De rouille et d'os (~ Pas ve Kemik) ' Filminin Konusu : class="text-collapsed" style="overflow: hidden;" Ali (Matthias Schoenaerts) neredeyse hiç tanımadığı, beş yaşındaki oğlu Sam (Armand Verdure) ile başbaşa kalmıştır ve kızkardeşinin yanına Antibes’e gelir. Güçlü fiziği sayesinde fedai olarak işe başlar ve bir gece kulüpte çıkan kavga sonucunda yardımına yetiştiği katil balina eğitmeni olan Ste´phanie’den (Marion Cotillard) hoşlanır. Aralarındaki ilişki trajik bir şekilde biten bir balina gösterisi sonrasında iki bacağını da kaybeden Ste´phanie’nin Ali’nin desteği ile hayata yeniden bağlanması ile aşka dönüşür. Hem kesişen hem de ayrılan kavşaklarda gücün, güzelliğin, gençliğin, kanın metalaştığı ama dürüstlüğün, hakikatin, sadakatin, aşkın alınıp satılmadığı ve cesaretin çok farklı şekillerde tanımlandığı bir dünyada birlikte yol almaya başlarlar.
Un prophète(2009)(7,9-96229)
La môme(2007)(7,6-76332)
Rundskop(2011)(7,4-20328)
Sur mes lèvres(2001)(7,4-12519)
De battre mon coeur s'est arrêté(2005)(7,3-17493)
Un héros très discret(1996)(7,3-2426)
Deux jours, une nuit(2014)(7,3-40599)
Dheepan(2015)(7,2-12245)
Far from the Madding Crowd(2015)(7,1-40272)
Maryland(2015)(6,2-4981)
cesar'lı, cannes'lı fransız yönetmen jacques audiard'ın mayıs ayında görücüye çıkacak olan son filmi. başrollerinde marion cotillard ve belçika'nın yabancı film dalında oscar adayı rundskop'ta boy gösteren matthias schoenaerts var.
(pai mei - 16 Nisan 2012 14:07)
marion cotillard'ın yine coştuğu, insanı sarsan ve hayata bakışını gözden geçirten film.
(slackerbitch - 3 Kasım 2012 14:23)
--- spoiler ---sanırım marion cotillard'ı hakkını vererek kamera önünde ustalaştıran kendi ülkesinin yönetmenleri. muhteşem bir iş çıkarmış jacques audiard. matthias schoenaerts ikilisiyle beraber filmi sırtlamış götürmüşler. fiziksel olarak engelli bir kadınla, duygusal anlamda engelli erkeğin yolculuğu aslında. yaşamını katil balinaları eğiterek sağlayan stephanie, aynı vahşilikteki ali'yi de bir şekilde dizginlemeye çalışıyor. ali de bacaklarını kaybetmiş stephanie için bir nevi fiziksel kurtarıcı olarak sunuluyor. ama her şey o kadar basit değil hayatta.görsellik anlamında da çok akılda kalıcı muhteşem sahneleri var özellikle balinayla olan o sessiz sahne filmi üst noktalara çıkarıyor. bir defada sindirmesi kolay değil ikinci kez izledikten sonra da eklenecek buralara bir şeyler. kısacası izleyin efendim.--- spoiler ---
(bluepea - 8 Aralık 2012 13:33)
insana; hayatın anlamının pek de düşünülmeyen yönlerini sorgulatmayı başarabilen ender filmlerden birisi. 21 gram ve intouchables'in bende bıraktıgı izleri bırakan cok iyi bir filmdi bu. bu filmle ilgili kesin olan birşey varsa o da; izledikten sonra asla eskisi gibi olamayacagınız ve düşünemeyeceginizdir. neden mi peki?--- spoiler ---hayatınızın bir anda degişebilecegi ve kendinizi begenmenize sebep olan asırı egonuzun nasılda bir sn'de bertaraf olacagını-yani elinizdeki 'ben seçilmem seçerim' kartınızın birden kaybolması ve secilmeyi bekleyen tarafa geçmenizi- cok iyi anlatmayı basardıgı içindir.burnundan kıl aldırmayan ve yanına yaklaşılması dahi son derece zor olan, guzelliginin de verdigi kabalık ve asırı özgüven ile etrafındaki insanların kendisinden daha aşagıda oldugunu düşünen güzel kızımızın; bacaklarını kaybetmesi ile, o görmezden geldigi insanların dahi hor gördügü ve görüşmek istemedigi bir insana dönüşmesi.ve hatta ummadıgı; o alt sınıfdan gördügü bodygaurddan bile medet umar duruma geçmesi ve onun, sexuel objesi olmaya bile razı olusunu bize bir tokat atarcasına veren saglam konusu da var. kısaca ne oldum demeyeceksin, ne olucam diyeceksinin bir baska versiyonu aslında. tabi filmde bir de baba- ogul ilişkisi, etik degerler, insanoglunun güzellige ve mükemmellige verdigi deger ve ona dogru çekilişi de çok iyi ele alınmış--- spoiler ---egosu tavan yapmış, kendisini baskaları icin tanrı'nin bir lütfu gibi görenlere şiddetle izlettirilmelidir.
(craigslist - 8 Ocak 2013 00:12)
matthias schoenaerts ı rundskop filminde de beğenmiştim,bu filmde de oldukça iyiydi keza marion cotillard da. yarım saat daha devam etse dedirten bir film..
(a little boy must suffer - 9 Şubat 2013 22:57)
ali ile sam'in baba ile oğul ilişkisi çok iyi işlenmiş.ali'nin doğallığı daha doğrusu plansızlığından gelen bir rahatlığı söz konusu.(bkz: marion cotillard) oyunculuğuyla büyülüyor.daha fazla dramatize edebilirler diyordum. düşündüğüm kadar değilmiş ama izlenmesi gereken filmler arasında yerini alabilir.10/7,5 hak etti diyebiliriz.
(ilistirilenler - 6 Mayıs 2013 12:09)
literatüre op'yi ekleyen film olmuştur.
(tensipzapti - 6 Mayıs 2013 23:37)
--- spoiler ---eğer siz de benim gibi marion cotillard'ın bacaklarının nasıl o hale geldiğini merak ettiyseniz, çekimleri dize kadar olan yeşil çorapla yapmışlar sonra da çorapların görüntüsünü yok edip arka plan görüntüsünü yerleştirmişler. --- spoiler ---
(douglas vonnegut - 10 Mayıs 2013 23:48)
şu dünyadaki en güzel şeylerden biri olan marion cotillard'ın matthias schoenaerts ile oldukça uyumlu bir ikili olarak arz-ı endam ettiği, bir mesajı olan ama çok da etkileyici olmayı başaramayan ve buna rağmen iki saatlik süresi boyunca insanı yer yer derin düşüncelere sokabilen ilginç bir film rust and bone.marion cotillard, aslında bizler için seksin sadece hayvani bir aktivite olmadığının, doğal ya da değil fark etmeksizin bu maddeciliğin ötesinde duygularımız, düşüncelerimiz olduğunun ve hayatı da bunun farkına vardıktan sonra olması gerektiği şekilde yaşayabileceğimizin resmini çizen bu filmde kullanılabilecek en uygun kadın oyuncu olmuş. öyle bir güzel ki, kesinlikle maddeden ibaret değil. evet maddeyle formun muhteşem harmanlanması sonucunda var olmuş kendisi fakat bunun ötesinde bir şeyler var. tabi ki herkes böyle düşünmeyebilir ama cotillard'ın 'taş' statüsündeki cinsel bir çekicilik ve güzellikten öte estetik varlığı filmin amacıyla kusursuz bir paralellikte ilerliyor. evet, üç kadın say deseler cotillard onlardan biri olur ama bunu her filmi için de söylemem. bu film onun için yazılmış. ya da o bu film yazılsın diye varmış. oyunculuğuna diyecek bir şey yok zaten, çok ince eleştirilerde bulunulabilir belki ama bence fazlasıyla başarılıydı.matthias schoenaerts sanırım filmdeki karakterin yapılı olması ihtiyacından dolayı seçilmiş fakat gene de biraz önce söylediğim gibi filmin hikayesine cotillard kadar yakışmamış, zaten filmin etkileyiciliğini kısıtlayan önemli bir faktör de schoenaerts'in* canlandırdığı ali karakterinin hikaye içerisindeki hali ki ona aşağıda değineceğim kısaca.--- spoiler ---senaryo hakkında burada konuşmak durumundayım zira ucundan kıyısından spoiler vermek zorundayım. hemen yukarda söylediğim filmin etkileyicilik kısmı, ali'nin ne olduğunu bilmediğimiz kimi sorunlardan kaynaklı olarak fazla içine kapalı ve belki bunun etkisiyle fiziksel aktivitelere kendisini adamış bir adam olarak tasvir edilmesiyle zedeleniyor. ali biraz fazla içi boş bir karakter gibi kalıyor filmde, söylediğim üzre cotillard için yazılmış stephanie'nin bacaklarını kaybetmesiyle yerle bir olmuş bir hayat anlayışı varken, ali'nin hayata neden seks yapayım, kavga edeyim gibi eblehçe bir eksenle baktığının altı tam doldurulamadığından ali'nin hikayesi düz ve kimi zaman absürd kalıyor. bu filmin bir başyapıt olmasının önüne geçen bir problem bana kalırsa. çünkü ali, biraz olsun kafası çalışan ama maddi manevi sıkıntılar yüzünden bir türlü ayağa kalkamamış bir adam şeklinde tasvir edilse her şey daha farklı olabilirdi.bunun dışında sinematografi, ali'nin seks için söylediği gibi "normal"di. sadece normal, görüntü yönetmenliği açısından bir iki iyi sahne sayılabilir ama bu tabi çok başarılı saymaya sebep değil. sanki daha fazla uğraş verilebilirmiş gibi görünüyor.sam'in suya düştüğü ve ali'nin onu çıkarmaya çalıştığı sahne şüphesiz en etkileyici sahnesiydi filmin. buradan da kısaca bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. biraz önce hafif eleştirdiğim senaryoda çok başarılı ayrıntılar mecvut. stephanie ilk gece ali eve geldiğinde ona biraz aşağılayıcı davranıyor, ve fakat kazanın ardından kaybettiği statüsü ve kadınlığı ona ali'yi arattırıyor. ali'nin androidten tek farkı yemeye, içmeye, sıçmaya ve sekse ihtiyaç duymasıyken, stephanie için ulaşılabilecek tek erkek o olduğundan işler değişiyor. stephanie'nin kafasındaki tanımlar yıkılmaya başlıyor ve gerçek bir şeyi yaşayabilmeye tam da o an başlayabiliyor. bilmiyorum bu senarist ya da yönetmenin kafasında bu kadar ayrıntılı var mıydı ama bu nokta filmi benim gözümde çok önemli bir yere taşıyor.sana dayatılan ve kendinin sandığın şu boktan yargılarını, fikirlerini, aptal algılarını def etmen için başına bir felaket gelmesi lazım belki diye fısıldıyor izleyiciye.çünkü aynı nokta filmin bir diğer etkileyici sahnesi olan ali'nin telefonda stephanie karşısında çözülmesinde göze çarpıyor. oğlunu kaybetme korkusunun ardından hayatındaki en gerçek ali'yi gösteriyor stephanie'ye, bırakıyor kendini, yiyip içip sevişmekten başka işlere de yarıyorum ben demeye çalışıyor. telefonu kapatma ve beni bırakma, çünkü ben sadece hormonlarım değilim, seni seviyorum.yalnız bu noktalar dahi, genelinde çok etkileyici olabilecekken bu fırsatı tepen bu filmi büyük yapmaya yetiyor. yetiyor, çünkü açık bir gerçeği dile getiriyor; hepimiz, boktan bir takım travmalardan ibaretiz.ve sonra ender görünen bir gol atıyor;ama bu her zaman kötü bir şey olmak zorunda değil.--- spoiler ---bir başyapıt değil ama, yer yer düşündüren, kimi zaman bir süreliğine sürükleyiciliğini kaybeden, kimi zaman yok burası tam olmamış sanki dedirten ama genelinde gayet başarılı bir kitabı okumak gibi rust and bone'u izlemek.e dahası içinde bir tanrıça var, izlememek olmaz.
(hamdim pistim dustum - 13 Mayıs 2013 00:23)
filmi gecikmeli de olsa izleyebildim. an itibariyle tüm sahnelerin, ama en çok da son dakikaların etkisindeyim. oyunculuklar tartışmasız çok başarılıydı. marion cotillard zaten kanımca harika bir oyuncu, fakat matthias schoenaerts bu filmde öyle bir parlıyor ki, ışığından etkilenmemek olanaksız. tabiri caizse tam bir 'etkafalı'yı canlandırıyor filmde. hayvani dürtülerini tavanda yaşıyor. dövüşüyor, çalıyor, dört yaşındaki çocuğunu sinirle yere fırlatabiliyor. kadın karakterin hayatına iyice yerleşmesiyle ise yumuşuyor. aynı adam, ama duyguları da varmış, dedirtiyor. oğlu sam'in buza düştüğü sahnede ise artık baba olduğunu, hastanede devam eden süreçte sevgilisine ihtiyacı olan ve sevdiğini söyleyebilen bir adam olduğunu, sonunda da bir ailenin parçası olduğunu görebiliyoruz. son yarım saatte olan bu geçişleri çok beğendim, kopukluk olarak görmedim. film güzel, etkileyici. tavsiye edilir.
(zube - 19 Haziran 2013 15:32)
bedeni sapasağlam, çok güçlü ama hayattaki tüm amacını kaybetmiş, ne yaptığını bile bilmeyen paslanmış bir adamla, bacaklarını kaybetmiş, engelli ama tüm bu zorluklara rağmen kemik gibi güçlü bir ruha sahip bir kadının hayatlarının kesişmesini etkileyici bir dille anlatan fransız filmi. marion cotillard yine sıradışı. rolüyle bafta'ya aday olduğunu da hatırlatalım.
(plagueis - 1 Eylül 2013 22:21)
karakterlerinin gerçekliğiyle gönlümde taht kurmuş filmdir, ötesi değil.--- spoiler ---çünkü o kaba, düşüncesiz baba birden değişmedi. "seni seviyorum, beni bırakma" dışında aslında hayatına ne aşk ne de sevgi katabildi. en güzel yapabildiği tek şey dövüşmek olan bu adam için bana kalırsa seni seviyorum diyebilmek bile gerçek dışıydı. onu da en zayıf anında, oğlunun ölümüyle yüzleştiğinde ancak yapabildi. çünkü ancak böyle olabilirdi. o kadın, hiç hesapta yokken denize girdi. saçma sapan ufuklara dalıp artık hayat benim için bitti edalarından çok az bir dürtmeyle sıyrıldı. çünkü böyle olurdu. zaman her şeyin acısını dindirir ve insanlar bir şekilde hayata bağlanırdı gerçekte de.--- spoiler ---böyle gercek oldukları için sevdim bu filmi. o adam böylesine itici olmasaydı belki, daha önce tonlarca kez yazılmış bi senaryodan farklı olmayacaktı benim için.
(odetojoy - 21 Ekim 2013 00:26)
biraz çorba film. her şeyi olan bir adamın hiç bir şeyi yokmuş gibi "pas"lı şekilde yaşaması. öte yandan her şeyini kaybetmiş bir kadının "kemik" gibi güçlenmesini anlatıyor. araya yoksulluk, köpekler, balinalar ve çocuk girmiş bir de:)
(evsizkedi - 28 Kasım 2013 01:18)
o ikisinin yollarının kesişme zamanlarını kestiremedim ben. aylar önce olmasını bekledim sanırım. yorumları okudum. dağınıktı, evet.
(lusas - 26 Aralık 2013 21:33)
muhtesem bir film. marion cotillard insan degil.--- spoiler ---stephanie'nin protezleri gosterdigi sahnede safak pavey'i gorur gibi oluyor insan. gercekten de cok benziyorlar.--- spoiler ---
(la celestina - 28 Ocak 2014 16:02)
yine yazılar geçerken insana kal gelme duygusu veren ve koltuğa yapışıp kalmamıza sebep olan bir film daha... marion cotillard'a karşı derin duygular içerisindeyim... beni yine besledi.--- spoiler ---imdb'den kopyalıyorum ama bu kısımda ben katı halden sıvı hale geçtim.alain van versch: [talking to stéphanie on the phone] what are you doing?stéphanie: at this moment? on life? or in general?alain van versch: i wanted to say that...stéphanie: i'm not asking for anything. i'm hanging up. i'll call you to ask about sam. give him a kiss?alain van versch: don't hang up! don't hang up!stéphanie: i won't hang up.alain van versch: for three hours... he's was in a coma. for three hours, he was dead. i was scared of losing him. don't leave me!stéphanie: i won't leave you!alain van versch: i love you.--- spoiler ---
(creepingwitch - 3 Şubat 2014 23:45)
çok beğendiğim film.--- spoiler ---filmin en beğendiğim sahnesi stephanienin tekrar balinayla iletişim kurduğu kısım oldu.nefisti. o sahne--- spoiler ---
(smyybtl - 4 Ağustos 2014 16:54)
marion cotillard ın kesilen bacaklarına yaptırdığı dövmede aliyi iki kelimeyle anlattığını görüyoruz : droit ve gauche
(psychopis - 13 Aralık 2014 00:23)
bana izlerken her an, alejandro gonzalez inarritu başyapıtı amores perros'un yeni nesil birçok filmin üzerine sinen etkili havasını tekrardan anımsatan jacques audiard filmi.güzel bir film. özellikle marion cotillard hakikaten büyük oyuncu. ona eşlik eden matthias schoenaerts'de umarsızlığı / kayıtsızlığı ziyadesiyle oynamış.hakikaten müthiş bir sahne vardı, malum seks sonrası. diyordu ki alain, stephanie' ye. işim olmadığında, hazır olduğumda yanına gelirim, yani bir nevi işimizi ben uygun olduğumda görürüz. alain' in müsait olması her şeyden mühim. akabinde stephanie' nin iç geçirerek üzülmüş bakışı akıldan çıkmaz. bunun gibi hassas bünyelere zarar bir sahne de stephanie' nin başına gelen kötü olaydan sonra dahi köpekbalığıyla iletişim kurmaya devam etmesi. bu da bir o kadar güzeldi. bence filmin sorusu nazarımda içinde bulunulan durumu özetliyor: hazır mısın? sekse, dövüşe, en sonunda da senin kayıtsızlığına rağmen sevgiye.son tahlilde alain'in stephanie dışındaki şipşak birlikteliklerinde, filmin finalindeki çaresizliğinde de güç / kuvvet odaklı tavrı dövüşçü kimliğinden bağımsız değildi. bu bağlam da filme gerçeklik hissi veriyordu.edit: stephaine, barda sağından solundan geçen kızlara bakmaktadır. bu sırada yönetmenimiz geçen hatunun uzun bacaklarına yakın çekim yapar. olay stephaine'in bakışlarından, izleniminden anlam çıkartılarak yansıtılır.olmuş film her haliyle, izleyin.
(ruzgarli deniz kiyisi sendromu - 12 Şubat 2015 14:34)
bacaklarınızı düşünün..ya da kollarınızı ya da ellerinizi..onlar olmasa kim eliniz, kolunuz, bacağınız olurdu.hayattan vazgeçer miydiniz?aşkla. şehvetle. sevgiyle. tutkuyla ve mutlulukla.bu film hayatın saçlarından tutup onu okşamak gibi."pas ve kemik bir peri masalı olabilirdi. tabii eğer peygamber’in yönetmeni jacques audiard tarafından çekilmeseydi. audiard, konvansiyonel hikâyelerin pasını kemiğini anlatmayı seven müthiş detaycı bir yönetmen. buradaki de, iki yaralı ruhun aralarında oluşan bağ üzerine bildik bir hikâye aslında. stephanie, korkunç bir kaza sonrasında iki bacağını kaybetmiş bir katil balina eğitmeni. ali ise beş yaşındaki oğluyla birlikte yaşamak için kardeşinin yanına taşınan eski bir dövüşçü. stephanie hem bir prenses, hem de bir canavar. ali ise kaba saba halinin ardında şefkatli bir kalp barındıran kayıp bir ruh. mekan cote d’azur’da bir kasaba ama bu cennet köşesi herhalde hiçbir filmde bu kadar albenisiz görünmemiştir. zira yönetmen kamerayı cazibe noktalarına değil, fransa’nın sosyal gerçeklerine yöneltiyor ki bu da ali’nin kardeşinin ailesiyle temsil ediliyor. audiard tüm bu karmaşık duygu ve olguları sanki karakterlerinin içinden çekiyormuş gibi işliyor ve seyirciye yılın en vurucu melodramını sunuyor. "http://www.ifistanbul.com/…ilmler/de-rouille-et-dos
(the tempest - 26 Aralık 2015 03:52)
Yorum Kaynak Link : de rouille et d'os