Süre                : 1 Saat 23 dakika
Çıkış Tarihi     : 05 Mayıs 1951 Cumartesi, Yapım Yılı : 1951
Türü                : Cinayet,Drama,Gizemli,Heyecanlı
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Warner Bros.
Yönetmen       : Gordon Douglas (IMDB)
Senarist          : Crane Wilbur (IMDB)(ekşi),Matt Cvetic (IMDB),Pete Martin (IMDB)
Oyuncular      : Frank Lovejoy (IMDB)(ekşi), Dorothy Hart (IMDB)(ekşi), Philip Carey (IMDB)(ekşi), James Millican (IMDB), Richard Webb (IMDB), Konstantin Shayne (IMDB), Paul Picerni (IMDB)(ekşi), Edward Norris (IMDB), Ron Hagerthy (IMDB), Hugh Sanders (IMDB), Hope Kramer (IMDB), James Adamson (IMDB), Ernest Anderson (IMDB), Sugarfoot Anderson (IMDB), William Bailey (IMDB), Al Bain (IMDB), Janet Barrett (IMDB), Brandon Beach (IMDB), Oscar Blank (IMDB), Willie Bloom (IMDB), Mildred Boyd (IMDB), John Bradford (IMDB), Paul Bradley (IMDB), Chet Brandenburg (IMDB), Ivan Browning (IMDB), Noble 'Kid' Chissel (IMDB), Chuck Colean (IMDB), Tom Coleman (IMDB), Neil Collins (IMDB), Bing Conley (IMDB), Russ Conway (IMDB), John Crawford (IMDB), James Dime (IMDB), Dan Dowling (IMDB), Roy Engel (IMDB), Douglas Evans (IMDB), Adolph Faylauer (IMDB), Charles Ferguson (IMDB), William Forrest (IMDB), Curt Furburg (IMDB) >>devamı>>

I Was a Communist for the F.B.I. (~ Gizli Ajanlar) ' Filminin Konusu :
I Was a Communist for the F.B.I. is a movie starring Frank Lovejoy, Dorothy Hart, and Philip Carey. In Pittsburgh, PA, an F.B.I. agent works to undermine the Communist party, but his brothers and his teenage boy thinks he's a real...


  • "georges perec'in la vie mode d'emploi isimli kitabına konu olabilecek cinsten, ibretlik gizemli olay."
  • "neden herkes taman shud diyor anlamadım. olayın asıl adı tamam shud'tur. evet bildiğiniz tamam. bu şekilde geçen tek yer de ekşi sözlük."
  • "gizemi tam olarak nerde anlayamadığım vaka.."




Facebook Yorumları
  • comment image

    bir diğer adı somerton'daki adamın gizemi.

    1 aralık 1948'de sabat 6.30'da avustralya, adelaide'nin somerton sahilinde bir ceset bulunuyor.
    40-45 yaşlarındaki ingiliz görünümlü bir adam. önceki gün / gece oldukça sıcak olmasına rağmen, üzerinde kalın giysiler var. bütün elbiselerinin etiketleri eksik (yok), ve şapkası yok (bu 1948'de takım giyinen herkesin şapka takması dolayısıyla ilginç bir detay). kimliği yok ve diş izlerinin kayıdı yok. ciğerleri tıkanmış, kalbi tıkanmış, dalağı normalden üç kat büyük. otopsi sonucunda zehirlenerek öldüğüne kanaat getiriliyor, ancak zehrin ne olduğu bilinmiyor.

    14 ocak 1949'da (45 gün kadar sonra) adelaide istasyonunda bir kahverengi çanta bulunuyor, bu çanta 30 kasım sabah 11 civarlarında kayıt edilmiş. çantada kırmızı ekoseli ceket (cüppe), terlik , iç çamaşırı vb günlük eşyanın yanısıra tornavida, fırça, ufaltılmış bıçak, makaslar var.çantada ayrıca barbour marka ipliğe ait bir kart var bu iplik cesedin ceplerindeki dikişlerde kullanılan ipliğin aynısı. ve yine çantadaki elbiselerin çoğunda etiket yok, ancak polis bir kravatta "t. keane", çamaşır çantasında "keane" ve bir atlette "kean" ismini ve bazı kuru temizlemeci kayıtlarını (rakamlar) buluyor. polis elbiselerin etiketlerini söken kişinin keane etiketlerini kasıtlı olarak bıraktığını, ölü adamın adının keane olmadığını bildiğine kanaat getiriyor.

    t. keane isminde kayıp biri olduğuna dair bir bilgi bulunamıyor, kuru temizlemeci kayıtları hiçbir yer ile uyuşmuyor. zaten çantadaki bazı dikiş türlerinin sadece amerika'da kullanılmasından dolayı adamın amerika'dan geldiğini düşünüyorlar. tüm bunların sonrasında polisin oluşturabildiği senaryo : bu adamın gece aşırı melbourne - sydney - port augusta üçlüsünden birinden tren ile geldiği, şehir hamamında (city baths olarak geçiyor böyle çevirdim) yıkanıp traş olduğu, henley sahili istikametine 10.50'ye bilet aldığı, bir nedenden dolayı o treni kaçırdığı, glenelg otobüsüne binmeden önce çantasını tren istasyonuna bıraktığı.

    otopsiyi yapan doktorlardan biri cesedin ayakkabılarının bütün gün glenelg'de dolanan birine göre fazlasıyla temiz olduğunu söylüyor, bu da cesedin öldükten sonra sahile getirildiği düşüncesini destekliyor, zira zehirlenmenin iki ana işaretine (kusma ve kasılma) cesette rastlanamamıştı.

    olay ile ilgili en ilginç kısım ; otopsi sırasında giyside gizli bir cep bulunuyor, bu cepte, üzerinde "taman shud" yazılı bir kağıt bulunuyor. bu deyiş "bitti" "tamamlandı" anlamına gelen, omar khayyam isimli the rubaiyat isimli şiir kitabının son sayfasında kullanılan bir cümle. polis bu kitabın bütün kopyalarını aramaya başlıyor, kağıdın fotoğrafı gazetelerde yayınlanıyor.
    ve arabasını 30 kasım'da glenelg'de kapıları kilitsiz halde parketmiş bir adam, bu kitabın ilk baskılarından birini arabasının arka koltuğunda bulduğunu polise bildiriyor. gazetde gördüğü fotoğraf / haber üzerine geldiğini söylüyor. adamın kitabındaki son sayfada "taman shud" kelimeleri eksik, mikroskopik araştırmalar kağıdın bu kitaptan yırtıldığını doğruluyor. kitabın arkasında (kalemle yazılmış) büyük harflerle şöyle yazıyor : (fotoğraf daha iyi)

    mrgoababd (ilk harfin tam olarak m ya da w olup olmadığı anlaşılamamış)
    mliaoi (üstü çizili ve son harfin i ya da l olup olmadığı anlaşılamamış)
    mtbimpanetp
    mliaboaiaqc
    ittmtsamstgab

    kitabın arkasında ayrıca bir telefon numarası bulunuyor. bu numara cesedin bulunduğu sahile yürüme mesafesinde yaşayan bir hemşireye ait. hemşire 2. dünya savaşı sırasında sydney'de çalışırken bu kitaplardan birine sahip olduğunu, alfred boxall isimli avustralya'lı bir teğmene verdiğini söylüyor. kısa bir süre sonra alfred bulunuyor, elinde the rubaiyat kitabı ve "taman shud" kısmı yırtılmamış olarak. kitabın ön taraında hemşirenin el yazısıyla bir şeyler yazıyor (kadının elindeki bu kitap ise numarasının diğer kitapta ne işi var değil mi?)

    velhasıl, olay halen çözülememiş. kabaca özetlemeye çalıştım, bütün detaylarını wikipedia'da (ingilizce) okuyabilirsiniz.


    (turkish tekila - 22 Mart 2010 15:27)

  • comment image

    esrarengiz olaylara genelde rusya'da rastlansa da bu da güzel ülke avustralya'da yaşanmış bir garip olaydır. hikayenin bir özeti:

    --- spoiler ---

    taman shud

    taman shud: “somerton adamı” olayı

    1 aralık 1948'de saat 6:30'da avustralya, adelaide'nin somerton sahilinde bir ceset bulunur. bu ceset, 40-45 yaşlarında ingiliz görünümlü bir adama aittir. cesedin diş ve tırnağından elde edilen bulgular, ölen kişinin o bölgede yaşayan birisi olduğunu göstermiyordu. önceki gün/gece oldukça sıcak olmasına rağmen, üzerinde kalın giysiler vardır. bütün elbiselerinin etiketleri eksik ve şapkası yoktur. (bu detay, 1948'de takım giyinen herkesin şapka takması dolayısıyla çok ilginçtir). kimliği ve diş izlerinin kaydı yoktur. ciğerleri ve kalbi tıkanmış, dalağı normalden üç kat büyüktür. otopsi sonucunda zehirlenerek öldüğüne kanaat getirilir, ancak zehrin ne olduğu anlaşılamamıştır.

    otopsiyi yapan doktorlardan biri, cesedin ayakkabılarının bütün gün glenelg'de dolanan birine göre fazlasıyla temiz olduğunu söyler. bu da cesedin öldükten sonra sahile getirildiği düşüncesini desteklemektedir; çünkü zehirlenmenin iki ana işareti olan "kusma" ve "kasılma"ya cesette rastlanamamıştır.

    olayla ilgili en ilginç kısım; otopsi sırasında giyside gizli bir cep bulunmasıdır. bu cepte, üzerinde "tamam shud" yazılı bir kağıt bulunuyor. bu deyiş, "bitti", "tamamlandı" anlamına gelen, ömer hayyam'ın "rübailer" isimli şiir kitabının son sayfasında kullanılan bir cümledir. polis, bu kitabın bütün kopyalarını aramaya başlar. kağıdın fotoğrafı, gazetelerde yayınlanır.

    arabasını 30 kasım'da glenelg'de kapıları kilitsiz halde park etmiş bir adam, bu kitabın ilk baskılarından birini arabasının arka koltuğunda bulduğunu polise bildirir. gazetede gördüğü haber üzerine geldiğini söyler. adamın kitabındaki son sayfada "tamam shud" kelimeleri eksiktir. araştırmalar, kağıdın bu kitaptan yırtıldığını doğrular. kitabın arkasında (kalemle yazılmış) büyük harflerle şöyle yazmaktadır:

    wrgoababd (ilk harfin tam olarak m ya da w olup olmadığı anlaşılamamış)

    mlıaoı (üstü çizili ve son harfin i ya da l olup olmadığı anlaşılamamış)

    wtbımpanetp

    mlıaboaıaqc

    ıttmtsamstgab

    rasgele yazılmış gibi görünen yan yana harfler. altındaki satırda üstü çizilmiş başka harfler. peki bu kod bize ne anlatıyordu? kod, hasta bir zihnin ürünü müydü yoksa sadece can sıkıntısının mı? belki de. daha sonra böyle olmadığı ortaya çıktı. kodu çözmeye en yakın girişime göre harfler rast gele dizilmemişti. bunların bir anlamı vardı.

    kitabın arkasındaki bu yazılarla ilgili üstteki resimde olduğu gibi birçok teori üretilmiş. bu teorilerden biri de ömer hayyam'ın bir rübaisinde gizlenmiş bir şifre/kod olduğu yönünde. o rübai, şöyle:

    “for in and out, above, about, below,
    tis nothing but a magic shadow-show,
    play'd in a box whose candle is the sun,
    round which we phantom figures come and go.”

    üstelik bu, herhangi bir rubai değildi, karışık bir çeviriydi ve çok nadir rastlanan bir çeşitti. acaba kod ve rübai, yine olayda adı geçen alfred boxall ismine işaret ediyor olabilir mi? ama bu, tabii ki sadece bir teori.

    kitabın arkasında ayrıca bir telefon numarası da bulunmaktadır. bu numara, cesedin bulunduğu sahile yürüme mesafesinde yaşayan bir hemşireye aittir. hemşire, 2. dünya savaşı sırasında sydney'de çalışırken bu kitaplardan birine sahip olduğunu, alfred boxall isimli avustralyalı bir teğmene verdiğini söyler. kısa bir süre sonra alfred, elinde ömer hayyam'ın "rübailer" şiir kitabı ve "tamam shud" kısmı yırtılmamış olarak bulunur. kitabın ön tarafında hemşirenin el yazısıyla bir şeyler yazmaktadır.

    14 ocak 1949'da, yani olaydan 45 gün kadar sonra, adelaide istasyonunda bir kahverengi çanta bulunur. bu çanta, 30 kasım sabahı saat 11 civarlarında kayıt edilmiştir. çantada kırmızı ekoseli ceket, terlik, iç çamaşırı vb. günlük eşyanın yanı sıra tornavida, fırça, ufaltılmış bıçak, makaslar vardır. çantada ayrıca barbour marka ipliğe ait bir kart vardır. bu iplik, cesedin ceplerindeki dikişlerde kullanılan ipliğin aynısıdır ve yine çantadaki elbiselerin çoğunda etiket yoktur. ancak polis, bir kravatta "t. keane", çamaşır çantasında "keane" ve bir atlette "keane" ismini ve bazı kuru temizlemeci kayıtlarını (rakamlar) bulur. polis, elbiselerin etiketlerini söken kişinin "keane" etiketlerini kasıtlı olarak bıraktığını, ölü adamın adının keane olmadığını bildiğine kanaat getirir.

    t. keane isminde kayıp biri olduğuna dair bir bilgi bulunamaz. kuru temizlemeci kayıtları, hiçbir yer ile uyuşmamaktadır. zaten çantadaki bazı dikiş türlerinin sadece amerika'da kullanılmasından dolayı adamın amerika'dan geldiğini düşünülmekteydi."tamam shud" (bitti, tamamlandı!) notunun bir çeşit intihar notu olduğuna inananlar var. fakat bu mesaj da, dava da çözülemedi.tüm bunların sonrasında polisin oluşturabildiği senaryo ise ancak şöyleydi: bu adamın gece aşırı melbourne - sydney - port augusta üçlüsünden birinden trenle geldiği, halka açık bir hamamda yıkanıp tıraş olduğu, henley sahili istikametine 10:50'ye bilet aldığı, bir nedenden dolayı o treni kaçırdığı, glenelg otobüsüne binmeden önce çantasını tren istasyonuna bıraktığı...

    ---
    spoiler ---


    (we fucking played great the whole season - 5 Eylül 2015 00:10)

  • comment image

    öncelikle olay:

    https://en.wikipedia.org/wiki/taman_shud_case

    sonra yeni gelişme:

    adamın cebinden çıkan şifreyi unsolvedmysteries bölümünde bir reddit kullanıcısı çözmüş. olay tahmin edildiği gibi soğuk savaş dönemi casuslukları ile ilgili. kore savaşı öncesinde kuzey kore'deki yönetime güneydeki abd ve bm üslerini dinlemesi için ekipman sağlamaya çalışan avustralya komünist partisi'ne istihbarat götüren bir sovyet ajanı söz konusu ve adamın kimliğinin ortaya çıkmaması abd'nin sscb elçilik şifrelerini çözdüğü venona cables olayı ile de ilintili. şifreyi çözen kullanıcının ölen şahsın kimliği ile ilgili de bir tahmini var ama rusya'dan doğrulama bekliyormuş.

    https://www.reddit.com/user/leconfield

    "ı believe ı have cracked the code in the omar khayyam: ıt reads:
    1st line: number 124 (mrgoababd)
    2nd line: ıs a mistake and crossed out (mlıaoı)
    3rd line: ıorsn keijo k16 (ntbımpanetp)
    4th line: naser beset c (mlıaboaıaqc)
    5th line: soon open 5? omer (ıttmtsam5tgab)

    explanation: line 1 number 124 this represents a numbered cable sent by moscow to its russian embassy in canberra australia, between the months of august and october 1948. the number fits in exactly with the venona cables released on the net by america. the last one released by america in the australian stream is from moscow to canberra cable no 104 dated 5th june 1948. the russians numbered each of their cables sent starting with the number 1 at the beginning of each year. so if it took till the 5th june 1948 to get to no 104 that averages about 17 cables per month (give or take) so august to september 1948 would be very close to being right for number 124. the russian codes in these cables were broken by the americans and it remained a top secret that they had been broken, for at least 20 years ıt became known as the venona project.(ıts on the net)

    line no 2. this is a mistake the writer started to write the 4th line made a mistake and crossed it out

    line no 3. ıorsn keijo 16.

    a, the ıorsn stands for ındependent on line radio station network it is an acronym (google it!).
    b. keijo, is the name given to seoul in korea in the early 1900's when japan took over korea and renamed seoul keijo. that was the name the world used till about 1946 when japan was dispossessed of korea and very slowly the name reverted back to seoul. c, 'k16' ıs a korean/american airforce base situated near seoul (keijo) ın this substitution code 'p' = k and p is the 16th letter of the alphabet. so only the letter p had to be written at the end of this 3rd line to make it read k 16 this line is probably ordering an illegal secret communist radio network for site 'k16', or it is advising the australian spy network what type of communication system exists at k 16, the airforce base. this would then allow the australian spy network to build some sort of secret communist interception device so base communications could be secretly listened into by russia/north korea.

    4th line: naser beset c. naser ı believe is a russian code word dedicated to possibly australian army ıntelligence. ın 1948 in australia a russian communist spy ring leader by the name of walter snedden clayton,(russian code names 'c' and 'klod') had managed to infiltrate and recruit from many australian government departments dozens of communist spies - the departments were leaking like sieves. clayton also was involved with communist controlled unions and with some people working for the then csıro in sydney, one a communist by the name of wilbur christiansen (russian code name "master") was the world's leading radio physicist. clayton was reported as saying christiansen was working on a 'special project' for the communist party and doing a 'good job of it' there were other very prominant communists also working with christiansen. christiansen ı believe may have been building illegal radios/communications/radar etc to help russia/north korea who had very poor radio equipment or building some sort of secret communist interception device to listen into k16 airforce base. ı believe with the help of clayton, the aust. communist maritime unions and others they were shipping illegal radios etc to korea to help north korea prepare for the 1950 invasion of the south. ın 1948, another australian russian spy who came from the australian department of external affairs, and who in 1948 was posted to the un in new york, was one ıan milner (russian code name 'bur"). ın 1948 milner spent considerable time in keijo (seoul) working for the un, but ı believe may have been secretly setting up north korean communist spy networks, or reporting to russia/north korea south korea's defence capabilities etc in preparation for the 1950 invasion. what ever he was doing he was up to no good and also christiansen. ı believe the cable is part of milners communication to christiansen ordering a radio network for "keijo k16", the airforce base, or he is advising christiansen what type of communications exist at the base so christiansen and others can build interception devices. the fbı in new york hold a file on milner and refuse to release it. also in 1948 the future australian attorney general dr evatt, who is now also 'suspected' of being a russian spy, was secretary of the un. he and milner worked together in the un and in the department of external affairs in canberra. australia was 'leaking' so much that america stopped sharing classified information with it for some time. ın about june 1948 two aust. army officers were visiting with christiansen looking at radios etc when christiansen and a dr green took them for coffee and tried to extract secret army radio codes from them. the two officers reported back to their commander on what had happened and aust army ıntelligence then demanded an investigation in christiansen & green. up to that point, another secret australia communist spy (o yes there were 1000's!) by the name of alfred hughes (russian code name 'ben') was in charge of the commonwealth ınvestigation service's branch in sydney looking at and checking out communists! the cıs was the forerunner leading to the establishment of asıo in january 1949. up till the 2 army officers complaint, hughes had managed to sweep a lot 'under the carpet' but this time he was unable to do much because army ıntelligence (?naser) had taken control, that lead to the fourth line in the code: "naser beset c" the small 'c' is clearly defined and written in the omar code and is the way the russians codes referred to clayton. beset of course means to harass. ıf army ıntelligence got onto christiansen & green, clayton 'c' would be next in line. milner defected behind the iron curtain just before the start of the korean war and lived there for the rest of his life.

    5 line: soon open 5? omar. this is self explanatory, when the australian spy network got an order to "soon open ?5 omar" they obviously had to open their probably special, secret communist printed, omar books and follow their ınstructions regarding verse 5. ı am not absolutely sure it is a 5, but believe when one looks at verse 5 in omar it talks about hiding things and burying them in the sand. clayton spent most of his time organising clandestine meetings and hiding places for illegal communist equipmen with secret communist members. he had a network of drops and hiding places and delivery services & codes. he mixed with known russian kgb agents in sydney. ıt is reported that at one stage he had an illegal communist printing press buried in a 'chook' (chicken) yard. ın 1947/8 the communist party of australia tried to buy a small export business in sydney. this would have been ideal for the exporting of their illegal radios etc. the other reason it might be a 5 is europeans usually write their 7's with one or two small strokes thru it, ı think the same has been done by the russian that wrote the 5 so it didn't get mixed up with an s. this code is a very crude substitution code made up by clayton. the russians had top secret codes, they were only sent to one or two trusted people in each embassy around the world. when the secret cables arrived the person receiving them in the russian embassy in canberra then worked out who they were to go to in the spy network and the top secret code was then transferred into claytons made up code. there is no way the russians would ever allow their secret codes to be given to all the spy networks, too dangerous, america would have had it in no time. so the code got tranformed into claytons code the value is this:
    code letter a = e (also 1) b = r (also 2) r=u m=n g=m o=b t=o s=p l=a q=t c=clayton e=j p=k (also 16) d= 4 ı=s n=ı

    ı believe the line that divides the code represents that the top half above the line is an actual (or part of) venona cable no 124, while the lines below are an internal warning to the australia spy group. the original omar associated with this case went missing and it is my bet it is locked up in a big safe in some organisations basement.

    as ı have deciphered this code word by word into english. logically and statistically there can be no other word interpretation. save your time searching the codes, its homemade and very crude to say the least.
    another very strange incident in all of this is: when the somerton man's suitcase was found at the luggage section at the adelaide railway station (unclaimed) there was a luggage tag attached to the case, it read the date of lodgement of the case, 30th november 1948, and the lodgement number but written in pencil across the top of the label in large letters was the number k 16.

    you will need to read this a few times to understand its complexities. there was not one aust communist spy convicted in claytons spy ring, and this was because to convict them the venona cables would have had to be publicly released and the 'powers that be' were not prepared to do that. a lot of the spies lived a full and happy life and some still waited for the next communist revolution. christiansen visited china repeatedly and they loved him. clayton 'went fishing' when his spy ring was exposed and in hiding when the omar khayyam was found, he died in 1997 aged 90. the somerton man's identify had to be hidden or else again the venona codes would have been exposed. ı personally believe at this stage he was a possible kgb agent working as a russian ballet dancer things seem to point to this but as yet ı have no proof. ı have someone in mind but need help to identify and expose him as the information must come from russia

    finally the russian has made a spelling mistake in the last line of the code, he has spelt omar as omer."


    (i ve been mistreated - 7 Eylül 2015 03:40)

  • comment image

    şoden farsça'da edilgen fiil çekimi yapan bir yardımcı fiil, tamam-landı şeklinde biz türkçede eklerle hallediyoruz, batı dillerinde was built falanla, farsçaya benzer şekilde edilgen oluyor, ne de olsa hint-avrupa dili hepsi. ingilizce transkripsiyonunda shoden, geçmiş zaman kipi shod shud falan olabilir ancak türkçe farsça arapçada ortak tamam'ı kim niye taman diye yazmış onu anlamadım.
    cinayetin bir gizemi değilse, zamanında öyle okunup adı taman diye kalmadı ise başlığın tamam shod veya çok isteniyorsa tamam shud olması lazım.

    https://en.wikipedia.org/wiki/tamam_shud_case


    (poturgilinpotur - 13 Ocak 2018 08:18)

  • comment image

    neden herkes taman shud diyor anlamadım. olayın asıl adı tamam shud'tur. evet bildiğiniz tamam. bu şekilde geçen tek yer de ekşi sözlük.


    (beyteper canavari - 31 Ocak 2018 10:17)

  • comment image

    amorfolyus nickli kullanicinin verdigi https://www.eleceng.adelaide.edu.au/…en_misreported guvenilmeyen baglanti uyarisi veren linki sizin icin kendimi feda ederek tikladim.

    list of facts on the taman shud case that are often misreported

    there are many details about the case that have been misreported in the media. we shall collect a list of sins of omission and commission, as follows:

    1. the somerton man used a train ticket from adelaide railway station at 10:50 am to henley beach. this is wrong. the somerton man in fact had this ticket in his pocket unused.2. ıt is incorrectly reported that the somerton man died penniless. he in fact had sixpence in his suitcase.3. there are many contradictory reports on how many telephone numbers written in the rubaiyat. there was number of the nurse jestyn. and there was also the phone number of a bank. as the book is lost it is difficult to confirm if there really were any other numbers or not.4. ıt is reported jestyn was a 'nurse' at the time of somerton incident. we have not been able to find evidence she was actually working in 1948 as yet. she trained in sydney's north shore hospital, as a nurse at the time she met alf boxall. before that she was an orderly in a hospital in victoria. later in life, from the late 1960s onwards she was a mental health nurse in adelaide. we have not been able to find any evidence of nursing qualifications as yet.5. ıt is sometimes reported that jestyn identified the bust of the dead man as alf boxall. this is incorrect. she claimed she wasn't able to tell if the bust was boxall or not. all she claimed was she once gave a copy of the the rubaiyat to alf boxall.6. ıt is often reported that the dead man had an uncanny resemblance to alf boxall. they in fact do not resemble that well. this can easily be seen by comparing photographs.7. ıt is sometimes suggested that because the nurse's name was withheld, the name 'jestyn' was simply invented by the police as a way of identifying her. although 'jestyn' is not her actual first name, it was some sort of nickname. she signed herself 'jestyn' in alf boxall's copy of the rubaiyat.8. reports sometimes refer to the man who found the copy of the rubaiyat, tossed in the back of his car, as a 'doctor' or 'chemist'. this is not certain. ın fact both his name and real occupation have been withheld. also the reason why his details are withheld is also suppressed. all we can assume is that he was some kind of professional.9. ıt is sometimes suggested in media reports that is it remarkable that the dead man's shoes were so clean and well polished given that he spent a day "walking around on a beach." this is somewhat inaccurate. we don't actually know that he walked around much in the sand at all. he was only observed sitting on the edge of the beach. he was never seen walking around.10. the code is often reported in newspapers as: "mrgoababd mtbımpanetp mlıaboaıaqc ıttmtsamstgab." this contains a number of inaccuracies. some of the letters are in fact ambiguous and cannot be transcribed with certainty. also there are spaces that are missing. the extra spaces could be significant. there is also an extra line that appears to be crossed out. this extra line may be significant. there is also an 'x' written above the last 'o'. the code also contains a hooked 's'. ıf we disregard the extra line, it is interesting we are left with 4 lines. after all, a rubiayat is a four line poem.11. ıt is stated in some recent media reports that dna testing is impossible because the body was embalmed in formaldehyde. ıt is true that formaldehyde will degrade the dna in the soft tissues of the body. however, dna is still potentially viable in the teeth and bones, and possibly the hair.12. ıt is sometimes stated in media reports that dna is useless for this case as we have nothing to compare it with. this is incorrect. there is significant statistical information that can be gathered by running the dead man's dna through a large database containing millions of people's dna around the world. we can then concentrate on the statistically closest matches and see if they cluster around particular regions of the world or not. this can give us location information. we can then examine the surnames of the closest matches. ıf the same surname comes up significantly more times than the others, it is highly likely we then have a good lead as to the somerton man's surname and family group. also if many of his matches have names ending in "ovski" it would lend credence to the russian spy hypothesis. another good reason to have his dna, is that people do come forward wanting to check if the man is a known missing grandfather. this could then be checked with certainty. ın the future, descendants of jestyn may well come forward wanting to be tested to put an end to speculation they might be related to the somerton man in some way. this in itself would shed light on the case.13. the gravesite itself is often referred to as that of the somerton man, but the reports omit to mention there are in fact three bodies in the same grave stacked on top of each other. the somerton man is the third body on the top. the reason is that once the lease of your grave runs out, the cemetery is allowed to stack other bodies on top of you and change your headstone.14. sometimes it is reported that the meaning of "tamam shud" is "the bitter end". this is in fact an overstatement, attempting to fit in with the suicide hypothesis. ın persian "tamam" is a noun that simply means "the end" and it can also be used in the sense when something is finished or completed. the "shud" bit on the end is an auxiliary verb that puts it into the past tense, so "tamam shud" means "ended" or "finished".15. newspapers often report jestyn as being married at the time the somerton body was found. her future husband was previously married and in those days divorce proceedings took a long time come through. so there was delay before they were able to be officially married. there were in fact married in 1950. everyone that knew them were led to believe they were married in 1947, only jestyn's mother was let in on the secret at the time.16. some newspapers overly emphasize the man as having an "eastern european", "bulgarian", or "russian" appearance. this is an overstatement designed to dramatize the "spy hypothesis." the fact that the public thought he was walsh, johnson, or mcclean means to them he looked australian. also the pathologist j.b. cleland himself stated that he thought the man to be a "britisher."17. some newspapers report that the somerton man had no vaccination mark. ın fact we do not know if he was vaccinated or not. ın the coronial ınquest cleland said: "ı could not be certain there was no vaccination mark....in some cases the vaccination marks are hard to see."


    (kimmis acaba bu - 16 Şubat 2018 04:38)

Yorum Kaynak Link : taman shud vakası