Süre                : 1 Saat 44 dakika
Çıkış Tarihi     : 06 Kasım 2013 Çarşamba, Yapım Yılı : 2013
Türü                : Komedi,Drama,Müzik
Taglar             : Amerikan rüyasının yanlış vaadi,Halk şarkıcısı,New York City,müzisyen
Ülke                : ABD,İngiltere,Fransa
Yapımcı          :  CBS Films , StudioCanal , Anton Capital Entertainment (ACE)
Yönetmen       : Ethan Coen (IMDB)(ekşi), Joel Coen (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Joel Coen (IMDB)(ekşi),Ethan Coen (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Oscar Isaac (IMDB)(ekşi), Carey Mulligan (IMDB)(ekşi), Justin Timberlake (IMDB)(ekşi), Ethan Phillips (IMDB), Robin Bartlett (IMDB), Max Casella (IMDB)(ekşi), Jerry Grayson (IMDB)(ekşi), Jeanine Serralles (IMDB), Adam Driver (IMDB), Stark Sands (IMDB), John Goodman (IMDB), Garrett Hedlund (IMDB), Alex Karpovsky (IMDB), Helen Hong (IMDB), Bradley Mott (IMDB), Bonnie Rose (IMDB), Jack O'Connell (IMDB), Ricardo Cordero (IMDB), Sylvia Kauders (IMDB), Ian Jarvis (IMDB), Ian Blackman (IMDB), Steve Routman (IMDB), Amelia McClain (IMDB), Mike Houston (IMDB), F. Murray Abraham (IMDB), Jason Shelton (IMDB), Frank Ridley (IMDB), Jake Ryan (IMDB), Jeff Takacs (IMDB), Stephen Payne (IMDB), Roberto Lopez (IMDB), Benjamin Pike (IMDB), Genevieve Adams (IMDB), Paul Rocco Amato (IMDB), David Boston (IMDB), Joel Brody (IMDB), Laura Butler (IMDB), Rosemary Howard (IMDB), Lerubi Lopez (IMDB), Antonio E. Moreno (IMDB) >>devamı>>

Inside Llewyn Davis (~ Sen Şarkılarını Söyle) ' Filminin Konusu :
Yer 1960'lı yılların Amerikası, New York. Manhattan'ın hareketli müzik piyasasında tutunmaya çalışan genç Llewyn Davis, hayatını müzikle kazanmak ve sanatını icra edebilmek için her yolu denemektedir. Halkın önünde saygın bir yere sahip olmak isteyen Davis, bir yandan da şehrin acımasız koşulları altında yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. Fakat başını sokabileceği bir evi olmadan eski kız arkadaşı Jean Berkey'in kanepesiyle, kız kardeşinin kendisinden yakınmaları arasında gidip gelir. Dönemin önemli menajerlerinden Bud Grossman'a müziği, plağının bir kopyasını dinletmek tek hedefidir... Coen Kardeşler'in müzikle dramı harmanladıkları film ünlü folk müzik sanatçısı Dave Van Ronk'un hayatından ilhamla yola çıkıyor. 2013 Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye için yarışan filmin başrolünde Oscar Isaac yer alırken, kendisine Justin Timberlake, John Goodman ve Carey Mulligan eşlik ediyor.

Ödüller      :

Cannes Film Festivali:Grand Prize of the Jury


  • "elemanlar sen şarkılarını söyle deyu çevirmişler. inside sen, llewyn şarkılarını, davis söyle..."
  • "filmin sonunda kahramanimizdan sonra sahneye cikan kisi agzinda mizikasi ve dalgali saclariyla bob dylan'dir."
  • "her karesi harika birer fotograf olan coen biraderlerin filmi. karda islanmis ayakkabisiyla barda kahve icen llewyn'in ayaklari bile fotografik. renkler, pus, kar, sarkilar... her seyiyle harika."
  • "çılgın dersane'nin her salonda oynatıldığı 2 milyonluk şehirde (bursa) tek salonda oynayan film. kitlemizi sikeyim. şansıma sıçayım. derdine sokayım. bok vardı şu ülkede dünyaya geldim."
  • "bir şarkı eskimiyorsa, yeni de değilse folk'tur .."
  • "-belki de arkadaşının [birlikte şarkı söylediğiniz] yanına gitmelisin.-evet, sanırım artık onun yanına gitmeliyim"
  • "böylesi müzikle iç içe bir filmde müzikleri kimin yaptığını kimse yazmamış olabilir mi? dumurlardayım:(bkz: t bone burnett)"
  • "ecnebilerin muhsin bey'idir."




Facebook Yorumları
  • comment image

    her karesi harika birer fotograf olan coen biraderlerin filmi. karda islanmis ayakkabisiyla barda kahve icen llewyn'in ayaklari bile fotografik. renkler, pus, kar, sarkilar... her seyiyle harika.


    (visnekiraz - 5 Aralık 2013 23:21)

  • comment image

    çılgın dersane'nin her salonda oynatıldığı 2 milyonluk şehirde (bursa) tek salonda oynayan film.
    kitlemizi sikeyim. şansıma sıçayım. derdine sokayım. bok vardı şu ülkede dünyaya geldim.


    (oraletarya - 17 Ocak 2014 11:40)

  • comment image

    bu yüzyılda öleceği kesin olan bir insan olarak ben: şu coen kardeşler kadar hayatı özetleyemeden göçüp gideceğim. ama biliyorum ki hayat coenlerin anlattıkları kadar, ne eksik, ne fazla... tıpkı bu film gibi.


    (vogojin - 21 Ocak 2014 00:25)

  • comment image

    sinema dergilerindeki eleştirilerden ötürü düşük beklentiyle gittim filme ve çok hoşlandım, kah güldüm kah duygulandım. tadı damağımda kaldı diyebiliriz.. yok hikayesindeki şoför konuşmaya başladığında hem llewyn hem de kedi bakakaldı ya, bayıldım.


    (kartalabak - 31 Ocak 2014 10:52)

  • comment image

    kimseler yazmamış ama, ulysses isimli bir kedinin yer aldığı film. bir yol filmi için bundan daha güzel bir gönderme olamazdı heralde. llewyn ulysses?? diye sorduğunda benim de aynı şaşkınlıkla ağzım kulaklarıma vardı resmen.

    --- spoiler ---

    kedinin atlattığı badirelerden sonra dönüp dolaşıp evini bulması, aynı şekilde llewyn'in de filmin başladığı yere, aynı eve dönmesi. ne güzel ayrıntı. bir kedi için de isabetli isimmiş cidden ulysses/odysseus. çok yaşayın biraderler! gezi direnişinin olduğu döneme denk gelmişti ulyssese başlamam, yarıda kalmıştı, daha iyi anlayabilmek için araya odysseiayı aldık, hamleti tekrar tekrar okuduk, araya başka kitaplar girdi derken o öyle kaldı. filmden döner dönmez aldım elime, sırf bu yüzden bile favori filmlerim arasına girdi. böyle bir yolculuğu hatırlattığı için, var olsunlar.

    ---
    spoiler ---

    aylardır yazmadığım sözlüğe tekrar girmeme vesile olacak kadar da keyif verdi ayrıca. teknik, oyunculuk, görsellik, müzikler her açıdan tatmin ediciydi benim için. belki hikaye daha özenli işlenebilirdi evet, fakat mükemmel bir oscar isaac ve düşündüren son sahnesiyle o eksiği de kapattı gözümde. çok sıkıcı bulanları da anlayamadım açıkçası. yok artık, ne bekliyordunuz? neticede tutunmaya çalışan bir adamı ve sıkıntılı yolculuğunu izliyorsunuz. işin trajikomik kısmı da bi yere kadar yahu, el insaf. ki yine iyi gülümsetti film, genel hüznüne rağmen. john goodmanın canlandırdığı travmatik karakter ve llewyn'in onunla yaptığı yolculuk da ayrıca düşündürdü.

    ve son olarak, oscar isaac, sen ne güzel bir adamsın.


    (bunlarinhepsiaynikisi - 17 Şubat 2014 23:28)

  • comment image

    john goodman'lı sahnelerde aralıksız güldüren filmdir.

    --- spoiler ---

    şimdi, hayatı uçlarda yaşayan bir adam denilmiş llewyn davis için. bana nedense partneri mike ölmeden önce neşeli, hayat dolu bi herifmiş gibi geliyor. bütün o karamsarlık ve boşvermişlik arkadaşının intiharıyla ortaya çıkmış olabilir. genelde bir folk şarkıcısının hayatı böyle intihar gibi bir kırılma anını dışlayarak anlatılmaz (herhalde). güzel şeyler olmuş, ardından kötü şeyler baş göstermiş, biz de ancak kabullenmişlik zamanına denk gelmişiz bütün bu adamların. hikayenin neden olmadığı (?) sorusu burda yatabilir. sikerler hikayesini. benim onlarca hikayeden kafam şişiyor. iyi geldi bu film. düşünsene aynı şarkıyı hem başta hem de sonda dinledik ve llewyn davis'i ilk dinlediğimizde umarsızca ''oo güzel söylüyor eleman'' derken, aynı şarkıyı bu sefer ''yarrağa yemiş bu adam.'' diyerek dinledik. en azından ben dedim ve filmi de keyifle izledim.

    ---
    spoiler ---


    (dingildekrna - 22 Şubat 2014 21:28)

  • comment image

    asla yatağı olmayan kanepede yatanlar, sabahları kabusla uyananlar, uyandıktan sonra aç karna sigara içenler, söyleyecek sözü olmayanlar, sarhoş olup etrafa saranlar, yolculuğu hayatın gerçeği yapmış olanlar, inandıklarından taviz vermeyenler, ayın sonunu değil günün sonunu getirmeye çalışanlar, kısacası elini attığı her işi bok edenler için şahane bir film.


    (nick kim lan - 26 Şubat 2014 19:01)

  • comment image

    --- spoiler ---

    filmin başında llewyn davis'i yakın zamanda keşfedilerek çaldığı batakhaneden kurtulacak, geleceğe umutla bakan yetenekli bir şarkıcı olarak görüyoruz. evsiz ve parasız oluşuna, sefil hayatına aldırmıyoruz. yırtacak çünkü. inanıyoruz. filmin sonunda başladığımız yere döndüğümüzde ise aynı batakhanede aynı llewyn'i hiçbir işi rast gitmemiş, ne yapsa elinde kalmış ve sonunda kaybetmeyi kabullenmiş haliyle izliyoruz.

    iki sahne de tamamen aynı. fakat o sonu bir yere varmayan yolculukla bizim bakış açımız da değişti. bizim de umutlarımız llewyn gibi elimizde kalıyor. yırtsa ne güzel olurdu diye düşünüyoruz. ama yırtamıyor. senin, benim, bizim gibi.

    ---
    spoiler ---

    bazen ne yaparsan yap olmuyor. hayat seni pas geçiyor. bir gün bakıyorsun seninle aynı boktan yerlerden çıkmış birisi büyüyüp dev oluyor. sen ise mekanın arkasında dayak yiyen adam olarak kalıyorsun.

    bu dünyada yeni değilsin. ama eskiyecek kadar kendini gösterebilmeyi başaramamışsın.

    ne yenisin ne de eski. folk müzik gibi.


    (cncn - 28 Şubat 2014 14:56)

  • comment image

    faulkner şöyle demiş:
    "the writer's only responsibility is to his art. he will be completely ruthless if he is a good one. he has a dream. ıt anguishes him so much he must get rid of it. he has no peace until then. everything goes by the board: honor, pride, decency, security, happiness, all, to get the book written. ıf a writer has to rob his mother, he will not hesitate; the 'ode on a grecian urn' is worth any number of old ladies.”

    yani kabaca:
    "bir yazar, yalnızca sanatına karşı sorumludur. eğer iyi bir yazarsa, insaf merhamet bulunmaz onda.. bir hayali vardır. bu hayal ona öyle sıkıntılar verir ki, ne olursa olsun onu içinden çıkarmak zorundadır. o ana dek huzur bulamaz. bu uğurda her şey çöpe atılabilir: onur, gurur, namus, güven, mutluluk, hepsi kitap için feda edilebilir. eğer bir yazar annesini soymak zorundaysa, tereddüt etmeden soyacaktır. ode on a gracian urn (john keats'in şiir kitabı) bir sürü ihtiyar karıdan daha kıymetlidir."

    işte, llewyn davis tam da faulkner'ın tarif ettiği yazar gibi bir adam. sanatı için feda etmeyeceği şey yok. ailesini, arkadaşlarını, şerefini, sağlığını, her şeyini bırakmış. büyük bedeller ödemiş. bunlar çok ciddi şeyler. bugünün postmodern, konfor düşkünü, haz bağımlısı, inançsız insanımsıları bunları anlayamaz. hayatında hiçbir şeyin peşine böyle tutkuyla düşmemiş, hiçbir mücadeleye girmemiş, hiçbir şey feda etmemiş mtv nesli llewyn davis'i nasıl anlasın? o istiyor ki beavis and butthead gibi pis pis sırıtacağı aptallıklar görsün, sinikliği entelektüel derinlik zannederek yarım yamalak tatmin olsun.

    llewyn davis bir ermiş değil elbette. pis bir adam. büyük sanatçılar genellikle böyle bencil ve pis heriflerdir zaten. ama başarı, her kusuru örter. bob dylan da pisliğin teki ama adını dünya tarihine yazdırdığı için eskiden parasını çarptığı, manitasını becerdiği, plaklarını çaldığı arkadaşları o hatıraları gülümseyerek anlatıyor. oysa bir kişi başarılı olduysa, belki beş yüz kişi de başarısız olmuştur. biz de bu filmde böyle başarısız olmuş adsızlardan birinin hikayesini izliyoruz.

    peki bir insanın hikayesi yalnızca kendisinden mi ibarettir? hayır. toplumun genelinden, çağın ruhundan kurtulamaz insan. llewyn davis da iki dünya savaşı görmüş batı dünyasının bunalımının bir ürünü bir noktada. llewyn, yalnızca karnını doyurmak ve başını sokacak bir ev sahibi olmaktan fazlasını isteyememiş, bulduğuyla mutlu olmuş babasından farklı. daha manevi bir doyum arıyor. gündelik maddi güvenceler eninde sonunda anlamını kaybeder, insan bir huzur evinde salyalar akıtarak ölümü bekleyebilir. o halde, diye düşünüyor llewyn, müziğimden daha gerçek bir şey olamaz. başkalarının kanepelerinde yatmak pahasına sanatımı devam ettirmeliyim. insanları silindir gibi ezen kapitalizme hippi yaşamıyla karşı koyan greenwich village sakinlerinden biri llewyn. sistemin çarklarına girmemek, özgün sesinin peşinden gitmek, sanatını gerçekleştirmek için her şeyi göze almış. ama olmuyor. neden olmadığı da belli değil. belki çok iyi olmak yetmiyor, çok çok çok iyi olmak gerekiyor böyle sanatçıların parlaması için.

    coen kardeşler barton fink'te de böyle bir sanatçı hikayesi anlatmıştı. fakat barton biraz gösterişçi, biraz balon bir karakterdi. llewyn kadar samimi ve adanmış değildi. o yüzden barton fink'le biraz alay etmişti coenler. oysa llewyn davis son derece ciddi bir adam, her türlü acıyı gık demeden çeken bir adam. o nedenle bu film de ciddi bir film. john goodman'in canlandırdığı karakterle o ciddi hava biraz yumuşatılmaya çalışılmış fakat buna gerek yokmuş bence. dünyada ciddiyet diye bir şey de olabileceğini unutan biz çikolata çocukları sıkılmasın diye araya dökülmüş biraz sos işte.

    velhasıl, insan olmakla ilgili önemli bilgiler var bu filmde. insan olmakla ilgilenenlere tavsiye edilir.


    (bahargeliyorilerliyoryeminler - 10 Mart 2014 20:40)

  • comment image

    etkilenebileceğiniz bir sahne yok şu bu vs diye eleştirilerde bulunulmuş sözlükte bu filmle alakalı da, her şeyden önce belirtmekte fayda var, bu tarz hissiyatlar kişiden kişiye değişen şey be hanımlar beyler, ahkam kesip genelleme yapılacak vaziyetler değil yani.

    her neyse mk, geçtiğimiz senenin beni en etkileyen filmiydi belki de bu coen bros yapımı. zaten oldum olası americana hastası bi adamım, böylesine güzel bi soundtrack'e sahipken hele beğenmemem mümkün değildi, kaldı ki lleywn davis karakteri başlı başına, tepeden tırnağa muazzam bir loser tahlili. ama öyle kaybedenler kulübü tarzı, son dönemde cool bir vaziyete sürüklenmiş kaybeden tavrından bahsetmiyorum, llewyn davis tam anlamıyla hayatın belasını siktiği bir karakter ve film boyunca adam dibe battıkça ruhen izleyici de dibe batıyor, yani en azından o hissiyatı yakalayabildim ben. zaten filmin hikayesi bu kadar derinden yakaladığı sürece muazzam senaryo oyunlarına, katman katman kurgusal beyin amcıklamalarına ihtiyacım yok, bir filmde aradığım o değil yani, o yüzden bi sıkıntı yok benim açımdan. en sevdiğim filmlerden birisi coffee & cigarettes mk varın siz düşünün yani.

    bir de dönem filmi bakış açısından eleştirilmiş ama 60ların başı folk scene'i dışında zaten döneme ışık tutalım gibi bir amaçla ortaya atladıklarını zannetmiyorum coen'lerin. lleywn davis adında bir türlü hayatta bir yere gelememiş sürekli sille yiyen bi adamın hikayesi yahu günün sonunda bu.

    neyse, bünyenin sikik hissettiği anlarda açıp izlenecek, bünyeyi daha da sikecek bir film daha kazandırdık en azından hafızaya, her türlü iyidir.


    (master oforion - 27 Mart 2014 01:58)

  • comment image

    filmin en acıtan sahnesi chicago'dan new york'a dönüş yolunda, bir yol ayrımındaydı.

    doktorun ofisinde 2 yasında bir çocuğu olduğunu ve çocuğun annesiyle birlikte (annenin memleketi de olan) akron, ohio'da yaşadığını öğrendi llewyn. kaderin cilvesi işte, akron şehri de chicago - ny yolu üzerindeydi, gecenin karanlığında uzaktan beliriverdi.

    şehrin ışıkları cayır cayır yanarken otoyol kenarındada akron ayrımını gördük. llewyn ile birlikte bizi de büyük bir huzursuzluk aldı o noktada. istedik ki llewyn akron'a doğru dönüş yapsın, hayatındaki tek gerçek şey olan (o da ne kadar gerçek düşünün işte) çocuğunun peşine gitsin...

    olmadı, llewyn yoluna devam etti ama aynı anda akron ayrımına başka bir araç giriş yaptı. o anda ortadan ikiye ayrıldık hep birlikte, araçlar birbirinden uzaklaştıkça da paramparça oluverdik.

    llewyn'in ikilemi ve gece yolculuğunun büyüsü bir an için kendi hayatlarımızla başbaşa bıraktı bizi. yaşamak ağrısı budur dedi, resmini de gösterdi, muhteşem bir detaydı.


    (misch - 8 Nisan 2014 12:40)

  • comment image

    ağır çekim çaresizliğin, yakın plan kimsesizliğin ve tutunamışlığın filmi: llewyn davisin iç dünyası.

    hikayemiz bob dylanın henüz robert allen zimmerman olduğu bir zaman dilimi ve zamanın takvim yaprakları veya saatlerle ölçülmediği parallel bir evrende geçiyor.
    modern dünyadan çok ama çok uzaklarda olan, metropol yalnızlığı ve taşra sıkıntısının hertürlü şiddetinin hissedildiği bir evren.

    hikayemizin kahramanı olan llewyn davis kendini ait hissetmediği bir zaman ve sıkıştırılmış dar bir alanda gündelik hayatın tüm ihtiyaçlarından soyut bir şekilde yaşayan garip bir münzevi, yeri ve yurdu olmayan bir misafir, ne geleni ne de gideni olan bir kimsesiz, bazen de new york'ın kızılayı gibi bir semtinin izbe bir barında sahneye çıkan makina sisteminin işlevsiz parçalarından biri olarak ıskartaya çıkarılmış bir folk müzisyenidir. sahnesine çıkma vaktinin geldiği aynı izbe barda, en köhne sokak ve varoşlarda, arka mahallelerde ve misafiri olduğu evlerde yalnızlığın ve yaşamamışlığın en ağır melodramını yaşayan bir loser ve kelimeleriyle kendi iç dünyasından diğer tüm dünyalardaki çirkinlere,kötülere, evsizlere, kaybedenlere,başarısızlara ve tutunamayanlara ağıt yakan bir dengbejdir aynı zamanda. sırtında ağır bir yaşamın yükü, yüreğinde bir şehrin tüm soğukluğu ve ruhunda da dünyanın tüm karanlığı.
    bir insanın kendi aurasında eridiği bir hayat.

    bir insan bu dünyadaki ruh ikizini, en sevdiğinin veya öz yansımasını kaybedince ruhsuz bir eşyaya dönüşürmüş. llewyn in hikayesi biraz böyle. sahneye beraber çıktığı ve plağı beraber çıkardığı arkadaşı artık yok. burası dünya ve arkadaşı çok sıkılmış. sonuç hazin bir intihhar. üstelik çok gösterişsiz bir intihar.
    yaşamak ve eğlenmek için diğer insanlarla aynı mekanları tercih etmeyen birisi ölmek için de farklı bir mekanı tercih etmeliydi ve öyle yapmış zaten kimsenin intihar etmediği bir yerde son vermiş bu dünyanın dönmesine. geride sadece llewyn kalmıştır. onun payına da çok az satılan bir kaç taş plak ve torbalar dolusu hüzün kalmıştır.. artık ağıt yakmaya gücü , nefesi ve enerjisi kalmamıştır llewynin. artık bu hayatı daha fazla eksik yaşıyor kahramanımız.
    müzik tröstleri heryerde aynıdırlar. emeğinizin, yüreğinizin, sesinizin ve ruhunuzun onların piyasasındaki karşılığı sadece eşyadır. bazen ucuz bazense pahalı. llweynin arkadaşıyla beraber çıkardığı plağın tüm karşılığı da sadece kullanılmış bir paltodur. bir palto ruhu üşüyen bir adamın new yorkun soğuk sokaklarında bedenini ne kadar ısıtabilir ki!

    bir insan neyi kaybetmişse en çok onun türküsünü söylermiş. llweyn davis hep onu söylüyor, en güzel onu söylüyor zaten: şöyle

    insanlarının bu kadar acımasız ve kirli olduğu bu karanlık dünyada bir kedinin varlığı mum ışığı olabilir mi yaşam kaynağımıza?

    kereuac'ın bu zalim dünyada yapılacak en zarif hareketin yola çıkmak olduğunu söylemesinin üzerinden altmış yıl geçti ve biz hala yoldayız. neyi kaybettiğimizi de neyi unuttuğumuzu da bilmeyecek kadar viraneyiz üstelik. llewyn de tıpkı tüm diğer biz kaderdaşları gibi çıktığı yolda umduğunu bulamayınca sıradan bir yaşama yelken açmaya karar verir ve babası gibi denizci olmak için başvuru yapar rıhtımlar dairesine. ama sistemin ağları o kadar vahşi ki sahip olduğu bir kaç kuruşu da onlara kaptırır. çünkü llewyn davisin hayatı baştan sona ısmarlama. herşey borç.

    ve sonunda şımarık ve asi kahramanımız llewyn davis yine ait olduğu izbe bara geri döner. geri dönebileceği tek yer de aslında burası. kendi payına düşen playbackı seslendirip sahneden çekildiğinde geride alay ettiği yaşlı kadın ve bir sonraki gecenin aynı nüshasında alay ettiği yaşlı kadının kocasından dayak yerken arka fonda puslu sahnenin ortasında bir ses belirir. bob dylan dır o ve şöyle haykırmakta: bob'ça


    (ez li virim - 20 Temmuz 2014 00:58)

  • comment image

    hani herhangi bir barın, bir restoranın, bir benzin istasyonunun tuvaletine girersin. belki daha önce defalarca gittiğin bir mekandır, belki de ilk defa uğruyorsundur. sen belki alkollüsündür, belki de olabildiğince kendindesindir. klozetin üstüne oturuversin, etrafa boş boş bakarken, tuvaletin kapısına veya duvarına yazılmış bir yazı okursun. belki onlarca karalama arasından sadece onu seçer gözlerin ve takılır kalır. ve her gün her gün sorguladığın hayata dair, gidip de bir türlü varamadıklarına dair, yarının nasıl bir gün olacağı hakkında hiçbir fikrin olmamasına dair, elinde avucunda olmayanlara dair, yorulduğuna dair, durmadan çabaladıklarına dair, bu uğurda vazgeçtiklerine dair, seninle “aynı” şeyleri yaptıkları halde (hatta daha az çabaladıkları ve daha az vazgeçtikleri halde) senin istediklerine daha yakın olanlara dair, “neden hep ben?” sorusuna dair, bombok hayatına dair, sürekli baştan aldığın kaybedişlerine dair... içinde dönüp duran her şeye dokunur bu cümle. belki alabildiğine basit bir soruyla yapar bunu. belki daha önce binlerce farklı insandan duyduğun, binlerce kez okuduğun bir cümleyle yapar. ama işte sen; senden önce sayısız kişinin girdiği o tuvalette, o yazıya bakarken, sadece senin için yazıldığını düşünürsün;

    “what are you doing?” (ne yapıyorsun?)

    bu film de işte böyle bir soruyla, bu kadar basit bir soruyla, seni baş başa bırakıyor.

    peki llywen davis’in içinde ne varmış, biliyor musunuz? onun içine şarkılar kaçmış. ne yeni ne de eski şarkılar, sadece güzel şarkılar. gelin de, hep beraber çıkaralım.

    https://www.youtube.com/…tefxhutvtkzfjwhuxn5d6vc4eh


    (dolls - 21 Aralık 2014 19:52)

  • comment image

    filmi çok sevdim. kardeşlerin diğer filmleriyle kıyaslamadım, evet bir fark vardı diğerleriyle ama bir yere oturtmaya çalışmadım. enerjimi, izledikten sonra ne diyeceğime dair harcamadım, izledim ve sevdim. sadece bu.

    ilk önce müziklerini çok sevdim...ikinci kere izlediğimde fark ettim ki seçilen şarkılar boşuna seçilmemiş. hatta sıralamalarına bile dikkat edilmiş, film boyunca o şarkıların yerleşmelerine bile özen gösterilmiş.

    spoiler nedir bilsem de o işi sevmiyorum. yoksa çok söyleyeceğim şey var. hele kedi ile ilişkili haller. ama filmden karelere sığınıp bir şeyler anlatma niyetim de yok. bende kalsın, beni bilenlerde kalsın.

    ama şu var ki - bunu söylemem lazım- eğer bir yol arkadaşınızı yitirmişseniz, bir ortağınız ise o eğer (hatta ruh ikizi ise) ve o ortadan kaybolunca eksik kalmış, yarım hissetmişseniz kendinizi; her şey ama her bir şey boş gelecektir size, dünya anlamsız olacaktır. o anlamsızlıkta ve sayıklamada insanların saçma ve salak hallerini gördüğünüzde yarım bir acı gülüş olacaktır yüzünüzde ve hep öyle bakacaksınızdır üşüyerek, hem de çok üşüyerek. gerisi kırık bir şarkı, dahası dökük şarkılar... ama şarkılar işte...şarkıları para eden insanlardan değilseniz haliniz yaman. bu düzen ona dair işlemiyor çünkü; ne frenk illerinde ne burda.

    filmi çok sevdim ben.
    sevdim.


    (gozlerinemlikedi - 24 Aralık 2014 17:04)

Yorum Kaynak Link : inside llewyn davis