Çıkış Tarihi     : 24 Mart 2016 Perşembe, Yapım Yılı : 2016
Türü                : Aksiyon,Macera,Fantazi
Ülke                : Japan
Yapımcı          :  From Software
Yönetmen       : Hidetaka Miyazaki (IMDB), Isamu Okano (IMDB), Yui Tanimura (IMDB)
Oyuncular      : Pik Sen Lim (IMDB), Olivia Mace (IMDB), Roger Ringrose (IMDB), Carolyn Pickles (IMDB)(ekşi), Stephane Cornicard (IMDB), Brendan Patricks (IMDB), John Rowe (IMDB), Sarah Beck Mather (IMDB), Grahame Fox (IMDB), Jenny Funnell (IMDB), Adam Sopp (IMDB), Lucy Briggs-Owen (IMDB), Ryan Morris (IMDB), Pooky Quesnel (IMDB), David Sterne (IMDB), Blake Ritson (IMDB), Miles Richardson (IMDB), William Vanderpuye (IMDB), Edward Bennett (IMDB), Lillie Flynn (IMDB), Sean Barrett (IMDB)

Dark Souls III ' Oyununun Konusu :
Genç bir kız olan Johanna Ravn, ormanda koşu yaparken aniden turuncu tulumlu bir adam tarafından saldırıya uğrar. Saldırganı kafasına bir delik açar ve ölmesi için orda bırakır. Polis Johanna'nın babası Morten Ravn'ı morgda kızını tanımlayabilmesi için arar ve o kızının az önce yanından geçtiğini ve kendi bilgisayarının başında oturduğunu söyler. Ancak Johanna konusunda yanlış birşeyler vardır. Siyah yağ gözlerinden akarken o sadece yardım hıçkırıklarını haykıran mesaj yazar. O yanlız değildir. Şehrin her tarafında insanlar elektrikli matkaplı turuncu tulumlu erkekler tarafından saldırıya uğramaktadır. Yerel polisin eksikliğinden hayalkırıklığıyla Morten saldırıları ve parçaları araştırma işini kendi üzerine alır.


  • "intihara meyilli insanlara oynatılması gereken oyun. hayatın ne kadar kolay olduğunu görüp vazgeçsinler amk. alayına git gud."
  • "trainer indirenlere, bu ne biçim oyun habire ölüyoruz diyenlere, yau bu oyun çok saçma diyenlere gelsin"




Facebook Yorumları
  • comment image

    ilk izlenimim şöyle; bossları o kadar çok kompleks yapmaya kasmışlar ki basitliğin ihtişamını ıskalamışlar.

    dark souls 2'nin ek paketinde bir boss vardı; aynı anda hem üzerinize büyü atıyor hem arkanıza ışınlanıyor hem yardımcı iskeletler çağırıyor hem de başka bir boss'u çağırıyordu... ortalık karnaval alanına dönüyordu tek yapabildiğiniz yuvarlanmak yuvarlanmak yuvarlanmak ve uygun an geldiğinde bir kez vurup tekrar yuvarlanmaktı.

    keyifli olmaktan öte işkence gibiydi...

    ve ben, bu mantıktan nefret etmiştim. maalesef bu nefret ettiğim boss mekaniği bu oyunda karşılaştığım boss'ların %80'ninde geçerli.

    bloodborne'un bosslarından çok daha fazla keyif aldım çünkü bosslar basit... basit dediğime bakmayın dark souls'un ve demon's souls'un bosslarından daha komplike ama basitlikleri okunabilir olmalarında gizli!

    bu oyundaki bosslar okunabilir değil çünkü üzerinize zibilyon tane şey atıyorlar.

    mesela anor londo'daki boss... uzaktaysanız peşpeşe soul arrow benzeri iki büyü atıyor, yakınınıza gittiğinizde elindeki mızrakla 180 derecelik açıyı kapsayan yatay saldırılar yapıyor ve hasar aldığında yer altına girip odanın başka bir köşesine gidiyor, her 5 saniyede bir sizi takip eden küreler oluşturuyor... ikinci fazda bir de elindeki mızrağı alev alıyor ve yer altına girip çıktığı yeri yakıyor ve en sonunda gökten ok yağdırıyor... bir anda o kadar çok şeye maruz kalıyorsunuz ki yaptığınız şey hiçbir şeyi anlamadan yuvarlanmak oluyor. yuvarlan yuvarlan yuvarlan...

    mesela network stress test'te olan boss; dancer of the boreal valley... souls tarihindeki en bozuk bosslarından biri. hani bu gözler caseless discharge ve bed of chaos gibi boktan bosslar gördü ama teknik anlamda bu kadar boktanını görmedi... bu boss öyle zannediyorum 1440 derecelik saldırılar yapıyor efendim... evet, spin atıyor namussunuz ve öyle az buz da hasar vermiyor bildiğiniz 2 vuruşta öldürüyor haliyle kaçmanız imkansız. tek bir tavsiye var bu boss'la ilgili; uzak durmak! bu boss'un ikinci fazı başladığında boss'a alışılageldik şekilde hücum etmek yerine var gücünüzle odanın öteki tarafına kaçıyorsunuz. kim tasarladıysa gerçekten sıçmış batırmış... bir boss'un hareket şeklini öğrenip ona uygun stratejiyle boss'tan sakınmak bu oyunları keyifli yapan parçaydı, dancer'da bu durum söz konusu değil çünkü kaçmanın yolu yok! -odanın öteki ucuna deli gibi koşmantan ya da yuvarlanmaktan başka!

    bloodborne'da akılsızca yuvarlanmak söz konusu değil çünkü boss'un saldırılarını okumak mümkün. bu oyunda boss'un saldırılarını okusanız bile üzerinize 120 milyon şeyi aynı anda attığı için yapabileceğiniz tek şey düşünmeden yuvarlanmak. bu da boss savaşını keyif alınabilir olmaktan çıkarıyor çünkü bilinçli manevralar yaparak doğru köşeye kaçmak yerine rastgele kaçıyorsunuz bu oyunda.

    benim tahminim dark souls 2'de sözde 'zorluk' diye bize yedirilen şeyi bu oyuna da adapte etmeye çalışmışlar. maalesef dark souls 2 sadece kendi sıçmığında boğulan bir oyun olmaktan öte seri içindeki kardeşlerine de bok sıçratan bir ucubeye dönüştü... keşke o siksok oyunu hiç yapmasalardı... resmen lanet.

    galiba bloodborne tüm problemlerine ve çeşitliliğin kısıtlı olmasına rağmen seri içindeki en rafine, en keyif veren oyun... en azından benim için.

    açıkçası 30 saatlik oynanış süresinin ardından dark souls 3 bir nebze hayal kırıklığı yarattı bende...

    keşke 'zor' olmaya kasmak yerine keyifli olmaya uğraşsaymış miyazaki ve ekibi...

    oyunu henüz bitiremedim (muhtemelen son boss'tayım ve bir-iki tane opsiyonel boss kaldı) ancak kabaca üzerinde konuşmak için yeterince deneyime sahibim yine de ilk oynanışımda olduğumu ve hala alışma sürecimde olduğumu göz önünde bulundurmak lazım... belki fikrim oyunu daha çok oynadıkça değişir kim bilir.


    (gominist redar - 11 Nisan 2016 12:07)

  • comment image

    intihara meyilli insanlara oynatılması gereken oyun. hayatın ne kadar kolay olduğunu görüp vazgeçsinler amk. alayına git gud.


    (r e d n e c k - 16 Nisan 2016 14:39)

  • comment image

    aral'ın 300 liraya sattığı kutulusunu ingiltere'den sipariş verdim. (shopto.net)
    3 günde elinize geçiyor. takipli kargo ücreti ile birlikte 45 pound'a denk geldi. yanında da yeni çıkan dark souls çizgi romanı hediye.
    bundan sonra türkiye'den oyun alanı ve aral'a para kazandıranı siksinler.

    edit : oyun geldi. üstüne bi oyun daha aldım, o da geldi. bundan sonra buradan alırım. işyeri adresi verirseniz kafanız ağrımaz, ptt den dolayı.


    (scorpreg - 18 Nisan 2016 16:29)

  • comment image

    ng+'a başladım ve çok kısa sürede bitirdim. morion blade'i alabilmek ve irina'nın ilginç quest'ini yapabilmek için bir kez daha bitireceğim sanırım. seriye yeni başlayacak oyuncuları da düşünerek bu entry'mde biraz daha genel bilgiler vermek istiyorum.

    ingilizce biliyorsanız reddit'te ve özellikle youtube'da mükemmel bir dark souls camiası var. vaatividya, davecontrol, epicnamebro (daha önceki oyunlarda official guide'ların yapımında görev aldı), terramantis, fextralife, plagueofgripes, lobos jr (dünya üzerindeki en iyi soulsborne oyuncusu olma ihtimali çok yüksek), a german spy, aegon of astora takip edebileceğiniz youtuber'lar, neredeyse tamamen ve sadece soulsborne serisi için video üretiyolar. lore ağırlıklı video yapan quelaag var, henüz dark souls 3'e girmedi (zaten oyunu derinlemesine bitirip de lore'a başlayan pek kanal yok daha). pvp ve multiplayer kısmı ile daha çok ilgileniyosanız praise the sun, pvpskillz, sunlight blade de ilginizi çekebilir. bir de fazla bilinmeyen fungo var ama o da henüz dark souls 3 içeriği üretmeye başlamadı. yakında başlar sanırım (edit: yoel ve yuria ile başlamış videolara). ha bir de jerks sans frontieres var. bloodborne için yaptığı ince detayları derinlemesine masaya yatıran videoları mükemmeldi, dark souls 3 için de içerik üretmeye başlamış sanırım henüz inceleyemedim ama. soundcloud'da da bonfire side chat var, ona da bakın mutlaka. az önce saydığım fextralife'a bağlı bir wiki de var. diğer soulsborne serileri için de var. bulabileceğiniz en detaylı bilgilere genelde buradan ulaşabiliyorsunuz. (edit: abi öyle bi community ki leafyishere / pyrocynical / yorekok'a denk gelen aşırı geyik içerikli video çeken bir souls youtuber'ı bile var, indeimaus. top dark souls waifus, top dark souls stones, top dark souls cats, family friendly dark souls gibi videolarında özellikle gülmekten yerlere yattım. bi de vaatividya gibi avustralyalı olduğu için sürekli vaati geyiği yapıyor çok eğlenceli oluyo bence. umarım ilerde birlikte bi collobration yaparlar)

    edit: gene ingilizce bilen arkadaşlar için şu guide'ı önerebilirim. vaatividya ile junglist diye avustralya'lı bir arkadaşın birlikte ortaya çıkardığı bir video (dark souls 2 için de yapmışlardı: buradan bakabilirsiniz), seriye yeni başlayacakların bilmesi gereken hemen her şey anlatılmış. bir de sunlight blade'in başlangıç class seçimi videosunu önerebilirim.

    başlangıç class'i oyunun ortalarına doğru önemini kaybediyor. eğer belli başlı statlere yoğunlaşan bir pvp build'i yapmayacaksanız başlangıç sınıfınızın orta ve uzun vadede gerçekten hiçbir önemi yok. eğer böyle bir build yapacaksanız da zaten bu entry'de anlatacaklarıma ihtiyaç duymayacak kadar souls serisini biliyosunuz demektir. orta ve uzun vadeyi bir kenara bırakırsak kısa vadede class'ların sunduğu farklı statler ve farklı ekipmanlar oynayış stilinize de etki ediyor. özellikle büyücülerin ilk iki oyuna göre daha zayıflatıldığı bu oyunda sorcerer ve cleric gibi başlangıç class'leri seriye yeni giren oyuncular için pek önerilmiyor. pyromancer da seriye uzak olanlar için biraz zor bir class olabilir. çünkü yapısı gereği çok fazla state puan vererek jack-of-all-trades bir karakter yaratmanız gerekiyor. ilk deneyiminizde yaratılması biraz daha basit bir karakter tercih edebilirsiniz. deprived falan zaten oyunun zorluğuyla yetinemeyen veteranlar için, hiç bulaşmayın. assassin ve herald, knight, mercenary, warrior gibi savaşçı kökenli classların sorcerer ve cleric gibi büyü class'larıyla karma versiyonu olarak düşünülebilir.

    başlangıç ekipmanı oyun stilinizi büyük ölçüde değiştirebilir. örneğin knight (bir de sanırım herald) dışında fiziksel atağı %100 karşılayan kalkanı olan class yok. bu şu demek oluyor: knight seçtiyseniz gönül rahatlığıyla gelen ataklara karşı gard alabilirsiniz, stamina'nız bitmediği sürece hasar almadan atağı karşılayacaksınız. diğer class'larda ise gard aldığınız zaman ufak da olsa bir hasar alıyorsunuz. dolayısıyla gard almak yerine dodge-roll-evade çok daha mantıklı olabilir başka bir class'la oynarken. başka bir örnek vermek gerekirse benim şu ana kadar açtığım ilk ve tek karakter mercenary sınıfından. oyunun başı için fena olmayan bir kalkanla geliyor, ancak bence oyunun başında alınan en iyi yakın dövüş silahlarından bir tanesine sahip (sellsword twinblades). bu silahın normal bir paladan daha verimli kullanılabilmesi için iki kılıcı birden kullanmanız gerekiyor (bu şekilde l1 ve l2 kombolarına da ulaşabiliyosunuz). bu sebeple twinblades kullanıyosanız çok gard almanız gerekebilecek spesifik noktalar dışında kalkana başvurmak çok akıl kârı değil. kalkan kullanımını olabildiğince azaltıp bunun yerine dodge temelli savaşırsanız twinblades'den elde edebileceğiniz maksimum verimi elde ediyosunuz.

    birden fazla dövüş stilinde uzmanlaşmak orta - uzun vadede hayatınızı kurtaracak. oyundaki tüm bölgeleri ve bossları tek bir silah kullanarak da geçmek teoride mümkün. ancak farklı silahlara adapte olmak işinizi her zaman kolaylaştıracaktır. bana kalırsa her oyuncunun en az bir tane yakın dövüş silahı (straight sword, thrusthing sword, curved sword, hammer, axe vb.), orta mesafeli silahı (greatsword, greataxe, greathammer, ultra greatsword vb.), uzak mesafeli silahı (spear, pike, halberd vb.), menzilli silahı (bow, crossbow, büyü, vb.) olması lazım. bu sayede farklı durumlara daha iyi adapte olabilen bir oyun stiliniz olacaktır. ben ilk oyunumun en az %70'ini twinblades ile oynadım. ancak sonlara doğru bazı bosslarda çok zorlanmaya başladığım için dragonslayer spear'de de biraz uzmanlaştım. ng+'ta ise zweihander, farron greatsword, wolf knight greatsword vb. pek çok silahı kullanmaya başladım. ng+'ın çok daha rahat geçmesinin en büyük sebeplerinden birisi buydu. menzilli silah olarak temelde pyromancy flame kullandım. ancak her daim yanımda bir bow veya crossbow bulundurdum. özellikle undead settlement bölümünde ulaşılmaz gözüken yerlerde baş aşağı asılmış cesetlerin üstlerinde item'lar var. bunları yere düşürmek için ok kullanabilirsiniz.

    zırhlar ve giysiler açısından silahlar kadar olmasa da çeşitlilik etki edebiliyor. sonuç itibariyle atıyorum alevle vuran bir bossa fire resistance armor giydiğiniz zaman 2 vuruşta ölüyorduysanız 3 vuruşta ölmeye başlıyorsunuz. dolayısıyla çok da aman aman bir etkisi yok. hiç hasar almamaya çalışmak her zaman en iyi strateji. bir de fiziksel hasar - büyü hasarı dengesini tutturmak çok kolay bir iş değil. ama mesela aldrich sadece büyü ile vuruyor, dolayısıyla ona karşı fiziksel defansınızı tamamen boşlayıp sorcerer, pyromancer vb setleri giyerek gönül rahatlığıyla savaşabilirsiniz. kalkanlar da burada dahil edilebilir. özellikle bir noktadan sonra pek çok crest shield bulacaksınız. bunların hemen hepsi fiziksel defansa %100 verirken hep bir alanda çok iyi oluyorlar. örneğin bir tanesi fire resistance'a %80 bandında bir defans veriyor, öbürü aynı şeyi lightning resistance için yapıyor. dolayısıyla boss savaşlarına girerken kalkanınızın uygun olup olmadığına da dikkat etmek önemli.

    o esnada kullandığınız ekipman ve zırh bir arada ağırlık yaratıyor. toplam taşıyabileceğiniz ağırlık vitality stati ile artıyor. dark souls 1'de fast roll - mid roll - fat roll varmış. açıkçası ben bu oyunda %0 - %69,9 arasında pek bir fark göremedim. %70'e dayandığınız anda ise fat roll başlıyor. %100'ü geçince koşamaz ve hiç roll yapamaz hale geliyosunuz. %70'in üzerine çıkmamaya dikkat edin. gerekiyorsa vitality puanı verin. zaten vitality dayanıklılığınızı en fazla artıran stat. strength falan 1 puan artırıyosa vitality genelde 2 puan artırıyor.

    edit: fast roll - fat roll meselesiyle ilgili gominist redar'dan gelen ekleme: "dark souls 3'te temel olarak evet, sadece fast roll ve fat roll mevcut ve lakin ekipman yükü azaldıkça karakterin yuvarlanma hızı ve kazandığı iframes değişmese de yuvarlanırken kat ettiği yol büyük oranda değişiyor."

    statlere de kısaca değinelim. str - dex savaşçılar için, intelligence ve faith büyücüler için önemli. her silah bu 4 statin bir veya birkaç tanesinden scaling alıyor. bu şu demek, örneğin strength'ten d, dexterity'den b scaling alan bir silahınız var. bu durumda str ve dex'e puan verdikçe silahla verdiğiniz hasar da artıyor. öte yandan dex scalingi daha üstün olduğu için dex'e puan verdiğinizde silahın hasarı çok daha hızlı artıyor. bazı büyülü silahlar 4 statten birden scaling alabiliyor. örneğin dancer of the boreal valley'in kılıçları ve chaos gem takılmış silahlar tüm statlerden scaling alıyor. strength genelde ağır ve güçlü silahlar için, dexterity ise hızlı, hafif ve kıvrak silahlar için önem taşıyor. ıntelligence sorcerer'ların kullandığı sorcery'ler için önemliyken faith ise cleric'lerin miracle'ları için önem taşıyor. pyromancer'lar ise hem intelligence hem de faith ile uğraşmak zorundalar. öte yandan üst seviye sorcery ve miracle'lar 50'ye kadar uzanan intelligence ve faith gerektirirken pyromancy'nin en güçlü büyüleri yanlış hatırlamıyorsam 30 intelligence ve 20 faith gerektiriyor. başta da dediğim gibi jack-of-all-trades olma sebeplerinden birisi bu. hele bir de dark souls 3 saf büyücü class'ına pek de izin veren bir yapıda değil, normal savaşçı olarak da biraz becerikli olmak gerekiyor. dolayısıyla pyromancer'ın bu paragrafta bahsi geçen 4 state birden (str, dex, int, faith) yatırım yapması gerekebilir.

    savaşçılar ve büyücülerin ihtiyaç duyduğu üçüncü bir stat daha var. savaşçılar için bu endurance, büyücüler için ise attunement. endurance temelde staminayı artırmaya yarıyor. str bazlı bir karakterin her atağı fazla fazla stamina yediği için onlar için endurance önemli. dex bazlı bir karakter ise ataklarında genelde daha az stamina kullanıyo ancak stamina'nın artması bu sefer soluk kesilmeden önce daha fazla vuruş yapabilmek demek oluyor, dolayısıyla onlar için de endurance çok önemli. attunement ise büyü slotlarınızı belirleyen stat. her class zaten bir slot'la başlıyor, yanılmıyorsam sorcerer ve cleric iki slotla başlıyolar (belki bir class daha emin olamadımm). üçüncü slot için 18 attunement, dördüncü slot için 24 attunement, beşinci slot için 30 attunement gerekiyor. bana kalırsa 5 slot büyücüler için yeterli olabilir ( ben büyücü karakter oynatmadığım için pek de hakim değilim açıkçası). attunement ayrıca fp'yi de (focus point yani bu oyunun manası) artırıyor. bazı spell'ler iki slot birden harcayabiliyor ama genellikle pek çok iyi spell yalnızca bir slot istiyolar. ayrıca büyücü değilseniz bile işinize yarayabilecek çok iyi büyüler var. örneğin pyromancy'de carthus flame arc silahlarınızı alevle kaplıyor. savaşçı karakterler bunu kullanabilir (benim pyromancy flame seçmemin temel sebebi bu büyüydü). gerçi aynı etkiyi pine resin'ler ile de elde edebiliyosunuz ama sınırlı sayılı item'lara güvenmek bana çok akıl kârı gelmiyor.

    ring olarak çok farklı yüzükler var. kimi yüzükler doğrudan oynanışınıza etki eden sonuçlar yaratırken kimileri de görsel değişiklikler yapıyor yalnızca. dört yüzük takabiliyosunuz. benim gibi dex odaklı bol vurmayı seven bir karakter için en önemli yüzük chloranty ring (stamina geri kazanma hızını artırıyor. ayrıca grass crest shield ile stack oluyor yani birbirlerini destekliyolar. bu kalkanla birlikte kullanınca staminanız çok hızlı artıyor.). bunun dışında carthus yüzükleri baya güzel. milkring roll animasyonunu güzelleştirirken dexi de artırıyor. bloodring ise roll esnasında düşmanların vuramadığı zaman aralığını artırıyor. bloodring özellikle yüksek staminası olan karakterler için boss savaşlarını oldukça kolaylaştırıyor. büyücülere yönelik ise attunement slotu artıran, sorcery'leri miracle'ları pyromancy'leri vb güçlendiren bi ton yüzük var.

    edit: silah upgrade'lerine de kısaca değinelim unutmuşum. oyunda titanite shard, large titanite shard ve titanite chunk'lar bulacaksınız. bunlar sıradan silahları upgrade etmek için kullanılıyor. titanite shard +1'den +3'e kadar, large titanite shard +4'ten +6'ya kadar, titanite chunk +7'den +9'a kadar götürür. dolayısıyla titanite shard'larla bir silahınızı +3 yaptıktan sonra elinizde artan shard'lar varsa hemen ikinci en çok kullandığınız silahı upgrade etmeye başlayabilirsiniz. normal silahlarda +1'den +9'a çıkmak için toplamda 12'şer adet titanite shard, large titanite shard ve titanite chunk gerekiyor. bir de büyülü silahlar var (örneğin boss soul'larından elde edebildiğiniz silahlar). bunların bir kısmı titanite scale, bir kısmı twinkling titanite kullanıyor. bunları normal metodlarla +9'a kadar değil, +4'e kadar upgrade edebiliyorsunuz. toplamda böyle bir büyülü silahı +1'den +4'e getirmek için 15'er twinkling titanite ya da titanite scale kullanmanız lazım. shrine handmaiden'a vereceğiniz ash'lerle oyunda hemen hemen tüm titanite taşlarını satın alabilir hale geliyorsunuz. ancak sonuncu taş titanite slab biraz farklı. bu her oyunda sadece 8 adet var. eğer 8'den fazla silahınızı son seviyeye getirmek istiyorsanız ng+'a geçmeniz lazım. titanite slab normal silahları +9'dan +10'a, büyülü silahları +4'ten +5'e taşıyor (büyülü silahların son seviyesi +5). silah upgrade etmek yukarıda bahsettiğim scaling meselesine de etki edebiliyor. örneğin bir silahın ham hali str'den d scaling alıyorsa +9, +10 hali a scaling, hatta s scaling bile alabilir. bu tamamen silahtan silaha değişiyor. bazılarında artış çok az oluyor bazılarında baya fazla oluyor.

    ikinci upgrade türümüz infusion. bunları sadece normal silahlara yapabilirsiniz büyülü silahlar infusion işleminden geçemez. bunların daha bilinçli yapılması gerekiyor çünkü alakasız bir infusion yaparsanız silahınızı işe yaramaz hale getirebilirsiniz. kısa kısa açıklayayım.

    shriving stone: daha önce herhangi bir infusion yapılmış silahı ham haline getirir.

    heavy gem: silahın str scaling'ini artırır, varsa dex'i azaltır. yalnızca str'ye abanıp dex'i boşlayanlar bu infusion'u yapmalı.

    sharp gem: silahın dex scaling'ini artırır, varsa str'yi azaltır. yalnızca dex'e abananlar da bu infusion'u yapmalı.

    refined gem: silahın str/dex scaling'ini dengeli şekilde yükseltir. eski oyunlardaki quality build denilen str ve dex'i aynı anda artıran insanlar için bu infusion iyi.

    raw gem: her türlü scaling'i kaldırır ham halin gücünü artırır. bu taşı oyunun çok başlarında kullanabilirsiniz. ancak belli bir level'dan sonra base damage, scaling'le alacağınız damage'dan çok daha düşük kaldığı için ilerde başka bir infusion'a geçmeniz gerekir. eğer level atlamadan oyunu bitirme challenge'ı yapacaksanız da böyle bir infusion seçilebilir.

    hollow gem: luck build'ler için bu taş önemli. silahın diğer bütün scaling'lerini kaldırıp luck scaling veriyor. bir de yoel ve yuria'nın yan quest'i ile hollow olup hollow seviyenizi sonuna kadar artırırsanız o da luck scaling'in artışına etki ediyor. pvp'lerde çok iyi olduğunu duydum ama ben pvp yapmadığım için pek bilemiyorum.

    buradan sonrası aslında benim de çok bilmediğim infusion'lar. ama geri kalan infusion'ların genelde gereksiz ve işe yaramaz olduğunu duydum. ha bir de ilk başta sadece 2-3 tane infusion açık, oyunda orada burada bulduğunuz coal'ları blacksmith andre'ye vererek geri kalan infusion'ları açıyorsunuz. ben mesela ilk karakterimi iyice güçlendirmeye karar verdim ng+'lara gönderdim hedefim str, dex, int ve faith statlerini 40'a tamamlamak. str ve dex çoktan bitti int ve faith için uğraşıyorum (zaten pvp yapmıyorum). onun build'ine uygun olarak bir chaos zweihander +10 yaptım (hem giantdad'e saygı duruşu niteliğinde) şu anda alabildiğim en devasa damage sanırım o kılıçta (chaos gem silahın her şeyden scaling almasını sağlıyor ama str ve dex scalingini azaltıyor) (hatta bu chaos gem olayı pve'de kendi kendime yaptığım role play açısından çok hoşuma gitti baştaki sellsword'umu da chaos twinblades +10 yaptım. nitekim yarattığım karakter çok kadim tarihlerden kalma zerdüşt bir pers savaşçısı. dolayısıyla hem str dex kastım twinblades'de iyice beceri ve güç vermek için, hem bir yandan zerdüştlüğün getirdiği bilgelikle pyromancer oluverdi. öyle olunca tabi twinblades'e chaos infusion yapıp doğrudan alevlerle donatmak hoş bir detay oldu. gerçi carthus flame arc falan yapılamıyor ama onun için sharp twinblades +10'um da bir kenarda duruyor. zaten pyromancy'de de hepten uçsun diye int ve faith'e de 40'a kadar basmaya karar verdim. demigod falan olacak yakında ahahah). bildiğim kadarıyla chaos gem pvp için pek mantıklı değil. ama pve açısından farklı farklı infusion'lar denenebilir tabi her zaman. saçma sapan bir sonuç aldığınızda düzeltmek için elinizde shriving stone olsun yeter.


    (aperfectbutthole - 8 Mayıs 2016 11:33)

  • comment image

    dark souls 3'ün the ringed city dlc'si ile dark souls serisi sona erdi ve bir teoriye göre lore olarak bir diğer from software oyunu arasında bağ kuruldu:

    --- spoiler ---

    bütün dark souls serisinin son boss'u, slave knight gael, asılar boyunca bütün dark soul'ları kendinde topluyor. onu öldürdüğümüzde ise düşen cisim blood of the dark soul. bunu painted world of ariandel'deki ressam kıza verince bizim adımıza bu blood'dan yeni bir tablo yaratacağını söylüyor. age of fire bitiyor ve bütün dark soul'lar sonucu olan kan ile yeni bir dünya yaratılıyor. yani bloodborne.

    ---
    spoiler ---


    (chopstick - 31 Mart 2017 17:17)

  • comment image

    yemeğe aşırı miktarda acı katmak gibi bir şey...

    ---

    ne demişler; kendini tanı.

    burada uzun uzun entry kasıp, "efendim oyun şöyle efsane zor, böyle güzel" diye kafanızı bulandıracak değilim. oyuna dair güzellemeler uzun uzun yazılmış zaten. yalnız yüreğime oturan bir şeyler var, dökeyim istedim. (ekşi sözlük bir içini dökme mecrası mıdır?)

    ilkokul ikinci ya da üçüncü sınıf civarındayken, ki kastettiğim 1988-89 filan olmalı, bana ilk kez bilgisayar alınmıştı. namı meşhur amiga 500. derhal daldım oyunlara, çıkmak ne kelime... tabi her türk erkek çocuğu gibi en büyük derdim futbol, en sevdiğim oyun da kick off

    gel zaman git zaman, ben bu kikof ile iyice bir haşır neşir oldum. oynuyorum, eğleniyorum filan ama bir yerden sonra herhalde sıkılmış olacağım ki oyunun amacı dışına çıkıp kendime hedefler koymaya da başladım. efendim falanca maçta gol yemeyeceğim, filanca maçı en az beş golle kazanacağım filan fistan... her neyse gün geldi, bir akşam yine bendeniz amiga ile güzel zamanlar geçirmekteyken, dedim ki; "hafız ben bir maçı 10-0 alır mıyım?" alırım gibi geldi ama deniyorum, çırpınıyorum olmuyor. ya süre yetmiyor, ya karşı takım bir tane takıyor, emekler sürekli boşa gidiyor. işte o günler, ufak çaplı olarak kendimi tanımaya başlamam ve son tahlilde dark souls 3 gibi bir oyuna vereceğim paranın boşa gideceğinin idrakını oluşturan ilk temelleri atmam gereken günlermiş. anlatayım...

    şimdi bu kikof'da 10-0 kazanma amacına ulaşmayı aynı gün belki yirmi defa filan denedim, ama bir türlü başaramadım. yalnız o zaman fark ettim ki bende şöyle bir hatalı kablolama da varmış; beceremedikçe sinirleniyorum. tabi herkes öyledir ama sinirlendikçe sabrım da azaldı ve aceleci davranmaya başladım. acele ettikçe dikkatsizleştim. dikkatsizleştikçe daha da çok becerememeye başladım. öyle bir döngüye girmiştim ki, başaramadıkça sinirleniyor, sinirlendikçe daha çok ve daha hızlı kaybediyordum. netice itibariyle gece, böğürerek ve küfürler eşliğinde ağlayarak klavyeye yumruklar atmam ve annemin gelip amiga'yı kurtarması ile nihayete erdi.

    hasılı anladım ki, zor bir faaliyeti, kısa bir zaman dilimi içerisinde sürekli tekrar edip sürekli başarısız olmak bazılarında daha çok çalışma ve nihayetinde başarılı olma hırsını ortaya çıkartırken bende hıyarlara mahsus bir sinir hali oluşturuyormuş. hoş mu? hiç değil... bunu yıllar sonra bazı super mario oyunlarında da aynen tecrübe ettim ama o zamanlar kendi kazandığım parayla satın aldığım nintendo'yu yumruklamak yemedi tabi. sanırım yaşın getirdiği bir olgunluk da var.

    şimdi hal böyle iken ve benim mayamda da böyle bir mallık varken, dark souls 1 ve 2'nin yorumlarını okuyup, "ben bu oyunu oynarsam bilgisayarı kırarım" diye düşünüp kendini tutan ben, ne halt etmeye gidip dark souls 3'ü aldım onu da bilmiyorum işte.

    maruzatım böyledir...


    (jean - 20 Mayıs 2017 11:41)

  • comment image

    son 1 haftadır sabahladığım ve alışana kadar canımın çıktığı oyun.
    şimdi ise rahatladım, yapılması gereken şey karşımızdaki yaratığın hareketlerini bir süre izlemek buna göre davranmak ve güçlenmeden hiçbir yerde macera aramamak.
    böyle yaparsanız ve az-biraz el pratiği de kazanırsanız ufaktan ölmemeye başladığınız oyun.

    güçlenmek ve hayatta kalmak dışında ne mi yapıyorum peki, bulduğum her kuytuyu araştırıyorum. bir manzara bulduğum vakit oturuyorum ve arka planda çalan müziği dinliyorum. kendimi yalnız ve üzgün hissettiğim vakitlerde eve dönüyorum, bana yüzü gözükmeyen sarışın leydi: " welcome home, ashen one. " diyor, sonra gönlünden geçeni söyle. * speak in your heart desire işte. diyor da diyor işte.
    bütün kederim akıp gidiyor...
    sonra oradaki bitmiş bir diğer sanıyorum unkindled olan abinin yanına oturuyorum, o kederli ses tonu ve vazgeçmişliğini dinleyerek düşüncelere dalıyorum.

    sonra tekrar maceraya dalıyorum, karanlıklar, gölgeler, oradan buradan fırlayan ne idüğü belirsiz yaratıklar... kulaklıkla karanlıkta son konsantre geçen bir maceradan bahsediyorum, baya bildiğin yoruluyordum önceleri... ama şimdi alıştım artık, nereden bir şey atlasa önüme direk reflekslerim giriyor devreye, gerçi yine diyorum ya yoruluyorum. ateşi ve insanlığı kurtarma uğruna bitmeyen bir mücadele işte.

    yalnız ev iyi ki var,
    ev galiba böyle bir şey zaten.
    ha bir de mülteci reyis,
    oğlum ona ben çok üzüldüm ya.* ateşin başına koymuştum kuytuda, bir de diyor ki senin hizmetine girebilme onurunu bana verdiğin için sana çok müteşekkirim... ulan asıl ben teşekkür ederim ya bu kadar kıymet vermişsin, lordum demişsin, yemin etmişsin.
    bunu görmeye gidip duruyordum ben zaten, bakıyordum hali vakti yerinde mi. bir indim aşağıya, düşmüş kalmış. tamam ayağının birisi de çukurdaydı ve huzurlu da öldü ama ... her ölüm erken geliyor insana.
    eskiden büyücüydün
    sonra seni bulup çıkardım
    yıkık köprünün önünden
    ve cesetlerin arasından
    sen ne iyi komşumdun
    ne güzel adamdın
    mülteci reyis.

    dark souls evreninde kaybolmuş * herkese ve özellikle evimizi ev yapan sarı leydiye saygılar...


    (mavi ejder - 15 Temmuz 2017 06:19)

  • comment image

    oyunun hemen başında sağda bir su birikintisi var. içine girince signda "turn back" yazıyor. bak bak daha oyunun başına challege koymuşlar. yav biz ne ornsteinlar ne vendrickler gördük geri dönmedik, ufacık signdan mı korkucam. kendi kendimi gaza getirdim ama düşünüyorum acaba nasıl ölücem? suyun içinde delik mi var yoksa yukarıdan elemanın biri atlayıp mı kesecek. yoksa invader mı gelcek veya meğersem oyunun son bossunu en başa koyup japon twisti mi yaptılar diye düşünüyorum. acayip gaza geldim ama kesin ölücem biliyorum. neyse devam ediyorum karşıma maviş bir crystal lizzard çıktı ama bildiğimiz ufaklardan değil baya dev. döne döne geliyo yavşak. yer miyim lan ben. gwyn'i parry ile, manus'u yumrukla kesmişim, sen kimsin köpek. ulan bunu bir kestim 2 dakkada. nasıl tatmin oldum anlatamam. bir dal sigara yaktım, yakmamla sigarayı bıraktığımı hatırlayıp söndürdüm. sonra usulca çıktım oyundan, kaldırdım bilgisayardan. zirvede bıraktım oyunu.

    dark souls 3 maceram daha ilk bonfireı görmeden ve ölmeden bitti. bakın ölmeden diyorum. kısa sürdü ama önümüzdeki 1 ay boyunca yaşayacağım sinir krizlerinin önüne geçmiş oldum.


    (waldis - 26 Şubat 2018 02:27)

Yorum Kaynak Link : dark souls 3