Süre                : 45 dakika
Çıkış Tarihi     : 26 Mart 2005 Cumartesi, Yapım Yılı : 2005
Türü                : Macera,Drama,Aile
Taglar             : zaman yolculuğu,zaman makinesi,yabancı,uzay yolculuğu,Arkadaş
Ülke                : İngiltere,Kanada
Yapımcı          :  BBC Wales , British Broadcasting Corporation (BBC) , Canadian Broadcasting Corporation (CBC)
Yönetmen       : Graeme Harper (IMDB)(ekşi), Euros Lyn (IMDB)(ekşi), James Strong (IMDB)(ekşi), James Hawes (IMDB)(ekşi), Joe Ahearne (IMDB)(ekşi), Toby Haynes (IMDB), Nick Hurran (IMDB), Saul Metzstein (IMDB), Richard Clark (IMDB), Charlie Palmer (IMDB), Douglas Mackinnon (IMDB), Julian Simpson (IMDB), Keith Boak (IMDB), Colin Teague (IMDB), Adam Smith (IMDB), Alice Troughton (IMDB), Jonny Campbell (IMDB), Andrew Gunn (IMDB), Catherine Morshead (IMDB), Ashley Way (IMDB), Farren Blackburn (IMDB), Steve Hughes (IMDB), Jeremy Webb (IMDB), Jamie Payne (IMDB), Brian Grant (IMDB), Dan Zeff (IMDB), Hettie Macdonald (IMDB), Andy Goddard (IMDB), Peter Hoar (IMDB), Richard Senior (IMDB), John Hayes (IMDB), Mat King (IMDB), Colm McCarthy (IMDB), Stephen Woolfenden (IMDB)
Senarist          : Bob Baker (IMDB)(ekşi),Robert Banks Stewart (IMDB)(ekşi),Chris Chibnall (IMDB)(ekşi),Paul Cornell (IMDB)(ekşi),Neil Cross (IMDB),Richard Curtis (IMDB),Russell T. Davies (IMDB),Gerry Davis (IMDB),Phil Ford (IMDB),Neil Gaiman (IMDB),Mark Gatiss (IMDB),Matthew Graham (IMDB),Stephen Greenhorn (IMDB),Brian Hayles (IMDB),Robert Holmes (IMDB),Malcolm Hulke (IMDB),Matt Jones (IMDB),Tom MacRae (IMDB),Dave Martin (IMDB),Steven Moffat (IMDB),James Moran (IMDB),Terry Nation (IMDB),Simon Nye (IMDB),Kit Pedler (IMDB),Marc Platt (IMDB),Helen Raynor (IMDB),Gareth Roberts (IMDB),Robert Shearman (IMDB),Keith Temple (IMDB),Steve Thompson (IMDB),Toby Whithouse (IMDB)
Oyuncular      : David Tennant (IMDB), Matt Smith (IMDB)(ekşi), Billie Piper (IMDB)(ekşi), Karen Gillan (IMDB)(ekşi), Paul Kasey (IMDB)(ekşi), Arthur Darvill (IMDB)(ekşi), Nicholas Briggs (IMDB)(ekşi), Freema Agyeman (IMDB)(ekşi), Christopher Eccleston (IMDB), Catherine Tate (IMDB), Camille Coduri (IMDB), Noel Clarke (IMDB), Alex Kingston (IMDB), Jenna Coleman (IMDB), John Barrowman (IMDB), Bernard Cribbins (IMDB), Jacqueline King (IMDB), Dan Starkey (IMDB), Adjoa Andoh (IMDB), Neve McIntosh (IMDB), Frances Barber (IMDB), Caitlin Blackwood (IMDB), Paul McGann (IMDB), Tom Baker (IMDB), John Simm (IMDB), Shaun Dingwall (IMDB), Catrin Stewart (IMDB), Elisabeth Sladen (IMDB), Penelope Wilton (IMDB), Sarah Louise Madison (IMDB), Jon Pertwee (IMDB), Patrick Troughton (IMDB), William Hartnell (IMDB), Gugu Mbatha-Raw (IMDB), Reggie Yates (IMDB), Ian McNeice (IMDB), Richard Hope (IMDB), Simon Fisher-Becker (IMDB), Mark Gatiss (IMDB), Sylvester McCoy (IMDB) >>devamı>>

Doctor Who ' Dizisinin Konusu :
Bu Doktor bambaşka bir doktor. İsmi, karakteri, tavırları her şeyiyle bir muamma. Rose Tyler adında bir kadın, kendisine Doktor diye adlandıran gizemli bir yabancıyla tanışır ve bundan sonra hayatı baştan sona değişir. Kısa süre içerisinde ailesi de dahil bütün dünyanın tehlike altında olduğunu öğrenir. Yapması gereken kurtuluş yolunu bulmaktır..

Ödüller      :

BAFTA:BAFTA TV Award-Best Writer, BAFTA TV Award-Best Drama Series


  • "beğenmeyenlere iyi gözle bakmadığım başyapıt. ayrıca 2, 3 ve 4. sezonlara sıkıcı, david tennant'a itici diyenlerin de dili şişer."
  • "bu diziye hilkat garibesi diyen yeğenim bundan 2 ay önce çarpıldı. beyyle ağzı bi yana burnu bi yana gitti. aman diyeyim."
  • "sci-fi sevip de doctor who'u beğenmeyen dalektir, net."
  • "şu ve şunu aynı anda açın. ikincisinin sesini kısın.ne demek istediğimi anlayacaksınız.tanım: özlediğimiz efsane dizi.eklemeddin: birleşmiş hali"




Facebook Yorumları
  • comment image

    bak kardeşim, bak canım benim. sizin ağzınıza sıçarım. lan ben bu diziyi taa christopher'lı zamanından beri izliyorum. ben ilk bölümde rose salak plastiklerle savaşırken çok sevmiştim bu diziyi ama şimdi... lan şimdi bu yapılır mı!

    son bölümü izledim, 6. sezon 7. bölümü. lan piç kuruları böyle dizi mi yapılır lan! böyle dizi mi olur olm! ne house kaldı ne 24 ne oz. ne yaptınız lan siz, ne hale soktunuz beni. bu kadar kaliteli olunur mu lan! blink, midnight, father's day,doctor dances... yapmayın etmeyin piç kuruları! bu kadar saçma bir kurgusu olabilecek bir şey bu kadar mükemmel yazılır mı lan! bu kadar efsane olur mu lan!

    bu diziyi izlemeyen güzel kardeşim, hata yapıyorsun.


    (sen git ben geliyorum - 5 Haziran 2011 15:13)

  • comment image

    bu diziyi beğenmeyenler gitsin how i met your mother'ı, lost'u falan izlesin, övsün. siz muhteşem ötesi dizilerinize devam edin, biz doktorumuzla, ingiliz aksanlarımızla, her bir uzaylı türünde bir insanı gördüğümüz dizimizde, kendimize aynada bakıyormuş gibi bir his verdiği uzaylı canlılarımızla gayet mutluyuz. gezilecek çok yer, öğrenecek çok şey var, öyle değil mi doktor?

    bbc'yi de tebrik etmek gerek, yeri geldiğinde ingilizleri bile eleştirebilen, tiye alan bu diziyi bunca senedir yayınladıkları için. son olarak, david tennant, sen muhteşemsin!


    (ch32vs1 - 2 Ağustos 2011 00:33)

  • comment image

    yapacak birsey yok, bunca senedir en orjinal ve cesur fikirleri cikaran dizidir.
    maalesef insanlar da izliyor bu kadar guzel hikayeler anlatilinca. yazik tabii...

    ironiyi anlamayanlara:
    en has bilimkurguyu sevmiyorsaniz, sadece gorsellige, guzel oyunculara, cok pahali setlere bakiyorsaniz baska kapiya... bu dizide esas olan hayal gucunun sinirsizligidir, zekice yazilmis eglenceli diyaloglardir.


    (dirk pitt - 2 Ağustos 2011 00:57)

  • comment image

    kavak yelleri, öyle bir geçer zaman ki, akasya durağı, kurtlar vadisi versiyonları, adını feriha koydum, küçük sırlar (sayıyı daha da arttırabilirm gerek yok) gibi vıcık vıcık arabesk ve demagoji kokan, seyirciye birşey vermeyen dizileri seyredip beyinlerini uyuşturanların hilkat garibesi diyerek çamur attıkları dizidir.

    canlarım. o kadar kötü yerli yapımlar seyrediyorsunuz ki doctor who gibi biraz farklı dizileri görünce beyinleriniz algılayamıyor.

    siz gene yerli yapımları seyredin. doctor who bize kalsın. onu da izlemeyin.


    (sociologist - 2 Ağustos 2011 18:38)

  • comment image

    bu dizide çok fazla basitlik, bazen sakillik, bazen sallapatilik, biraz özensizlik, ve bilumum kötü özellikler bulabilirsiniz ararsanız.. hatta eğer kusur arama niyetiyle başına oturursanız en fazla on saniyede bir bile bulabilirsiniz yeni bi kusur.

    e o zaman seyretmeyelim di mi.. madem bu kadar kötü. ayrıca zaten bi sürü eleştireni de var işte, onlar da hep o kusurları gördükleri için diziyi kötülüyorlar.. seyretmeyelim o zaman..

    hayır işte öyle değil.. sayacağınız ve hatta saymanıza gerek olmayan çünkü bu diziyi severek seyreden insanların da zaten görebildiği o kusurların hiç birinin zerre önemi yoktur çünkü.. ve bütün o kusurlara rağmen bu dizi harikulade bi dizidir seyredinin gözünde.

    çünkü bu dizinin seyredeni (hatta bırak sadece seyredenini, yazanı da, çekeni de, oynayanı da) bu diziye bardağın dolu tarafına bakar gibi yaklaşır. o kusurlara değil, o kusurların biraz da ortaya çıkmasına sebep olan tamamen aşırı rahat hikaye yazımının diğer bi sonucuna, yaratıcılığa odaklanırız çünkü. her bölümde mutlaka artı noktaları alır bizim algımız sadece.. yoksa ne efektler umrumuzdadır, ne komik aksiyon sahneleri, ne başka bi şey.

    hikayelere, diyaloglara laf söylenemez mesela bu dizide.. dizide o zekayı hissedersiniz anında. her bölüm mutlaka yanınıza kâr kalacak bi şey bulabilirsiniz ayrıca. insanlara hizmet eden, beyinlerini ellerinde taşıyan ood yaratıklarını hizmetçi olarak pazarlayıp satan firma kendisini “ood’lar zaten hizmet için var olan bi tür, biz onları bu hale sokmadık” diye savunduğunda doctor “bir türün doğal içgüdüsünün hizmet olması mümkün değil.. evrimsel olarak imkansız” dediği an işte o bölüm için alacağımız kârı yazarız hanemize.. “ama biz onlara zulmetmedik, zaten bize hep barışçıl yaklaştılar” diye kendilerini savunmaya devam ettiklerinde donna “beyinlerini ellerinde taşıyorlar, düşmanca yaklaşma şansları mı vardı ki” dediğinde aha deriz o bölüm artık kazınmıştır aklımıza.

    ve hep bu tip zeka örnekleridir bizi bu diziye bağlayan şey. yoksa heyecan falan aramıyoruz bu dizide.. pompeii’de evlerini gözeten tanrılara adak adayan çocuk “household gods” kabartması önünde duasını ederken kabartmada doctor ve telefon kutusunu görüp de sonrasında dım dırımdı dım dırımdı diye jenerik girdiğinde gaza geliriz biz, 2000 yılında videoya iki yüz yıl sonra kaydedilmiş bi kayıt koyup karşılıklı konuşabildikleri an deliririz ekran başında (kayıtla konuşan kişinin cevaplarını yanındaki kişi kağıda dökmektedir ve o belge iki yüz yıl sonra doctor’un eline geçer, belgedeki karşılıkları prompter’dan okuyup cevap vererek kayıt oluşturur ve o kayıt iki yüz yıl önceye, yani bugüne gelir, böylece banttan kayıtla karşılıklı diyalog oluşur.. bu kadar zekanın sergilendiği başka bi dizi göstersenize lan bana), weeping angel’lar onlara baktığınız zaman donuk birer heykeldir ama sadece gözlerinizi kırptığınız anda bile hareket edebilirler, direkt ve kesintisiz olarak onlara baktığınızda hareket edemezler ve bunun adı için “quantum lock” der doctor, kuantum kilidi.. niye.. çünkü schrodinger’in kedisine bi göndermedir bu.. kedi öldü mü ölmedi mi görmek için bakman lazım. bakmadan bilemezsin.. weeping angel’a bakmadan bilemezsin ne yaptığını..

    siz baktığınızda komik mizansenler görürsünüz.. biz bakınca bunları. o yüzden bırakın eleştirmeyi. o saydığınız her kusurun farkındayız biz zaten. ama yine de harikulade bi dizidir bu.

    bu kadar yazmanın üstüne bir bölüm seyretmezsem olmaz.. beşinci sezonu bi daha seyrediyorum. şimdi izleyeceğim bölüm çok heyecanlı. çöp tenekesi düşmanlar (dalekler) winston churchill'i esir alıyorlar.. ehaeah.. hadi bakalım.. dım dırım dı dım dırım dı wwwwiiiuuuuuuuu wwiiiuuuuaaa...


    (brick top - 7 Ağustos 2011 00:35)

  • comment image

    şöyle söyleyeyim: işveren olsam; iş başvurusu yapan adayların facebook hesaplarına baktığımda orada "television" bölümünde doctor who yazanı işe alırım. bu diziyi seven insanları sevmek o kadar kolay.


    (sen git ben geliyorum - 25 Şubat 2012 09:36)

  • comment image

    --- spoiler ---

    rastgele bölümlerini izliyordum. 6.sezon the god complex bölümü. amy doctor'a olan kayıtsız şartsız inancını kaybetmezse ölecek. canavar geliyor. doctor inancını kaybetmesi için amy'ye "ben sadece kulübesi olan deli bir adamım buna inanma vaktin geldi" diyor. ağalamalar falan filan amy'nin hayatı kurtuluyor, neyse gayet sıradan bir sahne değil mi?

    bundan sonra tamamen rastgele 5. sezon 1. bölümü açıyorum. doctor amy'i kendisiyle gelmeye tardis'e davet ediyor ve tardisteyken laf arasında şunu söylüyor.

    - ilerde bir gün hayatın buna bağlı olabilir. ben sadece kulübesi olan deli bir adamım.

    ---
    spoiler ---


    (kalaba - 18 Nisan 2012 18:27)

  • comment image

    bir yandan severken, vazgeçemezken; bir yandan da moffat herifi yüzünden uzaklaşmaya başladığım bağımlılığım.

    eski sezonlarını pek bilmiyorum açıkçası; ancak yeni seride göze çarpan şey, görsellikten çok zekaya ve "gerçek olabilir"liğe önem verilmesiydi. son derecede sıradan, londra'nın alt tabakasından bir kız, kara kaşına kara gözüne rağmen sarışın olan rose, doctor'u kendine aşık edebilirdi. gerçek hayatta da öyle değil mi? etrafta aşık olunan tipler hep manken gibi mi? değil. sıradan insanlar. (hoş rose gayet de güzel, ancak sürekli bacaklarını gösterelim vuhuu, anlayışı hiç olmadı; hep mavi ceketiyle hatırlıyoruz biz kendisini)

    tıp öğrencisi, geleceği parlak bir kız, kalkıp serserinin tekine aşık olabilir. sonra istediğini elde edemediğinde çekip gidebilir. (martha güzel değil miydi? güzeldi, ama vücudu hiç gözümüze gözümüze sokulmadı)

    allah'ın kabadayısı, orta yaşa gelmiş, hala hayatta dikiş tutturamamış, sağa sola bağıran, sığlıkta herkesle yarışabilen, sözlük deyimi ile ingiliz "kezban"ı aslında dünyanın en önemli kadını olabilir. ne kadar yetenekli olduğunu toplum/annesi/arkadaşları göz ardı etmiş, onu asabileştirmiş. bir anda o kabadayı, dünyanın en komik, en duyarlı, belki de en şirin kadını haline gelebiliyor. hayatımızda da öyle, insanların ilk görünüşleri yanıltıcı olabiliyor fena halde.

    dalekler! alt tarafı el yerine bir adet mikser ve bir adet pompa bulunduran, teletabilerdeki o yerden biten gözü aşırmış tenekeden elektrik süpürgeleri. ama bir süre sonra, gecenin bir yarısı doctor'un bir bölümünü izlerken aha dönüyor köşeden dalek çıkacak kesin vuracak bunları diye endişelendirebiliyor izleyeni.

    e peki şimdi ne oldu?

    amy pond. dünya üzerinde olmak isteyeceğim, hayran olduğum kadın tipi - fiziksel olarak -. ginger'lık olayına oldum olası hayranım. kendine göre bir havası var kadının. ama moffat'ın holivud hayranlığı yüzünden kendisinin bacakları ile muhattap oluyoruz bol bol. karakterinde hiçbir değişim yok. başta nasıl şımarık, kendini beğenmiş, atarlı, gururlu ise, son bölümde de aynısı. sevdiği adama seni seviyorum diyemeyen bir tip. karakterde bizi şaşırtan hiçbir şey yok.

    rory, mükemmel adam. yine bir değişim yok. kendisinden ne bekliyorsak o. hala amy'yi koruma peşinde, hala çok seviyor, hala her şeye burnunu sokuyor.

    benim ve belki de çoğu hayranının bu diziden beklediği süper model gibi kadınlar ve erkekler, muhteşem görsel efektler değil. ben bu dizinin insanlar zayıflıyorum sanırken her gece yağlarından birer kiloluk uzaylı bebeler çıkarttığı bölümünü defalarca izledim. alt tarafı tipi belli olmayan minik yaratıklar var, görsellik sıfır, ama muhteşem ayrıntılar var. donna ile doktor'un camdan cama muhabbeti var. her boka burnunu sokan gazetecisi var, kurtarmaya çalıştıkları ama habire dosya arayan. wilfred var uzay gemisi arkasında disko topu gibi parlarken venüs'e bakıp olayı kaçıran. donna'nın şirret anası var donna'nın işsizliğine takık. ingiltere'nin ve de dünya'nın gittikçe şişmanlamasına yapılan mükemmel yorumlar var - uzaylı ağzından-. ben bunu seviyorum.

    binlerce dalek'in tek bir gemide toplandığını tek karede göstermek beni etkilemiyor. tek bir dalek'in rose'un teması ile hayata gelebilmesi etkiliyor. o da tozlu mozlu bir şeydi hatırlarsanız.

    kısaca ben russel t. davies'i doctor'un senaristliğine geri çağırıyorum. moffat arada weeping angels gibi bölümler yapsın yeter. bütün sezonu üstlenmesin. (bkz: arap sen içme bokunu çıkarıyorsun)


    (ardelia lortz - 2 Eylül 2012 21:59)

  • comment image

    gözümü kırpmadan izlediğim bir bölüm oldu. moffat harbi döktürmüş. ba-yıl-dımm!

    --- spoiler ---
    christopher ecclestone'a yazıklar olsun diyorum ayrıca. çok mu zordu şu bölümde 30 saniye rol almak. gitti güzelim regeneration sahnesi.

    ---
    spoiler ---


    (barlo - 23 Kasım 2013 23:27)

  • comment image

    benim için bir diziden çok daha fazlası.

    tanışıklığımız yeni sayılır aslında, iki ay öncesine kadar özel bir kanalda (hep bu lafı kullanmak istemişimdir) denk geldikçe izlemiştim sadece. varlığından epeydir haberdarım elbet, benim gibi bir bilim-kurgu hayranının gözünden kaçması mümkün değil zira. izlemeyi yakın zamana kadar ertelemiş olmamın en önemli sebebi, yalnızca dizi ile sınırlı kalmayan ve kitap, çizgi-roman, audio drama gibi birçok farklı koldan ilerleyen mitolojisinin gözümü korkutmuş olması. burada korkutmayı iyi anlamda kullanıyorum, çünkü böylesine muazzam bir külliyat nerd kişinin ıslak rüyasıdır aslen. bahsi geçen kişi aynı zamanda anlamsız bir şekilde mükemmeliyetçi ise de, işin rengi bir miktar değişebilir. en ufak bilgi kırıntısına varana dek hakkındaki herşeye vakıf olmak, tadını çıkarmak için bir önkoşul değil elbette fakat benim kafam öyle çalışmıyor maalesef. en azından iki ay öncesine kadar öyle çalışmıyordu.

    23 kasım 2013 günü day of the doctor özel bölümü gösterimiyle dizinin 50.yılı dünya çapında kutlandı. dostlar kendilerini eve kapatıp bölümü tüm dünyayla aynı anda izlerken ben de onları uzaktan izledim öylece. heyecanın bir parçası olamadığıma üzüldüm, izlemeyi bu kadar ertelediğim için kızdım kendime. gayet o gün oturup onlarla izleyebilirdim aslında ama mükemmeliyetçiliğim buna izin veremezdi elbet, hem bir bok anlamazdım muhtemelen (ki ne kadar doğru bir karar verdiğimi bugün anlıyorum, ama buna döneceğiz).

    sonuç olarak ben ve mükemmeliyetçiliğim (bu kelimeyi bir kez daha kullanmak durumunda kalırsam ekrana kusacağım) bir anlaşmaya vardık. 50 senelik bir mitoloji, zamanın başlangıcından sonuna uzanan bir macera külliyatı vardı önümde ama ben bunu göz ardı edip diğer herkes nasıl yaptıysa o şekilde başlamakta karar kıldım. içine girdikçe devamı gelecekti nasıl olsa, hem bugün whovian diye geçinen çoğu kimsenin başladığı noktaya kıyasla daha fazla şansım olacaktı beni bekleyene karşı hazırlanmak için.

    ve hazırlandım da.

    öncelikle diğer tüm fandom'lar gibi doctor who külliyatını da kılını kırk yararak inceleyen bir bilgi kaynağı olmalıydı, kısa bir aramadan sonra da buldum. (http://tardis.wikia.com/wiki/doctor_who_wiki)

    sonra bir liste hazırlamam lazımdı. day of the doctor bölümünü listenin sonuna nihai hedef olarak kondurarak, 2005 yılında başlayan yeni seriden günümüze bütün bölümleri listeledim önce. buraya kadar fazla karmaşık bir durum yok, dizileri biriktirip izleyen ve benim kadar titiz olan manyaklar da aynısını yapmıştır eminim. bu noktada doctor who adı altında yayınlanan diğer resmi (canon) yayınları bilerek göz ardı ettiğimi belirtmem lazım gelir, zira ortalama bir türkiye cumhuriyeti vatandaşı olarak yayınlanmış bütün kitaplarını, mecmualarını vs. satın alıp hatmetme gibi bir lüksüm mevcut değil maalesef. hem vakit yetersiz, hem nakit. ama eksikliğini de hissetmedim, bunun nedenine de geleceğiz.

    2005-2014 arası yayınlanmış yedi sezonun bölümlerini listelemekle bitmedi elbette iş, zira az evvel bahsettiğim tardis wiki sitesindeki listelemede dahi yer almayan irili ufaklı bir çok minisode, webisode, prequel bölüm ve animasyon vardı. bunun için de spoiler yememek için kıçımı yırtarak (ve büyük oranda başarılı olarak) başka doctor who sitelerindeki kronolojik listelerden yararlandım. eksik bölümler de eklenmişti listeye nihayet.

    sırada 2005 sonrası çıkan iki yeni spin-off dizisinin, torchwood ve the sarah jane adventures'ın listeye dökümü vardı. bilmeyenler için kısaca özet geçmek gerekirse; torchwood başrolde john barrowman'ın canlandırdığı yalanası insan jack harkness'ın yer aldığı, daha çok yetişkinlere hitap eden bir dizi iken, the sarah jane adventures adından da anlaşılacağı üzere elisabeth sladen'ın canlandırdığı gelmiş geçmiş en iyi companion sarah jane smith'in maceralarını konu alan çocuklara yönelik bir diziydi. bu üç dizi arasında ileride geçişler olacağından ve bir anlamda ana dizi ile paralel ilerlediklerinden listeye katmamak olmazdı. elbette ki diziler büyük oranda kendi içlerinde bağımsızlardı ve onları izlemeden de tecrübe edilebilirdi doctor who, ama en basitinden bu ikisini izlemeden doctor who üçüncü ve dördüncü sezon finallerini izlemiş olsaydım eksik kalacak imiş. yine az evvel bahsettiğim sitelerden faydalanarak diğer iki dizinin bölümlerini de kronolojik sıraya göre ekledim listeye. öyle ki, doctor who 3.sezondan itibaren başlayan iki dizi ile yeri geldiğinde üç bölüm doctor who, dört bölüm torchwood, iki bölüm sarah jane izleyerek ilerliyordum. yalnızca the sarah jane adventures bölümlerini direkt doctor who mitosuna etkisi olmayanlar dışında çıkardım listeden. beğenmediğimden değil, konsept bakımından fazla gerek görmediğimden. yine de david tennant ve matt smith'in konuk olduğu bölümleri izlemeseydim üzülürdüm, bunu da belirtmek isterim.

    araya bir de 1996 yılında çekilen ve 8.doctor paul mcgann'ın rol aldığı filmi sokuşturdum. nedenini spoiler olur diye söylemiyorum, ama her şeye rağmen iyi ki yapmışım. aldığım keyfi katladı kesinlikle.

    listeye son halini vermek kolay olmadı, zira birkaç kaynaktan birden takip ederek oluşturduğum için belli kronolojik farklılıklar mevcuttu ve spoiler yemeden hangi bölümün tam olarak nerede olacağını anlamam çok zordu. ancak neticede fazlasıyla göz ardı edilebilir bir yanılmayla neredeyse hepsini olması gerektiği sırada izledim.

    tüm bunları haybeye anlatmadık tabii. isterim ki yarın bi gün doctor who'ya başlayacak benim gibi rahatsız kimseler oluşturduğum listeden yararlansın, en güzel şekilde ve maksimum verimle tecrübe etsin diziyi. listenin son durumu aşağıdaki linkte mevcuttur. içeriğindeki bölümlerden doctor who olanları yeşil, torchwood olanları mavi, the sarah jane adventures olanları turuncu renkle işaretlenmiştir.

    http://tr.scribd.com/…/204111011/doctor-watchlist11

    alternatif link: http://www.docdroid.net/…ctor-watchlist11.docx.html

    kişisel doctor who tecrübeme dönecek olursak, son iki ayımızı neredeyse tamamen birlikte geçirdik. sabah kahvaltıdan yatsı ezanına kadar doctor who döndü, bilgisayar ekranında ve zihnimde. her bir bölümden sonra tardis wiki sayfasından ilgili bölüme dair okuma yaptım, kaçırdığım tek bir noktası olmadı bu sayede. ve yine bu şekilde eski seriyle de bağlantı kurdum, mitolojinin geneline kabaca da olsa hakim olmam mümkün oldu. hikayenin dizi dışında ilerlediği kolları göz ardı etmemle oluşan boşluğu da yine wiki sayfasından yaptığım okumalar esnasında ilgili eserlere yapılan göndermeleri didikleyerek kısmen de olsa doldurdum. hiç yoktan iyidir yani.

    böyle geçti iki ay, ve nihayet bu hafta içerisinde belirlediğim hedefe ulaştım. day of the doctor! o ne muazzam bir bölümdü, o nasıl bir nerdgasm idi öyle. şayet baştan almadan izlemiş olsaydım kesinlikle bölümde yer alan çoğu detayı kaçıracak, tekrar izlediğimde küfredecektim kendime.

    böylesine bir tutkuyla ve titizlikle, gecesi gündüzü doctor who olmuş şekilde izledikten sonra artık bir diziden çok daha fazlasıydı benim için. hayal dünyama yapılmış en güzel katkılardan biri olarak görmekteyim doctor who'yu, ve 50 yıldır izleyip de hayranı olan milyonlarca insanla aynı hisleri paylaşıyor olmak hem gururlandırıyor, hem de mutlu ediyor beni. hemen akabinde time of the doctor bölümünü de izleyerek listeyi nihayet tamamlamış ve hem 11.doctor’a, hem de haftalar süren doctor who maratonuna veda etmiş olmanın burukluğu var şimdi içimde. ancak, belki de en iyi doctor who hayranlarının bileceği üzere, her veda bir başlangıçtır aynı zamanda.

    bu şarkı sona erdi, ancak hikaye devam ediyor. hiç bitmeyecek bir hikaye bu.

    doctor who?

    ***

    ayrıca, (bkz: an adventure in space and time/#40153167)


    (bruce parkus - 3 Şubat 2014 03:48)

  • comment image

    sanırım insanların algılayış şekilleri çok farklı olduğu için asla üzerinde bir fikir olamayacağımız dizi. yıl olmuş 2014 hala doctor who'nun mantığını anlayamamış whovianlar var. eğer bir time lord rejenerasyon geçirirse, sadece yüzü ve bedeni değişmiyor, bunu hepimiz biliyoruz. huyu, ruh hali, istekleri hatta damak tadı. karşımıza yepyeni bir karakter çıkıyor. doctor who'nun asıl olayı, bu tamamen farklı kişinin içinde hala doctor olduğunu bilip diziyi izlemeye devam etmek. evet başlarda çok zor oluyor belki ama bu kadar şiddetli saldırmak neden?

    somut örnek veriyorum deyip sezonlarca bölümden cımbızla bir kaç badass "i'm the doctor" sahnesi çekip daha bir aydır izlediğimiz adamı yermek için kullanamazsınız. buna düpedüz haksızlık denir. sonra da siz de somut örneklerle gelirseniz ikna olabilirim deyince çok komik oluyor. tekrar aynı şeyi demek istemiyorum ama elimizde 4 bölüm var, daha şimdiden ne sunabilirim somut olarak? 12. doctor'u 11 ile hatta 10 ile karşılaştıramayız. bitti işte, rejenerasyon oldu ve öldü o doctor'lar. alışın artık.

    doctor sevgi kelebeği değildi, ama şu an için konuşursak mızmız demek de "ben diziyi izlemiyorum" demekle eşdeğer.
    11. doctor yalnız ismiyle bile orduların geri çekilmesini sağlayan, herkesi deli gibi korkutan birine dönüştü. o kadar korktular ki ortaya silence çıktı, melody pond doctor'u öldürmek için annesinden çalındı ama doctor o kadar yenilmezdi ki onu bile tam olarak beceremediler. doctor en parlak zamanını yaşadı ve bitti. belli ki artık biraz kendini tanımak istiyor. siz mızmız diyebilirsiniz ama ben daha olgun ya da en azından olgunlaşmak isteyen bir doctor görüyorum.

    doctor ne sevgi kelebeği, barışçıl, şeker bir uzaylı ne de sürekli etrafta "i am the doctor i am a time lord, i'm gonna kick your alien ass!" diye dolaşan biri. bence doctor'u kafamızda oluşturduğumuz kalıba sığdırmaya çalışmaktan vazgeçip olduğu gibi kabul edersek her şey düzelecek. yok ben parlak kahramanlık anlarını geri istiyorum diyorsanız marvel yapımlarını öneririm, doctor who'yu değil.


    (caramel dance - 16 Eylül 2014 14:09)

  • comment image

    into the dalek bölümü tamamen türk sağlık sisteminden araklanmış.

    bu bölümde hasta bir dalek vardır ve doktor onu iyileştirmeye çalışır. derken bir grup hasta yakını, exterminate çığlıklarıyla hastaneyi basarak doktorun peşine düşer.


    (konor - 16 Eylül 2014 15:29)

  • comment image

    benim kafa biraz gidik biraz da takıntılı olduğu için, kendimi yineleme pahasına, yeni serinin ilk doktor'undan başlayarak karakterlerini özetleyip yazayım istedim. bu aynı zaman yeni seriyi baştan izlemek için bir bahane oldu (henüz bitmedi ama zaten bilmemkaçıncı yeniden izlemem). eski seriyi henüz hatmedemediğim için oraya hiç girmiyorum. artık diğer arkadaşların olsun o iş de!

    yazdıklarımın hiç biri, bu kesin böyledir anlamında yazılmış şeyler değil. anladığım ve düşünebildiğim kadarıyla aktarmaya çalıştığım şeyler. geçmişte yazdıklarım ile çelişme, yanlış olma ihtimalleri var. eleştiriye ve geliştirmeye de açık.

    yazmaya başladığımda bu kadar uzun olmasını beklemiyordum ama oldu. onun için küfür etmeyin/rahat okunsun diye bölümlere ayırdım.

    --- dikkat spoiler şeysi içerebilir ---

    her seferinde "la bu adamın ismi nasıl yazılıyordu" kabusunu yaşamamak için eccleston için 9., tennant için 10., smith için 11. ve capaldi için de 12. yazıp işin kolayına kaçıyorum. sonra laf söylemeyin.

    -- 9.doktor: christopher eccleston --

    9. doktor'un temel özelliklerinden birisi kendi ağzıyla da söylediği (yaklaşık olarak) "savaştan çıkmış, kızgın, yalnız, kayıp bir adam" olması. kahraman olmaya yakın ancak tam da kahraman olmayan bir karakter görüyoruz. 10. ve 11. doktor'da gördüğümüz özgüven ve kahramanlık 9.da pek yok gibi. bu serinin yeni başlamış olmasından ve birçok taşın henüz oturmamış olmasından da kaynaklanıyor olabilir, kısa sürmüş olmasından da.

    tahminimce hepimizin çok sevmiş olduğu ama üzerinde pek de durmadığımız bir doktor oldu bu. "önemsiz" ya da "kötü" anlamında söylemiyorum kesinlikle. ekran süresinin kısalığı muhtemelen onu daha az konuşulur, hatırlanır yapan. tabii bunu da "are you my mumy" gibi bir klasiği ya da "i am talking" bağırmasını; "no plans, no defences, no weapons" yakarışını unutmadan söylüyorum. uzatmayalım, geçmiştir gitmiştir!

    -- 10. doktor: david tennant --

    10. doktor'a geldiğimiz zaman, hem beğenilme düzeyi hem de yayın süresinin uzunluğu düşünülürse hayranların gönlünde iyi yer yaptığı söylenebilir. birçok insan 10. doktor zamanında seriyi izlemeye başladı (popülerlik anlamında söylemiyorum, eskiliği anlamında söylüyorum).

    10. doktor için tek kelime ile kahraman diyebiliriz ancak iç savaşını ve travmalarını da göze almamız gerekiyor. 9. doktor'dan geçişte -rose sayesinde sanırım- sorunsuz sayılabilecek bir geçiş yaşadı. karakterine dair ilk belirgin özelliği "bir şans veriyorum, daha fazlasını değil" olsa gerek (christmas invasion bölümü, sonlara doğru söyledikleri. hatta bu özelliği bu doktor'u aşıp belirli bir süre 11. doktor'un da özelliği oldu, oraya daha sonra geliriz).

    rose'un kaybı ile doktor sadece bir "companion" değil aynı zamanda sevdiği kadını kaybetmiş oldu. bunun doktor için kırılma noktalarından biri olduğunu söyleyebiliriz. söyleyelim de zaten çünkü 9. doktor'dan gelen ve 10. doktor'da devam eden çevresindeki insanların onu ehlileştirme/yardım etme hali ilk olarak burada çatlak vermeye başladı. yani doktor'un kontrolsüzlüğünü ve başkalarına ihtiyacının onunla beraber takılıp ona yardım etmesinden fazlası olduğunu, net olarak görmeye başladık. aynı zamanda kahraman doktor'un yanında ona bazı değerleri hatırlatacak biri olmadığı zaman ne kadar "tehlikeli, acımasız" olabileceğini de bu kayıptan sonra görmeye başladık. runaway bride bölümü ilk defa çok net bir şekilde doktor'un karanlığını koydu önümüze (ki donna olmasaydı nelerin olacağı da "turn left" bölümünde güzel açıklanıyor).

    bu noktada karanlık derken aslında biraz da kahramanlık/karanlık ikileminden-çatışmasından bahsettiğimi eklemem gerekiyor. yani doktor'un güç, kudret ve bilgisinin getirdiği kahramanlık ile aynı güç, kudret ve bilginin yaşadıklarıyla yoğrulduğunda ortaya çıkan karanlıktan (belki de kötülükten!) bahsediyorum.

    özellikle 3. sezonda "daleks in manhattan" ve "evolution of the daleks" bölümleri ile en büyük düşmanı daleklerin bambaşka bir "şey" olma ihtimali olduğunu görmesi ve bunu kaybetmesi; sonrasında da "human nature" ve "family of blood" ikilemesi ile bu karanlığı kontrol etmekte ne kadar zorlanabileceğini ve sırf bunun için insan formuna kaçışını izledik. "family blood" bölümünde arka sesin şu söyledikleri birçok şeyi anlatıyor: "he never raised his voice. that was the worst thing. the fury of the time lord. and then we discovered why. why this doctor, who'd fought with gods and demons, why he'd run away from us, and hidden. he was being kind." (sesini hiç yükseltmedi. en kötüsü de buydu. zaman lord'unun gazabı. sebebini sonradan anladık. tanrılarla ve şeytanlarla korkusuzca dövüşmüş doktor, neden bizden kaçıp saklansın ki? meğer, kibarlık ediyormuş.)

    sonrasında gezegenini ve milyarlarca yıllık zaman lordu kültürünü kendi eliyle yoketmiş bir adamın, en eski ve en yakın arkadaşının vahşeti ve deliliğiyle savaşını; onu kurtarma/affetme çabasını gördük. acı üstüne acı, travma üstüne travma yaşayan doktor'un belki de uzun süre üzerine ilk defa (kısa süre de olsa) rahat ettiği zaman "donna noble" ile tekrar biraraya gelip sadece arkadaş olmalarıydı. ta ki "the fires of pompeii" bölümüne kadar.

    bu bölüm benim gözümde 10. doktor açısından dönüm noktası olan bölüm. aynı zamanda en açıklayıcı, doktor'un yaşadıklarının zorluğunu, ruh halini oldukça iyi yansıtan bir bölüm. dünya ve üzerindeki yaşam ile 20 bin kişinin arasında seçim yapmak zorunda olmak. yerinde olmak istemezdim! doktor'un dünyayı algılayış tarzını açıklaması açısından da önemliydi. benim de hafızamda ve ruhumda sağlam bir yer edinmiş.

    10. doktor mevzubahis olunca bitmiyor haliyle. sezon sonuna kadar tekrar doktor'un kaybettikleriyle ve karanlığıyla (hatta kibri ile) karşılaşıyoruz. sezon sonundaki iki bölümde ("the stolen earth" ve"journey's end")ise doktor'un sadece kendi karanlığını değil, çevresindeki insanlara yaptırabildiklerini de görüyoruz.

    doktor yine kahraman. ancak bu sefer doktor'un o karanlık tarafını kendisinde değil de "insan-doktor"un yaptığı soykırım ile görüyoruz. bu noktada doktor'un daha öncekine benzer şekilde kendisini ne kadar iyi kontrol edebildiğini ve devreye "insan" girdiği zaman neler olabildiğini de gördük. bu ne yazık ki türümüz adına pek de iyi şeyler anlatmıyor. geçmişinden ve yaşadıklarından dolayı kahraman-karanlık dengesinin sağlayabilen bir doktor, "insan-doktor" iken soykırım yapmakta pek de zorlanmıyor. burada bunları yazarken, yapılan seçimlerin doğruluğu ya da yanlışlığından bahsetmiyorum ama. varolan ve bize yansıtılan çatışmayı anlatmaya çalışıyorum sadece.

    "insan-doktor"un yaptığı soykırım, donna noble'ın kaybı derken geldiğimiz yer "the waters of mars" oluyor haliyle. doktor'un yukarıda bahsettiğim çatışmada karanlığın ağır basması ve yaşadığı travmalar/acılar sonrasında en açık bir şekilde kötülüğe-kibre meylettiği bölüm. "time lord victorious", "time lord victorious is wrong". zaman lordlarının olmadığı bir evrende "zamanın kuralları bana ait" diyebilen bir doktor ve sonun başlangıcı.

    "end of time" yani 10. doktor'un kapanış bölümünde, karanlığın ağırlığını ve aslında doktor'un çaresizliğini de açık bir şekilde görebiliyoruz. tabii kahramanlık baki kalan-ağır basan bir şey olduğu için ve doktor yalnız olmadığı için başka bir soykırım ile sonlanmadı 10. doktor'un yaşamı. "asla" dediği silahı (belki de kaçınılmaz olarak) eline alması ve iki kişiyi öldürmek arasında seçim yapmak zorunda kalması; bahsettiğim "kahramanlık-karanlık" çatışmasının en nefis örneklerinden birisi. üçüncü bir kişi, geçmişinden bir kişi (muhtemelen annesi) sayesinde doktor bu çatışmadan da sağ salim kurtuluyor. ölümün korkusu ve 10. doktor'un yaşama isteği de çırılçıplak karşımızda. doktor'da daha önce görmediğimiz türden bir kibir ile "wilfred mott"a yaptığı konuşma yeterince anlatıyor "çok uzun yaşadığını".

    bir çatışmadan daha "kahraman" galip çıkıyor ve "gitmek istemiyorum" diyerek bize veda ediyor.

    -- 11. doktor: matt smith --

    çok genç ve tecrübesiz bir oyuncu denmesine rağmen smith, özellikle acılardan ve travmalardan bir hayli yorulmuş doktor'u ayağa kaldırabilmekte oldukça iyi bir iş başardı. 11. doktor'un dinamikliği, fırlamalığı ve kendine özgü özellikleri izlemesi oldukça keyifli bir seyir oldu biz faniler için. 11. doktor'un dönemi amerika açılımı, amerika'da geçen bölümler ve belki de smith'in gençliği-dinamikliği sayesinde aynı zamanda doktor'un ve dizinin en popüler olduğu dönem oldu.

    11. doktor'a geçiş (malumunuz üzre) aynı zamanda dizinin moffat'ın yapımcılığına da geçişi oldu. daha ilk bölümlerde de moffat izlerini göstermeye başladı zaten. özellikle şu "moffat loop" denilen ve beyin iflasına sebep olaylar dizgisi daha ilk bölümlerde karşımıza çıkmaya başladı.

    11. doktor (başlarda) yukarıda söylediğim özellikler dışında bazı özelliklerini 11. doktor'dan (biraz da 10. doktor'dan) almıştı. özellikle "sadece tek şans veririm" mottosu ile kahramanlığı 10. doktor'un farklı bir hali gibi duruyordu. "i'am talking" bağırması, "no plan, no weapon..." muhabbetleri ile 9. doktor'a selam etmeyi unutmadı. ancak 11. doktor ile 10. doktor arasındaki bariz ayrım ilk olarak "the beast below" bölümünde ortaya çıktı. artık geçmişten bahsetmeyen ama onu da unutmayan bir doktor vardı karşımızda. geçmişte yaşadıklarına amiyane tabir ile sünger çekmişti. bunda muhtemelen yeni olmasının da büyük etkisi var.

    -ek:
    burada amy'nin kurduğu ve daha önce yazmayı unuttuğum "space whale" ile doktor arasındaki benzerlikten de bahsetmek gerek. uzay balinası'nın yalnızlığına, türünün sonuncusu olmasına, geleceğinin olmamasına ve onca acı çekmesine rağmen yapabildiği "öylece orada durup çocukların ağlamasını izlemek" değildi, yardım etmekti. aynı şekilde doktor için de bu kaçınılmazdı ancak bunu tek başına farketme şansı yoktu. amy, bunu her ikisinde de gördüğü için hem doktor'u (ismini değiştirmek zorunda bırakacak!) bir hareketten kurtardı hem de uzay balinası'nı kurtarabildi. "companion"ların doktor'un hayatındaki, davranışlarındaki önemini, dengeleyiciliğini o "iyi kalpliliği" ortaya çıkarıcılığını tartışmaya mahal vermeyecek kadar net bir şekilde önümüze koyan bir örnek oluyor bu.
    unutmamak lazım ayrıca: "çocuklar uyurken sessiz olunur ölürken değil"
    ek sonu-

    her ne kadar bazılarımız tarafından beğenilmese de "amy pond" benim favori "companion"larım içindedir, tabii ki donna noble ile.

    doktor'un amy ile daha çocuk iken tanışmış olması, her şeyin amy etrafında dönüp dolanması ve rory'nin de olaya dahil olmasıyla oldukça kafa karıştırıcı ama bir o kadar da güzel iki buçuk sezon izledik.

    doktor'un kahramanlık-karanlık çatışması büyük oranda azalmış, ancak bu seferde başka bir sorun ortaya çıkmıştı. kibir ve doktor'un evrenin en korkulan kişisi (yaratığı) haline gelmiş olması. kahraman-karanlık çatışması her ne kadar orada dursa da, belki de burada doktor'un kibir-tevazu çatışmasını izlediğimizi söyleyebiliriz. kahraman-karanlık çatışması ile kibir-tevazu çatışması gibi iki benzer (ama farklı) kavram ortaya koymamın nedeni de nihayetinde doktor'un mesela pompeii'deki gibi bir seçim yapmak zorunda kalmamış olması. doktor'un tüm kayıtlardan ve evrenden silinmesiyle bu çatışmadan büyük ölçüde sıyrıldığı söylenebilir. bu noktaya kadar da doktor karanlık yönünün daha farkında görünmekte ve onu kontrolü (sanki) daha kolay olmaktadır.

    ancak bütün bunları yalnız başına yaptığı söylenemez. river-amy-rory üçlemesi ve doktor'un sınırlarının (tekrar) farkına varmasının bunu sağladığını iddia edebiliriz rahatlıkta. özellikle kendi ölümü ile yüzleşmek zorunda ve bunun kaçınılmaz olmasının onu çözüm bulmaya itmesi, nihayetinde de ölen ama aslında ölmeyen bir doktor olmasını sağladı.

    ""a good man goes to war" bölümünde doktor'un söylediği "iyi insanların kurallara ihtiyacı yoktur, benim neden bu kadar çok kuralım olduğunu öğrenmenin zamanı değil" cümlesi, doktor'un bahsettiğim karanlığı nasıl ket altında tutabildiğine dair güzel bir örnek sunuyor. aynı şekilde yine aynı bölümde river'ın söylediği "bu onun en karanlık saati. bu onun en yükseğe çıktığı ama aynı zamanda en dibe düştüğü gün olacak" lafı da aynı bağlamda ele alınabilir.

    -ek:
    nasıl daha önce hatırlayamadım bilmiyorum. doktor "lets kill hitler" bölümünde tardis'in "voice interface"sini çağırdığında ve ilk karşısına çıkan yine kendisi olduğununda "bana sevdiğim (hoşuma giden ya da) birini göster" diyor. kendisine olan bakışını ve genel olarak bahsettiğim iç çatışmasını anlatmak için kısa ama yeterli bir cümle bu. hangimiz tam anlamıyla kendini sevebildi, sevebilir ki!
    ek sonu-

    -ek:
    doktor'un "god complex" bölümünde söylediği cümleyi hatırlayıp (amy'yi kurtarmak için de olsa), çizmeye çalıştığım genel çerçeve dahilinde kabul edebilirz: "i am not a hero. i really am just a mad man in a box" meali "ben bir kahraman değilim. ben gerçekten bir kutudaki(!) kaçık bir adamım".
    ek sonu-

    oldukça karmaşık olaylar serisinden geçen doktor'un hayatı nihayetinde 10. doktor'a benzer bir noktaya geliyor. amy ile rory'nin kaybı ve doktor'un uzunca süren travma-inziva dönemi. bu dönemde doktor'un çevresindeki insanlara ne kadar çok ihtiyacı olduğunu, özellikle de amy-rory ikilisinin önemini ve doktor'a kazandırdıklarını görüyoruz.

    doktor halen daha bir kahraman ve hep öyle olacak ama bir şeyler farklı artık. hiç karşılaşmadığı kadar büyük bir düşman ile karşı karşıya ve hiç olmadığı kadar çaresiz kaldığı zamanlar oluyor. bir şeyleri eksik yapan, unutan, hata yapan, anlamayan bir doktor var karşımızda. bunu genel olarak 11. doktor'un tüm hayatı için de söyleyebiliriz.

    "impossible girl", imkansız kızın yani clara oswald'ın devreye girdiği nokta da bu inziva dönemi oluyor. yaşadıklarından sonra doktor'un karşısına çözebilmesi ve anlayabilmesi için bir bulmaca çıkıyor. bu aynı zamanda doktor'un çevresindekilere ihtiyacının da doruk noktasına çıktığı dönem. onu kurtaran, eksiklerini kapatan ve onu tamamlayan bir "companion". hatta bunun ötesine de geçip doktor için kendini feda ediyor.

    sonrasında 50. yıl özel bölümü ve "war doctor". bu kısımlara hiç girmiyorum çünkü tekrar izlemem lazım.

    trenzalore'a geldiğimizde ise daha önce bahsettiklerimizden farklı bir doktor var artık karşımızda. geçmişinden kaçmayı, gezegenden gezene-zamandan zamana atlamayı bırakmış doktor; oradaki insanlar için onlarla birlikte yaşıyor, yaşlanıyor. o kadar uzun bir sürenin doktor üzerinde tam olarak nasıl bir izi olduğunu ancak 12. doktor'u (tamamını izleyip) incelediğimizde anlayabileceğiz sanırım. bu arada tabii doktor tarihinin en büyük savaşında hem kazanıyor hem de kaybediyor. artık ölmeye hazır-ölümü kabullenmiş sayabileceğimiz doktor'u kurtaran clara'nın isteği sayesinde zaman lordları oluyor.

    bu kısımın incelemesinde biraz zorlanıyorum çünkü henüz yeniden izlemedim ve toplamda sadece bir kere izledim. onun için geçmişe dönüp geliştirmek üzere burada bırakıyorum.

    sanırım buraya kadar yazdıklarım, özellikle 11. doktor'un son dönemleri, "companion"ların doktor'un hayatı için ne kadar hayati hale geldiğini anlatmaya yetmiştir. 12. doktor'u ele alırken bu temelden gitmemiz gerekiyor çünkü.

    -ek:
    dün tesadüfen internette yayınlanmış, diziden kesilmiş sahnelerden birine rastladım. o kadar çok mini bölüm-vidyo var ki insan takip edemiyor. 11. doktor ile amy'nin tardis'de yaptığı bir konuşma üzerine kurulu. doktor'un orada söyledikleri bize daha önce hissettirdiği ama net bir şekilde söylemediği bir durumu anlatıyor. doktor'un söylediklerini oldukça kabaca ve genel olarak özetlersem: amy "neden buradayım o zaman" diye sorduğunda doktor "çünkü ben artık göremiyorum. 907 yaşındayım ve bir süre sonra artık göremiyorum. "neyi?" her şeyi. bir yıldıza baktığımda yanan kocaman bir gaz topu görüyorum. nasıl başladığını biliyorum, nasıl bittiğini de ve muhtemelen her ikisinde de oradaydım. bir zaman sonra her şey sadece "şeylere" dönüşüyor. problem burada. tüm uzay-zamanı arkabahçen yaptığında elinde kalan ne oluyor, sadece bir arkabahçe! ama sen görebilirsin ve sen gördüğünde ben görebilirim."

    kesilmesine üzüldüm açıkcası bu sahnenin. çünkü bizim için (yani "companion"lar dahil sıradan insanlar için) muhteşem ve ulaşılmaz olanın, doktor için aslında ne kadar sıradanlaştığını güzel anlatıyor. bu sıradanlaşmanın da doktor'un genel karakterinde, "companion" ihtiyacında nasıl rol oynadığını da görebiliyoruz. hatta burayı aşağıda 12. doktor için söylediğim, clara'nın her şeyi görmüş olmasının ilişkilerini etkilemesine de bağlayabiliriz.

    zaman ve uzayın her şeyiyle size ait olduğunu hissettiğinizde/gördüğünüzde ve bütün o kayıpları-acıları yaşadığınızda doktor'un sahip olduğu kontrole sahip olabilmek için sanırım zaman lordu ve hatta "doktor" olmak gerekli.

    sonradan ekliyorum bunu. bir bölümü izlerken farkettim. doktor'un bu evrende en çok güvendiği kişi kim, tabii ki yine doktor!
    ek sonu-

    -- 12. doktor: peter capaldi --

    "impossible girl"den "impossible man"a geçtik desek olur sanırım 12. doktor için. henüz sezon tamamlanmadığı ve anlaşılan moffat yine hinlikler düşündüğü için çok fazla şey yazma şansım yok.

    şu ana kadar izlediklerimizden benim anladığım, özellikle galiffrey'in kurtulmuş ama kayıp olmasıyla, doktor'un kahraman-karanlık ya da kibir-tevazu savaşının artık değiştiği ve yerini büyük ölçüde anti-kahramanlığa bıraktığı (burada ya tam olarak biridir ya da diğeridir demek istemiyorum. daha önce de yazdığım gibi doktor, ne tam olarak kahramandır ne de anti-kahramandır, her ikisidir. kavramları teraziye koyduğumuzu varsayarsak ağırlığın olduğu taraf anlamında yazıyorum).

    geçmişin acılarından-travmalarını düşünebilecek yüzlerce yılının olmuş olması, muhtemelen, bundaki en büyük etken. 2000 yaşında bir zaman lordu karşımızdaki ve geçmişten gelen birçok defteri kapatmış. ölen bir insana şefkat göstermekle uğraşmak yerine diğer insanları kurtarmayı ve hatta kendisini kurtarmayı düşünen bir doktor. aynı zamanda artık insanlık adına büyük tercihler yapma, çevresindekilere bağımlı olma ihtiyacı hissetmiyor gibi geliyor bana. artık daha karanlık ama daha olgun, daha ne olduğunu bilen ve kendini daha iyi tanıma adına asıl savaşı kendi içinde yaşayan bir doktor izliyoruz sanki. kahraman-karanlık ya da kibir-tevazu savaşı yerine onun şu ana kadar hiç görmediğimiz kadar eski geçmişine gidiyoruz.

    12. doktor ve clara ilişkisini açıklamak için de evsizkedi'nin tam yerinde saptamalarına bakabiliriz.
    (bkz: #46310537)
    söylediklerini olduğu gibi kabul ederek üstüne bir şeyler ekleme ihtiyacı hissediyorum. doktor'un clara'dan uzaklaşmasının bir nedeni de clara'nın ona geçmişi hatırlatıyor olması ve daha da önemlisi "imkansız" olan ve doktor'u bile kurtarabilen bir insanın, olduğundan-olabileceğinden daha az davranıyor olmasıymış olabilir gibi geliyor bana.

    henüz sezon tamamlanmamış ve elimizde sağlıklı bir değerlendirme yapmak için çok az bölüm olduğu için çelişkiler; değerlendirmelerde, bir bölümden diğer bölüme değişimler olabiliyor. sezon sonunda, daha da doğrusu christmas özel bölümünden sonra tekrar buraya dönmek lazım.

    son söz: o kadim iyilik-kötülük arasındaki çatışma ne doktor için ne de bizim için nihayete ermiş değil ve hiç bir zaman da ermeyecek.

    --- spoiler şeysi sonu ---

    bütün bu yazdıklarımı hiç okumadan yolluyorum. cümle, imla, anlam hataları olması muhtemeldir. başta da dediğim gibi kafam karışık, ruhum kara. gücüm yeterse döner, düzeltirim.

    buraya kadar okuyabilen garipler için de şu teselli olsun.

    her türlü soru, eleştiri, küfür için yeşillendirebilirsiniz.

    edit: ek yapıldı ve bazı imla hataları düzeltildi.

    edit2: şimdilik yaptığım eklemeleri "-ek" belirteci ile yazmaktayım, okumuş olan varsa ayıp olmasın diye. içime sindiğinde, bitti gibi olduğunda düzeltme niyetim var.


    (varsensenius - 16 Ekim 2014 00:07)

  • comment image

    ilk bolumun yayinlanip 10milyon izleyici toplayip rekor kirmasindan 4 gun sonra christopher eccleston'un basrolunden ayrildigini acikladigi dizi. dr who roluylen taninmak istemiyormus , daha ciddi rolleri almasina engel olabilirmis. herif cok uymustu role . uyuz pezevenk bastan niye istedin o zaman rolu.


    (hacki - 8 Nisan 2005 16:01)

Yorum Kaynak Link : doctor who