Süre                : 47 dakika
Çıkış Tarihi     : 12 Mart 2002 Salı, Yapım Yılı : 2002
Türü                : Cinayet,Drama,Heyecanlı
Taglar             : Kablo tv için yapılmış,Belediye Başkanı,ilaçlar,Bozuk polis,Los angeles california
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Fox Television Network , Sony Pictures Television , The Barn Productions
Yönetmen       : Guy Ferland (IMDB)(ekşi), Scott Brazil (IMDB)(ekşi), Clark Johnson (IMDB)(ekşi), Dean White (IMDB)(ekşi), Stephen Kay (IMDB)(ekşi), Gwyneth Horder-Payton (IMDB), D.J. Caruso (IMDB), Michael Chiklis (IMDB), Nick Gomez (IMDB), Paris Barclay (IMDB), Peter Horton (IMDB), Terrence O'Hara (IMDB), Félix Enríquez Alcalá (IMDB), Philip G. Atwell (IMDB), Rohn Schmidt (IMDB), Gary Fleder (IMDB), Stephen Gyllenhaal (IMDB), Leslie Libman (IMDB), Brad Anderson (IMDB), John Badham (IMDB), Davis Guggenheim (IMDB), Scott Winant (IMDB), David Mamet (IMDB), Vondie Curtis-Hall (IMDB), David Von Ancken (IMDB), Frank Darabont (IMDB), Michael Fields (IMDB), Kurt Sutter (IMDB), Craig Brewer (IMDB), Bill Gierhart (IMDB)
Senarist          : Shawn Ryan (IMDB),Kurt Sutter (IMDB)(ekşi),Glen Mazzara (IMDB),Scott Rosenbaum (IMDB),Charles H. Eglee (IMDB),Adam Fierro (IMDB),Kim Clements (IMDB),Elizabeth Craft (IMDB),Sarah Fain (IMDB),Kevin Arkadie (IMDB),Lisa Randolph (IMDB),James Manos Jr. (IMDB),Reed Steiner (IMDB),Elizabeth A. Hansen (IMDB),John Hlavin (IMDB),Gary Lennon (IMDB),Angela Russo-Otstot (IMDB),Diego Gutierrez (IMDB),Randy Huggins (IMDB),Lia Langworthy (IMDB),Jennifer R. Richmond (IMDB),Ted Griffin (IMDB),Emily Lewis (IMDB),Renee Palyo (IMDB),Tony Soltis (IMDB),Evan Bleiweiss (IMDB),Jameal Turner (IMDB)
Oyuncular      : Michael Chiklis (IMDB)(ekşi), Walton Goggins (IMDB)(ekşi), Jay Karnes (IMDB)(ekşi), Benito Martinez (IMDB)(ekşi), CCH Pounder (IMDB)(ekşi), Catherine Dent (IMDB), Michael Jace (IMDB)(ekşi), Cathy Cahlin Ryan (IMDB)(ekşi), David Rees Snell (IMDB), Kenny Johnson (IMDB), David Marciano (IMDB), Autumn Chiklis (IMDB), Paula Garcés (IMDB), Michele Hicks (IMDB), Matt Corboy (IMDB), Chaney Kley (IMDB), Anthony Anderson (IMDB), F.J. Rio (IMDB), Nigel Gibbs (IMDB), Glenn Close (IMDB), Forest Whitaker (IMDB), Laurie Holden (IMDB), Camillia Sanes Monet (IMDB), Brian White (IMDB), Onahoua Rodriguez (IMDB), Kenneth Colom (IMDB), Michael Peña (IMDB), Jack Weber (IMDB), John Diehl (IMDB), Anna Maria Horsford (IMDB), Laurence Mason (IMDB), Laura Harring (IMDB), Ludwig Manukian (IMDB), J. David Shanks (IMDB), Aisha Hinds (IMDB), Lucinda Jenney (IMDB), Jamie Anne Allman (IMDB), Alex O'Loughlin (IMDB), Nicki Micheaux (IMDB), Brent Roam (IMDB) >>devamı>>

The Shield (~ El escudo) ' Dizisinin Konusu :
class="text-collapsed" style="overflow: hidden;" The Avengers’taki rolünden sonra, Ajan Phil Coulson (Clark Gregg) dünya çapında hukuki yaptırım örgütü S.H.I.E.L.D.’e geri dönüyor. Henüz sınıflandırılmamış olayları çözmek için eğitimli ajanlardan oluşan küçük bir ekip kuruyor. Ekipte dövüş ve casusluk konusunda uzman olan Ajan Grant Ward (Brett Dalton), pilot ve dövüş sanatları ustası Ajan Melinda May (Ming-Na Wen) ve zeki ama çok da sosyal olmayan bilim adamları Ajan Leo Fitz (Iain De Caestecker) ile Ajan Jemma Simmons (Elizabeth Henstridge) yer alıyor. Bunların yanı sıra, ekibe bilgisayar hacker’ı bir sivil olan Skye (Chloe Bennet) de katılıyor. İnsan ruhunun umudunu ve merakını gösteren bu destansı maceraya hazırlanın. Bu Süper kahramanların, uzaylıların ve olağan dışı şeylerin dünyası. Dizi insanların durumunu süper güçleri olmayan S.H.I.E.L.D ajanlarının gözünden anlatıyor ve birlikten kuvvet doğacağını, böylece dünyada bir farklılık yaratabileceğimizi ileri sürüyor.


  • "yillarca takip ettigim daha iyisi olmaz dedigim oz 'dan sonra bagimlisi oldugum tek dizi..."
  • "vic mackey hariç, strike team üyelerinin tamamı abdülhey çoban gibi koşuyor. bazen acaba derin bir mana çıkarmalı mıyım bundan deyu düşüncelere dalmıyor değilim."
  • "sözlük hudutlarında hak ettiği ilgiyi henüz bulamamış dizidir.(bkz: hastasıyım)"
  • "türkiye'de niyeyse the oz gibi pek tutmayan bir dizidir. sebebini şahsen bilmiyorum. ama çekilmiş en muhteşem dizilerden biri olduğu gerçeğini asla değiştirmez."




Facebook Yorumları
  • comment image

    kucuk emrah bakisli horatio caine, her seyi bilimle cozerim benn diyen grissom efendi, kıldı tüydü yündü diye her biseyden korkan monk, romantik komedi formatli crossing jordan, bilumum kendisi arizali her bir baskaca seyin tastamam duzgun oldugu dizilerden sonra ilac gibi gelmistir. en bi feristahli gercektir, iyi polis kotu polis degil kotu ve daha kotu polis vardir. bir seye bulasmamis polis vardir, her bisiy cok gercektir. hele o dogma tadi veren kameralari, titreyen zoomları bi harikadir. feci sarmistir, pek de iyi gitmektedir vesselam.


    (sepulchrave - 17 Aralık 2007 17:15)

  • comment image

    yer, yer basit gibi görünse de, aktüel kamera kullanımının, günü açan jump cut'lar eşliğinde sürdürdüğü yarış bu diziyi belirli bir seviyeye taşır. oysa o seviyeyi; bu sefer aşılması zor bir noktaya taşıyan karakterlerin çok katmanlı yürüyüşüdür. the shield öyle bir dizidir ki; bir şekilde suçlu olduğunu bildiğiniz bir karakteri ailenizden bir ferdiymiş gibi gözetirsiniz. her seferin de paçayı kurtarmasını dilersiniz mackey'nin. ama bu yeterli değildir. lem (curtis "lemonhead" lemansky)'nin ahlaki/ iç hesaplaşmaları, shane'in primitif paradigma zorunluluğundan açılan gelecek kaygısı, gardocki'nin devamlı düşünen aurasının ardında gizlenmiş özel hayatı yönünüzü değiştirir. aceveda'nın politik ikiyüzlülüğü ile claudette'in yetiştiriliş tarzından dolayı katılaşmış ön yargılarıdır bu çıkmaz sokağın kırmızı ışıkları. bir kaç saniyeliğine de olsa dutch'ın, bu efsane dizinin en önemli karakteri olduğunu düşünmeye başlarsınız. çünkü danny aslında sevmediği bir işi yapmaktadır ve julien ışığı görmeden önce kendi ruhunun karanlığına batmıştır. duvarlara işlenmiş "strike team buradaydı!"yazılarının ardından joker vari kartvizitlerin 'one niners'lar üzerine düşerken çıkardığı hışırtıya takılırsınız. gece gündüze dönmektedir ve suç aslında karar verirken, karar vermemizi sağlayan bir ruh halinin yansımasıdır çoğu zaman. bu yüzden ben gilroy'a kızmak yerine ona acırız. ve aslında tarafını tutmamız gereken kavanaugh bize lise müdürümüzü veya patronumuzu hatırlatmaktadır. bir tür düzenle uzlaşma hali değildir bu. zorunluluğun kaybolduğu saniyedir kalkanın ardına itilmiş olan. o anda 'shield'in sadece polis rozeti anlamına gelmediğini anlarız- önümüzde ki o yol aydınlanmıştır. bizler kusurlu insanlarız. mackey gibi, lem gibi, shane gibi. silahlar, çeteler, para ve uyuşturucu parıldıyor olsa bile yüzeyde, aşağıda bir yerde sıradan bir insanın, sıradan bir günü biçimlenmekte. bu yüzden the sopranos seyretmeye benzemez the shield'i seyretmek. lem'in hapse girmeden önce arkadaşlarıyla geçirdiği son gece, içilen biralar, kahkahalar... bir his olarak kalır bu sahne. bir milattır.- bundan sonra devinendir yaşamın yırtıcı gerçekliği. hiç bir şey aynı kalmayacaktır bu düzende. insanlığın satranç masaları üzerinde seviştiği bir yüzyılda, bir şekilde daha fazlasını hakkettiğini düşünmek kadar acı olamaz hiç bir şey. gece gündüze dönmektedir. gözlerimiz fal taşı gibi açılır. perdeden sızan güneş bir tür yalancıdır. yeni bir iş günü, yeni bir savaş. dünyanın öbür ucunda ki bir hapishanede, antwon mitchell; yatmadan önce ki son sigarasını yakmıştır.


    (bad astronaut - 8 Mart 2008 14:31)

  • comment image

    son zamanlarda izlediğim en kaliteli dizilerden biri, belki de birincisi. sadece michael chicklis 'in oyunculuğu için bile izlenebilir. senaryo harika , oyunculuklar harika, çekim teknikleri ve çatışma sahneleri mükemmel. gerçekçilik derseniz : aktüel kamera kullanımı sayesinde çatışma sırasında sokaktan geçen bir insan gibi olayları izliyorsunuz.

    karakterler, karakterlerin motivasyonları, psikolojik arka planları gerçekten iyi kurgulanmış hikayeler içerisinde mükemmel bir şekilde resmedilmiş. glen close, forest whitaker, franka potente gibi yıldızları (bkz: )
    izlemek ise büyük bir keyif.

    vic mackey nasıl bir adamdır, nasıl bir karakterdir. hastasıyız.
    hakikaten bir fırsat olsa horacio caine shield'a konuk olsa vic şuna bi tokat atsa süper olur .

    bir de 6. sezon promo videolarında kullanılan şarkıyı merak eden varsa :

    (bkz: black lab)
    (bkz: this night)

    --- spoiler ---
    yazık oldu yaw lem'e hiç harcanacak adam mıydı o ???? eğer vic şu shane'i temizlemezse yok abi boşuna izlemişiz bu diziyi bu kadar sezon. bildiğimiz vic söz vermişken sağ bırakırsa bu herifi vic olmaktan çıkar.
    ---
    spoiler ---


    (chaos of anarchy - 25 Mart 2008 19:36)

  • comment image

    dizi alemlerinde apayrı bir karizmaya sahip karakter olan vic mackeyi bünyesinde barındıran harika dizi. ayrıca çekimleri, sürükleyiciliği ve karakterlerin inandırıcılığı ile de izleyini kendisine baplayan bir dizi.

    --- spoiler ---
    6. sezon finali ile bizleri vic emekli mi oluyor kalıyor mu, şuursuz shane dostlarımızın başına yeni ne dertler açacak, hazımsız claudette ne zaman vic'i kabullenecek, dutch oğlan ne vakit düzgün ilişki kuracak gibi bir dolu soru ile bırakmıştır.
    ---
    spoiler ---


    (keozar - 4 Nisan 2008 17:09)

  • comment image

    vic mackey hariç, strike team üyelerinin tamamı abdülhey çoban gibi koşuyor. bazen acaba derin bir mana çıkarmalı mıyım bundan deyu düşüncelere dalmıyor değilim.


    (tuzbittihiyarakosamiyorum - 7 Eylül 2010 18:53)

  • comment image

    televizyon tarihinin en kara mizaçlı polisiyelerinden biri.

    vic mackey dizi boyunca çalar, çırpar, öldürür, şantaj vs. vs. yapar ama onu yine de seversiniz. anti-kahramandır, kötü kararlar verse bile vicdanlı adamdır.

    hatta bu kadar kötü işler bi adamın bu kadar sevilmesi konusunda dizinin 1 sezonunda vic'in peşine düşen kavanaugh karakterini oynayan forest whitaker'ın şöyle bir açıklama yapmıştır:

    i'm always blown away by people's negative reactions to kavanaugh. he's a highly moral man who's brought to the breaking point. to me, he's like an angel. yes, he's obsessive. anal. intense. but his goal is to get vic mackey off the street. this is somebody who beats people up on a weekly basis, steals money, blackmails people. but i'm the bad guy?

    özet olarak der ki:

    hırsızlı, şantaj yapan her hafta adam döven vic mackey ama herkes benden nefret ediyo. bu ne amk?


    (aynen kovalaynen - 8 Haziran 2011 12:49)

  • comment image

    son bölümünü izleyene kadar üzerine tek kelime etmediğim dizidir.

    --- spoiler ---

    şu dizide eksik olan hiçbir şey yoktu, sanırım. 7 sezon boyunca elimden geldiğince hata, gerçekçi olmayan detay kırıntıları aradım, zira her bölümüyle farmington'ın sokaklarında gösterdiği yaşamı, diyalog dönerken kameranın bir latin vatandaşının çaresizliğine veya bir siyahinin kendinden başka dostuğu olmadığını gösteren bir sahneye dönmesi bu dizinin neden sıradan, klişe bir polisiye olmadığının birkaç ufak örneğidir. aktüel kamera ile yapılan baskında, o baskın yapılan evde gördüğünüz her şey o evin muadiline yapacağınız bir baskında bulacağınız her şeyi barındırır ve dizi bunları göstermek geri durmaz, aksine bu sahnelerin üzerine zoom yapar. nüdist ve çıplak sahneler olmasa da, görmediğiniz bir şeyi hissetmenizi sağlar çekim açıları ve o yarım yamalak gördüğünüz deriler. tüm yukarıda dediklerimin yanında, işlenen suçların tüm çıplaklığı ile ortaya konulması da, bu dizinin gerçekten birebir olarak alınan bir kurgu, bir portre olduğunu gösterir.

    gerçeğe olan tahammülsüzlüğümüzün üzerine gider her bölümünde işlenen suçlar ile. bu suçlar ile mücadele edebilmek için de, kanunların ne kadar yetersiz olduğunu gösterir. bir yandan vic mackey'nin bu kuralsızlıkla sokakları elinde tutmaya çalışırken, her şeyi elinde tutamayacağını her gün farklı bir olayla görür ve bunu göre göre en dibe kadar düştüğünü gözlemler.

    strike team'i öyle benimsersiniz ki, ilk iki sezonda bu takımın arasına herhangi bir şekilde girilemeyeceğini ve bu adamların kan bağından öte dostluğunu herhangi bir şeyin bozamayacağını düşünürsünüz. fakat, dizinin kurgusunda bu bağların nasıl çözüldüğünü bir bir gözlemlersiniz. lem'in kucağına el bombası düştüğünde, shane'in kafasında revolver patladığında, ronnie vic'in yüzüne karşı bağıra bağıra müebbete gittiğinde ve vic tek kazanan gibi görünürken, aslında en büyük kaybeden olduğunu anlayıp çekmeceden silahı çekip gittiğinde, anlarsınız ki, "asla göründüğü gibi değil". iyi ve kötü karmaşasından ziyade seçimlerin olduğunu ve bunların yorumunun iyi ve kötü olduğunu anlarız. fakat, bu dizide asla iyi görmeyiz, (bir yerlerden bir şeyler çağrıştırıyor bu) her seçim daha da dibe götürür her karakteri.

    7. sezon finalinde ses kaydı açıldıktan sonra vic'in yüzüne aktüel kamera titreye titreye yaklaşıp, uzaklaştığında, oyunculuğun kelimelerden nasıl çok daha fazla şey anlatabildiğine şahit olursunuz. kanınız donar o an. vic'in, bırakın farmington'ı, ailesini bile koruyamadığını acı şekilde gösterirler bize.

    izlediğim en güzel dizilerden bu kesinlikle. kendisini karakterlerin hayatına gömebilen ve o atmosferi yaşayan. sadece diyalogları değil de, yüzden okunan cümleleri seven herkesin seveceği bir dizidir bu -- adım gibi eminim.

    ---
    spoiler ---


    (firemc - 9 Temmuz 2011 18:12)

  • comment image

    son yılların en sağlam dizilerindendir, vic mackey gibi bir anti kahraman karakter kolay kolay yaratılamaz çünkü, adam pitbull gibi bir yandan koruyor, bir yandan ortalığın anasını sikertiyordu. yaptığı tüm pisliklere rağmen izleyici kendisine empati duyabiliyordu, çünkü aynı zamanda değişik bir adalet algısı vardı. yan karakterler de çok sağlamdı özellikle shane vendrell karakteri favorimdir


    (carnage - 1 Ocak 2012 21:59)

  • comment image

    tüm zamanların gelmiş geçmiş en iyi dizisi. 7 sezon oynamış olmasına rağmen vic ve takımını seyretmek eminim kimseyi kesmemiştir. bu arada türkçe dublaj berbat olup orijinal sesiyle diziyi takip etmek çok daha iyi bir seçenek olacaktır.
    not: 4 ve 7. sezonların çevirisini nacizane ben yapmıştım.


    (cemocem69 - 3 Mart 2012 16:10)

  • comment image

    dizideki karakterlerin ve senaryonun temeli, 90li yillarda abd'de patlak vermi$ rampart skandalina dayaniyormu$. neler neler donmu$ serhat bildigin gibi degil. bu rampart denen bolgeye bagli karakolda gorev yapan crash adli bi narkotik bolumu varmi$. sokak ceteleri ve uyu$turucu ticareti yapan sokak emekcilerini sonlandirma amaciyla kurulmu$ felan... i$te dizideki strike team bunlar oluyor. $ehirde cok temiz siki$ dondurmu$ler, olaya onlarca polis mudahil olmu$. yolsuzluk, zimmete para gecirme, adam kacirma, banka soygunu, delil karartma ve uydurma, iyi polis/kotu polis, sokak cetelerine korumalik yapma vs... daha onlarca illegal mevzular.

    i$te bu dizinin muthi$ gercekci senaryosu da buradan geliyormu$. bu yaziya denk gelenler henuz izlemediyse hemen listelerine eklesinler. cok temiz dizi. the wire kadar guzel. kuponlarda bulunmali.
    http://en.wikipedia.org/wiki/rampart_scandal


    (karaktersiz - 23 Nisan 2012 17:46)

  • comment image

    the wire ile karşılaştırılması pek doğru değil. sonuçta her ne kadar öyle değilmiş gibi gösterilmeye çalışsa da, the shield'da olaya sadece bir pencereden bakılıyor: polisler. uyuşturucu satıcıları, mafyalar, yozlaşmış politikacılar falan hep dekor. olayların, olay örgüsünün oluşması, şekillenmesi ve sonuçlanması için birer piyon sadece. ama the wire'da, shield'ın aksine her bir unsur kendi başrolünü kapmış durumda.

    ha ikisi de çok güzel diziler. ona şüphe yok. ama the wire döver bence.


    (arnatuile - 20 Mart 2013 18:16)

  • comment image

    --- spoiler ---

    dizide kötü polis ve daha kötü polis kurgusu var burada sıkıntı yok. ancak izlediğim diziler içerisinde karizmasını falan siktir et vic mackey kadar şanslı ve işi rast giden başka bir karaktere rastlamadım. olayların içerisinden saniyelik farklarla kurtulması, içişlerinin açtığı soruşturmada herşey aleyhineyken sokak jargonuyla sıyrılması, ermeni çetesinden çaldığı parayı piyasada harcamaya çalışırken başkomiserin odasından paraların seri numarasını binbir tilkilikle alması ve kendisi dışında ekibinin de bu işlerden sıyrılması biraz insanın canını sıksa da dizi hakkındaki en olumsuz unsurun en önemli mevzu olduğunu belirtmek isterim hoş diziyi tam anlamıyla bitirdiğim zaman yazıyı yazacaktım ancak 6 sezonun sonunda bir yazıyı hak ettiğini düşündüğüm için yazdım.

    sanılanın aksine en zeki karakter vic mackey olarak gösterilse de dizide işini bilen, kariyerinin kendini nerelere götüreceğini bilen ve her insanla ilişkisini buna göre kuran kişi kesinlikle david aceveda'dır. şu anda meclis üyesi ancak dizi bittiğinde belediye başkanı olduğunu duyarsam pek şaşırmam. gerçi tüm bunlar olup biterken başına kötü olaylarda gelmedi değil. özellikle uğradığı zulüm tam bir trajikomik halde yansıtılmış. dizideki favori karakterimdir kendisi. latin ağzıyla iyi bağlıyor insanı helal olsun.

    claudatte idealist bir dedektif gibi görünse de inatçılığı, farklı bir hırs yapısı kendisini pek sevdirmiyor. başkomiserliği istemiyorum ama verirlerse de seve seve yaparım tarzı hareketleri onu verem hastası yaptı. ama olayları çözümlemesi, suçluların psikolojisinden iyi anlaması takdire şayan.

    dutch oğlan(dutch wagenbach) dizideki en puşt karakter. her ne kadar ilk başlarda gerizekalı gibi seyirciye gösterilse de tam bir kadın sapığı olduğu gözlerden kaçmıyor. vic mackey gibi tuttuğunu sikemiyor ama kadın için ya da bir işi çözmek için en yakınındaki kişiyi gözünü kırpmaz bir dakikada satar. ilginç bir adam.

    julien eşcinsellikle hristiyanlık arasında gidip geldi ama bana göre dizideki en tutarlı karakterdi. özellikle evlendikten sonra sperm testine gittiği sağlık kuruluşunda kadın dergilerine bakıp otuzbir çekmeye çalışırken bir anda erkek dergilerine asılması takdire şayandı.

    shane tam bir orospu çocuğu. ona yorum dahi yapamıyorum. en yakın arkadaşını öldürmekten bile çekinmedi bombayı kucağına bıraktı.

    ronnie ne sikime derman anlamadım. lem'le birlikte içinde dürüstlük kalan iki kişiden biri gibiydi ama dizide figüranlıktan öteye gidemedi.

    son olarak curtis lemansky. her ne kadar vurucu takımla illegal işlere girişse de çaldıkları paraları gözünü kırpmadan yakması, ekibin çıkarları için kendini feda etmek istemesi ve hapiste yatmasına içerlememesi, ama tüm bunlar olup biterken shane denilen orospu çocuğu bir karakterle arkadaş olması kendisi için sonu olmuştur. dizi boyunca ekibe yakıştıramadım zaten yaptıkları pisliklerden dolayı durmadan kan kusan bir karakterdi. ama ölümüne baya üzüldüm.

    dizinin aktüel kamerayla çekilmesi, oyuncuların karakterleri birebir yansıtması ve psikolojik açıdan güzel oyunculukları, özellikle farmington gibi pis bir sokakta polislerinde düzene ayak uydurması ve daha yazamadığım birçok detayla the shield amerikan dizi tarihinin en önemli başyapıtlarından birisidir. salt polisiye dizisi olarak bakmak kesinlikle yanlıştır. her ne kadar aktüel kamerayla diziyi çekseler de görüntü kalitesinde büyük bir düşüşlük söz konusu. diziyi yayınlayan fx ve shawn ryan'ın eleştirilecek tek yanı bu olsa gerek. senarist kurt sutter'ı ermeni mafya lideri, ayak fetişti margos dazeryan olarak izlemek mümkün. aynı zamanda katey sagal ve sons of anarchy'de atf'de kadın polis memurunu canlandıran ally walker dizide konuk oyuncu olarak diziye renk katmışlar... en önemlisi forest whiteaker gibi oscarlık bir oyuncu dizide vic mackey'a bir sezonlukta olsa kan ağlatmıştır.

    izleyin, tavsiye edin, izlettirin.

    ---
    spoiler ---


    (kil pacino - 18 Ağustos 2013 13:02)

  • comment image

    türkiye'de niyeyse the oz gibi pek tutmayan bir dizidir. sebebini şahsen bilmiyorum. ama çekilmiş en muhteşem dizilerden biri olduğu gerçeğini asla değiştirmez.


    (hullabaloo - 23 Eylül 2013 16:55)

  • comment image

    iyi ve epey sürükleyici bir polisiye/suç dizisi. the wire izleyenler ister istemez kıyaslama yapacaklardır, hatta vic ve shane'in yedikleri tüm bokları family diye rasyonalize etmeleri yönüyle the sopranos'a bile benzetilebilir. ama esas olarak the wire ile benzer kulvarlardalar. hatta ikisi de 2002-2008 arası yayınlanmış.

    seviyeyi bir kenara bırakırsak özet olarak görüşüm:the wire the shield'ın eline çok net bir şekilde verir.

    sebebi ise the shield'ın the wire kadar gerçek ol(a)maması, daha doğrusu the shield'ın kurgu olduğunu bize daha sık hatırlatması. bunun altındaki neden the wire'ın yapısı. the shield her dizi gibi karakterler tarafından sürüklenirken (her bölüm atraksiyon yaratma gereği olduğu için eninde sonunda boka sarıyor), the wire o sezon ele alınan tema tarafından şekilleniyor. sezonun temasının özneleri kimler ise hikaye onların gözünden aktarılıyor. öyle ki yeri gelince baş rol mcnulty koca sezonu sürgünde geçiriyor. gerçekçiliğin yanında the wire'ın apayrı bir zenginliği her sezonun farklı bir temayı işlemesi.

    buradan sonra spoiler içerebilir yukarıda ismi geçen her bir dizi için.
    --- spoiler ---
    the shield ile ilgili beni en rahatsız eden nokta ilk bölümün şok sonu, mackey'nin terry crowley'i öldürmesi. ulan şimdi geri kalan sezonlarda görüyoruz money train'i soyarken bile mafya fedaisini hastaneye götürüyorlar, son sezonda başka elemanın birini öldürmemek için meksika'ya gönderiyorlar bir sürü masrafa girip. şimdi bu adamın çekip terry'i, bir polisi vurması pek mantıklı değil. hele hele strike team kurulalı sadece 5-6 ay gibi bir süre geçmişken. bu adamlar serseri döven, uyuşturucu baskınlarından kenara koyan, çetelerle anlaşıp rakip çeteleri enseleyen ve monopol yaratan, yollarını bulan herifler. kaldı ki 5-6 ayda uğruna adam öldürülecek takım -aile- bağı nasıl oluşuyor o da muamma. son bir kaç sezonda işler sarpa sarıncaya kadar masumlara bir şey olmasın diye bayağı uğraşıyorlar. hani öyle bir yola başvuruyorlarsa da son çare olarak başvuruyorlar. mesela money train'den işaretli paraları elemanın birine veriyorlar, onu bile düşünüp taşınıp yapıyorlar. hal böyleken mackey'nin terry'den başka hiç bir şekilde kurtulmaya çalışmayıp istihbaratı alır almaz öldürmesi bana tutarlı gelmiyor. bir yazar daha bu konuya değinmiş benden önce (bkz: #31157540)

    onun dışında mackey gerek soruşturmalar kapsamında, gerek kendi götünü kurtarmak bir şekilde şapkadan hep bir tavşan çıkarıyor. bana 24 saat daha ver diyor hallediyor, birini dövüyor ediyor, milleti birbirine kırdırıyor vs. bir yolunu buluyor durumu kurtarıyor. şapkadan çıkan tavşan sayısı çoğaldıkça da kurgu olduğunu izleyiciye hatırlatıyor dizi.

    yine gıcık olduğum bir mevzu kavanaugh mevzusu. hukuki olarak eski karısına bile müsamaha göstermeyen herif gidiyor mackey'nin evine sahte delil vs. yerleştiriyor. iyi hadi kişiselleştirdi mevzuyu hırs yaptı anladık en ufak bir şüphe sonrası yelkenleri suya indiriyor abi evet ben yerleştirdim delilleri, sizin gibi beceremedim tabi diyor. lan madem yazıyorsunuz böyle bir senaryo adam iki dakika arkasında dursun yediği bokun, bak mackey 3 yıldır ne suçlamalara maruz kaldı sikinde oldu mu? inkar kardeşim inkar.

    bir de ronnie gardocki lemanski ölene kadar çok arka planda kalıyor. sonuçta bu dizi strike team üzerine. biz bu herif hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. lem yetim, shane ile mackey vice'tan eskiye dayanıyorlar vs. her karakteri biraz biraz tanıyoruz yani. ronnie'ye dair hiçbir şey bilmiyoruz lan. son iki sezon ön plana çıktı, zehir gibi dedektif tam bir iş bitirici aslında. lem'in ölümü, ermenilerin götünü kesme tehlikesi, shane'in bunları ele vermesi falandır filandır içinde yaşadığı o kadar kaosa rağmen bunu bir soruşturmaya verdiler mi gayet cool bir şekilde halletti herşeyi. ama geçmişidir bilmemnedir hiç bir fikrimiz yok, işte eve bir kere kız atarken gördük onda da kız pişman oldu zaten delik deşik oldu.

    son olarak mackey'nin ice (immigration and customs enforcement) ile yaptığı anlaşma da biraz kolpa gibi geldi bana. bilmiyorum amerika'da işler nasıl ama bir baronu yakaladı diye bu kadar bokun dokunulmazlığı biraz saçma geldi bana.

    the wire'da ise gerçeklikten kopma hissini sadece son sezonda mcnulty hayali bir seri katil yarattığında zaman zaman yaşamıştım.
    ---
    spoiler ---

    kimi karakterlerle ilgili de söyleyecek bir çift lafım var
    --- spoiler ---
    öncelikle curtis lemansky: oğlum sana yazık oldu. ama senin mallığın. bu strike team'in boklarına sürükleneceğine çocuk şubede mükemmel bir polis olurdun.

    vic mackey: tescilli orospu çocuğu. bütün diziyi resmen bu herif son bölümde yakalansın ya da öldürülsün diye bekleyerek izledim. ölümünden ya da hayatının kaymasından sorumlu olduğu kişi sayısı içeri tıktıklarından fazladır belki. ailesini sokmadığı tehlike kalmadı, ne masum insanları yaktı, ne pisliklere çalıştı, son olarak da ronnie'yi büyük sattı. büyük orospu çocuğusun vic mackey. son sezonda shane'i öldürtmekten vazgeçtiğinde bir ara ronnie saçmalama abi adam lem'i öldürdü falan diyince "ben shane gibi değilim" dedi ya orda kan beynime sıçradı işte. hassiktir ordan. neyse son bölümde ice'ye itiraf ederken herşeyi kendine de itiraf etti beş para etmez bir adam olduğunu. içeri girmese de dostlarını, ailesini, repütasyonunu, çok sevdiği o işini kaybetti. tüm bunlara rağmen yine son sahnede silahı beline takıp çıkarken kafasında bir planı vardı. öyle büyük bir orospu çocuğu ki herşeyini kaybettikten sonra bile başka bir planı olabiliyor.
    tony soprano'ya benzetiyorum vic mackey'i biraz. family, team lafından geçilmiyor ama bencil ve narsist bir puştun teki.

    shane vendrell: mackey kadar orospu çocuğu aslında daha fazlası değil ama işte biraz dallama, bayağı da bir aç gözlü olduğu için bütün boklar bunun başının altından çıkıyor. tavon az kalsın eşşek cennetini boyluyordu, antwon mitchell'ın köpeği oluyor,o dönemde zaten 14 yaşındaki kız dahil ne insanlar ölüyor bu mal yüzünden, lem'in başına eroin davasını kendi açtığı yetmiyormuş gibi bir de herifi patlatıyor, ermenilerin köpeği oluyor yine bir sürü insan haybeye gidiyor üstüne mackey'nin ailesini tehlikeye sokuyor.
    ryan o'reily'nin dallama versiyonu diyebiliriz. ama yine de bunu bu hale getiren mackey sonuçta. o yüzden en büyük orospu çocuğu yine de sensin mackey. yılan gözlü karısı mara ile hapse girselerdi iyi olacaktı. olan jackson'a oldu.
    bir de ne deri ceketmiş be arkadaş 7 sezon götürdü valla.

    ronnie gardocki: sen zaten son sezonda farkettiğimiz kapasitenle bu işlere bulaştığın için malsın. mackey'nin her bokunu öğrendikten sonra götünü kurtarmak yerine hala sadakat hapı atmış gibi vic'e güvendiğin için daha da malsın.

    david aceveda: the wire'ın tommy carcetti'si ile tıpatıp aynı yollardan geçiyor. idealist kaptan olarak başlıyor hesapta ama siyasette yükselebilmek için nelere göz yumuyor nelere.

    claudette wyms: dizideki tek delikanlı karakter. ama sana da dutch'a zerre şefkat göstermediğin için gıcığım. bu kadar mı zor iki güzel söz söylemek be amına koyduğum?

    dutch wagenbach: bunda da ince seri katil profili var, kendi çok bayıldığı profillerden. hatta kendini test bile ediyor kedi öldürünce bakalım ne hissedeceğim diye. biraz daha taşaklı bir adam olsa daha önce de yakalayabilirdi aslında bu tayfayı ama işte adamı nasıl sindirmişlerse. ayrıca kadınlara nasıl yaklaşılmaz 101.

    julien lowe: ilk sezonda delikanlı bir çıkış yapmak istedi strike team'e karşı, mackey'nin gayliğini ifşa şantajına gelince benim için bitti. ama yine claudette'ten sonra en delikanlı adamdır herhalde.

    corrine mackey: carmela soprano'nun biraz daha masum versiyonu. polis maaşından fazlasının girdiğini biliyor eve ses çıkarmıyor, sorgulamıyor da ama işin boku çıkınca boşanmayı hatta mackey'i ele vermeyi bile göze alıyor. carmela'yla karşılaştırınca melek lan aslında şimdi düşününce, ah carmela orospu carmela.

    ---
    spoiler ---


    (frat - 13 Şubat 2014 15:58)

  • comment image

    gelisi bundan 500 sene evvel machiavelli tarafindan mujdelenmis bir dizi.

    the wire yapimcilarina gore the shield bir trailblazer islevi gormustur.

    ılk bolum - son bolum (7 sezon) konu ve karakter tutarliliginda rakipsiz diyebilirim. uzun suren dizilerin cogu ya konu ya da karakter gelisimi olarak yalpalayip sapitabiliyor, the shield'de bu durum yok. son bolumden geriye bakinca her karakter olmasi gerektigi gibi davraniyor, basi-sonu belli bir hikaye var.

    ya battlestar bile sapitti sonunda, daha ne diyelim?


    (ses yalitimi - 6 Mayıs 2014 14:30)

  • comment image

    yıllar sonra bir polisiye/dram dizisi izlemiş oldum. ya da şöyle demek daha doğru; the wire özlemini gerçekten gideriyor. tamam the wire kadar mükemmel değil -ki kalite olarak the wire ile yarışabilecek dizi, nazarımda yoktur. ama the wire'dan daha hoş olan tarafı, gerçekçiliği azalttığı için aksiyonu boldur. ya da şöyle demek daha doğru; aksiyonu bol olduğu için gerçekçilik biraz daha geri plandadır. ama her iki dizide de karakol bok gibi bir yerdir. csi dizilerindeki bir ortam ile zerre alakası yoktur.


    (hayvan terbiyecisi - 28 Mayıs 2014 19:31)

  • comment image

    bugün bitirdiğim mükemmel dizi. rahatlıkla söyleyebilirim ki kişisel ilk 5'ime girebilecek bir yapım.

    --- spoiler ---

    öncelikle söylemem lazım ki senaristlerin yapımcıların yani kısacası emeği geçen herkesin ellerinden öpüyorum bu mükemmel yapım için. 7 sezon boyunca kirli polisleri kovalayan claudette'e sövdürdüler o kirli polislerin hası vic mackey'ninse ayrılmaz takipçisi yaptılar bizi. hatta bir ara kendimi korkunç bir şekilde ''ama olsun yiyo ama çalışıyo'' derken bile buldum kendimi.

    dizinin böylesi kaliteli bir şekilde sürmesinde ve strike team'in sağlam temellerinin altında vic gibi güçlü bir karakter yatıyor. kendisi ana karakter olduğu için bu oldukça normal olsa da kendisi yerine başkası olsa 40 kere terk-i diyar eylemişti. en büyük hatasıysa shane gerizekalısına gereğinden fazla tahammül etmesiydi.

    koskoca polis departmanının alt edemediği ekibi truva atı kılıklı bir mara orospusu alt etti kısacası. 3 günlük mara'nın yediği kadar boku corrine yeseydi herhalde falakaya yatırırdı vic. tabii tüm boku mara'ya atmak yanlış olur, bunda sürekli mara'nın dolduruşuna gelen shane'in de oldukça payı var. karakter olarak en zayıf kişilik şüphesiz shane'di, dizide ve en çok güveni de shane aldı vic'ten. . vic'in en büyük hatası da buydu. nitekim ronnie, vic'e son sezonda terry olayını hakkında ''keşke bana kendin bana söyleseydin.'' diyerek inceden bir ayar da verdi. özellikle shane'in evlenmesi ve çoluk çocuğa karışması yani hayatının gittikçe daha da vic'e benzemesi, ek olarak da karısının bibiklenmeleri shane'in egosunu daha da tatmin edilmesi gerekir kıldı. zaten sürekli arka planda vic olmaya çalışan bir shane vardı dizide.

    dizide abd'de fuhuş, uyuşturucu piyasanın, siyah-beyaz çatışmasının yanında özgürlükler ülkesinde arka planda neler döndüğüne de sık sık yer verilmiş olması da oldukça önemli yer tutuyordu.

    ---
    spoiler ---


    (funnyword - 7 Ekim 2014 20:00)

  • comment image

    4. sezon 7. bölümün sonunda şu parça çalar

    (bkz: will you smile again for me)

    --- spoiler ---

    en yakın dostu shane'in ihaneti, karakolda önünün kesilmesi ve artan baskı, eski eşinin dutch boy'la kırıştırmaya başlaması, çocuklarının hastalığı ve kötüye giden ilişkileriyle vic diplerdedir... bu düşüncelerle sokaklarda anlamsızca yürürken bu şarkı çalmaya başlar... şarkı gittikçe batan vic'in özetidir ve çektiği acılar gözünden okunmaktadır. ama o liderdir ve dik durmalıdır... peki yaptıklarının bedelini nereye kadar ödeyecektir, asıl önemlisi nereye kadar dayanabilecektir?

    ah vic ah...

    ---
    spoiler ---

    diziyi bu kadar iyi yapan şey kesinlikle mükemmele yakın müzik seçimleri. 4x7'nin sonu ve müzik içime oturdu resmen.


    (zenithgeist - 29 Aralık 2014 12:29)

Yorum Kaynak Link : the shield