Süre                : 1 Saat 13 dakika
Çıkış Tarihi     : 31 Ekim 1950 Salı, Yapım Yılı : 1950
Türü                : Cinayet,Drama
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  RKO Radio Pictures
Yönetmen       : Robert Stevenson (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Charles Grayson (IMDB),Robert Hardy Andrews (IMDB)(ekşi),George W. George (IMDB)(ekşi),George F. Slavin (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Laraine Day (IMDB)(ekşi), Robert Ryan (IMDB)(ekşi), John Agar (IMDB)(ekşi), Thomas Gomez (IMDB)(ekşi), Janis Carter (IMDB)(ekşi), Richard Rober (IMDB)(ekşi), William Talman (IMDB)(ekşi), Paul E. Burns (IMDB)(ekşi), Paul Guilfoyle (IMDB), G. Pat Collins (IMDB), Fred Graham (IMDB), Harry Cheshire (IMDB), Jack Stoney (IMDB), Iris Adrian (IMDB), Fred Aldrich (IMDB), Alex Ball (IMDB), Paul Bradley (IMDB), Chet Brandenburg (IMDB), Don Brodie (IMDB), Barry Brooks (IMDB), Charles Cane (IMDB), Evelyn Ceder (IMDB), Johnny Duncan (IMDB), Shirley Dunstead (IMDB), William Haade (IMDB), Sam Harris (IMDB), Earle Hodgins (IMDB), Paul Kruger (IMDB), Joseph La Cava (IMDB), Louise Lane (IMDB), George Magrill (IMDB), Lester Matthews (IMDB), Al Murphy (IMDB), James Nolan (IMDB), Jack Perrin (IMDB), Allan Ray (IMDB), John Roy (IMDB), Dick Ryan (IMDB), Erskine Sanford (IMDB), Bert Stevens (IMDB) >>devamı>>

The Woman on Pier 13 (~ Traicionado) ' Filminin Konusu :
The Woman on Pier 13 is a movie starring Robert Ryan, Laraine Day, and John Agar. Successful, newly married Brad Collins once belonged to the Communist Party of the USA, and now the Party will stop at nothing to use him.


  • "çabalarsın amsalak olursun.çabalamazsın umursamaz, ilgisiz olursun."
  • "kadınlardan, insan ilişkilerinden, hatta komple insanlıktan, hatta ve hatta herşeyden sıkılmış olabilir. yapacağınız işi sikeyim ben gidiyorum kafasındadır belki de."
  • "başka kadın için çabalıyordur."




Facebook Yorumları
  • comment image

    belki yorgundur. belki üşengeçtir. belki odaklanamıyordur. belki bu tarz konularda çabalamayı anlamsız buluyordur. belki çabalamanın fayda getireceğine inanmıyordur. belki, birisi için çabalarken düşeceği durumu kendine/kişiliğine yediremiyordur. belki çabalayarak geleni istemiyordur.

    belki çabalamayı yapmacık buluyordur da, doğallığın saflığını seviyordur.

    ne olursa olsun,bu zamanda bu huyundan dolayı muhtemelen kaybetmektedir.

    ayrıca bilmekte fayda var: (bkz: badak)


    (forlife - 23 Ekim 2011 02:00)

  • comment image

    kafam sikiliyor yemin ediyorum kafam sikiliyor lan şu çabalamak zımbırtısını okudukça.

    lan olm bu kadın nedir, terfi midir, gol krallığı mıdır, yaşam savaşı mıdır, neyin çabasını yapacakmış bu erkek. kapısının önünde yağmur altında beklesin mi, onunla çıkması için her gün sırasına çiçek mi bıraksın, çabaladığını göstermek için her gün akşam mesaj mı atsın.

    biz bu erkeği çabalaması gereken bir mahlukmuş gibi gördükçe yemin billah sokaklar kezbanlarla dolup taşmaya devam edecek.

    sırtına öyle bir binmiş ki çaba gerçeği, kağnı çeken öküze dönmüş, ilişki başlamadan sorumluluklarla ezilmiş. sorumluluk da çaba, karılar kendini ulaşılmaz görmeye devam ediyor böylece, doğada en güçlü erkekle çiftleşen hayvanlara benziyorlardı hep de benzeyecekler.

    bir erkek sizin için dövüştükçe mest oluyorsunuz, rakiplerini yensin istiyorsunuz, sonra rahminizi onun döllerine açıyorsunuz çünkü en çok çabayı o veriyor sizin için, amına kodumun kendisini nobel ödülü sanan karıları.

    kadın sandal sefası yaparken kürek mahkumu erkek, televizyon izlemesi için televizyonu alan, anteni takan erkek, kavga edince araması gereken erkek, hesap ödeyen erkek, iş arkadaşları görsün de kıskansın diye iş yerine çiçek gönderen erkek...

    bir gün "eeeh yeterin lan amına koyayım" diye öyle bir şahlanır ki o erkek, sizi üzerinden yere attıktan sonra aylarca kendinize gelemezsiniz.


    (obez kirpi george - 23 Ekim 2011 03:02)

  • comment image

    ben. korktuğumdan da, çekindiğimden de veya öyle bir sebepten dolayı da değil.

    üşeniyorum abi, içimden gelmiyor ki. kızın birini gördüm. tanışması başka dert, flört etmesi başka dert, teklif etmesi başka dert. sadece geçmişten bugüne böyle geldiği için aptal aptal prosedürlerden geçmekten o kadar nefret ediyorum ki.

    ya misal başka bir fakültede bir kız gördüm, beğendim. ama gidip kıza bir şey diyemiyorum. neden ? çünkü apaçi, abaza gibi damgalar yeme ihtimalim hayli yüksek. çünkü bu işler böyle yürümüyor. önce ortak bir arkadaş bulmam lazım, onun bizi tanıştırması lazım. sonra internette bir platformda günlerce sohbet etmemiz lazım, ardından telefon numarası istemem lazım, ardından bir kaç kere daha yüz yüze görüştükten sonra teklifte bulunmam lazım...

    ohooooooooo. ben buna harcadığım zamanda gider yeni bir dil falan öğrenirim, ne bileyim, gider hayatımda bana faydası olacak bir iş yaparım.

    yani beğendiğim bir kızın yanına gidip ''bir kahve içebilir miyiz ?'' diye soramıyorum. yani gider sorarım ama, sonucun ne olacağı bariz. alt tarafı bir kahve ulan. bu kadar büyütülmesine ne gerek var ?

    yıllardır çabalamıştır ve bıkmıştır muhtemelen.

    dipnot : şimdi burada bir ironi varmış gibi. aslında ben bu kadar saçma buluyorsam bu toplumun koyduğu yazısız kuralları, benim istediğim kadının da saçma bulması lazım. aksi halde o kadın bana göre bir kadın değildir. yani gidip direk kahve içme teklif ettiğimde kız benim ''apaçi'' veya ne bileyim ''fırlama'' olduğumu düşünüyorsa ve hayır diyorsa öyle bir kadınla benim zaten işim olmaz ve bu durumda kaybedecek bir şeyim yok demektir. ama adımı da çıkarabilirler tabii. karışık be abi...


    (bugunku antremanda goz dolduran futbolcu - 24 Ekim 2011 00:12)

  • comment image

    kadınlardan, insan ilişkilerinden, hatta komple insanlıktan, hatta ve hatta herşeyden sıkılmış olabilir.

    yapacağınız işi sikeyim ben gidiyorum kafasındadır belki de.


    (giderbey - 25 Ekim 2014 01:30)

  • comment image

    ne bok yiyeceğini şaşırmış erkektir.

    ne zamandır bu konuyla ilgili bir şeyler yazayım diyorum. fakat, taraftar giydirmeleri, bekaret dertleri ve hiçbir içeriği olmayan, kısır siyasi tartışmaların döndüğü başlıklardan fırsat bulamadım.

    bu sosyal medya, yorgan altı gibi. herkes osuruğunu buraya salıyor. sosyal medya, değerli olduğunu hissedememiş, kırgın, hayatta istediğini elde edememiş, kendince iyi niyetten kaybetmiş, hep fazla değer vermiş, sevgisini hak edeni bulamamış, yalanı sevmeyen, dürüstlüğü yüzünden başına gelmeyen kalmamış insanlarla dolu. bizim iş yerindeki hayri abiden, annemin gün arkadaşı mücella teyzeye, okul arkadaşım timurdan, eski sevgilim hülyaya kadar herkes böyle. ama en çok kadınlar. en çok da kadınlar böyle.

    bir kere olsun düşünüyor musunuz ey kadınlar, lan biz hayattan ne bekledik, neler yaptık da böyle bir muameleye layık olduk diye? yok, o düşünülür mü? siz sevgililer gününde şaşırtıcı hediyeler, her gün küçük sürprizler bekleyen, tek taşlı, ilginç temalı evlilik teklifleri alması gereken, ev işlerinde destek olan nazik kibar bir erkek ararken, aynı zamanda elinde küsküyle gezen adam hayali kuran insanlar değil misiniz? siz değil misiniz, cimri olmasın ama para saçmasın, yakışıklı olsun ama kadın gibi kendine bakmasın, ilgili olsun ama hep peşimde gezmesin, kıskansın ama sorun etmesin, zengin olsun ama para konuşmasın, nazik ve kibar olsun ama maço olsun, diyenler? lan o sizin için çabalayan adamlar var ya, ben onların hayatını sikeyim.

    sizin yüzünüzden, o adamlar, o naif kadınları kırdı, görmedi. sizin sikimtrak dertlerinizle uğraşmaktan, onları fark edemedi. saçından bukle kesip veren kadınları, mendile isim işleyen kadınları, üşüme diye içlik alan kadınları, saatlerce bekledikten sonra, nrdsn uff bn gdyrm, demek için değil de, başına bir şey geldi mi diye meraktan telefona sarılan kadınları kırdılar.

    şimdi facebook'ta, twitter'da, kadın güzellemeleri yapanlar, yok kadın rakı gibidir, muhabbet ister, yok kadın kristal vazodur, kırılırsa düzelmez, yok kadın bi giderse daha geri dönmez, giden kadın susar, sessizliği sağır edici olur, yok kadın seni defalarca sınar, ve sen pişman bile olamadan,farkına bile varmadan o kararını vermiş ve çoktan gitmiştir... yok ya! bunları ağzını büze büze profil fotosu çektiren, garantileyene kadar elinin altında on adamı tutup, işine gelmeyince arkadaşız diyen, tek bildiği koca götünü ertimek için diyet yapmak olan, pucca okuyup birbirine çok güzelsin cınım derken içinden saydıran kadınlar mı yapar? hasiktir diyorum.

    önce bi kendinize bakın, sizin için çaba gösterilmesini istiyorsanız, sahiden çaba gösterilecek kadın mıyım diye düşünün. dağları delen ferhat bu toprakların çocuğudur. lan siz şirin olun da ferhat ortaya çıkar merak etmeyin...

    edit: imalat hatası

    editsel düzlemler: bu yazı, bir ergen manifestosuna dönüşeceğini düşünmeden, aslında yazıda bahsi geçen insanlara ve tavırlarına olan, kısmen eleştirimin, daha çok eleştirme biçimimin, beni bu tavra sahip insanlara yaklaştıracağını, hatta onlar gibi göstereceğini hesap etmeden yazdığım bir yazı. ilginçtir ki bu yazı, yukarıda dediğim sebeplerden ötürü pek içime sinmemesine rağmen, en çok beğenilen yazım oldu. sanki yazıda anlattığım yüzeyselliğin bir tarafıymışım gibi konuşmuş ve cephe almışım. böylece sanki burada anlatılanlar basit bir gözlemle edinilebilecek kanılar değil de tecrübeyle oluşmuş acı hatıralar gibi görünmüş. aslında gayem, bir anlık öfkeyle, ne lan bu mallık diyerek, facebook'ta bir sürü halini bildiğim insanların sosyal medya denilen karın ağrısı yüzünden ne duruma geldiklerini anlatmaktı. çok da derdimmiş gibi... neyse, pek benim kafamın içinden çıkacak şeyler değil yani bunlar. bu yüzden bir nebze olsun duygularınıza tercüman olabildiysem, lanet olsun bana. çünkü ben dünyayı kadınlar ve erkekler diye magazin ağzıyla ikiye bölmüş, incelikten yoksun kalabalıkların derdine tercüman olacak son kişiyim. bu yazıyı kaldırmama amacım; eleştirdiğim kalabalıklar tarafından alkışlanıp bundan gizli bir memnuniyet duymak değil. silmiyorum ki bir ibret vesikası olarak orada dursun ve bir daha yüzeceğim suları seçerken bana bu gerçeği hatırlatsın.


    (lamba fitili - 25 Ekim 2014 13:06)

  • comment image

    sırf kadın olduğu için veya güzel bir kadın olduğu için her şeyin en iyisini hak ettiğini, karşı cinsin onu mutlu etmek için var olduğunu, emek verilip kazanılması gereken eşsiz bir ödül olduğunu sanan kezbanların tuhaf bulduğu erkek tipi.


    (birseyleremecburbirakilankitledenbiri - 19 Nisan 2015 06:21)

  • comment image

    8 yıl falan çabaladım ben bir kadın için, sanırım söyleyebileceklerim var. toplanın, azcık laflayalım.

    8 yıl çabaladım ben bir kadın için. dün konusu açıldı, eniştemin babasında gece yanığı varmış. ordan esti. hatırlarım, yıl 2007 falan olsa gerek. gece yanığı olmuş ama hastaneye gitmekten çekiniyordu, meğersem göbeğini, vücudunu doktor görecek diye çekiniyormuş. bu kadın için çabaladım ben mesela. şimdi amerika'da doktora yapıyor bu kadın. özgür, başı dik, rasyonel ve akıllı.

    bir ömür verdim derler ya hani, insanın ömrü hayatının neresidir tam bilmiyorum ama, bir ömür verdim ben bir kadına. hayatımın her yerine soktum onu. ailem, süralem, arkadaş çevrem, işim, gücüm. o pek öyle yapmadı, yapamadı. babası afedersin alevi olduğumu öğrenir diye yıllarca benden bahsetmedi mesela. annesi bildi sadece. bu kadın için çabaladım ben. arkadaşları mesela, reddetti alevi olduğum için önceleri, yine çabaladım ben. yıllarca mücadele ettim, dışardan bakıldığında tamamıyla aptalca görünebilirdi bu, ama kazandım, veya kazandığımı zannettim bu mücadeleyi. ama çabaladım.

    kendisi yıllarca okulunu uzattı, tezini bitirdiğini bile zannetmiyorum. o sıralarda ben it gibi çalıştım. 3 ev geçindirdim, hayaller kurdum. bir arada olabilmek, daha güzel bir hayat yaşayabilmek için çabaladım. büyüyordu, algısı genişliyordu, kadın oluyordu. çabaladım. 2 sene önce amerika'ya gitmeyi planladığında deli gibi destekledim. korkuyordu. ben de öyle. yıllarca beraber olamayabilirdik. ama çabalayacaktım. gitmek zorundaydı, deneyim etmek zorundaydı. o amerika için çabalarken ben nasıl bir araya geliriz için çabaladım. önce işimi şekillendirdim. plaza hayatından vazgeçip tamamıyla dünyevi bir hayat için planlar yaptım. kendi işimi kurabilmek için yıllarca sabrettim, eğitimler aldım, uluslararası lisanslar aldım. mobil olabilmek, istediğim zaman istediğim yerde olabilmek için çabaladım. her sene greencard başvurusu yaptım. ona da dedim. amerika'da çalışabilmek için çabaladım. tatillerimi amerika'da planladım. türkiye'ye gelmek istediğinde "boşver gel avrupada gezelim" dedim. tüm dünyamda onunla beraber olma fikri yatıyordu. planlarımı onun üstüne kuruyordum. hiç de pişman olmadım. böyle mutluydum.

    bir süre önce yıllarca planladığım şeyler için düğmeye bastım. işimden istifa ettim. kendi işimi kurdum. görece mobil olmuştum. yurt dışında çalışabilmek için gerekli olan lisansı da almıştım. 2 yıl 3 tane sınava girdim ben bu sınav için.

    bu sıralarda o okuluna başladı. yeni çevreler elde etti. hayatı ve dünyası zenginleşti. alışıyordu, mutluydu. ben de öyle. görüşemiyorduk ama olsun diyordum, emeklerimiz boşuna gitmiyor. tüm süralem ne zaman evleneceğimizi soruyordu, onun okulu var daha diyordum, zaten biz beraberiz acelemiz yok diyordum, biz hayatımızı yaşayacağız diyordum. annem, babam, yeğenlerim, teyzelerim severdi onu. her neyse.

    bir süre önce saçma sapan bir bahaneyle benden ayrıldı bu kadın. o gün konuştukları o kadar boştu ki, hissetmiştim, başka biri vardı. bir gün önce bana aşkım diyen kadın o gün benden o sebeplerle ayrıldığına beni inandıramıyordu. sordum, samimi ol dedim, olmadı. başka başka sorunları önüme koydu. 2 sene önce yaşanmış, üstünden dereler akmış sözde sorunlardan. peki dedim.

    aradan aylar geçti. bana yaşattığı adaletsizlik ömrümü yiyordu. o kadar adaletsizdi ki. en azından samimi bir cevabı hakediyordum. yazdım ona. ne kadar adaletsiz olduğunu. süslü cümleleriyle beraber hayatında biri olduğunu da söyledi. arkadaş olamayacağımızı falan da ekleyerek. kısa sürede nasıl sevgili yaptığını düşenedururken şokların ardı arkası kesilmedi. bana bir gün önce aşkım diyen kadının, benden ayrıldıktan bir gün sonra yeni sevgilisiyle tatile çıktığını, 5 gün sonra elini tuttuğunu, 10 gün sonra sarmaş dolaş olduğunu, 15 gün sonra "aşkımm, allahım çok mesudumm" mesajlarını gördüm. o kadar safım ki, bunları annem, arkadaşlarım aylar önce görmüş. bana söylememişler. şaşkında dönen ortak arkadaşlarımızı da "kimseye söylemeyin" diye de uyarmış. uyarsın. olan olmuş. aylarca kendimi yiyip bitirdiğim kadının daha benleyken her türlü ortamı hazırlamış olduğunu gördüm.

    kısa sürede tüm akrabalarımı facebook listesinden çıkarmış. ama yeğenim beyza'yı unutmuş. kıyamam. beyza onu severdi, hala sorar "mutlu ablam nerede dayii" diye. kötüsü var bir de, mesela burcu vardı, arkadaşı. severdim onu. o da silmiş falan. hayat ne garip. medeniyet ne garip bir şey.

    4 gün önce babam kalp krizi geçirdi. telefon geldiğinde ne yapacağımı şaşırdım. kaldırdıkları hastanenin telefonunu, doktorunu bulup aradım. "kendinizi hazırlayın" dedi doktor. kalbi durmuş, nefes durmuş, hayat durmuş. oksijensiz kalmış, masajla döndürmüşler. atladım uçağa, apar topar eve gittim. bilinç yok. tepki vermiyor adam. 3 gün yoğun bakımda kaldı. en sonunda uyandı. yiyor, içiyor, gülüyor. tek fark var. bilinç yok, hafıza yok. bazen beni tanıyor, bazen tanımıyor. onu ise, hiç hatırlamıyor. adını bile anmadı. kaç kalp krizi lazım, kaç nefessizlik lazım seni tüm dünyadan çıkarabilmek için?

    gece 1 gibi eve gidebildim ilk gün. salona girdim. bizim salonda fotoğraflar var çerçevelerde. dayılarım, teyzelerim, annem, babam, ablalarım, çocuklar, tüm sevdiklerimiz. en altta ise biz varız. mezuniyetimde çektirdiğimiz fotoğrafı duvara asmış annem, 4 sene önceki fotoğrafı. yıllardır orada. kaldırmayı unutmuş. ben salona girince gizlice aldı çerçeveyi. görmemiş gibi yaptım. kaldırdı bir tarafa.

    binlerce fotoğraf sildim telefondan, bilgisayardan. anılarımı da siliyorum tek tek. başlarda üzülür, ne yapabilirim diye düşünür, kahrolurdum. müslüm gürses dinleyip "bana beni geri ver" diye bağırırdım. başka bir adamla yatıp kalktığını, başka bir adama sarıldığı fikri çok rahatlatıcıymış. saygı duymuyorum ona. ondan nefret etmiyorum, onu artık sevmiyorum da, hayatta olduğu gibi ilişkilerde de doğal seleksiyona inanırım. toprak oldu kaydı.

    acı olan şu; 8 sene sonra, beraber harcanmış bir gençlikten sonra bir geleceğimiz olmadığından bahsedebildi bu kadın. birlikte yaşamanın yolunu bulabilmeliydik falan dedi bana, hih hih ;) evet.

    8 sene çabaladım bir kadın için. neyi seçtiğini bilmiyor, terk tetti beni. aslında sadece beni terk ettiğini zannediyor. üzülüyorum onun için.

    kim için çabaladığınızı bilin.


    (beyazfil - 26 Nisan 2015 19:15)

  • comment image

    dileyene fon müzik

    genç ve başarılı bir yönetmen yeni filmi için kadın oyuncu aradığına dair gazeteye ilan verir. gün boyu ardı sıra genç, güzel ve alımlı kadınlar mülakat için yönetmenin karşısında tüm cazibelerini gösterirler. kuyruğun sonuna yaklaşırken kömür gözlü, pespaye bir kadın her şeyden habersiz yönetmenin deneme kamerasının önüne oturur.

    kısa sohbetten sonra sonra yönetmen "bana çantanızı açıp içindekileri birer birer anlatır mısınız?" der. genç kadın, arkasındaki çantaya uzanır yavaşça , fermuarını açar ve eline ilk olarak kırmızı bir elma gelir, çıkarır anlatır "bu elmayı sabah tezgah başında meyvelerini parlatırken gördüğüm manav hediye etti. çok iştahlı bakmış olmalıyım."

    sonra bir kitap çıkarır çantadan. kitaba şöyle bir bakar romanın baş karakterinin dalaverelerini uzun uzun anlatır. ardından makyaj çantası, iş ilanını gördüğü gazete ve günlüğünden uzun uzadıya bahseder.

    çantanın gizli bölmesine atar elini. oradan iki fotoğraf çıkartır. biri uyuyan genç bir adam fotoğrafıdır. "sevgilim" diye açıklar. "fotoğraf çektirmeyi hiç sevmez, ancak uyurken çekebiliyorum fotoğrafını." ikinci fotoğrafın ise annesinin evlenmeden önceki hali olduğunu ve yıllar geçtikçe ne kadar değiştiğini uzun uzadıya anlatır.

    bu oyun on beş dakika sürer. yönetmen aradığını bulamamış halde kıza gidebileceğini, aranıp haber verileceğini söyler ve mülakata on dakika mola verir. halen aradığı kadını bulamamıştır. tam o esnada karşısındaki sandalyede asılı çantaya gözü ilişir. biraz önce çıkan kadına aittir. telaşla asistanını uyarır "giden kız çantasını unutmuş hemen koşup yetiştirsene."

    asistan kız sandalyeye bakar ve "yooo.. o çanta bana ait." der. o an adam koltuğundan fırlayarak kadının peşine düşer ancak aradığı kadın çoktan kayıplara karışmıştır.

    iş bu hikayede de anlatıldığı üzere; doğru insanlara gerçekten tek tük rastlıyoruz, değerinin farkına vardığımızdaysa maalesef geç kalabiliyoruz, hüsrana uğrayabiliyoruz. önemli olansa zamanında, onu kaybetmemeye çabalamak ve ona odaklanabilmek.

    edit: imla. minik eklemeler.


    (immanuelkantinsaygidegerbiryakiini - 12 Temmuz 2015 11:17)