• "film demokratik kongo cumhuriyeti'nde çekilmiş. kasap'ın evinde patrice lumumba'nın portresi var. bu da filmin hayalini bir nebze ortaya koyar"




Facebook Yorumları
  • comment image

    12 yaşında köyünden kaçırılıp asilere katılmaya zorlanan komona'nın hikayesini anlatan 2012 kanada yapımıdır.

    fragmanı için.

    beklentimi çok karşılamasa da, izlediğime pişman olmadığım bir filmdir.

    kısaca 12 yaşındaki bir kızın iç savaş içinde yaşadıklarını anlatıyor.

    filmin yönetmeni ve yazarı olan kim nguyen savaştan çok kadınlık vurgusunu ön plana almış.

    imdb sayfası için.


    (ankalines - 13 Ekim 2012 10:26)

  • comment image

    yabancı dilde en iyi film oscar ödülü için yarışabilecek bundan daha iyi birçok film olduğuna eminim. kötü bir film değil ama aday adayı olan 71 film içinde elene elene 5 tanesi kalacaksa bu film onlardan biri olmamalıydı.


    (piccadilly - 25 Ocak 2013 18:57)

  • comment image

    "felaketin içinde çocuk olmak" teması ve "büyülü belgeselcilik" tadındaki anlatımı beasts of the southern wild'ı andırıyor bu film ister istemez. ve kanımca tıpkı beasts of the southern wild'da olduğu gibi; bir guillermo del toro etkisi yaratacak masalsı atmosfere belgesel gerçekçiliğiyle ket vurulurken belgeselci anlatımın yaratmaya muktedir olduğu rahatsızlık (tüm bu olanların gerçekten var olması) da fantastik unsurlarca gölgeleniyor. böylece bu sentez yeni bir alan açmaktansa mevcut olanakları da baltalıyor sanki.

    filmin adı da "beasts of the african wild" olsaymış yeriymiş hani, film pek de öyle "rebelle: war witch" isminin çağrıştırdığı gibi vızır vızır kurşun akan bir cephede çarpışan bir kızın öyküsü değil çünkü. ha bir bakıma isminin yarattığı bu "hayal kırıklığı" veya "uyuşmazlık" hali aslında iyi de olmuş, çünkü filmde de çok şık bir sahneyle ifade edildiği gibi savaş cephedeki van damme'ların kahramanca mücadelesi değil; vahşice cinayetlerle, tecavüzle, kirli ticari oyunlarla bezeli çok daha geniş kapsamlı bir felaket.

    --- spoiler ---

    kongo'nun bir nehrinde savaşa ilerleyen kayıklar akla heart of darkness'ı getiriyor ister istemez. bir bakıma "100 yıl geçti ama afrika cephesinde yeni bir şey yok" der gibi film. tek fark şu ki, beyaz zalimler bu kez ortada yok. bunun sebebi zenciyi zenciye kırdırmanın hem daha güvenli hem de daha verimli (silah satıp coltan almak gibi) olması aslında, yani beyazların afrika'daki vahşetin içinde "bedenen" bulunmadığı doğru. ama filmde afrika'daki bitmeyen iç savaşlarda emperyalist devletlerin rolüne dair hiçbir emare olmaması insanın içine "kanadalı yönetmen beyazlara toz kondurmamayı tercih etmiş olabilir mi?" kurdunu düşürüyor ister istemez. zira filmin bu haliyle afrika'daki savaş sanki ezeli ve ebedi bir kültürel öğe gibi duruyor. hal böyle olunca; pek kıymetli "beyaz" horozu ve böylesi bir trajedi içinde kızın tek mutluluğu olan "albino" sevgiliyi afrika'nın kurtuluşu/mutluluğu vb. beyazlarda araması gerektiğinin metaforları olacak kadar negatif yorumlanabilir film istenirse.

    kızcağızın film boyunca peşini bırakmayan anne ve babasının hayaletlerinin gömülme arzusu, isyancı komutanların çocuk askerlere "tüfekler sizin ananız babanızdır" öğretisiyle paralel okunduğunda bir silahları gömme çağrısı olarak okunabileceği gibi; savaşta anne sütünün yerini alan (hayatta kalmak için muhtaç olunan) "ağacın sütü", filmde gerilimin sıfırlandığı tek sekans olan cadı ve büyücünün evliliği, ailelerini kaybetmiş rebelle ve kasap'ın birbirinin ailesi olması gibi unsurlarla birlikte değerlendirildiğindeyse barışı getirecek yöntemin geleneksel değerlere tutunmak olduğu gibi muhafazakar bir sonuç da çıkarılabilir.

    ---
    spoiler ---

    diyeceğim o ki kurcaladığı mesele o kadar sert ki titiz bir yönetmenlik sergilenmeyince ortaya çıkan muğlaklıklar paranoyaları ateşleyiveriyor. ama yine de savaşın sebebi/sonucu/çözümü gibi hususların hepsinde çuvalladığı varsayılsa bile çocuk askerlere, tecavüze, kısacası savaşın tüm tahribatına yeniden dikkat çekebildiği için izlenmeye değer bir filmle karşı karşıyayız.

    benim notum 6/10


    (sakarkral - 15 Şubat 2013 13:08)

  • comment image

    sahip olduğumuz içi boş afrika imgesini, dolduracak film. yıllardır afrika'da işlerin kötü gittiğini biliyoruz. hatta bunun yüzyıllar boyunca devam ettiğini, ve bir sürekliliği olduğunu biliyoruz. ama bunun ötesinde afrika ile ilgili pek bir şey bilmiyoruz. bu film, afrika eşittir kötü düşüncesini gerçekçi anlatımıyla doldurmayı başarabiliyor. afrika'da kadın olmak, çocuk olmak ve sosyal yaşamın nasıl devam ettiğini en ince ayrıntısına kadar anlatıyor. festivale gidecek arkadaşlara filmi tavsiye edebilirim.


    (punkeinstain - 16 Şubat 2013 09:12)

  • comment image

    2012 kanada yapimi, 2013 if istanbul'da seyirci karsisina cikan film.

    --- spoiler ---
    burma’da yaşanan gerçek bir hikâyeden ilham alan savaş cadısı’nın algılayabileceğimiz veya hayal edebileceğimiz hiç bir gerçeklikle ilgisi yok. on dört yaşındayken anne ve babasını öldürmeye zorlandıktan sonra çocuk asker olarak yetiştirilmek üzere kaçırılan komona’nın hayatla ve yaşamla olan ilişkisi, kim nguyen’in ellerinde masalsı ve epik bir öyküye dönüşüyor. bir tesadüf sonucu isyancıların uğurlu bir ‘savaş cadısı’ ilan ettiği komona, hayaletler ve isyancılarla geçirdiği günlerden sonra ‘sihirbaz’ isimli bir albino çocukla, esir tutulduğu kamptan kaçıyor. öykünün tonu bu noktadan sonra değişmeye başlıyor ve film naif ve masalsı bir atmosfere bürünüyor. bulunması neredeyse imkânsız olan ‘beyaz horoz’un peşinden gizemli bir albino kasabasına kadar giden genç çift için aşk imkânsız bir yolculuğa dönüşüyor.
    ---
    spoiler ---


    (lapetite - 20 Şubat 2013 17:04)

  • comment image

    18. gezici festival kapsamında goethe institut’te izleme olanağı bulduğum ve izlediğimden ötürü pişmanlık duymadığım film. bazı sahnelerinde ilgimi kaybetsem de genel anlamda beğendiğimi söyleyebilirim. günümüzde hala komona’nın hikayesinde anlatılanların farklı biçimlerde dünyanın farklı yerlerinde yaşandığını bilmek beni kendi içimde sorgulamalara yöneltti. dünyanın çok adaletsiz olduğu gerçeğiyle bir kez daha yüz yüze geldim. afrika’daki insanların kötü olayları ne kadar metanetli bir biçimde karşıladıklarını görüp şaşırdım. oysa insan her yerde insandır, ‘ölüm’ ise dünyanın bir yerinde ‘trajedi’ olarak karşılanırken başka bir yerinde sadece olağan bir olay, bir ‘istatistik’ olarak anlam bulmakta. dünyanın bir köşesinde insanlar binlerce dolar para harcadıkları kıyafetleri giyerken, başka bir yerinde tek kıyafetle yıllar geçirmekte en basitinden. bir yerinde son teknolojiyle üretilmiş ürünler kullanılmaktayken başka bir yerinde hala ilkel dönemden kalma aletlerle yaşam sürdürülmekte ya da. tüm bunları görmek bende (her ne kadar ütopik olsa da) herkesin eşit bir biçimde ve insanca yaşadığı bir dünyanın var olması isteğini bir kez daha alevlendirdi, umarım o günler çok uzakta değildir.


    (ginkgo biloba - 8 Mart 2013 21:00)

  • comment image

    muazzam bir film...
    --- spoiler ---

    aklımdan çıkmıyor kız cinsel organı içine jilet saklı bir meyva yerleştirmiş ve adamı ilkin yaralayıp öldürmüştü.içimin nasıl soğudugunu ve hayretle izlediğimi hatırlıyorum.oldukça psikolojik bir film kızın gördüğü boyalı insalar falan.replikleri de harikadır.
    ---
    spoiler ---


    (mathildaninsesizkedisi - 8 Mayıs 2013 00:40)

  • comment image

    türkçe'ye "savaş cadısı" olarak çevrilmiş kim nguyem imzalı canada adına 2012 yılında yabancı film dalında oscar ödüllerine aday olmuş film. filmin o kadar derin ve etkileyici bir anlatımı var ki izlerken insan olmaktan utandım. sömürgeci devletlerin iliğini kemiğini kurutukları, silah tacirlerininin milyarlarca dolar rant elde ettikleri afrika'da arta kalan hayatlara dair boğaza oturan koskoca bir yumrudur bu film. kesinlikle izlenmelidir.


    (bu tabanca bu cakmak - 13 Ağustos 2013 16:39)

Yorum Kaynak Link : rebelle