Süre                : 1 Saat 41 dakika
Çıkış Tarihi     : 06 Nisan 2016 Çarşamba, Yapım Yılı : 2016
Türü                : Komedi,Drama
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Black Label Media , Mr. Mudd , Right of Way Films
Yönetmen       : Jean-Marc Vallée (IMDB)
Senarist          : Bryan Sipe (IMDB)
Oyuncular      : Jake Gyllenhaal (IMDB)(ekşi), Naomi Watts (IMDB)(ekşi), Chris Cooper (IMDB)(ekşi), Heather Lind (IMDB)(ekşi), Wass Stevens (IMDB), Polly Draper (IMDB)(ekşi), Celia Au (IMDB), Judah Lewis (IMDB), Hani Avital (IMDB), Brendan Dooling (IMDB), C.J. Wilson (IMDB), Tom Kemp (IMDB), Danny Guzman (IMDB), Nancy Ellen Shore (IMDB), Alfredo Narciso (IMDB), Stephen Badalamenti (IMDB), Helen Brackel (IMDB), Connor Keegan Dosch (IMDB), Zariah Singletary (IMDB), Vivian Kalinov (IMDB), Lytle Harper (IMDB), George J. Vezina (IMDB), Jane Dashow (IMDB), Alexis Winter (IMDB), Aiden Markowitz (IMDB), Ben Cole (IMDB), Blaire Brooks (IMDB), Gregory Haney (IMDB), Mark Lewis (IMDB), Isabella LeBlanc (IMDB), Phoebe Roe (IMDB), Ailysch Markowitz (IMDB), Delaney Marshall (IMDB), Gunnar Kraese (IMDB), Henry Oliver McCormack (IMDB)

Demolition (~ Yeniden Basla) ' Filminin Konusu :
Çok başarılı bir yatırım bankacısı olan Davis (Jake Gyllenhaal), karısını talihsiz bir trafik kazasında kaybetmiştir. Kayınpederi, aynı zamanda çalıştığı yerin sahibi olan Phil'in (Chris Cooper) tüm çabalarına rağmen Davis eski hayatına geri dönmeyi başaramaz. Bir yiyecek otomatı şirketine yazdığı şikayet mektubu, giderek kişisel itiraflara ve kendi hayatını sorguladığı bir bilançoya dönüşür. Bu mektuplar müşteri temsilcisi Karen'ın (Naomi Watts) dikkatini çeker. Karen ve oğlu Chris'in yardımıyla Davis, yeni bir başlangıç yapabilmek için sıfırdan başlamak gerektiğine inanmaya başlar.


  • "southpaw da karisini kaybeden adam rolundeki, jake gyllenhaal'dan yine karisini kaybeden adam filmi."
  • "bu filme bu kadar az yorum yapılması ilginç ,son zamanların en iyi filmi bence"
  • "çok güzel film bu. böyle bir ruh hali, içine düşülen çıkmazlar ancak bu kadar güzel oynanır herhalde. müzikler iyi. sokakta dans ettiği sahnede çalan şarkı free'den mr.big."
  • "jake gyllenhaal'ın herkesin ortasında dans ederek yürüdüğü sahneleri efsane olan film. insanı özgürleşmek hususunda cesaretlendiriyor."
  • "ing. yıkım."




Facebook Yorumları
  • comment image

    bir değişik jean-marc vallee filmi. entarinin kalanı spoiler ve hezeyan içerir.

    empati garip bir durum. bir kere insan birine karşı empati geliştirmeye meyilli olsa bile bunun için göstereceği çabanın başarıya ulaşıp ulaşmadığını bilmek hiçbir zaman mümkün değil. birinin en büyük acısını en fazla kendi en büyük acımızın hatıramızda kaldığı kadarıyla paylaşabiliriz.

    tabi empatiyle ilgili bu durum, karşıdaki insanın hislerini ve hatta kendisini merak etmeye engel değil. filmde ispanyol çağrışımlı karen moreno ile adamımız davis mitchellin ilişkisi bunun üzerine kurulmuş.

    acıyı yaşama biçiminin ilginç bir şekilde insanın kendi elinde olmayan bir mevzu olduğunu anlatıyor aslında film. toplum ne kadar ısrarcı olsa da, başkalarından acıyı yaşamayı ne kadar öğrensek de, dönüp dolaşıp kendine döndüğünde insan ve tabi kendine dürüst davrandığında, hem içindeki kötülükle hem de içindeki sevgiyle yüzleştiğinde acısını nasıl yaşayacağını öğrenmiş oluyor.

    bir de ilgiye muhtaçlık konusu var. doğru kişiden gelmedikçe kimsenin ilgisini istemiyoruz aslında, sadece bir gün isteyebileceğimiz umuduyla gösterilen ilgiye teveccüh ediyoruz. filmde de adamımız gördüğü farklıcana bir ilginin peşinden gidiyor.

    filmde pek konunun geneline bağlanmamış bir eşcinsellik eleştirisi var. yani toplumun konuya bakışana bir eleştiri. gey ya da belki biseksüel olduğunu farkeden kafası karışık bir ergene verilen bir kaç sene daha kızlara ilgi duyuyormuş gibi yap, sonra şehre taşınırsın tavsiyesi belki doğru bir tavsiye olmakla birlikte oldukça durumun vehametine, en gelişmiş toplumların bile mevzuyla ilgili olgunlaşamamışlığına işaret ediyor. neyse sonunda seni her halinle seviyorum diyen bir anne var, umut ihmal edilmemiş.

    davis ile karen ilişkisi ne olur, nereye gider seyircinin hayal gücüne bırakılmış. her durumda iyiye gideceği ümidi serpiştirilerek yapılmış sadece sanki ya da ben çok optimistim.

    hissettirdikleri dışında, gözüne ilişen herşeyi parçalamak isteyen herkes kadar deli herkes kadar normal bir adam, hayatın anlamsızlığını yabani bitkilerde arayan bir kadın, bir adet atlıkarınca, kıvamında acı, hüzün ve mutluluk barındıran bir film.

    ben beğendim ama daha önemlisi çok eğlendim.

    bir bonus da benden: la boheme


    (ozantoteles - 28 Şubat 2016 15:19)

  • comment image

    herkes yasını / acısını /hesaplaşmasını kendince yaşar .... bazen beklenen tepkiyi vermediği için o insanı yargılar kendince laftalarsınız ...

    yapmayın izleyin. sevmediğini düşündüğü eşinin üzerinden hayatla / kendi hayatıyla / eşiyle hesaplaşmasını her şeyi yeniden yapmak için yıkması gereken adamın hikayesini jake gyllenhaalin etkileyici oyunculuğundan izleyin ... hani bu adamın oynaması için yazılmış gibi duran bu filmi izleyin ..


    (ride - 29 Şubat 2016 07:21)

  • comment image

    çok güzel film bu. böyle bir ruh hali, içine düşülen çıkmazlar ancak bu kadar güzel oynanır herhalde. müzikler iyi. sokakta dans ettiği sahnede çalan şarkı free'den mr.big.


    (scalle - 13 Nisan 2016 10:43)

  • comment image

    "filme dair hiçbir şey okumadan git izle" tavsiyesi üzerine izlemiş bulunduğum film. bunun üzerine bir merakla gidip izlenilen filmdeki davis karakterinin karbon kopyam olduğunu farkedince tavsiye de karşılığını bulmuş oldu. son zamalarda izlediğim en iyi filmlerden biri olmakla beraber bana kendimle ilgili farkında olmadığım bazı şeyleri de göstermiş oldu. bu sebeple filmde emeği geçen herkese teşekkür edelim hep beraber şimdi. teşekkürler emeği geçenler (alkış).

    --- spoiler ---

    asıl mevzu da... nasıl tarif edilir... anlaşılmak istersin ya anlaşılamazsın. ya da yanlış anlaşılırsın. zaten anlatamazsın da. bunun bir şekilde anlatıldığını izlemek ve kendini orada görmek hüzünle karışık garip bir mutluluk veriyor.

    bi de izmir folkart towers'ı uzaktan her görüşümde içinden roketatar mermisi sallamak geçen biri olarak(elbette bu isteği doğuran tek bina bu değil) son sahne top noktasıydı ve orada bitti.

    edit: ayrıca velete silah verip çelik yeleğine ateş ettirmesi, "suprise me" demesi ve o acıdan keyif alması fight club'a gönderme.

    ---
    spoiler ---


    (kiwi kraze - 13 Nisan 2016 13:42)

  • comment image

    ilk yarısı biraz durgun olan, ikinci yarısı ona nazaran çok daha iyi olan ve finali ile beğenimi çok çok kazanmış film.

    oyuncular iyi iş çıkarmış, özellikle ufak sarı oğlan çocuğu pek bir tatlıydı. hem oyunculuğu hem yüzü geleceğin star ışığını yansıtıyordu bizlere. umarım yolu açık olur. hani utanmasam küçük brad pitt diyeceğim.

    hikaye çok güzel. senaryo etkileyici. özellikle her filmdeki başrol oyuncuları finalde illa ki aşk yaşar, sevgili olurlar, öpüşürler klişesini bu filmde göremedim. bu da ayrı sevindirdi beni. burda güzel bir şekilde iki insanın, hayatlarında sorunlar yaşayan bir erkek ve bir kadının arkadaşlığını izletti bize film.

    bir erkeğin karısından sonra hayata nasıl devam ettiği, verdiği tepkiler, sevidğimiz insanların hatıraları ile yaşamanın her insanda nasıl farklı etkiler doğurduğu hoş ve sakin bir şekilde anlatılmış.

    ama özellikle son sahne iki damla yaş akıttı benden, sizi bilemem.
    atlı karıncalar oldum olası beni hüzünlendirir zaten.

    bir deeee tabi ki şu şarkı çok güzel olmuştu.


    (soli sol soli - 21 Nisan 2016 12:02)

  • comment image

    ilaç gibi film.

    --- spoiler ---

    karakterimizin parçaladığı tüm o şeyler geçmişiydi, kişiliğiydi hatta ruhuydu. istediği hayatı hiçbir zaman yaşayamamış olan bir adamdı, daha doğrusu istediği bir hayat bile yoktu. camus' nun yabancı' sındaki 'meursault' karakteri gibi biriydi aslında. şimdiye kadarki hayatını üzerine inşa ettiği kadın (çok istekli olmasa dahi), birdenbire ölünce, kendini, yaşamı, doğayı hatta tözü bir bebek gibi tanımaya başladı.

    sonunda ise acı çekerek büyüdü, güçlendi. kısacası; çürümüş benliğini yıkarak ruhunu yeniden inşa etti.

    ---
    spoiler ---


    (caperoner - 26 Nisan 2016 07:02)

  • comment image

    101 dakikalık, 2015 yapımı film.

    8 / 10.

    "biz kimiz? ne istiyoruz?"

    başarılı yönetmen jean-marc vallee'i dallas buyers club ve wild'dan hatırlıyoruz (bkz: #51470976) ve o yeni bir işte yönetmen koltuğunda olduğunda fazla kaygıda bulunmak yersiz olur, artık bundan kuşkumuz olmamalı belki de. *

    filmde başrolde harika iş çıkarmış olan jake gyllenhaal'a ,naomi watts, chris cooper gibi usta oyuncular eşlik ediyor ve aralarındaki kimya çok iyi.

    "yıkmadan olmaz?"

    giderek "ne olduğu" ve "olacağı" daha da zor tahmin edilen türümüzün (sapiens) konformizme gömülmüş üyelerinden bile ufak bir kıvılcımla nasıl "ilginç" , "yalnız" ve "özgün" karakterler çıkıyor bunu yapımda bazen hayret içinde bazen de kendimizden de iç sesler işiterek izliyoruz.

    sonuç olarak filmde sınıflandırma comedy-drama olarak yapılmış lakin kendisi kısmen de olsa rahatsız edici filmler rafına bile yaklaştırılabilir. basit tabirle american beauty tarzı filmlerden hoşlanan sinemaseverler için kaçırılmaması gereken bir yapım. sinefiller için ise "a must have"!

    her eve imdb


    (karinca beli - 25 Haziran 2016 14:02)

  • comment image

    yabancı film.

    bazen yaşadığınız şeyler karşınıza bir film olarak çıkar. bu film de bir süredir içinde olduğum bir deneyimin farklı boyutları ile beyaz perdeye yansımış hali.

    daha yeni bir arkadaşıma, “yeniden başlamak için dibe vurmak lazım” diyordum. filmin temeli bu fikir üzerine kurulu olsa da filmde beni etkileyen ve filmin sonunda salakça ağlamama neden olan şey başka.

    hayatınızda gerçekten anlaştığınız insanlar, en iyi arkadaşlar, dostlar, aşklar olabilir. ama bazen sizi rahatlatan kendinizi hiç tanımadığınız birine teslim etmektir. aşktan meşkten bahsetmiyorum. tensel bir akış değil bu. kelimelerin, kavramların, anın akışına bıraktığınız bir ilişkidir bu. başka kimselerle bu kadar patavatsız, sınırsız, kalkansız konuşmamışsınızdır misal.

    filmde beni en çok etkileyen bu idi. yalnız bir erkeğin ve bir kadının hayatlarındaki başka bir sürü soruna, kendilerine rağmen, kendilerini, kendilerine dair anlamları buldukları bu “konuşma-yazma” ilişkisi sardı beni. davis’in karen’ın hayatı, oğlu ile kurduğu ilişki izlenilesi. evet filmin konusu basit, yaşanan olayların şahaneliği yok. aslına bakarsanız beyaz, zengin bir amerikalının ölüm karşısında kendini şımarıkça yeniden bulmaya çalışırken dağıtması ile ilgili bir film. ama bazen en saçma şeyleri anlamlı kılan o saçma şeylerin hayatınıza dokunuyor olması değil midir? bu film içinde bulunduğum ve hala anlamlandıramadığım bir şeyi anlamlandırmama yardım ettiği için benim nazarımda güzel bir film.

    bu konuşmalardan birinde karen, davis’e sorar: “why did you marry with her?” davis cevap verir: “ıt was easy.” saatlerdir bu cümlenin basitliğinde eziliyorum galiba.

    bu kadar sarmasında etken jake gyllenhaal ve naomi watts‘ın performansları da yer alıyor. ve de fondaki parçalar. bu ara müzikle yaşıyorum sanırım. bazı parçaları 47856 kere tekrar dinleyebiliyorum.

    velhasıl, bazen teslim olmak yeniden başlamak için iyi bir yol.


    (evsizkedi - 27 Haziran 2016 18:23)

  • comment image

    garip bir film.

    ne sanatsallıktan ölüyor, ne yoğun mesajlar verme derdinde, ne de çok bayık falan ama çoğu kişinin pek seveceği türden bir film değil. akıcılığına, diyaloglarına, hikayesine de öyle aman aman methiyeler düzülebilecek gibi değil ancak böyle hani kendini izlersin ya bir filmde, garip bir his olur, özleştirirsin falan, işte öyle bir noktada yakaladıysa seni, o zaman da çok güzel bir film haline geliyor.

    film olarak hikayeye bakmıyorsun da, izliyorsun sadece, 8 saat sürse, hiçbir kurgu vs beklemeden izlerdim sanki.

    ayrıca her şey bir kenara filmin soundtrack seçimleri muhteşem.


    (bir fidandim derildim - 5 Temmuz 2016 21:00)

  • comment image

    filmin başlarında beğenmediğim, anlamaya başladıktan sonra nefesimi daraltan, film bittikten sonra la boheme eşliğinde sigaramı içerken üzerine düşündüğüm, çok düşündüğüm sarsıcı film.

    bu filmi ya çok beğenirsin, hayatının filmlerinden biri olur. ya da hiç beğenmezsin, hayatında izlediğin en sıkıcı filmlerden biri olur. arası yok! fena değil, eh işte gibi bir yorum yapan filmi izlerken çok uzaklara gitmiştir. ya siyahsın, ya beyaz grilere yer yok! filmi beğenenler ve beğenmeyenleri düşünürsek bu bağlamda insanları ikiye ayırabiliriz.* şöyle ki; eğer filmden bir şey anlamadıysan ve sıkıcı bir filmden ileri gidemediyse normalsin kardeşim. duygularını olduğu gibi yaşayan, sevincin dolu dolu, üzüntünü akıtan çoğunluktansın. filmi beğenen, kendimi buldum diyenler, yazık size-bize. çünkü deliyiz, anormaliz, sorunluyuz. dışarıdan size bakanlar, ne kadar sakin bir insansın, ne sabırlısın der. belki arkamızdan soğuk nevale, buzdolabı, duygusuz vs de diyebilirler. dünyaya yabancılaşmanın ne demek olduğunu bilmediklerinden…

    bundan sonrası spoiler içericek ara ara.

    --- spoiler ---

    filmde dışarıdan bakıldığında, işinde gücünde gayet standart duygusuz bir adam görüyoruz. bir trafik kazası sonucu eşini kaybediyor. hastanede durumu öğreniyor ve hiçbir şey hissetmiyor hiç. ayna karşısında kendini ağlamaya zorluyor ama beceremiyor, olması gereken davranışı sergileyemiyor. hastanedeki bozuk otomat firmasına şikayet mektubu yazarken birden içindekini yazıya dökebildiğini farkediyor. kimseyle konuşamadığı, kendinin bile bilmediği, kendine bile itiraf etmediği tüm duygularını yazmaya başlıyor. davis’in kendini tanımaya, farkında olmadan içinde biriktirdiği şeylerin dökümü, yıkımı başlatan şey bu, karısının ölümü değil bence. julia ile evlenmesinin sebebine “çünkü kolaydı” diyor. hayatta seçimlerini yaparken istediği, arzuladığı, hedef koyduğu şeyler üzerinden yapmıyor çünkü böyle duyguları hiç olmadı, sadece ideal ve kolay olanı yapmış hep. karısının ölümünden sonra, içini dökmekle başladığı süreç daha büyük patlamalarla devam ediyor. acıyı yaşama biçimi herkesin farklıdır ya işte davis acıyı hissetmeye başlıyor. daha önceleri hiçbir şey hisetmediği ama aslında içten içe ne kadar önemli olduğunu kavradığı geçmişteki o anlara gidiyor. julian’nın gülümseşmesi, okyanusu çok sevmesi... kayınpederi ne demişti “bir şeyi düzeltmek istiyorsan parçalara ayırmalısın ve önemli olan parçanın hangisi olduğunu bulmalısın.” bunun üzerine yoğunlaşıyor davis, önceden umursamadığı bozuk buzdolabı, bozuk tuvalet kapısı avize derken herşeyi parçalamaya başlıyor. her şeyi parçalayıp yok etmeden yeniden varolamayacağını biliyor. bu sırada hayatına giren karen ve oğlu ile duygusal bir bağ kuruyor belki de olması gerektiği için değil gerçekten ilk kez hissederek onların yanında oluyor.
    ---
    spoiler ---

    su gibi berrak, yalansız dürüst, tüm klişelerden uzak bir film. anka kuşu misali bir insan nasıl küllerinden doğar onu izliyoruz. gençliğinin ortalarında bir adamın yarattığı yapay kişiliği yıkıp yeniden varoluşuna şahit oluyoruz. kaybolmuşlar, aidiyetsizler, hissetmeyenler, neden diye soranlar, normal insan maskesinin altında hiçlik yatanlar… yarın senin yıkımın nasıl olacak? ama biliyorsun o yıkım bir gün olacak…

    --- spoiler ---

    ps: bir de hayatımda gördüğüm en güzel atlıkarıncayı barındıran filmdir. o kadar nefes kesilmesi, boğulmalar sonrası okyanus serinliğinde muazzam bir atlıkarınca sahnesi ferahlatıp gülümsetti.
    ---
    spoiler ---


    (uslanmazyazar - 29 Temmuz 2016 16:19)

  • comment image

    herkesin begenebilecegi bir tarzi olmayan, jake gyllenhaal'in etkileyiciligi ve oyunculuk performansiyla kendisini sonuna kadar izletmeyi basaran, yasadigi hayattan bunalmis ve bir seylerin farkina varmaya baslayan insanlarin ise aydinlanma yasayacagi film.

    modernizmle birlikte hayati is ev monotonlugunda donen klasik bir adam davis. bir yatirim sirketinde finansorluk yapiyor, maddi durumu oldukca iyi ve disaridan bakildiginda sorunsuz gorunen bir evliligi var. bir gun karisiyla bir trafik kazasi geciriyorlar, davis, burnu bile kanamadan kazadan kurtulurken karisi julia oluyor. davis, karisinin olum haberini aldiginda hicbir uzuntu ve aci hissetmiyor. hatta o an karninin acikmis olmasi davis icin daha buyuk bir sorun gibi gorunuyor ve hastanedeki yiyecek otomatindan cikolatali seker almaya calisiyor ama otomat arizali oldugu icin alamiyor. daha sonra bu otomat firmasina bir sikayet mektubu yazmaya basliyor ve yazarken hayat hikayesinden de bahsetmeye basliyor. kurdugu her cumlede kendisi de hayatini sorgulamaya baslayarak her seyin farkina varmaya basliyor.

    karisini sevmedigini ustelik tam olarak tanimadigi soyluyor. davis'e gore karisi iyi biri hepsi bu. onunla evlenmesinin sebebini hem kolay hem de olmasi gerektigi icin yaptigini belirtiyor. davis'in bu mektuplarini okuyan, yani otomat firmasinin musteri temsilcisi olan karen, bir gun telefonla davis'e ulasiyor ve aralarinda bir iletisim basliyor. karen'in 12 yasinda kimlik sorunu yasayan bir oglu ve sevmedigi bir sevgilisi var. karen, karen'in oglu ve davis aslinda bir seylerin farkindaligina erismis, toplumdan kopuk yasayan ve iyi anlasan 3 insan oluveriyorlar bir anda. karen ve davis birbirlerine duygusal anlamda bir yakinlik hissediyorlar ama sevismiyorlar. birlikte guluyorlar, egleniyorlar ve cok guzel zaman geciriyorlar ama aralarindaki cekim bir iliskiye donusmuyor.

    davis, farkindaligi arttikca gariplesmeye basliyor. alakali alakasiz her seyi sorgulamaya basliyor cunku karisi olene kadar isi ve evliligi arasinda sikisip kalmis, duzmantik ve iskolik bir hayat suruyor. zamanla sirketten uzaklasiyor ve gonullu olarak bir insaat isinde calismaya basliyor. yapmak istedigi tek sey kirip dokmek. calistigi insaatta uzun bir sure yikim isi yapiyor. yiktikca rahatliyor, yiktikca ozgurlesiyor. daha sonra evini yikmaya karar veriyor. ona gore sadece suslu gorunen evini. evi yikmaya baslamadan once ''evliligimi yikiyorum'' diyor. onu belirli bir dongunun icine hapsetmis, bunaltan, monotonlastiran, sikan evliliginden kurtulmak istiyor. arinmak istiyor cunku, o cikmazdan kurtulmak, ozgurlesmek istiyor ve yavas yavas basariyor da.

    demolition, yiktikca zincirlerinden kurtulan, kendini bulan bir adamin oykusu.

    cok muthis bir film diyemem. sanatsal bir yonu yok, sacma bazi sahnelere de sahip ama modern hayatin icine hapsettigi bireyler olarak bizlere aydinlanma yasatacak, farkindaligimizi arttiracak, zincirlerimizi kirmamizi saglayan cesareti verecek oldukca basarili bir film.

    davis'in balyozla kirip dokerek ozgurlestigi ve kendini buldugu her sahnede siz de derinden dusunup sorgulayacak, kendi hayatinizi gozden gecireceksiniz.

    degisime ihtiyaci olan herkesin kendisinden bir seyler bulacagi bir film. izleyin bir sey kaybetmezsiniz, zaman kaybi degil inanin. belki hayatinizi degistirmek icin atmaniz gereken o adim icin cesaret verir size.


    (aspetto - 7 Ağustos 2016 03:58)

  • comment image

    bir travmayla hesaplaşma, acıya alış(ama)ma filmi.

    --- spoiler ---

    bir adam eşini kaybeder ve dul kalır. bir çocuk ailesini kaybeder ve öksüz kalır. ama evlat kaybetmek.. buna kelimeler kifayetsiz kalır. kalmalı da.

    ---
    spoiler ---


    (marti uctu - 8 Ağustos 2016 00:51)

  • comment image

    'alakasız yerlerde ıstırap çekmek ıstırabı ikiye katlar. bir mezar başında ağlamak
    çok daha makuldür, kimse neden diye sormaz.' cümlesini hatırlatan film.

    gerçekten çok başarılı ve nedense hissiyat olarak sen aydınlatırsın geceyi
    filmini izlediğim zamanki duygulara sürükledi beni.

    --- spoiler ---

    dünyaya, kendi evliliğine, aynı yatağı paylaştığı karısına bile yabancı
    ayıp olmasın diye evlenmiş, ayıp olmasın diye yaşayan, ayıp olmasın diye duş alan,
    spor yapan, sabah erkenden kalkıp işe giden, kalbinin yarısı çingene güveleri
    tarafından yendiği için bir şeyler hissetmesi gereken yerlerde hiçbir şey hissetmeyen
    bir adamın, yani bizim, çoğumuzun yaşadığı ezbere hayatların güzel bir anlatımı.

    tren sahnesinde 'karımı sevmedim hiç, öldüğüne bile üzülemedim.' dediğinde
    adamın 'peki o zaman ne hissediyorsun?' sorusuna imdat frenini çekip treni
    durdurarak cevap vermesi harikaydı.
    ve içindeki yıkımı somut hale getirip azıcık da olsa hissedebilmek için ne bulursa
    parçalara ayırması ve evini paramparça etmesi de.

    onca insana yaklaşıp hayatının bir parçası olmaya çalışırken çoğu zaman
    kendi hayatımızın bile kenarında durmaktan, dışında kalmaktan kurtulamıyoruz.
    ve giderek her şeye yabancı olmaktan başka bir şey de gelmiyor elimizden.
    çünkü ne hayatı istediğimiz yerde durdurup istediğimiz yerden devam edebileceğimiz
    bir imdat freni var elimizde ne de her şeyi yerle bir edip gidecek cesaretimiz.

    'bazı nedenlerden dolayı her şey bir metafor haline geldi.
    metafor! metafor!
    ben o sökülmüş ağacım. dur biraz ben o ağacı söken fırtınayım.
    ben, alçak basınçlı sistemle çarpışan soğuk hava kitlesiyim.'

    ---
    spoiler ---

    la bohéme


    (kalk geldik - 14 Ağustos 2016 23:11)

  • comment image

    acı, tarifi çok güç bir his.

    migren hastasıyım ve çoğu zaman baş ağprısı yerine sesimin kısılmasını ya da bir yerimin morarmasını isterim. somut acılar kolaydır. 38 derece ateşi olan birine "çok bir şeyin de yok" denmez, ama ben beynimi delmekten korkarak inlerken bana "e biraz kalk canım açılırsın" denir. migren ağrısını tarif edemem, canım daha da çok yanar.

    kalp acısı da böyle bir şey. geçtiğimiz sene, dünyanın en hastalıklı ilişkisinden kurtulmaya çalışırken bir gece jiletle koluma çizik attım. inanmıyordu çünkü; adam karşımda acıdan nefes alamadığıma, delirdiğime, pişman olduğuma ama bunun hiçbir şeyi değiştirmediğine inanmıyordu. o beni suçluyordu, acıdan ciğerlerim dağlanıyordu, ama inanmıyordu. başım dönüyordu, kusmak istiyordum, ağlamaktan gözlerim kapanmıştı; ama inanmıyordu. jileti alıp kolumu kesince, sustu. korktu. "ben seni çok seviyorum, yapma sakin ol" demeye başladı. 10 saniye once hayatını mahvetmekle suçlarken. kolum acımıyordu bile oysa, kalbimin içindeki deliklerden akan kanlar midemi tıkamışken bir jilet kesiği? ben gülmeyi unutmuşken, mutlu olmak neye benziyordu hatırlamazken, söylediği her bir söz boğazıma yapışıp yüreğimi tıkayan bir elken bir jilet kesiği? ben gülüyordum koluma bakıp, ama o beni ancak öyle rahat bıraktı. keza o geceden 2 ay once benim onun üstüne gittiğim bir gün de o kolundaki dövmenin üstüne jilet atmıştı, ben susmuştum. ben de ancak akan kan ile görmüştüm acısını.

    biz iki ayrı bedende tek ruh olduğumuzu düşünürken dahi, birbirimize acımızı tarif edemeyecek kadar uzaktık. yabancıydık.

    geçen hafta okyanus aşırı bir yolculukta yorgunken, dikkatim dağınıkken, tek istediğim uyku ilacı etki edene dek kulağıma bir ses ararken; demolition bana acıyı tarif edebildi ama. küçücük bir uçak ekranından ruhuma aktı. la boheme çaldı, davis acı çekmiyorum dedi; ama o acı benim kalbimi yaktı.

    acı, ancak bilenin görebildiği bir his. şu an çok dingin bir hayatım var; ama o eski günlerin hatırası, ben hala acıyı görünce tanırım. jean-marc vallée 100 dakika içinde o acıyı ekrandan söküp bana yapıştırdı.

    bu filme nasıl başarılı değil denir, benim aklım almaz.


    (m g - 22 Eylül 2016 10:53)

  • comment image

    en sevdiğim filmlerden biri olan ve son yarım saatini defalarca izlediğim der siebente kontinent'e kardeş bulduğum için çok sevindiğim film.

    film güzel, oyunculuklar bilmem ne harika, evet. zaten yukarılarda defalarca yazılmıştır. ben davis'in o eşyaları, o duvarları parçalamasına bayıldım asıl. izlerken mest oldum, vallahi jest oldum.

    nasıl bir sapığım, anlayan beri gelsin.


    (boyle bir yazar aslinda var - 25 Eylül 2016 18:40)

Yorum Kaynak Link : demolition