28 Days Later... (~ 28 Tage später) ' Filminin Konusu : İngiltere'de bir genetik araştırmalar ensitüsünde bilimadamları insan doğasındaki şiddeti ve öfkeyi önleyebilmek amacıyla bazı tehlikeli deneyler yapmış ve bunun sonucunda 'rage' adını verdikleri bir virüs geliştirmişlerdir. Ancak bu araştırmalarda denek olarak maymunların kullanıldığını öğrenen hayvan hakları koruyucusu bir grup eylemci, bilimadamlarının maymunlara zarar verdikleri gerekçesiyle kendi yöntemleriyle deneylerin yapıldığı binaya sızarak korunaklı kafeslerde tutulan ve bilimadamlarının 'rage' virüsü aşıladıkları maymunlardan birini serbest bırakırlar.Fakat serbest kalan maymun kafesten çıkar çıkmaz eylemcilerden birine saldırır ve olaylar içinden çıkılmaz bir hal alır.
Shaun of the Dead(2004)(7,9-461521)
Saw(2004)(7,6-395193)
Zombieland(2009)(7,6-483351)
[Rec](2008)(7,4-170872)
Dawn of the Dead(2004)(7,3-220007)
Sunshine(2007)(7,2-221438)
10 Cloverfield Lane(2016)(7,2-268809)
The Descent(2005)(7,2-181488)
The Mist(2007)(7,1-262915)
Cloverfield(2008)(7,0-346557)
28 Weeks Later(2007)(7,0-250115)
30 Days of Night(2007)(6,6-170047)
türkiye'de izlemiş izlememiş, bu filmin adını duymuş izleyici/izlemeyici kitlenin %98'inin yirmi sekiz deys leytır şeklinde telaffuz ettiğini düşündüğüm film. bir diğeri için,(bkz: beş yüz deys of samır)
(isobel - 28 Eylül 2010 11:04)
gerilim türünün en babası olan zombi olayına, çekim teknikleriyle daha da gerilim katabilmiş başarılı bir film.filmdeki zombiler* atak, hırçın, rıdvan dilmen tabiriyle araya kaçan, alıp verebilen cinsten*. ebleh ebleh ortalıkta gezmek yerine, tünel sahnesinde olduğu gibi avlarından mantıklı bir şekilde vazgeçebiliyorlar ki gayet güzel bir yorumlama film adına.müzikleri, puslu atmosferi ve çekimleri 10 numara olmasına karşın, özellikle finaliyle "daha iyi olabilirdi"lerle hatırlanacak bir film. ama ah o müzikler, hele ki in the house - in a heartbeat...
(nopnog - 3 Aralık 2010 17:06)
--- spoiler ---adamın tekinin hastaneye yalnız başına uyanması, dışarı çıkıp baktığında koca şehirde tek başına olduğunu öğrenmesi fikri çalınarak yıllar sonra the walking dead dizisinin ilk bölümünde kullanılır. aynı şekilde dizide de bu sahneden önce birkaç dakikalık başka bir öykü vardır. dawn of the dead, rec, the walking dead gibi son dönem zombili/hastalıklı yapımlarda olduğu gibi enfekte olanlar deli gibi hızlı koşabiliyor. yani eski zombi filmlerindeki gibi sallana sallana, yavaş yavaş yürümüyorlar. ve virüs inanılmaz hızlı bir şekilde etkisini gösteriyor.o değil de frank'in yukarıdan gözüne düşen bir kan damlasıyla enfekte olması tam bir şanssızlık. koca adam resmen bok yoluna gitti.--- spoiler ---
(reonox - 12 Ağustos 2011 01:11)
anlam veremedigim birkac detay disinda eglenceli bi film, resident evil'dan oldukca uzak. a noktasindan b noktasina gitmeye tirsan kahramanlarimiz neden arac kullanmiyorlar da yuruyorlar, kullaninca da neden kulusturleri tercih ediyorlar anlayamiyorsunuz. tamam elektrik yok, helikopter surmesini bilmiyorsun ama armoru bol bi araba bulamadin mi ya koskoca ingilterede ? uzun suredir hastanedesin beynin sunger olmus ama 4 tarafi suyla cevrili bi ulkede yasayan biri olarak gidip bi gemi bulamadin mi ? icine yiyecek depolayip mavi yolculuk olayina giremedin mi ? bari en azindan git ustune saglam biseyler giy, olen n tane asker var giysisini silahini al, ben mi soylicem sana bunlari ya. farkettim ki sahane bir frp konusu imis bu, ama olmamis.. kadroda milla jovovich olsa bu detaylar eminim ki en azindan benim gozume gorunmezdi o da ayri bir durum tabi.
(arioch - 12 Temmuz 2003 02:23)
filmde ölüp de dirilen kimse olmamasına rağmen neden hala zorla zombi benzetmesi yapılıyor anlamak zor. romero'nun* üçlemesinde, nükleer denemeler sonucu ortaya çıkan bulaşıcı bir virus vardı ve bu ölüleri uyandırıyordu, gayet de güzel bir zombi portresi vardı filmde. ancak 28 days later'da ölen kimse dirilmiyor.üstelik bulaşan virus de, güdülenen bir virus; sadece psikolojik açıdan maymunlara yapılan deneyler sonucunda hemde...insanların fiziksel değişimi ve virusun çok çabuk yayılması da "gözü hırs bürümüş" günümüz sosyal insan yapısını da güzel bir şekilde alaya alıyor. bu sebeple gözlerin kızarması oldukça yerinde olmuş. sonuçta film bir kurgudan ibaret.bugüne kadar kimse; terminator niye terminator, superman nasıl uçuyor, batman'in oyuncaklarını kim temin ediyor diye sormadı.(bkz: cahillik çok kötü bir şeydir)
(jamie madrox - 14 Temmuz 2003 15:32)
[dikkat! tam spoiler sayilmasa da film hakkinda deyat icerir] bir kac mantik hatasi vardir: 1) askerlerin neden helikopterle avrupaya gitmediklerini sorgulanabilir. 2)filmin sonunda anlasildigi uzere ingiltere karantina altindadir, ve diger kitalarda yasam devam etmektedir, bu durumda elektrikler kesilinceye kadar devam eden sure icersinde (ve hatta daha sonrasinda da) geride kalanlar* uydu yayinlarini takip edip durumu ogrenebilirlerdi. ayrica dinamolu el radyolari da cok rahat bir sekilde fm disindaki butun avrupada yayimlanan radyo yayinlarini alabilirdi.eger ingilterede bir salgin hastalik cikarsa butun dunyanin ingiltereyi karantinaya alip gebersin ibneler diyebilecegi mesaji verilmis filmde. filde unutulmus en buyuk detay, zirh benzeri heryerini kapatan kiyafetler giyip, bos sokaklarda caldiklari ferrarilerle dolasacak, ellerinde silahlar, uzerlerinde kat kat elbiselerle ev ev dolasip elektronik cihaz araklayacak turklerdir; ki turklere bok atan bir turk konumuna dusmemek icin gururla soylerim ki filmin ilk basindan itibaren aklimdan cikmayan sey, trafik polisi olmayan bos sokaklarda buldugum her spor arabayla benzini bitene kadar gunlerce dolasmak filandi. sonradan* ogrendim ki benimle ayni seyi hayal etmis pek cok vatan evladiyla birlikte izlemisiz filmi.
(rulerrr - 15 Temmuz 2003 18:40)
filmin ana konusu: "bir ordunun varolmasi ve selameti icin en onemli lojistik ihtiyac ne silahtir, ne de mermidir: $aptir"
(rulerrr - 15 Temmuz 2003 18:55)
(bu yazi hicbir sekilde spoiler icermemektedir -en azindan "adam soyle yapti, boyle yapti" tarzinda degildir, ancak filme gidilmeden ve spoiler okumadan da edinilebilecek konular uzerine deginilmistir)ne olursa olsun, hicbir sekilde acimasizca elestirilmemesi gereken bir film. bircok eksikleri olsa da, senaryosunda bircok delik olsa da, yine de birtakim yonleri ile cok one ciktigi icin, bircok yonu ile gayet basarili olabilmis bir filmdir.cekimlerin guzelligi, su goturmezdir. ozellikle de filmin ilk bolumlerindeki cekimler insani cildirtacak ve filmin icine sokacak kadar guzeldir. abarttigimi dusunebilirsiniz, ancak biyolojik olarak olmasi biraz zor gozuken bir olayin (hastaligin bu kadar cabuk etkisini gosterip vucutta gosterdigi fiziksel degisimler) inandiriciligini saglamayi basaran muhtemelen cekimlerin kalitesidir.soundtrack'i de inanilmaz olan film, muzikleriyle zaten hemen bir "ingiliz filmi" havasini yaratmis durumda. cekimlerin kalitesi ve muzigin kalitesi olmasa, alelade bir gerilim filmi olabilecek olan film, mila jovovich gibi super bir citirin olmamasi nedeniyle resident evil, brat pitt ve bruce willis gibi iki super herifin olmamasi nedeniyle de twelve monkeys olmamis; iyi ki de olmamis.ozellikle de 11 eylul olaylarindan sonra, sinema izleyicisinin ragbet etmeyecegi dusunulerek post apocalyptic filmler bir sureligine raflara kaldirildi. zira 11 eylul olaylarindan bu yana, bu kadar ses getiren post apocalyptic bir film cekilmedi (terminator 3'un post apocalyptic temalarini ve matrix serisini hic saymiyorum, ki onlar devam filmidir). bu da filmi ayri bir ilginc yapiyor.bos londra sokaklari olayina gelirsek eger, bunun benzerini daha once de cokca gormustuk; vanilla sky'daki bos new york sokaklari, yine yanilmiyorsam devils advocate'daki bos new york sokaklari, vs... metropollerin bos olmasi temasinin insani ne kadar irite edebilecegi asikardir sanirim. senaristlerin de gozlerinden kacmayan bu olay, 28 days later'da da tekrarlanmis.filmin sonu da, basi da cogu haliyle belli olsa bile, yine de (ozellikle sonunda) insanlarin doldurabilecekleri bircok bos nokta vardir. sahsen kendimi "acaba ingiltere'ye ne olacak", "dunyanin geri kalaninda neler olmus" veya "manchester'i nasil yeniden insaa edecekler" turu sorulari kendime sormaktan alamadim.birkac noktaya deginecek olursak;a) "asker sikinin dogrultusunda gider" temasi, tam olarak stanley kubrick'in ongordugu gibi degildir. unutulmamasi gerekmektedir ki, kimsenin kalmadigi bir dunyada "kadin", umut demektir. bunu, ismini animsayamadigim bir baska filmde de gorebiliriz; zira o filmde kadinlarda kisirlik basgostermeye baslamis ve hala yumurta uretebilen kadinlar, hukumet zoru ile ciftlestirilmeye zorlanmistir.b) bosalan ingiltere (ki goc etmek de bircok insani kurtaramamistir) sonrasinda, ingiltere'nin yabanci ulkeler tarafindan kolonize edilecegini dusunebiliriz. bu da ingiltere'nin yuzyillardir yaptigi kolonizasyona bir nevi gonderme olabilir.c) "insan zaten hep insani olduruyor" temasi biraz klise. ancak bir nevi de dogru. zira rageli olmayanlarin arasindaki iliskiler pek de ic acici degildi.d) gozlerin kizarmasi, dusunce fonksiyonlarinin yitirilmesi ve bir infected'in yalnizca bir infected olmayana saldirmasi, bir sekilde insanin acgozlulugune ve hatta irkciliga dayandirilabilir. ana karakterlerin farkli irklardan oldugunu da hatirlayalim.e) bir zombie temasindan cok, bana nedense jurassic park'da velociraptorlar'in saldiri sahnelerini hatirlatan bir temasi mevcuttu.f) daha onceden de soylendigi uzere, filmde mantik hatalarinin yerine, aciklanmamis bolumler mevcuttu. ozellikle de infected olan birinin, olmayani nasil teshis ettigi yonunde...tek uzucu olay, filmi izleyenlerin arasinda daha en bastan "herifin pipisi gozuktu, eee?" mantigi ile hareket edenlerdir. insan iste o an herife rageli biri gibi saldirmak, gozlerine basparmaklari sokup "goruyor musun simdi pipisini ha? goruyor musun!" diye cigirmak ister.bir de dipnot vermek gerekirse, snatch ve lock stock and two smoking barrels'in da muziklerini yapan john murphy'nin eserlerinin de yer aldigi, godspeed you black emperor gibilerinin de katkilarinin oldugu mucize soundtrack'i dinlerken, kendinizi filme geri donmus gibi hissedeceginize eminim;hemen soundtrack'inin listesini vereyim;1. the beginning2. rage3. the church4. jim's parents (abide with me)5. then there were two6. tower block7. taxi (ave maria)8. the tunnel9. am180 (by grandaddy)10. an ending (ascent) (by brian eno)11. no more films12. jim's dream13. in paradisum14. frank's death - soldiers (requiem in d minor)15. i promised them women16. the search for jim17. red dresses18. in the house - in a heartbeat19. the end20. season song (by blue states)21. end credits
(spincrus - 16 Temmuz 2003 09:42)
bu çıktığında walking dead portakalda vitaminidi.
(corrosive - 29 Nisan 2015 01:26)
--- spoiler ---filmin bir sahnesinde jim, onu öldürmek için barikatın sınırına götüren enfekte olmamış askerlerden kurtulur ve barikatın diğer tarafına enfekte olmuş insanların bulunduğu tarafa atar kendini.. işte burası aslında insana en çok zararı dokunanın yine insan olduğu mesajının en belirgin verildiği yerdir.. denize düşen yılana sarılır değildir buradaki, yılanı görüp korkudan kendini denize atlamaktır..yemek masasında filozof asker doğadan bahseder.. "evrenin var oluşundan bugüne kadar baktığımızda insanın yaşadığı süreç komik denecek kadar küçüktür" der.. ve "aslında insan türü yok olursa işte o zaman işler normale dönecektir" diye bitirir.. haklıdır da..yüzbaşı ise işlerin zaten normal olduğunu belirtir.. daha kısa bir zaman dilimini ele alan yüzbaşı "virüsten önce de insan insanı öldürüyordu, şimdi de insan insanı öldürüyor" der.. virüstür tek fark.. bir diğer sahnede ,ki filmin sonlarındadır, jim öfkenin dibine vurmuştur.. enfekte bir insandan daha çılgın ve sinirli bir halde askerin gözünü oyar.. eli yüzü kan olmuştur.. hatta o kadar hırslıdır ki selena bile onun virüslü olup olmadığını anlayamaz ve ona kılıçla saldırır.. yani insan isterse en öfkeli canlıdan daha öfkeli olabilmektedir.. ama en azından jim'in nedeni vardır.. kendisinin ve sevdiklerinin hayatını kurtarabilmek..kendi öfkesi yüzünden ölen bir diğer insan da hannah'ın new york çetesi üyesi babası frank.. o kadar yol tepip de bir allahın kuluna rastlamamanın verdiği hayal kırıklığının yarattığı öfke ile bir direğin üstünde bulunan leşin üzerindeki kuzgun'un çıkardığı seslere tahammülünü yitiren frank bir anlık kontrol kaybı sonucu elindeki sopayla direğe vurur ve leşe ait bir kan gözünün içine damlayıverir.. artık frank de virüsü kapmıştır.. hem de kendi öfkesini kontrol edememesi yüzünden.. ancak burada sevgi devreye girer.. saldırmak yerine kızını kendinden uzak tutmaya çalımaktadır baba.. öfkeyi kontrol edebilmenin yollarında biri de gerçek sevgidir..verilmek istenip güzel işlenemeyen bir mesaj da insan soyunun devamı için ikinci cinsiyetin (ki filmde kadın) şart olduğudur.. 9 asker cinsel isteklerini birbirlerini becerip de dizginleyebilirler ancak sadece 9 erkeğin kaldığı bir dünyada insan ırkının en falza 60 yıl ömrü kalmış demektir.. ancak filmde askerler sanki insan ırkının yok olmasından korkuyor gibi davranmıyorlar.. davranış şekilleri kadınsızlıktan azmış gibi.. yani oturup bunu kadın karakterlerle konuşmuyorlar. "yenge bi yanlış anlaşılma olmasın, biz türün devamı açısından" demiyorlar.. onun yerine puştluk yapıp, tecavüze kalkışıyorlar..--- spoiler ---bu gece ikinci kez seyredip kendimce kararımı verdim.. zaman kaybı değil.. 1 saat 40 dakika su gibi geçiyor.. (ya da ben bu satte izlediğimden öyle geldi) istenilen gerilimi verebilen bir film.. müzikleri şukela..
(koparnick - 2 Ağustos 2006 05:21)
Yorum Kaynak Link : 28 days later...