Exit Through the Gift Shop (~ Banksy - Pinta a Parede!) ' Filminin Konusu : "Dünyanın ilk sokak sanatı felaket filmi", "dünyanın en önemli sokak sanatı filminin nasıl hiç yapılamadığının inanılmaz ve gerçek hikâyesi"ni anlatıyor. Bu eğlenceli ve tuhaf film, çağdaş sanat dünyasının, sokak sanatının ve belgesel yapımının iç yüzünü açığa çıkarıyor. Her şey, bugüne kadar kimliğini gizlemiş ancak Bristol ve West Bank'teki stencil adı verilen duvar baskılarıyla meşhur olan sokak sanatçısı Banksy ile başlıyor. Dünya prömiyerini ocak ayında Sundance'te yapan filmde Banksy ile arkadaş olup onu kameraya almaya çalışan, ancak sonunda Banksy'nin kendi filminin konusu haline gelen Fransız "belgesel yapımcısı"Terry Guetta'yı takip ediyoruz.
Ödüller :
Dear Zachary: A Letter to a Son About His Father(2008)(8,6-28539)
The Cove(2010)(8,4-48737)
The Act of Killing(2012)(8,2-30357)
Searching for Sugar Man(2012)(8,2-57712)
Blackfish(2013)(8,1-56356)
Bowling for Columbine(2002)(8,0-133710)
Grizzly Man(2005)(7,8-47583)
Jesus Camp(2007)(7,4-25061)
Banksy Does New York(2016)(7,3-1779)
Super Size Me(2004)(7,2-94611)
Independent Spirit Awards : "Independent Spirit Award-Best Documentary"
banksy'nin bir diğer yaramazlığıdır.http://www.banksyfilm.com/http://www.imdb.com/title/tt1587707/tadımlık(bkz: artis ne arar la bazarda)
(oburi - 28 Ocak 2010 21:08)
zaman zaman kahkalar atmama neden olan, bu gulme krizlerinin arasinda da ,ozellikle de sonlara dogru, aglanacak halimize guluyorum yine ama tutamiyorum kendimi dedigim, uzun zamandir izledigim en zekice filmlerden biriydi. banksy'nin onunde saygiyla egiliyorum.
(yepyep - 9 Nisan 2010 23:28)
etrafındaki hareket eden her nesneyi videoya alma hastalığı olan deneysel kısa filmcimizin sokak sanatçıları ile ilgili bir belgesel çekmesini, bu sırada kendisinin sokak sanatına merak sararak belgesel konusu olmasını konu alan, fikri güzel, kurgusu güzel, keyifli mi keyifli, orijinal mi orijinal, bal gibi şeker gibi bir film.
(uygaraydin - 11 Nisan 2010 21:59)
izleyenler zaten biliyor, ama izlememis olanlara sunu aktarabilirim ki, bu is - kesinlikle - bir belgesel degil, tamamiyle, sonuna kadar kurgulanmis bir filmdir. cok eglenceli, cok harika bir film, o ayri. street style'in belirli bir zaman dilimindeki, belirli akimlarini belgeliyor, özetliyor - bu yönüyle cok güzel.zaten banksy'den baska türlüsünü beklemezdik. fanboy'unum banksy! filmi son bir cümle ile özetlemek istiyorum, kendisi diyor ki, don't believe the hype!
(chileksuyu - 21 Nisan 2010 20:36)
banksy'nin kanimca bir kez daha bizi 'fool' olarak avladigi filmidir. nitekim 'life is beautiful' yazan duvar onumuze yikilir filmin sonunda. arkasinda ciddi bir ideoloji oldugunu, hic degilse derin manalar bulundugunu dusundugum ve new york times'in film elestirmeni tarafindan ortaya atilan 'prankumentary' yani 'sizinle tasak geciyorum belgeseli' tarzinin yaraticisi, ilk ornegidir imho.
(mithat abi - 9 Kasım 2010 22:53)
hayko cepkin'in yıllardır kayıp olan abisi thierry guetta'nın başarı hikayesini anlatan belgesel.-what do you do?-uhm, i film.
(snob - 16 Aralık 2010 20:51)
filmde mr brainwash`in sergisi icin gelenlerden birininin dedigi gibi; tam olarak ne oldugunu bilmiyordum ama yine de heyecanla izledim. banksy`nin adi disinda graffiti hakkinda pek bir bilgim oldugunu soylemem ama film benim gibi cahiller icin de gayet eglenceli. boyle bir hikayenin gercek olabilcegini ben de sanmiyorum kurgu ama diger taraftan da mr. brainwash ile banksy nin yaptiklari arasinda paralellik oldugu da cok acik. (los angelas ta acilan sergiler, kitaplar vs.) bir de ismini cok sevdim bu filmin: exit through the gift shop-cikislar hediyelik esya dukkanindan. ingiltere de butun muzelerde gorulur bu tabela. bizde pek yaygin degil, yeni yeni modern sanat muzesi ve pera muzesinde kucuk, minicik hediyelik esya dukkanlari var*. modern sanat, kapital ve medya uzerine bir suru sey soylenebilir ama en guzeli filmi izlemek. ozetle filmi cok begendim. banksy`den bi lafla sonlandirayim entrymi: ‘mr brainwash is force of nature, he is a phenomenon. and i don’t mean that in a good way.’
(euteamo - 9 Ocak 2011 01:31)
bir banksy ozelestirisi. eger kurguysa (-ki o zaman inanilmaz dahiyane bir kurgu) filmin, gercekse (-ki o zaman inanilmaz bir olay) belgeselin konusu sokak sanatcilari ve banksy hakkinda belgesel cekmek isteyen bir adamin sanatla imtihani. thierry'nin aslinda banksy'yi temsil ettigini anlamak guc olmasa gerek. thierry'nin amaci aslinda "belgesel cekmek" degil. annesinin olumunde onun yaninda olamamasinin yarattigi trauma nedeniyle her anin kaydedilmesini saplanti haline getirmesi yuzunden her seyi filme kaydediyor sadece. gercek, dusunulmus bir nedeni yok, elinde kamerasi var ve kamerayi birakmasi imkansiz gorunuyor. bugun ruhunu sattigi icin cok elestirilen banksy de sokaklari kendince evriltmeye basladiginda amaci para kazanmak, un kazanmak vb degil, sadece sokak ve banksy var ve banksy sokaklari degistiriyor. ama bunu kime nasil anlatacaksin? ozellikle de eserlerin milyonlarca pound gelir getirirken, sokaklardan muzelere, ozel koleksiyonlara girerken. "bu ise boyle baslamadim, amacim bu degildi" desen de sana kim inanacak? her anini kaydettigin bir video arsivinin olmasi lazim ki sana inanalim. banksy'nin elinin altinda boyle bir arsiv yok, ama tesadufe bak ki thierry'nin var. belgesel de banksy'nin belgeselini ceken adamin belgeseli oluyor haliyle ama yine de bize banksy'yi anlatiyor.son olarak demek isterim ki sair burada bayraga seslenmis ve "sanat nedir?" sorusunun cevabini "ne bileyim lan ben" diye cevaplamis. “mr. brainwash is a force of nature, he’s a phenomenon. and i don’t mean that in a good way.” – banksy9/10 (banksy ruhunu sattigi icin 1 puan kirdim)
(k mno4 - 7 Şubat 2011 14:02)
2011 oscar törenlerinde en iyi belgesel dalında aday olan fakat ödülü alamayan başyapıt. disneyland guantanamo sahnesi yüzünden olabilir.
(weirdo beardo - 28 Şubat 2011 20:16)
"içine ettiğimin sanatı: çıkışlar hediyelik eşya dükkânındanexit through the gift shop (çıkışlar hediyelik eşya dükkânından) kurgusal açıdan, barındırdığı zekâ ve diğer bir sürü neden ötürü kesinlikle kafa yorucu bir film.hiç bilgisi olmayanlar için mevzuyu biraz açmaya çalışayım. “banksy” kimliğini gizleyen, politik ve mizahi grafitileri ve çalışmaları olan bir sokak sanatçısı. 2000’li yılların başında pek tanınmayan bu şahıs, milenyumun ortalarına doğru açtığı sergiler, yazdığı kitaplar ve sürekli olarak haber yapılmasıyla oldukça ünlü hale geldi. israil’deki “utanç duvarı” üstüne yaptığı birbirinden ilginç politik grafitileri tüm dünya basını tarafından haber yapıldı. şimdilerde grafiti yaptığı duvarlar çeşitli “girişimciler” tarafından kesilerek satılan, sokaktan toplayıp kesip biçerek yaptığı telefon klubesi bile 550 bin dolardan satılan modern sanatın ilginç bir figürü diyebiliriz banksy için. kendisi hakkında daha fazla bilgi almak isteyen zaten ufak bir araştırma ile onlarca kaynağa ulaşacaktır. konumuz zaten direkt olarak banksy değil, thierry guetta! peki bu lanet olası thierry kim? fransız asıllı, evli ve çocuklu kameraya âşık, kendini belgeselci gibi tanıtan sürekli olarak elinde kamerayla dolaşan, arkasından modern sanatın en büyük! yaratılmış galerinden birisine sahip olan kişi. çok karışık olduğunun farkındayım ama olay örgüsü böyle.“çıkışlar hediyelik eşya dükkanından” isimli filmin yapımcısı ve yönetmeni banksy, materyalin çoğunluğu ise thierry guetta’ya ait. belgesel yapmak yerine sadece kamera ile çekim yapmayı seven thierry bu sokak sanatçılarına yakınlaşmak için belgeselci olduğunu iddia etmekte. nihayetinde herkesin kimliğini merak ettiği banksy ile yakınlaşan ve arkadaş olan thierry, banksy’nin eserleri binlerce dolara satılmasından ötürü yaşadığı nispi hayal kırıklığı ile “hadi belgeseli yap artık” demesiyle tabiri caizse tutuşuyor. ortaya banksy’nin değimiyle fragmandan hallice bir görüntü yumağı çıkartıyor. banksy bunun üzerine elindeki materyalleri istiyor ve filmi kendisi çekmeye başlıyor. bu noktada thierry’e kamerayı bırakıp (kendi iyiliği için) onun yerine sanatla ilgilenmesi yönünde bir telkinde bulunuyor. olay bundan sonra daha da karışık bir hal alıyor. banksy bu görüntülerden bir sokak sanatı belgeseli çıkarmaya çalışırken (bunu göremiyoruz zaten odağımız asla banksy olmuyor), thierry guetta sanata dalıyor ve “bay beyin yıkayıcı (mbw mr. brain wash)” adıyla kendisini anmaya başlıyor. tüm varlığını ipotek altına alıp, neyi var yoksa satıyor. adamlar tutarak, daha önceden notlarını aldığı var olan imajları taltif etme yoluyla yeni bir tür sanat yaratma olayına girişiyor. nihayetinde 200 parçalık bir sanat galerisi açacak şekle geliyor. ilk gününde 4000’den fazla kişinin ziyaret ettiği, 5 gün açık kalması planlanırken 2 aydan fazla açık kalan sergi neticesinde thierry guetta milyon dolarların üstüne konuyor.sanat nedir? sanatçı kimdir? ve bunlara benzer onlarca soruya yanıt arayan film neticede zekâsını gösteriyor. başlangıcından itibaren nereye gideceği, neler olacağı tamamen belirsiz enteresan bir serüven sunuyor.şimdi olayın bir de farklı bir boyutu var. film bunları anlatıyor ve hakkıyla yapıyor her şeyi. lakin ortaya atılan iddia filmden de enteresan ve hatta direkt olarak filmi daha da enteresan bir konuma koyuyor! film sözde, sözde bir belgeselin belgeseli… peki, ya bir belgeselin belgeseli değil de her şey kurmaca ise? bay beyin yıkayıcımız banksy’nin bir kurmaca karakteri ise? her şeyi banksy ve onun gibi bir sokak sanatçısı olan sherpard fairy’nin yarattığı kurmaca bir gerçeklik ise? thierry banksy ve diğerleriyle ortaklaşa çalışan birisi ise?bu konuda gerçekten çok fazla iddia var. hoax (kandırmacalı, aldatmaca, sahte) bir film olduğu yönünde onlarca delil sunanlar olduğu gibi gerçekliğini ortaya çıkarmaya çalışan bu konuda ciddi mesai harcamış olan insanlar da var. benim şimdiye kadar okuduklarımdan ve filmden çıkardığım sonuç ise şu: “evet, banksy ve adı anılan diğer kişiler gerçekten zeki insanlar buna şüphe yok ama bu denli kurmaca fazlasıyla zorlama.”gerçek olduğuna dair delillerden bazıları şunlar:- thierry gerçekten çok fazla video çeken birisi, filmde yer alan görüntülerden bu rahatlıkla anlaşılıyor. karısının, kendisinin ve çocuklarının geçmişteki halleri yaratılamayacak denli gerçek. (tersi iddia ise: bazı kişiler çokça ailevi görüntüleri çeker bu normal bir davranış.)- thierry’nin çekimlerini görmüş ve onları düzenleme işi almış olduğunu söyleyen insanlar var. (aksi iddia: bu kişiler yalan söylüyor olabilir.)- shepard fairy (filmin banksy gibi olup diğer karakterlerinden en önemli yer tutanı) filmin gerçek olduğunu vanity fair dergisine verdiği röportajda belirtiyor. (akdi iddia: banksy ve shepard bunu ortaklaşa yapmışlarsa o zaman onun böyle söylemesi kadar normal bir şey yok!)- filmdeki sahnelerden birisinde görünen bina 2000 yılına ait gerçek görüntü. sahte olmasına imkân yok. (aksi iddia yok!)bunlar gibi onlarca iddia ve aksi iddiayı internette kısa bir araştırma ile bulabilirsiniz. benim bu iddiaların çoğuna ilişkin görüşüm gerçekten thierry’nin kendisine has bir kişilik olduğu ve başından geçen olayların –neredeyse- tamamının gerçek olduğu yönünde.son olarak şunu da belirtmek istiyorum. bu yapılan tartışma da aslında başlı başına bir fenomen. zira günümüz çağında bilgi orada olmasına rağmen, gerçek bilgiye erişmek gerçekten güç. internet kocaman bir alan, üst üste yığılmış kontrolsüz bilgiler her yerde. ümraniye çöplüğüne benzer bu yığılma bilginin gerçek anlamıyla bir çöplük durumunda olmasına ve her an patlamaya hazır olduğuna dair bir gösterge! güvenilir bilgi nedir? kimin söylediği gerçektir?ayrıca bu thierry guetta olayının çok benzeri ülkemizde de geçtiğimiz yıl yaşandı ve hala yaşanmaya devam ediyor. bu olayla direkt olarak ilgisi olan mevzu bir roman var. adını verip şimdi reklam olayının bir parçası olmak istemiyorum lakin o olayı da özetlemek isterim. 2003’de ünlü bir yayınevi tarafından basılan kitap tutmuyor daha sonra aradan yıllar geçiyor ve 2009 yılında ünlü başka bir yayınevi tarafından basılırken üstüne “29 dile çevrilmiş, 40’dan fazla ülkede yayınlanmış bir best seller” ibaresi yerleştiriliyor. kapağında birbirinden anlamsız yerlerden alıntılar yapılıyor, belli bir kesimden yazarların ağzından kelimeler karalanıyor. ardından kitabın reklamı her yerde boy gösteriyor. tam bir reklam başarısı olan kitap ülkemizde o andan itibaren çok satmaya başlıyor… bu konuda ezgi başaran isimli gazetecinin “bir bestseller nasıl yoktan var edilir” isimli yazısına bakmanızı öneririm.yakın zamanda bu tür reklam başarısı olan şeylere yenileri eklenmeye devam ediyor: justin bieber, rebecca black ve onlarcası. bu etkileyici koyun gütme psikolojik harekatı ileride dünyanın başına neler örecek hep birlikte göreceğiz… banksy bu sanat nedir ne değildir konusunda sonlara doğru çok güzel birkaç laf ediyor, yazıyı onun ağzından bitirmek en iyisi: “thierry bazı açılardan oyunu kuralına göre oynamadı. ama bizim kuralsız olmamız gerekiyor zaten. bu işin etiği ne bilmiyorum. sanatçı olmak isteyen herkesi sözde cesaretlendirmemiz gerekir. eskiden herkes böyle yapmalıdır diye düşünürdüm. artık öyle yapmıyorum.”"thierry'nin sokak sanatına olan takıntısının onu bir sanatçıya dönüştürme fenomeni ve birçok enayinin bunu yutması kısa bir sürede pahalı fiyatlara birçok eser satması antropolojik olarak, sosyolojik olarak büyüleyici bir şey.""daha fazlasi icin bakiniz.film hakkindaki iddialar konusunda kendime kaynakca aldigim en onemli yer: http://www.imdb.com/…tt1587707/board/nest/177097613
(entrapmen - 13 Nisan 2011 01:54)
karsilarina ocd hastasi bir adam cikan punk sokak sanatcilarinin elitist donusumlerini izledigimiz bir film.
(chanandler bong - 27 Nisan 2011 08:11)
sosyal bilimciler dikkat: snowball sampling yonteminin cok guzel anlatildigi film. (bkz: orneklem)
(chanandler bong - 27 Nisan 2011 08:13)
banksy... hakkında onca şey söylenen fakat aslında hiçbir şeyi bilinmeyen adam. bırakılsa sabaha kadar yazabilecek olmam, başkalarının bilmediklerini bilmemden değil, kendisine olan sevgim ve saygımdandır.yazacaklarımı banksy başlığına yazmam daha doğru olacaktır belki ama filmle bağlantılı olduğu düşüncesiyle öncelikle buraya karalamamın kimseye zararı dokunmayacaktır sanıyorum. filmi yaklaşık bir buçuk senedir bekletiyorum. neden diye sorulursa, festivalde filmi kaçırdım, sonrasında filmi internette bulamadım, sonra dvd çıkışını bekledim, sonra filmi buldum ama "çok çok iyi anlamam lazım" takıntısıyla altyazısını bekledim filan. bu gece ise nihayet izledim. filmden herhangi bir beklentim yoktu, banksy'nin yine birilerine sağlam giydirecek olması ihtimali yeterliydi ve vlc'yi kapattığımda sonucun beni tatmin ettiğine karar verdim.--- spoiler ---ülkemizde de bolca görülen sanatçı ayaklarındaki insancıklar ve bu kişilerin kendilerine biçtiği değerin yüksekliğinden onları bir şey zanneden zavallıcıkları filmde de görmeye başladığım andan itibaren kahkahalarımı tutamadım.bakın, dünya nüfusu olarak bir şeyleri overrated bulmak ya da "x çok bozdu yeaeaea" benzeri yorumlarda bulunmak konusunda ustayız. banksy de bu filmden önce eserlerinin yüksek meblağlara alıcı bulması, kitaplar çıkarması, son olarak da bu filmi yapması sebepleriyle fazlaca eleştirildi. oscar'a aday oldu. "gidecek mi gitmeyecek mi" tartışması yaptık bir süre. gitmedi. filmi izleyince fark ettim ki, banksy'nin uğruna savaştığı ve dikkat çekmeye çalıştığı birçok şey medya tarafından çarpıtılıp, "banksy, as 'banksy'" medya maymunu haline getirilmeye çalışılıyor. mockumentary'deki demeçleri sırasında yanında bulunan maymunun buna gönderme olduğunu sanmıyorum ama o şekilde algılamak daha çok işime geldi. adamı savunmak gibi bir derdim yok, ancak vandalism olarak anılan kimi davranışlarda kitlelerin tepkisini çekmek amacıyla belden aşağı vuruşlar yapmanın, halklardan evvel, medyanın dikkatini çektiğini, medyanın kişi(ler)i ikon haline getirmesi sonucunda da taklit edilmelerini ya da medya ve halkın yaptıklarına bir değer biçmek zorunda hissettiğini anlayabildiğini, ancak başlangıç niyetinin bu olmadığını, şu anda da bu durumun pek umrunda olmadığını anlatmaya çalıştığını düşünüyorum banksy'nin. kendisinin dikkat çekmeye çalıştığı noktalardan uzaklaşılılıyor, derdini gerçekten anlayabilen ufak bir kesim zaten öncesinde de anlayabilen kesim olarak kalmaya devam ediyor, hadi kabul, az da olsa artıyor. yine de büyük hayal kırıklığı, hala ifade etmekten vazgeçmemiş olması ise saygı duyulası yanı.banksy filmde bir yandan kendisiyle dalgasını geçerken, bir yandan mesaj verme derdinde olmadan sırf birilerini söğüşleyebilmek amacıyla sanat (!) icra eden beyinsiz beyinyıkayıcıların* da var olduğunu ve insanların sürü psikolojisine yenik düşmek yerine, konu sanat olduğunda kendi beğenilerini oluşturmaları ve yaratıcılığın appreciator'lıktan farklı olduğunu taşı gediğine koya koya anlatmış. yıllardır dost meclislerinde anlata anlata dilimde tüy biten bazı noktaları özellikle thierry guetta'nın banksy dedi diye sanatçı olmaya karar verdiği andan itibaren filmde gördükten sonra, susup bu filmi izlemelerini isteyeceğim insanlardan. anlamayan zaten lütfen sanatla ilgileniyorum filan demesin. gelelim shepard fairey'e. posterlerini pek severim, obey the giant çok şahane fikirdi. ancak en başından beri kendini saklamaması, mahlasını ismi olarak seçmesi ve gündemde olmasıyla bir banksy, bir blu değil, olamaz da gözümde. bir de kendini tekrar ediyor sürekli. orada burada andre the giant ve obama (bkz: hope) görmekten gına geldi. thierry'nin daha yaratıcı ve hünerli hali dersem çok abartmış olurum belki ama, çok da üst seviyede değil. dolayısıyla filmdeki "aman da iyi niyetim, canım da iyi niyetim" hikayeleriyle bir yerimi yiyebilir.invader, burada duralım. cidden thierry'nin kuzeniyse bile bağrıma basıyorum ki kendisi de konu hakkında konuşmak istemiyor.* istanbul'lara kadar gelmiş ve şu ana kadar ikisi canlı, biri fotoğraf üç adet invader'ını yakaladığım, pek sevip saydığım bir adamdır. kişiliğinden zerre ödün verdiğine de inanmıyorum. eninde sonunda yapması gereken şeyi, ufak bir sergi açma kısmını da halletmişti geçenlerde, kızmadım, eleştirmedim. sonuçta bu denli vaktinizi alan bir amacınız varsa bunu ticarete dökme ihtiyacı da hissediyorsunuz bir noktada ve invader'ın bunu doğru zamanlamayla yaptığı, bundan sonra da bildiği yolda devam edeceği düşüncesindeyim. sonuç olarak, bana göre thierry guetta karakteri gerçektir, bahsedilen süreler içerisinde bu sanatçıların yaptıklarının kaydı yıllarca tutulmuştur (fakat yardım da alınmış, belli.), ancak documentary'nin mockumentary haline geldiği, yani zurnanın zırt dediği an, thierry'nin 200 eserinin bulunduğu bir sergi açması kısmıdır. ancak bu bölüm bile bana göre o kadar olasıdır ki, inandırıcılıktan zerre uzakta değildir.--- spoiler ---bu kadar yazdım yazmasına da, okuyacak olanlara sabır diliyorum, ben baştan başlayarak okuyamadım şimdi, ender'a basar giderim.
(miaglesian - 7 Ağustos 2011 03:52)
dün bu belgeseli izledikten sonra aklıma gelen ilk şey; sanat kavramının sanatçının dışına nasıl da çıkamadığıydı.* sanatın anlattığı ya da anlatmadığı (her neyse) şey, nasıl oluyor da bir süre sonra, yaratıcısının gerisinde kalıyor? herhangi birinin ortaya koyduğu boku bile sanat olarak görebilirken, örneğin, sırf edebiyat geçmişi yok diye bir yazarı içeriğine bakmadan dışlayabiliyor? çok mühim birşey mi ya da sanat? sokakta üzerine köpeğin işeyeceği bir resme binlerce dolar verilir mi? gerçekleri insanların suratına çarptıktan sonra kendi de evrilip çarptıklarına mı dönüşüyor? o yüzden mi genelde verilen ilk eserler tadı diğerlerine baskın çıkıyor? sorular sorular... güzel belgesel, mutlaka izlenmeli. banksy diye bir adam, var çok ecayip.
(damacanabongman - 15 Ağustos 2011 17:04)
banksy' nin gerçek anlamıyla "sanatçı" olduğunu kıl köklerime kadar hissettirmiş filmdir. birazdan uyumak üzere yatağıma yatıp uyuyamadan 45 dakika filmin kurgusu üzerine düşünücem(işin aslının aslı?!) ve işin içinden çıkamayıp (artık!) uyumaya niyetlenerek mevladan leylayı dileyeceğim rüyamda(ismail abi de olabilir aslında). (banksy eğer bu entry'i okuyorsan (ki kesin okuyorsundur eminim), büyük ****** *****ğusun oğlum! şaka lan şaka, adamsın banksy adam!..bir de bizim memlekette sanatçı geçinenleri görsen...)
(soul almighty - 14 Eylül 2011 00:39)
sinemadan çıktıktan sonra günlerce tartışmak istediğim, bazı sahnelere ve diyaloglara aklıma geldikçe güldüğüm, hala ayda bir izlediğim, muhteşem belgesel, geçtiğimiz yılın en komik filmi. modern sanatın nasıl da bir kral çıplak hikayesinden ibaret olduğunu mükemmel sergileyen sanat eseri.
(psikolojikkedi - 23 Eylül 2011 08:12)
bahsedilmemesine şaşırdım. thierry filmin başında hayatını neyle kazandığını gayet açık ifade ediyor.(divxplanet'te rorschach'ın çevirisinden)hayatını los angeles'ın moda kültürü gelişmemiş sakinlerine kıyafetler satarak gayet iyi karşılıyor:"o zamanlar ben eski adidaslar falan alırdım. yani burada bulamayacağınız şeyler. ayakkabılar, çantalar falan. bu eşyalarla dolu koca bir depo vardı. ve hepsini 50 dolara satın alırdım. dikişleri farklı olan kıyafetleri alırdım. bunların özel tasarım ürünleri olduğunu söyler ve 400 dolardan satardım. bazen sadece 50 dolar harcayarak 5000 dolar kazanıyordum."depoda sergilenmeyi bekleyen bir sürü kıyafeti ve sergisinin açılmadan önceki halini,dükkanından alışveriş yapan müşterilerini ve en sonunda sergisine gelen sanatseverleri;ve nihayetinde pek bişeyden anlamayan paralı müşterileriyle dolup taşan dükkanıyla sırf "hip" diye akın akın gelen müşterilerinin doldurduğu sergisini yanyana koyarsanız,banksy'nin bir derdi olduğunu, bunu anlatırken sokak sanatının kayda değer örneklerini fon yapıp, ortaya hem belgesel, hem de kurgu tadında nefis bir eser koyduğunu farkedersiniz. para kazanmak burada konu değil, thierry'nin para kazanması bir noktada rahatsız edici değil, thierry'nin cebine direk bizim paramız girmediğini farkettiğimizden olabilir. banksy tüm o işleri yaparken anonimliğini korumuş, invader gibi. thierry ise önce her yere kendi resimlerini koymasından, sonra sergisinin açılış gününde dahi röportajlarla zaman kaybetmesinden anlaşılacağı gibi ego tatmini peşinde. sanatın para getirmesinden ziyade, kimin sanatçı olup kimin olmadığı ile ilgili bir derdi var gibi. filmin provokatif adı sanatın hitap ettiği kesimi, içeriği ise sanatın kendisini ilgilendiriyor. sonuç olarak bir taşla bikaç kuşu birden indirmiş, nefis bir film.
(portnoi - 25 Eylül 2011 16:15)
--- spoiler ---banksy'nin olayının cin fikirler ve biraz yaratıcılıkla çokça cesaretten ibaret olduğunu* iddia edenlere cevaben yapılmış film gibi geldi bana.. banksy kendi negatifini yaratmış, farkını koymak istemiş. ama bunu da o kadar usturuplu yapmış, o kadar arka planda kalmış ki kendisi, hemen o anda ikna oldum vallahi olayın tartışılamaz gerçekliğine. ama kurgunun daimliğini hatırlatıp durması da kafa kırdırıcı olmuş...ve tabii bunları yaparken önce londra sonra los angeles sanat piyasasının içini dışını şöyle bir serivermiş ortaya. günümüz sanat pazarının kedinin ciğere saldırmasındaki açgözlülüğüne dokundurmuş. ama bence asıl, çağdaş sanat ne, nasıl, kim tarafından sorularını zekice cevaplamış. bizim thierry hakkında yaptığı son yorumlar. işin kuralı ne zaten.. kuralımız olmalı mı!? andy warhol da dönemin popüler kültürünü ele alırken ikonik bir sanatçı oldu. thierry de tüm bunları anlamsız kıldı.. minvalindeki sözleri...kurgunun sınırsızlığında dahiyane bir banksy çalışması velhasıl..--- spoiler ---
(situasyonist - 27 Ekim 2011 00:19)
thierry guetta'yı izlerken aklıma elif şafak'ın geldiği film.
(bildirdi - 5 Ocak 2012 11:35)
filmin adı ne izleyeceğim hakkında az çok bilgi veriyordu çıkışlar hediyelik eşya dükkanından. sanatın nasıl olması gerektiğiyle ilgili etik kurallar olamaz. filmde de bu güzelce açıklanıyor ve aslında günümüzde sanatın sponsorun gücüyle nasıl doğru orantıda ticari bir sektöre dönüştüğü anlatılmak istenmiş bir bakıma.banksy cidden bir efsane. sokakların potansiyelini çok iyi biliyor. geçmişten günümüze gelen eserlerde nasıl estetik bir kaygı var ise aynı tepkimede kilise ve oligarşi baskısı vardı. banksy sanatın ne olduğundan çok ne anlattığında kısacası punk kültürünü 70'lerde bırakmamaya onu daha fazla mesaj kaygısı ve farkındalık dürtüsü ile birleştirme çabasında. banksy'nin ne kadar para kazandığını veya hayatını nasıl idame ettirdiğini bilmiyorum. çok da önemli değil esasında çünkü kendisi bir devrimci gibi sistemin gediklerini sanatın en anlaşılabilir haliyle bilinçaltımıza kazıma işlevinde. sanatın nereden nasıl çalındığının veya popülariteyi manipüle edip kötü yanlarını gösterdikten sonra kendisinin de aynı kanallardan popüler olmasının da bir önemi olduğunu düşünmüyorum.thierry'nin bilinçaltı değil, sanatı yapan thierry'nin görsel hafızası. bu bilgi bizde mevcut olmasa sırf yaptıklarına bakarak thierry de banksy kadar değerli olabilirdi aslında bu da incelenmesi gereken başka vaka. oysa ki sanat; usta bir hırsızın her şeyi unuttuğu anda ortaya çıkan bilinçaltının terennümüdür. --- spoiler ---550.000 dolara giden telefon kulübesini görünce, bir an ulan köydeki tarlaları ipotek ettirip bu işe mi girsek diye düşünmedi değilim.--- spoiler ---hiçbir şey orijinal değildir.hayalgücünüzü gazlayan, sizi ilhamla titreştiren heryerden çalın.eski filmlerden, yeni filmlerden, müzikten, kitaplardan, resimlerden, fotoğraflardan, şiirlerden, rüyalardan, rastgele sohbetlerden, mimariden, köprülerden, tabelalardan, ağaçlardan, bulutlardan, sulak havzalardan, ışık ve gölgelerden beslenin.sadece ve sadece ruhunuza seslenen şeyleri malzeme alın.bunu yaparsanız işiniz (ve hırsızlığınız) özgün olur.özgünlük paha biçilmez, orijinallik safsatadır.bunları yaptıktan sonra da hırsızlığınızı saklamakla uğraşmayın, tam tersine değerini bilin.jean-luc godard’ın “nerden aldığınız değil, nereye götürdüğünüz önemlidir.” sözünü hep aklınızda tutun.jim jarmusch
(forbidden archangel - 26 Ekim 2012 00:10)
Yorum Kaynak Link : exit through the gift shop