi var, 2bin küsür tl para verdik ama oyunu kurmuyor bile sikik) olsa, ne bileyim bi cd-rom girişi ( laptopta blu-ray var, 2bin küsür tl para verdik ama oyunu kurmuyor sikik) olsa, kanda dolaşsa bitler bytelar...bunları yapıyor aslında işte. (bkz: ağır saçmalamak)

    pek toparladığımı düşünmüyorum, belki bi ara sakin kafayla düzenleyebilirim burayı. kafam da güzel değil, etrafımda uçuşan kanatlı garip varlıklar da yok. derste deftere entry yazmak oldu bu aslında, elektrik elektronik mühendisliğine giriş 2 dersinde yazdım bunu. makine okuyan adama elektrik ne alaka amk. neyse canlar, hadi...


    (hubaku - 27 Şubat 2011 00:00)

  • comment image

    remedy entertainment tarafından geliştirilmiş, 2001 yılında piyasaya çıkmış ve -o yıllar için- devrim niteliğinde oyun içi dinamiklere sahip aksiyon oyunu. aynı isimde bir sinema filmi ve bir de devam oyunu vardır* lakin ilk oyun bir başkadır. öyle ki, o sırada çocukluğunu yaşayan bünyelerde, değişik etkilere neden olmuştur; misal ben.

    yaş 10-11; cenk diye bir arkadaş vardı. ps1-ps2-xbox-pc falan ne varsa vardı çocukta ve bizi hep bilgilendirirdi "şu oyun iyi, şu kötü" diye. bir gün cenk'i bir başka arkadaşla tartışırken gördüm. tartışmanın konusu ise max payne ve ayrıca max'in telaffuzu idi. öbür arkadaş ali'ye göre, dondurma olan max'ı, maks diye okuyorduk ve o yüzden "maks payne" demek gerekiyordu; cenk'e göre ise "meks peyn" denilmeliydi. tabi o yıllar ingilizce seviyem "hello may neym is bla bla, how old are yu fine tenks end yu" dan ibaret olduğu için, tartışmaya katılmadım. zaten oyunun adı bana dandik gelmişti. yani bizdeki ali haydar’dan oyun yapmak gibi bir şey gelmişti (bu arada tüm ali haydar’ları tenzih ederim). cenk o kadar önerse, adeta yırtınsa da hiç dikkate almamıştım. neyse, bir kaç hafta sonra o zamanın çok popüler olan number one tv’de yayınlanan "sony ericsson life" adlı programında** max payne oynanmaya başlandı (bir oyun köşesi olurdu hep ve popüler oyunlar oynanırdı orada. oynayan elemanın adı emre başıbüyük'tü, burçin acer vardı ve iki tane adlarını hatırlayamadığım tipik tikican hatun daha vardı. emre ile burçin’nin muhabbetlerini çok severdim, neyse…). abartısız söylüyorum, ilk gördüğüm anda ağzım açık kaldı. "off harika, manyak ! anne, baba, abi gel izle, bak süper bişey" diye bağırdığımı hatırlıyorum. o bullet time efekti, silah çeşitliliği, ingram'ın çatır çatır kurşun yağdırması, zamana göre çok iyi grafikler, oyun arasında gerçek insanlardan yapılmış çizgi filmler (!) (o yaşta nerden bileyim film noir ve klasikleşmiş çizgi roman kültürünü), harika sayılabilecek animasyon yapısı vs. beni resmen hayran bırakmıştı kendisine. zaten matrix'i sinemada izlediğimden beri tam olarak o tarz bir aksiyon oyunu arzuluyordum (filmin felsefesi -o yaşta takdir edersiniz ki- benim için bir şey ifade etmiyordu; zaten 1999-2001 arası felsefe, necip milletimiz için ya mustafa topaloğlu’ndan ya da bbg’deki adını hatırlayamadığım top sakallı elemanın söylevlerinden ibaretti). neyse... emre denilen eleman max payne'i bildiğin 3-4 programda 1-1.5 sa civarı oynadı ve ben hepsini izlemiştim; sadece oyunun son programı hariç. onu izleyememiştim ne yazık ki ve meraktan ölüyordum "sonunda ne olacak?" diye. akabinde oyunu aramaya başladım. bilenler bilir, karşıyaka çarşı daki sinan elektronikten -o zamanların modası- gümüş cdli halini buldum oyunun. adamlar korsana o kadar özeniyor ki o dönemler, cdnin üstüne ayrıca kaplama yapıyorlardı. hatta bendekinin kullanma talimatları kağıdı bile vardı fotokopi (düşün, ne kaliteli korsan yılları ;-) ). eve geldim ve oyunu, vakit kaybetmeden hemen kurdum. ingilizcem o yıllar yukarıda belirtiğim seviyede olduğu için sıkıntı vardı ama oyunun genel akışının nasıl olduğunu izlediğim için bir sorun yok diye düşünmüştüm. oyun, ilerleyen dakikalarda abimin de dikkatini çekince -o da sağ olsun- ben oynarken yanıma geldi ve ara kısımları o çevirdi ve de ne olduğunu falan anlattı. bu sayede oyunun aslında "neredeyse amerikan rüyası'nı yaşayan bir kişinin hayatının, birden kâbusa dönmesini ve bunun getirdiği acıyı" anlattığını anlamıştım. max'in yerine kendimi koymuş ve neler hissederdim sorusunu kendime sormaya başlamıştım. bu oyun artık o saatten sonra benim için bir yemin olmuştu. max'in kaderi benim ellerimde şekillenecekti (şimdi diyorum da “mallığa bak, çocuk aklı işte”. sanki open world, rpg oyun oyun oynuyorum da 30 farklı son var, neyse). abartısız söylüyorum, sanki yemin etmiştim bende o intikamı almak için. her adam öldürdüğümde bir hafiflik hissetmeye başlamıştım hatta sona yaklaşınca -öyle bir içselleştirmişim ki oyunu artık- "dayan, az kaldı, hadi" falan diye gaz verdiğimi de hatırlıyorum kendi kendime. öyle ya da böyle o intikamı alacaktım.
    --- spoiler ---
    o k*ltak karının helikopterinin tepesine bomba atarlı silahımla o paratonerimsi şeyi indirdiğimde nasıl mutlu olduğumu, giren ara sahneyi izlerken yakalansam da "olsun hepsini geberttim oh bee" halimi ve o efsane bitiş müziği çalınca ufaktan sevinç göz yaşı döktüğümü asla unutamam.
    ---
    spoiler ---

    oyunun ikincisini de tahmin edeceğiniz üzere bitirmiştim fakat belki 3-4 yaş daha olgunlaşmış olmamdan; belki de yaşamın, içinde bulunduğum ülkenin saçmalıklarının üzerimdeki tesirinden, lgs döneminden veya muhtelif gerekçelerden ötürü ilk oyundaki tadı alamamıştım.

    --- spoiler ---

    ikinci oyun da güzeldi aslında. ilk oyunu iyi yapan şeylerin çoğu vardı hatta fizik motoru ve grafiksel açıdan ciddi gelişmeler de eklenmişti oyuna fakat ilk oyunun tadını asla alamadım. yani ailesi leş ve keş sokak serserilerince katledilen bir kanun görevlisinin kendi kanununu uygulama ve ailesinin intikamını alma mücadelesinden, çıktığı uzun ve zorlu yoldan sonra, mona sax'ın seksapelitesi üzerinden dönen bir hikaye, bana çok etkileyici gelmemişti. özellikle düşmanın vlad olması ufaktan zorlama gibi gelmişti bana.

    ---
    spoiler ---

    kısa bir zaman önce, steam'de rockstar games haftası vardı ve hiç düşünmeden hemen aldım max payne 1-2'yi. zira hem günah çıkarma (korsan oynamıştım) hem de arşiv maksatlı... tekrardan büyük bir hevesle başladım ve çocukluğumdaki hazzın, o anki duyguların aynısını - tabii olarak- yakalayamadım. zira yaşım, sorumluluklarım, beklentilerim, algım, vizyonum kısacası ve klişe olsa da "ben", değişmiştim, belki de sadece gelişmiştim. bu yüzden değil midir ki zaten arada sırada büyüdüğümüze sövmek; bilinçli olarak siyasetin, gerçeklerin algılanması sonrası yaşanan düş kırıklıklarına öfke duymak ve bazen ütopik olsa da peter pan olmak, "hiç büyümemiş olarak kalmak arzusu”…

    şimdi serinin 3. oyunu çıkacak ve ss'lerden gördüğüm kadarıyla oyun sanki özünü yitirmiş bir oyun olacakmış gibi bir intiba bırakıyor bende. o max'in son hali bile bana itici geldi nedense (ilk oyundaki davut güloğlu tipli herif bile bana daha samimi geliyor. ikinci oyundaki tip ise daha ciddi ve oyuna daha oturan bir tipti -ki 3. oyundaki de bu olacak galiba ama o fiziki değişimini -kelleşme, kilo alma vs.- biraz yadırgadım galiba). dilerim yanılırım ve bu yazıyı bu maksatla editler ve de 3. oyun da müthiş olmuş diyebilirim. belki de bu kaygımın sebebi, ilk oyun remedy entertaintment tarafından yapılmışken 3. oyunun sadece rockstar games tarafından yapılacak olmasıdır. rockstar games kötü oyun yapar demek istemiyorum ama oyunun bol amerikan soslu berbat ve gaz bir aksiyon olmasından çekiniyorum. unutmayalım ki, remedy o karanlık tarafı, dramı çok iyi yedirmişti.

    uzun lafın kısası, max payne –esasen derin bir felsefe, çok özgün bir senaryo sahibi olmasa da hatta bazılarına göre saf-klişe aksiyon oyunu olsa da- benim için böyle bir şeydir işte…

    düzenleme: nizam, bkz içerikleri vs.


    (infelix legatus - 14 Ağustos 2011 18:34)

  • comment image

    max payne'in kendi hikayesini anlatırken kullandığı dil ilk oyunu kült yapan detaydır kanımca. bir ömürlük orgazm yaşatacak cümlelere ev sahipliği yapan oyundur ilk oyun.

    açılışta başlar bombardıman daha, ne olduğunu anlayamadan sizi kendine bağımlı hale getirir. hatta aksiyon sahnelerinden aldığınızdan daha fazla keyif vermeye başlar ki...

    "life was good. a house on the jersey side across the river. the smell of freshly cut lawns. the sounds of children playing. a beautiful wife and a baby girl. the american dream come true. but dreams have a nasty habit of going bad when you're not looking."

    sıradan ve tek düze bir betimleme bir anda ancak bu kadar karartılabilir derken bu cümlenin yalnızca ısınma turu olduğunu farkedersiniz;

    "the sun went down with practiced bravado. twilight crawled across the sky, laden with foreboding."

    sonralarda ise işin içine tanıdık simalar, zamanının kaliteli pop kültürüne yapılan - belki biraz kör göze parmak kıvamında - göndermeler girer ve tek düzeliği kırar, oyunu oynarken aynı zamanda kendinizden birşeyler bulup aksiyon sahnelerindeki heyecanla çizgi romanı takip etmeye devam edersiniz;

    "when the darkness fell, new york city became something else, any old sinatra song notwithstanding. bad things happened in the night, on the streets of that other city. noir york city."

    yeri gelir, ironik bir şekilde kendiyle dalga geçer;

    "the truth split my skull open, a glaring green light washing the lies away. all of my past was just fragmented still shots, words hanging in the air like balloons. i was in a graphic novel. funny as hell, it was the most horrible thing i could think of."

    adamı öyle bir tanımlar ki, stereotype kelimesine yeni anlamlar yükletir; "b.b. turned out to be another cardboard cut-out bad guy"

    intikamı öyle bir tanımlar ki, o intikamı almak için ant içersiniz;

    "mine wasn't the most original approach to the problem: an eye for an eye, the first principle of revenge. old as dirt, still going strong. the cardinal rule in going after someone with an intention to kill was not to make it personal – which it almost always ended up being anyway. it did with me."

    kişisel favorimi ise daha önce belirtmiştim (bkz: #26447648). ikincilik ise sana geliyor bebeğim; "i walked straight in, playing it bogart, like i'd done a hundred times before."

    beni kesmedi hacı, oyunu kurmadan o günlere dönmek istiyorum diyenlere gelsin; http://en.wikiquote.org/wiki/max_payne


    (paulie walnuts - 8 Temmuz 2012 04:30)

  • comment image

    daha önceden defalarca oyununu bitirmiş biri olarak bu sefer sadece çizgi roman olarak okuyayım dedim. kelimesi kelimesine kasarak anlamaya çalıştım bu sefer. arkadaşım o nasıl bir edebiyattır, o nasıl göndermelerdir ya. bu bir oyun değil bildiğin edebi bir esermiş diyorsun. mitolojilere filmlere göndermeler, argo kelimeler, deyimler her bir bok püsür mevcut içinde. senaryosu da cabası. bir kez daha önünde eğiliyorum max payne.


    (afridge - 10 Şubat 2013 22:42)

  • comment image

    serinin en iyi oyunu, çıkış yılıyla tezat oluşturacak şekilde ilk oyundur. böyle bir atmosfer, senaryo, soundtrack bir daha gelmez. hele ending'deki o bakış falan, çalan müzik... çok sevdiğiniz bir filmin sonunu izlemekle karışık bir burukluk.
    max payne 2'de işin içine rockstar falan iyice daldı, grafikler ve modellemeler değişti v.s. 3'ten bahsetmiyorum bile. sonuç olarak, 1 bir yana, 2 ve 3 bir yana derim. ilk oyun apayrıdır, karanlıktır, depresif bir atmosferi vardır, sıcacık kahve içilen bulutlu ve soğuk kış günlerini anımsatır, başlı başına bir ekoldür, ders olarak okutulmalıdır!
    android'de oynamaktan ciğerimi soldurdu, telefon hafızasının demirbaşından sayıyorum onu.
    ''iyi oyun için grafik neden önemli değildir''in cevabıdır ayrıca.


    (chopiano - 14 Ağustos 2013 00:41)

  • comment image

    hayatımda hiç bir acı ya da üzüntü beni bu oyunun 1 ve 2. versiyonunu oynarken ki kadar vurmamıştır.

    sonuçta;

    ''like all the bad things in my life... it began with the death of a woman''

    değil mi max?


    (joseph in tavugu - 2 Kasım 2013 01:20)

  • comment image

    benim için sıradan bir aksiyon oyunundan çok daha fazlası.

    bu oyunla televizyonda tanıştım, o zamanlar oyun kanalı gibi birşey vardı, bazı oyunların belli bir kısmını gösterirlerdi. max payne'in de ilk 4 chapterı oynanırdı kanalda. her seferinde farklı birşey olmasını umarak 300 kere falan izlemişimdir onu. nasıl sardıysa artık bu oyunu oynayabilmek hayattaki en büyük arzumdu. komiktir, evde bilgisayarı olmayan biri de değildim, hatta sonradan oyunu da aldım ancak crack olayını bilmediğimden bozuk sanıyordum cd'leri. neyse, günlerden birinde bilgisayar arızalandığında adam çağırmıştık eve, ben de adama yalvardıydım nolur şu oyunu yükle falan. pezevenk karşında kekliği görünce yüklerim ama bullet time olayının düzgün çalışması için kart takmam lazım diye 95 lira almıştı bizden. taktığı da tv kartıymış, yıllar sonra öğrendim. gene de kızamıyorum, sonuçta onun sayesinde bu oyunu oynayabildim. yıllarca televizyonda izledikten sonra max'i kendim hareket ettirdiğim o an hayattaki en mutlu anlarımdandır. dün gibi hatırlarım.

    bir kere oynayıp kenara attığım bir oyun da değildi, geçen bilmemkaç yılda 100'e yakın defa bitirmişimdir oyunu. ikincisini de bi o kadar. çok özel bir seri gerçekten. insanı saran la noire tarzı havası var. hele ikinci oyundaki max'in sözleri inanılmaz. seçmek çok zor olsa da sanırsam favorim: "the past is a gaping hole. you try to run from it, but the more you run, the deeper, more terrible it grows behind you, its edges yawning at your heels. your only chance is to turn around and face it. but it's like looking down into the grave of your love, or kissing the mouth of a gun, a bullet trembling in its dark nest, ready to blow your head off." kim yazıyor bunları abi?

    tabi max payne karakterine sesini vererek bu sözleri daha da güzel yapan james mccaffrey ustamızı da unutmamak lazım. bu seri metal gear solid serisiyle birlikte favori oyunlarımı barındırır.

    not: harika bir de müziği vardır oyunun.


    (shalaska - 14 Nisan 2014 21:40)

  • comment image

    benim için yeri çok ayrı olan bir karakterdir. iki haftaya yirmi yaşına gireceğim. 2000'li yılların başı, bilgisayarıma adam akıllı ilk kez yüklemeye çalıştığım iki oyundan birisiydi max payne; diğeri age of empires. benden on dört yaş büyük kuzenime, " abi bende bilgisayarda oyun oynamak istiyorum " deyince " max payne yüklemeye çalışayım sana koçum " demişti.

    bildiğin ailecek max payne'in kuruluşunu izliyoruz pc ye. o kadar heyecanlanmıştım ki bir önce ki gece max payne yüklenecek pc ye diye uyuyamamıştım yeminlen. ama maalesef pc nin gücü yetmedi bu oyunu çalıştırmaya. büyük hayal kırıklığı yaşadım. o günü hatırladıkça hala üzülürüm be. " abi lütfen bi yol bul abi, abi lütfen oynayayım bu oyunu abi " diye ağlamaklı ısrarlarım... cd takılınca gelen yükleme ekranında ki max payne'in tipi ve çalan müzik. abimizi bildiğin idolüm bellemiştim. max payne gibi olmak, görünmek istiyordum. ve ister inanın ister inanmayın oyunu yükleyemediğim için yaşadığım hüzün o müzikle bir araya gelince max payne'i oynamadan hikayenin acısını hissetmiştim.

    sonra ki yıllar max payne 2'yi büyük bir heyecanla oynayıp bitirdim. kaç sene oldu bitireli ama çoğu sahnesi hala aklımdadır.

    bir haftadır falan max payne 3'ü çalıştıracak bi pc ye sahip olmadığım için oyunun gameplay'ini izleyip bitirdim. senaryo konusunda çoğu kişiye katılıyorum, max payne'e yakışmamış. ama akıcı bir senaryo olduğunu da belirtmem lazım. merak ediyorsunuz devamını ister istemez. ama daha derin bir konu işlenebilirdi. ayrıca her bölümün işleyişi konu farklılaşsa da " siper al, adamları vur" a döndüğü için biraz sıkıcı kabul ediyorum. ama bazı bölümlere özel konulmuş bullet time lar efsane kesinlikle. canını yiyeyim bullet time, az mı havada süzüldük, az mı delik deşik ettik milleti. ne olursa olsun bir oyunda max abimiz varsa ben oyunu öpüp başıma koyarım.

    lafı çok uzattım ama şunu da belirteyim, max payne'in ilk oyununu hala oynamadım. gecenin bir yarısı indirip oynama hissi geldi bana da. yakın zamanda indirip bu hasrete bi son vereceğim. kalın sağlıcakla dostlar.


    (tatlimunisbenidecokseviyor - 4 Kasım 2014 01:53)

Yorum Kaynak Link : max payne