Bee Season (~ Umut mevsimi) ' Filminin Konusu : Kelimeler bizi ifade eder fakat sevgi bir arada tutar.11 yaşındaki Eliza’nın kelime heceleme konusundaki yeteneği keşfedilinceye kadar Naumann ailesi dört ferdiyle sıradan bir hayat yaşamaktadır.Eliza’nın öğrendiği ve hecelemeye başladığı her yeni kelimeyle aile içindeki sırlar açığa çıkmaya başlar. Sanki küçük kızın kazandığı her yarışma anne Miriam ve baba Saul arasındaki bir köprüyü dağa yıkmaktadır.Eliza ulusal şampiyonluğa adım adım yaklaşırken, sorunları ertelendikçe büyümüş bu ilişki de sona doğru ilerlemektedir.
The Hunting Party(2007)(6,9-23607)
The Hoax(2007)(6,7-16175)
Red Corner(1997)(6,3-14797)
Sommersby(1993)(6,2-17651)
Nights in Rodanthe(2008)(6,0-21201)
Amelia(2009)(5,8-11209)
Final Analysis(1992)(5,8-12155)
Mr. Jones(1994)(5,8-7083)
Time Out of Mind(2015)(5,7-3504)
The Flock(2007)(5,7-10521)
Autumn in New York(2000)(5,6-23293)
The Benefactor(2015)(5,1-3950)
iddia ediyorum ki bu film şu evrende yapılmış en kötü filmlerinden biridir. hülya avşarın kızına benzeyen bir kız koymuşlar başrole, bu çocuğun 1 saat 40 dk boyunca değişmeyen sabit bakışlarını da büyük yetenek diye yutturmaya kalkıyor yönetmen denen zat-ı muhterem. bir de kıza 20 yıl öncesinin elbise ve pijamalarını giydirerek hafif bir korku unsuru yaratmaya çalışmışlar ki allahım ben ne günah işledim de bu iğrenç filme maruz kaldım dedirtiyor insana. hele filmin sonunda kızı exorcist göndermeli bir titremeye maruz bırakmışlar ki zaten o an bu filmi izleyerek ne büyük bir hata ettiğimi anladım. kızın elinden düşürmediği ve yönetmenin inanılmaz bir görsel efekt buldum heyecanıyla bize dayattığı, bizlerinse 1980 trt reklam jeneriği ya da sahnede şarkı söyleyen 5 hülya koçyiğit ten aşina olduğumuz efekt ucubesi şeyi görünce anlamalıydım hatamı ama salaklık bende tabi. juliette binoche ablamız ise bu topraklardaki temsilcisi zuhal olcay olan "hüzünlü bakış kadınıyım 2 dkya histeri krizi geçiricem" modeliyle sinir krizi geçirtiyor izleyen zavallıya yani bana. hayır sırf bu kadının derdi ne diye oturup izledim 2 saat, sonunda da boktan bir postmodern enstalasyon çalışması çıktı. tabi bu yüzden kadını tımarhaneye atmalarını günümüz sanatına bir eleştiri olarak yorumlamakta özgürsünüz. ailenin diğer bireyi olan ve bu iki süper beyaz süper batılı insandan nasıl çıktığını anlayamadığım kapkara çocuk ise alemlerin en gerizekalı teenage karakteri olarak literatüre girmelidir. babası kendisinden bilmemkaç yaş küçük kızkardeşine 2 dk fazla ilgi gösterdi diye sapıtan ve madem bu beyaz ailenin simsiyah üyesiyim gidip budist olmalıyım diyen bir mankafa olan bu çocuğu derhal 24 adlı dizinin sezonluk gerizekalı teenage karakter kontejanına almalılar. peki ya bu "bize rahat battı" ailesinin geriye kalan son ferdi? genelde bütün filmlerinde rahatsız edici derecede zengin, kültürlü ve beyaz olan richard gere bu defa ilk kez sempatik geldi gözüme. türkiye ye gelse serap ezgü den seda sayan a kucak açarlardı bu zavallı aile babasına. bizim bu toprakların deyimiyle ne dayağı, ne alkolü, ne kumarı olan bu gündüzleri üniversite hocası, geceleri ev aşçısı karakter tüm zaman ve enerjisini ağlak ve ıslak bakışlı karısı, durgun hatta sabit bir zehra çilingiroğlu ve gördüğü ilk kız için din değiştiren ve kesin kendisinden olmayan bir çocuk için heba ediyor. kendisine acilen arabasına atlamasını ve vivian isimli bir hoş ve boş kadın bulup mutlu olmasını diliyorum, zira ben pretty woman ı 8. kez atv den izlemeyi bu boktan "modern yaşamda sapıttık dostlar" temalı aileyi izlemeye bin kez tercih ederim.
(ridleyscott - 9 Eylül 2006 16:35)
çok umutla izlemeye başlayıp, juliette abla ufaklığa "sen de benim gördüğümü görüyor musun?" dedikten sonra bir umut coşmasını, bir ekşın olmasını bekleyip, hayatımda izlediğim en sıkıcı, en iç bayıcı filmlerden biri.
(dinza - 2 Ekim 2006 17:54)
bilinmez bir gerilim içinde ilerleyen film. her an heh şimdi anlayacağız juliette binoche'un derdini desekte en sonunda hiçte o kadar gerilime değmeyen bir cevap alıyoruz. karısının bütün abuk tavırlarına karşı herşeyi normal karşılayıp yemek yapmaya devam eden baba da ayriyetten lanet olsun dedirtti.
(labit - 16 Ekim 2006 11:47)
film eleştirilerine son derece güvendiğim bir arkadaşımın dvd'sini vererek izlememi tavsiye etmesi neticesinde izlemek zorunda kaldığım, daha ilk on dakikasında "aman yarabbim bu uyduruk bir holivut filmi ama bizim arkadaş önerdiyse illa sonunda da olsa bi hoşluk çıkar" diyerekten sonuna kadar sabrettiğim ama hiçbir enteresanlık çıkmadığı gibi herhangi bir alt metin şu bu olup da benim kapasitem yetmemiş olduğu için anlayamamış olabilirim duygusu bile yaratmayan, üfürükten teyyare dandik bir amerikan filmi.gerizekalı amerikalıların (aslında ingilizlerin) spelling saçmalıkları yüzünden dillerini yazdıkları gibi okumamaları üzerine bir de salak gibi kim daha güzel harfleri bilip daha zeki olduğunu kanıtlayacak diye yarışma düzenlemelerinden hareketle derin manalar içerdiğini zannettikleri konulara değinmeye çalışan üfürük bir çalışma. hayır küfür etmeyi becerebilen biri olsam bilmemneyibilmemneden bir film derdim ama işte.mutlu amerikan ailesinin temelinde yatan sorunları irdelediğini sanıyor olabilir, ya da tanrıya ulaşmanın elli çeşit yolu vardır filan gibi bir kaygı güdebilir ama harcanan emeğe de vakite de paraya da yazık günah diyorum.
(masseur - 18 Aralık 2006 12:07)
arkadaş tavsiyesi üzerine koskoca 2 saati heba etmeme sebep olan film. film sonunda richard gere hatrına 6 verilir dedim kendi kendime birde imdb den baktım ki filmi oylayan 2 bin 6 yüz kusur kişi 5.6 vermiş gün itibariyle.
(ibot - 19 Ocak 2008 19:56)
enteresan bir film. kesinlikle bir basari oykusu, veya yetenekli bir aile ferdinin tum ailenin hayatini degistirmesi gibi birsey degil. ailenin her ferdinin ayri bir problemi var, ve bu problemler aciga ciktikca film daha da gizemli bir hal aliyor. spoiler icerikli bir yorum olmasin diye susuyorum burada.
(onstandby - 1 Mart 2006 03:09)
alakam olmadığı halde nefretimi kazanmış filimdir. çünkü dram seven birini filime davet ettim ve filimi kesinlikle görmek istemediğini söledi. tabi benim moral yerlerde. yine de dikkatimi çekti bu filim, bakalım belki giderim ama ilginç bi filim olacağı kesin.
(muzcu - 1 Nisan 2006 14:07)
richard gere'in budist olan oğluna karşı çileden çıkmasıyla bizi inceden güldüren , juliette binoche'un minimal oyunculuk üzerine yoğunlaştığını gördüğümüz ve ömrü hayatımızda gördüğümüz en gıcık 3 filmden biri olma şansına erişen nadide bir bir bir? bre nedir bu?kabala mistisizminden girip , güzel budist misyoner kızdan çıkan , arada kaleydeskop gözünden çekim yaparak bizi 80lerin iğrenç trt efektlerini hatırlatan nadide bir boşluk olarak hayatımızdaki yerini aldıysa bunun tek sorumlusu juliette binoche'dur.(bayanlar `richard gere'i bahane edip bu filmi görmüş olmanın acısını hafifletebilirler) daguerreotype'ı gümüş foto levhası olarak çeviren çevirmeni ise tebrik ediyorum , araştırdım taraştırdım degorotip'in daha asil ve anlamsız çevirisini bulamadım. nasıl bulduysa bu çeviriyi aynen yerine koymasını tavsiye ediyorum.ey sevgili okuyucu , bana azıcık itimadın varsa bu filme gitme. sen o filme vereceğin parayı bana ver , ben oturup bütün ingilizce kelimeleri tek tek heceler , parçalar, böler , yeni kelimeler bile türetirim.juliette binoche için de özel bir not : hatır gönül için bu filmde oynadığını umuyorum , yok parasız kaldıysan sana son konuşmamızda da dediğim gibi aramızda paranın lafı olmaz.
(lecagot - 4 Nisan 2006 14:39)
çıkarken p-a-r-a-m-ı g-e-r-i i-s-t-i-y-o-r-u-m dediğim, sonunda müthiş bir gizem çıkacakmış gibi gelişen ama bekleneni pek te veremeyen film... eğer bu entry i filme gitmeden önce nedir necidir diye okuyorsanız, gitmeyin derim... film festivalinde hala bilet kalmış olabilir...kaçırmayın...
(fishbone is back in town - 8 Nisan 2006 23:28)
biraz kabala mistisizmi, biraz hinduizm (hinduzim dedigim sadece kiyafetler,görüntü yani), biraz juliette binoche güzelligi, biraz richard gere yakisikliligi hepsini birden harmanlayin, bir iki de gerilim sahnesiyle alin size dandirik bir holywood filmi.
(aji - 20 Nisan 2006 08:55)
esasen film değil, kitaptır. ve de kitabı nefistir.
(perspicacious - 5 Mayıs 2006 09:43)
sıkıcılıkta sınır tanımayan bir film
(sai baba - 24 Mayıs 2006 21:19)
filme şunu bekleyerek gidin: ilk başta mutlu mesut bir aile gibi görünmelerine rağmen, disfonksiyonellikte sınır tanımayan bir ailenin parçalanması sırasında gelişen olayları, ve ailenin en küçük kızının ailenin öbür bireylerinin anlayamadıklarını daha net bir biçimde gördüğünü, sonunda verdiği "mesaj"ın da manasını düşünün.filmini de beğendim ben açıkçası. filmi tek başıma izleseydim muhtemelen beğenmezdim. ama odada arkadaşımla beraber istediğimiz gibi konuşup fikir alışverişi yapınca filmin güzellikleri yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. tavsiyem odur ki, bu filmin dvd'sini kiralayın, veya bir biçimde bulun edin, divx'ini indirmeyin esasında, illegal ama varsa onu izleyin - derin filmleri seven bir arkadaşınızla, film izlerken düşünüp beyni zorlayıp yorum yapabilen birisiyle. başka türlü boktan film olur, böyleyse güzelleşir. (bkz: tecrübe konuşuyor)edit: evet, bu amerikadaki spelling bee fenomeniyle de tanışık olmanız gerekir. tanışık değilseniz tanışın, "ne gerzek şey bu" tepkisini verdikten bir süre sonra alışırsınız, o zaman gidin görün - ha alışmaya da bilirsiniz, o zaman görmeyin.bu da bonus: filmdeki küçük kızın ilk başta dakota fanning tarafından canlandırılacağını, ama sonradan bu kızın juliette binoche'a daha fazla benzediği için "kızı gibi olur" denerek seçildiğini biliyor muydunuz?
(perspicacious - 14 Haziran 2006 15:52)
son yillarda gordugum en kotu film, sacma sapan seyleri hecelesen ne olcak hecelemesen ne olcak a.k. diye kufrettirdi bendenize.--- spoiler ---neredeyse sofu yahudi bir baba'dan cikma cocugun, cillop gibi kızı gorunce budist olmasi komikti sadece.ey kuku sen nelere kadirsin--- spoiler ---
(satria - 14 Haziran 2006 15:57)
richard gere in oynadığı, juliette binoche a hayran kalınan kabala filmi...ortalarında iç sıkıntısına neden olabiliyor...
(mortishia - 14 Haziran 2006 16:01)
Yorum Kaynak Link : bee season