Çıkış Tarihi     : 24 Ekim 2018 Çarşamba, Yapım Yılı : 2018
Türü                : Biyografi,Drama,Müzik
Taglar             : Biseksüel erkek,AIDS,Rock grubu,müzik grubu,live aid
Ülke                : ABD,İngiltere
Yapımcı          :  GK Films , New Regency Pictures , Queen Films Ltd.
Yönetmen       : Bryan Singer (IMDB)
Senarist          : Justin Haythe (IMDB)(ekşi),Anthony McCarten (IMDB)(ekşi),Peter Morgan (IMDB)(ekşi),Stephen J. Rivele (IMDB)(ekşi),Christopher Wilkinson (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Rami Malek (IMDB)(ekşi), Lucy Boynton (IMDB)(ekşi), Joseph Mazzello (IMDB)(ekşi), Ben Hardy (IMDB), Allen Leech (IMDB)(ekşi), Gwilym Lee (IMDB)(ekşi)

Bohemian Rhapsody ' Filminin Konusu :
Film, Queen grubunun efsanevi solisti Freddie Mercury'nin Londra'nın Wembley Stadı'nda gerçekleşen unutulmaz 1985 Live Aid konserine giden yıllarını konu ediyor. Filmin prodüksiyon sürecinde yönetmen Bryan Singer, disiplinsiz hareketlerinden dolayı yönetmenlikten azledildi ve yerini Dexter Fletcher aldı. Ancak Amerikan Yönetmenler Birliği kurallarına göre filmlerde tek bir yönetmen adı verilmesi gerektiğinden Bryan Singer'ın adı yönetmen olarak filmde gösterildi.

Ödüller      :

Academy Awards - Oscar:En İyi Kurgu, En İyi Ses Kurgusu, En İyi Ses Miksajı, En İyi erkek Oyuncu
BAFTA:Best Sound, Best Leading Actor
Golden Globes:Best Motion Picture - Drama, Best Performance by an Actor in a Motion Picture - Drama


  • "vasiyetimdir ki;öldüğümde mezarım başında çalınmasını istediğim şarkı.cemaat de "bismillah" kısmına hep beraber eşlik ederlerse tadından yenmez."
  • "dünyanın video clip e sahip ilk parçası."




Facebook Yorumları
  • comment image

    bu yaşadıklarım gerçek mi, yoksa yatağa mahkum olduğum çok yaşlı dönemlerin geçmişe dair anıları mı?

    bir insan anılarında bile işe gitmemek ister mi? sabahtan beri bilgisayarın karşısında işe gitmek için sebep arar mı? üstümü giyip çıkmam gerekirken, akşama kadar queen dinlemek ve bugünü evimde tamamlamak istiyorum. gidersem neler olacağını, sakin başladığım günün sonunda sinirleneceğimi, kimsenin yerinde durmayıp sürekli yüksek sesle bir şey anlatacağını, stadın köşesinden kırmızı bir ikarusun döneceğini, emlakçıdaki teyzenin bilgisayarda iskambil falı açarak; yüzlerce gündür hiçbir şeyin değişmediği hayatında artık neyin değişebileceğini sorgulamayacağını, hürriyet'in güzeller galerisini ikinci evi yapmış seyahat acentesindeki adamı ve ayaklarını yerlere sürüyerek giden yansımamı yapı marketin camından bilmem kaçıncı kere göreceğimi biliyorum. 9.15 civarı börekçinin oradan geçersem, audi a5'inin içinde mutsuz bir hayat sürüp, sürekli bıkkın nefes veren gençten bayanı bile görebilirim. her şey aynı geçiyor lan? aynı güne uyanıyorum. aynı günü bitiriyorum, aynı sırada yaparken işlerimi ara sıra sırayı değiştiriyorum. sırasını değiştirmeyi bile defalarca yaptığımdan, farklı gelmiyor.

    basketbol şortu ile oturup bilmem kaçıncı kez bohemian rhapsody dinliyorum. haftanın ortasını bile bu akşam getirecekken, geri kalan günlerde ne yapabileceğime dair hiçbir fikrim yok. haftayı bitirsem bile sıcak bir temmuzun ısınan asfaltlarında yürümek hoş bir deneyim olmayacak. gitmenin düşlerini görüp her gün gerçeğe uyanacağım aylar birbiri ardına gelirken, envai çeşit başlıkta aynı şeyi irdeleyeceğim. aslında irdelediğim de yok, yazmak oyalıyor sadece. yazmak bahanem oluyor.

    iki saattir bilgisayardayım ve çok eskiden tuttuğum günlüklerin bir kısmına tesadüfen ulaştım. okuldaki oto galeri projemin sancılı tasarım süreci ve hayata karşı duyulan komik tepkiler. fiziksel çevreden bağımsız bir isteksizliğim ve nefretim var sanırım. büyük bir kısmı yok olmuş mozaik zeminler gibiyim. ne olduğumu gösteren yerler çok az, diğer yerler parçalanmış. geçmişte yazdığım birkaç paragraf yazıdan başka, ne yaptığıma ve "aslında ne olduğuma" dair hiçbir veri yok. fotoğraflar fazla anlatmaz, kafaların içinde dolanan tilkileri söylemez.

    beş sene önceki yazılarımdan birkaç doku kopyalamak gerekirse:

    "internete çok kısa bir zaman sonra bağlanacağım. seksen milyonluk bir parça almam gerekiyormuş wireless için. en geç hafta sonu almam gerekiyor. ne kadar çok beklersem o kadar zarar ama dinlediğim bütün şarkılar hakkında yorumlar, pink floyd'un bulunamayan şarkısı square room'u aramak ve studio max indirmek harika olacak. inanılmaz bir arşiv yapacağım. ekşi sözlük sürekli yanımda olacak. geçmişe dair yaşadığım önemli pişmanlıklardan birisi de iki kere ekşi sözlük yazarlığını kaybetmiş olmam. neden çok kutuplarda dolaştıysam. ne bok yemeye..."

    sabah sabah büyük tebessüm oldu lan, utanmasam her tarafa smiley koyacağım. 2004'te antalya'da bir ofiste staj yaparken yazmışım bunu. ofiste wireless varmış ama ibneler bana adaptör bile almamışlar. ben de kendi cebimden adaptör alıp tüm gün sözlük okumak istiyormuşum he mi? erken biten yazarlık kariyerimin ardından ağıtlar var, studio max'e duyulan garip bir heyecan, dinlenen şarkılar hakkında yorumları delicesine merak etmek, inanılmaz arşiv?!

    yapraklı takvimler ve guguklu saatler şahidim olsun ki, geçmişteki ben kadar beni güldüren ve "ne bu salaklık" dedirten başka bir şey yok. kendimi sevdiğimden değil de, yıllardır aynı olur mu lan bir insan? daha 2. sınıfta mimarlıktan bıkmalar, bir tafralar falan. tavrın kime aslanım? şimdi gidip okuldaki projelerinden çok daha iğrenç işlerin peşinde akşamı ediyorsun. bebek mağazasının kusturucu konseptiyle geçiyor ömrün, hatır için yarrak gibi adamlara katlanıyorsun, cumartesileri bile işe gidiyorsun. her cumartesi gidip aynı başlığa ağlarken bile elinden bir şey gelmiyor, en azından "sikerim okulu" dediğin zamanlar gitmeme gibi bir lüksün oluyordu. şimdi geç de gitsen, kobra dansı yaparak da girsen; git mek zo run da sın! heceliyorum ki kolayca anla. sike sike miescik.

    son bir kez daha dinleyeyim öyle hareketleneyim bari, bıkkınlığımı renkli elbiselerle kaplayayım da patroniçe anlamasın.

    freddie bitirsin bakalım entryi; ben de bu sırada üstümü giyineyim:

    "goodbye, ev'rybody, i've got to go,
    gotta leave you all behind and face the truth
    mama, ooh, i don't want to die,
    i sometimes wish i'd never been born at all"


    (mies - 24 Haziran 2009 09:10)

  • comment image

    şarkı sözlerinin hikaye edindiği durum şu şekildedir:

    genç bir çocuk, kendini kaybedip işlediği bir cinayet işler ve suçlu bulunur. ailesi ve yakınları bu duruma çok üzülürler ve çocuk içeri alınır. mahkemeye çıkar ve elektrikli sandalye ya da müebbet ile hapisaneye geri döner, herşey anlamını kaybeder ve çocuk ölür.

    şimşöyle: 3 bölüme ayrılmıştır bu şarkı. ilk bölümde cinayetin işlendiğini ve oedipal bir ağızla çocuğun bu durumu anlatışını dinleriz. diğer bölümde yargılanış vardır. iddia odur ki çocuk ruhunu şeytana satar ve istemeden de olsa böyle bir cinayet işler ve hakim karşısında kendisini savunurken sürekli "bu bir şeytanlıktı, iblis benim içime şeytanlık koymuş ondan" veya "benim kimseye ne zararım dokunur ne de insanları incitecek birisiyimdir" sebeplerini referans alarak affedilmesi için yakarışta bulunur.
    sonrasında suçlu bulunup hapisaneye gönderildiğinde ise sevdiklerinin onu terkettiğini görerek bir isyan sürecinde bulur kendisini ve neticesinde durumu kabul ederek tekrar içine döner. artık herşey önemini yitirmiştir.

    sözlerini de yazayım tam olsun:

    gerçek hayat bu mu?
    yoksa bu bir hayal mi?
    tam bir çöküntüdeyken yakaladı
    gerçeklerden kaçış yok
    aç gözlerini, gökyüzüne bak ve gör
    “ben zavallı bir çocuğum, benim anlayışa ihtiyacım yok
    çünkü ben öylesine yaşayan, beklentisiz bir insanım.
    rüzgar nereden eserse, umrumda değildir, umrumda değildir.

    annesi –annesinin oğlu manasında- bugün bir adam öldürmüş
    kafasına silahı dayamış, tetiği çekmiş, şimdi adam ölü.
    anne, işte hayat başlamıştı,
    ama bense gittim ve hepsini bir kenara attım,
    anne, off, seni ağlatmak istemedim,
    eğer yarın bu saatlerde burada olamazsam
    sanki bir şey olmayacakmış gibi durumu idare et, idare et -kafana takma manasında-

    artık çok geç, vaktim geldi,
    sırtımdan aşağıya doğru ürperti veriyor, vücudumda devamlı bir acı.
    elveda, millet, benim gitmem gerek,
    hepinizi geride bırakacağım ve gerçekle yüzleşeceğim.
    anne, off, ölmek istemiyorum,
    bazen keşke hiç doğmasaymış olsaydım diyorum.

    bir adamın küçük gölgesini görüyorum,
    övün övün bitiremedin, fandango da yapacak mısın? -ispanyol dansı-
    şimşekler, gök gürültüleri, beni korkutuyor
    galileo, galileo, galileo, galileo, galileo figaro -burada ince ses ile kalın sesin arasındaki kavgaya tanık olmaktayız.- (savcı ve savunma avukatları)
    magnifico, ben sadece zavallı bir çocuğum kimse beni sevmez,
    o zavallı/fakir bir ailenin zavallı çocuğu
    onun hayatını bu gaddarlıktan bağışlayalım
    öylesine bir adamım, lütfen gitmeme izin verin,
    bismillah! gitmene izin vermeyeceğiz.
    (gitmesine izin verin) bismillah! gitmene izin vermeyeceğiz.
    (gitmesine izin verin) bismillah! gitmene izin vermeyeceğiz.
    (gitmeme izin verin) gitmene izin verilmeyecek
    (gitmeme izin verin) gitmene izin verilmeyecek (gitmeme izin verin) ah
    hayır, hayır, hayır, hayır, hayır, hayır, hayır
    (annem benim, annem benim) annecim benim, gitmeme izin verin
    iblis benim için şeytanlık biriktirmiş, benim için, benim için

    yani beni taşlayacabileceğinizi, suratıma tükürebileceğinizi düşünüyorsunuz,
    yani beni sevmenize rağmen burada ölüme terkedebileceğinizi düşünüyorsunuz,
    of bebeğim, bana bunu yapamazsınız bebeğim
    buradan çıkmam lazım, buradan bir an önce çıkmam lazım

    hiçbir şey önemli değil, herkesin başına gelebilir
    hiçbir şey önemli değil,
    benim için hiçbir şey önemli değil

    rüzgar nereden eserse…


    (chemsuk - 8 Eylül 2009 09:57)

  • comment image

    ing. aylağın kasidesi.

    türkünün girizgahında yanık sesli bir sabi, "bu alem essah mı yoksa bir hayalin zuhru mu" diye kişiyi tefekküre iten bir sual ortaya atar. devamında, oğlanın kahırlarına şahit oluruz. adam vurmuş da ona mı kederlenir, nefsiyle mi, bahtıyla mı yoksa eceliyle mi hesaplaşır bilinmez. hele bir yerinde isyan edecek gibi olur, sonra iyi sıhhatte olsunlar gelip oğlanın aklını sınarlar. ecinnilere karıştı derken, birtakım efendiler çıkıp, zannımca "bismillah çek rabbe sığın" telkininde bulunurlar. fukara oğlan türkünün sonunda kaderine razı gelir, batsın bu dünya bitsin bu rüya der.

    sözlerinin bir kısmı şöyle çevrilebilir:

    ben bir fakir oğlanım
    dilemem kuldan merhamet
    akçe gibi harcanırım kolayca,
    yel üfürür önüne katar
    sormam nereye
    anam anam garib anam
    ben bir adam vurdum
    anam vah anam
    ömrümün baharındaydım
    gençliğimi boşa savurdum
    anam garib anam
    çeşmin yaşı akıtma
    yarın bu vakte dönmezsem
    beni boşa arama

    vaktim geldi çoktan geçti
    titrerim yaprak gibi
    her yanımda ağrı var
    allahaısmarladık dostlar
    bahtımı hakikatle sınamaya
    ederim terk-i diyar
    anam anam garib anam
    ölmek için gencim anam,
    anam vah anam
    keşke doğmasaydım anam

    (bkz: uc men's octet/@oridikgubidik)
    (bkz: bohemian rhapsody/@oridikgubidik)


    (oridikgubidik - 10 Temmuz 2011 11:18)

  • comment image

    "bohemian rhapsody, içerisinde hayalci bir his barındıran şarkılardan biri. bence insanlar bu şarkıyı dinlemeli, üzerinde düşünmeli ve şarkının onlara ne gibi mesajlar verdiği hakkında kendi çıkarımlarını yapmalılar... bohemian rhapsody, öyle birden ortaya çıkmış bir şarkı değil." - freddie mercury

    bohemian rhapsody, iyice derinlemesine incelenmesi gereken, çoğu müzik otoritesi tarafından gelmiş geçmiş en iyi şarkı olarak kabul edilen bir şarkı. ek$i'de çok güzel incelemeler yapan arkadaşlar var; ben de "neden ben de bu eser hakkında amatör bir çevirmen ve ortalama bir müzik adamı olarak bir şeyler karalamayayım?" dedim ve işte buradayız..

    üç bölümde analizi planladım. bölümlerdeki analizler, her zaman olduğu gibi derleme bilgilerden ve kendi fikirlerimin karışımından oluşmaktadır; fakat bunların çevirisi bana aittir.

    analiz olabildiğince uzun olduğu için, çeviri kısmını eklemedim. onu farklı bir entry'de eklemeyi düşünüyorum. analizin son bölümünü hazırlarken, hristiyan inancı göz önüne alınarak yapılan ve bana göre, bohemian rhapsody'yi en iyi şekilde ele almış bir yazıdan esinlendim.

    diğer analizlerime göz atmış arkadaşlar bilirler, şarkı sözü çevirisi de dahil olmak üzere çok uzun olmaz analizler, daha doğrusu şarkıya göre değişir ama, yine de "öeeh" dedirtecek uzunlukta olmaz. bohemian rhapsody'nin analizi, uzun olacak. "öeeh" diyecekseniz, bu yazıyı okumayı burada bırakıp, direk sol frame'deki futbol, kadın ve seks içerikli başlıklara dönebilirsiniz.

    dönmüyor musunuz? peki, devam edelim:

    ***

    i) bohemian? rhapsody?

    bohemian; ingilizce'de türkçe'de kullanıldığından çok daha nadir kullanılan bir kelime. şarkıya en çok uyan anlamı "gevşek ve resmi olmayan bir şeyi tanımlayan, toplumun kurallarını kabul etmeyen kişileri tanımlayan bir sıfat"tır. türkçe'ye olduğu gibi, bohem olarak geçmiş.

    rhapsody'ye bir göz atarsak, "farklı bölümlerden oluşan fakat birleştirilmiş, yapısal bakımdan özgür bir akışı olan, birbirinden farklı bir çok ruh hali, ses rengi ve ton içeren müzikal yapılar" anlamına geliyor. türkçe'ye olduğu gibi, rapsodi olarak geçmiş.

    ii) freddie mercury'nin hayatı ve bohemian rhapsody

    bu şarkı, çoğu şarkının oluşturulma safhasına benzer bir şekilde yazıldı, bu konuda çok fazla farklılık teşkil etmiyor. freddie'ye göre bohemian rhapsody, bir çok şeyin kulağa iyi gelmesi amacıyla birleştirilmesiyle oluşmuş. ne var ki, bu amaca ulaşması için freddie'nin tecrübelerine, hislerine ve geçmişten gelen duygularına atıfta bulunması gerekmiş.

    freddie mercury, henüz farokh bulsara iken, çocukluğunun büyük bir bölümünü hindistan'da yatılı bir okulda geçirmiş. kendisi hiçbir zaman bunu dışa vurmasa da, ailesinin bu kadar genç bir yaşta onu uzaklara bir yerlere göndermesi, onu fazlasıyla üzmüş. freddie bir röportajda, çocukluğu sırasında ailesini çok kısa sürelerce gördüğünü, ailesinin onu çok önemli durumlar dışında hindistan'a gelerek ziyaret etmediğini ve kendisinin de tatillerde eve çok nadiren gittiğini söylemiş.

    freddie mercury'nin bu okulda cinsel istismara uğradığı söyleniyor. bu durumun, kendisi üzerinde psikolojik problemler yaratmış olma olasılığı bir hayli yüksek. (şarkıdaki fiziksel acıya yapılan gönderme de bu yüzden olabilir) en sonunda, evine döndüğünde, kendisi artık masum farokh bulsara değildi. bu çocuk, hindistan'da öldü. freddie içindeki o çocuğu öldürdü çünkü sadece bu yolla orada yaşadıklarının izleriyle başa çıkabilirdi. öte yandan, kendisini orada bırakmış olmalarından dolayı ailesine karşı öfkeli olma ihtimali de çok yüksek. "beni yeterince sevmedikleri için oraya gönderdiler, bu yüzden değişmem gerek. daha güçlü olmam gerek" diye düşünüyor olabilir; fakat hayatta kalmak için değişmesi gerekiyordu.

    bir queen dvd'sinde, freddie'nin kız kardeşi kashmira ile yapılan bir röportaj var. röportajda kashmira bir hikaye anlatıyor. kashmira ve kuzeni bebeklerle oynarken, freddie onları ellerinden almak için uğraşmış ve bunun sonucunda kashmira freddie'ye bir taş fırlatmış, taş da yüzüne isabet etmiş. (fotoğraflarda gözünün altında, sağ yanağında bir yara izi görülebilir, belki de bu olaydan kalmadır, bilemeyiz) bu olayın, freddie'nin ailesinin kendisini hindistan'daki yatılı okulda ziyaret ettiği sıralarda olma olasılığı yüksek, çünkü freddie'nin amcası ve yengesi, yani kashmira'nın bahsettiği kuzenin anne ve babası, aile oraya geldiği sırada freddie ile birlikte kalıyorlardı.

    bu olay, freddie'yi duygusal açıdan fazlasıyla etkilemiş olmalı. ortada kız kardeşi var, hep sevdiği ve korumaya çalıştığı. fakat bu kız kardeş, kendisine dikkatsizce bir taş fırlatıyor, gözünü çıkarabilecek, hatta onu öldürebilecek bir taş. kız kardeşi, onun yüzünde derin bir yara açıyor. o an, kız kardeşinin onu o kadar da çok sevmediğini hissetmiş olabilir.

    "yani, beni taşlayıp, yüzüme tükürebileceğini mi zannettin?" *

    kısa bir süre sonra, ailesi zanzibar'a geri dönüyor, freddie'yi tekrar orada, yalnız başına bırakarak:

    "yani, beni sevip, sonra ölüme terkedebileceğini mi zannettin?" *
    tabii ki bunlar sadece birer teoriden ibaret. birkaç bilgiyle bu tip çıkarımlar yapılabilir. sağlıksız ve çok tesadüfi gözükebilir okunduğunda, ama düşününce...

    iii) bohemian rhapsody - analiz

    freddie mercury'yi, ünlü olduktan sonraki hayatını baz alarak, uyuşturucu bağımlısı bir eşcinsel olarak değil de, zeki ve asil bir aile tarafından büyütülüp, st. mary okulunda okumuş, tüm dinleri öğrenmiş ve dindar bir kişi olarak değerlendirince ve bohemian rhapsody'yi ruhani bir şarkı olarak analiz edince, şarkının anlamı gayet açık.

    şarkının klibinin açılışında, queen-2 albümünün kapağındaki dua pozunda durduğunu görüyoruz. sözler başlıyor.

    "bu, gerçek hayat mı? yoksa sadece bir hayal mi?"

    bu soru, şiirsel bir metafordan ibaret değil. yıllar boyunca, dünyanın doğusundaki toplumların "bu dünyanın bir hayal, bir illüzyon olduğu" fikri kullanılarak (maya dao'nun butterfly dream'i ve hatta the matrix serisi buna örnek gösterilebilir) insanların bilinçaltına bu fikirler empoze edildi. bu yüzden, şarkıdaki adamın kendisi de bir hayal, bir serap. bu şekilde düşündüğünde, kendisi de dahil etrafındaki her şeyin bir hayalden ibaret olduğu bir dünyada yaşayan bir adamın çaresizliğini görmemek mümkün değil. bu fikir, "escapism" (gerçekten, illüzyonların oluşturduğu bir dünyadan kaçış) algısına yol açıyor. modern dünyada, bu felsefe uyuşturucu bağımlılığıyla, meditasyonla, tv ve bilgisayar bağımlılığıyla açıklanıyor.

    "kapıldın o heyelana - kaçış yok gerçeklikten,
    aç gözlerini, gökyüzüne bak ve gör"

    bu satırlar, escapism inancına queen'in verdiği cevap. onlara göre hayat gerçek ve nasıl hayaller kurarsanız kurun, hayattan kaçış yok. freddie "aç gözlerini" derken, dünyanın gerçekliğini kabul etme olgusuna atıfta bulunuyor. hayatın gerçekliğini farketmek için gökyüzüne bakmak gerek - bu tanrı'ya inanmakla eşdeğer. bu yüzden "gökyüzüne bak ve gör" diyor şarkı; tüm sorulara inanç yoluyla cevap verilebileceğini savunuyor. klipte, tam bu anda, grubun 4 üyesi de yüzündeki dua eder ifadelerle gökyüzüne bakıyor.

    ardından, şarkının kahramanı postmodern bir hikayeden gelmişçesine beliriyor. kim olduğunu bilmiyoruz:

    "ben zavallı bir adamım sadece, acınmaya ihtiyacım yok
    çünkü haydan geldim huya giderim - bazen yüksekte, bazen alçaktayım
    rüzgarın nereden estiğinin benim için, hiç mi hiç önemi yok..."

    şarkının kahramanı modern dünyada gerçeklerden kaçmaya çalışan biri, etrafında yaşanan hiçbir şeye, kendine dahi aldırmıyor. dünya denen kumsalda bir kum tanesi. sonrasında, bir adamı öldürdüğü anlaşılıyor:

    "anne, az önce bir adamı öldürdüm; silahı dayadım kafasına,
    tetiği çektim; artık o mefta.

    kahraman, adamı sebepsiz yere, belki de kafası iyi olduğu için öldürdü. birini öldürmenin bir eğlence anlayışı olmadığının farkında bile değil. bunun nasıl olduğunu anlamadığı çok açık. filmlerde gördüğü gibi, tetiği çekip adamı öldürdü.

    sonrasında, gözlerindeki "perde" kalktı ve artık işlediği suçla birlikte, dünyada yalnız. yaptığına dair hissettiği korkuyu iliklerine dek hissediyor. kendini öldürmek istiyor: "eh, herkese elveda..." *

    o anda dehşete düşmüş durumda ve ölmek istemiyor; aynı zamanda dünyaya hiç gelmemiş olmayı diliyor. bu korku şöyle bir his yaratıyor: "bel kemiğimden aşağıya ürpertiler geliyor, tüm vücudum acıyla kıvranıyor" - ölüm korkusunu çok iyi bir şekilde ifade eden bir his. ne var ki, hayatta kalıp işlediği suçun sorumluluğunu alamıyor. zaten bir suç işlemiş durumda, şimdi de akılsızca, yeni bir günah işlemek istiyor - intihar. tüm dinlere göre intihar büyük bir günahtır

    sırada, şarkının anlaşılması en zor ve en garip kısmı geliyor. çoğu kişi tarafından "anlamsız" görülen bu kısım, bu zavallı adamın ruhu üzerinde büyük bir savaş veriliyor; iki tarafta da cennetin orduları var. korkak scaramouch, fandango dansını yapıyor. "şimşek ve yıldırım", tanrı'nın adaletinin simgeleri.

    "bir adamın küçük gölgesini görüyorum,
    'scaramouche, scaramouche, fandango yapacak mısın?'
    şimşekler, yıldırımlar, beni ölesiye korkutuyor!"

    dünya dışı seslerden oluşan koro, adamın serbest bırakılmasını istiyor - "bırakın, gitsin!" ve diğer bir koro, alay edercesine cevap veriyor: "hayır, seni bırakmayacağız!"
    kahramanı serbest bırakmayan varlık, ona cinayeti işleten varlık ve ruhuna tamamen sahip olmak için onu intihar etmeye zorluyor. beelzebub (hristiyan inancında şeytanın isimlerinden biridir) tarafından gönderilen bu iblis, bu zavallı ruhun boşa gitmemesini istiyor. şarkıdaki kahraman korkunç bir tuzağın içerisinde, bu kabustan da kaçmak istiyor (çünkü o bir escapist) fakat bunu yapamıyor.

    o anda, son bir umut olarak, korolardan biri bağırıyor: "galileo figaro magnifico!" bu ifade, şarkının anlamını açığa çıkaran anahtar ifade. italyanca'dan çevrildiğinde "galileo - büyük berber" anlamı ortaya çıkıyor. kim bu galileo? burada bir berberin ne işi var? anlamsız geliyor; fakat burada freddie'nin rastgele bir söz eklediğini söylemek aptalca olur. bu ifade, latince halinin çok ufak bir miktarda bozulmuş hali: "galileo figuro magnifico", yani "galilean'a şükredin!" eski roma'da, hz. isa'ya "galilean" diyorlardı.

    bu şeytani kabustan kurtulmanın tek yolunun hz. isa'ya şükretmek olduğunu düşünen koro bunu yapıyor ve yardım istiyor. fakat kahramanımız, tanrı'nın onu sevdiğine inanmıyor ve hayatını kurtaracak bu yardımı reddediyor. katolik ve müslüman korolar * ona yardım elini uzatıyor fakat bunu başaramıyorlar, çünkü kahramanımız kendine yardım etmek istemiyor. tamamen çaresiz bir halde, tanrı'ya haykırıyor:

    "yani, beni taşlayıp, yüzüme tükürebileceğini mi zannettin?
    yani, beni sevip, sonra ölüme terkedebileceğini mi zannettin?"

    doğuda, günahkarların taşlandığını ve yüzlerine tükürüldüğünü -bunun hala yapıldığını- hepimiz biliyoruz. bu sekans, incil'de de resmedilmiş. kahraman, tanrı'ya "beni yargılamaya nasıl cüret ediyorsun?" demek istiyor. bu da hz. isa'nın ünlü sözlerini akla getiriyor: "ilk taşı günahsız olanınız atsın."

    sonrasında, kahramanımız intihar hakkındaki son kararını veriyor: "artık buradan gitmek zorundayım" arka plandaki hüzünlü altyapı kahramanın kaderine ağıt yakarken, kahramanın son sözlerini duyuyoruz. "artık hiçbir şeyin önemi yok, hiçbir şeyin önemi yok benim için; rüzgar nasıl eserse essin..."
    ve silah sesini taklit eden gong duyuluyor. klipte, grubun tüm üyeleri üzüntülü bir şekilde başlarını önlerine eğiyor. her şey bitiyor. kahramanımız intihar ediyor.

    ***

    tüm şarkı çeviri/analizleri için:
    (bkz: suffocated/#27443415)


    (suffocated - 16 Mart 2012 00:54)

  • comment image

    freddie mercury' nin yüreğidir bu şarkı. bir insan yüreğini bu derece açarsa, elbette herkesi etkiler. öte yandan freddie bir şeylerden ürküp üstünü örtmüştür anlattıklarının.

    bu şarkıyı anlatmak, analiz etmek harcım değil. belki de hiç kimsenin harcı değil. kimse bu şarkının anlattıklarını tam olarak çözemez, çözse bile aktaramaz. bu şarkının herkeste bıraktığı iz farklıdır, çünkü herkesin hayat yolculuğu farklıdır. yani, şu ekşi sözlükteki bütün yazarlar bohemian rhapsody' i anlatmaya kalksa hepsi birbirinden farklı şeyler yazarlar. freddie de hepsinden farklı bir hisle yazmıştır bu şarkıyı.

    gelelim benim anlatacaklarıma.

    bohemian rhapsody' ye bu ismin neden verildiğini çok uzun süre düşündüm. bohemlik, toplum kurallarını kabul etmeyen ve bu kurallar dışında yaşayan kimseler için kullanılan bir sıfat. şarkıda anlatılan kişinin bir bohem olduğunu düşünmedim asla. bu kişi belki de toplum kuralları dışında yaşamaya "itilmiş" olabilirdi, bunu seçmiş olamazdı. sonra freddie' nin de böyle olduğunu düşündüm ve bu kişi, belki de olduğu kişi olmayı asla istememişti.

    is this the real life, is this just fantasy
    caught in a landslide
    no escape from reality
    open your eyes, look up to the skies and see

    bu gerçek hayat mı, yoksa sadece bir hayal mi?
    bir heyelana kapıldın,
    gerçeklikten kaçışın yok
    aç gözlerini, göklere bak ve gör

    bu ilk dizeler, sanıyorum freddie' nin kendisiyle konuşması. hayatının bir döneminde hayattan bunaldığını ve hayatı reddettiğini sanıyorum. bu gerçeklikten kaçış yolu olarak kullandıklarını, sonradan heyelan olarak isimlendiriyor. artık bunları kullanarak gerçeklikten kaçamayacağını anlamış ve kendisinden durumu kabullenmesini istiyor.

    bu yöntemler ne olabilir? seks veya uyuşturucu mu? kesin olarak söylemek zor; ancak freddie' yi harap ettiğini sanıyorum. harap ediyor ki bunları "heyelan" olarak nitelendiriyor. bir yandan bu heyelana kapılmış sürüklenirken öte yandan bunların gerçekliği yok etmediğinin de farkında.

    ben bu dizelerin şarkının geri kalanıyla doğrudan bağlanamayacağını düşünüyorum. burada freddie cinayeti işledim mi yoksa bu hayal mi ikilemi içinde değil. o hayatın tamamından ve o dönem (veya bir dönem) içine düştüğü ve çıkmak için debelendiği ruhsal buhrandan bahsediyor.

    i'm just a poor boy, i need no sympathy
    because i'm easy come, easy go
    little high, little low
    any way the wind blows doesn't really matter to
    me, to me

    ben zavallı bir oğlanım sadece, acınmaya ihtiyacım yok
    haydan gelir huya giderim çünkü,
    bazen yüksekte, bazen alçaktayım
    rüzgarın nereden estiğinin benim için hiçbir önemi yok

    burada da freddie' nin yukarıdaki buhran' a neden düştüğünü görüyoruz. hayata olan inancını kaybetmiş. bir amacı veya bir beklentisi yok ve yalnız. onun buhranlı ruh dünyasını gördük, şimdi izin verelim de o ruhunu birine açsın.

    mama, just killed a man
    put a gun against his head, pulled my trigger
    now he's dead

    anne, şimdi birini öldürdüm
    kafasına silahı dayadım, tetiğimi çektim
    o artık ölü

    bunun gerçek anlamda bir cinayet olduğunu zannetmiyorum. belki ruhsal bir intihardan veya kendi içinde bir şeyleri öldürmekten bahsediyor olabilir. ama asla bir başkasını öldürmekten bahsetmiyor. devamıyla birlikte yorumlayalım.

    mama... life had just begun,
    but now i've gone and thrown it all away
    mamaaaaa oooh,
    didn't mean to make you cry,
    if i'm not back again this time tomorrow,
    carry on, carry on as if nothing really matters

    anne... hayat daha yeni başladı
    ama ben gittim ve onu boşa harcadım
    anne ah,
    seni ağlatmak istemedim
    eğer yarın bu saate dönmüş olmazsam
    devam et, devam et, sanki hiçbir şeyin önemi yokmuşçasına

    burada, freddie' nin hayatını boşa harcadığına inandığını görüyoruz. bence öldürdüğü şey de bu olabilir. bir buhrana girmiş ve çıkamamaktadır. kendisine acınmasını istemez. girdiği buhranın kendisini öldürmekte olduğuna inanmaktadır. konuştuğu ve mama dediği kim ise (ki gerçek annesi olmadığı belli) onu da üzdüğü için kahrolmaktadır ve eğer ki kendini toparlamayı başaramazsa onu düştüğü yerde bırakmasını ve hayatına devam etmesini ister mama' dan. ben düşsem bile sen devam et demektedir özetle.

    too late, my time has come,
    sends shivers down my spine, body's aching all
    the time
    goodbye, ev'rybody, i've got to go,
    got to leave you all behind and face the truth
    mamaaaaa oooh,
    i don't want to die,
    i sometimes wish i'd never been born at all

    çok geç, zamanım geldi
    omurgamdan aşağı titremeler iniyor, vücudum sürekli ağrıyor
    herkese elveda, artık gitmem gerek
    sizi geride bırakmak ve gerçekle yüzleşmek zorundayım
    mama ah,
    ölmek istemiyorum
    bazen hiç doğmamış olmayı diliyorum

    bu kısımda, freddie' nin gerçeklikten kaçış yolu olarak uyuşturucuyu gördüğünü düşünmüşümdür hep. belki de, bu uyuşturucu seansları sırasında ölüme çok yaklaştığı bir deneyim yaşadı ve bu, onun bu şarkıyı yazmasına sebep oldu. freddie mercury bir "near death experience" yaşamış olabilir mi?

    belki de intihar etmek için kasten aşırı doz almış; ancak bunu becerememiştir. sonuç olarak, ben şarkının ölüme yaklaşmış bir insanın ruh halini anlattığına inanıyorum. ölüme iyice yaklaştığı bu anlarda artık pişmandır ve ölmek istememektedir. ancak kurtuluşunun olmadığına ve öleceğine inanmıştır. cesur olmaya çalışmaktadır diye düşünüyorum.

    i see a little silhouetto of a man,
    scaramouche! scaramouche! will you do the
    fandango?!

    bir adamın küçük gölgesini görüyorum
    scaramouche! scaramouche! fandango mu yapacaksın?

    bu noktada artık mahkeme kısmına geçmiş bulunuyoruz. "küçük gölgeli adam," yani freddie susar ve cennet ve cehennem adamın ruhunu almak için savaşmaya başlarlar. küçük gölgeli adam göründüğünde yukarıdan seslenirler: "scaramouche! (soytarılar) yoksa yine (aklını çelmek için) oyunlar mı oynayacaksın?"

    thunderbolt and lightning, very, very frightening me!

    gök gürültüsü ve şimşekler, aman ne kadar korktum!

    bu de cehennemin cennete cevabıdır. devam edelim.

    galileo, galileo
    galileo, galileo
    galileo, figaro, magnifico!

    bu noktaya kadar küçük gölgeli adamın susmakta olduğunu ve umudunu yitirmiş olduğunu hatırlatalım. şimdi şarkının bu kısmını italyanca kısmından doğrudan çevirirsek şöyle bir şey elde ederiz.

    galileo, galileo
    galileo, galileo
    büyük berber galileo

    ne alaka? oysa, burada bir söz oyunu vardır. galileo figaro magnifico "büyük berber galileo" demek iken "galileo figuro magnifico" "galilean' ın suretini yücelt" veya "galilean' a şükret" gibi bir anlam taşımaktadır.

    ayrıca bu oyunun yanı sıra, bu figaro' ya da bir göndermedir, zira opera' daki şarkıda da figaro' nun ismi beş kere tekrar edilir. burada da galileo beş kere tekrar edilmiştir.

    şimdi burada elimizde iki ihtimal var. ya dediğim gibi burada yardım etmesi için "galilean" çağırılmaktadır veya bu dizeler opera' ya gönderme olsun diye yazılmış olup, galileo bildiğimiz galileo' dur. bu da olabilir, zira galileo da benzer bir mahkemeden geçmiştir. ama sanmıyorum.

    galilean romalıların isa' ya taktığı isimdir. yani bence, cennet ve cehennem adamın ruhunu paylaşamayınca olayı çözmesi için isa çağrılmıştır, belki de ona yardım etmesi için küçük gölgeli adam bizzat çağırmıştır isa' yı.

    i'm just a poor boy, nobody loves me
    he's just a poor boy from a poor family,
    spare him his life from this monstrosity!
    easy come, easy go, will you let me go

    ben zavallı bir oğlanım sadece, kimse sevmez beni
    o zavallı bir ailenin zavallı oğlu sadece
    onu ve hayatını bu canavarlıktan azat edin
    haydan gelir huya giderim, beni bırakacak mısınız?

    isa gelmiştir gelmesine; ancak freddie kimsenin onu sevmediğine inanmaktadır. yani isa dahi onun aleyhine karar verecektir, freddie' nin inancı yoktur. fakat isa olaya müdahale eder ve bu çocuğun canının bağışlanmasını ister. freddie ümitlenir ve bağışlanıp bağışlanmayacağını sorar.

    bismilah! no, we will not let you go
    (let him go!) bismilah! we will not let you go
    (let him go!) bismilah! we will not let you go
    (let me go) will not let you go
    (let me go)(never) never let you go
    (let me go) never let you go (let me go) ah
    no, no, no, no, no, no, no

    bismillah! hayır, seni bırakmayacağız.
    (bırakın onu!) bismillah! seni bırakmayacağız.
    (bırakın onu) bismillah! seni bırakmayacağız.
    (bırakın beni) bırakmayacağız.
    (bırakın beni) (asla) asla bırakmayacağız
    (bırakın beni) asla bırakmayacağız (bırakın) ah
    hayır, hayır, hayır, hayır, hayır, hayır, hayır

    yalvarış yakarışlar fayda etmemekte ve cennet cehennem tayfaları ruhunu bırakmamak için direnmektedirler.

    bunun paralelinde şu olabilir. yaşadığını varsaydığım bu near death experience freddie' yi dine yöneltmiş olabilir. ya da en azından bu seçenek kendisine sunulmuştur veya o bunu düşünmüş, sonra reddetmiştir zira isa olaya müdahale etmek isteğinde genç kimsenin onu sevmediğini söyleyerek bunu reddeder.

    sonra olaylar iyice karışır:

    oh mama mia, mama mia, mama mia, let me go
    beelzebub has a devil put aside for me, for me,
    for meeeeeeeeeeeeeeee!

    ah mama mia, mama mia, mama mia bırakın beni
    beelzebub' un benim için ayırdığı bir şeytanı var
    benim için, benim için

    beelzebub cehennemin yedi büyük şeytanından biri. daha doğrusu iblis' in yedi suretinden biri ve oburluk günahının yansıması. neden yedi günahtan oburluğu seçiyor kendine freddie? bunu asla çözemedim işte. her neyse, freddie' nin kendine reva olarak beelzebub' u seçtiği anlaşılıyor.

    so you think you can stop me and spit in my
    eye?!?!
    so you think you can love me and leave me to
    die?!?!
    oh, baby, can't do this to me, baby,
    just gotta get out, just gotta get right outta
    here!

    yani beni durdurup suratıma tükürebileceğini mi sandın?
    yani beni sevip ölüme terk edebileceğini mi sandın?
    ah, bebeğim, bana bunu yapamazsın bebeğim,
    hele bir çıkayım, buradan hele bir çıkayım!

    burada da iki anlam var. şeytan tanrıya, freddie de onu bu buhrana sokan kişiye seslenmektedir. bana bunu yapmana izin vermeyeceğim. bu, yani öfke ve intikam hırsı, onu hayata bağlayan şey olur.

    nitekim iblis de önce sevilmiş; ancak sonradan insanın yaratılmasıyla gözden düşmüştür. bu yüzden tanrıya kızgındır ve intikam peşinde koşar. belki de freddie öfkesinin onu gittikçe şeytana döndürdüğünü düşünmektedir, belki de kurulan mahkemenin sebebi de buydu. ancak yine de, neden öfke veya hırs' ı simgeleyen şeytanlar yerine oburluğun seçildiğini anlayamadım. belki de kızdığı kişi yine kendisiydi, belki de açgözlülüğü ve başarı isteği onu öldürmüştü. (şarkının başında anlatılan bu muydu?)


    (vetra privili menya - 14 Ağustos 2012 14:13)

  • comment image

    tüm zamanların en tadımsı şarkılarından biri, eşi benzeri yok, varsa da bana ve bunu tüm zamanların en iyi şarkısı seçen onbinlercesine ulaşmamış.
    afferim queen aynen böyle devam et.(nereye devam eiyosan artık?)


    (otisabi - 29 Aralık 1999 11:55)

  • comment image

    is this the real life?
    is this just fantasy?
    caught in a landslide,
    no escape from reality
    open your eyes, look up to the skies and see,
    i'm just a poor boy, i need no sympathy,
    because i'm easy come, easy go, little high, little low,
    any way the wind blows doesn't really matter to me, to me

    mama just killed a man,
    put a gun against his head, pulled my trigger, now he's dead
    mama, life had just begun,
    but now i've gone and thrown it all away
    mama, ooh, didn't mean to make you cry,
    if i'm not back again this time tomorrow,
    carry on, carry on as if nothing really matters

    too late, my time has come,
    sends shivers down my spine, body's aching all the time
    goodbye, ev'rybody, i've got to go,
    gotta leave you all behind and face the truth
    mama, ooh, i don't want to die,
    i sometimes wish i'd never been born at all

    i see a little silhouetto of a man,
    scaramouche, scaramouche, will you do the fandango
    thunderbolt and lightning, very, very fright'ning me
    (galileo) galileo (galileo) galileo, galileo figaro
    magnifico i'm just a poor boy and nobody loves me
    he's just a poor boy from a poor family,
    spare him his life from this monstrosity
    easy come, easy go, will you let me go
    bismillah! no we will not let you go
    (let him go!) bismillah! we will not let you go
    (let him go!) bismillah! we will not let you go
    (let me go) will not let you go
    (let me go) will not let you go (let me go) ah
    no, no, no, no, no, no, no
    (oh mama mia, mama mia) mama mia, let me go
    beelzebub has a devil put aside for me, for me, for me

    so you think you can stone me and spit in my eye
    so you think you can love me and leave me to die
    oh, baby, can't do this to me, baby,
    just gotta get out, just gotta get right outta here

    nothing really matters, anyone can see,
    nothing really matters,
    nothing really matters to me

    any way the wind blows


    (portakal - 7 Ocak 2000 19:31)

Yorum Kaynak Link : bohemian rhapsody