Dersu Uzala ' Filminin Konusu : Rus kaşif Vladimir Arsenyev'in 1902-10 yılları arasında Sibirya bölgesindeki araştırmalarını konu alan aynı adlı romanından uyarlanan film; Arsenyev ve ekibinin araştırma ve haritalama çalışmaları sırasında tanıştıkları yaşlı bir yöre avcısı (Goldi) olan Dersu Uzala ile kurdukları derin dostluğu ve ondan hayatın anlamı ve hayatta kalmak gibi konularda aldıkları önemli dersleri anlatıyor. Sovyet-Japon ortak yapımı filmi usta yönetmen Akira Kurosava yönetiyor.
Tengoku to jigoku(1963)(8,4-23590)
Akahige(1965)(8,4-15038)
Kakushi-toride no san-akunin(1958)(8,1-29619)
Warui yatsu hodo yoku nemuru(1960)(8,1-9312)
Kagemusha(1980)(8,0-28462)
Nora inu(1949)(7,9-15761)
Yume(1990)(7,8-21196)
Donzoko(1957)(7,5-4187)
Dodesukaden(1971)(7,5-5412)
Maadadayo(1993)(7,4-4441)
Hachi-gatsu no rapusodî(1991)(7,3-5673)
Dersu Uzala(1961)(7,3-178)
bir süre sinemadan uzak kalıp, bu dönemde intihara da teşebbüs eden kurosawa'nın, oscar alarak sinemaya iyi bir dönüş yaptığı film.inceleme yapmak için görevlendirilmiş bir yüzbaşı ile bu topraklarda yaşayan dersu uzala adlı avcı arasındaki dostluk, etkileyici kış manzaraları eşliğinde anlatılır filmde. aslında dersu'nun saf ama bilge kişiliğini düşününce sadece avcı demek yanlış olacak ama filmin başında o'da öyle tanıtıyor kendini.--- spoiler ---yüzbaşı: kimsin sen? bir çinli mi? bir koreli mi?dersu: hayır. goldi ben. bir avcı.. --- spoiler ---evet dersu uzala bir avcıdır.. ama aynı zamanda doğanın zor şartlarıyla mücadele edip , geçimini de doğadan sağlamasına rağmen, ona zarar vermekten kaçınan bir avcıdır.
(hoopak - 3 Kasım 2006 00:25)
bir orman gibi kardeşçesine'dir.
(puskinskaya - 6 Aralık 2009 18:30)
akira kurosawa'nın yönetmenliğini yaptığı vladimir arsenyev'in kitabından uyarlama 74 yapımı muhteşem bir film. başkarakter dersu dağlarda yaşayan bir avcıdır. keşif için ordudan gönderilen arseniev ile dağlarda tanışan dersu, birçok ölüm tehlikesi atlatarak kapitan dediği yüzbaşı arseniev ile yıllar geçirir. lakin zaman gelir dersu yaşlanır, gözler görmez olur. dağlarda barınamaycağını anlayan dostu yüzbaşı arseniev onu şehire götürür. tabii ki şehir dersu'yu daha çok yıpratır. paranın ve tekniğin uygarlıkla bütünleşmesi dersu için çok kötüdür. yüzbaşının hediyesi son model kaliteli bir tüfek ile tekrardan dağlara çıkar. fakat ya görmeyen gözden ya da tüfeğini almak isteyen bir haydut tarafından öldürülür -ki bu ikinci ihtimal bence daha yüksek. dağlar, ayılar, kaplanlar, domuzlar, seller, şelaler... kısacası doğa! ne kapitan yüzbaşıyı ne de dersu'yu öldürmeyi becermiştir ama son model bir tüfek onun ölümüne yetmiştir. çok acıklı ve dramatik bir sonla biten dersu uzala'yı izlenmesi gereken yüz film arasına şimdiden koydum.spoiler not: dersu her nesneye adam diyordu! canlı-cansız farketmiyordu, bir ayı ya da destek aldığı değnek hiç farketmez hepsi onun için adam sayılırdı. işte size doğa ve evrenle doğrudan iyiniyetli kurulmuş bir ilişki, herkesin umduğu perspektif, hümanizmin gerekliliği...
(scarface1907 - 13 Şubat 2010 18:29)
144 dakika olmasına rağmen bir dakikası bile insanı sıkmayan film. öyle ki değil 144 dakika 244 dakika olsa dahi sıkmayacak bir hikaye ve yönetmenlik barındırır.filmden aklımda kalan en hoş sahne ise şudur: http://i27.tinypic.com/2it0jn.jpgayrıca eagle song isimli büyüleyici bir soundtrack'e sahiptir. merak edenler şuradan dinleyebilir:http://www.youtube.com/watch?v=rygqbholtxc
(halitkin - 18 Temmuz 2010 23:20)
--- spoiler ---kapitan arseniev ile dersu'nun ikinci karşılaşmalarında, ormanda ağaçların arasından birbirlerine doğru koşup hasretle sarıldıkları sahnede, ekrandan filme dalıp ikisine de sarılasınız, sevgi çemberi oluşturasınız gelir. --- spoiler ---
(s1r - 31 Ekim 2010 23:13)
başrolündeki tabiat ana'nın enfes oyunculuğuyla göz dolduran film. bir de filmin ortasında gözüken siyah beyaz fotoğraflardan, dersu nun yüzbaşıya gülerek baktığı biri vardı ki, filmin fotoğrafıydı, ana fikriydi.
(sitki siyril - 18 Ocak 2003 19:51)
indirdikten sonra izlemek için iki sene beklediğime hayıflandığım filmdir. filme adını veren dersu karekterini o kadar mükemmel, o kadar gerçekçi oynamiş ki maxim munzuk; filmi izledikten sonra biraz araştırıp oyuncu olduğunu öğrendikten sonra şaşırdım. film öyle bir etki bıraktı ki bende, gerçekten de dersu uzala adlı insanın hayatından bir kesiti anlatan belgesel bir film tadı vardı sanki.doğa yaşamıyla yerleşik şehir yaşamı arasındaki temel ayrım çok güzel özetlenmiş filmde. doğada bolca bulunan su, odun gibi metalar için para ödenmesi, insanın kafasına göre hareket edememesi, herşeyin bir kurala tabi olması gibi günümüzde modern insanın çok yadırgamadan kabul ettiği şeylerin doğruluğunu sorgulatan mesajları hiç abartmadan ve süslemeden çok güzel, çok yalın bir şekilde vermeyi başarmıştır film.ayrıca yüzbaşı ve dersu'nun ikinci karşılaşmalarında, uzun yıllardır görmediğim bir dostumu yeniden görmenin verdiği heyecan ve mutlulukla dersu'ya sarılmak istedim. benim yerime yüzbaşı yaptı bunu gerçi.
(nickinin arasina saklanan korkak - 9 Mart 2011 22:52)
filmle ilgili söyleyecek tek söz yok, gerçekten mükemmel bir film. bunun yanında yukarıda defalarca belirtilmesine rağmen bir kez daha tekrarlamak isterim: buz tutmuş nehrin etrafında kayboldukları sahne başından sonuna dek akıllardan çıkmayacak güzelliktedir. --- spoiler ---kapitan'ın kaybolduklarına bir türlü inanmak istememesi, sonunda duruma ikna olması, güneşin her sahnede biraz daha alçalmasıyla artan gerilim, durumun vahametine erken uyanan dersu'nun ot kesme fikri, bitkinlikten baygın düşene kadar ot kesmeleri ve arada kapitan'ı "kapitan, bıstrı rabotı"(?) diyerek gazlaması, güneş batarken fırtınanın yavaş yavaş başlaması, sonra fırtınanın ortasında ot yığınını birarada tutmaları ve sonunda bayılıp kalan kapitan'ı dersu'nun güvenli bir şekilde ot yığınının içinde sabaha çıkarması, bu arada o tripod benzeri zımbırtıyı mükemmel bir şekilde çatı olarak kullanarak otlardan barınak yaptığını görmemiz...--- spoiler ---yaklaşık 10 dakika süren bütün bu olaylar inanılmaz bir yoğunlukla verilmiştir, akira kurosawa'nın ellerinden öpmek gerekir.
(tamburello - 18 Mayıs 2011 18:24)
kahraman olmak için genç, yakışıklı, amerikalı olmanın gerekmediğini göstermiştir.
(ikeut - 5 Haziran 2011 22:51)
filmdeki dersu uzala karakterini canlandıran maxim manzuk, o kadar samimi, o kadar gerçek, o kadar içten, o kadar tatlı idi ki, film seyrederken ara ara gidip kendisine sarılıveresim geldiğini hatırlıyorum...
(burokrasi - 29 Ağustos 2011 20:23)
alttan alta işleyen güçlü siyasal boyutunun gözlerden kaçtığını sandığım film.doğa ve insan ilişkisi, kent ile kır yaşamları üzerine gidip gelindiği, böylelikle filmin kendi akışını kazandığı aşikar. tam da bu nedenle siyasal bir duruşun tezahürünü barındırıyor. öncelikle yönetmen akira kurosawa'nın ve filmin uyarlandığı kitabın yazarı olan vladimir arsenyev'in, doğa-insan ile kent-kır karşıtlıklarının siyasal söylemlerin ve ideolojilerin ana unsurlarından biri olduğu zamanların çocukları olduğu unutulmamalı.ikincisi, filmin karakterleri ile geçtiği zamanın ve mekanın anlamı dikkate alınmalı. rusya, japonya ve çin devletleri arasında paylaşım savaşlarının konusu haline getirilmiş topraklardan bahsediyoruz; ayrıca hikayenin geçtiği zamanlar, tam da bu savaşların zamanları. dersu uzala, o toprakların halklarının bir çocuğu. yüzbaşı (captain) ise rus devletinin askeri ve o topraklarda-zamanlarda bir temsilcisi. modern devletlerin, dünya topraklarını paylaşarak, kayıt altına alarak ve yeniden yapılandırarak temellük ettiği uzun 19. yy.dan 20.yy.a sarkan bu hırgürün karakterlermizde temsil edilişi hakkında ne denilmeli? filmde ne savaştan ne de modern devlet güçleri ile halkların arasındaki husumetten söz edilmektedir. tam tersine, dersu uzala ve dersu'nun doğayla kurduğu ilişkinin dolayımı üzerinden kendini gösteren doğa, geriye kalan hemen her şeyi kalıntılaştırmakta ve kendi bünyesinde soğurmaktadır. sanki, kırı ve doğayı, kentin ve insanın buyruğu altında kalmaya ve böylelikle ortadan kalkmaya yazgılı gören modern devletin ideolojisi tersine çevrilmektedir. ormanların evladı, devletin askeri ile hesabını başka türlü görmektedir. asker, toprakları ölçüp biçecek, haritalandıracak ve kayıt altına alacaktır. devlet, bu kayıtları elinde bulundurarak, bu kayıtlara bakarak ve dayanarak toprakların mülkünde ve tasarrufunda olduğunu herkese ve her koşulda dayatacaktır. o toprakların çocuğu dersu ise, o topraklarda, o topraklarla ve o toprakları yaşayacaktır. hayvanın, insanın, bitkinin, cansız varlıkların hepsinin birer cana sahipmiş gibi birlikte yaşamalarından başka türlüsünü düşünemeyecek; her birinin eşitçe o toprakların hem sahibi hem de parçası olduğu bir hak ve hukuktan ötesini bilmeyecektir. devletin askeri olan yüzbaşı (captain), dersu'yla karşılaşınca ve dersu'yu tanıdıkça sanki kaybettiği bir şeyle ya da kendi varlığında eksik kalan bir boyutla temasa geçmişçesine büyülenecektir. dersu, askerin temsil ettikleriyle olan kaçınılmaz hesabını, anımsatan ve böylelikle yüzbaşının kafasındaki kabulleri altüst eden hali, tavrı ve duruşuyla görecektir. yüzbaşı ve temsil ettiği şeyler, kendisini soyup soğana çevirse de öldürse de başka türlü bir hesap görme kendi hukukunda ve kitabında olmayacaktır.özetle, dersu uzala karakterinin, bir yandan pek çok yorumcunun da belirttiği gibi kurosawa'nın etik-politik duruşunu temsil ettiği; tam da buna dayanarak diğer yandan ise, seyirciye ve insanlığa, tüm çatışmalara ve sorunlara karşılık benimsenmesi gereken ethos'un cisimleşmesi olarak sunulduğu ileri sürülebilir.
(michel poiccard - 31 Ocak 2012 10:23)
insanın doğadan kopuşu, ağaçlar iyidir, su allahın suyu, her yeri beton yaptık hayvanlar ölüyor falan filan, bunları biliyoruz hep. işlek yerlerde yolumuzu kesen greenpeace'çiler söylüyor, hepimiz duyarlıyız vesaire. ama mesela şehrin içinde 'dur lan bi kuş vurayım' diyen adama ya da mecidiyeköy metrobüs durağının girişine çadır kurup uyumaya kalkan adama ya da allahın odununa para vermeyi garip bulduğu için parka gidip de ağaç kesen adama denk gelince aşağı yukarı hepimiz 'napıyon amanakodumu' ayarında tepkiler veriyoruz, veririz.hah işte bu film derdini öyle bir anlatıyor ki, sibiryanın steplerinde ve öküz gibi ormanlarda geçen bir buçuk saatten ve büyük kaptan dersu uzala şehre gelip de bi 'kutu'ya kapandıktan sonra bu üstte saydıklarımı yapınca, yukarda söylediğim tepkiyi verenlere sinir oluyoruz, 'höt lan, höt' diyoruz.film derdini öyle bir anlatıyor ki, adına medeniyet diyip de öncesi yokmuşçasına kanıksadığımız ve yüzyıllar boyunca yedi kuşaktan genlerimize işlenmiş olan şeyleri bir buçuk saatlik bi gezintiyle bize unutturuyor ve bize filmin başında kapitan'ın da dediği gibi, 'aah dersu' dedirtiyor.ama film bitip de biz dünyaya dönünce, dersu uzala'yı sadece süper bi filmdeki süper bi karakter olarak hatırlıyoruz, diğer her şey unutuluyor, medeniyetimize ve kutu gibi odalarımıza dönüp suya para vermeye devam ediyoruz. çünkü insanların sayısının çok ve kaynakların sınırlı olduğuna ve başka türlüsünün mümkün olamayacağına kendimizi inandırıyoruz. her aklına esen parkta ağaç kesmeye kalksaydı, istediği yere çadır kurup 'ben burda uyuyacam' deseydi bu toplumun hali ne olurdu diyoruz, büyü bozuluyor.hangi filmde/kitapta hatırlamıyorum (hatırlayan olursa ışığı yakıversin), insanların sinemadan çıkınca değişik bir enerjiyle dolu olduğunu ama diğer insanları görüp gündelik hayata karıştıkça 'normal'e döndüklerini, eğer aynı anda tüm insanlara bir film izletilebilse filmin sonunda dünyanın farklı bir yer olacağını söyleyen bir bölüm vardı. işte o film bu filmdir. ah kurosawa.edit: sağolsun tamburello yaktı ışığı, sanırım 'tüm insanlara aynı anda film izletilmesi' kısmını başka bir yerden hatırlıyorum ama bahsettiğim bölüm aylak adam'daymış: "çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor: sinemadan çıkmış insan. gördüğü film ona bir şeyler yapmış. salt çıkarını düşünen kişi değil. insanlarla barışık. onun büyük işler yapacağı umulur. ama beş on dakikada ölüyor. sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar."
(sylarcan - 5 Şubat 2012 20:56)
film üzerine şu yazı da ayrıca okunabilir.
(hanging rock - 15 Haziran 2014 20:47)
kurosawa sermaye sıkıntısı içinde parayı bulduğu yerde seti kuruyordu. kendisine coppolagiller'in kol kanat germesinden evvel rusların yardımıyla bu naif filmi çekmek için sibirya'ya gidip iki yıl cebelleşti, iyi de bi film yaptı. kendisine yabancı oscar'ı verdiler. ama o bu ödüle yabancı değildi, rashomon'la almıştı evvelce. (fakat sanıldığının aksine bu ödülü en çok alan kendisi değil, 4'er kere ile federico fellini ve vittorio de sica) bu filmin aday gösterildiği tüm ödülleri aldığına şahit oluyoruz.dersu uzala toprak insanlarının filmidir. bu insanlar toprağından kopamaz, halk bilgeliği denen şeyin rehberliğinde türlü mühendislik, alet edevat yapımı, insancıllık, ahlak gibi mevzuların üstesinden gelir. yani kafadan, direkt. bir işine karışmaya görün sizi 4000 yıllık bir özdeyiş, atasözü ya da bir metaforla ekarte eder, okumuş adam halt etmiş demeye getirirler. attığını vurur yer, ama canı istemezse ormanın ruhu falan diyiverir. bi sike derman olamamışı da vardır, saf anadolu insanı olarak nitelendirileni de. jose saramago şöyle diyor: "gördüğüm en bilge adam okuma yazma bilmiyordu." bense şöyle diyorum: "bilgelik maksadıyla okumaktan imtina edeni ormana sürünüz."
(grapes of butcher - 20 Haziran 2004 14:46)
orjinal adıyla 'dersou ouzala' akira kurosawa'nın 72'de yaptığı rus gezgini vlademir arseniev'in anılarından yola çıkarak çektiği film. (süper süper seyredin çok etkileyici-cnbc-e oynatıyo )
(poundcake - 24 Temmuz 2001 12:23)
avladığı porsukların parasını kendisi için saklamasını rica ettiği rusun ortadan kayboluşuna anlam veremeyecek kadar naif, boş bir kulubeye (belki biri sığınmak zorunda kalır diye) kibrit, tuz, pirinç ve odun bırakcak kadar iyi niyetli, tundranın ortasında kuru otlardan iki dakikada barınak yapabilecek kadar da işinin ehli mükemmel bir insan, orman adamı...*izlerken insanın aklına ister istemez tom bombadili getirir. zira kendisi de kanaatimce bir film değil, bir masal kahramanıdır.
(mortifera - 19 Mart 2005 13:23)
uzaylıların, efektlerin, derinden geren bir istilanın, seksi bir kadının, siyasi bir propagandanın veya azılı bir seri katilin olmadığı etkileyici bir film. bol henhenli, vınvınlı, dışındışınlı, nooooolu, ooomaygaaatlı bir çok film sizi etkilemeye çalışırken bu film usulca kendini seyrettirip zihninize kazınıyor. tıpkı çocukken dinlediğiniz masalların hiç aklınızdan çıkmaması gibi..
(nikdediginnedirki - 12 Temmuz 2005 03:54)
1976 yılında en iyi yabancı film oscar ını kazanarak akira kurosawa ya, bu ödülü iki kez kazanan tek yönetmen ünvanı kazandıran film.(bkz: rashomon)
(ile - 13 Kasım 2001 11:48)
... gayet sakin bir şekilde akan ve çok uzun sürmesine rağmen hiç sıkıntı vermeyen, lezazet deposu dialoglara sahip şahane film
(deli - 13 Kasım 2001 15:05)
ya$amı insana tekrar gozden gecirten (bkz: akira kurosawa) filmi. filmi izlerken insanligin kendi elleriyle kurduğu yapay dunya yerine dogal olani yadirgadiğınizda(ozellikle dersunun $ehire geldiginde dustugu durumlara gulen sinema izleyicisiyle farkina vardim) , insanlığın dogadan kopusunun ne kadar vahim boyutlarda oldugunu sorgulattiriyor insana. fakat medeniyette de dogadada tek degismeyen $ey dersunun ya$liliktan zayiflayan duyularinin farkina vardigi anda (ki bu dogada artik bu $ekilde var olamayacagini da farkedip yuzbasidan onu evine götürmesini istedigi andi) olum yada olmek korkusu ile hayalinden kurup kurmadigi belli olmayan kaplanin eninde sonunda hepimize gozukecegi...
(blacksilence - 2 Ağustos 2005 16:58)
Yorum Kaynak Link : dersu uzala