The Conversation ' Filminin Konusu : İşinin ehli bir gözetleme uzmanı olan Harry’ye esrarengiz ve güçlü bir işveren tarafından, genç bir çifti takip edip casusluk yapma görevi verilir. Konuşmaları teybe alan Harry, çiftin bir cinayete kurban gideceğinden şüphelenmeye başlar. Bir yandan kendi karmaşık iç dünyası ve münzevi hayatının hastalıklı yönleri; bir yandan geçmişinde yaşadığı kötü deneyimler, Harry’nin elindeki bu işle obsesif bir şekilde içli dışlı olmasına yol açar. Yaptığı işi sorgulamaya başlarken, paranoya onu ele geçirmeye başlar.'Coppolla'’nın Baba 1 ve 2 arasında yaptığı bu film, kimilerine göre giderek yönetmenin filmografisindeki en çarpıcı ve değerli yapıt olarak öne çıktı. 'Gene Hackman'’ın döktürüyor olması bir yana, ses montajı da ayrıca 'kulak' dolduran bu 1974 yapımı usta işi filmin barındırdığı kimi temalar, sonradan aralarında 'Devlet Düşmanı'’nın da bulunduğu bir çok başka filme ilham verdi.'Ç.K.'
Ödüller :
Dog Day Afternoon(1975)(8,0-214914)
Bonnie and Clyde(1967)(7,9-92142)
Badlands(1974)(7,9-57168)
The French Connection(1971)(7,8-97524)
Cannes Film Festivali : "Palme d'Or"
Cannes Film Festivali : "Prize of the Ecumenical Jury - Special Mention"
BAFTA : "BAFTA Film Award-Best Film Editing"
BAFTA : "BAFTA Film Award-Best Sound Track"
coppola has bir sinema okuludur. hatta sinemanın kendisir. kafamdaki yeşilçama yönelik en büyük eleştirinin kaynağıdır insan hiç mi etkilenemez hiç mi nasiplenmez hiç mi kopye etmez bunu şu koca kafam almıyor malesef. conversation coppolanın kişisel filmi olmakla beraber yine başka bir üstadın antonioni nin "professione reporter" ayarında olduğunu düşünüyorum ki blow up ın tematiğinede paraleldir. en nihayetinde watergate i ve telekulak skandallarını senaryosundan dolayı öncelemiştir ölesine kurgu oyunlarıyla bezelidir ki yer yer bir meydan okumadır. bir sahnede acık daire kapısının başında hackman ı görürüz kamera ağır ağır loş odanın içinde sağa doğru pan yaparken bir anda hackman ı ölünün başında buluruz-kanepede mahmur bakışlarla izlerken bir anda nolüyoz lan die silkinmeme ve faltaşı gibi açılmış gözlerle baka kalmışımdır. vietnam buhranındaki amerikan halkının watergate le allak bullak olan kafaları ve boşlanan güven duygularının karşısına böyle bir başyapıtla çıkmak ancak coppola zat-i alisinin harcıymış
(zzzzz - 15 Ekim 2006 20:09)
francis ford coppola nın seyirciyi harry caul gibi düşünmeye ve görmeye zorladığı ve becerdiği, bir sohbetin (herhangi bir algılanan şey de olabiliridi) içeriğinin bakış açısına ve deneyimlere göre nasıl bir çok farklı yönde yorumlanabildiğini gösteren, yalnız ve obsesif bir adamın sanrısal hikayesi. harry caul un yaşadığı pişmanlık ve bunun sonucunda sahip olduğu paradigma* filmin düz/basit hikayesini şaşırtıcı ve güçlü kılıyor . --- spoiler ---"if he had a chance, he would kill us" repliğinin film boyunca defalarca tekrarlandığını görüyoruz , fakat hiç birimiz bu repliğin bir "cinayete ikna etme, gaza getirme" repliği olduğunu farkedemiyoruz. aynı replik hakkında bu kadar zıt düşünmemiz francis ford coppola nın eşsiz karakter yönetimi ve sinematik dili sayesinde oluyor . --- spoiler ---bir yandan da harry caul karakterinin mahrem olanlarla ilgilenmesi kendi mahreminin fazla merak uyandırması, taciz edilmesine veya öyle bir paranoyaya kapılmasına sebep oluyor . bu yüzden gittikçe yalnızlaşan harry caul un içine kapandığını ve bu yüzden saksofon çaldığını ( kinini ve öfkesini püskürtüyor) düşünebiliriz. filmin çok iyi ses montajı coppola nın kadim kurgucusu efsane adam walter murch e oskar adaylığı getirmiştir.
(ditriell - 31 Ekim 2006 10:31)
paranoyanın değil, suçluluk duygusunun filmidir. (bkz: bir ben anlıyorum) (bkz: bir ben biliyorum) (bkz: hepiniz yanlış anlamışsınız)ayrıca bunu alan bunu da aldı: das leben der anderen not: tv dizisi yapıyormuş coppolla bundan, canınız sıkılmasın diye başta söylemedim.
(ruprect - 12 Şubat 2010 15:34)
bu filmde gene hackman tıpkı bir lise matematik öğretmeni görünümünde. al, çeliktepe cengizhan lisesine koy, sırıtmaz yani.
(efruzbey - 1 Temmuz 2010 02:20)
bu filmde harry caul rolünde beşir atalay'ı izliyoruz.
(raikkonen - 2 Ağustos 2010 00:03)
francis ford coppola'nin 1974 yilinda yazip yonettigi bir gerilim filmi. basrolleri gene hackman ve yonetmenin has adami john cazale paylasmistir.*
(flagg - 28 Aralık 2002 04:24)
coppolanin universite yillarinda tasarladigi, ve ancak 1974te, iki godfather filminin arasinda cekebildigi, muthis tematik film. gerilim gibi gozukse de aslinda daha cok bir bugger olan henry caul'un (bkz: gene hackman) karakter tahlilidir. kamera cogu zaman bir surveillance kamerasi gorevindedir, ve basli basina bir karakterdir, bir antagonisttir. kamera, gizlilige ve ozel hayatina obsesyon derecesinde onem veren caul'un evinde adeta casusluk eder, ve seyirciyi de haliyle suc ortagi yapar. teknolojinin bizi korkutucu derecede esir almis olmasi ve heryerde izlendigimiz gibi bir orwellian temanin yanisira, filmde izleyenin izlenen haline gelmesi gibi bi ironi de vardir. ayrica gene hackman, enemy of the statede de burdaki rolune benzer bi rolde oynar.
(dem - 14 Ocak 2003 21:23)
rear window'u cok andiran bu filmde zaten fanatik bir hitchcock hayrani coppolla olayi son 20 dakikaya saklami$tir. geri kalan bolum (ki 90 dakika kadardir) bayagi bir baymi$tir beni. eh i$te derecesinden bir gomlek ustundur en fazla. iki godfather arasinda cekilmi$ olmasi bir vadiyi hatirlatir bana. sonu guzeldir, ama o kadar cok bekletilen seyirciye azdir bu. yapacak iyi bir alternatifi olmayanlar icin izlenebilir, yoksa bo$verilmesi daha mantiklidir bence.bir de ronin'de de gorulen "izleyici biraz salaktir" onyargisi sebebiyle cok sik tekrar edilen ogeler mide bulantisina sebep olabilir. diyorum ya sadece meraklisina.**
(flagg - 19 Ocak 2003 04:20)
1970'li yıllar amerikası'nın ruh hali çerçevesinde çekilen three days of condor, klute, parallax view gibi filmlerden bir diğeri.filmin baş kahramanı ise bugün türkiye'de önemli bir görevde bulunuyor.http://imgur.com/r47md
(mehmet fesa - 2 Ocak 2012 00:20)
coppola'nın iki godfather arasında beyaz perde seyircisine verdiği yaklaşık 2 saatlik güzel bir sinema dersidir. zira nasıl ki üniversitede ders için içerik hazırlarsa eğitmen, yönetmen de bu kısa dersi böyle bir içerikle doldurmuş ve son 20 dakikada da hitchcock'a gönderme yaparak kapanışı gerçekleştirmiştir. elbette ki vardır boşlukları ve soru işaretleri ama iki zirve arasında (godfather i ve ii) olacaktır elbet ufak bir düzlük. müzikler, sahne ve oyunculara son derece senkronizedir. enfes piyano parçası ise david shire'a aittir.(bkz: http://www.youtube.com/…ayer_embedded&v=dogqt0wjjki)
(prince lev nikolayevich myshkin - 9 Aralık 2012 21:37)
çok büyük ihtimalle vavien'deki settar tanrıöğen - neşet ertaş (bağlama düeti) sahnesinin esin kaynağı, müthiş coppola filmi.
(misch - 9 Şubat 2013 04:18)
coppola'nın soğuk savaş dönemine ilgisiz kalmadığını gösteren filmi. amerikan iç siyasetinin dinleme paranoyasının fuar'daki sen sakallı olan rus'a benziyorsun göndermesi tebessüm sebebi... film, paralı bir takipçinin günah çıkarması şeklinde ilerlese de new york gibi bir yerde seneler ilerledikçe baki yalnızlığın temsili gibidir. saksafonundan başka konuşacak(the conversation) kimsesi olmayan harry caul'un hikayesi şeklinde de alınabilir. hiçkokvari oluşan labirent ses ve görüntü kurgusu biraz bayıyor. müzikleri fena değildir. biraz tek başınıza işçilik yapmayı seveceğiniz filmlerden. kahve ve sigara eşliğinde...
(anaresk - 10 Şubat 2013 04:08)
coppola'nın 70ler boyunca süregiden hakimiyetinin en az bilindik fakat o oranda da ehemmiyetli parçası. gene hackman usta bir teknisyeni usta bir oyunculukla canlandırır, gizlice izler ve dinlerken gizlice izlenir ve dinlenir, ama yaptığı işi asla inançlarıyla bağdaştıramaz. zira ölümlere dahi dolaylı iştirak etmiştir. o sadece işini yapmak istemektedir halbuki. bi de saksafonunu çalar evinde. işler sarpa sardıkça bakar olmuyo düzeltiyim yoluna koyim derkene buna indir elini derler, bu da oturur evinde saksafon öttürür. alenen ahlaki bi filmdir. (bkz: lolita) coppola'nın sembolik işlevselliği uyguladığı bu film tekniği ve ekonomisiyle de takdire şayandır. cannes'da da altın palmiyesi vardır.
(grapes of butcher - 20 Mayıs 2004 18:15)
70' ler, yani amerikan sinemasının altın çağı. coppola, iki godfather arasına sıkıştırdığı bu müthiş filmiyle kariyerindeki en kişisel işlerden birine imza atmıştı. ayrıca polanski'vari bir dokunuş ve daha da ötesiyle, en bağımsız işlerinden biriydi bu film. sinema tekniğini kullanma konusunda da kusursuz işleyen bir filmdi. bazen gördüklerimiz ve duyduklarımız gerçeği yansıtmayabilir diyordu. bu olguyu, sinema sanatı içerisinde görmek de, ironik ve alkışlanacak cinstendi. coppola, layıkıyla seyircisini geriyor ve seyircinin tıpkı filmdeki gene hackman gibi düşünüp, görmesini ve duymasını sağlıyordu. soğuk savaş dönemindeki dinlenme paranoyası da filmin temel değerlerinden birisiydi. soundtrack' ler ise tek kelimeyle müthişlerdi.ödül konusuna gelince de; the conversation, cannes' da altın palmiye' yi almıştı. oscar yarışında ise coppola ödülü bu filmle değil başka bir filmle kucaklayacaktı. inanılması güç de olsa iki filmle "en iyi film ödülüne" adaydı. the godfather part ii, en iyi film ödülünü alan film oldu. ne denilebilirdi ki! francis ford coppola' nın en üretken ve dinamik dönemiydi 70' ler. 79' da apocalypse now ile sinemanın görüp görebileceği en zor filmlerden birini yaptı. sonuç muazzamdı! 80' ler de the conversation' a benzer nitelikte teknik ve kişisel bir sov olan rumble fish de çok iyi bir filmdi. daha sonra dracula, vs... gibi kalburüstü filmler yapsada, artık düşüşe geçmişti usta. geride bıraktığı godfather i-ii, the conversation, apocalypse now ve rumble fish ise onun en büyük yönetmenler arasında her daim yer alacağının garantisiydi.
(xcays - 19 Eylül 2014 03:08)
regl olunca sifonu çekerken anımsanan film.
(mephisto46 - 19 Eylül 2014 21:41)
antonioni'nin blow up ina saglam bir selamdir ayni zamanda.
(ejder abi - 23 Aralık 2004 01:19)
film boyunca gene hackman'nın sırtından çıkarmadığı ucuz görünümlü plastik yağmurluk, dedektif filmlerinin ağır ve gösterişli pardösülerinin alaya alınması mıdır yoksa artık araştırma işlerinin sentetik dinleme cihazları ile mekanikleşmiş olmasına bir gönderme midir emin olamıyorum. hiçbir anlamı olmadığına inanmıyorum. coppola filmi çektiği zaman, doğumgünü olan 7 nisan'da vizyona girmesi için ısrar etmiştir, bunun ne anlamı var bilemem. bildiğim şey, coppola'nın godfather'ında o meşhur restoran sahnesinde al pacino katil olma düşünceleri içinde boğulurken, arkadan duyulan tren sesinden ve apocalypse now'da tavandaki pervaneyi izleyen gergin martin sheen görüntüsüyle beraber pervane sesinin helikopter sesine dönüşmesi ile birlikte, "ses" fikrinin bu filmde de görüldüğü üzere, coppola'nın kafasını oldukça meşgul ettiğidir. filmin minimale yakın piyano ile oluşturulan orjinal müziği david shire'a aittir. yönetmenin kız kardeşinin soyadı da shire'dır. coppola'nın aile işlerine değer verdiğini biliyoruz, sanırım bu kişi kardeşinin eşidir. yanılıyor olabilirim.
(sekizbucuk - 28 Haziran 2005 01:24)
çömez harrison ford'un ilk önemli rollerinden birinde, robert duvall'un minicik (yüzü bile doğru düzgün görünmez hatta) ama hayli mühim bir karakterde göründüğü bu nadide parça, yaklaşık bir 90 dakika yerlerde sürünen temposuyla seyircinin sabrını denedikten sonra, muhteşem bir final bölümüyle ağzındaki baklayı çıkarıverir. --- spoiler --- finalde hackman'in yana yakıla aradığı dinleme cihazı saksofon'un içinde değilse, ben de bişi bilmiyorum kardeşim...
(neen - 25 Ekim 2005 14:47)
the conversation, francis ford coppola'nın iki godfather arasına sıkıştırdığı bu nadide yapıt, coppola'nın kariyerini yalayıp yutmuşlar tarafından kimi zaman kendisinin en iyi filmi olarak refere ediliyor idi. ben bu bakış açılarına şüpheci yaklaşıp, diğerlerinin popülerliğine uyuz olup büyük ihtimalle iyi ama mütevazi bu yapıtı ön plana çıkaranları cinslikle, insan modelliğiyle, zihniyetle açıklıyordum. tee ki filmi bizzat izleyene kadar. sonradan gördüm, böyle polanskivari bir paranoya atmosferi, derinlemesine kişilik incelemesiyle en iyisi midir bilemeyeceğim ama coppola'nın en avrupai filmlerinden birisi the conversation. daha evvel get carter'da bahsettiğimiz soyut yetmişler suç filmlerinin, point blank ve get carter gibilerinin en başarılı uzantılarından (büyük ve isimsiz bir firmayla boğuşan yalnız ve profesyonel birey teması, paranoya ve bilinmezlik atmosferi...) dilim varmıyor ama benim de coppola'nın en iyi filmi diyesim geliyor. ama gaza gelmiyeyim, en iyi filmlerinden birisi diyeyim.ayrıyetten filmin finaline kadar olan bölümünün tempo problemi olduğunu düşünenleri tövbeye çağırıyorum, sizin için de geç değil, eğer içten bir şekilde tövbe ederseniz o ebedi imtihan vakti geldiğinde tüm günahlarınızı temizlenmiş göreceksiniz diyorum.
(caponsever - 29 Ekim 2005 02:44)
iyi olduğunu duyduğum ve en sonunda izlediğim filmdir. akabinde hissettiğim "olmamış birsey var bu filmde" duygusunun sebebini biraz düşündükten sonra bulabildim. o da şudur:--- spoiler ---filmin sonunda anliyoruz ki (ya da ben uyduruyorum ve kendini bilmezin tekiyim ama neyse) film boyunca konusmalarini anlamaya calistigimiz cift butun bunlari patron konumunda, kötü olmasi beklenen, ve bu insanlarin bir sekilde ozgurluklerini kisitlayan şahsı öldürmek üzere planlamışlardır.şimdi bu insanlar kaza süsü vererek bu adami öldürmeyi düşünmüşler, bununla da kalmayip yanlarina harison ford'un oynadigi -o robert duvall'in asistani ya da sağ kolu oldugu nerdeyse su götürmeyen- karakteri de almislardir. bilmiyorum insan elinde boyle kosullar varken, neden kayit alinmasi hiper zor bir yerde dolasip ulkenin en iyi böceğini tutmak, ona hede bin dolar vermek, bunu düşmanı biryerlere çekmek için kullanmak zahmetine katlanır?--- spoiler ---mantık aramak bircok sanat eserinde ya da daha spesifik olarak bircok filmde yanlistir. fakat the conversation bu kücük detaylar uzerinde durmasi gereken bir filmdi bence. nihayetinde merkezinde polisiye bir hikaye var.atmosferi cok iyiydi ve üzerine düşünmenin keyif verici oldugu bircok birbiriyle baglantili tema, bunlarin hiçbirine lafim yok. fakat film basyapit olabilecekken sadece iyi bir film olarak kalmis ve yine bu baglamda coppolanin da en iyi filmi olmadigini düşünüyorum.
(maxine - 21 Haziran 2006 15:36)
Yorum Kaynak Link : the conversation