Süre                : 1 Saat 30 dakika
Çıkış Tarihi     : 21 Şubat 1992 Cuma, Yapım Yılı : 1992
Türü                : Drama
Ülke                : Polonya,İngiltere,Fransa
Yapımcı          :  Million Frames , Ciné@ , MM Potocka Productions
Yönetmen       : Jerzy Skolimowski (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Jerzy Skolimowski (IMDB)(ekşi),Józef Skolimowski (IMDB),Michal Skolimowski (IMDB),Witold Gombrowicz (IMDB),Michael Sarne (IMDB)
Oyuncular      : Iain Glen (IMDB), Robert Stephens (IMDB)(ekşi), Crispin Glover (IMDB)(ekşi), Judith Godreche (IMDB)(ekşi), Fabienne Babe (IMDB), Tadeusz Lomnicki (IMDB), Marek Probosz (IMDB), Artur Zmijewski (IMDB), Dorota Stalinska (IMDB), Jan Peszek (IMDB), Beata Tyszkiewicz (IMDB), Zbigniew Zamachowski (IMDB), Jerzy Skolimowski (IMDB), Krzysztof Janczar (IMDB), Marta Pieta (IMDB), Nicolette McKenzie (IMDB), Liza Ross (IMDB), Marise Hepworth (IMDB), Jill Shilling (IMDB), Maria Warburg (IMDB), Magdalena Wójcik (IMDB), Beata Poźniak (IMDB), Kalina Jedrusik (IMDB), Malgorzata Potocka (IMDB), Douglas Blackwell (IMDB), Jan Thompson (IMDB), Michael Sarne (IMDB), Alan McMahon (IMDB), Robert Rietty (IMDB), Sean Barrett (IMDB), Jamie Glover (IMDB), Rupert Degas (IMDB), Stephen Garlick (IMDB), Cassian Degas (IMDB), Sean Chapman (IMDB), Michal Pawlicki (IMDB), Henryk Bista (IMDB), Jerzy Binczycki (IMDB), Jan Pietrzak (IMDB), Artur Barcis (IMDB) >>devamı>>

30 Door Key (~ Ferdydurke) ' Filminin Konusu :
30 Door Key is a movie starring Iain Glen, Robert Stephens, and Crispin Glover. A young writer in 1939 Warsaw faces the conflict of acting his age or relapsing into childhood during the brink of World War II.


  • "gece gece başımı döndürdü jaguar. kendilerini tebrik ediyorum."
  • "lisedeyken okumaya kalkıp, bitiremediğim; bu aralar yine gözüme gözüme bakıp beni oku diyen kitap; ayrıntı yayınlarından çıkmıştır."
  • "yine ve yine baskısı biten roman. jaguar bir baskı yap da torun torba okusun şu güzel kitabı. yine trilyonlar istemesin bu yüzden millet."




Facebook Yorumları
  • comment image

    bazı yazarlar vardır eserleri ve kendisi hakkında kulaktan dolma bilgilerle bile yakalarlar sizi. hiç okumadığınız bu kitaplar biryerlerde tam da sizin aradığınız şekilde varolmuştur ve sebepsiz olduğunu düşündüğünüz bir tutumlulukla ararsınız bu kitapları. ama sizi yakalayacağını yazarda sizde biliyorsunuzdur yani sebepsiz değildir hiç birşey. işte ferdydurke bu kitaplardan en sonuncusu oldu benim için.

    varolma savaşı içindeki bir yazarın hikayesidir ferdydurke. kendine göre varolamama sebebide olgunlaşamamışlığıdır joseph kowalski'nin. ama absurd hikayesi boyunca bu olgunlaşamamışlığın herşeyde ve heryerde bulunduğunu farkeder; birinci ve ikinci dünya savaşı arasında ki polonyoda sanatta, eleştirmende, ailede, gençlerde, yetişkinlerde, modernlerde, köylülerde, burjuvalarda, toprak sahiplerinde yanaşmalarda ve bunların bütününün kıçları, baldırları ve yüzlerinde. ama en çok da o buruşan, başkaları tarafından şekilden şekle girmek zorunda bırakılan varoluşun kıçından gelerek en son noktasını oluşturan yüzlerinde. fakat kurtuluşu eser boyunca farklı şekillerde de olsa hep suratta gören ve çocukluğundan (olgunlaşmamışlığından) kurtulmak isteyen joseph, kitabın özellikle belirtilen bir çok farklı bölümünde de olduğu gibi sevildiğini kabul etmeye her zaman hazır olan kadınlara sığınarak bunu başarabileceğinin farkındadır ve bunu gerçek olmasa da aşkla çözebileceği düşünür, çünkü yazara göre bir yüzden kaçıp sığınılabilecek tek yer yine başka bir yüzdür.

    joseph kowalski olgunlaşarak istediğine kavuşabilmiş midir? bilemem ama eser kesinlikle bu yüzden son bulmuştur; çünkü gombrowicz'e göre yazar kendisini olgunlaşmış saydığı için değil, tersine, olgunlaşmamış olduğunu bildiği için yazmaya başlamıştır; henüz biçimi alt edemediğini ve yukarıya çıkmak isteyen; ancak tepeye daha ulaşmamış biri olduğunu, kişiliğini bulmak isteyen; ancak daha bulamamış biri olduğunu iyice bilerek yazmaya başlamıştır. peki bulduğu kişiliği midir? yoksa çevrenin dayatmalarından mı ibarettir? sanırsam büyük yazar bunu söylemeyi bize bırakmıştır.

    (yazarın romanda kendi çağdaş ve fikirdaşlarına göndermeler de bulunduğunu aşikar. başkahramanın adının joseph kowalski - joseph k.- olmasının bir tesadüf olmadığını ve büyük yazara -franz kafka- bir gönderme olduğundan emin olduğumu söyleyebilirim. ayrıca bütün karakterlerin çıldırmış, saplantılı ve takıntılı olması ve kendilerinden başka kimseyi düşünmemeleri elias cannetti'nin körleşmesiyle çok büyük paralellikler göstermekte. paralellik gösterilen büyük yazarlar arasına rober musil'i de katarsam yanılmış olmam sanırım.)


    (magruder - 8 Şubat 2012 00:18)

  • comment image

    küçülmek isteyen bir yeniyetmenin komik ve onurlu mücadelesi. kötü bir çeviri, daha kötü bir redaksiyon, kaslı bir roman. mesela: "normallik, anormallik uçurumu üzerinde bir ip cambazıdır."

    kendini yalanlarcasına, witold gombrowicz hem cambaz hem anormal.

    sevgili terraincognito'nun hemen altımda yer alan sevimli dokundurmasına binaen:

    verilsin sevgili edebiyatseverim, verilsin, herkese ödüller verilsin, herkes ödüllü olsun, vitrinleri doldursun, sevinelim hepimiz, yaşasın edebiyatımız; ancak bir zahmet 'umarsız'ın kelime anlamı, görece zor bir işe kalkışmanın ve alın terinin yüksek seviye için yeterli olduğuna inanan potansiyel ödül sahibi yüce çevirmenlerimize, editörlerimize, redaktörlerimize ve onların edebiyat aşığı destekçilerine öğretilsin, öğretilsin ki, ben ve benim gibi işten anlamayan, bilip bilmeden konuşanlar da boş yere kafayı duvarlara vurmaktan kurtulsun.
    şimdiden kutlar, nice ödüllü öğrenmeler dilerim.


    (nirvana - 8 Temmuz 2015 23:05)

  • comment image

    jaguar kitaptan okuduğum ilk kitap. kendilerine ve osman fırat baş'a teşekkürlerimi iletiyorum.

    şimdi ise kitaptan bir cümle paylaşacağım, hepimize gelsin:

    "beyler, sanat sunağının önünde diz çökerken insanlara çevirmeye cüret ettiğiniz poponuzu kim şaplaklasın?"


    (girebici - 27 Mart 2016 14:41)

  • comment image

    witold gombrowicz'in pornografi ile beraber beni en etkileyen romanı. ayrıca melburn cbd'de bir barın ismi. bar ismini tabii ki bu kitaptan alıyor ve haftaiçi dahi keyifle çalan bir grup ve bir sürü insanla dolup taşıyor. bu da instagram hedeleri.

    tabii bu mekanın bir de bulunuş hikayesi olmalı değil mi, saçma sapan tüm melbourne yeme-içme mekanlarını instagram'da yakın markaja aldığım ilk taşınma günlerine denk geliyor işte. sonra leziz yemekleri falan gördükçe buraya gidelim diyorum ama ne zaman buluşsak başka bir plan çıkıyor. sonunda dün 9'u geçerek buluştuğumuzda sevdiğim çatı barlarından birine gidiyoruz. adını hatırlamadığım için dalga geçilse de mekanın adı hiçbir yerde yazmıyor, neyse çatıya çıktığımızda görüyoruz ki sadece 1 masa var. hadi diyoruz bir kadeh içer kalkarız, çünkü ben kapatmak üzere olduklarını sanıyorum. derken bir arkadaşımız geliyor ve bakıyoruz ki bar içki servisine devam etmekte, iki, üç derken 11'i geçiyoruz. bu dağınık şehirde saat başı trenler olmasa gidilemeyecek kadar uzakta olan arkadaş bir sonraki trene 50 dakika olduğunu istersek gidebileceğimizi söylüyor tabii ki biz don kişotlar kalıyoruz. mekan kapanıyor, o sırada batılı arkadaş sizi bir yere götüreyim diyor, bir sokağa dalıyoruz onun mekanı da kapanmış ama o da ne tabelaya bir bakıyorum* ferdydurke yazıyor. hadi diyorum buraya girelim. sanırım 3 katlı olan mekanın en son katındaki kış bahçesine oturuyoruz, saat gece yarısını geçtiği ve haftaiçi olduğu halde inanılmaz bir kalabalık var. sonunda oturduğumuzda önce yazarın, sonra romanın, en sonunda da mekanın nasıl hayatıma girdiğini anlatıyorum. sanırım yarım saatlik dersimi ilgiyle dinliyorlar. bu roman olmasa büyümeye dair tüm düşüncelerime ne olurdu hiç bilmiyorum. içkilerimiz bitiyor, tren saati geliyor ve biz arkadaşımızdan ayrılıp el ele tutuşuyoruz. bunu yapabildiğimiz için şanslı hissediyoruz çünkü el ele tutuşmak belirli bir topuklu ayakkabı seviyesi gerektiriyor*.


    (insearchofamidnightkiss - 18 Mayıs 2016 04:41)

  • comment image

    grotesk evreninde ferdydurke'nin, gezinirken bir kafka kahramanı gibi, insan ister istemez joyce'un ulysses'deki dehasını anımsıyor.

    gomrowicz de joyce gibi edebi biçim ögelerini ve muhtelif kurmaca tarzlarını yabancılaştırma efektleri kullanıp yan yana inşa ederek yapıtını kuruyor.

    uydurulan kelimeler, okurlara ve yerleşik edebi tutumlara karşı sivri bir dil, sarkastik bir üslup... eğitim sistemini, ideolojileri, klasik roman anlayışını tiye alış...

    kurmaca üstüne bir manifesto (4. bölüm) da barındıran roman eklektik bir yapı ve kolajvari bir imgeler dünyası vadediyor.

    tanım: kendisi de dahil olmak kaydıyla herkese ve her şeye karşı bir modernistin, witold gombrowiz'in karşı-romanı.

    sıra dışı bir okuma deneyimi.


    (hanging rock - 8 Eylül 2017 22:17)

Yorum Kaynak Link : ferdydurke