Le passé (~ Geçmis) ' Filminin Konusu : Marie ile İranlı Ahmed, resmen boşanmamalarına rağmen 4 yıldır ayrı yaşamaktadır, Ahmed ülkesi İran'a dönmüştür. Uzun bir aranın ardından Marie'nin çağırması üzerine Ahmed Tahran'dan Paris'e geri döner. Marie boşanmalarını resmileştirmek istemektedir, çünkü evlenmeyi düşündüğü Samir adlı yeni bir erkek arkadaşı vardır. Kısa süreliğine yaptığı bu ziyaret esnasında eski eşi Marie'nin ergen kızı Lucie'yle son derece sancılı ilişkisini öğrenir. Annesinin ricasıyla Lucie'nin sorunlarını öğrenmeye karar veren Ahmed'in uğraşları, eski ve kuytuda kalmış bir sırrın ortaya çıkmasıyla ve kendisinin de olayların ortasında kalmasıyla sonuçlanacaktır. Farhadi’nin ülkesi dışında çektiği ilk film olan “Le Passé – Geçmiş” 2013 yılının en çok konuşulan yapımlarından biri olmuştu. Asgar Farhadi ve başrol oyuncusu Ali Mosaffa, Altın Portakal’da gerçekleştirilen gösteriminin ardından düzenlenen söyleşide festival izleyicisiyle buluşmuştu.
Ödüller :
Marmoulak(2004)(8,5-10605)
Jodaeiye Nader az Simin(2011)(8,3-190984)
Abad va yek rooz(2016)(8,3-5490)
Darbareye Elly(2009)(8,0-40562)
Chaharshanbe-soori(2006)(7,8-8321)
Forushande(2016)(7,8-40891)
Shah-re ziba(2004)(7,8-4121)
Santoori(2007)(7,5-6212)
Dayereh-e zangi(2008)(7,1-2394)
Raghs dar ghobar(2003)(7,0-1346)
Todos lo saben(2018)(7,0-17093)
Vorood-e-Aghayan Mamnoo(2011)(6,9-3875)
Cannes Film Festivali : "Prize of the Ecumenical Jury"
Cannes Film Festivali : "Best Actress"
bluray rip'i torrente düşmüştür. filmekimi fetişiniz yoksa, kat.ph sinemasına gelin izleyin, bütün seanslar boş.
(jiyuu - 16 Eylül 2013 21:34)
hâlen filmekimi'nde görülebilecek asghar farhadi filmi.--- spoiler ---asghar farhadi insan paydalarını yakalamakta usta bir yönetmen. ayrılığın, aşkın, çatışmanın, hesaplaşmanın ve öfkenin yeryüzündeki insanlar sayısınca tanımı yapılabilir. onun filmlerini sinemanın bu gedikli konuları arasında hatırlanır kılan, (le passe'tan bir örnek verirsek) yeni boyanmış kapıdan ahmad'ın tişörtünün koluna bulaşan ve mütemadiyen bize kendini gösteren boya lekesi olabilir mesela. aslında bütün olay veya film belki o "iz"de saklıdır. iz, geçmiştir, geçmiş zamana aittir ne de olsa.--- spoiler ---
(kirkinin da kulpu kirik kup - 30 Eylül 2013 22:10)
adından da anlaşılabileceği gibi le passé(geçmiş) tam bir pişmanlık filmi, tam bir özlem filmi.
(leimone - 1 Ekim 2013 23:12)
dağınık - altüst olmuş ev, yatacak yerin belli olmaması, o allahmuhafaza eninde sonunda geçicilik hissi... darmaduman filmdi bu. salona en son girip de merdiven köşesi beklerken locada yer bulmamdan belki, perdeye tepelerden tepelerden bakıp bir o oldum, bir öteki. o da öyle kolay değil, bir yerde birdenbire parmaklarını kenetlemiş buluyorsun kendini. burnundaki boya kokusu, içinde taptaze durmasına rağmen şimdi izi bile kalmamış olanlar, yeri değişmiş olanlar, kaldırılmış eski eşyaların, sorular... "burada kitaplarım vardı?", "bu rafı kullanırdık?". "bu kim?"--- spoiler ---arkadaşlar, filmin belki de tek eskimeyeniydi. - dört yıl önce gitmeseydim?- bir yıl sonra giderdin. ya da daha sonra...--- spoiler ---
(turuncujelibondanhazzetmeyensarijelibon - 2 Ekim 2013 08:53)
farhadi'nin yine "iletişimsizlik" teması üzerine kurulu filmi, hani neredeyse artık "farhadi filmi" dendiğinde "saklanan küçük gerçeklerin büyük yıkımlar getirdiği film" geliyor akla. mesele fazla su kaldırdığından olsa gerek sıkıştı kaldı sanki farhadi bu konuya. biraz da bu aşinalık nedeniyle le passe bende diğer filmlerdeki gerilimi yaratamadı açıkçası. oyunculuklar yine iyi evet, psikolojik çözümlemeler de harika, evet. ama yeni ne söylüyor, emin değilim. biraz daha fazla "sözsüz iletişim" (koku, gözyaşı, vb.), biraz "iletişim teknolojileri"nin rolü, bir de filme ismini vermesine karşın kendini büyük harflerle göstermekten kaçınan "bugünün iletişiminin üstüne düşen geçmişin gölgesi".hal böyleyken filmin iran değil fransa'da geçmesine rağmen bu "herkesi konuşturup işleri karıştıran" ziyaretçinin iranlı oluşunu, farhadi'nin "iran toplumuna mercek tutarken iyiydi di mi, şimdi sıra sizde avrupalılar" ("tell the europeans that i'm back in town") dediği şeklinde mi anlamak gerekiyor, göreceğiz. ama şimdilik bu filmin bana bu "vaat" dışında bir şey kattığını söylemeyeceğim ne yazık ki.bir de sanki darbareye elly nasıl biraz l'avventura adaptasyonu izlenimi uyandırıyorsa bu film de "herkesle konuşabilen bir kişinin gelip hassas dengeleri bozması" temasıyla teorema'yı hatırlatıyor, ilki kadar güçlü olmasa da.
(sakarkral - 2 Ekim 2013 10:16)
farhadi'nin tam bir auteur oldugunu kanitladigi film olmustur.beyazperdede gormeye alisik oldugumuz kahramanlar ya da antikahramanlar disinda aslinda normal insanlarin kendi hayatlari icindeki 'kahramanliklari'ni gosteriyor. bu sayede aslinda sinema denen o buyulu dunyanin konusunun sadece buyulu hikayeler olmadigini, gunluk hayattan senin benim gibi insanlarin hikayelerindeki acilar, coskular, sevincler, huzunlerin de orada gayet basarili bir sekilde hayat bulabilecegini gozumuze sokuyor.bir filmi analiz ederken cok fazla oge vardir bakmamiz gereken (senaryo, kurgu, karakterler, ses, diyaloglar, dekor, isik vs) farhadi bize bu sinemanin olmazsa olmaz ogelerini oyle bir sekilde harmanlayarak veriyor ki ortaya cikan sey tam homojen bir karisim oluyor.hic bir oge digerinin onune gecmiyor. ne abartili diyaloglar, ne abartili oyunculuk, ne sacma sapan bir kurgu, ne gercekustu karakterler var. bu acidan ben biraz dogma akimina yaklastiriyorum kendisini. filmde son sahne haric hicbir yerde muzik kullanmamis olmasi da bu tezimi destekliyor sanirim.beni en cok etkileyen seylerden birisi karakterler oldu. karakterlerin her birinin icinde bir derya var. oyle incelikli ki her birinin hikayesinden ayri bir film cikabilir.karakterlerin altini kor goze parmak yapmadan ince ince orerek (kimi yerde bir bakisla, cogu yerde bir 'susus'la) bir yonetmenin aslinda ne is yaptigini gormemizi sagliyor farhadi. kagit uzerinde baktiginizda le passe belki de hic iddiali bir film olarak gozukmuyor ama iyi bir yonetmen de zaten boyle anlarda kendini belli ediyor.o iddiasiz senaryoyu buyuk bir alcakgonullukle, iddiasiz ama aslinda bir o kadar da iddiali bir sekilde ele aliyor asghar farhadi.boyle filmleri izlemek de biz sinema izleyicisi icin hem buyuk bir sans hem de guzel bir ders oluyor.
(rentts - 21 Ekim 2013 23:45)
son un anlaşılırlığı ile filmi öğrenmiş ve alışmış bizler için, son un kolaylığına ulaştırmayan, o yolu kapatan bir film ve yüklemi sona koymayan bir yönetmen asghar farhadi.. bir film izlenir herşey yerli yerine oturmuştur film biter ve cast görünür ,le passe cast tan sonra başlayan film gibi, izlediğimiz filmden sonrası yaşananları anlatan bir film…başka yönetmenlerin kestiği yerlerden film yapıyor asghar farhadi ve bunu sizin acık bıraktığınız bir lambayı başkasının gidip kapatması ve size bunu gösterdiği rahatsızlık tadında yapıyor ve geriye kalan sert bir sessizlik kalıyor.filmin bana göre eksik yanı yada keşkesi iran da çekilseydi ,bu filmde eksikliğini hissettiğimiz o maneviyatı tadabilirdik ki asghar farhadi bize o soğukluğu yasatmak için fransa da çekmiş olabilir. fransız filminde parisi özlemezsiniz ama bir iran filminde tahran,meşhed,tebrizi ve farsçayı özlersiniz. lars von trier in dediği gibi "iyi bir film ayakkabının içinde kalmış bir taşa benzer" le passe ayakkabımızın içinde ki taş,geçmişimiz ise ayağımız, taşın da acıdığı, ayağımızın da acıdığı değerlerimize dokunan ve bileğimizi acıtan film.
(kerhiz - 23 Ekim 2013 17:44)
çevirisini yaptığım iran'ın oskar aday adaylarından olan asghar farhadi filmi. klasik farhadi filmlerinden pek bir farkı olmayan, ağızda güzel bir tat bırakan çarpıcı bir sinema örneği.http://divxplanet.com/sub/s/298497/le-passe.html
(cemocem69 - 25 Ekim 2013 22:34)
belli bir rutine bağlamış kaliteli-bağımsız film izlerken ne hissedersin? bir kere hikayenin seni germesine izin vermezsin. sade anlatışın yaşanılan gerçeklikle bağdaşmasını istersin. insan hayatını zora sokacak gerilimlerden uzak durmaya çalışırsın -filmde tabi ki- önyargılı olmamaya çalışırsın - kaliteli bağımsız izliyorsun -ütopik ol aptal, insani değerlerini kaybetme- dersin ya da bu demelere devam edersin. asghar farhadi ise filmlerinde bu rutini iranlı yönetmen reflekslerinden sıyrılarak çok güzel yerine getiriyor. getiriyor derken seyircinin yolunu ya da yollarını kendi çiziyor. seyirci ise bu yolda gitmekten çok da memnuniyetsiz değildir. çünkü entellektüeldir, belli bir bağımsız film izleme hamuru vardır. hamuru olmasa da (film analiz) iyi kitap okur, iyi müzik dinler, katharsis yapmadan filme net yaklaşır.farhadi, seyirci işte tam da bu kıvama geldikten sonra asıl kurgusuna ve hikaye anlatımına iştahlı biçimde girişiyor.seyirciyi, hikayenin asıl çatışma unsurları olan korku, bencillik ve yabancılaşma üstündeki etkilerini önyargılarından arındırarak kendi yoluna sokuyor. işte bu yazılanların hepsi ''geçmiş'' oluyor. ya arkadaş oturmuşum sade hikayeye sahip bir film izliyorum. sen ne diye beni son yarım saat kala uyandırıp suçlu gerçekten kim tribine sokuyorsun.
(solarise - 3 Kasım 2013 01:14)
mekanların darmaduman hali epey atmosfer katmış filme. duvarların boyanması, eskiyi kapatma telaşı, eşyaların üstündeki naylonlar, tıkalı lavabolar, eski pencere pervazları, tıklım tepiş depo, kalabalık dekor, filmin ruhunu yakalamış. film çekilmi için iş bölümü nasıl oluyor bilmem ama sanat yönetmeninin marifeti sanırım bu durum.senaryonun kurgusu ise bir ayrılık filmini andırıyor. bu filmi izlerken de yönetmen seyirciyi yularından tutup oradan oraya götürüyor, filmi bitirdikten sonra senaryonun matematiğini çözüyorsun. muhtemelen fargadi, kendisi de yazarken bir şema oturtuyor ; ortaya bir olay koyuyor, filmin kahramanları bu olayın arkasındaki hikayeyinin sadece bir kısmını biliyor, her karakter bir diğerinden bütünün farklı bir parçasını öğreniyor ve her parça karakterlerin olay hakkındaki algısını değiştiriyor. seyirci de senaryonun akışıyla birlikte öğrendiği her yeni bilgi üzerine durumu yeniden değerlendiriyor.en sonda ise mutlaka bir eksik parça kalıyor ki, kimse bildiğinden emin olamasın. böyle düşününce kolaymış gibi geliyor kulağa. çok karmaşık ilişkiler ağını basit bir şemaya oturtarak derdini anlatıyor. sanırım fargadi'nin dehası bu. basit zordur.
(toz bezi - 19 Kasım 2013 04:43)
kendi vicdan ve ahlak anlayışınızı, geçmiş kararlarınızı sorgulatan, içinden çıkılmazlığın son derece sahici ve yalın bir dille anlatıldığı, alt metinde modern zamanların batılı birey-odaklı aile yapısını ve göçmenlik sorununu irdeleyen, etkileyici bir film. en az une séparation kadar vurucu. çocuklardan kuru temizlemecide çalışan kıza kadar bütün oyunculuklar muhteşem. --- spoiler ---filme getireceğim tek eleştiri ahmet'in bavulunu ve kalan eşyalarını alıdıktan sonra mevzudan çok ani ve hızlı kopması oldu. sanki gerçeği ortaya çıkarması için gökten zembille inmiş de artık işi bitince ortadan kaybolmuş gibi hissettim. marie ile arasında geçmişe dönük kısa soluklu bir hesaplaşma yaşanmasına rağmen biraz havada kaldı, "neden ahmet" sorusuna biraz daha cevap niteliğinde bir gidişat olmasını yeğlerdim.--- spoiler ---bu filmi de izledikten sonra iran'da olup da bizde olmayan ne var diye düşündüm. tarih, kültür, coğrafya ne desen benziyoruz. ama işte bir yanda iran duru bir sinemasal yaklaşım sergilerken, biz oscar adayı olarak -henüz izlemedim ve izler miyim bilmiyorum- kendini hiçbir festivalde kanıtlamamış kelebeğin rüyası'nı gönderiyoruz. birikimimizi beyaz perdeye yansıtmaktan uzak, reklam ve showbiz kulvarlarında yüzen işler yerine ciddi ciddi sinema yapan yönetmenlerin filmleri desteklenseydi bugün uluslararası çaptaki türk sineması algısı bir yabancı sinefilin aklına en fazla -o da en fazla- nuri bilge ceylan gelecek ölçüde sığ olmazdı sanırım.
(sossity - 21 Kasım 2013 17:59)
senaryonun hareketliliği öyle dikkat çekici ki olay olmayan filmi bile insana sıkılmadan izlettiriyor, açmak gerekirse;--- spoiler ---yani olaya bakılınca bir kadın intihar etmiş, kocasının yeni ilişkisi var, yeni kadının kızı evlenmelerini istemiyor. filmin başında da konu bu, film bittiğinde de. geçmişe iniyoruz. yeni şeyler öğreniyoruz, ama seyirci her seferinde başka şey oldu sanıyor, sürekli hikaye dönüyor. ilk kadının kızı adamı niye istemiyor diye bir kıllandırıyor, acaba adam bir şey mi yaptı, pis bakışlar var taciz mi etti ne oldu şüpheleniyoruz. sonra bakıyoruz adam iyi biri. bu sefer annesinin ilişkileri diyoruz bir de kadın bunlar yüzünden intihar etmiş diyoruz. derken bir çıkıyor ki, intihar eden kadına bu kız mailleri yollamış. haydaa diyoruz çok boktan durum. bu sefer de hemen ortaya çıkıyor ki kadın mail adresini hiç vermemiş. kız yalan söylüyor. sonra gene dönüyor, kız yalan söylememiş, meğer temizleyicideki kadın ortalığı karıştırmış. yine üzülüyoruz mailler yüzünden intihar etti diye. bu sefer de temizliyicideki diyor yok mail gitse bile okumamıştır.. yine ucu açık kalıyor, bir saat boyunca lan maili okudu mu okumadı mı diye kıvranıp duruyoruz. olay yok. hareket yok, sadece işte izleyicinin o merakını ayakta tutarak 2 saat 10 dk film yapmış yönetmen. çok iyi bence. ister istemez ben de jodaeiye nader az simin'e benzettim. zaten ona da bayılmıştım, bunu da çok sevdim. sonra da öğrendim ki yönetmen de aynıymış..bir de ben bu elyes (filmde fuat)'i yerim. bütün film kim kime sarıldıysa üzüntüyle izledi, bir kişi de gidip şu çocuğa öyle içten sarılmadı ya ona yanarım.--- spoiler ---
(kaputt - 7 Ocak 2014 09:00)
farhadi'nin diğer filmlerinde de karakterlerinin olayları çoğu kez olgunlukla karşılamasını seviyorum. evin tamiratı kadının hayatını tamir etme gayretiyle bağlantılı evet. ama ne ev ne kadının yaşamı düzeliyor. fuat ise seyirci. yani sormamız gereken soruları soruyor ve çıkarmamız gereken sonuçları çıkarıyor. aro fuat olmasan olmazdık.
(cehennet - 2 Şubat 2014 14:18)
filmin adı çok yalın ama son sahnede o yalın ad öyle ağırlaşıyor ki altında eziliyorsunuz.--- spoiler ---samir'in; hislerine, yaşadığı ilişkiye rağmen yine de eşinin yanına gitmesi, eşinin samir'in parfümünü duyduktan sonra gözlerinden yaş süzülmesi bu filmi gördüğüm en etkili sonlara sahip filmlerin arasına aldı kesinlikle. filmin adı son sahneyle daha da anlam kazanıyor.--- spoiler ---
(bilgekarasununkedisi - 5 Şubat 2014 15:18)
tek kare cinsellik olmadan bu kadar insanca bir filmin anlatılabilmesine şaşırdığım, yozlaşmış medya çöplüğünde güzel bir seyir hazırlanabileceğini pekala bize kanıtlayan, oldukça beğendiğim film.bu arada fuat; o mimikler, o tavırlar ile şahane bir iş çıkarmışsın minik adam.
(nededinsen - 9 Şubat 2014 18:24)
dün başka sinema gösterimi ile kadıköy'de seyrettim.--- başkasinema ---fransız-iran ortaklığı olunca aklıma nedense persepolis geldi, alabildiğince batıcı ve devrim * karşıtı bir animasyon olarak hiç hoşlanmadığım bir yapımdı. burda ise filmdeki kahramanlarımızdan en fedakâr, en yardımsever karakterlerin iranlılar olduğunu görüyoruz. başrol, ahmad karizması ve yardımseverliği ile en etkileyici karakter, yine iranlı olan cafe-rastraunt işetmecisi shahryar ise benzer şekilde filmdeki babacan, yardımsever bir dost olarak karşımızda. diğer başrol marie, ailevi ilişkilerini oturtamamış, iki kız çocuğu olan, evli bir adamla ilişkisi olan başarısız bir anne ve fransız; intihar eden diğer anne celine, yine marie'nin bunalım kızı lucie, onları terkeden meçhul baba, filmdeki diğer fransızlar-yani batı- . bu batılı kahramanlarımız, bunalım içindeyken iranlı karakterlerin gözlerinden -yani doğu'dan- hala ışık yükseliyor; filmden böyle bir sonuç çıkarmak da pekala mümkün. bundan rahatsız da olmadım, bilakis iştirak ettiğim bir bakış açısı. yeni sinema dili, eski tekelci alışkanlıklarını bir kenara bırakıp, insana dokunmaya devam ettikçe böyle sonuçlar çıkarabilecektir.--- başkasinema ---
(bilgehan celebi - 10 Şubat 2014 14:01)
asla neyin neden öyle olduğunu bilemediğim, hala konuşamazken susuşlarımı sorguladığım, bir yandan deli gibi konuşmak isterken bir yandan deli gibi korkularım yüzünden geçmiştekileri konuşmaktan kaçtığım adamın önerisi üzerine izlediğim ve bitişi ile kendimi şu http://www.youtube.com/watch?v=qp-ta2d1ppm şarkıyı dinlerken bulduğum filmdir. günümüz insanını, iletişim sorunlarını, korkularını, kaçışlarını, ilişki kuramayışlarını en yalın hali ile anlatmış, çok da güzel anlatmış bence asghar farhadi... de film bittikten sonra boğazda büyüyen o düğümü ne yapacağız? neyse özetle şudur;"sana büyük caddelerin birinde rastlasam,elimi uzatsam tutsam götürsem...gözlerine baksam gözlerine,konuşmasak ah anlasan...elimi uzatsam tutamasam,olanca sevgimi yalnızlığımı...düşünsem hayır hayır düşünmesem,senin hiç hiç hiç haberin olmasa..."bundan başka ne desem fazla, ne desem azdır...
(derada - 16 Şubat 2014 18:17)
başka sinema, öğlen seansını akşama almış, sonraki günler de yine öğlen var takviminde. bilseydim bunu para avcısı filmine girerdim. ama bilmiyordum. bu film sevgililer gününde izlenecek film değilmiş, onu anladım. öyle sevgilinizle izlemeyin.--- spoiler ---hani en başında yağmur yağıyordu ya arabaya bindiler telaşla bir sessizlik oldu, orda ben bildim bunlar birbirlerini seviyor. bir de kadın otel tutmadığını ve aynı evde kalacaklarını söylediğinde, ahmed arabanın buğusunu silip, bir mutlu oldu ya orda dedim; bu filmin sanat yönetmeni çok iyimiş.film bir ağır geldi bir gerçeksiz gibi gözüküyor, ama burda yalan yok. hatırladığım kadarı ile kimse kimseye yalan söylemedi. eksik söylenmiş sözler-diyaloglar evet bol ama. bariz "işte bundan yalanmış" dediğim birşey olmadı. yalansız ama gerçek kalınamayan hep uçurum sayılan ucu açıklık.çok yanıldım bu filmi izlerken ben de, işte marie ve ahmed boşanmaz sandım, samir'in büyük kızı taciz ettiğini, zaten büyük kızı ahmed'in sandım, samir karısını öldürmeye çalıştı dedim, fuad mı dedim kuru temizlemedi ki suçlu, naima ve samir'i üst katta yatakta yakalayacak sandım marie, fuad ordan inmeyecek ve kaybolacak gibi geldi, maillerin sorumlusu iranda istihbaratta çalışan ahmed dedim, çocuklardan biri nedense koşarken trenin altında kalacak sandım, marie fuad'ı sevmiyor filan. ortanca çocuk mudur dedim hiç biri çıkmazsa sorumlu, en önemlisi sonunda samir'i karısı gerçekten sevmiyor ve hiç umut yok mavisiz film geldi bu dedim.yanıldım, tabii. film bir kere "ertelenmiş umutlar perişan eder insanı" temalı bol eksik cümleli bir film. rengi varsa laciverttir. ve samir de ahmed kadar iyi biridir. marie güzel ve onca kalabalıklığa rağmen hep yalnız kadın. seven kadın ama, samir'e sarıldı ya ağlarken, en etkilendiğim ilk sahne oydu.bir de ey ebeveyn adayları yine size geldi sözüm, filmi izleyip tabii olarak çocuklara üzüldünüz, hele üzülmediyseniz kesin çocuk yapmayın da. işte üzülüp ve kimseye ama o haksız diyemediyseniz, öyle ortada kalmış hissettiyseniz kendinizi, yine çocuk yapmayın. kötüsünüz diye değil. anne annedir, kadın kadındır, baba ve erkekte öyle. farkları-aynılıkları ortada. anne nasıldı hele ibne gibin puşt gibin. ne tam kadın ne tam anne. hayır kadın kalacaksa sevdim onu da, ama samir'e dönüp kızını ispiyonladı ya, sonra hamileliğe devamını aşkına kanıt gösterdi. bunlar olmadı yaa, bu anne olmasın.bu kadar tahmine filmde bildiklerim de çıktı tabii, bir kere o ikilemeler dönüşleri. hele son sahne.dedim ya, ben burnunun dibinde sayarken kendimi sevdiğimin acaba o nerden bana bir şey dedi de ben duymadım. görmedim. o yaş neydi, umut mu - aşk mı? bitmez mi hiç.bir de o var, kıssadan hisse. kardeşim birşeyi bitiremiyorsan adam gibi, başka bir şeye başlama. alışmaya direnmek. hayır sen neyin derdindesin.--- spoiler ---edit: unutmuşum yazmayı, yazayım diyince de neyi unuttuğumu hatırlayamama hali filan, işte kısmet bu güne.filmde bu sarılma olayından sonra en etkilendiğim sahne, hani boşanma davası olacağı günün kahvaltısında samir yemeğini yedi sonra ahmed' e sen dur ben yaparım dedi ya tıkanan lavaboyu. oraya daldı filan. maria da birşeyler yedin mi diye ahmed' e sordu ve samir cevap verdi. arkası dönüktü ve maria nın kime baktığını görmedi.bir kadının yasal ilgisi bile diye de bir şey var dedim o zaman ya, sevgilisi olan hadi daha evlenmemiş olsun o kadın işte mekanda meşru sevdiği adam varken başka birine yemek yedin mi diyemez. sevgi belirtisi midir bu soru bilmiyorum.soru sormayı çok seviyorum ben, mekansal olarak yasal ya da yasaklı diye sınırlamayı şimdi hariç hiç düşünmedim. ama filmde böyle bir mesaj mı vardı, tıkalı lavaboyu temizlemek ve o soruyu cevaplamak samir'in görevi.bilmiyorum.son edit: gerçekten çok güzel bi filmdi. sarılıp ağlaması kadının ve adamın karısının yandan akan gözyaşı. bunlar aklıma geldi şimdi. kim oylayıp yukarı çıkardıysa sağolsun. gereken yerleri editledim. böyle daha iyi oldu. izlencek film ama. izleyin canlarım.
(sym dmn - 16 Şubat 2014 21:29)
geçmis... ne karizmatik kelime degil mi, hem de her dilde: past, passato, passado, passé. öyle sade öyle gerçekçiydi ki, filmi izlemiyordum da sanki bir an için fouad olmus etrafi seyrediyordum. diger filmlerdeki gibi büyük büyük sözlerden yoktu, yalniz içli, küskün bakislar, kendine dönmeler: belki bu yüzden film ötesi gibi geldi. öyle ya, hangimiz "örnegin" bir ayriligin tartismasini yasarken karizmatik laflar edip tarihi quotelar arasina yollayabiliyorduk ki o sözleri... yeri geldiginde "öylesi daha dogru" oldugu için ahmad gibi sebepsizce çekip gitmedik mi/ yahut marie gibi o sebebi ögrenmek ugruna yillarca delirmisken hesaplasma gününde, öylesi daha çok can yakacagi için, ahmad'i susturmayi seçmedik mi? ferhadi'nin ilk izledigim filmi le passé'ydi, sonra digerlerinin pesine düstüm. a separation genelin daha bir begenisini topluyor da olsa, ben geçmis'i daha bi' sevdim. separation'un aksine kavgasiz, gürültüsüz, sakincik olusunu belki. belki de bacak kadar fuat'la kendimi eslestirisimi; sevdim. üveyligin getirdigi hirçinlik bu kadar mi güzel oynanir be fouad: yakiyosun abicim.to be spoiled: tüm film boyunca bitkisel hayatta oldugunu bildigimiz yalniz hiç görmedigimiz celine'yi merak etmeyi kenara koydugumda, acisini suramda hissettim. sahi bes yasinda bir çocuk annesi niye intihar eder? esinin sevgilisiyle olan ask mesajlarini okudugu için mi yoksa yaninda çalistirdigi kizla esinin arasinda geçtigini düsündügü iliskinin süphesine katlanamadigi için mi? bes yasinda çocugu olan bir anne, içine süphe düserse evet intihar da eder; ve kendisine sorarsaniz evet fisinin çekilmesini de ister. çünkü bitkisel hayattayken dahi esinin parfümünü "yalniz" onun boynuna sikilinca taniyacak kadar erkegini sevmistir, de bir o kadar sevilmemistir. bencilligin kiyisinda öylece durup karisini/kocasini/sevgilisini aldatan, kandiran, hirpalayan herkes izlemeli. iste siz de böyle kaygisiz geçen günlerinizin sonunda küçücük bir parfümden medet umar hale geleceksiniz ve duvarlari boyarken geçmisinizi gizlemeyi beceremeyeceksiniz.
(gusano - 3 Mart 2014 22:14)
geçmişten sıyrılmak isteyip de başaramayan, iki arada bir derede kalmışların filmi ve bir asghar farhadi klasiği. --- spoiler ---asghar farhadi'nin kariyerinde ulaştığı son nokta olan oscarlı filmi a seperation'la ortak noktaları vardır, evet. bu kendini tekrar etme olarak algılanmış bazı yazarlarca. ama bence olayların tahmin edilemediği ve nasıl gerçekleştiğinden tam olarak emin olunamayacağı şekilde kurgulanmış ve sonlandırılmış filmler kendini tekrar edebilir, hiç sakıncası yok. hatta konularda ortaklık olsa bile. bu filmle ilgili en çok ilgimi çeken nokta mekanların karakterlerin hissiyatını ve filmdeki genel havayı çok iyi yansıtmasıydı. sürüpgiden tadilat geleceğe adım atmayı, dağınık eşyalar karakterlerin bilhassa marie'nin, depodaki kurtulunmak istenen eşyalar geçmişten kurtulmaya çalışan marie, lucie ve samir'i sembolize diyordu. filmdeki en etkileyici sahne ise, samir'in komadaki karısını kendi kokusuyla test ettiği sahneydi. ah sızan gözyaşı yok mu... ayrıca fuad gibi bir oğlum olsa keşke, o ne sevimlilik, büyümüş de küçülmüşlüktür yarebbim.--- spoiler ---
(benden sonra mutluluk - 22 Eylül 2014 16:41)
Yorum Kaynak Link : le passe