The Ice Storm (~ Buz firtinasi) ' Filminin Konusu : 1973 yılı şükran gününden hemen sonra... Hoods Ailesi yavaş yavaş kontrolden çıkıyor. Benjamin Hoods ofisteki dertlerini hatırlamamak için içkiye sığınırken, karısı devamlı yalan söyleyen kocasına karşı sabrının son zamanlarını yaşıyor. Aile ilişkileri gitgide yozlaşıyor ve o sırada yüzyılın en büyük kar fırtınası ortaya çıkıyor.
Ödüller :
Yin shi nan nv(1994)(7,8-16259)
Xi yan(1993)(7,7-12525)
Se, jie(2007)(7,6-34166)
The Sweet Hereafter(1997)(7,6-29733)
Tui shou(1991)(7,3-3161)
Ride with the Devil(1999)(6,8-12207)
Taking Woodstock(2009)(6,7-26903)
Cannes Film Festivali : "Best Screenplay"
amerikan aile yapısını eleştiriyor gibi gözükse de,avrupa hatta türk aile yapısınında o hale geldiği düşünülürse herkesin izleyip,üzerine düşünmesi gereken bir filmdir.--- spoiler ---bir kız çocuğu *,ailesi tarafından sevgi görmüyor,babası annesini aldatıyor.kız bir çıkış yolu arıyor ve bu noktada cinselliği buluyor. cinselliği bir anlamda kendi özgürlüğü olarak görüyor.kendini ifade etmek için, "işte ben buyum" demek için cinselliği kullanıyor kız. ve fırtına gecesi yine cinselliğini kullanıyor kız. telefonda kesin cevap vermediği,sonrasında evine giderek kardeşiyle yattığı çocuk, buz fırtınasında elektrik çarpmasıyla ölüyor.annesi babasına inat, bir başkasıyla * yatıyor. babası çok içip kendini kaybediyor. ve kızın olaylardan habersiz abisi, bir trende şehire gelmeyi bekliyor. bir aile dramı,daha nasıl anlatılabilir ki. sadece sevişerek birey olduğunu sananlara bir ders niteliğinde,bir cevap niteliğinde bir ang lee filmi.--- spoiler ---
(gioberg - 1 Aralık 2006 02:07)
christina ricci'nin giydigi eldiven gibi her parmagi ayri olan, hatta renkleri bile ayri olan coraptan edinmek icin ormeyi bile dusunmustuk pengle. sonra unuttuk sandik ama bak unutmamisiz, icimde kalmis.
(yok - 8 Mart 2000 00:34)
elijah wood'un öylesine sade, dramatikleşmeden ölümünü izleyip kocaman olmuş ve donuklaşmış gözlerini günlerce unutamadığım film.
(monictyt - 9 Mart 2008 22:52)
ang lee'nin dev filmi. --- spoiler ---buzdolabından çıkarılan kapta kırılan buzlar gibi bir çatırdamanın az ilerisinde bir fırtına bekler iki aile... çocukları için karşı madde olan ebeveynler nixon watergate skandalı televizyonda yankılanırken yavaş yavaş eriyecektir. buz fırtınası bittiğinde öncesinde değil filmin sonunda bir sessizlik yaşanır. sigourney weaver gözlerini açıp ağlama seslerini duyduğunda kaskatı kesilmiş şekilde kameraya bakar. buz bu, yakar. --- spoiler ---
(jael - 19 Ekim 2009 20:44)
rick moody'nin romanından uyarlama 1997 tarihli ang lee filmi. oldukça depresif bir aile dramı. ang lee gerçekten insanı büyük ve abartılı trajediler yaratmadan da inanılmaz irrite etmeyi ve hüzünlendirmeyi başarıyor. key party denilen olayı da bilgi dağarcığımıza eklemiştir zamanında. hood ailesi ve etrafında gelişen bir soğukluk, sevgisizlik ve aile filmidir. oyuncu kadrosu gerçekten muhteşemdir. sigourney weaver cidden belki de ilk kez güzel kadın olmuştur (hem de o boksör suratına rağmen). filmin sonunda hood ailesinin önce garda, sonra otomobilde buluşabilmeleri bir nebze olsun o film boyunca süren bunalım halini toparlar.
(sanver - 26 Eylül 2010 13:38)
--- spoiler ---“fantastik dörtlü bir aile gibidir, diğer süper kahramanlardan farkı da budur; ne kadar güçlenirlerse fark etmeden birbirlerine verecekleri zarar o kadar artar. aileniz sizin karşıt maddenizdir. bu bir paradokstur. siz ne kadar yakınlaşırsanız içine düşeceğiniz boşluk da o kadar derinleşir" diye bir açılış eyleyen ve konusuna zemin hazırlayan ang lee eseri.--- spoiler ---
(jael - 18 Aralık 2010 22:25)
christina ricci'nin filmde giydigi parmakli coraplardan artik ormeye gerek kalmadigi gibi, her parmagi farkli renk olanlari da cikmis. benden soylemesi !
(penguen - 3 Ocak 2003 15:42)
bu filmi seven lymelife filmini de sever diye düşünüyorum.
(irbat - 26 Aralık 2010 02:54)
nefis bir ang lee filmi.filmdeki en önemli noktalardan biri, soğukta moleküllerin hareketsizleşmesi tespitidir. böylece nefes aldığında soluğunla bedenine sokabileceğin hiçbir şey kalmıyor. moleküllerin hepsi sabit halde. bunu filmde güçlü bir metafor olarak kullanmış yönetmen. insanlar arasındaki gerçekleşmeyen duygu transferinin ve iletişimsizliğin altı, bu şekilde kalın bir kalemle çizilerek verilmiş.
(tabularasa - 5 Ocak 2003 13:24)
american beauty'nin önceli gibi geldi film bana, gerek orta sınıf amerikan ailesi eleştirisi gerekse ilk ergenlik sorunlarını ele alışı bakımından.
(simon bolivar - 5 Ocak 2011 00:07)
muhafazakar olmayan bir film. tüm dertlerimizin müsebbibi cinselliktiri değil değişim ve merak duygusunun neleri beraberinde getireceğinin tahmin edilemezliğini anlatır. american beauty, magnolia gibi filmler gibi birçok karakter ve bunları oldukça derince incelemeyi esas alan bir filmdir. çocukluk-ergenlik-yetişkinlik dönemi arasında doğal bir merak duygusuyla içgüdüsel olarak yaşanan cinsel yakınlaşmalar realist bir bakış açısıyla aktarılmıştır. bu da ağır atmosfer filmi olarak görülen filmleri ilgi çekici kılan bir yöntemdir. atmosfer filmi içine girebildiğin derece başarılıdır. bu film olay esaslı da olsa -özellikle belirtilmek istenen soğuk ve karlı atmosferi mekan alan- a simple plan ve fargo filmleri gibi başarılı bir filmdir. soğuk atmosferin soğuk insanları hakkındadır. yeniliklere de merak duymaktadır bu insanlar belki de soğukluk bir kalıplaşmış yaşam tarzını temsil etmektedir. key partynin söz konusu olduğu bir ortamda 16 yaşındaki çocuğuna cinsel eğitim verirken açık olamayan ben hood'un olduğu filmdir. ailesinin çevresel etkilerle yaşadığı trajedilerden haberdar olmadıkça mutlu olan kendi halinde bir paul hood'un olduğu filmdir. cinsellik konusunda içgüdüleriyle hareket eden siyasetle ilgilenecek kadar büyük, babasının kucağında suçlu bir çocuk gibi hissedecek kadar küçük wendy hood'un olduğu filmdir. kocasının kendisine veremediği belki de tek şey olan cinselliği, bir başkasında arayan ama bu ilişkiyi sadece cinsellikle sınırlayacak kadar kendini bilen bir kadın olan janey carver'ın olduğu filmdir. gizemli, farklı bilime ilgisini anlamakta zorlanacağınız mikey carver'ın filmidir. sonuç olarak 2 saatte kısa bir süreye koca bir roman uyarlamasını kendi diliyle anlatabilen ang lee'nin muhteşem karakter dramasıdır. izlenmelidir.
(arkeoenes - 20 Mayıs 2011 04:30)
orada yaşayanlar haricinde var olduğu bile bilinmeyen bir yerde yaşayan, ve çaresizce "biz burdayız, yaşıyoruz"u kanıtlamaya çalışan birkaç ailenin hikayesi. oyunculuklar güzel, müzikler güzel, atmosfer güzel. çarpıcı realist anlatımı ile içine çeken, izlenilenler sanki başa gelmiş hissiyatı oluşturan bir film.diğer kar/soğuk filmlerinden ayırmak gerek bunu zannımca. misal fargo'da, a simple plan'da, soğuktan ziyade karın beyazlığı ile sağlanan bir dinginlik ve hiçlik hissi ön planda idi. oysa ice storm'da "sakin ama tedirgin" ya da tabiri caiz ise "fırtınadan önceki sessizlik" teması baskın. (filmin ismi birçok yönden çok uygun, zekice)american beauty'nin esin kaynağı, çarpık aile yapısını resmeden sosyal bir eleştiri değil ama bu film. basitçe, arada kalmışların dramı. muhafazakarlığı tamamen elden çıkarıp celebrity hayatı yaşaması mümkün olmayan birkaç ailenin umarsızlıkla muhafazakarlık arasında bocalaması, ikisine birden meyledip ikisini de becerememesi. etrafta fazlaca esen bir şehvet rüzgarı yok, tutku dolu yasak aşklar yok.geri dönüşü olmayan bir yıkımın hikayesi.
(trenchkot - 2 Şubat 2004 04:16)
katie holmes'ün tobey'nin kucağına blow-job pozisyonunda bayılması filmin en eğlenceli sahnesidir.
(umudovskys - 11 Haziran 2014 05:18)
hayranlık duyduğum arthur penn'in amerikan kasaba muhafazakarlığını yozlaşma ve çürümeye paralel tasvir ettiği the chase filmini anımsattığı için özel bir ilgi gösterdim. aslında iki film arasında direkt bir benzerlik var denemez. sadece ruhsal bir akrabalık var gibi.bu tarz filmlerin temel sorunu banliyöye, getto'ya, uzak bir taşra kasabasına veya çöle sıkışmış insanların ikiyüzlülüklerini, çıkış noktası arayışlarını, mutluluk düşünü trajediyle harmanlayarak tasvir etmekten ibaret, denebilir. ama trajediye kilitlenen yapıtlar çoğunlukla ölümü bir zar olarak ortaya sürerler. bu birkaç sonuç doğrurur:1) ölüm yaşamın sonudur ama hayatta kalanlar için yeniden başlama fırsatı verecektir.2) öyleyse umut her zaman vardır; çünkü hayat bir şekilde devam eder.3) ancak ölüm hayat hakkında düşünme fırsatı vererek bizi sarsar ve kendimize getirir.açıkçası bu saçmalıklardan sıkıldım artık. beckett'ten ödünç alarak söylersek, yaşamın kendisi zaten ölüme doğru bir sürükleniş, bir geri sayım değil de nedir? yaşamın anlamını düşünmek için illaki bir trajediyle mi karşılaşmak zorundayız? hayatın kendisi, otto rank'ı refere ederek ifade edecek olursak, anne bedeninden biyolojik kopuşla birlikte ruhsal kaygının başladığı nokta değilse nedir?ben olsam yaşamın karşısına ölümü koymazdım. yaşamın ölümü de içerdiğini kabul eden kişi özgürdür. felsefe yapmaya hiç gerek yok.ama the ice storm için hedef olasılıkla şu: yozlaşan, giderek çürüyen küçük bir dünyanın sorununu salt libidonik eksikliğe ya da başarısızlığa dayandırarak, yanı sıra ölümü de söz konusu çürüme için bir uyarı ateşi gibi göstererek bir umut ışığı yakmak. eğer insanlara ölümün soğuk ve katlanılmaz yüzünü gösterirsek her şey yoluna girecektir. amerikalılar böyle kolay sanıyorlar hayatı.sizce de saçma değil mi? tam bir vakit kaybı. cinsellik sadece çocuk yapmak için mi icra edilmeli? bir insanı aldatmak kişisel bir problemdir, toplumsal bir ahlaki çürümeyi işaret gelmez. ama film ekibi öyle düşünmüyor. nerede bir düzüşme varsa orda bir ahlaksızlık vardır. evet, bu kafa amerikan kafası!çocuklarımıza sahip çıkmamız ve asla başkalarıyla yatmamamız gerekir. big brother gibi sürekli çocuklarımızı gözetlemeliyiz ki aman ha onlar da düzüşebilirler. önlem almalıyız. bu çaba sadece muhafazakârlık belirtisi anlamına gelmez; aynı zamanda bir öneri getirir: ahlak çok önemli bir şeydir, ona sahip çıkmalıyız. yoksa ne komşuluk ilişkileri kalır geriye ne de sevgi ve saygı. bir toplumu ayakta tutan göstergeler bunlar mı acaba? eşler olarak birbirimizi sevmeye devam edersek, komşularımıza saygı beslersek ve onlarla düzüşmezsek yeterince ahlaklı olmuş oluruz. ve tahmin edilebileceği gibi ekonomik bir parametre sunulmaz. bu tarz bir okuma yapmak imkansızdır. sorun sadece psikolojiktir, ahlakidir, bireyseldir filan edebiyatı.hollywood makinesi için cinsellik her zaman bir sorun olagelmiştir. düzüşmek bir yozlaşma belirtisidir. asıl ikiyüzlülük bu değil midir? zannedersiniz ki hollywood bir film sektörü değil de bir kilise anasını satayım. yönetmenler de aslında rahip. herkes birer keşiş ve misyoner. izleyiciyi de sikini masa altında gizlice kaşıyan papaz zannediyorlar herhalde. bu sıkıcı filmleri ne de kolay pazarlıyorsunuz akıl alır gibi değil. ama beni asıl tiksindiren bunlar değil, şu: doğanın kendisini de bir uyarı olarak göstermek. metafizik saçmalıklara kapı açarak tanrısallıkla ilişki kurmak. böylece ahlaki vurguların sonuçlarını tanrısal düzlemde tartışmaya açmak. yaklaşan buz fırtınası aslında trajedinin habercisidir. ve izleyici de salak değil ya bir kötülük olacağını hisseder. yani olan bitenden doğa (ya da tanrı) bile rahatsızdır edebiyatı. tabii yersen. halbuki insan doğanın dışında değil, doğanın kendisidir. ama kim takar nietzsche'yi filan!the chase ise toplumsal linç duygusunu, aşkı, serüveni, sorumlulukları, şiddeti, cinselliği, suçu, çürümeyi, ahlaksızlığı, ikiyüzlülüğü büyük bir mercek altında büyüterek inceler. nerde the chase nerde the ice storm. biri anti-hollywood diğeri hollywood. penn'in the chase filmini daha sonra yazacağım.son olarak; nuri bilge ceylan bir röpartajda şöyle der: "kabul edilmiş veriler üzerinde yaşıyoruz ve dünyayı gerçekten olduğu gibi değil de bize söylendiği gibi, öyle olduğuna inandırıldığımız gibi görmek alışkanlığını çabucak ediniveriyoruz. sanat eserleri biraz da bu noktada önem kazanıyor: klişeleri yıkmak, bakışımızı zenginleştirmek..." bu açıdan bakıldığında the ice storm'un mevcut klişeleri kullandığı, sosyal konuları derinleştirerek tartışmak şöyle dursun belirli tuzaklara düştüğü görülebilir. statükoyu başka bir formda cilalayarak yeniden ürettiği söylenebilir. dünyayı aynen gördüğü gibi görmemizi dikte ettirdiği ileri sürülebilir. peki, ne yapmalı? sanırım gidip ağzımı çalkalayacağım!
(hanging rock - 1 Ağustos 2014 12:00)
bir film vardır; oyuncu listesini görürsünüz büyülenirsiniz, yönetmeni öğrenince hadi ya dersiniz;konusunu okursunuz meraklanırsınız.böyle yüzlerce film örneğin ardından nazar deyeceğinden korkar, yeni hayal kırıklığından kaçmak isterseniz ama çatlar yine de izlerseniz ve boom: gözünüzün önünden jenerik yanağınızdan gözyaşı akar...film bitmiştir fakat siz hala üşüyorsunuzdur-bir ağustos gününde izleseniz bile-.filmde yansıtılan dönemin gerek görsel, gerek irdelenişi sebebiyle ekstra çarpıcı bir yapım.karakterler ise o kadar ince işlenmiş ki –büyük oyuncu kadrosu ise filmin en büyük artısı- bütün karakterlerle empati kurmamızı sağlayor ve her olayın üzerimizde bıraktığı etkiyi daha daha arttırıyor…filmin sonunda bütün herkesin günahının bedelini ödemesi ise ilginç; tobey’nin kötülükten kaçıp filmin sonunda gülen yüzlü tek kişi olması ise güzel bir mesaj tabii…
(akheron - 24 Ağustos 2004 17:12)
katie holmes in "lebitts" roluyle ilk kez bir sinema filminde rol almistir.
(educatedfool - 21 Eylül 2001 09:29)
boogie nights'la birlikte anılması, mümkünse art arda seyredilmesi gereken film.
(ventolin - 24 Ocak 2005 07:02)
filmin efsane repliği, sigourney weaver'ın (filmde janey idi) iki dudağı arasından kevin kline'a (bu da filmde yatakta sürekli dert yanan ben idi) doğru üflenmi$tir."ben, you're boring me. i have a husband. i don't have a need for another one."
(lem - 31 Ocak 2005 05:39)
98'de turkiye'de vizyona girdiginde yalniz basima taksim'de izlemeye gittigim, sinema salonunda benim disimda yalnizca 2 kisi gorunce hayalkirikligina ugradigim film. beni en cok etkileyen filmlerden biri olmustur, dvd'sini aldigim ilk 5 filmden biridir. two thumbs up.
(the queerest of the queer - 15 Haziran 2005 00:16)
the go team'in diger sarkilarina hic mi hic benzemeyen güzellik. benzememesi digerleri gibi / kadar harika olmasini engellemiyor ama. bir firtinaya da anca böyle bir parca yakisir iste...kar tanelerini seslere hapsetmisler, yakalamislar onlari. seni seviyorum the go team. fyuu fyuuu fyuuu.
(chileksuyu - 14 Temmuz 2006 12:28)
Yorum Kaynak Link : the ice storm