• "saoirse ronan ve cynthia nixon'ın rol alacağı psikolojik gerilim filmi."




Facebook Yorumları
  • comment image

    leia çok küçükken kaçırılır. polis kızı arar ama bulamaz. aradan 17 yıl geçer. leia genç bir kız olmuştur. film, leia'nın evine (!) dönmesiyle açılır ve leia'nın bundan sonraki günlerine odaklanır. anne-babası, leia'nın bambaşka birisi olduğunu fark ederler. leia ise ebeveynlerine alışamaz, yabancılık çeker. öte yandan öyle kaçırılmış gibi de davranmamaktadır. çok geçmeden kızın kendisini kaçıranla ilişkisi flashbackle anlatılır. eh adından da anlaşılacağı üzere film, stockholm sendromu'na, yani kaçıranla (ben) kaçırılan (leia) arasında oluşan "sevgi"ye de (baba-kız sevgisi) odaklanır.

    spoiler

    leia'nın aileye alışamaması, kendisini kaçırana duyduğu özlem, ailesinin onunla ilişkilerini iyileştirme ve onu tanıma çabaları ilk bölümde iyi işlenir. leia kendisini kaçırandan ve 17 yıl onu dışarıdan izole eden adamdan kurtarılıp ailesine götürülür ama aslında leia bu ailede hapisteki gibi hisseder, ben'in yanında değil. ailesiyle ilgili hiçbir şey hatırlamadığı için de onlarla anlaşamaz. hayatında tanıdığı (hatırladığı) tek kişi kendisini kaçıran ben olunca sürekli onu özler. ben, kızı kaçırır, ona yeni bir isim ve doğum günü verir ve onu büyütür. haliyle kızın hayatındaki tek baba figürü oluverir. film bu meseleyi çok deşmez ama. leia'nın ailesiyle iletişim kurmamasına, ailesine güvenmemesine ve ailesinin çabalarına odaklanmayı tercih eder senarist/yönetmen. bu 17 yılda yaşadıklarına pek yer verilmez ve kanımca bu bir hatadır. keza hayatını değiştiren ben'i de derinleştirememeleri diğer sorundur. stockholm sendromu da vasatlıktan nasibini alır ve beklediğimiz kadar iyi işlenmez. halbuki başlarda umut vaat eder film ama sonra beklentileri karşılamaz. kimlik çatışması, yalanlar, gerçekler, kaçırılma, aile gibi temaların iyi işleneceği, harmanlanacağı bir öykü olduğunu düşünürüz ama sonradan yönetmen bocalamaya başlar. hele ki son 30 dk'sı faciadır. anne birden psikopatlaşır ve ben'in "kaçıran" rolünü üstlenir, yani kızını dışarıdan izole eder, alıkoyar. bu son 30 dk film rotasını iyice şaşırır ve vasatlaştıkça vasatlaşır. anne birden manyaklaşınca filmin bütün inandırıcılığı zedelenir ve o zamana dek iyi bir şekilde inşa ettiği şeyler bir bir çöker. vasatlıktan baba da nasibini alır ne yazık ki. baba da iyi işlenmez, onu pek tanımayız. sorunlu bir filmdir kısacası.

    şu sıralar brooklyn'le gündemde olan ve oscar adaylığı kapmaya çalışan pek yetenekli sorşa ronın (saoirse ronan) filmin başrolünü üstleniyor ve gayet iyi bir performans ortaya koyuyor. filmi baştan sona taşımayı ve donuk, tedirgin eden bakışları ile karakterin hakkını vermeyi başarıyor. sorşa'yı izlerken brian de palma'nın carrie'sini hatırladım, bir de vahşi hanna'yı. carrie'nin bu evrene ait olmadığını, sanki başka bir gezegenden geldiğini düşünürüz. çünkü neredeyse köktendinci olan annesi yüzünden davranılması gerektiği gibi davranmaz ve hemen hemen her ortamda farklılığı (=ucubeliği) ile dikkat çeker. hanna ise babası tarafından vahşi birisi olarak yetiştirilmiştir, toplumdan izole olmuş bir yaşam sürmüştür. topluma karıştığında ise ne yapacağını bilemez. leia da sıkça carrie'yi ve hanna'yı hatırlatır. hanna gibi toplumdan izole bir yaşam sürdüğünden ve tek bir kişinin öğretileriyle büyüdüğünden dışarıya alışması zaman alır, ailesine ise alışamaz. öte yandan saoirse ronan fazlasıyla ekonomik oynar. bakışları, jest ve mimiklerini gerekmedikçe fazla kullanmaz. bu da karakterin yabancılığını, o ortama ait hissetmemesini yansıtması açısından doğru bir karar olmuş.


    (sherlock holmes 90 - 26 Kasım 2015 22:51)

Yorum Kaynak Link : stockholm pennsylvania