Süre                : 1 Saat 47 dakika
Çıkış Tarihi     : 28 Eylül 2011 Çarşamba, Yapım Yılı : 2011
Türü                : Komedi,Drama
Ülke                : Fransa,Belçika
Yapımcı          :  Mandarin Films , Gaumont , France 2 Cinéma
Yönetmen       : Rémi Bezançon (IMDB)
Senarist          : Eliette Abecassis (IMDB)(ekşi),Rémi Bezançon (IMDB),Vanessa Portal (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Louise Bourgoin (IMDB)(ekşi), Pio Marmaï (IMDB)(ekşi), Josiane Balasko (IMDB)(ekşi), Thierry Frémont (IMDB)(ekşi), Gabrielle Lazure (IMDB)(ekşi), Firmine Richard (IMDB)(ekşi), Anaïs Croze (IMDB), Daphné Bürki (IMDB), Lannick Gautry (IMDB), Gérard Lubin (IMDB), Nicole Valberg (IMDB), Louis-Do de Lencquesaing (IMDB), Ophélie Koering (IMDB), Amélie Glenn (IMDB), Patrick Spadrille (IMDB), Dominique Baeyens (IMDB), Michel Nabokoff (IMDB), Aïssatou Diop (IMDB), Fanny Hanciaux (IMDB), Mélanie Vaysse (IMDB), Annick Johnson (IMDB), Laure Voglaire (IMDB), Naïma Ostrowski (IMDB), David Foenkinos (IMDB), Myriem Akeddiou (IMDB), Eric Larcin (IMDB), Marcos Adamantiadis (IMDB), Erika Sainte (IMDB), Bruno Georis (IMDB), Lou-Anne Bertrand (IMDB), Moïra Halilbasic (IMDB), Pascaline Hontens (IMDB), Juliette Wery (IMDB), Manoé Gilson (IMDB), Emma De Craecker (IMDB), Victoria Becker (IMDB), Juliette Becker (IMDB)

Un heureux événement (~ Aramizda Bebek Var) ' Filminin Konusu :
“Hayatımı tepetaklak etti, köşeye sıkıştırdı beni, sınırlarımı zorladı... Dibine kadar kendimden vazgeçmeyi, şefkati ve fedakârlığı öğretti bana. Peki, annem bana bunları niye hiç anlatmadı? Niye kimse bu konudan bahsetmiyor?” İlk çocuklarının doğumuyla birlikte tasasız hayatları kesintiye uğramış genç bir çifti anlatan Aramızda Bebek Var, genç bir annenin günlüğünden hareketle, hamilelik ve doğum tabusunu yıkıyor. Eliette Abecassis’in otobiyografik romanından uyarlanan ve ünlü Fransız yönetmen Rémi Bezançon’un üçüncü uzun metrajı olan bu sıcak ve hınzır film, prömiyerini Toronto Film Festivali’nde yaptı.


  • "(bkz: aramızda bebek var)"
  • "çocuk sahibi olmayı düşünenlerin ve özellikle de erkeklerin izlemesi gereken bir film. filmin fragmanı için bakınız..."
  • "bu filmden yiyeceğiniz bombalar karnınıza karnınıza gülme ve gülümseme basıncı yapar, dikkat ediniz."
  • "sevgilimle beraber gittik ve çok gerçekçi olduğuna kanaat getirdik. ben ayrıca çok öğretici de buldum. ayrıca o lea'yı* yerim, parçasını bulamazlar."
  • "yine sıcak bir fransız filmi. güzel, arada hüzünlü. bir de gerçekçi mi ne."
  • "imdb'ye göre puanı düşüktür. ama ben bu puanı önemsemeyip izledim. iyi ki de izlemişim. romantik, psikolojik, kadını anlatan, hüzünlü, duygusal, harika bir filmdir bence."
  • "izleyen bir çok anne olmuş kadının "aynı ben yaa" diyeceği türden bir film. çocuğu olan veya ileride bir gün yapmayı düşünen herkese ödev niteliğinde izletilmesi gerekir."




Facebook Yorumları
  • comment image

    bugün 31. istanbul film festivali vesilesiyle izlediğim film. film hem komik, hem hüzünlü, hem romantik, hem sıcak, hem felsefik, hem ateşli.. kısacası çok hayattan bir film. bir kere ki çocuk sahibi olmanın dayanılmaz sorumluluğunu ve yoruculuğunu çok güzel veriyor film.

    --- spoiler ---

    barbara'nın annesiyle ilişkisine bayıldım. ayrıca felsefe teziyle hamileliğinin aynı döneme gelmesi ve hormonlarının azizliğine uğramasından ötürü felsefenin kavramsallığıyla annelik arasında hiç bir bağın kurulamaması güzel bir şekilde verilmiş filmde.

    ---
    spoiler ---

    bir de çok güzel kamera açıları ve çok estetik sevişme sahnelerini beğenmeden geçemeyeceğim. ben sevdim, güldüm, hüzünlendim. tavsiye ederim.


    (rakamdan sorumlu makam - 3 Nisan 2012 23:46)

  • comment image

    anneyim ben,
    bir vakitler gebe idim,
    bir vakitler benim de kafam karısıktı.

    cok yeni seyreyledim, cok etkilendim. anne oldugum icin etkilendim, bebeklerim oldugu icin etkilendim, o yollardan bende gectigim icin etkilendim, etkilendim de etkilendim, bu sebeple yazıyorum, ahkam da kesecegim, dileyen okumayabilir;

    anne ve baba olmak yani ebeveyn olmak ogrenilen bir sey, dogustan olmuyor. dogrudur bazı kadınlar anac ruhlu, her ne kadar anac ruhlu bir kadın dahi olsanız aglayan bir bebek karsısında caresiz kalabiliyorsunuz an geldiginde. mevzuya daha cok kadının anneligi ögrenmesi uzerine yaklasıyorum zira filmi izlerken o perspektiften baktım hep. hal boyle olunca filmdeki hanımefendinin yerine koydum kendimi, kıyasladım, ben neler yapmıstım o neler yapmıs gibi bir yaklasımım oldu, bazen aynı ben dedim, bazen niye boyle yapıyor ki dedim icimden. anne olusumun ilk gunleri uzerine aklıma gelen sanırım unutamayacgım bir durum var biraz onu anlatmak isterim, soyle ki;

    -bebegimle ilk yalnız kalısım uzerine-

    kızım 20 gunluk, kocam ise donmus, kvalide ve teyzemler bizden gitmis, o gun, ilk dakikalar. bir kızıma baktım dondum bir de aynaya baktım, kalbim sıkıstı korkudan... yapamayacagım sanırım dedim ardından aklımdan bir anda yaklasık bin bes yuz ihtimal gecti: sayet emzirirken sutten dolayı tıkanırsa su yapılacak, altını acarken bir yerini acıtırsam bu yapılacak, deprem olursa su sekilde davranılacak, ya yangın cıkarsa peki? iste ona calısmadıgımı farkettim ve supersonik bir kararla mutfaga girmemem gerektigine kanaat getirdim. biraz icim rahatladı, elimde telsiz, yanıbasında uyuyan kızım, oyle bir yarım saat daha gecirdim. ardından benim bızdık uyandı, emzirdim. bir sıkıntı yasamadan bu isi basaracagıma inandıgım anda cisim geldi. evet evet cisim geldi ve dunya bir anda alt ust oldu. hatta alt ust olmakla kalmadı dunya donmeyi o an icin bıraktı. banyoya girmem gerekiyor fakat kızımı yalnız bırakmamam da gerekiyor. ne yapacagımı sasırdım en sonunda aglamaya basladım. agladım agladım agladım hemen kocamı aradım, durumu anlattım yazık adamcık cıktı geldi zira yapacak bir sey yok. cok paniklemistim. geldi, krizi cozduk, sonra pratik zekasıyla eger cisim gelirse kızımı pusete yatırıp banyoya kızımla birlikte gidebilecegimi anlattı ve daha rahat gunler gecirdik sonrasında.

    ardından ben annelikte oldukca yol katettim, gun geldi mesela; kızımı mutfak tezgahında araba koltuguna koyup cay bile demledim lakin oyle olaylar tecrube ettim ki; film bana vay anasını sen neler neler yasamıssın dedirtti.

    bir kız cocugundan kadınlıga gecmisim, deli dolu bir kadınlıktan, narin bir gebelige ugramısım, sonra acemi anne olmusum, buyumus cevvallesmisim, guclenmisim yahu. hatta dahi evliligim evrilmis. once kızımın sonra oglusumun annesi olmusum, ben neler neler yasamısım...

    tum bu yazdıklarım film ile ilgili degil elbet, oyle bir akasım geldi, aktım gitti.

    filmin en carpıcı yanı; bir kadının kadınlıgının; gebelikten doguma, dogumdan annelige, nasıl orselendigidir aslında. beni en rahatsız eden kısım budur, iyi ki ben yasamamısım. iyi ki sartlarımız musaitmis. her kadına nasip olur insallah.

    anne olacaklar, olmayı planlayanlar izlesin,
    izleyecekleriniz gercek efenim.
    puanım 10.


    (kabak tatlisi - 16 Nisan 2012 15:54)

  • comment image

    sevgilimle beraber gittik ve çok gerçekçi olduğuna kanaat getirdik. ben ayrıca çok öğretici de buldum.

    --- spoiler ---

    ayrıca o lea'yı* yerim, parçasını bulamazlar.

    ---
    spoiler ---


    (yargin - 2 Haziran 2012 21:35)

  • comment image

    uzun süredir sinemaya gitmiyordum. dün bu filme gittim. iyi ki de gitmişim. filme girmeden önce film hakkında hiçbir fikrim yoktu, o yüzden pohpohçu imdb'ye bakalım dedik iki kişi. 6.1 vermiş. iyi hadi yine de diyip girdik. filmi çok beğendim. sonunda yavşak imdb'ye sinirlendim. çünkü güzel film illa tarantino'dan çıkar. amcıklar yeaaa


    (jjff - 11 Haziran 2012 22:24)

  • comment image

    anne olmasam da kardeşlerim doğduğunda nispeten büyük olduğum için bağ kurabildiğim karakterleri olan film. bence benim gibi çocuk sahibi olmayı düşünmeyen insanlar gitmeli. bütün gerçekliğiyle görüyorsunuz bütün endişeleriniz olabilecek her şey ekrana yansıtılmış ama bir yandan güzel yanlarını da görüyorsunuz. beğendim. tatlı, acı ama her şeyiyle tam bir fransız filmi.


    (tamuawork - 20 Haziran 2012 20:41)

  • comment image

    imdb'ye göre puanı düşüktür. ama ben bu puanı önemsemeyip izledim. iyi ki de izlemişim. romantik, psikolojik, kadını anlatan, hüzünlü, duygusal, harika bir filmdir bence.


    (adaydreamer - 1 Temmuz 2012 12:26)

  • comment image

    geceyarısı romantik bir film izleyelim, ağlatsın mümkünse diye film ararken, önceden indirdiğim filmler arasında gözüme çarptı ismi, a happy event adını okuyunca hangi amaçla indirdim, türkçesi neydi filan hatırlayamadım, imdb'deki notundan sonra biraz çekinsem de izlemeye başladım. çevremde doğum sonrası sıkıntı yaşayanlar, eşiyle arası bozulan insanlar gözümün önünden geçti, nico'nun barbaraya aşkla bakarken aynı zamanda ondan ne kadar uzaklaştığı. barbara'yla bebek arasında olan bağ çok daha göz önünde olsa da nico'nun da kızına bağlılığı. nico'nun annesiyle barbara'nın yemek masasında uzuuuun uzun bakışması, barbara'nın annesiyle olan ilişkisi, birbirine çok uzakmış gibi görünen anne-kızın aslında ne kadar bir oldukları filan. filmde o kadar güzel enstantene o kadar fazla iç ısıtan hikaye var ki, izledik çok beğendik. imdb'de düşük not veren kişiler de bi yok olsun bişi denicem.


    (lisbeth - 8 Temmuz 2012 10:40)

  • comment image

    --- spoiler ---

    çok gerçekçi bir film. annelik mevzusu süslenerek izleyiciye sunulmamış. hani hep dışarıdan anneliğe, anne olmaya adeta kutsalca bakılır. bu kavram hep süslenir, sanki anne olunca hep en iyiyi yapman beklenir, bir sürü yoruma maruz kalırsın. işte bu film anneliğin öğrenilen bir süreç olduğunu, kimsenin kusursuz olmadığını çok güzel bir şekilde göstermiş. oyunculuklar da harikaydı.

    ---
    spoiler ---


    (damdandama - 30 Eylül 2012 17:00)

  • comment image

    film güzeldi evet.

    ama sonundaki şarkı...

    "that bad old sun forever shining on
    the world keeps turning, though my hope is gone
    ı close my eyes and when that day is done
    ı hang my head and dream about no one"

    deneme sürüşü için!

    e tanım da şöyle olsun: imdb puanının yetersiz kaldığı filmdir.


    (leoaquarius - 25 Kasım 2012 23:48)

  • comment image

    izlediğim en güzel filmlerden biri. oldukça zor olan hamilelik süreci hem gerçekçi hem de mizahi bir şekilde anlatılmış. özellikle doğum sahnesinde çok eğlendim. nico ve barbara'yı oynayan oyuncuların da kimyaları tutmuş ve bu seyirci olarak bana çok hoş yansıdı. ama sonunu tam anlayamadım.(anlayan biri varsa bana açıklayabilir mi?)


    (sabahinyildizi - 23 Mart 2013 00:26)

  • comment image

    eliette abecassis'in aynı adlı kitabının sinemaya uyarlanmış halidir. hatta zamanında fransa'nın en çok satanlar listesine bile girmiştir.

    şöyle de bir görüntüsü var kitabın.

    filmin yapım aşamasına dair birkaç not vermek gerekir ise, kadın başrol oyuncusunun gebe halleri için üzerine ciddi mesai ve emek harcanan silikon kalıplar üretilmiş. bebeği emzirdiği sahnelerde, sahne öncesinde buz kalıpları kullanılarak göğüs uçlarının daha belirgin olması sağlanmış ve emzirme sahnelerinde böylelikle gerçeğe yakın bir görüntü yakalanmaya çalışılmış. yönetmenin çok büyük mutlulukla bahsettiği son kısım ise, filmde doğum sahnesinde gördüğümüz bebeğin henüz bir günlük olması; ki bu kısım tamamiyle şans eseriymiş, çekimin yapılacağı hastaneye gittiklerinde bir gün önce bir doğum olduğunu öğrenmişler.


    (kaymaktutmayansicaksut - 20 Aralık 2013 17:09)

  • comment image

    bu filmi (sonu hariç tutarak) ve we need to talk about kevin filmi birlikte izlenirse annelik kurumunun iflasına şahit olabiliriz. bu film annelik, kadınlık ile ilgili gerçekten iyi bir film olmuş. akıyor resmen. zor sahnelerde de eğlenmek mümkün. bir de kadınla cidden empati kurabiliyor insan. arada felsefi mevzular da var. daha ne olsun.

    louise nourgoin'ın (l'amour dure trois ans filminden hatırlanacaktır) oyunculuğuna hayran kaldım. zeten iyi bir oyuncu ama bu film ile zirveye çıkmış performansı. bir de bebek var. o da inanılmaz sevimli.

    not: berbat bir türkçe isimi var filmin, aramızda bebek var ne la.


    (parrhesiaturkiye - 26 Temmuz 2014 13:59)

  • comment image

    mutlu bir olay, “bir aşkla hayatı değişen” kadının hikayesinden biraz daha derin bir konuyu ele alıyor. hayatını kendinden olabildiğince uzağa, eğitimine adamış bir kadının öyküsü var temelde. insanların dünyası tam olarak böyledir dedirten bir öykü hem de.bazı anlar gelir,dibe vurursunuz ve o dibe vurduğunuz anlarda etrafınızdaki herkes sizin dilinizden başka bir dili konuşur. kendinizi parçalasanız da anlayamazsınız. iki uçlu bir hayattır bu. nefret ve sevgi arasında, anlamak ve anlamamak arasında, gitmek ve dönmek arasında devinim yapıp durur düşünceleriniz. modern dilde depresyon denen şeydir bu his ve sıkıca yapışır yakanıza. herkes farkındadır değiştirdiğiniz dengelerin; ama kimse ilişmek istemez size. barbara-başrol oyuncusu- tam da böyle bir hayatın içine izleyici olarak çekiyor sizi. son zamanlarda derin bir ayrılık yaşamadıysanız, terk edilmediyseniz, şehir değiştirmediyseniz, sizi kimseciklerin anlamadığını düşünmediyseniz, barbara gözünüze sıradan bir “loğusa sendromu” olarak gözükecektir. oysa filmi izleyenlerden en az yüzde 10’u, barbara’yı içten şekilde anlayıp, “en azından benden daha az uyuyorsun…” diyecektir. yüzde 90’ın içindeyseniz, filmin keyfini çıkarın diyebilirim. yüzde 10’un içindeyseniz ise benim size söyleyebileceğim her şeyi çoktan siz kendi kendinize söylemişsiniz demektir.
    mutlu bir olay, normalde oturup üzerine yazı yazdıracak kadar teknik açıdan güçlü bir film değil aslında. aslolan, barbara ile aramdaki –hamile veya loğusa olmamama rağmen- benzerlik. etrafında söylenip duran onca insana rağmen, depresyonla yaşamayı sürdürmek, bazı kadınların en büyük başarısıdır, demişti bir arkadaşım. eksik bir yer vardı cümlede, ben senelerce neresi olduğunu çözemedim. yıllar geçti aradan. insanların ellerinden aşklar geçti, ayrılıklar, ölümler, doğumlar, fikirler ve kavgalar geçti. amaçlar edindik, sonra onları yerle bir ettik, yenilerini üstünkörü tutuşturduk eskilerinin yerine, oturtmadık bile ve tüm bunların ortasında, tam da her şeye göz yumduğumuz bir anda, o cümlede neyin eksik olduğunu anladım ben…
    ister kabul edin, ister etmeyin, hayatınızı değiştirmeye, dönüştürmeye, ne istediğinizi bilmediğinizi, bilseniz de bunun yanlış olduğunu anlatmaya çalışan onlarca insan olacak hep çevrenizde. ve yeri geldiğinde, söz konusu olan bu insan, bir başkasının hayatı için “siz” olacaksınız. gerekliliklerden, eskilerden, hatalardan bahsedip duracaksınız, sırf karşınızdaki “kendine” gelsin diye. yetmeyecek, karşınızdakinin sizden uzaklaşmasını bencillik olarak addedeceksiniz. kimsenin sadece mutluluğunu düşünmeyecek, başkalarının hayatlarından kendi payınıza düşeni de siz kontrol etmeye çalışacaksınız. tüm bunlar olup biterken, siz kendinizi depresyonda sanacaksınız… işte bunu hissettiğiniz ilk an, asıl depresyonu yaşayanın karşınızdaki olduğunu ve bu depresyonu taşıyamadığınızı fark etmelisiniz.
    mutlu bir olay, sonu güzel biten filmlerden… ama daha da güzeli, depresyon ne kadar ağır olursa olsun, gün gelince biteceğini anlatıyor olması. bu doğanın kendiliğinden oluşan bir nihayetlendirmesi mi, bilinmez; ama hayat gittiği yere kadar acıtarak, sancıtarak, delip geçerek ve sürükleyerek ilerleyecek. payımıza düşen, sonuna, sonsuzuna dek, direnmek…
    “yaşamı taşımaya çalışmak, erdemlerin en eşsizidir…”


    (shataquli - 21 Temmuz 2015 20:42)

  • comment image

    izleyen bir çok anne olmuş kadının "aynı ben yaa" diyeceği türden bir film. çocuğu olan veya ileride bir gün yapmayı düşünen herkese ödev niteliğinde izletilmesi gerekir.


    (kadifesokak - 11 Temmuz 2016 18:27)

  • comment image

    "j-f truffard" adıyla üniversitedeki odasının giriş kapısında adını gördüğümüz, "profesör truffard" ve "truffard" olarak filmde adı geçen, ana kadın karakterin felsefe tez danışmanı olan, kısa rolüyle değil ama ilginç adıyla hafızalarda kalan bir karakterin de içinde bulunduğu film.

    j-f truffard yani jean-françois truffard, elbette jean-luc godard ile françois truffaut karışımı bir isim. filmde, bu iki auteur'a selam çakılmış...


    (fij - 9 Ekim 2016 03:18)

Yorum Kaynak Link : un heureux evenement