Süre                : 2 Saat 35 dakika
Çıkış Tarihi     : 17 Kasım 1988 Perşembe, Yapım Yılı : 1988
Türü                : Drama,Romantik
Taglar             : Film projeksiyonisti,sinema,Flashback,Sinema,cenaze
Ülke                : İtalya,Fransa
Yapımcı          :  Cristaldifilm , Les Films Ariane , Rai 3
Yönetmen       : Giuseppe Tornatore (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Giuseppe Tornatore (IMDB)(ekşi),Giuseppe Tornatore (IMDB)(ekşi),Vanna Paoli (IMDB)
Oyuncular      : Antonella Attili (IMDB)(ekşi), Marco Leonardi (IMDB)(ekşi), Agnese Nano (IMDB)(ekşi), Salvatore Cascio (IMDB)(ekşi), Jacques Perrin (IMDB)(ekşi), Brigitte Fossey (IMDB)(ekşi), Philippe Noiret (IMDB)(ekşi), Roscoe 'Fatty' Arbuckle (IMDB)(ekşi), Brigitte Bardot (IMDB), John Barrymore (IMDB), Ingrid Bergman (IMDB), Vilma Bánky (IMDB), Charles Chaplin (IMDB), Gary Cooper (IMDB), Olivia de Havilland (IMDB), Vittorio De Sica (IMDB), Kirk Douglas (IMDB), Errol Flynn (IMDB), Jean Gabin (IMDB), Clark Gable (IMDB), Greta Garbo (IMDB), Vittorio Gassman (IMDB), Massimo Girotti (IMDB), Farley Granger (IMDB), Cary Grant (IMDB), Laurence Harvey (IMDB), Helen Hayes (IMDB), Anna Magnani (IMDB), Silvana Mangano (IMDB), Marcello Mastroianni (IMDB), Donna Reed (IMDB), Jane Russell (IMDB), Rosalind Russell (IMDB), Maria Schell (IMDB), Norma Shearer (IMDB), Simone Signoret (IMDB), Alberto Sordi (IMDB), James Stewart (IMDB), Giuseppe Tornatore (IMDB), Totò (IMDB) >>devamı>>

Nuovo Cinema Paradiso (~ Cennet Sineması) ' Filminin Konusu :
class="text-collapsed" style="overflow: hidden;" Artık ünlü bir yönetmen olmuş Salvatore, 30 yıl sonra bir arkadaşının öldüğü haberi üzerine doğduğu kasabaya geri döner. Kasabaya geldiğinde eski anıları canlanan Salvatore, Cinema Paradiso isimli sinemada projeksiyoncu olarak çalışan Alfred ile ilişkilerini hatırlar. Küçük bir çocuk olan Salvatore, günlerini Alfred’in yanında geçirmekte, filmlerle ilgili konuşmakta ve Alfred’in sinema konusunda deneyim ve bilgilerinden yararlanmaktadır. Babacan tavırlarıyla Salvatore’nin hayatında önemli bir yere sahip olacak Alfred sayesinde sinemaya olan aşkını ve tutkusu keşfedecektir.Sıcaklığı ve anlattığı yazlık sinema kültürüyle de Türk sinema kültürüne yakın bir noktada duran Giuseppe Tornatore’un başyapıtı Cennet Sineması, 1989 Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü kazanmasının ardından Yabancı Dilde En İyi Film Oscarı'nı da ülkesine götürmüştü.

Ödüller      :

BAFTA:BAFTA Film Award-Best Screenplay - Original, BAFTA Film Award-Best Actor, BAFTA Film Award-Best Actor in a Supporting Role, BAFTA Film Award-Best Original Film Score


Avrupa / 22
  • ""tanrı'ya saygım sonsuz, dünyayı 3 günde yaratmış... ben yaratsam kesin daha uzun sürerdi, ama daha iyi yapardım" - alfredo.(aklımda kaldığı kadarıyla.)"
  • "eskiden sinemaların neden habire yandığını anlamamı sağlayan film...pek güzeldi."
  • "tottonun delikanlıyken bırakıp gittiği evine döndüğünde 30 yıl önceki odasının bıraktığı gibi durduğunu gördüğü sahne. aynısının kendime olduğunu düşündüm, ağlamayıp ne yapacaksın..."
  • "alfredo'yu selahattin duman oynamiştir bariz bi şekilde..."




Facebook Yorumları
  • comment image

    bir adam daha doğrusu bir genç vardır, üniversite sınavlarında yüksek puanlar almış itü'nün yüksek puanlı bölümlerinden inşaat mühendisliğine sevdiğini zannederek girmiştir ama ne okuduğu bölüme ne de bu şehre tutunamamıştır.

    kendini en mutlu hissettiği yer belki de kantin sohbetleridir. bu kantindeki kızlardan birinin "sen bu anlattıklarını yazsana" deyişiyle, bir de ferhan şensoy seyretmişliğiyle yazmaya başlamış, kendi çapında bir senaryo yazmıştır.

    bir gün yalnızbaşına bir film seyretmeye gider.

    eve döndüğünde yazdığını yırtması icap eder. çünkü bir başkası onun yazdıklarını ondan daha iyi yazıp bir de üstüne çekmiştir.

    o film bu filmdir.

    adam mı? (bkz: yılmaz erdoğan)


    (cervantes1614 - 2 Ağustos 2007 23:59)

  • comment image

    nedense beni en cok etkilemis tarafi, yaslilarin yeni adet olan sinema salonuna girdiklerinde, eski adetle kalabaliga selam etmeleriydi. filmin baslamis olmasi umurlarinda degil, ahaliyi gorunce selam cakmak lazim. fakat adetler degismis, ahali yaslinin selamini takmaz olmus, sss'lerle sus isaretleriyle bu saftirigi "egitiyorlar". zamanla kimse selam vermemeyi ogreniyor, bayagi melankolik.

    halbuki ne guzel olurdu soyle dolu bir salona girsek reklamlarin bitiminde tam film baslamadan once, herkes oturmus sessiz sedasiz, bir selamin aleykum desek, ahali de kalkip koro halinde cevap verse, sonra bu tanisiklik bir coskuya donusse, ahali oturmasa, hail caesar diye tempo tutsa, kalabaligin arasinda beyaz atimla dolassam, kafamda popcorndan bir tac, arkamda hiyarin teki "unutma sen tanri degilsin, you are but a man" filan dese ben de onu balkondan atsam asagidaki aslanlara.. ooff, turk sinemasi icin oyle planlarim var ki.


    (immanuel tolstoyevski - 7 Ocak 2008 07:11)

  • comment image

    salvatore aşık olduğunda alfredo nun ona anlattığı bir hikaye vardır ve beni derinden etkiler her düşündüğümde: bir asker* bir prensese aşık olmuş, prenses vezir eğer onun kapısının altında 100 gün boyunca hiç kıpırdamadan beklerse onunla evleneceğini söyler. adam beklemeye başlar, yağmur yağar, kuşlar pisler, kar yağar, güneş açar, adam bekler ve 99. gün adam kızın penceresine bakıp çeker gider. salvatore bunun anlamı ne diye sorar alfredo da hiç bir anlamı yok der. hikaye buna benzer bir şeydi. ben yıllar içinde kendi kafamda biraz değiştirmiş olabilirim.


    (emile ajar - 28 Mayıs 2002 00:52)

  • comment image

    on-oniki yıl önce trt de izlediğim film. bütün aile ağlamıştık. geçenlerde izledik tekrar (ailece diil bu sefer) nerede ağlamıştım onu hatırlayamadım. taş olmuş kalbimiz demek ki. fakat alfredo gibi bir amca herkese lazım onu anladım tekrar. yumuşak, pamık gibi...


    (oralet - 28 Mayıs 2002 01:10)

  • comment image

    filmde geçen asker hikayesi şöyledir:
    --- spoiler ---
    bir zamanlar kral, güzel prenses için bir davet vermiş.sonra orada nöbet tutan bir asker kralın güzeller güzeli kızını görmüş. dünyanın en güzel kızıymış ve asker onun için ölüp bitiyormuş. ama bir asker parçası nasıl kralın kızıyla olabilir? sonunda bir gün karşılaşmışlar ve kıza artık onsuz yaşayamayacağını söylemiş. prenses, askerin aşkınden öyle etkilenmiş ki, askere :

    "eğer balkonumun altında 100 gün 100 gece beklersen o zaman senin olacağım." demiş. bunun üzerine asker beklemiş de beklemiş bir gün , iki gün, on gün, yirmi gün... her akşam prenses dışarı baktığında, hiç kıpırdamadan duruyormuş. yağmur çamur demeden, kuşlar kafasına pisliyor, arılar sokuyormuş ama o kıpırdamıyormuş.lakin 90. gün yorgun ve bitkin düşmüş yaşlar gözlerinden süzülmüş tutamamış onları uyumaya gitmeye bile gücü yetmemiş ve tüm bu zaman boyunca prenses onu izlemiş. en sonun da 99. gecede asker ayağa kalkmış,sandalyesini de alıp oradan uzaklaşmış...

    uzaklaşmış çünkü 100. günün sonunda prenses sözünden dönerse askerin kalbi parçalanacak, kederinden ölecekti. bu yüzden 99. gecede ayrılmayı seçti, böylece prenses onu sonsuza dek hatırlayacaktı...
    ---
    spoiler ---


    (yorgun nihilist - 3 Şubat 2009 13:11)

  • comment image

    italyanca'nın i'siyle ömrü boyunca hiç alakası olmayan bir insan evladını, çiiinemaaa paradisooo, alfredoooo şeklinde kelimelerin son hecelerini delicesine uzatarak ortalıkta covanni edasıyla dolaştırdığına bizzat şahidim.

    nasıl bir estetiktir bu yahu?

    film içinse nereden başlayıp nereye bağlayabileceğimle ilgili ciddi şüpheler beslediğimden, büyük harflerle yorum yapmamaya çalışacağım.. sözlüğe ilk alındığım o kutsal zamanlarda, bir entry yazmıştım tırsa tırsa. zira acemilik dönemlerimdi ve tanım yapmadan evdekilerle dahi konuşamaz olmuştum (şaka lan). nostalji kelimesiyle ilgili bir entry'di, şimdi numarası'dır otudur çöpüdür aramaya üşendim. neyse. tanım yapıp gönder'e bastım çıktım. herhangi bir entry'i uzatmanın (şekil bir a) sözlük adabına aykırı kaçacağını düşündüğümden iki üç cümleyle sınırlardım derdimi. nostalji'ye de aynı muameleyi yapmıştım ki..

    gönderdikten birkaç dakika sonra -net hatırlamamakla beraber- mesaj haneme nur yağmıştı böyle en yeşilinden. abi nası güzelmiş anlamı, vay be içerikli mesajlar. kelimeyi kendim bulmuş da halka sunmuşum gibi olmuştum o an. sözlük böyle garip enteresan bi oluşum..

    nereye mi bağlayacağım bu filmi? nost algia'ya.. yani bizim acımız manasına gelen o özel kelimeye..

    geçmiş, acılarla doludur.

    --- spoiler ---
    toto'nun, çocukluktan başlayıp gençlik yıllarını da kapsayan hayatı rengarenktir. sanırsın o sicilya sokaklarından gökkuşağının ayrı bir rengi fırlar gün ışıyınca. sinemadaki bol curcunalı ortam, meydandan geçen tanıdık simalar, arabanın içine yumurtlayan tavuklar, hatta ilkokul bile insanın içini yaşama sevinciyle doldurur adeta.

    ama..

    acılarla doludur aslında hayatı toto'nun. daha kendini bilmeden en büyük kazığı atmıştır hayat ona; babası askerdeyken ölmüştür ve annesi iki çocuğuna bakmak için saçlarını süpürge etmektedir deyim yerindeyse. sonra o, oyunculuğu karşısında başından sonuna şapka çıkarttıran alfredo yok mu! ah o alfredo!!! tam hayata tutunaym der toto, o zaman da en yakın dostunun başına olmadık bir felaket gelir ve artık o güzellikleri göremeden yaşamaya devam etmek zorunda kalır.. ona da alışır zamanla ve büyür toto. aşık olur. gelgelelim bir kazığı da kaderden yer; sevdiği kızdan tam otuz yıl uzakta, başka kimseleri sevemeden yaşar. yaşlanır. geriye döner. geçmişine döner. ama hala yerinde olan sadece ve sadece, hayatın ona bıraktığı acıdır. mermer gibi bir adamın gözlerinden yaş getirebilen tek şey, yüzünde masumiyet çiçekleri açan çocuk toto'dur; bir kızı tutkuyla seven delikanlı toto'dur ve elbet, bir daha asla göremeyeceği alfredo'sudur..

    geçmiş, acıdır.

    ve bu film, geçmişine bağlı herkesi danalar gibi ağlatır. biliyorum hiç hoş bi tabir değil, ama ekranın karşısında gözünde yaşlarla donakalmış bir dananın sözleridir bunlar.

    az önce saldım çayıra, gitti çocukluğundaki yazlık sinemayı buldu. çiğdem çitleye çitleye bir film izliyor şimdi.

    cennet sinemasında...

    ---
    spoiler ---


    (charmofsmyrna - 18 Mart 2009 00:37)

  • comment image

    bir kaç kere üç otuz yere yüzükoyun kapaklandığım için olsa gerek duygu yüklü ortamlardan ve insanlardan kaçtığımı düşünüyorum. bunun için ise en kolay yöntem, mesleğine sığınmaktır; çünkü mesleğindeki başarılarla kendi hayatındaki başarısızlıkları kolaylıkla örtebiliyorsun. lafı sakızlatmayayım.

    bu film ne kadar kaçarsan kaç yakalıyor insanı ve bir anda çocukluğunun başarısızlıklarına götürüyor ya da artık özlem boyutunda yaşayanlara.

    film biter bitmez ikinciye seyretme ihtiyacı beliriveriyor. kiminle seyretmek isteğini düşünüyorsun ve önüne çıkan isim listesi aslında özlediğin insanların listesi haline geliyor.

    öyle esaslı replikler var ki, bu repliklerin bazılarını yatak odasındaki aynaya yapıştırmayı düşünüyorum.

    çok uzattım; ama siz seyretmek için fazla beklemeyin.

    seyrediniz, seyrettiriniz.

    işte ele...


    (nevtek - 16 Ağustos 2010 20:26)

  • comment image

    klasik film severlerin beğeneceği türden bir baş yapıt.
    bazı filmler vardır hani izlersiniz, bir daha izlersiniz sonra bir daha izlersiniz... müzikleriyle, bulutların üzerinden gökkuşağına dokunabildiğinizi hissedersiniz... evet bu film bende bu etkileri yapabilen, arşivimin en güzel köşesinde yer bulan, harika bir film.

    italya-fransa ortak yapımı olan bu eserin orjinal dili italyancadır. filmi kesinlikle orjinal dilde izlemenizi öneririm. nedendir henüz anlamadım la vita e bella filmini anımsadım izlerken. o filmin de italyanca oluşu ve hikayeler arası geçişlerinin harikalığı... belki de bu yüzden anımsadım bilemiyorum. toto'nun o el feneri bulunan bir sahnede, kesik film parçalarıyla kendince senaryolar yazıp oynaması, silah sesi çıkarması.. toto'nun alfredo'ya kopya verme sahnesinde, italyanlara özgü kol işareti... tek kelimeyle süper!

    once upon a time in america filmini izleyenler pek iyi bilir ennio morricone'nin müziklerinin ne kadar kaliteli olduğunu. o filmi daha önce izleyen biri , bu filmin müziklerinde ennio'nun parmağı olduğunu rahatça anlayabilirdi. birkez daha mest etti üstad sağolsun. öte yandan her iki filmde de flashbackler filmlerin diğer ortak yanıydı sanırım. birinde toto yatağında geçmişi gözünün önünden geçirir. diğerinde de niro afyon batakhanesinde afyon çekerken geçmişi düşünür yada kendince kurgular afyon çeken kafasıyla...

    giuseppe tornatore filmin final kısmında, kesik filmlerden yapılan öpüşme sahnelerinin olduğu sahnede, seyirciye merhaba der. alfred hitchcock
    gibi biz sinema severlere görünür beyaz perdede. tornatore bu güzel senaryoyu yazarken, manavı olan kişiden esinlendiğini de belirtir. papazın yanında yardımcı olan küçük çocuk ve filmlerin kesildiğini tornatore'ye anlatan onun manavıymış meğerse... filmlerin kesilmesi olayını ilk duyduğunda finali böyle olmalıydı diye aklından geçirmiş tornatore.

    --- spoiler ---

    alfredo'nun toto'ya anlattığı, prensesin askerin aşkından emin olmak için 100 gün beklemesini istediği hikayede, askerin 99 gün sonra sandalyesini alıp gitmesini pek güzel yorumlayan arkadaşlar olmuş sözlükte. kimbilir belki de beklerken çektiği acıları gören ve kılını kıpırdatmayan prensesin samimiyetine güvenemedi. onu o halde bırakan, per perişan olduğu halde izlemeye devam eden prensese aşık olmaktansa, ona en güzel sitemin, cevabın, 99 gün sonra orayı terketmek olduğuydu...

    ---
    spoiler ---


    (mecazi dem - 21 Mayıs 2011 02:32)

  • comment image

    "tanrı'ya saygım sonsuz, dünyayı 3 günde yaratmış... ben yaratsam kesin daha uzun sürerdi, ama daha iyi yapardım" - alfredo.

    (aklımda kaldığı kadarıyla.)


    (dagny taggart - 22 Haziran 2011 23:13)

  • comment image

    --- spoiler ---
    annenin, toto yıllar sonra kasabaya geldiğinde "ne zaman seni arasam telefonu başka bir kadın açıyor" demesi ve evde, ilk aşkı elena'nın görüntülerini izlemesi bana her seferinde dokunur.

    alfredo'nun dediği gibi "en beteri mavi gözlerdir"

    ---
    spoiler ---


    (smetana - 13 Temmuz 2011 20:37)

  • comment image

    filmi dün gece izledim ve salvatore'nin 30 yıl sonra annesini ziyaret etmesi sahnesinde, birkaç yıl sonra benim de düşeceğim pozisyonu düşünerek, göz yaşlarımı çaktırmadan salıverdim. neyse ki hıçkırmadım.


    (anatolian man - 3 Ekim 2011 14:15)

  • comment image

    biri yalnız, birisi bir arkadaşımla iki kere orjinalini, bir kez de director's cut versiyonuna eklenen sahneleri izlediğim, italyan sinemasının son 30 yılda çıkarttığı* en iyi film. ilk izlediğimde yoğun nostajli ve aşkın etkisiyle gözlerim dolmuş, yıllar sonra ilk kez ağlama eşiğine gelmiştim.

    yazlıkta arkadaşımla izlediğimde, arkadaşım filmin ortasından sonuna kadar böğürerek ağlamış, hatta film bittiğinde saat 1'e geliyor olmasına rağmen dışarıda bir saat kadar dolaşıp, sakinleşmesini beklemek zorunda kalmıştım. hatta filmle ilgili bir sahne aklına geldikçe tekrar ağlamaya başlayıp beni güldürmüştü, ama filmin son sahnesiyle ilgili yaptığı bir belirlemeyle benim de hüzünlenmemi sağlamıştı:

    --- spoiler ---

    son sahne aslında alfredo'nun, toto küçükken ona verdiği sözü tuttuğu bir an. toto küçükken sansür kurbanı sahneleri almak istediğini söylediğinde alfredo "onlar senin, ancak bende kalacaklar" demiş; ölmeden önce, kör olmasına rağmen, kesilen sahneleri montajlayarak bu sözünü tutmuştur. toto da alfredo'ya verdiği sözü tutarak, yönetmen olmayı başarmıştır.

    filmin genelinde beni en etkileyen şey, toto'nun büyüyüp, hayallerini gerçekleştirip yönetmen olması ancak aşkı bulaması oldu. hayalini gerçekleştirmesine rağmen mutlu olmuş mudur? giancaldo'ya yıllar sonra ilk kez döndüğünde gözlerindeki özlem, hala elena'ya olan aşkı bana göre toto'yu mutsuz ve çok yalnız bir adam yapar.

    director's cut versiyonuna eklenen sahnelerin bazıları gerekli, bazıları çok gereksiz. şöyle ki, alfredo'nun, toto gitsin ve dönmesin diye ne kadar çabaladığı daha iyi anlaşılıyor. ancak toto, cenaze için döndüğünde, elena ile yaşanan tek gecelik ilişki ise gereksiz ve filmin büyüsünü kaçıracak nitelikte. çünkü aralarındaki aşkı güzel kılan, belki yarım kalmış, hayallerde yaşanıyor olmasıdır bana göre.

    24 yıllık ömrü boyunca bir kız arkadaşı olmuş ve platonik aşkın ilhamıyla beslenmiş biri olarak söylüyorum ki alfredo haklı. gerçek aşk sadece beyaz perdede var. dünyamızda aşk ya yarım kalmış bir hikaye ya da hiç başlamamış bir serüvenden ibaret. o yüzden gerçekten aşık insanlar yazıyor, besteliyor ya da film çekiyor. yaşamadığı, yaşayamadığı aşkları anlatmak için...

    filmi bu kadar güzel kılan tornatore'nin yönetmenliği yanı sıra büyük üstad ennio morricone'nin 100 oscar verilse hakkı ödenmeyecek olan kusursuz soundtrack'idir. filmi izlemiş bir kişinin filmin aşk temasını dinlerken hüzünlenmemesi mümkün değildir bence. hazır büyük maestro'dan bahsetmişken, venedik konserinden filmin ana ve aşk temasının canlı bir yorumunu paylaşarak huzurlarıızdan çekiliyorum.

    http://www.youtube.com/watch?v=wskyoyyvnay

    son olarak edit şeysi: yarattığı nostajli, geçmişinde hatırlamaya değer bir şey olmayan koskoca adamı bile ağlatmaya yeter.

    sayid's rating: 9/10

    ---
    spoiler ---


    (sayid jarrah - 13 Mayıs 2012 04:41)

  • comment image

    guiseppe tornatore'nin yönettiği oscarlı film. film 40 lar ve 50 lerin bir italyan köyünde geçiyor. film küçük bir çocuk olup daha sonra ünlü bir yönetmen olan salvatore(toto) adlı çocuğun ve onun yaşlı arkadaşı alfredo'nun hayatını anlatıyor, alt metinin de ise gerçek dostlukla ilgili mesajlar taşıyor.
    --- spoiler ---
    bir kaç şey var paylaşmak istediğim film hakkında;
    1. sinemanın ilk günlerine dair çok güzel şeyler içeriyor film. insanların film izlerken ki heyecanı, hatta onu yaşamaları, koca koca adamlar filmdeki romantik bir sahnede ağlamaları, köy halkının topluca izlediği, herkesin yerinin belli olduğu gibi onlarca sahne var şu an aklımda.
    2. aşkla ilgili anlatılan hikaye çok temiz ve yüreğe dokunan bir hikayedir.
    3. dostluğa arkadaşlığa dair öyle güzel bir mesaj taşıyor ki gözlerim yaşarıyor.
    4 .hepimizin bir şekilde uzaklaştığı çocukluğu gözümün önüne getirip bizlere onları tekrar hatırlatması ve daha nicesi... spoiller içinde anlatmak istediğim bir sürü sahne var ama filmin tamamını yazmam gerektiğini anlayınca vazgeçtim.
    ---
    spoiler ---
    işbu enrtynin amacı nuovo cinema paradiso adlı muhteşem filme bir saygı duruşudur. bu filmi sevenlere selam olsundur.


    (the jelibon - 28 Mayıs 2013 13:47)

  • comment image

    avrupa sinemasının yeni dönem depresifliğinden uzak,insana küçükken özlediği ne kadar şey varsa slayt gösterisi gibi gözlerinin önünden geçiren,humanist yönü hep ağır basan müthiş film.türk ve italyan kültürünün birbirine benzemesi de türk seyircisini bu filme bağlayan etkenlerden biri de olabilir..çoğu insanın küçükken bir alfredosu olmuştur,alışveriş yap diye verilen parayla arkadaşlarla sinemaya gidilip eve dönünce azar işitilmiştir,lise aşkları,kurulan hayaller..teknik yönü de çok üstündür filmin,filmdeki müthiş kesmeler,kadraj,imalı anlatım ders niteliği taşımaktadır..tornatore ayrıca sinema salonu sahnelerinde fellini'nin roma filmine gönderme yapmıştır..ya da italyanın heryerinde o dönemler sinema salonları ve insanların davranışları aynıdır..aslında filmi kısa bir sözcük de güzel tanımlayabilir..(bkz: başyapıt)
    (bkz: tekrar izlendiginde ayni yerinde aglatan filmler)


    (broken - 17 Şubat 2004 00:13)

  • comment image

    son sahnesini her izledigimde, ozellikle mukemmel muzikleriyle beni aglatan film. sinema'nin buyusunu ve hayatimizdaki doldurulmaz yerini bir cocugun gozlerinden oldukca yalin bir sekilde anlatmis film.
    spoiler
    hele hele son sahnesinde film seridindeki ask sahnelerini izlerken askin sadece tam anlamiyla filmlerde yasanildigini, her seyin en guzelinin, hayallerimizin, isteklerimizin ruyalar da bir de filmler de gerceklestigini, o yuzden sinemaya asik oldugumuzu dusunduren film.
    spoiler
    bir de son zamanlarda director's cut'ini cikardilar. filmden kesilen bir cok sahnenin yeniden eklendigi, filmin uc saate uzadigi, sonunda apayri seyler olan ve filmin hayranlarini biraz dumura ugratan, filmin buyusunu kaybettiren, gereksiz bir ekleme oldugunu dusunuyorum.


    (ningyo - 10 Mart 2004 23:52)

  • comment image

    mahallenin yaramazi toto ile koyun tek sinemasinin yalniz ama sevecen makinisti alfredo arasinda baslayan sicak dostlugun etrafinda toto'nun yasam hikayesi inanilmaz bir insancillikla anlatiliyor. 1989 yilinda en iyi yabanci film oscarini almistir. muhtesem sahneleri ve muziklerinin yani sira koyun meydaninda gezdirilen bir ayna misali ikinci dunya savasi italyasindan da kesitler icerir. meydanin kendine ait oldugunu iddia eden koyun delisi, muhabbetlerin sicakligi, alfredonun babacan tavirlariyla turk kulturu ve italyan kulturu arasindaki benzerligi farketmemizi saglamistir. o yuzden ben cok sevdim , filmdeki en etkliyeci sahnelerden biri de toto'nun elena'nin filmini alfredoya anlatirken susmasi , niye sustun diye sorulunca da hersey flu birsey gozukmuyor diye askin en basit tanimlarindan birini yapmasidir. alfredonun totoyu romaya gitmeye ikna ederken sarf ettigi laflar muhtesemdir. turkcesi soyle birseydi :

    - bu yerden cik git artik, icindeyken hersey degismeyecekmis gibi geliyor, sonra 1 yilligina uzak kaliyorsun , hersey degisiyor, sana ait oldugunu dusunduklerin gidiyor.

    toto: bunlar kimin sozleri john wayne, humprey bogard?

    - bunlar kimsenin sozleri degil. benim sozlerim...

    kimi kandiriyoruz, hepimizin bir alfredosu olmadi mi?


    (longview - 23 Nisan 2004 03:18)

  • comment image

    tottonun delikanlıyken bırakıp gittiği evine döndüğünde 30 yıl önceki odasının bıraktığı gibi durduğunu gördüğü sahne. aynısının kendime olduğunu düşündüm, ağlamayıp ne yapacaksın...


    (kritikos - 10 Temmuz 2004 13:24)

  • comment image

    miramax'in halk sikilir diye nerdeyse icinden bir saat kirptigi, once kisa versiyonunu sinemalara sokup, yillar sonrada uzun versiyonuda sinemalara sokup, ayni insanlardan iki kere para alarak, ayni filmle iki kere kose olmasini sagladigi, herkesin kisa versiyonunu daha cok sevdigi ama aslinda ancak uzun versiyonda hikayenin ve filmin felsefesinin tam anlasildigi film.

    -------------spoiler----------------
    yeni eklenen sahneler kimi zaman seyirciye gereksiz olarak da gelse yonetmen tarafindan filmin mesajini guclendiren eklemeler olarak gorulebilir. film de salvatore ile birlikte buyuyen seyirci, salvatore'nin sinemaya olan askininda buyumesine seyirci oluyor aslinda. salvatore, arkadasi, belkide hayatta ki tek dostu, alfredo, salvotore'nin sinemaya olan tutkusunun onu basarili bir yonetmen yapacagini bilen ve anlayan tek kisi. dolayisiyla, filmde elena karakteri ile salvatore'in askini engelleyen kisi de o(bu bilgi bize ancak filmin uzun versiyonunda aciklaniyor.) sonunda salvatore basarili bir yonetmen oluyor ama yinede icindeki bosluk kapanmiyor. filmin son sahnelerinde karanlik sinema salonunda alferedo'nun verdigi filmi izlerken, salvatore ancak o zaman ilk defa olarak alferedonun, askin sadece filmlerde mutlu sonla bitecegini anliyor. dolayisiyla elena ile kalmis olsaydi, buyuk bir ihtimalle sinemaya olan aski yasadigi kucuk koyden disari cikamayacakti. alferedo elena'nin adresini salvatoreden saklarken, aslinda ask ve sinema arasinda bir secim yapiyor. bunu biraz olsun salvatore icin yapiyor, ama aslinda daha cok dunyanin cesitli yerlerinde hayatlarindan kacmak icin karanlik sinema solanlarini doldurup, biraz olsun hayatlarina anlam katacak filmleri ac gozlerle bekleyen sinema asiklari icin yapiyor. dolayisiyla, filmin icinde ki ask ne kadar bir trajedi ile sonuclansada, yinede cinema paradiso bir mutlu ask filmi, cunku sinemaya asik olmanin filmi.
    ------------
    spoiler-------------------------------


    (eternity4ever - 15 Mart 2005 14:59)

Yorum Kaynak Link : nuovo cinema paradiso