Süre                : 2 Saat 23 dakika
Çıkış Tarihi     : 09 Mayıs 2013 Perşembe, Yapım Yılı : 2013
Türü                : Drama,Romantik
Taglar             : evlilik dışı ilişki,Takıntılı sevgi,Parti,Yüzme havuzunda ceset,ölümlü kaza
Ülke                : Avustralya,ABD
Yapımcı          :  Warner Bros. , Village Roadshow Pictures , A&E Television Networks
Yönetmen       : Baz Luhrmann (IMDB)
Senarist          : Baz Luhrmann (IMDB),Craig Pearce (IMDB)(ekşi),F. Scott Fitzgerald (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Amitabh Bachchan (IMDB)(ekşi), Steve Bisley (IMDB), Richard Carter (IMDB)(ekşi), Jason Clarke (IMDB)(ekşi), Adelaide Clemens (IMDB)(ekşi), Vince Colosimo (IMDB)(ekşi), Max Cullen (IMDB)(ekşi), Mal Day (IMDB)(ekşi), Elizabeth Debicki (IMDB), Leonardo DiCaprio (IMDB), Joel Edgerton (IMDB), Eden Falk (IMDB), Isla Fisher (IMDB), Charlize Skinner (IMDB), Garrett William Fountain (IMDB), Stephen James King (IMDB), Goran D. Kleut (IMDB), Tobey Maguire (IMDB), Callan McAuliffe (IMDB), Ben McIvor (IMDB), Hamish Michael (IMDB), Olga Miller (IMDB), Carey Mulligan (IMDB), Gus Murray (IMDB), Kate Mulvany (IMDB), Barry Otto (IMDB), Tasman Palazzi (IMDB), Brenton Prince (IMDB), Milan Pulvermacher (IMDB), Jake Ryan (IMDB), Nick Tate (IMDB), Jack Thompson (IMDB), Sylvana Vandertouw (IMDB), Gemma Ward (IMDB), Felix Williamson (IMDB), Bill Young (IMDB), Lyndell Harradine (IMDB), Erik Anderson (IMDB), Alison Benstead (IMDB), Sarah Bishop (IMDB) >>devamı>>

The Great Gatsby (~ Muhtesem Gatsby) ' Filminin Konusu :
Yazar olma basamaklarını tırmanan Nick Carraway 1920'lerde eğlence hayatının gözdesi konumuna yükselen New York'a gelir. Kendi Amerikan rüyasının peşindeyken tesadüfen milyoner Jay Gatsby ve onun çevresiyle yolları kesişir. Carraway'nin alkolün su gibi aktığı, göz kamaştırıcı partilerle tanışması fazla zaman almaz. Öte yandan bu büyülü Amerikan rüyasının çöküşü de yaklaşmaktadır. Dışarıdan görkemli görünen bu hayatın örtbas etmeye çalıştığı gerçekler su yüzüne çıkacaktır...

Ödüller      :

Academy Awards - Oscar:En İyi Kostüm, En İyi Prodüksiyon Tasarımı


  • "amerikanın jazz age zamanlarını anlatan f. scott fitzgerald'ın şaheseri..çok güzel tasvir etmiş insanları çook..zevkle okunuyor..mecbur olmamıza rağmen.."
  • "malum ortamlara düşmüştür. orospu daisy nin de malum ortamlara düşmesini diliyoruz."
  • "orospu daisy"
  • "(bkz: orospu daisy)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    20li yillari ve o donemde baslayan sosyetik partili , isiltili falan zamanlari , mass productionin gunumuze kadarki etkilerini en super sekilde gozumuze sokan , zamaninin fight clubi bile sayilabilecek , kadin erkek iliskilerini de son derece basarili inceleyen bir klasik olup , oyle "sucks falan demeyi ogrendim simdi ben kendimi ingilizce biliyo sayiyorum"larin hakkinda "hodo" bile diyemeyecegi kitap. (bkz: ayari verdim rahatladim)


    (deja - 3 Eylül 2002 23:51)

  • comment image

    amerikanın jazz age zamanlarını anlatan f. scott fitzgerald'ın şaheseri..çok güzel tasvir etmiş insanları çook..zevkle okunuyor..mecbur olmamıza rağmen..


    (msc - 28 Ekim 2000 13:28)

  • comment image

    geçen hafta ingilizcesinden okurken can yücel ve püren özgören çevirileri ile aynı anda karşılaştırma imkanım oldu.

    can yücel'in tadından yenmez diye tarif edilen çevirisi ne yazık ki daha ilk cümlesinden ofsayt. metinde geçen ifadelere kafasından ordaki ifadelere aslında hiç de uymayan türkçe deyimleri uydurarak kullanmış. iyi çeviri böyle oluyorsa ben de alayım yanıma "atasözleri ve deyimler sözlüğü"nü, ordan bakıp bakıp metin içine serpiştireyim. hatta bir de üstüne adaptasyon yapayım hamlet yakın arkadaşları rosencrantz ve guildenstern ile kahvede okeye oturduklarında yanlarına horatio'yu almazlardı, çünkü o hep taş çalardı diye karakterleri de iyice türkleştireyim. olsun sana "bizden biri hamlet". herkes shakespeare okusun doya doya.

    püren özgören'in çevirisinde yakaladığım yaratıcılık ise akıllara ziyan. "premature" moon (prematüre ay: artık yazar akşam henüz yeni doğan ayı mı, yoksa ayın dolunay olmadan önceki safhalarını mı anlatıyor bilemiyorum.) ifadesini "turfanda ay" olarak çevirmiş.

    şükürler olsun ingilizce metin elimdeydi de ingilizcesinden bitirdim kitabı. çeviri adına kim bilir neler yutturuluyor bize ne yazık ki.


    (mea maxima culpa - 23 Temmuz 2012 02:33)

  • comment image

    tarihten anlamam ama 1920'lere asik bir insanim ve daha once hicbir filmde 1920'lerin ruhunun bu kadar ayrintili sergilendigini gormemistim. oyunculuktan anlamam ama bana oyle geldi ki sanki leo bu filmde kanat takip uctu, hakikaten insan o gulumseyisi omrunde uc bes kez gorur. sinemadan anlamam ama sanki cok cok iyi film, hatta galiba casablanca ve gone with the wind'den sonra en sevdigim ucuncu film oldu bu. film zevkine sicayim diyorsaniz anlarim, sicin.

    --- spoiler ---

    bitek psikolojiden, terapiden, freud'dan anlarim, ondan sevmisimdir belki. piramitleri insa eden kolelerle, firavunlarin yasamlarinin arasindaki ucurum ve herseyi seyreden horus gozleri, o gozlerin new york'un insa edilisini izleyen gozlerle olan benzerligi, gecmisi tekrar edemeyecegimiz, etmeye calistigimizda her dongude bir oncekinden daha fazla yenilecegimiz, bazen bir insanin sevgisini kazanmakla tum dunyanin saygisini kazanmanin ayni sey oldugu ama bunun bile yetmeyecegi cunku bizi dunyaya getiren kisileri degistiremeyecegimiz, herseyi disardan seyreden, bazen de hem icinde hem disinda olmayi basaran insanlarin en vicdanlilar olacagi, karsida yanan yesil isigin anlamsizlamasindan daha kotu olan tek seyin hem karsida yanan hem de evinde yanan isiklarin anlamsizlasmasi oldugu vs vs vs...

    bunlar yuzunden biseylere takilmis kipirdayamayan herkese bu filmi seyretmelerini oneresim var. ama doverler diye soyleyemiyorum. daily mail tabloidi iki yildiz vermis sonucta. bi bildikleri vardir elbet, faka basmayalim simdi. ama sen sen ol hayatinin tum anlamini etten kemikten, kadir kiymet bilmez, cikarci, hayatta asik bile degil yalnizca "guzel ve aptal" olmayi secmis fickle bir varliga yukleme tamam mi old sport? sonra s.kerler.

    ---
    spoiler ---


    (regina phalange - 20 Mayıs 2013 02:06)

  • comment image

    geçtiğimiz haftasonu izlediğim film, yalnız 3d olarak izlemedim. film hakkında yorum yapacak olursak;--- spoiler ---

    öncelikle leonardo di caprio ve tobey maguire' nin oyunculuklarını çok beğendim, zaten bazı yorumlarda da söz edildiği üzere bu ikilinin çocukluk arkadaşı olması filme çok güzel bir tat katmış, nick carraway'ın gatsby'le oluşan dostluklarını bunun sayesinde filme daha iyi yansıttıklarını düşünüyorum. carey mulligan'ın daisy'sine gelecek olursak sesi ve görünüşü olmuş ancak kitaptan da hatırladığım kadarıyla daisy biraz daha kaçık bir karakterdi, sanki bu kaçıklık yeterince verilememiş gibi geldi bana. 'valley of ashes' ve doktor t. j. eckleburg'in gözlerinin filmde de iyi yansıtıldığını düşünüyorum, özellikle daisy, myrtle' a çarptığında, arka planda doktorun gözlerinin olması ''tanrı herşeyi görür, bizi izliyor'' muhabbetinin yansıtılması açısından hoş olmuş, aynı zamanda bu yozlaşmış toplumun ahlaksız bireylerinin birbirini yok edeceğini de sembolize etmiş olabilir. yeşıl ışık olayının üzerinde de yeterince durulmuş, aynı zamanda o dönemin çılgınlığını ve yozlaşmışlığını gatsby'nin partilerinde ve berberdeki gizli girilen partide rahatça gözlemleyebildik. müziklerin mix edilmesi sıradanlıktan uzaklaştırmış, farklı bir yaklaşım olmuş. görsel açıdan da süper, malikaneler, o şatafat zenginlik, o ışıltı. leonardo da ışıl ışıl ışıldamış, yerim. ayrıca ırıspısın daisy
    ---
    spoiler ---


    (mentie - 20 Mayıs 2013 15:35)

  • comment image

    plak çalarken çıkan o pıtır pıtır sesleri bekleyerek gitmiş sanki herkes, buradan anlıyorum ki kimse baz luhrmann'ı ve dehasını bilmeden gitmiş filme. baz luhrmann demek geçmişle geleceği harmanlamak demek, yepyeni tatlar, kostüm, şov, parti demek. ben aradığım her şeyi buldum filmde hem de fazlasıyla. beni içine aldı sanki, hiç kıpırdamadan izledim 2,5 saati. hatta hiç bitmesin istedim. daisy bence muhteşemdi, o bohem ruhu, duruşu, saçı, gözleri, makyajı harikaydı. moulin rouge'u da izleyenler bilir, tezatlarla doludur baz luhrmann'ın filmleri. tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi. hatta bu diyalog da eleştirenlere gelmiş belli ki
    - you cant repeat the past
    - of course you can


    (kalorican - 22 Mayıs 2013 09:40)

  • comment image

    the great gatsby büyük bir düzenbazın bile şehrin geri kalanından nasıl daha dürüst ve duygulu olabileceğini gösteren ihtişamlı bir öyküydü. hiç tüm o yıllara rağmen geçmişi geri getirmeyi istediniz mi? arada geçen seneler hiç olmamış gibi. bunun mümkün olamayacağını içten içe biliyor olmanıza rağmen.

    yaşlı bir adamın aynada kendini görüp şaşırması gibi geliyor bu bana. bu kim lan, tipini sikeyim. bozuk bu! oysa ruhumuz hep 20'lerinde.

    giden sevgili geri döner mi bilinmez ama asla ilk günkü gibi olmayacağı kesindir. tıpkı eski anılar gibi. çok özlersiniz ama -dünya bu ya- bir gün gerçekten geri dönebilmiş olsanız o hayal ettiğiniz ihtişamdan çok uzak olduğunu tam o anda farkedersiniz. hayatın bug'larından biri bu. midnight in paris filminde de çok güzel anlatılan.


    (cncn - 25 Mayıs 2013 20:30)

  • comment image

    bence müzikleri hiç eğreti durmayan film. bana kalırsa baz luhrmann 90 senedir zengin umursamazlığı ve bencilliğine, insanların karakterine ve duygularına dair hiçbir şeyin değişmediği mesajını vermek istemiş seyirciye eski yılların parti sahnelerinde günümüz parti müziklerini kullanarak.

    --- spoiler ---

    günümüzde de aynı olaylar yaşanmıyor mu? bugün de birçok gatsby var aynı hazin sonu yaşayan. aşık olunca aynı yanılgılara ve terk edilince aynı hayal kırıklıklarına maruz kalan. sırf parası olduğu için zengin bir adamla evlendirilen kadınlar, para pul içerisinde sahteleşen aşklar ve duygu karmaşaları. şaşalı partilerin aslında sadece gösteriş olması ve parti bittiğinde gözü zenginliğe doyan insanların mezarınıza bile gelmemeleri, sizin aslında kim olduğunuzu umursamaması. her şeyin bir makyajdan ibaret olması. devletin kokuşmuşluğu. iki tarafın da birbirini aldattığı yapay evlilikler. geleceğe dair umutlar, heyecanlar, hayaller.

    ---
    spoiler ---

    o günden bu güne değişen tek şey müzikler, kıyafetler ve binalar. baz luhrmann da bu duyguları günümüze taşımakta çok iyi bir iş çıkarıyor. o yüzden bence filme bir kitap adaptasyonu olarak bakmamak lazım sadece.


    (baba tenor - 26 Mayıs 2013 23:21)

  • comment image

    insanların parti sahnelerine taktığı f. scott fitzgerald'ın kitabından uyarlanan film.

    filmi ve kitabı anlamak isteyenler için eylemlerin amaçlarını ve insanların bunlara olan tepkilerini ölçmek adına biraz düşünmelerini tavsiye ederim.

    --- spoiler ---
    gatsby o partileri gün olurda daisy çıkar gelir diye veriyordu. nitekim katılanların hiçbiri de orada bulunmak için davetiye almıyordu.

    gatsby'nin evinin tüm ışıklarını her akşam -parti olmayan günlerde bile- açık bırakmasının sebebi körfezin karşı tarafındaki daisy'nin dikkatini çekebilmekti. zaten daisy'le görüşmeye başladığı zaman geceleri ışıkları açmayı da kesti.

    filmin sonlarına doğru nick, tom ve daisy'nin -ve onlar gibi insanların- kayıtsız olduklarını söylüyor. bu yüzden onların tamamı gatsby'nin bir tınağı olamaz, çünkü o boşvermemişti. 5 yıl önce dasiy'ye verdiği sözü tuttu ve gerçekten zengin oldu. bunu ne yolla elde ettiği diğerlerini asla haklı çıkarmıyor. sonuçta tom -ve daisy- kendi suçlarının tamamını ona yıkıp ölümüne sebep oldular. aynı zamanda nick, tom ve daisy gibi insanların yaptıkları pislikleri temizlemeleri için başka insanları kullanmalarından da bahsediyor.
    filmde tom ve daisy gibi insanların aslında ne kadar boş olduklarını gösteren örnekler çoktu, mesela gatsby onun için ne kadar önemli olduğunu bildiğimiz tom ve daisy'nin iskelesindeki yeşil fener ışığından bahsettiği zaman tom anlamaz bir şekilde "yeşil ışık mı? hangi yeşil ışık?" diye şaşalamıştı.

    gatsby'nin türkçeye "ahbap" diye çevrilen o çok sık kullandığı lafı "old sport" aslında biraz ironik, çünkü gerçekte birbirini iyi tanıyan insanlar arasında kullanılan bir söz. fakat film ve kitap boyunca görüp okuduğumuz üzere aslında kimse gatsby'i tam olarak tanımıyor ve onun hakkında dedikodular yayıyorlar. bu söz aynı zamanda "eski dost" diye çevrilebilir ve yine gatsby'nin cenazesinden anlayacağımız üzere onun aslında hiç eski dostu yok. belki bir yerde nick'i bunun dışında tutabiliriz çünkü gatsby ölmeden önce nick'e tüm hayatını ayrıntısıyla anlatmıştı.

    ve sonuç olarak daisy, gatsby öldüğünde bir çiçek bile yollamadı. tom ve daisy gibi insanlar yüzünden üç kişi öldü ki bunlardan ikisi aslında bakacak olursanız onlar gibi insanlar tarafından hiç dokunulmaması gereken alt sınıftan insanlardı ve diğeri de sadece verdiği sözü tutmaya çalışan gatsbydi.
    ---
    spoiler ---

    bence bu eserler -hem film hem kitap, nitekim bence film de son derece iyiydi- o zamanın amerikasını anlatması dışında birini tanımanın tam olarak ne demek olduğunu gösteriyor. tabi listeleyecek olursanız daha birçok anlam çıkartabilirsiniz.

    bunun dışında bu yılın oscarlarında bu filmin birçok dalda aday olacağını düşünüyorum. leonardo dicaprio'nun en iyi erkek oyuncu dalında, filmin en iyi uyarlama, soundtrack, kostüm vs. dallarında aday olması ihtimaller dahilinde bence.


    (earljim - 29 Mayıs 2013 00:33)

  • comment image

    --- spoiler ---

    of arkadaş, nerde bu gerçek aşk ya? niye hepsinin böyle sikko bir sonu olmak zorunda? niye aramıyosun orda adamı? ölür müsün, hiç sevmedim desen? adam dağları, taşları önüne atmş, sen hala "çok fazla şey istiyorsun" diyorsun gatsby'e, lan dingil adam sana bekle diye mektup yazmış, bok var da parayı seçiyon di mi? ama iyi oldu senin için de tom artık sana sayısız boynuz takar, siktir olup gittiğiniz yerde...

    sabah sabah sinir ettin ya!

    allahtan, garibim nick'in aramasını daisy sandı da öbür tarafa huzur içinde gitti "dı greyt getsbi"

    ---
    spoiler ---


    (yalicapkini - 31 Ağustos 2013 08:57)

  • comment image

    --- spoiler ---

    filmin ilk 1 saatini devirince kafamda bir şimşek çaktı. hikaye peri masalı gibi olamazdı. çünkü leonardo di caprio oynuyordu. catch me if you can'den başka mutlu sonla biten bir filmi var mıydı ki bu adamın? geçtim mutlu sonu, ölmediği?

    "hayatta hep yukarı tırmanabileceğimi biliyordum. ama sadece yalnız olursam tırmanabilirdim. o zaman bu kızı öpünce sonsuza dek ona bağlı kalacağımı biliyordum. o yüzden durdum. durdum ve bekledim. biraz daha bekledim. sonra kendimi bırakıverdim... benim gibi bir adamın aşık olmasının büyük bir hata olduğunu biliyordum. daha 32 yaşındayım, daisy'yi kaybettiğimi unutabilsem büyük bir adam olabilirim ama hayatım azizim, hayatım böyle olmak zorunda..."

    daisy bilinen tarihin başından beri (m.ö. 3500 olarak kabul edilir) her toplumda bulunan ve alt tabakayı insandan bile saymayan orospu çocuklarının en pürüzsüzü olarak göze çarpıyor. kendisi ile hemfikir olan allahsız kitapsız kocası da inceden faşist fakat alt sınıftan metres yapmaktan da geri kalmıyor siyrunu siktuğum.

    "gatsby? ne gatsbysi?"

    şımarık kadın kadar ürkütücüsü yoktur. hayatında bir kez bile bu kadınla ilişki tecrübe etmiş adam ölesiye uzak durur bu tipten. tabi bundan haberi bile olmayan tek hayali daha yukarı tırmanmak olan james gatz hiç beklemediği bir anda karşılaşıyor bahsettiğim kadınla. ve maalesef onunla geçirdiği zaman aşık olmak için yeterince fazla ama tanımak için çok az. aşık olduğu kadına bir karakter biçiyor ama bu karakter gerçekten oldukça uzak. bir kaç örnek görse de kendini kandırmaya devam ediyor. halbuki kadın ona çok ciddi ipuçları veriyor. zengin bir adamla evlenmesi, gatsby gerçeği kocasına söylemek üzere iken saçmalaması gibi çok ciddi ipuçları veriyor. ama görmek istemiyor dearest old sport. finalde eline geçen tek şey ise başardığını zannetmesi. başardığını zannederek gidiyor ama karşısındaki umursamaz insanlar onu bir an bile düşünmüyor. yıllar sonra belki de daisy için üff diye iç çekeceği bir anı olarak ölüyor.

    o değil de siz ve sizin gibi insanların kitabını sikeyim buchanan ailesi.
    ---
    spoiler ---


    (charliegorunumlusawyer - 2 Eylül 2013 02:35)

  • comment image

    --- spoiler ---
    aşk diye bir nane olmadığını adamın suratına tokat gibi çarpan film. kadın beyninin sadece ve sadece mantıkla hareket ettiğini tekrar hatırlatıyor. sen hayatını ona adasan ne fayda? o isterse ve aklına yatarsa seninle oluyor. tıpkı bir hayvan gibi, soyunu devam ettirebileceği ve ona öngörülebilir bir gelecek sunan erkekle hayatına devam ediyor.

    ders: daisy karakteri gibi maymun iştahlı ve para düşkünü orospu kezbanlar etrafta kol geziyor, sakın güzel yüzlerine aldanıp da geleceğe dair sözlerine prim vermeyin. bir gün öylece bırakır da bildiğiniz şeyleri tekrar hatırlatır.
    ---
    spoiler ---


    (hello darkness - 3 Eylül 2013 10:14)

  • comment image

    gerçekten reel bir film olmuş. yani aşkların peşinden umutla, ısrarla, öfkeyle koşmanın önemsizliğini o kadar masalsı bir şekilde anlatmışlar ki masalsı bir yerde öyleyse gerçek hayatta neden olmasın diyorsunuz. konunun anlatış biçiminde sürekli bir ters köşe gelecek hissiyatı var fakat gelmiyor. senaryo basit kalmış biraz, en iyi şey ise soundtrackler ve görsellik.

    --- spoiler ---

    5 yıl bekle. sevdiğin kız evlensin ve o gün mektubunu okuyup hüngür hüngür ağlasın. ondan sonra evinin karşısına on numara ağaoğlu evi dik. herşeyini ona göre ayarla. tek düşündüğün şey o kıza olan aşkın olsun. kız arabayla birini öldürsün üzerine al suçu, kızı koru. kocasının karşısına dikil onu seviyorum diye bağır. ondan sonra bir kurşunla öl, sana aşık olduğunu sandığın o masum kızın amında bile olma. cenazene bir çiçek bile yollamasın ve çekip gitsin sessiz sedasız.

    her geçen dakika daha da kızdım lan gatsby'e. yapma işte değmez uğruna yıllarını döktüğün şeye. aşk sevgi olduğu kadar da ihtirastır, bari bu aklına gelsin. ama yok sevmiş bir kere azizim. evlenmeden karısı olarak görmüş sevdiği kızı. attığı mektuplardan özel kitaplık bile yapmış. peki ne olmuş lan? aşk yolunda yaptığı herşey geri tepmiş, şansını sikeyim azizim. her sahnede bir müzik var adamı daha da dumur eden. belki de basit bir senaryo var azizim ama önemli bir konuya pandik atılıyor.

    son sözümü de söyleyip gideyim.. köpeğimin ismini boşuna daisy koymamışım ben.

    ---
    spoiler ---


    (edwood10 - 4 Ekim 2013 03:53)

  • comment image

    dün gece izleme şerefine nail olduğum ve kafamdaki soruların cevabını bulmak için delicesine en kısa sürede kitabını okuma isteğiyle dolduğum bir film.

    filmdeki görsellik ve genel olarak sunulan atmosfer ne kadar başarılı olsa da, fitzgerald'ın şiirsel anlatımının bir filmde tam olarak yansıtmanın imkanı olmadığından, bir de kitabını okuyup hayal gücümüzle çizmek gerekir fitzgerald'ın new york'unu.

    --- spoiler ---

    gatsby kimdir? bu sorunun cevabını dünyada verebilecek tek kişi var. onu gerçekten tanıyan ve trajik ölümü ardından cenazede arkasından yas tutan tek kişi.. tek dostu.. nick carraway.. o ise bize bu hikayeyi anlatırken alkolizmin pençesine düşmüş, öfke nöbetleri ile sürekli bir depresyon hali arasında gidip gelen zavallı bir ruhtan fazlası değil. bütün olanları konuşmak onun için çok ağır. kelimeler ancak kağıdın üzerinde dik durabiliyor.

    gatsby'yi anlamak öncelikle nick'i anlamaktan geçiyor. hayalleri new york'un dişlileri arasında sıkışıp tuzla buzla olmuş birisi nick. yazar olma hayaliyle o canlı ruhunu jazz döneminin hüküm sürdüğü new york'a getirmiş, ancak daha sonra kendini new york onu devasa çarkları içerisinde parçalayıp onu sözcüklerden uzaklaştırıp, en ruhsuz, en cansız, en duygusuz köşesine tahvil satıcısı olarak fırlatmış. ve en önemlisi onun elinden geleceğe dair umudunu alıp götürmüş

    gatsby ise nick'in tam tersi bir karakterde. o bu dünyada her şeyi başarabileceğine inanan, umudun en saf halini tanrısal bir biçimde içinde taşıyan birisi. tıpkı nick'in dediği gibi; gatsby gülümsediğinde içindeki umudun servis ettiği kendine güveni görememek imkansız. kenar mahallelerden multi milyonerliğe yükselmiş, 1. dünya savaşında ölümün kıyısından kaç kez dönmüş, kenar mahalleden gelmesine rağmen aristokrasi dünyası oxford'da okumuş bir mucize adam o. bunların hepsini de ne isterse başarabileceği inancı sayesinde başarmış. çünkü o kendisinin de değimiyle "tanrı'nın oğlu".

    kader bu iki adamın yollarını kesiştirdiğinde gatsby içinde büyüttüğü umut sarhoşluğuyla en büyük sınavına hazırlanıyordu. geçmişi değiştirmek. para, şan şöhret, güç her şeye hükmetmeyi başaran gatsby en zor sınavında akıp giden zamana karşı meydan okumak istiyordu. daisy'i bırakıp gitmesi geçmişte yaptığı bir hata mıydı? veya daisy'i o anki haliyle beraber olmaya ikna edemeyeceği için bunların hepsi kader'in oyunu muydu? her halükarda gatsby, ister kader olsun, ister kendi geçmişinde yaptığı bir hata, bunu değiştirebileceğine inanıyordu. ancak tanrı'nın oğlu bile tanrı'nın koyduğu kurallara boyun eğmek zorundadır. yoksa içindeki bu ateşli arzu, onun sonunu getirir.

    filmin ana teması yukarıda anlatmaya çalıştığım şekilde. ancak gatsby'nin kim olduğu ise hala bir soru işareti.böyle bir karakter gerçekten var mı? yoksa tamamen alkolik nick'in zihinsel oyunlarının bir parçası mı? yoksa gatsby'nin egosu altında şekillenen yarı gerçek, yarı kurgu bir karakter mi? kesin olarak bilmesem de filmde bazı sahneler bize ipuçlarını sunuyorlar.

    öncelikle nick karakteri'nin ruh sağlığının tamamen bozuk olduğunu ve bu hikayeyi bir kitap halinde psikolojik terapisinin bir parçası olarak yazdığını göz ardı etmemek gerek. asıl hayali bir yazar olmak olan ve bunu gerçekleştiremediğinden dolayı hayata karşı umutları gittikçe azalan nick'in bütün bir hikayeyi psikiyatrına bölüm bölüm anlatmak yerine kitap olarak yazması, hikayenin kurgusal boyutları hakkında bize sağlam ipuçları veriyor.

    bunun yanında nick'in gerçekleri nasıl çarpıttığının ufak bir örneği hikayeyi anlatırken söylediği ufak, ama bariz yalanlar. nick, tom ve metresi ile yaptığı alemi anlattığında hayatında sadece iki kez sarhoş olduğunu ve bunlardan birinin o gün olduğunu söylemektedir. ancak dosyasından çok iyi biliyoruz ki, nick bir alkolik ve sarhoş olmak onun hayatının rutin bir parçası.

    ayrıca nick'in hikayesini anlattığı gatsby, amerika'nın en zengin, en ünlü ve en medyatik adamlarından biri. ancak nick hikayesini anlattığında gatsby'nin ismini söyleyince, karşısındaki doktor'un tepkisi "o da kim?" den fazlası olmuyor. bu örnek de nick'in ya gatsby fenomenini oldukça abarttığını ya da bu karakterin tamamen kurgusal olduğunu destekler nitelikte.

    bunun yanında nick'in gatsby ile daisy'nin beraber olduğu her anda yanında olmasına rağmen, bütün hikaye boyunca tamemen pasif bir rolde olması da manidar. nick'in hikayede hiç bir aktif rolü yok. gatsby'nin verdiği partilerde olsun, gatsby ile daisy'nin yeniden ilk buluşması olsun, daisy'lerde yenen yemekte olsun, nick orada olmasına rağmen dışardan olaylara bakan bir izleyici gibi. hikayenin farklı yönlere kaymasına sebep olabilecek bir hareketi bırakın, neredeyse hiç bir yorumda bile bulunmuyor. tıpkı bir yazarın hikayeyi dışardan izlemesi gibi.

    benim fikrime göre, gatsby karakteri nick'in kendi ruhunun bir yansıması. kendi umutsuzluğuna bir panzehir olarak yarattığı kendinde eksik olan ve onu depresif ruh haline iten umutsuzluğunun bir antikoru. içindeki binbir renkle beraber yazar olmayı umut eden nick, kendini sadece gri tonlarının hakim olduğu ruhsuz bir hayata mahkum olunca, gatsby karakteri ona umut oluyor.

    gatsby'nin son sahnede, ölmeden hemen önce daisy'nin aradığını zannederek sonunda başardığı hissine kapılması gibi, buna paralel olarak nick de tımarhanede yazdığı bu roman ile beraber yazarlık hayalini sahte bir başarı duygusu ile tamamlıyor.
    ---
    spoiler ---


    (kumru jr - 6 Ekim 2013 14:59)

  • comment image

    cok ufak bir nuansi hosuma giden roman.

    nick carraway "you can't repeat the past" dediginde gatsby "can't repeat the past?" diye cevap verir. nick'in soyledigini tekrar ederek gatsby birkac saniye oncesini tekrar etmis olur.


    (mathetic - 19 Kasım 2014 02:44)

Yorum Kaynak Link : the great gatsby