The Unbearable Lightness of Being (~ Varolmanin dayanilmaz hafifligi) ' Filminin Konusu : Tomas (Daniel Day Lewis) 1960'ların Çekoslavakya'sında yakışıklı ve de oldukça çapkın, başarılı bir doktordur. Çok apolitiktir. Devamlı birlikte olduğu kadınlardan sofistike Sabrina (Lena Olin) ile yeni tanıştığı monogamiden yana olan Tereza (Juliette Binoche),Tomas'ın bir süre kafasını karıştırıyor. İkisini birbirleriyle tanıştıran Tomas ikisi arasında oLuşun arkadaşlıktan etkileniyor. Sovyet tankLarı Prag'a girince bu üçlünün hayatı bir anda büyük değişimler geçiriyor. Uzun yıllardır Fransa'da yaşayan ünlü Çek yazar Milan Kundera'nın dünya çapında tanınan romanı 'Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği' öncelikle oyuncuların performansıyla ön plana çıkıyor. Film, 1989'da ' En İyi Uyarlama Senaryo ' dalında Oscar'a aday olmuştur.
Ödüller :
My Left Foot: The Story of Christy Brown(1989)(7,9-59878)
A Room with a View(1986)(7,4-35261)
The Age of Innocence(1993)(7,2-44008)
The Boxer(1998)(7,1-16869)
My Beautiful Laundrette(1986)(6,9-12646)
The Ballad of Jack and Rose(2005)(6,7-10514)
BAFTA : "BAFTA Film Award-Best Screenplay - Adapted"
Independent Spirit Awards : "Independent Spirit Award-Best Cinematography"
izlediğim en iyi uzun filmlerden (150 dk ve üstü) daha doğrusu "epik"lerden biri olmuştur bu film uzun zamandır rafımda izlenmeyi bekledikten sonra .. roman uyarlaması olduğu aşikar olan, romanın verdiği ağırlığı ve derinliği haylice hissettiren bir filmdir .. üç renk mavi nin havuz sahneleri acaba burdan mülhem midir bilemedim .. yine aynı fonksiyonu gördüğü bariz ama kieslowski nin kaufman a okkalı bi selamı olarak görmek lazımgelir bu sahneleri sanırım.. çeklerin nefret ettikleri ruslardan neden nefret ettiklerine dair görülmesi oldukça faydalı sahneler ihtiva eder, ve o sahneler o kadar gerçektir ki, komünistlere değil de tomas ın dediği gibi bilinçsizlere duyarsın öfkeni ta içinden.. bilinçsiz olup da bilinçsizliğini kabullenemeyen (kabullenip cezalandırmayan) veyahut kendilerini bu cezadan muaf tutanlara karşı silkinmen gerektiğini anımsatır o sahneler.. prag ın o kendine yeter, kendinde özgür halinin 20 yıl boyunca tanklara boyun eğmesindeki adaletsizliğe üzer siyah beyaz fotolarla ..tereza nı praktikası sabina nın dönemruhunu yansıtan hallerini çekerken, tomas varolmanın dayanılmaz hafifliği ile daldan dala atlarken, sabina franz ı delilikleriyle ayartırken, karenin mephisto* yu ayartıp tomas ve tereza ya en güzel günlerini yaşatırken filmin temposu ritmini hiç bozmadan, değil can sıkmak, bitişe yaklaştığında üzücü haber ile mutlu bi ölümü izleterek garip bi memnuniyet bile bırakıyor üzerinde adamın.. kamerayı bir ayna kabul etmemiz için gereken hamleleri yapıyor kaufman , dönemi naklen yansıtırken en derin psikolojik analizler için ortam hazırlıyor, tomas ın gölgesinin tereza nın masumiyetine nası zarar verdiğini, erotizmi hızlı ve ritmik bi müzikle her defasında aynı coşkuyla hazmettire hazmettire gösteriyor öte yandan.. sevişmenin kaç farklı anlama gelebileceğini kaç farklı şekilde eylenebileceğini ve psikolojik tahlillerin başvurulası kaynağı haline getiriyor .. savaşma seviş diyor aslında, mono ya da poligami, seviş de n' olursa olsun diyor .. seviyoruz kaufmanı .
(ditriell - 18 Eylül 2007 06:38)
şu ana kadar izlediğim en güzel, en sade, en duyguları vuran ama acıtmayan, en üzen ama kederlere boğmayan, en daha güzel bir son yazılamazdı dedirten bitişe sahip film.ölüm anca bu kadar acısız anlatılabilir, bu kadar "hafif" yaşatılabilirdi.
(janzu - 16 Kasım 2007 00:54)
sabina'nın muhteşem, diğerlerinin mutlu olduğu film. --- spoiler ---"tereza: i was forced to love my mother, but not this dog. you know, tomas... maybe... maybe, i love her more than i love you. not more. i mean in a better way. i'm not jealous of her. i don't want her to be different. i don't ask her for anything."--- spoiler ------ spoiler ---bir de buradaki nikah sahnesi çok tanıdık: insana gülme geliyor hakikaten o ciddi ve içi boş lafları ciddi ciddi dinlemen gerektiğinde. madrid konsolosu da gülmüştü -bizi evlendiren-, repliği bittiğinde herkes kahkaha atıyordu.--- spoiler ---
(writer - 16 Ağustos 2008 22:18)
"bir kez yaşanmış bir şey, hiç yaşanmamış sayılır"
(humanistyamyam - 21 Nisan 2009 02:50)
karakterlerin, bakislarin, cekimlerin etkileyiciliginin ust boyutta oldugu bir film...cekoslovakya'ya rusya'nin girisinin canli tasviri, korkutuculugu, ciplakligin estetik cekimleri, tomas'in derin, testosteronlu bakislari, juliette binoche'un naifligi, lena olin'in guclu ama duygusal artistik havasi ve kitabini okumayanlar icin filminin sonunda nefes alis verisinizin degismesi, kalbinizin urpermesi ile tekrar seyretmek isteyebildiginiz filmlerden...
(salome - 29 Ekim 2002 12:54)
hatırlayabildiğim kadarıyla, juliette binoche ve lena olin'i tanıma sebebim. artık yerinde olmayan köşk sineması'nda izlemiştik lisede.
(lazylittleprince - 14 Haziran 2010 22:41)
filmdeki tek ve en güzel şey daniel day-lewis'in bakışlarıdır. o bakışları bir yana koyarsak eğer, okuduğum günden beri tek gerçek kabul ettiğim kitabının* yanında sadece bir kelimeden ibaret olan filmdir; o kelime de bir bağlaç olabilir anca.
(cua - 23 Temmuz 2011 00:01)
kitabı okuyan, filmini de izleyen birisi olarak diyebilirim ki aslında iddaaların aksine, film o kadar zavallı kalmıyor kitabın yanında, hatta daha etkileyici olduğu yönler bile var kitaptan:evet, varolmanın dayanılmaz hafifliği dışında hiçbir kitabını okumasam da gördüğüm kadarıyla milan kundera, olayların karakterler üzerindeki etkilerini ve bu karakterlerin iç seslerini, iç çelişkilerini mükemmel betimleyen bir yazar. ama bence olay anlatımı o kadar mükemmel değil, yani bir prag baharı'nda tankların gösterilerin ortasında yarattığı o bıçak darbesini, kan saçılmış çek bayraklarını betimlediğini hatırlamıyorum ya da bu kadar çarpıcı etki yaratmamıştı bende. oysa filmde, prag baharı ve o kaos ortamı, filmde daha bir çarpıcı imgelerle, kundera'nın kelimelerinin de ötesine geçiyor, kısacası akılda kalıyor.ikincisi, tereza ile sabina arasındaki nü çekimler. bence bu sahne bu kadar gergin, erotik ve başarılı olamazdı. evet kitapta bu erotik oyun esnasındaki ruh halleri betimleniyor, ama sabina'nın çekimler esnasında tereza'ya bakışları, perde'ye sürtünme ve dokunma suretiyle tereza'da yarattığı ürperme etkisi, tereza'nın gözyaşları ve yüz ifadesi, deklanşör seslerinin yarattığı o korkunç gerginlik ve temsil ettiği iktidar olgusu, aynadaki poposunu görünce ürperen tereza'nın tepkisini ve bu sahnedeki bir sürü detayı bir kitabın kelimelerle tasvir edebileceğini düşünemiyorum, çünkü bu sahnelerin yarattığı darbeler kelimelerle değil, bir sürü etkiliyici anın fotoğraflanması ve bunların deklanşör sesleriyle harmanlanıp izleyicide yarattığı darbelerden oluşuyor, kısacası bakışmalardan, mimiklerden ve bu mimiklerin yarattığı anlamlardan oluşuyor, ve ne olursa olsun, ben juliette binoche(tereza) ve lena olin'in(sabina) bir kelime bile etmeden, sadece mimikleriyle kelimelerin anlatımından da öteye geçtiğini düşünüyorum, hem de fazlasıyla.özetle haksızlık etmeyelim, film neredeyse kitap kadar güzel aslında.
(rougestar - 5 Kasım 2011 02:24)
juliette binoche hayranlığıyla izlemeye başlayıp lena olin hayranlığıyla noktaladığım film. thomas'ın tereza ve sabina arasındaki gidiş gelişleri, bunun farkında olan tereza'nın thomas'a mahkumiyet derecesindeki bağlılığı ve sabina'nın tutkulu karakterinin bu ikiliye etkisi üzerinden bu karakterlerin psikolojik çözümlemeleriyle su gibi akmış film. belki de en güzel yanı karakterler arasındaki ikili duygu durumlarını çok iyi yansıtmış olması. tereza ve sabina arasındaki fotoğraf çekme sahnesi bu konuda başı çekiyor. hatta karenin ile tereza ve thomas arasındaki ilişki bile çok başarılı. son sahne geldiğindeyse tereza ve thomas kamyondayken film burada bitsin diye yalvarırken buldum kendimi. bundan daha etkileyici bir son olamazdı benim için.filmin afişindeki lena olini de özgü namala benzettiğimi eklemeden geçemeyeceğim.
(iguana bakimi ve egitimi - 24 Temmuz 2012 20:56)
teresanın , thomas ile filmin sonunda otelde odaya giderken çalan deux guitares adlı şarkı için: http://www.youtube.com/…gh6ud3d6a&feature=endscreen
(yerdensiz - 27 Ocak 2013 19:08)
filmin ilk kısmı daniel day lewis şov resmen. posta gazetesinde basılacak resimler için poz veriyor havasında oyuncular. lakin ikinci yarısında varolmanın dayanılmaz ağırlığı ya da hafifliğini omuzlarınızda hissediyorsunuz. take off your clothes repliği filmin hakim olgusu. film bu replik üzerinden yürüyor. filmin girişi bence sinemadaki en etkileyici başlangıç sahneleri arasında yer alır. ameliyat masasındaki ihtiyarın hemşireyi görmek için başını kaldırmaya çalışması ile tok bir kahkaha patlatırsınız.
(rrgezgin - 2 Mart 2013 23:48)
üzerinde en çok düşünüp, en az konuştuğum film, kitap, mevzuu.. değeri bu kadar büyüktür benim için dile gelmeyen diğer bütün mühim şeyler gibi.. ne konuşarak kirletmek isterim, ne üstünde tek bi boş laf edilmesine tahammül ederim..
(semrin - 7 Kasım 2013 01:48)
varolmanın katlanılmaz hafifliği..
(pirit - 30 Ocak 2004 21:04)
karenin' in ölümü anındaki diyaloglar sayesinde hafifleten bir filmdi. hayatıma giren herkes onlardan daha çok köpeğimi sevdiğimi söylemelerinin belki açıklaması bu kadar basitmiş. çünkü köpeğimi kıskanmıyorum, değişmesini istemiyorum veya verdiğim şeylerin karşılığını beklemiyorum, yani ben daha iyi bir şekilde seviyorum daha çok değil.
(kerfuffle - 5 Ocak 2014 16:05)
sessiz film oynarken mutlaka sorulan film.dogru tahmin suresi 4 ile 7 saniye arasinda degisir.
(i invented internet - 9 Nisan 2004 11:28)
aynı anda hem birçok şeyi anlatan, hem de birçok şeyi anlatmayan kitap uyarlaması. filme başladığınızda ve 2 saat 45 dakika süreceğini gördüğünüzde kitapta okuduğunuz birçok detayı göreceğinizi sanıyorsunuz ama maalesef bu bir yanılgı. ama aynı anda kitapta işlenmiş bazı konuları tam da gözünüzün içine sokan bir film. o yüzden beğendim diyebilirim.--- spoiler ---dünyanın en ketum şehri olarak insanın karşısına çıkıyor prag. prag baharından sonra rusların ülkeyi dağıtıp resmen korkunun ve şantajın hüküm sürdüğü bir yere dönüştürmeleri o kadar güzel yansıtılmış ki... tankların gelişinden sonra bir süre çekimin siyah beyaz olması da bunu tetikleyen şeylerden birisi.hayal kırıklıklarından en başlıcası tomas ile tereza arasındaki ilişkide birçok şeyin atlanmış olup, hem de tomas'ın duygularına yer vermiyor oluşu. örneğin; tomas'ın tereza ile olan tanışmasını daha bir tesadüfi olarak hayal etmiştim ben, kitapta da öyle zaten. ama tomas sanki rutinine uyup alelade beğendiği bir kızın peşinden gidip o amaçla tanışmışlar gibi olmuş. tereza'nın da tomas'ın daha evinin adresini bilmeden, haber vermeksizin pat diye evine taşınması? hani tomas'ın oturduğu avlunun içinde karşı duvarı izleyip tereza'yla yaşayıp yaşamama konusunda düştüğü kararsızlık? işte bu tarz eksiklikler yüzünden tomas çok eksik işlenmiş. salt çapkın bir adam değil ki adam. sadece zevkinin peşinde giden bir adam olarak işlenmeyeydi iyiydi kısacası. oğluyla olan ilişkisine hiç değinilmemiş. oğlunun tomas'la olan tanışma denemeleri gözardı edilmiş. yani sadece filmi izleyenler tomas'ın daha önceden bir evlilik yapıp oradan bir çocuğu olduğunu bile bilmiyor, bu da eksiklik. ama daniel day-lewis cuk oturmuş karaktere. yani en azından benim kafamdaki tomas karakteri böyle bir şeydi. juliette binoche de bence tereza'ya bazı yönlerden çok yakışmış. yakışmış çünkü tereza'nın o naifliğini çok iyi yansıtmış. ve o kadar tatlı bir hatun ki film esnasında bakmaya doyamıyorum lan kadına. sabina karakterini oynayan lena olin de tam karaktere cuk oturmuş. gerçekten tam bir fettan kadın, hem çok seksi, hem de akıllı. filmin sonundaki karenin sahneleri de keşke biraz daha uzun işlenseymiş. kitapta karenin'in tomas ve tereza ile olan ilişkisi daha naif bir şekilde bitmesini sağlıyordu öykünün, ama filmde olması gerekenden daha kısa tutulmuş. ama yine de kundera'nın hayvan sevgisi hakkındaki tanımlarını tereza'nın ağzından da olsa duymak çok güzel. ki tereza'nın söyledikleri tabiii ki daha kısa. ama o güzel paragrafların tamamını biz elbetteki entrylerimizde yazdık (bkz: #42873351).--- spoiler ---
(at ustunde satranc oynayan adam - 23 Mayıs 2014 00:40)
--- spoiler ---filmde bir sapka vardir, erotizmin tetikleyicisi, fetis obje olarak. daha sonralari anlasilir ki o sapka sadece uygun kiside, iki tarafa da ayni duyguyu uyandirdigi zaman fetis objeye donusmektedir. sanirim sevismeyi, tutkuyu ve uyusmayi en iyi ozetleyen, filmin en vurucu parcasidir o sapka. --- spoiler ---
(ride - 15 Nisan 2005 23:06)
prag'ın masalsı, zaman zaman karamsar atmosferinde geçen, yer yer politik analizlerin geçtiği, sophokles'in kral oidipus eserini bolca gördüğümüz, bu nedenle "her kadın sırları keşvedilecek yeni bir kıta" cümlesi altındaki gizli anne arayışını anlatan, kadınları ayrı kılan detayların bir şapkadan çok kırılmış camlardan yansıyan narsist görüntümüz olduğunu söyleyen filmdir. birbirlerini kıskanan kadınlar arasında yaşanan duygular çok iyi işlenmiş. filmin ana karakterleri o kadar tatlı ve aynalar o kadar küçüktür ki onların ölümlerini göremeyiz. bir de "karenin" adında köpekleri vardır ki bir köpeğe karşı duyulabilecek sevginin şimdiye kadar izlediklerim içerisinde en iyi şekilde dile getirildiği film bence:"annemi sevmek zorundaydım, ama bu köpeği sevmeyi ben seçtim. onu senden daha çok seviyorum çünkü beni her an aldatacak korkusu yok ve beni karşılıksız seviyor."ve film başladığı gibi "güçsüzlerin ülkesi"nde son bulur.gördüğüm en iyi renkliden siyah beyaza geçişler bu filmde kullanılmış. ayrıca filmde man ray ve dolayısıyla lee miller'ın adı geçer.
(anahita - 13 Temmuz 2005 02:55)
gayet guzel bir film olmasinin yani sira cekilen fotograflarin yanlis ellere gectigi zaman yanlis kullaniminin ustunde duran bir filmdir.
(kudra - 20 Temmuz 2005 16:44)
filmin büyük bir çoğunluğu çek karakterler etrafında dönerken filmdeki herkesin ingilizce konuşuyor olması bence film için büyük bir eksiklik. ve hatta herkesin aksanlı bir ingilizce konuşması ve herkesin tomas'a tomaş diye hitap etmesi filme verdiğim değeri azaltsa da milan kundera öyle bir kitap yazmıştır ki filmi japonca çekmiş olsalar bile yine izlerdim, yine izlerim.(bkz: nesnesitelna lehkost byti)
(gioberg - 12 Şubat 2006 00:21)
Yorum Kaynak Link : the unbearable lightness of being