The Perks of Being a Wallflower (~ Saksı Olmanın Faydaları) ' Filminin Konusu : Charlie, arkadaşları tarafından daima küçümsenen ve görmezden gelinen, kendi dünyasındaki kişisel sorunlarıyla boğuşmakta olan sorunlu bir gençtir. Gerek sınıf gerekse okul arkadaşlarının acımasızca alay ettiği Charlie, en yakın arkadaşının intihara teşebbüs etmesiyle iyice dibe batar. Aynı sene liseye başlar. Bu yeni okulda tanıştığı iki kardeş, Sam ve Patrick'in kendisini arkadaş olarak kabul etmeleri başlarda imkansız gibi görünse de kısa zaman içerisinde yakın arkadaş olurlar. İki kardeş, son derece çekingen bir genç olan Charlie'yi uyandırıp ona hayattan zevk almayı öğretmeye başlarlar. Charlie, her daim bir kenarda beklemekte olan çocukluk travmasıyla baş etmeye çalışacak; Sam ve Patrick aracılığıyla gerçek dünyayı tanımaya başlayacaktır. Amerikalı romancı Stephen Chbosky'nin kendi kitabından sinemaya uyarladığı film, ilgiyi hak eden bir büyüme hikayesi. Başrollerde son dönemin en yetenekli genç oyuncularından Ezra Miller Logan Lerman ve Emma Watson izliyoruz.
Ödüller :
The Notebook(2004)(7,9-463820)
Little Miss Sunshine(2006)(7,8-403449)
The Fault in Our Stars(2014)(7,7-344061)
(500) Days of Summer(2009)(7,7-487752)
Silver Linings Playbook(2012)(7,7-612279)
Juno(2008)(7,4-502622)
10 Things I Hate About You(1999)(7,3-307112)
Love, Rosie(2014)(7,2-100116)
Easy A(2010)(7,1-323799)
Mean Girls(2004)(7,0-295129)
Friends with Benefits(2011)(6,6-312091)
Paper Towns(2015)(6,3-85770)
Independent Spirit Awards : "Independent Spirit Award-Best First Feature"
tanitim fragmanini gordukten sonra cok izlemek istedigim ama bunu isterken biraz da kendimden utandigim bir filmdi bu. kitabi okumamistim, adini bile duymamistim. film de iste bildigin amerikan genclik filmi gibiydi ama farkli biseyler vardi sanki, icime isleyen bir iki replik duydum ve gosterildigi son gun zar zor yetiserek gittim ben buna. solumda filme tek basina gelmis 60 yaslarinda oturakli bir amca, sagimda 40'li yaslarda bir kari koca vardi, biraz rahatladim yayildim koltuga, sasirdim da tabii... sonra iste birseyler oldu, sanki charlie'ye oldugu gibi bana da bir blackout oldu ve kendimi filmin son 10 dakikasinda hem aglayip hem gulumserken, hem usuyup hem terlerken, hem hayatin beyhudeligine inanip hem icime umut dolarken buldum... yani diyorum ki, gidin siz buna. son on dakikaya dikkat edin, filmdeki repliklere dikkat edin. ozellikle ogretmeninin charlie'ye, charlie'nin sam'e soyledigini siz de hayatiniz boyunca kendinize ve duymaya ihtiyaci olan herkese soyleyin... bir de "we are infinite" deyin ara ara, inanarak ama... ben bu filmi izledikten sonra en umutsuz ve sacma anlarda bile "i am infinite" diye dusunmemin sacma olmadigini farkettim mesela, siz de farkedin. bi de emma watson'u cok sevin. cimcimeye bak sen ya, neler de yaparmis dunun hermione'si, peh deyin. paul rudd'un gozlerinin nasil oyle tatli bi isikla parladigina sasirin, keske ezra miller'le iki bira icebilseydim diye hayiflanin, logan lerman'a "sen de bos degilmissin haci" bakisi atin, eve gelip tunel sarkisini bulun manyak gibi dansedin falan... ben oyle yaptim misal. ozet: icinde yetenekli ve guzel insanlari barindiran, muhtesem muzikli super film. bonus olarak bir de surpriz son var, daha ne olsun. izleyin izlettirin.
(regina phalange - 25 Ekim 2012 01:35)
boğazımda bir yumruyla izlediğim filmdir. charlie benim yapamadığım, yapmaya cesaret edemediğim her şeyi yapar, atamadığım her adımı atıp kendisini başka bir dünyaya, kendisininkinden çok uzak gözüken bir dünyaya bırakırken ben boğazımdaki yumruyla hayranlıkla onu izledim. müziğe önem veren, hatta müziği anlayan işleri hep çok sevmişimdir. filmin bu noktada da beni fethettiğini söylemem gerek. ezra miller başta olmak üzere herkesin şahane oyunculuğu bu güzel hikayeye eklenince... gerçekten de kaçırılmaması gereken bir deneyim olmuş. uzun zamandır bir filme bu kadar kendimi vermemiştim. tekrar izleyeceğim zamanı iple çekiyorum. neden kimseyi kurtaramayız? çok güzel bir soru yahu! cevap?..
(under rug swept - 14 Aralık 2012 00:07)
--- spoiler ---"we accept the love we think we deserve" diyerek beni vuran kitap ve film olmuştur.--- spoiler ---
(flying gunslinger - 17 Aralık 2012 11:19)
donnie darko'da bulduğum o ergen yıllar gerçekliliğini bulduğum film. çok farklı filmler tabi, ama karakterlerin sunumu çok benziyor birbirine. donnie darko'dan ne kadar tat aldıysam bu filmden de aynısını aldım. en az donnie darko kadar rahatsız edici, anlattığı şeyler çok gerçek.--- spoiler ---charlie, sorunlarının üzerine yeni bir ortamda hem kendine hem de başkalarına iyi olmaya çalışan mükemmel insan modeli. kusursuza en yakın insanların en fazla acı çektiği gerçeği sunuluyor burada en başta. charlie öyle bir karakter ki, bir başkasına verdiği ufacık acı yerine kendi canını vermeyi tercih edebilir. mesela sam için her şeyini feda edebilirdi charlie. filmde en ufağından kız arkadaşını feda ettti mesela, daha fazla yalan söylememek ve o an sam'i bir kez daha öpebilmek için sevmediği kız arkadaşına elvedasını yaptı, anında. sonrası da yalanlar tabiki. charlie kızı her arayışında umarım geri dönmez diyerekten aradı zaten, bu çok netti.charlie gerçeklerin adamı ve aynı çatı altında yaşadı herkes de ondan bir o kadar uzak gerçeklerden. kız kardeşine sevgilisi kaset yapıp verir, ve tabi ki o kaseti dinleyecek adam charlie'dir. içinde en sevmediği şarkılar olsa bile dinler kaseti charlie.+neden iyi insanlar çıkmak için yanlış insanları seçer?-hak ettiğimizi düşündüğümüz sevgiye razı oluruz.böylesi adam hediyelerin en anlamlılarını da bilir zaten. dans öncesi gözlerindeki o acemilik fazla gerçek mesela, bunun sonrasında beraber dans ettiği kızın bakışları da sıradan olamazı ki?sam charlie'yi hep sevdi, bu çok net. hatta charlie kadar sevmiş bile olabilir. bunun hemen yanında da kocaman bir ama var işte, gönül kayıp gidiyor en kötüye. belki alışkanlık, belki gereksiz bir şekilde olması gerekliliği hissi.kitapların yönettiği hayatlarda dünyanın en güzel hediyesi daktilodur zaten, aksi düşünülemez. sam daktiolsunu verdi charlie'ye, ikisini yazmasını istedi, hayır diyemezdi ki charli, söyledi yazacağını.+doğumgününde burada olamayacağım için üzgünüm-sorun değil, sadece babanı ziyarete gidiyor olmana üzülüyorum+harika hissediyorum, o bile bunu bozamaz. sonunda iyiye gittiğimi hissediyorumevet, iyi olsun ister hep öteki taraf.bedenler ayrı şehirlere taşındı, tam ortalarında kocaman bir sevgi baki kaldı. belki gözyaşlarında, belki sadece cam kenarında oturup o dışarıyı izleyişlerde."resimlerimiz eski fotoğraflara dönüşecek. ve hepimiz birilerinin anne babası olacağız. ama şu anda bunlar birhikaye değil. bu gerçekten oluyor. ben buradayım ve ona bakıyorum.o çok güzel..ve o anda, yemin ediyorum, hepimiz sonsusuz.."--- spoiler ---biraz rahatsız edici, ama çok güzel film.
(nahgalip sahsiyet - 30 Aralık 2012 21:17)
film gayet iyi de, ezra miller'ın da filmi bir level yukarı taşıdığını unutmayalım. olm o yamuk saat neydi lan, hâlâ gülüyorum.
(tahrik olmusken objektif olamam - 6 Ocak 2013 15:44)
leziz ''çekme kaset'' soundtrack listesi şu şekildedir:1. the samples - `could it be another change`2. dexys midnight runners - `come on eileen`3. galaxie 500 - tugboat4. new order - temptation5. the innocence mission - evensong6.the smiths- asleep7. cracker - low8. sonic youth-`teenage riot`9. xtc - dear god10. pearly dewdrops'drops- `cocteau twins`11. michael brook - charlie's last letter12-david bowie- `heroes`
(goflet - 18 Ocak 2013 19:21)
başroldeki arkadaşı saygıyla selamlıyorum. helal olsun valla biz havuçlarla, 35'lik lise öğrencileriyle büyümüş bir nesil olarak böyle genç yeteneklere alışkın değiliz. filmi biraz olsun etkileyici kılan unsur bu arkadaş.
(hkaan - 20 Ocak 2013 23:22)
çok güzel lan, öyle böyle değil.rica ediyorum, eğer "pff sıkıcı filmdir şimdi" "aksiyon veya komedi mi açsak bunun yerine" düşüncesindeyseniz o düşüncelerinizi atıp başlayın izlemeye.edit: ayrıca bu filmi türkiye'de vizyona sokmayanların vizyonsuzluklarına sıçayım. gayet de ilgi görebilecek bir filmdi.edit 2: filmdeki tünel pittsburgh şehrindeki fort pitt tunnel'mış.
(sycrone one - 1 Şubat 2013 00:39)
--- spoiler ---hatunların efendi adam yerine piç tercihi'ni de sorgulayan filmdir aynı zamanda.--- spoiler ---
(ceseth - 9 Şubat 2013 14:09)
the catcher in the rye adlı romana benzemeyen ve mantık hatası barındıran film:the smiths'in her şarkısını bilen gencolar david bowie'nin en popüler şarkısını nasıl bilmiyor olabilirler ama yahu.
(sweet leaf - 10 Şubat 2013 18:37)
itiraf etmek gerekir ki bu bir ergenlik filmidir.. yani 17 18 yaşlarımızdayken izleyip karakterlerle kendimizi bütünleştirdiğimiz; müziklerinden etkilenip hemen internetten dinlediğimiz ve tabi ki filmdeki insanlar gibi dostlarımızın ve filmdeki gibi bir hayatımız olmasını dilediğimiz ergenlik filmi. kenardan smiths ortaya charles dickens olmazsa olmaz uyuşturucu deneyimleri.. yani hayatı hakkında en ufak bir fikri olmayan; nerden geldiğini bilen ama nereye gideceğini kestiremeyen 17 yaşındaki bize her şeyi sunar: müzik, edebiyat, popüler kültür ve parti. az önce bu filmi izlerken işte tam bunu düşündüm. kendimi hatırladım o yaşlarda. geleceğe dair ne bok yiyeceği hakkında bir fikri olmayan beni. sonra fark ettim ki evet bi şeyleri başardım, hayalimin bir kısmını gerçekleştirdim.. ama anladım ki yine nereye gideceğimi bilmiyorum, gelecek için ne yapacagım hakkında bir planım yok.. film başa sardı sanki.. ben yine o 17 yaşındaki, sabaha karşı pencereden sessizce evdekileri uyandırmadan eve girmeye çalışan, o sıcak yaz vakti çiçekli eteğimle ve yanık tenimle sokaklarda dolaşan o küçük kızdım sanki.. filmi izlerken işte tam bunu hissettim. beni o günlere o naif, aptal günlerime götürdü.. ve aslında pek değişen bir şeyin olmadıgını görmemi sağladı: hayatı anlayamamak, gelecek endişesi ve olmazsa olmaz ben kimim? paranoyası. sanırım kendimizi tanımak öyle kolay bir şey değil.. yaşla olacak bir halt da değil. tecrübelerle ilgili. ama yine de köşede kıyıda kalıyor yine bir sıkıntı. değil mi?
(bisse - 28 Şubat 2013 00:30)
ben yıllarca bekleyip umudumu kaybedip ebay'den satın aldım ya işte o yüzden d&r'a gelmiş; "20.03.2013 tarihinde stoklarda."benim gibi bekleyen birileri varsa hepsinden özür dilerim, yıllardır gelmemesinin sebebi bendim arkadaşlar. mesela bir durakta saatlerce otobüs beklerim, sonra aman gelmeyecek galiba der muadiline binerim, hemen diğeri gelir hatta beni geçer, ben muadilden iner metroya biner sonra da kmlerce yürürüm ama artık öğrendim, ben zaten yanmışım başkalarını yakmamak için hemen atlarım ilk gelene. kitabı da öğrenmiş oldum, bir daha olmayacak. neyse, benim aldığımın kapağı daha güzel. pandora'ya da buradan selam ederim, temin edemiyoruz dediler bana.
(ne nedir ne ne degildir - 17 Mart 2013 16:52)
"amerika ve lise kelimelerini aynı cümlede kullanan bir konudan ne hayır gelebilir ki?" ön yargısıyla izlemeye koyulup göt oluşlar eşliğinde bitirdiğim film. fena koydu, hiç beklemiyordum..
(sir gawain - 1 Nisan 2013 12:20)
bu filmde şöyle bir replik geçer;"- ve kendime soruyorum, neden ben ve sevdiğim herkes bize bir hiçmişiz gibi davranan insanları seçiyoruz?+ hakettiğimizi düşündüğümüz sevgiye razı oluyoruz."ne haklı bir cümle değil mi? yaşadığımız acıları sorgularsak şayet, kendimize verdiğimiz değerin azlığından kaynaklandığını fark edeceğiz.
(annabel lee - 5 Nisan 2013 11:41)
yalnız ve mutsuzken izlendiğinde 10 kaplan gücünde olabilen film. kesinlikle standart bir gençlik dramı değil, çok daha başka şeyler anlatıyor film. müzikler ve oyunculuklara söylenecek laf yok, başroldeki arkadaşı, gay abimizi oynayan arkadaşı ve emma watson'ı ayakta alkışlamak lazım. emma'yı ayrıca tebrik ediyor, her yerinden öpüyorum.
(samuelwalter - 7 Nisan 2013 03:23)
filmin iyi olmasını geçtim de,yahu adamlar resmen çocuklarla devasa oyunculuklar barındıran filmler yaparken bizdeki devasa oyuncuların çocuksu filmlerini bana hatırlatan kitap uyarlamasıdır.cinsel istismara getirdiği ince bakış açısı ve ergenlerin kendi cumhuriyetlerinde yaşayan özel bireyler olduğu vurgusu önemli.filmin akıcı olmasında müzikler ve kurgunun da yeri büyük.
(noksan - 15 Mayıs 2013 03:50)
film güzel, duygu yüklü, on numara falan da kardeşim; o başroldeki çocuk hababam sınıfındaki ahmetin ingilizcesi değil mi ya? ayağa kalkıp oynak kaşlarıyla "rezil, iğrenç yaratıklar! hiç mi insanlık yok sizde ha?" diye atarlanacak korkusuyla film boyunca ne kadar gerildim anlatamam he. ama bitti sonunda, şükürler olsun, hayırlı kandiller, amin.
(penaltiyi taca atan centilmen futbolcu - 24 Haziran 2013 00:29)
muhteşem soundtracklere sahip, 8.1 imdb puanını sonuna kadar hak eden ismen gençlik filmi olmasına rağmen, oldukça dramatik ve gerçekçi bir film. genç oyuncular beklenenin üstünde performans sergiliyor, kalp kırıklıkları ise olduğu gibi anlatılmış. en hoşuma giden tarafı ise o lise aşklarının sahip olduğu karşılıksız olmasına rağmen devam ettirilen sevgi temasını çok güzel vurgulamışlar.--- spoiler ---teyze tacizine sinirlenmedim desem yalan olur, filmde aslında pek çok şeye değinilmiş, o kadar çok şeye gönderme vardı ki takip edemedim, uzun bir araştırma istiyor. gözümüze sokarak olmasa da pedofili ve çocuk tacizine yönelik pek çok gönderi var. charlie'nin teyesinin tacizi ve bunu anlayamayarak küçük çocuğun ona olan sevgisini büyütmesi, sam'in ilk öpücüğünü 11 yaşındayken babasının patronu yaşlı bir adama vermesi ve sonrasında yaptığı yanlış erkek seçimleri, çok inceydi.charlie: do you like football?patrick: love it.patrick: be aggressive passive aggressive (cheering)sam: you can't just sit there and put everybody's lives ahead of yours and think it counts as love. charlie: so, this is my life. and i want you to know that i am both happy and sad and i'm still trying to figure out how could that be. patrick: you see things. you understand. you're a wallflower! --- spoiler ---ve muhteşem soundtracklerini derledim:the beatles- dear prudence*the moody blues - nights ın white satin *genesis-dusk*the beatles-blackbird*nirvana-smells like teen spirit*pink floyd- another brick in the wall part 2*the beatles-something*alice cooper-schools out*nat king cole-autumn leaves*mr. mister-broken wings*tim curry-i'm going home*the smiths-asleep*the samples-could ıt be another change*cocteau twins-pearly dewdrops drops*xtc-dear god*galaxie 500-tugboat*cracker-low*susan sarandon-toucha toucha touch me*u2-mlk*suzanne vega gypsy - lyricized*nick drake-time of no reply*ride- vapour trail*fleetwood mac-landslide *simon & garfunkel-scarborough fair*procol harum-a whiter shade of pale*dexys midnight runners-come on eileen*david bowie-heroes* (tünel şarkısı)michael brook-pouter*lseven-pretend we're dead*throwing muses-counting backwards*the reivers-araby*sonic youth-teenage riot*valentine's revenge-what you've got*mc 900 ft jesus - falling elevators *love and rockets-no new tale to tell*pavement-here*air supply-all out of love*tim curry-don't dream it be it*new order-temptation*morrissey-seasick, yet still docked*joey ramone - christmas (baby please come home) *bongwater - ye olde backlash *crowded house-don't dream it's over *the innocence mission-evensong*robert & johnny-eternity with you*smashing pumpkins - day dream *micheal brook-jefferson*micheal brook-lincoln*micheal brook-courted*muhteşem... karışık kaset yapasım gelmedi değil.*
(princess sparkle - 1 Temmuz 2013 04:47)
stephen chbosky tarafindan yazilmis , son zamanlarda yayinlanmis amerikan edebiyatinin en iyi orneklerinden bir kitapdir. kitap lise ogrencisi charlie nin ,kim oldugunu hic bilmedigimiz, bir arkadasina lise deki ilk yilini anlatigi mektuplardan olusmaktadir. kitap amerikan gencligine, ozelliklede lise hayatina cok karanlik ve depresif bir bakis acisi ile bakmakta, kitapdaki lise hayati vahset, uyusturucu, ve kalpsiz ogrencilerle dolu; fakat yine de tum bu karanligin icinde charlie halen gelecek icin umutlu. tabi eger charlie lisedeki ilk yilini sag salim bitire bilirse. ayrica, kitap bir cok elestirmen tarafindan 21. yuzyilin catcher in the rye' i olarak nitelendirilmektedir.
(eternity4ever - 29 Mart 2004 07:08)
ergenlik dönemi aşkının da gerçekten vurucu ve gerçek olabildiğini bana tekrar hatırlatan filmdir.soundtrackleri filmin kendisinden bile daha vurucudur belki de.aslında özünde bir ergen filmi gibi gözükse de vurguladığı noktalarla yetişkinlerin de kendilerinden çok şey bulabileceklerini düşünüyorum.öncelikle yine lanet olsun ki filmde kendimi bulduğum karakterler vardı. emma watson'un canlandırdığı karakterin gerçek sevgiyi hep uzaklarda ve tezat şekilde sevgisizlikte araması etkiledi beni.karşısında onu tüm kalbiyle seven, her şeyini ona veren, koşulsuz şartsız onun karakterini kabul eden, kızın asla değişmek zorunda olmadan takılabileceği masum, iyi, düzgün çocuk varken o gidiyor daha karanlık, daha kayıp, daha itilmişlik yaşayacağı ilişkileri tercih ediyor. nedenini kendi bile çözemiyor, ya zoru seviyor, ya mücadeleden zevk alıyor, ya mazoşist ya da manyak. filmi izlerken sen de seviver işte şu çocuğu diyorsun ama biliyorsun ki o kız olsan sen de aynı davranacaktın.. neyse..charlie karakteri bize kendini çok sevdiriyor filmde. onun aşkını, hiç almadan hep verme isteğini çok derinde hissedebiliyorsun, şartlardan dolayı sevmediği biri ile ilişki yaşamak zorunda kaldığı dönemlerdeki saçmalamalarına gülerek sıkıntısını paylaşabiliyorsun.gay çocuğun aşkına da aynı şekilde empatik yaklaşıyorsun, hüzünleniyorsun bir anda gay biriymiş gibi düşünebiliyorsun.ve onca tertemizliğin altında bile yatan onca psikolojik problemi filmin sonunda görünce vay anasını diyorsun.hiçbirimiz normal değiliz. herkesin bir hikayesi var kısacası.tüm sapkınlıklarımız, tüm hatalarımız, tüm saçmalamalarımız.. hepsi nedenli.. doğru değil belki ama nedenli.
(lost aci soyler - 18 Şubat 2014 13:19)
Yorum Kaynak Link : the perks of being a wallflower