The Lost City (~ Kayıp şehir) ' Filminin Konusu : 1950’lerin sonlarında Havana, Küba’da oğullarından biri El Tropico adında bir gece kulübü işleten zengin bir aile, Batista’nın zalim rejiminden, Fidel Castro’nun Marksist hükümetine geçiş sırasında arada kalırlar. Castro’nun rejimi, gece kulübü sahibi Fico Fellove’yi, doğalında New York’a doğru yönlendirecektir.Filmin yönetmeni ilk kez oyunculukla beraber bu işi üstlenen Andy Garcia’dır. Üselik filmde kendisine eşlik eden oyuncular arasında Dustin Hoffman,Ines Sastre ve Bill Murray gibi isimler de var.
For Love or Country: The Arturo Sandoval Story(2000)(7,4-1065)
Get Low(2010)(7,1-21023)
At Middleton(2013)(6,5-7002)
With Friends Like These...(1998)(5,8-498)
Speaking of Sex(2002)(5,8-2126)
A Dark Truth(2012)(5,6-5504)
Bee Season(2005)(5,5-6417)
cok az filme bu kadar sinir oldum. sinir bozucu bir film, aslinda cok tahmin edilebilirdi ya filmin ve de yonetmeninin durusu. yonetmen andy garcia. amerikaya, kacmis, kuba asilli bir amerikan, gocmen ailenin cocugu. 1958-1959'u ve kuba devrimini anlatiyor film. son derece $ik bir gece klubu isleten, keyfi yerinde, sevgi dolu bir ailenin devrimden dolayi dagilan, sarsilan hayatlarini. iclerinden devrimciler de cikiyor, ama ne yaptigini bilmeyen bu zavalli genc, sonunda ailesine verdigi hasarin vicdan azabiyla intihar ediyor. andy garcia'nin o taraklarda bezi yok. zaten sonunda amerikaya gidiyor ve nasil oluyorsa bes parasiz olmasina karsin alti ayda yeni bir klup aciyor, amerikan ruyasini tadiyor, ozgur kuba'ya agit yakan bir tur sarkiyla film bitiyor. ernesto 'che' guevera da var tabii filmde. kimileri filmdeki bu yakisikli ama yilisik ve tum felsefesi 'ends justify means' olan adamin gercek che'yi anlattigini hararetle savunmus. su kadarini soyleyebilirim the godfather part 2 daki bes on dakikalik kuba fasli, sokak manzaralari bile bu filmin iki kusur saatte anlattigindan daha acik secik bir sey gosteriyor ve anlatiyordu bu devrimin ciktigi baglama dair. ki godfather filmi yani.bu film ise 'bu tarla benim emegim, benim canim, kanim' diye kendinden gecen, mali kamulastiralacak diye kalp krizinden giden beyaz ama bembeyaz kubalilari anlatirken kubanin asil sahiplerini, kolelerini, onlarin emeklerini, canlarini, kanlarini, afrikalilarini, mulattolarini, bunlarin yani dansci olup sahnede salsa yapan melezler disindaki halkini gostermiyor. iki saatten uzun bu film ne gosteriyor? butun kubalilarin ingilizce konustugu bu tuhaf film suna inanmamizi bekliyor: havana cok guzeldi, cok mutluyduk, cok zengindik, cok $iktik, o kadar guzeldi ve mukemmeldi ki her sey ve hepsi kayboldu gitti. ozetle masal anlatiyor. guya siyasi bir durusu olmadigini iddia ederek ustelik.
(selviboylumalyazmalim - 11 Ekim 2006 05:05)
dvd'sinin arkasında da yazdığı gibi "film, garcia'nın memleketi küba'ya dramatik, tarihi ve romantik bir saygı duruşu niteliğinde." yani, birçoğumuzun sıkça düştüğü hataya düşmemek gerek; bir dönemde geçen filmler, illa ki o dönemin belgeseli niteliğinde olmak zorunda değiller, öyle olduklarını iddia etmedikleri sürece filmi ya da diziyi bu bakış açısıyla izlemek son derece anlamsızdır ve elbette hayal kırıklığı yaratır. aynı hatırla sevgili'nin dönemini birebir ve de eksiksiz anlatmasını beklemek gibi.bu yüzden, andy garcia'nın filmi yaparken "küba devrim tarihi"nin belgeselini çekmekten ziyade, o dönemi kendi gözünden ve bir kurgu üzerinden anlatmak istemiş olabileceği düşünülmelidir. ayrıca, her şeyini devrimle kazanmış insanlar olduğu gibi, aynı devrimle bu tür acılara düşmüş insanlar, aileler olduğunu kabul hatta tasavvur etmek bile neden bu kadar tabu, anlamak zor. film ya da dizilerde, olaylar genelde birkaç ayrı hikaye üzerinden anlatılmaktansa bir aile, bir arkadaş grubu vs üzerinden anlatılır ve evet, dolayısıyla bir nebze karikatürize edilmiş olur. ama bu demek değil ki anlatılan olaylar yaşanmamıştır. bir aileden iki çocuk ölüp üçüncüsü de kaçmak zorunda kalmamış olabilir asla ama bu olaylar farklı ailelerde teker teker yaşanmış olabilir.son olarak, maalesef kendini devrime körü körüne, hayatın başka hiçbir açısını, alanını düşünmeden, kendi yollarında olmayanları daha az önemli görerek adayan kişiler kimi zaman ailelerini mahvetmişlerdir. onları saklamak için hapse düşen, vurulan, ölen aile bireyleri, hem küba'nın hem bizim (olamamış devrimimizde) hikayelerimizde mevcuttur.işin yüzeysel kısmına gelecek olursak;film, sadece müzikleri, ines sastre'nin güzelliği ve mükemmel elbiseleri için izlenebilir. kocasının tabutu başında, kafasını eğdiği anda düşen gözyaşı sahnesi gerçekten çok etkileyici. izledikten sonra, dışarda yağmur yağarken beyaz perdeleri pencerelerden uçuşan bir evde olmadığınız, yazlık tiril tiril kıyafetler içinde dolaşamadığınız ve sokağa çıktığınızda o müthiş neşeli melodileri duyamadığınız için hemen küba'ya gitme isteği uyandırması da cabası.fakat son olarak, en önemlisi (imho):--- spoiler ----is there another woman?-yes... liberty.--- spoiler ---
(30011986 - 27 Şubat 2008 16:39)
andy garcia'nın bu filmi benim devrim hakkındaki görüşlerime tercüme oldu. yıllardır bu konuyu içimden savunmuştum. dün tesadüf eseri bu filmi izlediğimde resmen nutkum tutuldu.devrimin gizli devrikliği, demokrasinin ancak kan dökülerek geldiği, demokrasi dediğimiz şeyin aslında yerine getirmeye çalıştığımız şeyden çok farklı olmayışı, fillerin tepişmesi karıncaların ezilmesi...evet hepsi vardı bu filmde. che'nin yaptığı devrim sonrası yerine geldiği liderden aslında çok da farklı davranmayışı gözler önüne serildi. katliamlar devam etti, insanlar üzülmeye devam etti, topraklarından yerlerinden yurtlarından oldular. bu mudur devrim?bence bu olsa olsa tarihteki benzerlerinden sadece taraf bakımından farklılığı ile ayrılabilen bir hareket olurdu.benim hayalimdeki demokrasi kan dökülerek gelmiyor. asla. işte bu başyapıt bunu anlatıyor.küba'da yaşayanlara gerçekten üzülüyorum. yerlerinde olmak kesinlikle istemem. bunu matah bir şeymiş gibi benimseyip sokaklarda che çakması gibi dolaşan türk gencine de üzülüyorum.--- spoiler ----hiç ödemediğini sanıyordumandy garcia: geç de olsa hep öderim...--- spoiler ---
(meraktan giden kedi - 29 Mart 2009 14:44)
medya, radyo-tv-sinema, sanat sosyolojisi ile ilgili derslerde ilk öğretilen şeylerden biridir; kamera kimden yana bakıyorsa izleyici doğal olarak onun tarafı olur ve tüm olanları onun gözünden izleyip onunla empati kurarak bitirir izlediği şeyi. bu haberlerde de öyledir, dizilerde de, filmlerde de. bu sebepten biz de koca (gerçekten koca iki buçuk saat film.) filmi fico (andy garcia)'nun gözünden izliyoruz. yani orta sınıf üstü liberal algısıyla veriliyor mesaj. --- spoiler ---nedir filmimizin mesajları; öncelikle daha ikinci sahnede küçük oğlumuz ricardo'nun arıza bir çıkıntı olduğunu görüyoruz. babaya saygısızlık ne demek! tüm aile batista karşıtı olsa da yöntemleri bizim gözümüzde onları sıralıyor. "fidelist" küçük oğlan en rezili. ilk önce babaya saygısızlık yapıyor, sonra karıyı çocuğu bırakıp gerillalara katılıyor, sonra "dünya iyisi" batista polisini affetmiyor, amcasının mülklerine hükümet adına el koymaya gittiğinde amcasının kalp krizinden ölmesine sebep olarak iğrenç bir insan olduğunu tüm izleyicilere kanıtlıyor ancak bu aileden maksimum kertede kötü çıkmayacağından filmin sonunda hatasını anlayıp ağzına sıkarak pişmanlıkla kendini öldürüyor. ortanca evlat luis (lost'un richard'ı -sanırım bu adamın gözleri doğuştan sürmeli-) fidelist olacak kadar korkunç değil. devrimci hareketçi o. demokratik bir devrim tahayyülünde. (abisiyle -the great fico- bir muhabbetinde fidelin komünist olma ihtimalinden dehşetle sözediyorlar) o sadece kötü adamları öldürüyor. filmin daha başlarında öldürüldüğünden ülkesini seven, kahraman evlat olarak hem ailesi hem devrimciler tarafından seviliyor. gelelim great fico'ya; o zaten babanın (tomas milian) (baba da aynı benim babam yalnız. tek fark benim babam daha eğlenceli bir adam.) ve tüm izleyicilerin en büyük idolü. filmin başında adam dertsiz tasasız dans edip eğleniyor sonuna kadar. anca laf. bir tek icraatını görmüyoruz amcanın. batista polisinin kendisine söylediği gibi "what a artist" anca artistlik başka bir numarası yok. ironi mi yapacağım ciddi mi laf sokacağım gecenin bu vakti karıştırdığım için normal normal gitmeyi deneyeyim ben en iyisi. şimdi arkadaş, fico, sözüm sana. tüm ailen batista karşıtı sen dahil. ama baban dahil herkes bir şeyler yaparken (baba hiç olmazsa karşıt metinler falan yazıyor) sen laftan başka bir şey üretmiyorsun. devrim oluyor, tamam anladık, sevmedin, ona da karşısın. e arkadaş yine bir şey yapmıyorsun. filmin başından sonuna "aile aile" deyip sonunda ananı, babanı bile terkedip hayaller ülkesi amerika'ya kaçıyorsun. insan bu kadar mı bencil olur, bu kadar mı kendi zevkinin, rahatının peşinden gider. şimdi filmi de sen yaptığın, yönettiğin için andy diyerek devam edeyim müsadenle, anladık andy'cim liberalin allahısın. ama arkadaş bu kadar mı taraflı olunur bir filmde. diktatörlük dönemine dair iki üç hadise aktarıp sonrasına bir saat giydirmek yakışır mı delikanlıya? hem o che'nin hali neydi len? mahalle serserisinin az okumuşu (tip seçimi çok başarılı o ayrı) liberalizmi bile aşmışsın, soğuk savaş moduna girmişsin iyice. batista'nın polisini bile daha masum kılmışsın devrimcilere göre yahu. yok artık!! evet devrim senin şahane kabare eğlencelerinin devamlılığını sağlamıyor, evet devrim amcanın topraklarına el koyulmasını gerektiriyor. ki özünde zengin-yoksul ayrımının kalmasını hedefleyen bir hareketten başka ne bekliyorsun anlamış değilim ama arkadaş babanın anısına bile saygı duymayan devrim askerleri, saksafonu yasaklayan müzik muhafızları(!) yahu sovyetlere dair böyle abartmalara alışmıştık ama küba! tekrar ediyorum: yok artık. kardeşinin eski karısı (inés sastre) yeni hükümetle çalıştığı için izleyiciye "ihanet eden" rolünde vermeye çalıştın yine. halbuki kocasının inancındaydı o ve yapması gerekeni yaptığına inanıyordu. doğru yapıyordu yanlış yapıyordu.... bunu söylemek tamam, hadi bunu da anladık diyelim, ama "seni kullanmalarına izin verme" ne demek yahu? erkek kardeşlerine bunu söylemedi fico. kadın olduğu için mi kafasız ve kullanılmaya müsaitti aurora? yok be güzelim zenginin ferah ferah yaşadığı, orta ve alt sınıfa görece demokratik hakların verildiği, ennn diptekilerin ise kuytuda kendi kendine öldüğü bir hayat senin liberalizminde var sadece. devrimin aç parantez yani herkesin eşit olduğu , gerekiyorsa fakirlikte bile eşit olduğu sistemi kastediyor şair burda kapa parantez kan dökülmeden gelmesine izin vermez senin en iyisi liberal olan başkanların. dolayısıyla devrim ancak kanla gelir. ve evet fico gibi iki yüzlü ahlaka sahip insanlar, kendi rahatları için ailesini bile satar devrim geldiğinde. yiğidin hakkı yiğide, görüntüler, müzikler, o kadar uzun sürenin hızlıca akmasını sağlayan kurgu, oyunculuklar ve hepsinden ayrı olarak bill murray çok başarılı.yalnız bir şey soracağım; küba halkı nerdeydi tüm o iki buçuk saat boyunca bana bir onu açıklasan?--- spoiler ---
(saryade - 3 Haziran 2009 02:51)
andy garcia'nın gözünden küba devrimini anlatan filmdir. bir dönem filmi olmasının yanı sıra, dış çekimler için seçilen mekanları ve andy garcia tarafından bizzat seçilen müzikleri ile klip tadı da verir. (bkz: http://www.youtube.com/watch?v=umg5f7lvruo )
(enbikedi - 3 Mayıs 2011 00:12)
2.5 saat süren, bitmek bilmeyen, insanın içini şiiren baya baya kötü film, andy garcia'nın da en en en kötü oyunculuğu da cabası...türk dizileri bile bundan daha akışkan, daha derli toplu be.imkanınız varsa izlemeyin.
(dikakana bey - 24 Aralık 2011 01:14)
adventure turunde cok eglendirici bir (bkz: iphone) oyununun adi.
(eldiablo14 - 14 Şubat 2012 11:47)
feci ağlatan, muhteşem film..(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=vxcuvu7vsyo)"içten bir şekilde bana elini uzatan dostuma,temmuz ya da ocak olsun,hep beyaz bir gül yetiştiriyorum.ve hayatım olan kalbimi elleriyle söküp alan o zalime bile,iğneler dikenler yetiştirmiyorum.beyaz bir gül yetiştiriyorum."
(projektor kumandasindaki kirmizi tus - 8 Kasım 2012 13:25)
art niyetin bokunu çıkarmış sikko bir film.tarafsızlıkla uzaktan yakından ilgisi yoktur.2.5 saat boyuncaadnan oktar kalitesinde devrimcilerin ibretlik hikayesini izlemek istiyorsanız sizi buraya alalım.
(meydey - 30 Mart 2013 03:31)
the lost city filmi final sahnesinden...ben samimi bir adamımpalmiye ağaçlarının yetiştiği yerden geliyorumölüm beni almadan ruhumun şiirlerini söylemek istiyorumben her yerden geliyor ve her yere gidiyorumustaların yanında ustayım, dağların yanındaysa bir dağgüzel ve sadık olan hoş ve doğru olan herşeyimdünyanın sefilliğiyle ışıldamadan önce kömür olan elmas gibiyimkaderimi yaşamak istiyorumdağdaki küçük bir dere beni denizden daha mutlu ederöldüğüm zaman özgür olmak istiyorummezarımda bir buket çiçek ve ülkemin bayrağı olsunhem bahar hem de kışın toprağımda beyaz bir gül yetişsinbana iyilik eden dostlarım içinbana zulm edip kalbimi kıran zalimler için bile diken yetişmeyecek toprağımda sadece beyaz bir gül...
(dunyanin butun sabahlari - 10 Mayıs 2013 16:05)
film olanı için söylüyorum, berbat bir anti-devrim propogandası.
(pontiarchus - 10 Ocak 2014 15:14)
che'nin itin götüne sokulup çıkarıldığı film.
(de nada - 25 Mart 2014 20:19)
1950’li yillar. kuba'da havana city'de bir gece klubundeyiz. sari kirmizi sicak notalar havada danscilar muzigin ritmiyle sahnede ucusuyor. sahneye yakin bir masada oturan kahramanlarimiz muzigin ve dansin buyulu havasi ile kendilerinden gecmis anin tadini cikariyorlar. klubun sahibi oldugunu leb demeden anlayabilecegimiz filmin jonu (ayni zamanda yonetmeni ve yardimci yazari ve kendiside kuba asilli olan andy garcianin oynadigi) fico gerilerde duruyor. yavas yavas masamiza yaklasiyor ve masada oturan herkesi yanaklarindan sapur supur operek selamliyor. belli ki kahramanlarimiz birseyi kutluyorlar. sonra birdenbire hersey sakinlesiyor. muzigin sesi yok gibi bu ucusan perdelerin oldugu los odada. piyanonun onundeki taburede oturuyor daha biraz once masamizda oturan esinin dans etmek ister misin diye sordugu. fico’nun kardesiymis o. fico iki yasli adamin onundeki koltuklarda oturdugu masanin arkasinda, gerilerde yine kendisi ama sesi hep yuksek cikiyor. yasli amcalardan biri fico’nun babasi digeri de amcasiymis. baba havana universitesinde hoca karsisinda oturan ve en kucuk ogluyla konusuyor. tartisma konusu nolcak bu memleketein hali. baba da ogul da demokrasi sart diyorlar ama ona ulasmak icin izledikleri yol birbinin tam ziti. baba oglunun -ailesinin- iyiligini de dusundugunun soyluyor. babana sesini yukseltme diyor abiler ve yumruklar konusuyor sesler susuyor. bir incekinden daha sessiz ama oldukca aydinlik bir sahnedeyiz. gece klubunde eglenen kahramanlarimiz bu ailenin agir taslari masada otumuslar. babanin elinde bir saat. biri eksik, fico. birkaz dakika sonra fico geliyor. yine herkesi yanaklarindan sapur supur opuyor. baba diyor 3 dakika gecti 6’yi neredesin sen biliyorsun herkes 6’da masa olmali. fico gulumsuyor babasini da alnindan opuyor. babanin bir konugu var yemek sonrasinda kendisi ile bahcede oturuyorlar. konuk bir senatormus. baba onun konusmasini yazmis. senator diyor ki konficyus ve felsefesi hakkinda konusabilecegim yegane insanlardan biri baban diyor fico’ya. sonrasinda uc kardesi muhabbette dalmis ickilerini yudumlarken goruyoruz. sanki dunyanin butun dertleri onlardan uzak ama cok uzak oylesine cocuklar gibi neseliler…iste film bu ailenin fertlerinin hayatlarindan bir kesiti anlatiyor. ama ne kesit kahtamanlarimiz 50’lilerin sonunda kuba’nin batista’dan castro’ya gecisini yasiyorlar. ailenin her ferti bunu farkli yasiyor. boylece farkli gozlerden yasiyorusz biz de onlarin hayatlarini. secimlerinin ve secemediklerinin acisini nesesini tatlisini sertini bir arada yasiyorlar tipki ulkeyi olusturan yarisi beyaz yarisi siyah halkin da yasadigi gibi. film azcik birazcik uzun. muzikler ve goruntuler super.andy garcia’nin film hakkinda kaleme aldigi bir yaziyi asagidaki linkte bulabilirsiniz:--- spoiler ---(http://www.movienet.com/lostcity.html) --- spoiler ---
(psykapath - 27 Haziran 2006 00:16)
fico ile sevgilisi arasındaki sevgi gösterileri nedeniyle gereksiz uzayıp giden film. küba ve olaylar hakkında pek çok anı verse de çok yüzeysel kalıyor bu kısımlar. buna rağmen zamanın, olayların insanları birbirinden nasıl ayrı düşürebildiğini çok güzel anlatıyor.
(slide - 10 Temmuz 2006 09:34)
izlemek isteyenler için belirtiyorum. bu entry pek çok spoiler içermektedir.izleyince şu şaheser sonuçlara vardığımız görüntü akışı: 1. bir genç devrimci olursa ailesinin mahvına sebep olur, olacaktır ve olmalıdır. gider dayısını amcasını kalp krizine sokar, zibidilik eder, büyüklerine saygısızlık eder vs.2. devrim yapmaya karar vermek aslında büyük bir şaşkınlıktır. devrim yapacağız diye ortaya düşenler gider ucuz tetikçilik yapar, sonra da çarşafla sarılmak suretiyle güvercin misali haklanır.3. zenginlik şahane bir şeydir. eğer biz zenginsek heleloy yaşasın hayat. nitekim bizden başka insan yok memlekette, kluplerde dans edelim, gönlümüzü dansçı kızlara kaptıralım, cuba libre içelim.4. devrim öncesi küba şahane bir yerdi. tüm nüfusu çılgıncasına, mutluluktan uçarak zengin izleyicilere üstlerinde dondan bozma, kıyafet sayılamayacak pırıltılı şeyler ve otrişlerle ağız açık vaziyette dans gösterisi sunan esmer tenli kızlardan ibaretti.5. bir insanın iki kardeşi inandıkları bir devrim için çarpışırken, bunlardan birinin karısı ile sahillerde keyfetmekte, hatta gözümüzü koyduğumuz kızın kocası olan kardeşimiz öldüğünde zaman kaybetmeksizin o hatun kişi ile dans kluplerine gitmekte ve çakkıdı çakkıdı oynatmakta bir ahlaki sakınca yoktur, olmamalıdır.6. che dediğimiz adam, yavşağın önde gidenidir. herhangi bir tarihi önemi, ciddiyeti, ideolojisi yoktur.7. bir insan değişen, bir devrim yaşayan ülkesinde yaşamaktansa gidip amerika'da bulaşık yıkamalıdır, nitekim amerika'da 15 ay bulaşık yıkayan her kişi bir gece klubü sahibi olabilmektedir. (yaşasın abd!)8. eğer bir kadın, bir düşünceye, bir dünya görüşüne sahibim diyorsa, aslında bir grup erkeğin etkisi altındadır, ki bu erkekler, onu sscb bakanlarına pazarlamakta sakınca görmemektedirler, yani bu kadın kullanılmaktadır. aslında aklı fikri olmadığı için ona buna pazarlanmaktadır.
(angoisse - 14 Temmuz 2006 00:42)
devrim öncesi küba'nın hiç de şahane bir yer olmadığını açık ve net bir şekilde, daha filmin 10. saniyesinden itibaren gösteren film. en azından filmi gözleriyle seyredip aklıyla yorumlayanlar için bu böyle.senaryosuyla, müziğiyle, görüntüleriyle ve oyuncularının performanslarıyla seyretmeye kesinlikle değecek bir film. "kutsal değerlere hakaret" (castro ve komunizmi kastediyorum) ile "farklı bir bakış açısı" arasındaki farkı görebilmeniz dileğiyle.
(24th fret - 16 Temmuz 2006 22:03)
58 devriminin farklı bir bakış açısıyla anlatıldığı, direnişle müziğin ve dansın bir arada verildiği güzel film. on sahneden yedisinde sarkan mikrofonların görünmesi bir süre sonra acaba bilinçli bir hareket mi diye kafalarda soru işareti bırakmaya başlamıştır.
(graveorchid - 17 Temmuz 2006 01:26)
izledikten sonra tiril tiril beyaz keten gömleklerle gezme hissi uyandırıyor...(bkz: dünyanın en yüzeysel adamı)
(crown - 23 Temmuz 2006 22:23)
andy garcia'nin godfather serisinden ne kadar cok etkilendigini, o filmdeki kilit unsurlari kullanarak, hem yonetmen hem de basrol olarak cektigi film. kendin cal kendin oyna olmus, ama filmde o kadar cok puro iciyorlar ki, reklam niyetine izlenip sevilecek filmdir. bunlarin haricinde kesinlikle dibine kadar amerikan tarzi kubaya ve politikasina bakis kokan film.
(katmer - 24 Temmuz 2006 10:19)
ideolojilere,siyasi görüşlere boğulmadan da devrimi yansıtan şahane filmler yapılabileceğini kanıtlamış bir filmdir.filmden çıkınca çevremde bir an olsun bej pantolonlu,beyaz gömlekli asil,romantik,beni dansa kaldıracak adamlar göreceğimi sandım ama nafile.
(karakedi - 9 Ağustos 2006 19:28)
Yorum Kaynak Link : the lost city