• "o olaganustu acilis sarkisi icin (bkz: kugutsuuta ura mite chiru)"
  • "motoko buddha'dan alıntılıyor:bırakın yalnız yürüyeyim,hiçbir kötülük yapmadan. yalnızca bir kaç dileğim var. ormandaki bir fil gibi."
  • "izledikçe "anlaşılmıyor, anlayamıyorum!" diye haykırdığım film."




Facebook Yorumları
  • comment image

    taze bir anime izleyicisi olarak diyebilirim ki, soundtrack ve goruntuler itibariyle asmis ve ilk yapimin otesine gecmis bir filmdi.

    ancak, .... mesaj kaygisi cok cok agir basmis. ilk filmde de felsefi ve agir konular isleniyordu ama cok iyi eritilmis ve filme yedirilmisti. tercume ve altyazi problemi olsa bile aralari doldurup anlayabiliyordunuz... sequel'da ise bu durum fazlasiyla siritiyor gibime geldi. her filmde oyku disi kaynaklardan quote'lar olur, ama adamlari quote'larla konusturmanin iyi senaristlik oldugu kanaatinde degilim.

    bu arada, evet, hala daha filmin oykusunu tum detaylariyla cozebilmis degilim, damn you altyazici!


    (ejderha - 19 Ekim 2007 09:23)

  • comment image

    --- çok feci spoiler ---

    alt (ve üst) mesajları karıştırmadan özetlersek:

    daha gerçekci cyborg üretimi için üreticiler mafya ile işbirliği yapmıştır. küçük kızları kaçırarak ghost dubbing yani hayalet kopyalama işlemi ile belleklerini (ve belkide hayaletlerini) cyborg bedenlere aktarmaktadırlar. böylece daha gerçekci tepkilere sahip cyborg'lar üretebilmektedirler. bu işlem devamlı tekrarlandığı için kızlar canlı tutulmaktadır.

    ancak mafya için çalışan adamlardan biri yapılanlara daha fazla katlanamaz ve kaçırılan kızlara eğer ghost dubbing sırasında problem çıkartırlarsa birilerinin neler olup bittiğini araştırabileceğini ve belki de onları kurtarabileceğini söyler.

    bunun üzerine kızlar ghost dubbing sırasında cyborg bedenlere "sorunlu" aktarım yapmaya başlarlar. sonuçta üretilen 3 cyborg, sahiplerini şüpheli bir biçimde öldürür.

    konu basit gözükse de, alt (ve üst) mesajlar ile son derece karışık (ve sorgulayıcı) bir hal alıyor.

    örneğin, cyborg bile olsa, "hatalı yükleme nedeni ile" arıza yapan bir cyborg'un yokedilmesi doğru mudur?

    ghost dubbing sonrası ortaya çıkan cyborg, hala bir cyborg mudur, yoksa kendi düşünceleri olan yaşayan bir varlık mı olmuştur?

    kızların kendilerini kurtarmak için "hatalı yükleme yaptıkları" cyborg'ların öldürdüğü kişilerin suçu nedir?

    --- çok feci spoiler ---


    (shibumi - 19 Ekim 2007 09:46)

  • comment image

    bu filmde doktorun sorduğu "batou, motoko'yu sikti mi?" sorusu benim de uzun yıllar aklımı kurcaladı. rakı ve birayı karıştırıp içtiğim dumanlı gecelerde sık sık kendimi bu sorunun yanıtını evetleyerek bulur, her şey de bambaşka gelişebilir miydi? aralarında sürekli ve ılımlı bir cinsel gerilim vardığına kalıbımı basardım. sonra gel zaman git zaman ikincil film çıktı. çok başarılı değildi belki de evet. amma batou'nun motoko'yu domaltıp sikmekle kalmayıp ağzına bile verdiğine, hatta taşakları emdirdiğine ve ağzında patlayıp yutturduğuna olan inancımı kuvvetlendiren bir eserdi bu eser. karının gidişiyle bu yalnız ve mutsuz adam daha da çökmüş, daha suskun, daha kederli ve daha hülyalı bir at kuyruğuna dönüşmüştü. hayatının en mutlu anıymış, bilmiyordu. sonra robortlarla döğüşürkene darda kalanda motoko kendini uydudan download edip gps ile ona yardım etti. o an iki şeyi uslu bir mutlulukla kabullendim. a) adamın yüzündeki mutluluk ifadesi, gitme kal bu şehirde dercesineki çocuksu bakışı ve son bir kez omuz omuza onla savaşırkene duyduğu haz hakikiydi. b) aşıkmıştı gerçekten de karıya ve kahpenin devamlı beden değiştirmesi onu içinden elini çektiğin bir eldiven gibi dermansız ve solgun bırakıyordu günden güne. kendimi yine merakın gri hayaletleriyle çepeçevre buldum. robortlarda tamam cinsellik yoktu. otobotlar handiyse de peki ya öbürsüler? yani sayborg ve anduralit tayfası sikişebilir miydi? göt tamam. peki am yarak var mıydı bunlarda? ağzına verse gırtlağındaki dişliler sikin ucunu kıstırır mıydı? göte bastırsa siki boka bulanır mıydı? ağlamaktan kızarmış ve şişmiş gözlerimi ovalarken aklım o meseleyle doluydu. film çok güzel bir tonda bitti. uzun ve bayıcı olmasına rağmen finalde kendine en doğru dokuyu bulmuştu. hüznü eser miktarda umutla harmanlamıştı. arkamdan "hayatımda ilk kez rakı-bira isteyen müşteri görüyom aq" diyen barmene aldırış etmeden barın tavanına yansıtılan sinevizyonda sesi kısık izlediğim filmin hemen ardından başlayan eurosport tenis maçına daldım. hiçbir şey hayat kadar şaşırtıcı olamazdı. sikiş hariç. ay ya? evet amk ya? tek teselli sikiş hariç.*


    (trip - 7 Eylül 2008 13:34)

  • comment image

    mamoru oshii’nin 2004'te kamera arkasına geçtiği muazzam ötesi anime. gerçek, hayal, algılama felan gibi muhabbetleri çok döndürdüm filmlere dair [1] ama böylesi olmadı. felsefe metni okumaktan daha berbat eden film türlerinden.

    --- spoiler ---

    burdan sonrası
    spoiler içerir, izleyenler, izlemeyecek olanlar ve bana ne spoilerden diyenler içindir;

    “evde seni bekleyen eşinin ve kızının gerçek olduğundan nasıl emin olabilirsin ? belki de sen yalnız başına, bir odada, hayaller kuran bir adamsın.” batô böyle diyordu filmin bir yerinde, gerçekte mi hayalde mi olduklarını karıştıran ortağına. lakin bulundukları anın hayal mi gerçek mi olduğu noktasını tartışırken yanıldıkları bir şey vardı: “şu an hangisindeysek, sadece sonra farkına varabilirsin.” hayal ve gerçek arasında bir ayrım sınırı yoktur, hele de üstünden zaman geçmişse, çünkü somut sonuç diye bir şey yoktur, somut sonuç zannetiğin şey bir önceki gerçekliğin ürünü olmadığı gibi onun somut yada hayal olup olmadığına dair de elde kesin bir şey yok.

    o halde, gerçek ve hayal bir birinden ayrılmayan tek şeydir, ayırmak mümkün olmadığından yaşadıklarının hangisi gerçek, hangisi hayal karar vermek imkansızdır.

    bütün bunlara dair ayrıntıyı filmdeki ayna tartışması bize aslında veriyor; öncelikle (bkz: mirror stage)

    insanın ilk yanılgısıdır ayna, kendinin etrafından bağımsız olduğunu etrafın bir uzantısı olmadığını zannettiği ilk evre, kendi gerçekliği olduğunun yanılgısına düştüğü ilk andır aynayla kaşılaşmak.

    filmdeki aynaya ilişkin diyaloglar;
    - “gördüğün şey hoşuna gitmiyorsa aynayı suçlamanın manası ne?”[nikolai vasilevich gogol]
    - “ayna gerçeğin farkettiren bir araç değil, gizleyendir” [ryokuu saitou]
    - ama bizim yüzlerimiz aynalar için yaratılmadı.

    - “kimi aynaya bakar ve şeytani görünmez,”
    - “ayna kötülüğü yansıtmaz, yaratır.”
    - “aynalara bakmamalısın,onları küçümsemelisin” [ryokuu saitou]

    haklı olarak aynalara dair bir kötüleme var, bunların gerçeği yansıtmadığını yarattığını söylüyor. ayna evresinin bize verdiği “bir gerçeklik olduğumuz gerçeğinin” gerçeği yansıtmadığını aksine böyle bir gerçekliği inşa ettiğini söylüyor. ortada bir algılama inşası varsa bunun gerçek olduğunu söylemek kadar absürd bir şey de olamaz zaten.

    hayat zaten kurmaca bir inşadır diyor film, “bir bebeğin içine ruh koyup insanları taklit ettirmeye çalışan insanları anlamıyorum” derken. insanın kendinden önceki insanlarca kurulan yeni bir insan olduğunu dillendiriryor. gerçeklik diye bir haltın olmadığı da zaten buradan belli.

    üstelik bu inşa işi kadim bir sessizlik üzerine yapılır: “eğer bebeklerin de sesi olsaydı, ‘ben insan olmak istemedim’ diye bağırırlardı.”

    bebeğin suskunluğu bebeğin insana dönüştürülmesinin, inşa edilmesinin ön koşuludur.

    eh böylesi bir dünyada camus’un da dediği gibi gerçeklik üzerine atıp tutmak kadar da saçma bir şey yoktur haliyle.

    ---
    spoiler ---

    [1] (bkz: el orfanato), (bkz: ulak), (bkz: atonement), (bkz: oyun bitti) vs. vs.


    (24 saat uyuyan adam - 3 Ekim 2010 00:26)

  • comment image

    quotelarla adamın içini bayan film. ilk filmdeki çöp arabasını kaçıran saftirik adamlardan yok. herkes mi shakespeare olur koca nette. konu ve görüntüler fazla güzel. 6. kez izleyebilirim ama 7.yi bilemiyorum. ah o quotelar olmasaydı.


    (kta - 21 Nisan 2012 17:20)

  • comment image

    kelimelerin kifayetsiz kaldığı katastrofik film.

    mamoru oshii ve ekibi bundan neredeyse 10 yıl önce anime/manga çılgınlığını ghost in the shell ile nasıl başlattılarsa , 2004 senesinde de innocence ile son noktasını koyarak bitirmişler.

    görkemli bir açılışın ardından jeneriğinde chris cunningham’ın all is full of love’ına göz kırpan gynoidleri (oshii için bu cunningham’ı taklit etmek değil, aksine cunningham’a selam çakmak niteliğinde olmalı) ve devamında sergilediği art deco/retrofütüristik tasarımlarıyla klasik film noir’ı bilimkurgu ile kaynaştırmayı başarıyor innocence: yani masumiyet.

    neyin masumiyeti, kimin masumiyeti? aslında her şey intihar eden seks kölesi gynoid’in gönderdiği o hüzünlü mesajda gizli: “h e l p m e…” ama sabırsız olmayın ve adamımız bateau ile birlikte adım adım ilerleyerek “ghost in the shell”i “ghost in the shell” yapan gizemi çözün.

    film, yakuza baskını sahnesiyle önce ağzımızda matrixvari bir action tadı bıraksa da (“yumurta mı matrix’ten çıkmıştır, matrix mi ghost in the shell’den?” tartışmasına girmeye hiç niyetim yok) bateau ve ortağının old testament ve john milton’ın paradise lost’undan ortaya bir büyük karışık quote salatası sohbetiyle seyirciyi yavaş yavaş derinliğine hazırlıyor ve ikilinin locus solus’a* adım attıkları anda başlayan görsel şölen ile hepimizi sersemletip nefesimizi kesiyor. ve artık tam kıvama geldiğimizde, malikanesinin kapılarını açıyor ve nihilizmden tutun da insana insanlığını unutturan posthuman kavramına kadar geniş bir mühimmatla varoluş muammasını yaylım ateşine tutuyor, delik deşik ediyor.

    3 perdelik sarmal kurgulu bu oyun* karşısında peşpeşe 3 darbe alan* ve darmadağın olan seyirci, motoko kusanagi’nin de katılımıyla tam gaz ulaşılan climax sonrasında sigarasından derin bir nefes alarak yavaş yavaş oturduğu yerden ayağa kalkıyor, mamoru oshii ve ekibinin bu şaheserini eğilerek selamlıyor:

    1. perde: aemaeth*

    - i can’t understand people who blow souls into dolls and make them try to mimic humans. if there were to be a truly beautiful doll, it would have a body of flesh without a soul. a corpse that would stand tall, even at the brink of total destruction.
    - reducing yourself to a cyberbrain shell, is that what you want?
    - humans judge things by the shape of gracefulness of movement, no, even with regard to existence itself of the doll, this is the inadequacy of human cognition.
    - wanna get back to business now?
    - no, there’s just one more entity that rivals dolls and the gods.
    - animals, huh?
    - our great surroundings are filled with a deep subconscious pleasure that beings with strong self-consciousness such as ourselves will never be able to feel. for these are the descendants of those who took the throne of cognizance, which is even more difficult than trying to become god.
    - so there’s no choice but to enter into a doll and pretend to be dead. is that what you are saying?
    - confucius says “if one does not yet understand life, how does one understand death?”. the person who understands death must be born. most endure this, not with preparation and resolution but rather with stupidity and adaptation. in other words, although people die because they have no choice, dolls of flesh take this as a given and live with it.

    2. perde: maeth*

    - you wonder if something that looks alive on the surface, is actualy alive or not. on the other hand, you wonder if something with no life is actually alive. if you wonder where the creepiness of a doll comes from, it is because dolls are models of human beings; in other words they are nothing more than humans themselves. the fear that perhaps humans will be reduced to simple gimmicks and materials. in other words, fear that maybe the phenomenon called “human” is actually a form of nihilism or nothingness.
    - let’s get down to business already.
    - as science tried to shed light onto what this phenomenon called “life” is, it started to take a role in the rise of this fear. the belief that nature was computable led to the conclusion that humans can also be reduced to simple mechanical parts.
    - the human body is a machine that winds its own spring, and is living proof of perpetual motion.
    - the 18th century machinist’s theory of the human body has revived due to technologies such as cyberbrains and shells. ever since the externalization of human memory was made possible by computers in order to expand the limits of what is possible by an organism, humans actively sought to mechanize themselves. it was a manifestation of the will to surpass the darwinistic theory of natural selection to obtain by one’s own hands the right to evolve; and also the will to surpass mother nature which begot that very being. it is the phantasm of life, equipped with hardware completely, that this is the wellspring of this nightmare.
    - the true god is geometry!

    3. perde: 2501

    (kelimelerin kifayetsiz kaldığı an…)


    (arsonist - 21 Eylül 2004 23:08)

  • comment image

    bir kez izlemenin kesinlikle yetmeyeceği anime. sürekli bir fikir ve soru bombardımanı altında muhteşem görüntü ve müzikler. belki bilgisayarla 3d modelleme biraz daha az kullanılabilirdi. bazı sahnelerde anime izliyor gibi değilde oyun demosu izliyormuş gibi hissettim.

    birçok insan bu filmi sıkıcı bulacak diye tahmin ediyorum, çünkü gerçekten çok fazla entellektüel muhabbet dönüyor ve bi noktadan sonra insan beyni bunları daha fazla kaldıramaz hale geliyor. mamoru oshii gibi usta bir yönetmen, iki polisi ; "hayat dediğin nedir ki ?", "dur incilden bi alıntı yapayım...", "konfucyus bir keresinde..." gibi konuşturmak yerine daha başka bir şekilde anlatabilirdi meramını diye düşünüyorum.

    evet, "ghost in the shell 2 : innocence" güzel bir anime, sağlam bir düşünce filmi ama yine de benim kalbimde ghost in the shell'in yeri apayrı...


    (ucuncu tekil sahis - 23 Eylül 2004 20:36)

  • comment image

    "children usually train themselves to become human beings. they segregate themselves into roles but where can a child find a perfect model to learn from?

    obviously no human is perfect, so they can't follow a specific human being.

    little girls use female dolls to practice being women. playing with dolls at young ages teaches them how to be a woman.

    a child's smiling face is learned from the false smile of a doll..."*


    (ucuncu tekil sahis - 23 Eylül 2004 20:40)

  • comment image

    ghost in the shell: innocence, içinde insan bulundurmamasına rağmen ilk filmdeki gibi insanoğlunun gelecegi ile ilgili. robot formu bu sefer biraz daha geri planda kalmış ve bu sefer iş bebeklere düşmüş. bebekler "idealize" edilmiş ve insanın varoluşu ve bu varoluşu sürdürmesi bebekler "kullanılarak" çözümlenmiş. çözümlemeler gerçi izlecinin kapasitesine kalmış. sorular, alıntılar, ve bizim kafamızda soru isaretleri bırakan cevaplar..
    eşitlik kargaşasının ise gelecekte iyice kompleks bir hale gelecegini armitage 3 dual matrix'te kavradıktan sonra, i-robot 'un gösterime de girmesiyle dank etmiş, innocence ile de artık bunun çözümünün farklı formlardaki "yaşamların" homojen bir biçimde yaşamasıyla olacağını anlayarak kendimizi telkin ediyoruz..bu dünya hiçbir zaman sadece insanların olmadı şu anda nasıl onu hayvanlarla paylaşıyorsak gelecekte de farklı formlarla paylasmamız gerekiyor..
    ve asla cevabı verilmeyen bir soru: "insanoğlunun varoluşunun sebebi nedir?"

    filmin tek tehlikeli yanı çizimlerin artık ne kadar detaylı bir seviyeye ulaştığını görünce bir daha gorsel anlamda sizi hicbir animenin tatmin etmeyecegi kokrusuna bürünmeniz ve bunun gerçek olacağının da farkında olmanız.


    (darkshine - 9 Ekim 2004 02:21)

  • comment image

    bu filmi izlemeden önce wonderful daysi izlemiştim ve 3d grafiklerle 2d çizimlerin kusursuz harmanlandığını düşünmüş, çok başarılı bulmuştum.

    innocence ise çıtayı wonderful daysin bile üstüne çıkarmış bence.

    müzikler gene şaheser. ilk filmdeki gibi ağır çekimlerle sokakların, uzak doğunun vazgeçilmezi festivallerin ve yağmurun olduğu sahnelerde arka fonda sizi alıp oralara götüren parçalar dönüyor. tabi bir fark olarak bu sefer görüntüler kat kat daha fazla detay içeriyor. her kare içinde o kadar çok detay ve derinlik varki. dondurup arka plana odaklanıp dakikalarca oha dedirten şeyler bulabilirsiniz.

    konu mutlaka ilkinde olduğu gibi ilgi çekici, düşündürücü, insana sorular sorduran cinsten fakat film japonca ve alt yazı yetersiz olunca bir sürü konuşma havada kalıyor. malesef doğru dürüst bir ingilizce alt yazı yok yada ben bulamadım. daha iyi bir altyazı bulunca oturup bir iki kere daha izlemeyi düşünüyorum. anime fanatiklerinin kaçırmaması gereken bir baş yapıt.


    (mithril - 8 Kasım 2004 15:37)

  • comment image

    görüntülerin mükemmelliği karşısında emektar divx oynatıcısı bsplayer'ın bile aciz kaldığı film. filmi oynatırken "abi bu kadar yıllık oynatıcıyım, ben böyle görüntü, böyle çizim, böyle renk görmedim" manasında sürekli hata vermiştir. akabinde programı upgrade ederek filmi tamamlayabildim. ancak altyazılar direk japoncadan çevrilmişti sanırım, çünkü diyaloglar son derece kopuktu. filmin zaten kendisi de konu olarak öyle çerezlik değil. o yüzden tekrar tekrar izlenmeli.


    (kunculu akit - 20 Kasım 2004 15:47)

  • comment image

    ghost in the shell (tarihini de düşünerek) çok çok iyiyse innocence muhteşem bir baş yapıt. brazilin girift yapısına sahip olup cgi olan bir film ancak bu kadar olabilir ve bunun daha ilerisi olamaz dedirtiyor. en kısa zamanda arkadaşlarımla paylaşırken tekrar izlemek için can atıyorum. filmin içine serpiştirilmiş birkaç tatlı referans bize nerdeyse tüm ai başyapıtlarını anımsatmakta. spirited away'e yapılan saygı yürüşü ve çocuklar, run lola runın timeshift ve replay mantığına eklemekte, matrix'in de ebesini siter, yapanlarına da elimi öptürürüm diyor yönetmenimiz... bladerunnera verilen saygı duruşu niteliğindeki referanslar arasında sıratan daha nice gönderme içermektedir bu film. metindeki referansları hiçs aymaya girmiyorum, insanın önüne okunacak en azından 30-40 yüksek oktandan kitap çıkar... görsel olarak o kadar ince bir işçilik söz konusu ki, filmi defalarca dondurup görüntüyü içinize çekmeniz, verilen görsel ve yazınsal referansların beyninize oturması için bedeninize biraz vakit tanımanız gerekiyor. kaçırdığım onca referansı da saymıyorum; onları bir sonrakine, bir sonrakine ve ondan sonrakine saklamayı tercih ediyorum. bu arada bunu yazan parmaklar ve bu beden kimin?...


    (spaztica - 18 Aralık 2004 04:33)

  • comment image

    nefis 3d grafikler, oldukça ağır(ve hatta özellikle ağırlaştırılmış) bir senaryo, alışılmadık bir anime. diyaloglar ne kadar insanı zorlayıcı ve lezizseler kurgu da yeni nesil anime(ve hatta dizi)ler mihenk taşı bellendiklerinde o derece sıradan. görüntüsel şölen, hikaye ve müzik insana güzel bir tat ve zaman mekanda yer değiştirme hissi verseler de, yine de ben hala yaratıcılık dediğimiz şeyi karmaşık sentezlerden ziyade basit(ya da yine karmaşık) yeniliklerde arıyor, başarıyı ise anlatımdaki akıcılıkla kurgunun özgünlüğünün kesişimi olarak betimliyorum. güzel, zevkli, daha iyi kesinlikle olabilirmiş.


    (saldirgan kiraz - 18 Aralık 2004 04:50)

  • comment image

    motoko buddha'dan alıntılıyor:
    bırakın yalnız yürüyeyim,hiçbir kötülük yapmadan. yalnızca bir kaç dileğim var. ormandaki bir fil gibi.


    (stalker - 1 Mayıs 2005 02:07)

  • comment image

    "bir yönetmen hiçbir sınırlama olmadan film çekmek istiyorsa western çekmelidir" denkleminde western'in yerini anime almıştır artık. filmin teması 10 sene sonra cyberpunk'tan mistisizme terfi etmiş, olay örgüsü hep olduğu gibi karmaşık. oshii godard'dan etkilendiğini söylüyor ve filmde japon ve avrupa kültürüne dair onlarca alıntı var. o kadar ki üst-yazı kavramı ile tanışıyoruz, her bir alıntının kaynağı ve kısa açıklamaları üst yazılarda yer alıyor. onları okumaktan alt yazıları kaçırır hale geliyoruz. gözler hep motoko'yu arıyor haliyle, o da kendisini sonra saklıyor. batou yeleğini giydiriyor üşümesin diye ama hem motoko o sırada bir cyborg'un bedeninde - hatta cyborg'un siber beyni yetişmediği için motoko zihnininin tamamını transfer edemiyor - hem de motoko'nun bir bedeni yok artık. o net'te gezinen bir ghost olmuş idi pupper-master ile bir potada eriyince. motoko hep zaten ideal insan idi gözümüzde artık insanlıktan çıkmış, buddha olmuş belli ki. "mutlu musun?" sorusuna da "mutluluk, ah, ne kadar nostaljik bir kavram" cevabını veriyor. finalde yukarıdaki cümleye başlıyor, sonunu batou getiriyor. anlıyor onu batou.


    (stalker - 1 Mayıs 2005 03:01)

  • comment image

    görüntülerin mükemmelliğinin nedenlerinden biride adamların insanları nasıl etkileyeceklerini biliyor olması.atmosferin daima karanlık olması,robotların ifadeleri ve inandırıcılıkları(yaşlı kadın doktor) ve gerçekten de bu filmin adı yakışıyor filme ;innocence.ayrıca ilk filmlede çok iyi bağ kurduğuna inanıyorum.evet.


    (bozukkapuska - 8 Mart 2006 02:53)

Yorum Kaynak Link : koukaku kidoutai innocence