• "filmlerin konusunu sormak gibi kil bir huya sahip olan kimselere, konuyu anlatmaniza gereksinim birakmadan, kendi kendisini ifade edebilen peter greenaway filmi."
  • "the curse of monkey island'da "the bartender, the thieves, his aunt, and her lover" adında bir bölüm var mesela, belki alakalıdır."
  • "görsel açıdan, özellikle renk kullanımıyla bu iş burada bitmiştir dedirten bir filmdir."
  • "bu ismin bir benzeri de bi episode olarak monkey island 3`te gorulur."
  • "chumbawambanın, anarchy isimli albümünden georgina isimli şarkıya esin kaynağı olan film"
  • "filmde tim roth da oynamaktadir.bir de bu filmin bi ozelligi vardi sanirim, banyoya kim giderse kişinin karakterine gore icerden gelen renk degisiyordu(bkz: yamuluyorsam duzelt)"
  • "(bkz: i will kill him and i will eat him)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    --- spoiler ---

    sembolik olarak, aşçıyı artiste, aşığı entelektüele, albert 'the thief' spica'yı kapitalizme hatta faşizme, karısını (georgina) ise halka rahatça benzettiğim şahane film.

    kadının aşığı bir kütüphanede yaşamakta ve manzarası yıldızlar olmaktadır.
    (bkz: sic itur ad astra)

    aşçı, hırsızı ve aydını ve dahi aydınla flörtleşen halkı doyurmakta ve dahi saklamaktadır.

    aşk yuvaları olan kütüphaneye ulaşmadan önce soğuk ve kötü kokulu iki merhaleyi çıplak geçirmiş ve kütüphanede arınmışlardır.

    aşığa yedirilen kitap fransız devrimi hakkındadır ve sayfası kanlıdır. yeme bir cezaya dönüştürülebilmektedir -birkaç kere.

    adam aşıktan sürekli yahudi diye bahsederken kadın, siyah diye bahsetmektedir.

    ve hırsız belasını bulur.

    ---
    spoiler ---

    (bkz: mülkiyet hırsızlıktır)

    ayrıca (bkz: clockwork orange) ve politik yakınlık açısından (bkz: funny games) ile kıyaslama eğilimdeyim.
    (bkz: delicatessen) 'e de göz kırpar sanki.


    (tabi - 23 Nisan 2007 05:32)

  • comment image

    teatral denebilecek bir film. butun sahneler kapali 3-4 mekanda geciyor. restoranin ici, tuvaleti, mutfagi, mezbaha bolumu gibi. bu sahneleri gordukce trier'in manderlay ve dogville, ya da lynch'in son filmi inland empire'i, hatta ve hatta tarantino'nun sapitmaya basladigi kill bill ve hostel serilerini hatirima getirdim. bir tarz gelistiriyorsunuz ve bu sinema cevrelerinde alisilmisin disinda bir takim kaliplara tekabul ediyor. sonra siz bunu daha sofistike ve derinlikli hale getireceginiz yerde bunu bir tur "ben yaptim olduculuk"a donusturuyorsunuz. bu saydigim yonetmenlerin ilk ikisinde benzer bir tutum sonucu olusan anlam kaybi, anlatilacak seyin onune gecen bir tarz saplantisi, bir bilinemezlik ya da ben yaptim olduculugun baskin hale geldigi sahsimin bir gozlemi.

    simdi bunlari neden soyledim? dedim ya teatral bir film diye. asci, hirsiz, karisi ve onun sevgilisi'nin teatral bir film olarak hic bir sahnesinde yukarida saydiklarima ornek teskil edecek bir bilinemezcilik baskinligi mevcut degil ve sirf bu nedenle vermek istedigi mesaji bir solukta ve soluk soluga veriyor. tipki taking sides gibi. bir guzel ozelligi de, tiyatro oyunlarinda tesaduf ettigimiz abartili jest ve mimiklerin burada tum tavirlar icerisinde, irrasyonallige de kayan bir dogallik icerisinde sunuluyor olmasi. (bu arada, tim roth, sen ne guzel bir insansin be adam)


    (lizarazu - 13 Eylül 2007 22:45)

  • comment image

    görsel sanat olarak sinema başlığı altında incelenebilenecek en iyi on filmden biri olan peter greenaway filmi. sinemanın doğuşundan bu yandan nedense hep edebiyata tiyatroya yazılı ve sözlü sanatlara meyl eden-meyl ettirilen sinema için bambaşka kulvarların da mümkün olacağını vurgulayan bir filmdir. zira başıdan sonuna kadar devam eden renk, mizansen, kostüm kombinasyonları zaten bir ressam olan greenaway'in resim heykel gibi plasik sanatlara yaptığı göndermelerdir. helen mirrenın rönesans kadınlarını andıran günümüz beğeni ölçülerinin dışındaki bedeni ise bunun en önemli göstergelerinden biridir. her sahne sanki klasik döneme öykünen bir tablo gibidir. batı resim kültürünün en büyük ilhamlarindan biri olan hristiyanlık da bol bol işlenmektedir el altından. filmin son sahnesindeki cannibalismde hıristiyan cemaatin isanın etini yiyip kanını içme sevdasına bir göndermedir diye düşünmeden edemiyorum. sonuç olarak sinema tarihinin başyapıt statüsüne konulacak filmlerindendir. tracking shotlari inanılmazdır, imdb ye göre restoranın yemek bölümü koridoru ve tuvaletleri sırasıyla sindirimin aşamalarını temsil etmektedir. bir deha ürünüdür her şeyiyle. on üzerinden ondur.


    (onewayticket - 13 Ağustos 2008 18:23)

  • comment image

    yeni farkettim: bu filmin ismi cok iyi. yeni farketmem garip, ama düsündükce güzellesiyor filmin ismi. düsünelim: öncelikle bir ensemble dökümü gibi, dört karakter. ama bu karakterler kendi basina, "asci, hirsiz, kadin, asik" diye tanitilmiyor. belli bir iliski icinde tanitiliyorlar, "asci, hirsiz, karisi ve asigi". buradaki iliskileri irdelersek, ascinin üclüden bagimsiz oldugunu görüyoruz. yani "asci, hirsiz-karisi-asigi". esas gerilim, esas iliski hirsiz, karisi ve asigi arasinda; asci bu iliski ücgeninin icinde degil, ama yakininda, temas halinde, ayni baslik icerisinde.

    hirsiz, karisi ve asigi arasindaki iliskinin betimlemesi birinden digerine atlayarak ilerliyor: "the thief, his wife and her lover". bu da sasirtici zira normalde böyle cok karakteri bir baslikta toplamaya calisan film isimleri tek bir karakteri baz alip diger karakterleri onunla iliski icerisinde betimlerler, mesela diyelim ki: "ben, ailem ve sevgilim" tarzi bir isimde merkez benim, catisma ise besbelli ki ailem ve sevgilim arasinda. the cook.. da ise bir merkez yok, merkez durmadan kayiyor asci kimseyle iliski halinde degil, hirsizin karisi hirsizla iliski halinde, asik ise kadinla iliski halinde. bu kaymalar filmin ismine sasirtici bir oyunbazlik katiyor.

    filmin yorumlanmasiyla ilgili absürdlükler gördüm bu baslikta kimi zaman. greenaway'in post modernliginin de abartilmamasi gerekiyor kanimca. film cok bariz bir sekilde marksist okumalara göz kirpiyor: malin fetisist kiymeti, kullanim degeri ile degisim degeri arasinda olusan ucurum filmdeki karakterlerin davranislarini yorumlama konusunda gayet yardimci oluyorlar ve unutmamali ki film"degis tokusun dünyasindan cikip 'izin olmadan girilmez' levhali kapilardan iceri girip üretimin yapildigi yere bakma" cagrisina harfiyyen görsel bir karsilik buluyor: üretimin yapildigi yer ile tüketimin yapildigi yer arasindaki gecisi böylesine göze sokarak yapan bir filmin greenaway icin sasirtici ölcüde acik bir siyasi mesaji var; sanirim bunu thatcherism baglaminda öfkeli bir tepki olarak okumak gerekir. greenaway hem öncesinde hem sonrasinda bu filmden daha iyi filmler cekti, ama bir daha hic böyle öfkeli ve siyasi bir film cekmedi.

    finaldeki yamyamligi isa'nin etiyle aciklayanlar olmus, "gönderme" denilmis. bana öyle gelmedi, bence bir gönderme veya sembol degil. the thief karakteri önüne koyulan yemege, kendi karisina, calistirdigi asciya sahip oldugu mallar gibi bakmiyor mu? herkesi bir mala indirgemiyor mu? karisinin kendisine verdigi ceza, kendi zihniyetinin, varolus biciminin dogal sonucu: düsmanin da bir insan degil, bir mal ve onu da tüketebilirsin.


    (bir takim dis mihraklar - 27 Aralık 2008 01:21)

  • comment image

    alegori o kadar sağlam ki filmin kıymetini anlamak için thatcher dönemini bile bilmene gerek yok. yani the cook the thief his wife and her lover thatcher dönemini eleştiriyor diye günümüzde daha az önemli bir film değil. bilakis muadili filmlerin de zamansızlığının güzel bir örneği.

    daha önce de etraflıca bahsedilmiş ama film üzerine yapılacak okumalara şu da eklenebilir: albert karakteri filmin başından sonuna kadar mekana sahip olduğunu çeşitli şekillerde vurgulasa da mutfak her zaman aşçınındır. filmin sonunda albert aşçıyı mutfağını yıkmakla tehdit eder. oysa mutfak da albert'in "tapulu" malıdır ama aşçıyı kovmaz, kovamaz; çünkü albert üretim yapılan yere ait değildir, orada sözü geçmez; terörize ettiği yer her zaman tüketimin olduğu yerdir. o yüzden greenaway'in kaydırmalarla üretimle tüketim arasında gidip gelmesi manidardır.

    ayrıca albert faşizan yönetimi temsil ediyorsa, karısının aşığı okuyan (hatta fransız ihtilaliyle ilgili yazılar okuyan) adam da toplumdaki muhalif sol kesimi temsil eder. ve albert karısının onu aldattığını öğrenmeden önce de adamı taciz eder, yemek yenen yerde kitap okunamayağını söyler ama yine de adamın kitap okumasına engel olamaz. sonunda muhalefeti kanla susturur ama halkı devrim yapmıştır ve kendi mekanında onu beklemektedir. albert mekana davetiyeyle çağırılır. çünkü orası artık ona ait değildir, devrim gerçekleşmiştir.

    greenaway'in yönetimi ironiktir. zira uzun plan sekanslarla, kaydırmalarla gerçekliğe yaklaşırken renk ve söz oyunlarıyla da yabancılaştırmaya oynayarak seyirciyi dürter; tabloyu duvara asarak ve onun da alegorisini yaparak sanatın da farkında olan bir seyirci ister. sonuç olarak ortaya koyduğu tam bir başyapıttır.


    (shocktheworld - 21 Nisan 2009 19:47)

  • comment image

    restorandaki tabloyu önce rembrant'ın "anatomi dersi"ne* benzettiğim, "restoranda o tablonun işi ne?" diyerek kendi kendime güldüğüm ama izleyip bitirince "aslında olurmuş ha.." dediğim film.

    tavsiyem, sonunu mutlaka ama mutlaka izleyin. zorlanabilirsiniz -ben zorlandım, ama değecek.

    --- spoiler ---
    -eat, albert!
    ---
    spoiler ---

    edit: evet dvdsi pek kolay bulunmuyor. en azından ben bulamamıştım. ulaştıran arkadaşa çok teşekkürler..


    (aysa17310 - 25 Ağustos 2009 15:59)

  • comment image

    rahatsız edici ama bir o kadar da kendini izlettirebilen film.

    ateşli bir şekilde hasta uykusunda görülen rüyalar gibi inceden.

    kesinlikle hafızaya kazınıyor. hele o yanık yanık çığıran sabinin yüzü gözlerimin önünden gitmez.


    (0 5 ucu olan adam - 12 Kasım 2010 12:46)

  • comment image

    görsel açıdan, özellikle renk kullanımıyla bu iş burada bitmiştir dedirten bir filmdir.


    (eowyn - 3 Kasım 2000 00:24)

  • comment image

    filmi daha iyi algıyabillmek için önce aşçılık kursuna gittim. sonra ahçılık kursuna gittim (ikisini hep karıştırırım, garanti olsun istedim). ardından biraz hırsızlık yaptım. sonra manyak mısın olm dedim, duruldum. oturdum efendi efendi yeniden izledim. helal dedim. helal film sertifikalı ilk film olarak bunu ilan ettim. peder yeşilyol, şüphesiz ki manyaya manyaya icra ediyor yaşam sanatını. helal yaşam da bu olsa gerek. amen.


    (ya iste boyle senden naber - 13 Aralık 2011 16:51)

  • comment image

    insanı kendinden tiksindiren albert rolünü michael gambonın oynadığı film ; oysaki, greenaway onu michael rolü için düşünmüştür başta.
    filmin tamamının geçtiği restoranda yemek masasının ardında gördüğümüz resim ise frans hals'a aittir.
    mutfaktaki albino bulaşıkçı veledin şarkıları mütemadiyen tüylerimi ürpertmektedir.


    (bewitched - 4 Ekim 2004 03:52)

  • comment image

    bu film ingiltere'nin yaşadığı thatcher dönemini eleştirmiş, o dönemdeki aşırılıkları ve iğrençlikleri yönetmen adeta gözümüze sokmuştur. filmde paso şarkı söyleyen küçük, sarışın çocuksa kilit bir rol oynamaktadır (kesin bu çocuk, mekana göre elbisenin renginin değişmesi (sadece helen miller'in değil kocasının da gömleğinin rengi değişmektedir) vs. semboliktir, yönetmen bir şeyler söylemek istemiştir ama ben anlayamadım) ayrıca matrix reloaded 'ta neo, trinity ve morpheus'un fransız zibidi ve monica belluci ile buluştuğu mekan ve tipler de bu filmden alınmıştır.


    (gioberg - 22 Haziran 2004 14:56)

  • comment image

    erkekler tuvaletindeki pisuar adacığı genel mekan tuvaletlerinde pisuarları tıkıştıracak yer bulamayışımda gözümün önüne gelir ve her seferinde "greenaway marjinalliği mi kurtaracak bu tasarımı" edasıyla daha a k ı l c ı bir çözüm bulmaya çalışırım. tuvalete yalnız girdim çok eğlendimin çelişiği o mekanda, roma hamamı türevi bir hayat şekli, evet sağa sola tıkıştırılamayan pisuarlar için, ideal bir çözüm olabilir.


    (mortimes - 17 Ocak 2002 11:44)

  • comment image

    film "yesil"ve "kirmizi"nin catismasi, ic ice gecmesi ve birbirinden ayri dusmesi uzerine kurulmus; peter greenaway, on yillik bir donemin * sonunda, seksenlerin dekadansini* yorumluyor:

    "what you've got to realize is that the clever cook puts unlikely things together, like duck and orange, like pineapple and ham. it's called 'artistry'. you know, i am an artist the way i combine my business and my pleasure: money's my business, eating's my pleasure and georgie's my pleasure, too, though in a more private kind of way than stuffing the mouth and feeding the sewers, though the pleasures are related because the naughty bits and the dirty bits are so close together that it just goes to show how eating and sex are related. georgie's naughty bits are nicely related, aren't they, georgie?"


    (purplehaze - 1 Kasım 2005 06:16)