Walk the Line (~ Sınırları aşmak) ' Filminin Konusu : 1955 yılında, adının J.R Cash olduğunu söyleyen genç zayıf bir gitarist Memphis'teki Sun Stüdyolarına ünlü olmak için gelir. Bu Amerikan kültürünün üzerinde silinmez bir iz bırakacak adamın şöhrete ilk adımlarıdır. Bir korku treninin akordlarında dolaşan parmakları, demirden daha keskin ve kararlı bakan gözleri, kapkara ve derin bir geceyi andıran sesi ile daha önce hiç duyulmamış bir gerçek hayatı anlatıyordu. O günlerde şöhretinin ilk günlerini ateşleyen değişik karakteri ve insanlar üzerinde bıraktığı etki bugünün rock, country, punk, folk ve rap starlarına kadar bir çok yeteneğin de ortaya çıkmasında ön ayak olmuştur. Kendine has sesi ve kariyeri boyunca kişisel değişimler sert karakterinin bir uzantısı olmuştur. Önceleri kendisini yok eden bir çok yıldız gibi yaşayan Cash daha sonraları idol haline gelen 'Siyah Giyinen Adam' karakteri ile bıçak sırtındaki şöhretin hem ne kadar acımasız hem de aşkın doğasının ne kadar güçlü olduğuna dair örnek oluşturmuştur.
Ödüller :
Almost Famous(2000)(7,9-232042)
Ray(2004)(7,7-135806)
High Fidelity(2000)(7,5-156800)
The Master(2012)(7,1-127822)
We Own the Night(2007)(6,9-79126)
Academy Awards - Oscar : "En İyi Kadın Oyuncu"
sürdüğü 135 dakikada alışkanlık yapan film. hani uzun zamandır görmediğiniz birini gördüğünüzde ve de ayrılık vaktı geldiğinde ya da misafirinize artık alıştığınızda, onun 'ben gideyim' artık dediği anda... işte bu filmin bittiği anda ben.... bilmem anlatabildim mi?
(jesus vs mohammed - 28 Aralık 2006 04:09)
johnny cash hayranı olarak izlemeye başlayıp, june carter hayranı olarak bitirdiğim etkileyici film.bir insanın hayatını anlatan film izlediğinizde zamanın ne kadar hızlı ve çoğu zaman ne kadar boşa geçtiğini daha iyi anlıyorsunuz.hele cash'in kardeşinin hayatını düşünürsek ne kadar da kısa olabileceğini.hayat gerçekten de kısa, ne yaşanması gerekiyorsa bir an önce yaşanmalı. bekletmeye gelmez.cash: i've got lipscarter: and i've got lipscash&carter: let's get together and use those lipscarter: let's gocash&carter: time's a wastin'(bkz: time's a wastin')
(smoker - 31 Ocak 2008 10:16)
hiç bir zaman johny cash hayranı olmamama ve hatta bu filmi izleyene kadar june carter'ı tanımıyor olmama rağmen çok beğenerek izlediğim, june carter hayranı olduğum ve belirli periodlarla izleme isteği duyduğum bir film olmuş. reese witherspoon ve jacquine phoenix'ten iyi oyunculuklarının yanı sıra iyi şarkıcılık da izliyoruz bence filmde. ayrıca june'a hayran kalmakla birlikte, jonhy cash'n ilk karısına yaptığının gerçekten haksızlık olduğunu düşünüyorum.
(bewhy - 5 Temmuz 2008 13:41)
filmi izlerken cash ile elvis'in ilk konuştukları sahnede kalbimin durduğunu sandığım film olmuştur. şerefsizler ne güzel bi sahne ayarlamış ya. millet ne güzel zamanlarda yaşamış.
(nebuch - 28 Ocak 2010 01:56)
harika bir film. johnny cash amerika' dır. delnan polat olsa böyle derdi.böyle film türkiye 'de kimin için çekilebilir? diye soran olsa hayatındaki iniş çıkışlardan yola çıkarak tanju okan derim.
(noel gallagher - 23 Kasım 2010 01:14)
reese witherspoon gibi bana gayet antipatik gelen bi ablayı bile sempatik gösteren bir film.
(karga boku - 2 Şubat 2011 17:39)
yerini fazlasiyla dolduran oyunculuk, yerine cuk oturan goruntuler, yerinde harika dinlenen hatta bazen eslik edilen sarkilar ve enfes senaryonun birlesiminin adidir “walk the line”johnny cash’in otobiyografisinin high fidelity deki siradan kahramanimizin neden basucu kitabi oldugunu anlamanizi sagliyor film. unlulerin marjinal hayatlariyla yine dustuk yollara diyorsunuz once, sonra bir de bakmissiniz biz olagan insanlarin acilari, korkulari, kayboluslari, basari ve basarisizlik arasindaki uzun bekleyisleri, azmetmeleri, sevincleri, asklari cikmis karsiniza.amerikali contry/folk muzigin 1950 lerden beri degismez ismi cash in hayati hepimizin yanindan gectigi hayatlardan degil aslinda. trajediyle erken yasta tanismanin agirligini omuzlarinda omru boyunca tasimak zorunda kalanlardan o. siyahlar icindeki adam o, etrafini eglendirirken daimi kayboluslarinda ‘vakti bitirmeye cabalayan’ o; gitmedigi yol, sevmedigi kadin, ugramadigi sehir bulunmayan,arayisinda calmadigi kapi kalmayan, her evden ‘yine olmadi’ deyip kapiyi vurup cikan, ‘gormek icin bakmayi bileceksin’ derken esine, gitarinin ucunu bile goremeyen, varolusunu gereksiz oksijen tuketimi ve kendinden baska ‘iyi’ bir insanin varolma hakkini elinden alisi olarak gorecek kadar ‘kayip’ bir adam, inanmak isteyip neye inanacagini bilmeyen, inanmayi arayan, saskin ve sudan cikmis yerinde durmaz balik,hem olume yakinlastiranlarla kendi kendini yok etme birligi;hem de kendini yeniden sekillendiricek guc,eline formul tutusturulmayan, tesadufi bir sekilde baskalasmis ve farkliliklari hazmedeyim derken guzellesmis, sekerlenmis hayatin kahramani bir adam.sahnede uzun sure siyahlar icinde cikiyor karsimiza . 'till things are brighter, i'm the man in black’ man in black diye sarkilar soylerken hicbir seyin daha iyiye gitmeyecegine kendini kurdugunun farkinda mi? hayatinin aski olarak tanimlayacagi onun kahramani, june carter ile tanisincaya kadar farkinda. sonra ise umut ve umutsuzlugun koruklendigi, orta yolun bulunmadigi , bir ters bir duz gidilen, yuksek dozajli mutluluk ve mutsuzluklarla bir surec basliyor cash in hayatinda:and then i see a darknessoh no, i see a darknessdo you know how much i love youcause i'm hoping some day soonyou'll save me from this darknessjune carter toplumun bosanmayi lanetlemek olarak gordugu donemdeki dul kadin sarkici. topluma ve ailesine karsi sorumluluklarini bir kenara itemeyip uzun sure baskalarinin uygun gorduklerinin ardindan kostursa da asla yuzeysel bir hayatin parcasi olmuyor. makyaj kupu sahne performanslarinda bile ortaya cikan dogalligi, ictenligi, yasama azmiyle insanin icini isitiyor. reese witherspoon un oyunculugu sapka cikartiyor; huzne karismis enerjiyi, ihtisamli durusun arkasindaki kucuk kadini, yumusak tavirlarin hakim oldugu; lakin gerekli durumlarda eli masali bir cadalozu barindiran karakteri pek guzel gozler onune seriyor. kederi, sevinci oynamanin otesinde sarkilari seslendirken onlari yasamasi ve yasatmasiyla ise hayranlik topluyor:“i go out on a partyand look for a little funbut i find a darkened cornerbecause i still miss someonelove is a burning thingand it makes a fiery ringbound by wild desirei fell into a ring of firei fell into a burning ring of firei went down, down, downand the flames went higherand it burns, burns, burnsthe ring of fire”binlerce hayranina, yuzlerce basarili konserine karsin hayatinin gereksizligini ve kendisinin basarisiz oldugu saplantisini paltosunun sol cebine diken cash hep ‘dokunsaniz aglarim’ der gibi bakiyor. tanri’ya inanmanin yeterli olmadigi, onemli olanin kendine inanmak oldugu su hayatta cash kendine inanan gozleri june de gordugunde ise ‘zamanin, son gunu getirmek icin tuketimi cagristirdigi yasam’i yeni bir anlami agirliyor. sevdigini kazanmak icin verdigi mucadele once kendini kazanmaktan geciyor ve olaylar gelisiyor…cash otobiyografisinde june icin sunlari soyluyor: "what june did for me was post signs along the way, lift me when i was weak, encourage me when i was discouraged, and love me when i was alone and felt unlovable.”kutu kutu uyusturucuyla beynini yok saydirmayi kayip dunyasinda varolma kaynagi edinen cash beyniyle savasi birakiyor, onunla yasamayi ogreniyor. nefret ettigi babasinin, guzel kahramanlik hikayelerini hatirlattigi gun ise gulumsuyorsun: insan kendini kazanınca gecmis de anlasmaya katiliyor.seyirci icinden gectigi onlarca duygusal hallerden huzuru ve umutu son durak belleyip salondan agiza takilan enfes sarkilarla ayriliyor:“as sure as night is dark and day is light i keep you on my mind both day and night and happiness i've known proves that it's right because you're mine, i walk the line"ocak, 2006, parissevgilime..
(tuzbuzz - 2 Aralık 2011 14:01)
johnny cash'i dinlerken anlamak için biçilmiş kaftan olan film.. ister june carter'dan bir şekilde haberdar olun ister elvis'in bir yerlerine kurban olun isterseniz de kaybedenler kulübü'nün merkezindeki yılgınlığı özümsemiş; hiç fark etmez, yeter ki bu üçlüden herhangi birine sahip olun.. geride kalan boşlukları doldurmak da filme kalsın.. 2006'da 5 dalda aday olduğu academi awards'ta en iyi kadın oyuncu oscar heykelciğini reese witherspoon ile kucaklamış olan filmin detay adına hemen hemen hiçbir eksiği yok.. zaten müzikal denince akla gelen moulin rouge ve chicago gibi türdeşlerinin de hakkını verdiği gibi, bu türde detayların arkasına saklanmazsanız, ne yazık ki, çektiğiniz/oynadığınız film gereken ilgiyi çekemiyor, geçmişin ıssız yokluğunda kaybolmaya mahkum oluyor (bkz: ilgili başlıklarına daha önce enty girdiğim onlarca film).. oyunculuklara geçersek; gladiator ve 8mm'den başlayarak, rol aldığı the village, signs, ladder 49 ve we own the night -nefistir- gibi filmlerini izlediğim joaquin phoenix'in -belki tonla makyajla ama- johnny cash rolünde nasıl ışıl ışıl parladığını, country ruhunu izleyiciye nasıl ilk elden verebildiğini söylemek zorunda bu filmi izlemiş olan herkes.. cash'in ruhundaki çalkalanmaları, insan olmanın gerekleriyle birleştirdiğinde gerçekten de çok büyük bir aktör oluyor.. bundan sonra kendisi adına tek temennim, rol almayı seçeceği filmlerde daha derin karakterlere bürünmesi olabilir.. yoksa misal ladder 49'da onun yerine hangi ortalama aktörü koysak aynı performansı gösterirdi.. bu yüzden kendisinin öne çıkacağı yapımlarda, kendi ortalamasının kat kat üstüne çıktığını görüyor ve artırıyorum; fantastik kurgu çevirilerinde de oynasa süper olacak..kendisini pleasantville ile tanıdığım reese witherspoon ise, kariyerinin nasıl bir değişim gösterip iyi bir aktris olduğunun bütün dünyada ders olarak okutulması gereken bir oyuncu.. cruel intentions, american psycho -bu biraz kurtarabilir gerçi-, legally blonde, sweet home alabama -bu isimde onlarca film bulunabilir-, vanity fair ve just like heaven gibi bana göre oyunculuktan ziyade iyi bir dış görünüş isteyen filmlerden başlayarak june carter olma zirvesine kadar tırmandı.. o her ne kadar, ismi söylenmeden önce "romantik komedilerin vazgeçilmez oyuncusu" ekinin getirilmesinden hoşnutsa da, walk the line'daki performansını gördükçe lanet ediyorum ben rol aldığı ve yavan tadı izledikten sonra genzi yakan romantik komedilerden.. gerçi o da bunu biraz olsun fark etmiş olacak ki, gelecek yıllarda vizyona girecek ve yapım aşamasına geçilmek üzere olan, kadroda adının geçtiği filmler değişmiş gibi.. ne mutlu ki, june carter'ı az biraz farklı da olsa içe işler şekilde canlandıran, kariyerinde dönüm noktası yaratma çabasında olan witherspoon yer alacağı filmleri seçerken daha dikkatli olabiliyormuş..aklımda kalan diğer oyunculardan elvis rolündeki tyler hilton'ın gözlerindeki mavilik ortaya çıksın diye aşırı makyaj yapılması kötü noktalarındandı filmin bana göre.. ayrıca cash'in viv'i olarak gördüğümüz ginnifer goodwin -cenifır değilmiş gibi sanki di'mi?- da kızdığında ortamdan kaçma isteği uyandıran eş rolünde müthişti..yazıya girişte de belirttiğim gibi, müzikallerden hoşlanıp hoşlanmamanız bu filmin belirleyicisi değil, neredeyse bütün türdeşlerinin tam tersi olduğu gibi.. azıcık country seveceksiniz, johnny cash'i ucundan kıyısından bir yerlerde görüp duymuş olacaksınız ve bir de "iyi film neye denir, izleyicide nasıl etkiler bırakmalıdır?" üzerine iki üç kelam edebilecek düzeyde bir izleyici olacaksınız; hepsi bu.. gerisi, 2 saatten biraz fazla olan bu muhteşemliğin büyüsü içinde kaybolmak..
(lake of the hell - 14 Nisan 2012 11:21)
digiturk biraz daha tekrar ederse ulkede country muzik odulleri verilmeye baslanacak.
(68thandsecond - 3 Ekim 2012 02:34)
johnny cash'in yasamini anlatan film en iyi muzikal-komedi filmi ve en iyi aktor-aktris dallarinda olmak uzere 3 altin kure adayligi kapmis, basrol aktrisi reese witherspoon 5 elestirmen derneginden en iyi oyuncu odulunu almistir.salondaki iki cocuk filmin icine etmis olsa da guzel olmus. ozellikle witherspoon june carter rolunde bambaska. aptal sarisin imajindan bu kadar cabuk siyrilabilecegini hic beklemiyordum. akademinin odul verme kriterlerinin bircogunu bulunduruyor. gercek bir kisiyi oynuyor, aksanli konusuyor, sarki soyluyor ve agliyor. akademinin gozune hos gelecek bu anlari gecersek, harika kullandigi mimikleri bu kez komedi icin degil dram icin is basinda. joaquin phoenix de ote yandan iyi oyun cikarmis ama bu sene erkek oyuncu dallari cok dolu diyorlar. oscar sansi bilinmez.ayrica ilave etmek gerekir ki soundtrack albumu bir harikadir, reese'in sesinden juke box blues mutlak surette dinlenmelidir.
(genetikci - 23 Aralık 2005 16:46)
joaquin phoenix ve reese witherspoon filmdeki bütün şarkıları kendileri seslendirmişlerdir hatta reese witherspoon auto harp denilen aleti çalmayı bile ögrenmiştir, ikisinden birinin oscar alacağına kesin gözüyle bakıyorum.
(venus - 11 Ocak 2006 22:15)
adını şimdiden hakkı yenen filmlere yazdırmıştır. benim için acayip heyecan verici, kalp sökücü, zıplatıcı, endişe enjekte edici, sarsıcı, her şey bir film olmuştur. gerçek bir klasik olmuştur. reese witherspoonu ve joaquin phoenix'i seviyorum ulan!
(acparantez - 10 Şubat 2006 22:13)
kliselesmis, siradan bir behind the music hikayesinin bile isini ciddiye alan iki oyuncunun elinde ne denli keyifli ve izlenebilir hale gelebileceginin kaniti james mangold filmidir. --- spoiler ---johnny cash in elvis presley ve jerry lee lewis ile turnede oldugu sahneler, bu ucluyu ayni gece de gazoz parasina izleme sansina sahip olmus veletler ne denli bir harikaliga sahit olduklarinin farkindalar miydi acaba sorusunu akillara getirmistir.--- spoiler ---
(ky3 - 12 Şubat 2006 03:32)
basit bir biyografiden öte sanatçının fırtınalı yaşamında içinde bulunduğu psikolojiyi izleyiciye oldukça başarılı biçimde verebilmiş olan akıcı bir film. dışarıdan basit bir levis' reklam müziğiymiş gibi duran ring of fire'ın aslında ne denli bir tutkulu aşk hikayesinin ürünü olduğunu anlatan film. --- spoiler ---en başarılı bulduğum sahnelerden birisi johnny cash'in ilk stüdyo deneyiminde tökezlemesinin hemen ardından stüdyo sahibinin "hit şarkı nasıl olur?" sorunsalı üzerine yaptığı öz konuşmadır. eğer gerçek hayatta da öyle bir diyalog yaşanmış ise düşünün ki bu diyalog johnny cash gibi bir adamı ortaya çıkarmıştır. --- spoiler ---
(goddard - 12 Şubat 2006 23:43)
johnny cash'in sağlığında cast'ının oluşmasına katkıda bulunduğu ve joaquin phoenix'i özellikle istediği filmdir. bunun sebebini sinema dergisinde cash'in phoenix'i gladiator filminde izleyip beğenmesi olarak açıklıyorlar ama bir nokta gözden kaçmış.johnny cash, idol olarak gördüğü abisini 12 yaşındayken kaybetmiş ve bu ruhunda ciddi yaralar açmış. joaquin phoenix abisini* kaybettiğinde 19'undaydı ve aynı acıları o da yaşadı. aynı acıları geçmişte yaşamış iki sanatçının işbirliği ve birbirini anlaması olarak da görülebilir bu film. bir de bu açıdan izlemek lazım.
(seyuranto - 15 Şubat 2006 00:07)
joaquin phoenix'in iniş çıkışı bol rolünde oyunculuk gücünün hakkını verdiği, reese witherspoon'un gayet düz hatlı rolünde kendi sınırlarını aştığı, johnny cash'in hayatının daha çok june carter'la kesişen kısmının yer aldığı film. "muzikal" olarak adlandırlıması kanımca yanlıştır. şu an vizyonda, broadway sinemasinın güzel salonunda gösterilmektedir. türkçeye uyarlanmış sınırları aşmak ismi ne kadar yerindedir tartışılır. başarılı bir film olduğunu ve june carter rolundeki reese ablamıza kuvvetle muhtemel oscar kazandıracağını söylemek sanırım yanlış olmayacaktır.ayrıca, film; uyusturucu ve/veya alkol bağımlılığı hayatlarına bir şekilde, bir vakitte gölge düşürmüş insanların içini sızlatma gücüne sahiptir....because you're minei walk the line...
(kronikduzelmez - 16 Şubat 2006 11:54)
insani cok mutlu eden bir film bu. ayrica bir ''joaquin phoenix show'' bence. kendisinin johnny cash karakterini yavas yavas gelistirmesi - film ilerledikce ses tonundaki degisimle, kendine guveninin artisini belirten mimikleriyle, gitari adeta bir uzvuymuscasina sahiplenmesiyle, vesaireyle vesaireyle - takdirlerin en buyugune şayan. reese icin de benzerleri gecerli, gerci june karakteri daha bir flat johnny'ye göre ama olsun. boyle icime sokasim gelen film, dvd'sine sarilip uyuycam hatta, o derece. şirinligin tavan yaptigi sahnelerden birinde soylenen şarkı için (bkz: time's a wastin')
(shisha - 8 Mart 2006 02:25)
bu film once sinemada bir izlenir. guzel filmmis, iyiymis diye dusunulup cikilir (witherspoon'a hafifce bir asik olunur). ondan sonra 4-5 ay kesintisiz soundtracki dondurulur butun gun. sonra biraz ara verilir, tam azicik unutmusken film bir daha, bu kez dvd'den ev rahatliginda, sesleri iyi verecek alet edevatla tekrar izlenir. kucuk ayrintilar yakalanir, reese witherspoon ve joaquin phoenix bir kez daha takdir edilir. akabinde soundtrack bir 4-5 ay daha dinlenir, ara verilir, film izlenir, soundtrack dinlenir, ara verilir, film izlenir..... boyle gider bu. iyisi mi hic baslamayin.
(genetikci - 27 Nisan 2006 02:20)
müziklerine tapılası film.
(joeytribianni - 20 Haziran 2006 13:51)
harika film, harika. çok fazla sevgi olan filmlerden, çok çok fazla.. ve müzik, en basit hali ile içten gelen müzik..çok fazla şeyden, güzel günlerden ümidi kestiğiniz anlarda, kendinizden, dünyadan; yeniden başlamak için, devam etmek için birebir. güzel insanların, iyi insanların öyküleri hep böyledir. iki saatinizi ayırın, izleyin, lütfen."hello, i am johnny cash,get the rhythm."
(anoktale - 16 Temmuz 2006 03:15)
Yorum Kaynak Link : walk the line