Süre                : 1 Saat 1 dakika
Çıkış Tarihi     : 24 Ekim 2015 Cumartesi, Yapım Yılı : 2015
Türü                : Döküman,Drama
Ülke                : Italy
Yapımcı          :  Indigo Film
Yönetmen       : Gianluca Iodice (IMDB)
Oyuncular      : Toni Servillo (IMDB)(ekşi), Paolo Sorrentino (IMDB), Carlo Verdone (IMDB)(ekşi)

Cercando La grande bellezza ' Filminin Konusu :
İlerleyen yaşına rağmen karşı konulamaz bir cazibesi olan yakışıklı Jep Gamberdella, şehrin tadını sonuna kadar çıkarmaktadır. Şık akşam yemeklerinden çılgın partilere koşar. Kıvrak zekası ve mizahi kişiliğiyle her zaman baştan çıkarıcı ve bağımlılık yapan biri olmuştur. Aynı zamanda bir yazar olan Jep, gençliğinde ödül aldığı kitabı ile büyük bir başarı yakalar ve Roma yüksek sosyetesinde önemli bir itibar edinerek ihtişamlı bir hayat sürmeye başlar. Roma’nın en güzel manzaralı evlerinden birinde oturan Jep, terasında eğlenceli partilere ev sahipliği yapar. Takındığı alaycı tavır ile dejenere olmuş insanları ve hayal kırıklıklarını maskeleyerek dünyayı biraz daha iyi bir yer olarak görmeye çalışır. Onun için masumiyetini koruyan tek şey hala hayallerinde yaşattığı eski aşkıdır. Artık yeniden kalemi kağıdı eline almanın zamanı gelmiştir, ancak güzelliğiyle insanı etkisiz hale getiren bu göz kamaştırıcı şehirde içinde biriken derin yorgunluğun üstesinden gelebilecek midir?


  • "filmin sinemada izlenmesi gerektiğinin en taze kanıtı. beni 2. sınıf bedava film sitelerine mahkum eden bu şehir utansın. bat dünya bat. inanır mısınız hala vizyonda düğün dernek var?"




Facebook Yorumları
  • comment image

    yıldızı git gide parlayan italyan yönetmen paolo sorrentino'nun son filmi. roma'da geçiyor. fragmanından sorrentino'nun filmden ziyade roma güzellemesi çektiği anlaşılıyor. cannes film festivali'nin yarışma filmleri arasında.


    (whatdreamsmaycome - 26 Nisan 2013 09:33)

  • comment image

    film ilerledikçe senaryonun da sahibi yönetmen paolo sorrentino'nun gecenin sonuna yolculuk'tan bir hayli etkilendiğini hissedebiliyorsunuz. filmde ki atmosfer farklı kamera kullanımları ve cafcaflı yaşamın altında ki ağır modernizm eleştirisi. olan olmuştur ve hayat devam etmektedir. ilk aşk ve ömür boyunca o anı bulamamakla tüketilmiş bir hayat. ne kadar iyi görünürsen o kadar dibe batmışlığın bir göstergesi niteliğinde.


    (otomatikparadoks - 29 Ocak 2014 15:46)

  • comment image

    celine'in gecenin sonuna yolculuk eserinde bardamu'nun kafayi olumle bozmasi gibi burada da jep gambardella'nin butun yasami bir nevi olum korkusu uzerine kuruludur. bana gore bu iki eser arasindaki en onemli benzerlik budur.
    ayrica paolo sorrentino roma'nin dunyanin en guzel sehri oldugunu gozumuze gozumuze sokmak istemistir cok da guzel basarmistir, tebrik ediyorum. o manzaralari, evleri, bahceleri gordukce agladik lan ayiptir.


    (chichina - 4 Şubat 2014 03:16)

  • comment image

    insanoğlunun yaşamı boyuna uğraştığı şeylerin başında hayata bir anlam katmak geliyor sanırım. hayatı tamamen amaçsız ve boşu boşuna yaşamanın getirdiği gerilimden kurtulmanın en güzel yollarından biri, kişinin kendine sorduğu onlarca soruya verecek cevaplar bulması. bazıları hayatının anlamını “var olmak” ile açıklayacak, bazıları ise hep bir şeyleri "aramak"ta olduklarını söyleyeceklerdir. hayatın anlamsızlığının altını çizen varoluşçu yazarlar bile bunu pessimistik bir nihilizme değil de, yapıcı bir mekanizmaya bağlama ihtiyacı hissetmiştir. nefes alabildiğimiz saniyeleri değerli bir şey için harcadığımızı düşünmenin gerekliliği, bir yandan aksinin mümkün olduğunu aklımıza getirmememizi telkin eder. sürekli yapacak şeyler vardır, gezecek ülkeler, tanışacak insanlar, yiyecek yemekler… dünyanın sunduğu o kadar çok şey vardır ki, bu karmaşa içinde pek çok şeyi neden yaptığını sorgulamak bile istemez insan. la grande bellezza bütün bu yolculuğu sonuna yakın bir yerden tutmak istiyor. kimselerin pek yaklaşmak istemeyeceği, itici, depresif bir nokta aslında. ama bu filmde benzerlerinde olmayan eşsiz bir şey de var: uzun süredir yaratılmış en iyi karakterlerden biri.

    jep gambardella ile tanışmak aslında 70lerin sonu, 80lerin başındaki woody allen karakterleri ile tanışmak gibi. gerçekten itici olabilecek sınırda gezinirken, iç hesaplaşmaları ile izleyiciyi bambaşka bir gezintiye çıkartıyor. akıllı, komik, eleştirel, hatta yer yer sinir bozucu olmasının yanında, hayatı boyunca hep bir şeylerle karşılaşmış ama bunların çok azını içselleştirebilmiş. misojinist değil de misantrop olduğunun gururla dile getiren, arkadaş ortamlarında ölçüyü kaçırmakta herhangi bir sıkıntı görmeyen, hep çemberin içinde olan ama aslında hep dışarıdan bakmaya çalışan ve içten içe sürekli bir şeyleri arayan biri. ama o kadar uzun zaman geçmiş ki, artık ne aradığını hatırlamakta bile zorlanıyor. “muhteşem güzellik” evet, pek çoğumuzun aradığı gibi. ama ne olduğu konusunda kaçımızın elle tutulur bir fikri var ki? üstelik roma’nın büyülü mekanlarına girip çıkabilecek etkiye sahip olmasına rağmen bunlardan aldığı tatmininin sınırlılığı düşünülünce, zevk ve sefa içinde geçen bir hayatın sonunda geldiği nokta düşündürücü.

    gambardella’nın bizim bilincimizdeki hikayesi 65. yaş günü ile başlıyor. bizi alıp roma burjuvazisinin anlamsız zevkler panayırına götürüyor. onlara attığı küçümseyen bakışlarına rağmen onlardan da kopamadığı belli olan gambardella, ilk romanını 35 yıl önce yazıp hem eleştirel hem finansal büyük bir başarı kazandıktan sonra roma’dan hiç ayrılmamış. “muhteşem güzellik” roma’da saklı gibi görünüyor, ama gambardella nerede olduğunu biliyor gibi görünmüyor. ya da arayışından bir noktada vazgeçmiş ve kendini hayatın anlamsızlığı için zevke duyarsızlaşacak derecede hedonist bir noktaya konumlandırmış. tabi bu roma güzellemesi olan film, bir noktada fellini diye bağıran tiyatral ve episodik yapısını kırmak durumunda kalıyor. bir ölüm haberi ile. gambardella’nın yıllar boyu görmediği ama öldüğünü öğrenene kadar da en değer verdiği kimse olduğunu farkedemediği kişinin ölümü: ilk aşkının. muhtemelen onun ilham perisi olmuş, belki de “muhteşem güzellik” arayışına onu iten bu kimse, anılarda tekrar karşımıza çıkıyor. film bir anda yaşlı atmosferinden sıyrılarak kendini gençliğin sıcaklığına teslim ediyor. belki de o sıcaklık, gambardella’yı bütün bu tatsızlık içinde bile hala yaşamaya itiyor. diğer insanların uyanmaya karar verdiği saatte uykuya dalmaya itiyor. yıllar sonra tekrar aşık olmaya itiyor. o enerjinin merkezinde hala bir miktar kalmış durumda.

    35 yıl boyunca kitap yazmamış olmasını, yazacak değerde bir şey bulamaması ile açıklasa da, bunun dürüst bir yaklaşım olmadığı ortada. paolo sorrentino, bu eşsiz karakterini ön plana çıkaracak zıt karakterlerle beslemeyi sürdürüyor. aslında filmde karşımıza çıkan pek çok karakter gambardella’nun bir yönüyle karşıtı. yazar arkadaşı mesela, asla istediği başarıya ulaşamıyor ama yazmaya devam ediyor, ona kötü davranın bir kadına aşık ve sadık kalmaya çalışıyor. ya da ilk aşkının kocası, aradan geçen zamandan sonra yeni bir kadınla birlikte olmaya başlıyor ve sıradan hayatlarında ne kadar mutlu olduklarını açık bir şekilde ifade ediyor. zenginlik ve lüks içinde yaşayan gambardella kıskançlık, küçümseme ve samimiyet karışımı bir ifade ile “siz ne kadar güzel insanlarsınız.” diyor. insanların yaşama sevinci, bir şeyler yapabilecek enerjiyi bulabilme gücü hem küçümsenmesi gereken hem de gıpta ile baktığı bir şey onun için. filmin sonunda gelen 100 küsür yaşındaki azize karakteri ise, artık gambardella’nın yaşadığı absürd anlamsızlık içinde ayrı bir zirve oluşturarak hikayesini noktalandırıyor. hayatını bir güzelliğe ulaşmak için harcamak değil, harcanın hayatın içindeki güzelliklere tutunmak belki de tek çare gibi görünüyor. gambardella hayatındaki sıcacık o anıya tekrar tekrar döndüğünde, o duyguyu hissedebildiğini, ve gerçekten güzelliği orada araması gerektiğini düşünüyor. tanıdığı, sevdiği herkes teker teker ölürken veya onu terk edip giderken oluşan derin boşluğu dolduracak malzemeye sahip olup olmadığından emin değil, ama denemekten başka çaresi de yok gibi görünüyor. sonu olmayan hedonizmin bir çözüm olmadığını biraz geç de olsa fark etmiş ve bir şeyler üretmenin belki de varoluş acılarına merhem olacağını biliyor. bu karanlık komedi, sonunda çok aydınlık bir çözüm yolu sunuyor. sorrentino belli ki kendine sık sık öğütlediği şeyi, karakteri üzerinden bize yansıtıyor.

    paolo sorrentino, fellini’ye olan öykünmesini gizlememiş, ama filmini onun tarzıyla sınırlı tutmamış. komik unsurlarını küçük burjuvazinin enteresan saplantıları üzerine kurmuş, bir yandan da karakterinin derin yolculuğuna bizi görsel olarak da davet edebilmeyi başarmış. hem komik hem de dramatik yönünü bu kadar başarılı tutabilmesi, ikisinin gücünü de sinerjik şekilde arttırıyor. bir saniye bile durmayan kamerası müzik videosu çeken bir eda ile gezinirken, roma’nın güzelliğini fotoğraflarken ölen japon turisti, botokscu doktoruna hindistan’da mükemmel bir dizanteriye yakalandığını anlatan kadını, yıllarca tek bir cümle bile kurmayan komşunun gizli sırlarını, televizyonu olmadığı için anlamsız bir gurur duyan ve bunu her fırsatta dile getiren kadını ve pek çok benzersiz ayrıntıyı da yakalamayı beceriyor. dahası filmin zıt uçlarda gezinen müzikleri de bir filmde abartılı müzik kullanımı nasıl başarılı olabilir, bu konuda bir ders gibi. arvo part’ın minimal klasik müziği ile en kitsch disko şarkıları aynı filmin içinde ancak bu kadar başarılı eriyip gidebilirmiş.

    sorrentino şimdilik kendi “muhtelem güzellik”ini bulmuş gibi görünüyor. şiirsel olduğu kadar komik, komik olduğu kadar derin, derin olduğu kadar karmaşık yapısı ile tanımlanamayan bir yerde duruyor. italyan sinemasının uzun süredir çıkardığı en iyi iş, ve buna yaklaşacak bir eser çıkarmaları biraz zaman alacaktır.


    (je androcoen - 8 Şubat 2014 08:07)

  • comment image

    filmle ilgili ileri geri konuşmayacağım, çok yorum yapmayacağım. hakkında "anlamadım/beğenmedim" yorumunu yapanlara diyeceğim şey; bence bu filmi izledikten sonra biraz gidip federico fellini izlemek lazım. dil, anlatım, alt metin için.

    roma sokaklarını adım adım gezdiren bir film olması kısmını sevdim, roma ve roma'daki genç kuşak eleştirilerini de beğendim. dediğim gibi geri kalanı ile ilgili ileri geri konuşmayacağım. haddim değil.

    sadece çok çok uzun tutulmuş dans sahneleri filmin başlarında değil de sonunda bir yerlerde olsaydı salon olarak ayağa kalkıp karşılıklı göbek atabilirdik, onu diyeyim.

    müzikleri çok beğendim ve özellikle zbigniew preisnerdeğinmeden geçemeyeceğim bir noktada duruyor benim için.
    https://www.youtube.com/watch?v=t2uk0d59jni

    bir de evet 142 dakikalık film yapmışlar, evet gerçekten 142 dakika sürüyor.


    (bezdim - 23 Şubat 2014 21:56)

  • comment image

    herkesin geçmişle kurduğu başka türlü bağlar var… ama herkesin geçmişle bir bağı var. öyle ki; nasıl bir insan olduğumuz, yaratılışımız, üslubumuz, duruşumuz, naifliğimiz, katılığımız, yenilmezliğimiz, zayıflığımız… bu bağı nasıl kurduğumuzla, nasıl taşıdığımızla, nasıl büyüttüğümüzle, kısacası, nasıl kök saldığımızla ilgili.

    “çünkü kökler önemlidir”

    bazılarımız; şu an yaşıyoruz ama tamamen geçmiş’le, geçmişin her anıyla. bazılarımız; geçmişte yaşadığı tek bir anı yeniden bulabilmek için geleceği yağmalıyor, yakıp yıkıyor. bazılarımız; geçmişte yaşadığı anları ve hatıraları, şimdi’ye ve geleceğe, tamamen kendi istediği yalanların içine sokup taşıyor. bazılarımız; geçmişi taşımak dahi istemiyor, bırakabildiği an ardına bakmadan kaçmaya çalışıyor. bazılarımız; geçmişten bugüne tekrar eden başarısızlıklarını, durmadan yarına da taşıdığını farkettiği anda, pes ediyor ve kurtuluşu geçmişe – yani kaynağın başına- dönmekte buluyor. bazılarımız; tüm adımlarında taşıyor geçmişin izlerini, bazılarımız bu izlerin yanına bambaşka izler ekliyor, bazılarımız bu izlerin üzerinde çokça tepinirse yok olurlar sanıyor... anlayacağımız; geçmişte ekilenler, şimdi ve gelecekte çok başka başka biçiliyor.

    jep’in filmde dediği gibi; “hayat tek bir bireyin anlayamayacağı kadar karmaşık”. belki de bu yüzden, filmde gözüken her karakter, evet her karakter, onların gözünden bakmaya imkan veriyor. hepsinin türlü türlü bağları ve hikayeleri var... geçmişe ve bugüne dokunuşları öyle farklı ki; hepsi geçmişte yaşadıklarıyla, bugünün muhteşem güzelliklerini arıyorlar.

    hayran bırakan oyunculuklarla, eşsiz roma görüntüleriyle, ve mükemmel müziklerle bezenmiş bu film; nasıl ki italyan sinemasının son yıllardaki yüz akı olarak yorumlandı, beni de “muhteşem güzellik”lerin filmlerde de yaratılmaya devam ettiğine inandırdı, yeniden.

    şimdi sadece dinleyin, belki biraz da geçmişi düşünün;

    http://www.youtube.com/watch?v=acnh6m1ee8k
    http://www.youtube.com/watch?v=7nmth83cmby
    http://www.youtube.com/watch?v=pcqtz7p_ikq
    http://www.youtube.com/watch?v=fo8dqdwbzli
    http://www.youtube.com/watch?v=gdh4eyuvvfg


    (dolls - 24 Şubat 2014 22:34)

  • comment image

    biliyorum, "görsel şölen" ziyadesiyle alelade ve gelişigüzel bir tamlama, ama, gerçekten, bu film hakkında bir şeyler yazmaya başlarken kullanılabilecek daha iyi bir tamlama bilmiyorum.

    hatta "işitsel şölen" tamlaması dahi iliştirilebilir bu paolo sorrentino "güzellik"inin yakasına, adeta bir sanat tarihi müzesi içinde yaptığımız bu iki küsür saatlik doyurucu yolculuk boyunca bize eşlik eden harikulade şarkılar sebebiyle.

    ve geçmişe bakıp bugünün ardında kalan birkaç aya bakıp bu süre zarfında izlediğim filmleri şöyle bir gözümün önüne getiriyorum ve «hayır,» diyorum «böyle bir "muhteşem güzellik" görmeyeli epey olmuş!»

    "la grande bellezza"nın sunduğu görsel hazineye, yakın zamanda izlediğim filmler arasında en güncel rakip richard ayoade'nin "the double"ı olabilir belki. fakat "the double", "la grande bellezza"nın rengahenkliği karşısında sunduğu ağırlıklı olarak turuncu-siyah distopik renkleriyle ancak "takip eden" bir rakip olabilir.

    geçmişte biraz daha ilerlediğim zamansa park chan-wook'un yine 2013'te gösterilen "stoker"ı çıkıyor karşıma. "stoker", görsellik açısından "la grande bellezza"nın karşısında kendinden emin bir edayla dikilebilir fakat konu hikayeye geldiği vakit "stoker"ı "la grande bellezza"yla safi karşılaştırmak dahi bütünüyle abesle iştigal etmek olur.

    --- spoiler ---

    tabii, şunu da unutmamak lazım: "le grande bellezza"nın "hikaye" ile pek bir derdi yok aslında. onun tüm derdi, adının da fikir verdiği gibi, salt "güzellik"le ya da "güzeli bulmak"la ve belki de sadece "güzeli aramak"la ilgili. "güzel" olana ilişkin olan "şey" bir antik dönem heykeli olabilir, jackson pollock-vari bir performans-resim sanatı icrası olabilir, tavanın griliğinde rastlanılan masmavi bir deniz olabilir, yahut onyıllar öncesinde kalmış sevgili bir kadının bedeni de olabilir. mesele, bu "olası" "güzel"lerden doğru olanı "bulmak" değil, "aramak"tır. filmin louis-ferdinand céline'in "voyage au bout de la nuit" adlı eserinden ve dahi kitabın "yolculuk" temalı bir kısmından bir alıntıyla başlaması ve jep gambardella'nın neden artık yazamıyor olduğuna dair bir soruyu «çünkü "muhteşem güzellik"i arıyordum. ama... onu bulamadım.» şeklinde cevaplaması da bu "arayış" fikrini güçlendiriyor.

    ---
    spoiler ---

    filmden cımbızladığım birkaç yönetmenlik harikasını da buraya teyelleyip sonra kaybolayım:

    uno!
    due!
    tre!
    quattro!
    cinque!
    sei!

    ve elbette...

    sette!


    (siyah giysili adam - 27 Şubat 2014 09:15)

  • comment image

    gereğinden ağdalı bulduğum, yine insana keyif veren bir film. jep'in terasındaki akşam toplantıları bana rollo may'in kendini arayan insan kitabından şu satırları anımsatmıştır:

    "insanoğlunun tarihi" der norman cousins, "yalnızlığını paramparça etme çabasından ibarettir". her gün aynı insanların buluşmasına, aynı kokteyllerin içilip aynı konulardan konuşulmasına yahut aynı boş lafların edilmesine rağmen bu atlıkarınca gibi ardı arkası kesilmeyen partilerin sürdürülmesi son derece önemlidir. önemli olan şey söylenenler değil, herhangi bir sohbetin sürekli devam ediyor olmasıdır. sessizlik büyük suçtur, çünkü sessizlik yalnızlığı anıştırır ve korkutucudur.

    jep'in seneler sonra içindeki yaratma cesaretini çıkartması ve değerlendirmesiyle birlikte mutlu sona bağlanır.


    (uniqueunicorn - 4 Haziran 2014 22:28)

  • comment image

    *
    --- spoiler ---

    baş karakter jep gambardella hakkında bir iki maruzatım var.
    jep hayatını 'grand beauty'sini yani bir nevi rosebud'unu * düşünerek geçiren yaşlı bir adam.
    filmin bir yerinde geçen şu alıntı jep'in bu durumunu şöyle anlatıyor:
    "yaşasın hayat, kahrolsun hatıralar."
    tüm bunlara rağmen odasının tavanında bir deniz hayal etmeyi başarıyor. bu hayalin önemi ise ramona'nın aynı hayali kuramamasında yatıyor. jep ona "sen de denizi görüyor musun?" diye sorduğunda ne kadar "evet" desede kamerayla onun bakış açısından çıplak tavanı görürüz. ve beklendiği üzere bu sahnenin hemen ardından ramona intihar eder. hayata karşı umudunu bir türlü elde edememiştir. bu umudu elde etme yöntemini ise romano'nun ağzından şöyle dinleriz;

    "-tüm yazlarımı eylül için plan yaparak harcadım.
    artık yapmıyorum
    artık yok olan güzel planları hatırlayarak geçiriyorum yazı.
    biraz tembellikten, biraz kayıtsızlıktan...
    nostaljik hissetmenin nesi yanlış?
    geleceğe inancı kalmayanların elinde kalan son avuntu budur!
    yağmur yağmadan ağustos sona eriyor ama eylül gelmiyor!"

    fakat elisa'nın geride bıraktığı eşinin kendine yeni bir hayat arkadaşı olan polina'yı bulması üzerine jep bir garip olur ve sürekli hayalini canlandırdığı elisa'ya ait bir umutsuzluğa düşer. kendini ise şöyle özetler;

    jep: -bu akşam ne yapacaksınız?
    + hiç. polina ütüyü bitirecek sonra birer kadeh kırmızı şarap içeceğiz. biraz televizyon seyredip yatacağız.
    ya sen?
    - ben çok içeceğim, ama sarhoş olacak kadar değil. sonra siz uyanırken ben uykuya dalacağım.

    ---
    spoiler ---

    *
    avangart sanatçılığın abartılmasına dair filmden güzel bir diyalog;

    --- spoiler ---

    -ne okuyorsunuz siz?

    +okumaya ihtiyacım yok, vibrasyonlarla besleniyorum, duyu ötesi olanlarla.

    -duyu ötesi algılama bir kenara, vibrasyonlarla neyi kastettiniz?

    +vibrasyonların şiirselliği kelimelerin basitliğiyle tarif edilemez.

    -deneyin en azından.

    +ben bir sanatçıyım, hiçbir şeyi açıklamak zorunda değilim.

    -o hâlde şöyle yazıyorum: "vibrasyonlarla besleniyor ama ne olduklarını bilmiyor."

    +bu röportaj hoşuma gitmemeye başladı. sizde çelişkili bir durum seziyorum.

    -vibrasyonlar gibi mi çelişkili?

    +baş belası olduğunuza dair! annemin tacizci sevgilisinden bahsedelim.

    -hayır! vibrasyonun ne olduğunu öğrenmek istiyorum.

    +..dünyayı yakalamak için kullandığım radar.

    -radarınız... yani?

    +baş belasının tekisin. kötü bir başlangıç yaptık. talia concept gazetenizle röportaj yapmak istiyor...
    ...çok fazla okuyanı var. ama siz ön yargılısınız. nişanlısıyla günde 11 defa nasıl seks yaptığını yazın, o yetenekli bir kavramsal sanatçıdır. basket toplarını konfetiyle kaplar. heyecan vericidir.

    -talia concept benim için anlamı olmayan şeyleri anlatıyor. tek duyduğum yayınlanma imkânı olmayan hava cıva. beni böyle şeylerle cezbedemezsiniz. "ben bir sanatçıyım, açıklamak zorunda değilim."
    gazetemizin kültürlü bir okuyucu kitlesi vardır. enayi yerine konmak istemezler. ben o kitle için çalışıyorum.

    +o zaman sanatçı olarak olaylarla dolu, zorlu ama zorunlu olan yolculuğum hakkında konuşmama izin verin.

    -kim için zorunlu? tanrı aşkına bayan, vibrasyon nedir?

    +... bilmiyorum

    - bilmiyorsunuz.

    +takıntılı pisliğin tekisin! editörüne daha prestijli bir gazeteci
    yollamasını söyleyeceğim.

    ---
    spoiler ---

    *
    ve filmi izlememiş olsanız bile şu diyaloglardaki rahatlama hissi ayrı bir güzel,

    --- spoiler ---

    +hayır, hayır... yalanlarımı ve kırılgan olan yönümü bana tam olarak söyle! ben taşaklı bir kadınım, söyle hadi, söyle bana!

    -"taşaklı kadın" bir beyefendi için fazlaca aşırıya kaçabilir. peki stefania, bunu sen istedin. rastgele sayıyorum:
    öğrencilik günlerinde verdiğin sivil hizmet gözlerden kaçtı. ama verdiğin diğer bir hizmet birçoğu tarafından hatırlanıyor. üniversitenin tuvaletlerinde gösterdiğin yoğun hizmet.
    parti hakkında yazdın çünkü liderinin metresiydin. yazdığın 11 adet roman parti'nin finanse ettiği küçük bir yayınevi tarafından basıldı. parti'ye bağlı önemsiz gazeteler tarafından incelendi. ehemmiyetsiz olduklarını herkes açıkça söylüyor.
    kısa romanımın daha iyi olduğunu söylemiyorum, o konuda hemfikiriz.
    eusebio ile olan ilişkin.. hangi ilişki? eusebio giordano'yu seviyor, herkes bunun farkında. yıllardır bu böyle. her öğlen arnaldo'nun yerinde askılığın altında yemek yiyorlar. meşe ağacının altındaki sevgililer gibiler. biliyorsun ama görmezden geliyorsun. katlandığın tüm fedakârlıklarla çocuklarına olan bağlılığın...
    hafta boyunca tv'de çalışıyorsun, her gece dışarıya çıkıyorsun uyuşturucu satıcılarının bile çıkmayı göze almadığı pazartesileri dahil. asla çocuklarınla birlikte değilsin çıktığın uzun tatiller de buna dahil.
    ek olarak bir kâhyan, bir garsonun bir aşçın, çocukları okula götüren özel bir şoförün.. tam olarak ne zaman ve hangi fedakârlıklarda bulunuyorsun?
    işte bunlar sözünü ettiğim sahtelikler ve kırılganlıklar.
    stefania, anne ve kadın. 53 yaşındasın, hepimiz gibi pislik içinde bir hayatın var. üstünlük taslayıp bizi hor görmek yerine bize içtenlikle yaklaşmalısın. hepimiz umutsuzluğun eşiğindeyiz tek yapabildiğimiz birbirimizin
    suratına bakmak birbirimize eşlik etmek, biraz şakalaşmak.
    değil mi?

    ---
    spoiler ---


    (serifdogukaneksi - 3 Ocak 2015 02:21)

Yorum Kaynak Link : la grande bellezza