• "aydın orak'ın ilk uzun metrajlı filmi. katledilen kürt yazar musa anter'in hayatını anlatıyor. şenay aydın'ın musa anter'i oynayacağı söyleniyor."
  • "ayıp, çok ayıp bir film olmuş bu. eğer "film" ise. çünkü anladığım kadar yönetmen ağız dolusu "film" diyemiyor. video art diyor, parçalar diyor. olmamış yani, keşke olsaydı. ama olmamış."
  • "etkisinden kurtulmak icin bir yetmisligi devirdigimiz deneysel yapıt. denek de olduk ya bu sayede, bakalım daha basımıza ne gelecek?"




Facebook Yorumları
  • comment image

    festival gösteriminde yönetmeni tarafından; "tam olarak film mi emin değilim, festivale kabul edildiğine göre filmdir" diye tanımlanan eser. şimdi gelelim eleştirimize; deneysel sinema ile uğraşabilirsin; ancak bunu politik şahsiyetler üzerinden yaparsan orada bir duracaksın. gelin dürüst olalım bu film musa anter'in adını kullanmasa ne festivale kabul edilirdi ne de ilgi görüp izlenirdi. kimse yönetmenden ken loach ya da yılmaz güney olmasını beklemiyor; ama onların filmlerindeki sadeliği bulamayacaksan politik sinema yapmaya da çalışmayacaksın.
    bir söz de musa anter'in çocuklarına; yahu siz niye bu filmi millete hakaret ederek savunuyorsunuz? olmamış işte. kalkmış karşınızdakileri tanımadan, ıq'nuz düşük, cahilsiniz gibi ithamlarla suçluyorsunuz. eleştiremezsin diyeniniz bile oldu. insaf biraz ya. yok brecht öğrenin, yok isveç sineması falan filan. kusura bakmayın da sizin politik bir kaygınız yok, gelip aşağılayıp gittiniz.


    (cokdusunmebunlari - 22 Nisan 2014 09:38)

  • comment image

    izleyicileri "sanat sanat için midir?
    sanat toplum için midir?" tartışmasına sokmuş film.
    metaforlarla anlatma isteği ve kaygısıyla ortaya bir metafor film çıkmış.
    ortak bir yorum olarak: bu film musa anter'i konu almasaydı, film festivalinde gösterim hakkı alır mıydı?

    ispiyoncuma not: seni gözüm bir yerden ısırıyor*.


    (nedensonuc - 23 Nisan 2014 20:57)

  • comment image

    --- spoiler ---

    musa anter’i –ne yazık ki- henüz tanımaya başlamış biri olarak filmin iki boyutu olduğunu düşünüyorum; (1) kürtlerin yaşadığı sorunların, çektiği acıların tasviri (2) musa anter’in bu sorun dahilinde duruşu ve hayatı. bu bağlamda düşünürsek senaryonun tümüyle musa anter’e odaklanmaması, geçişlere başvurması, yani hikayenin daha geniş bir perspektiften musa anter’e indirgenmesi ya da musa anter’ den genele atıfta bulunulması, bana kalırsa doğru bir seçim olmuş. (belki de bu sebeple filmin sonunda “musa anter’e” yerine “musa anter için” şeklinde bir ibare kullanılmıştı) salt musa anter biyografisi temelinde bir film yapmak, maruz kaldığı işkenceleri, ölümünü birebir anlatmak, diğer bir deyişle izleyiciyi bir sorunun varlığına işaret etmeden sadece acıyla yüz yüze getirmek; -benim tanıyabildiğim kadarıyla- kendini bir ideolojiye ya da bir gruba kilitlemeden, yaşananlara hem bir feylesof gözlüğüyle hem de bu coğrafyanın bir ferdi olarak bakabilen musa anter için yapılan bir filme pek uygun düşmezdi kanımca. yazıları “beraber yaşama” temasında olan, “ben istanbul’u, izmir’i, bursa’yı bırakıp neden gideyim?” diye soran musa anter’i konu alan bir filmin, izleyicide sinirli bir hal yaratmasının aksine vicdanını harektete geçirmesi ve kürt sorunu’nu anlamasına yönelik aklıselim sorular sormasına vesile olması bana kalırsa hayli yerinde olmuş.

    ikinci olarak filmin şöyle bir yanı da mevcut, eğer kürt mitolojisi’nin kimi öğelerine ve kürtlerin yaşadığı coğrafyanın yapılarına/yaşamına aşina değilseniz, yapılan göndermeleri, soyutlamaları anlamak pek mümkün olmuyor. misal, kürt kadınlarının yere tülbent atmasının kavganın/savaşın bitmesini dilediklerini simgelediğini bilmiyorsa izleyen, bir kayanın üzerinde sırayla tülbent bırakan kadın figürünü kavraması zor olabiliyor. fakat böyle sahneler izleyiciyi çok yormuyor, ilk paragrafta dediğim üzere yaşananları geniş perspektifte sorgulama üzerine inşa edilmiş bir film olarak okuduğum için, kullanılan öğeler, kavramlar izleyeni kapsıyor. örneğin, oldukça beğendiğim, yumurtaların sırayla taşa atıldığı ve kırılan her yumurta eşliğinde bir kavramın, nesnenin kürtçe olarak söylendiği sahne, belki her insan tarafından kabul edilen temel hislerin bir kürt tarafından kürtçe olarak telaffuz edildiğinde dinlenmediğini ve hatta sert bir tavırla karşılandığı için o masum kavramların nasıl parçalandığını oldukça sarsıcı biçimde anlatıyor.

    üçüncüsü ve sonuncusu, benim için filmin en önemli anlarını oluşturan, kapıdan içinde musa anter’in şapkasını ve paltosunu bulunduran bir bavulla çıkıp bavulun içindekileri giydikten sonra, boşalan bavula kitapları doldurup yürüyen kişilerin sahneleri... musa anter’in, hiçbir suçun cezası olamayacak derecede büyük zulümlere sebepsiz yere maruz kalmasına rağmen, yine de bu coğrafyada barış içinde yaşama umudunu sürdürmesi, onun için çaba göstermesi... bu çaba “bir yeri başka çaresi olmadığı için sevmenin” çok ötesinde bir olguyla, bir yöreyi tüm iyiliği ve kötülüğü ile kabul ederek sevme ile açıklanabilecek bir durum.

    bazen düşünüyorum, bu coğrafyayı benim gibi en ufak zorlukta “eeh yeter yahu, burada da yaşanmaz” deyip en mümkün zamanda yurtdışına gitmeyi düşleyenler mi, yoksa buranın her türlü zorluğuna göğüs gerip cefasını çekerek yaşamını idame ettirmeye çalışan, ama yine de bu coğrafyadan vazgeçmeyenler mi daha çok hak ediyor diye... bu düşünce yanlış olabilir, çünkü demokrasinin ve barışın hakim olduğu bir dünyada bir yerde yaşamayı hak etmekten bahsetmek yerine, salt orada yaşamayı istemek yeterli olmalı istenilen yerde ikamet edebilmek için. fakat küçük de bir fark olmalı sanki, cefasını çeken ile sefasını süren arasında. işte bu film o ki anlayabildiğim kadarıyla, çoğu şeyden habersiz kendi hayatı ile meşgul olan sefa sahibinin yüzünü çevirmesini sağlıyor cefaya maruz kalana doğru.

    ---
    spoiler ---


    (sesut - 5 Ekim 2014 01:03)

  • comment image

    ayıp, çok ayıp bir film olmuş bu. eğer "film" ise. çünkü anladığım kadar yönetmen ağız dolusu "film" diyemiyor. video art diyor, parçalar diyor. olmamış yani, keşke olsaydı. ama olmamış.


    (slum - 5 Ekim 2014 21:49)

  • comment image

    festival gosteriminde filmi yonetmenle izlemiyor olsaydım kesinlikle çıkar giderdim. onca emeğe rağmen içimden kötü demek bile gelmiyor. yeminle sabır testi gibi bir şeydi. oysa çok çok çok daha iyi film! için bir dolu malzeme vardı. yine de izleyip kararı siz verin. belki ben de yanılıyorumdur.


    (vito andolini - 8 Ekim 2014 15:58)

  • comment image

    musa anter'in hayatını anlatan film varmış dedi arkadaş, gittik izledik. leş gibi film olmuş. film de denilemez, deneysel bir çalışma yapmış yönetmen. metaforik anlatım ayağına güzelim konu bok edilmiş. bir kere çok kopuk bir anlatım dili var. filmin başında kürtçe ıslık mevzusunu göze sokarcasına anlatması baştan hüsran yaratmıştı zaten.


    (dorylaion26 - 9 Ekim 2014 23:53)

  • comment image

    musa anter'i anlatmaya çalışan bana göre başarısız bir çalışma.film zannederek gitmiştim ancak filme benzer bir yanı yoktu.anter'i canlandıranların oyunculukları da kötüydü.musa anter hakkında daha çok bilgi sahibi olurum sanmıştım ama yanıldığımı gördüm.umarım anter'in hayatını anlatan (metaforik olmayan bir anlatımla) film yapılır.


    (visar nizdi - 20 Ekim 2014 20:48)

  • comment image

    etkisinden kurtulmak icin bir yetmisligi devirdigimiz deneysel yapıt. denek de olduk ya bu sayede, bakalım daha basımıza ne gelecek?


    (kizzilkirt - 1 Aralık 2014 01:08)

  • comment image

    metaforlara karşı özel bir ilgim olduğu için dikkatle izledim filmi. yönetmen evet bazı metaforlar yapmış ama metaforları çekerken filmi çekmeyi unutmuş sanırım. şimdi metaforları çekeyim yarın sabah erkenden kalkar filmi de çeker eklerim metaforlara. kalkamadı. bunun sinema olduğuna beni kimse ikna edemez.

    harcadığım zaman için kendimi asla affetmeyeceğim.


    (asklepios26eses - 7 Nisan 2015 11:43)

Yorum Kaynak Link : asasız musa