1917 ' Filminin Konusu : 1917, I. Dünya Savaşı sırasında askerlerin hayatını etkileyecek önemde bir mesajı iletmekle görevlendirilen iki askerin hikayesini konu ediyor. konu ediyor. I. Dünya Savaşı sırasında Britanya askeri olan Kıdemsiz Onbaşı Schofield ve Kıdemsiz Onbaşı Blake, gerçekleştirilmesi imkansız gibi görünen bir göreve atanır. Görevleri, zamana karşı yarışırken düşman bölgesini geçerek yüzlerce askerin ölümünü engellemek üzere bir mesaj iletmektir. Blake'in kardeşi de kurtarılabilecek askerlerin arasındadır. Bu durumda Blake'i daha da fazla ciddiye alması gereken bir mücadele bekliyordur.
Ödüller :
The Irishman(2019)(7,9-330640)
13 Reasons Why(2017)(7,8-235460)
The Lighthouse(2019)(7,8-51876)
Tenet(2020)(7,5-311398)
The Aeronauts(2019)(6,6-14352)
Fast & Furious Presents: Hobbs & Shaw(2019)(6,5-132377)
Operation Brothers(2019)(6,5-15186)
Brian Banks(2019)(6,4-527)
Black Christmas(2019)(3,2-5649)
Thor: Love and Thunder(2021)(0,0-0)
Blade(0)(0,0-0)
Katy Keene(0)(0,0-0)
En İyi Görsel Efekt
En İyi Ses Miksajı
En İyi Sinematografi
Best Achievement in Special Visual Effects
Best Cinematography
Best Director
Best Film
Best Production Design
Best Sound
Outstanding British Film of the Year
Best Motion Picture - Drama
Golden Globes : "Best Director - Motion Picture"
savaş filmi meraklılarının beğeneceğini düşündüğüm, birinci dünya savaşı konulu yapım. ekşi sözlük'teki yazar arkadaşlar sayesinde öğrendim, filmde kullanılan çekim tekniğinin ismi "plan sekans"mış. savaşın ve savaş alanının soğukluğunu, siper muharebesinin ölümcül havasını bize teneffüs ettirmesi gayet başarılı. görsel açıdan beklentimin üzerinde bir eser olduğu kesin. fakat önemsiz gibi görünse de, benim açımdan önemli bir ayrıntıdan bahsetmek istiyorum.--- spoiler ---her şey iyi hoş da almanların, batı cephesi'nde yeni bir şey yok eseriyle 1929 yılında yapabildiği insanî vurguyu, aradan 90 seneden fazla bir zaman geçmesine rağmen ingiliz ve amerikalılar bir türlü beceremiyor. ki o eser yayınlandığında birinci dünya savaşı'nın dumanı üstünde tütüyor neredeyse.. evet, savaşta insanlar en vahşi şekillerde ölüyor ve bu durum beyaz perdeye gerçekçi bir biçimde yansıtılmalı. buna lafım yok. fakat hâlen alman askerini "kalleş, puşt, şerefsiz" göstermekten bıkıp usanmadınız. 1917 filmi özelinde söylemek gerekirse: alman pilot uçağıyla yere çakılır. ingiliz askerler, pilotu cayır cayır yanan uçaktan güçlükle kurtarır. bir asker ona yardım ederken diğeri su getirmeye gider. ve hemen o arada pilot efendi kendisine yardım eden ingiliz askerini bıçağıyla deşer... size almanları melek gibi gösterin demiyoruz da, şeytanlaştırmaktan vazgeçin. teslim olan, canı bağışlanan, ölmemek için yalvaran düşmanın fırsatını bulunca kalleşlik yapması klişesini bir aşın arkadaş. tek planda film çekmişsin, savaş atmosferini müthiş yansıtmışsın eyvallah. ancak ta 1930'da çekilmiş bir filmin - teknik demiyorum - muhteva kalitesine ulaşamıyorsun...--- spoiler ---savaş filmleri koleksiyonuna bir yenisini eklemek isteyenlere tavsiye ederim.
(cihadagiefsanesi - 9 Ocak 2020 14:39)
frodo ile sam'in modern dünyadaki yolculuğunu konu alan film.
(goretzka - 12 Ocak 2020 13:33)
spoiler vermeden anlatmaya çalışacağım; ancak hayatımda izlediğim en iyi film.sam mendes, roger deakins ikilisi 1934'te devrim yaratan ve genel olarak sinemayı bir sanat alanı kıvamına sokan it happened one night'tan sonra 2020 yılında yeni bir devrime imza atmışlar, yeni bir sinema yaratmışlar. bu yeni sinemada uzun planlardan oluşan film aslında sadece tek bir sahnede kesintisiz, baştan sona olaya şahit oluyormussunuz gibi bir his veriyor.film, aşırı detaylı görsel bir şölen olmasının yanında anlattığı hikaye ve akıcılığı ile de büyülüyor. öyle bir film ki bu, her yönüyle oturup eleştirme hakkınız var, binlerce dolarlık bir rolex saat veya üç yıldızlı michelin restaurantı ayarında, sınıfının en üst klasmanında, verdiğiniz paranın karşılığı değil, obsesifliğinizin, seçiciliğinizin ve tüm şımarıklığınızın tatmin edileceği türden bir lüks, nadir bir parça gibi davranılması gereken, her saniyesine dikkat edilmesi ve eleştiren gözlerle izlerken herhangi bir kusur bulamayacağınıza emin olduğunuz bir tür bu. sinemanın geldiği en ileri nokta, hatta o noktayı biraz geçmiş ileride duruyor. yani sinema sektörü için çıtayı arşa çıkarmış olduğundan bir daha denenmeyecek kadar uçuk.
(tangocharliejuliett - 16 Ocak 2020 08:42)
hollywood mamulü ikinci dünya savaşı filmlerinde nazilerin kötü adamlar olduğuna seyirciyi ikna etmek çocuk oyuncağıdır çünkü aslında ortada iknalık bir durum yoktur, ezici çoğunluğun ön kabulu bu yöndedir zaten. bir birinci dünya savaşı filminde ise bu o kadar kolay olmaz çünkü bu raddede almanlar alışılmışın aksine şeytan değil yalnızca düşman taraftır. filmdeki samimiyetsiz ingiliz propagandası sahnelerinin nedeni de bu meseleden kaynaklanıyor, çekilen onlarca ww2 filminde işleri feci kolaylaştıran nazi kavramı hollywood'u tembelleştirdiği için düşmanı nasıl göstereceklerini unutmuşlar. 1917'yi dunkirk filmine benzetebiliriz, ortada elle tutulur bir senaryo yok ama çekimler şahane. aradaki teknik ekibi ve yönetmen sam mendes'i takdir etsem de hikayedeki sıradanlık filmin etkileyiciğinden çok fazla şey götürmüş. 8,6'lık imdb puanına bakarsak insanların benim gibi düşünmedikleri aşikar ama şahsen beklediğim o mükemmel savaş filmini bulamadım ben. en iyi film oscar'ını kaparsa üzüleceğim.
(bilge kaplumbaga - 19 Ocak 2020 00:15)
----spoiler----video oyun dünyasıyla sinemayı birbirine iyice yaklaştıran filmdir. karakterlerin ağaca sırt vermiş uyurken, uyanmalarıyla başlayıp ha bire karakterleri takip eden kamera, ara ara dönerek cephe olsun, sığınak olsun, savaş alanı olsun çılgın serimler yapar. film bitene kadar da buna devam eder. çevre, mekan, sahne tasarımları, atmosfer, cgi kullanımı falan şahaneydi. uçak sahnesi ve onun da ötesinde ecoust atmosferi, harabeye dönmüş kasabadaki çatışma, kovalamaca planı, o süreci tek bir çevrimle koca alanı göstererek aksiyon içerisinde çekmek ve devamında ters takiple schofield'ın köprüden nehre atlamasına kadar giden plan ve bu planın nehirle devam etmesi falan çok acayipti. yani film bir nevi, children of men'in o meşhur long take sahnesini tamama yaymış. öyle ki bir ara ciddi ciddi oyun oynuyorum tribine girdim. özellikle son cephe sahnesinde, schofield'in cephenin dışına çıkarak koşması ve o esnada taarruza geçen askerlerle çarpışması olsun, tekrar cepheye dönünce generale ulaşmaya çalışması olsun, general görüşmesi sonrası revire doğru gidişi olsun, bu sırada yaralı taşıyan, cephe dışına çıkan, inen, bir şeyler yapan herkes birer npc idi sanki. o insanların bakışları, davranışları bile npc gibiydi. hani birine ikinci, üçüncü kez reviri falan sor, aynı cevabı verecek gibiydi. bu manada, karakterle özdeşleşmekten öte, kamerayla özdeşleştiğiniz bir fps oynuyorsunuz sanki film boyunca. müzik uygulama ile de bunu köküne kadar hissediyorsunuz.metne gelecek olursak, filmin asıl amacı yukarda bahsettiğim gibi bir teknik kullanmak olduğu için, bunu akıtacak bir öyküye ihtiyaç var elbet. bu da birini, bir yerden bir yere göndererek olur. ve biz, karakterimizin oraya gidene kadarki maceralarını izleriz. geçtiği yerleri görür, nasıl bir evrende bulunduğuna tanık oluruz. yüzüğü mordor'a götürmek zorunda olan karakterlerimiz gibi. onlar bir yolculuğa çıkacaklar ki o evren anlatılabilsin. o yolculukla anlatılabilsin. 1917'de de bu, bir taarruzu durdurmak için görevlendirilen iki asker, ilerleyen zamanlarda tek kalan asker aracılığıyla olur. bu manada filmin, başka aman aman bir senaryoya ihtiyacı yoktur. bu kadar bir yolculuk hikayesi, etrafı, atmosferi o çekim tekniğiyle anlatmak için yeterlidir. bunu göz önünde bulundurursak, filmin çatır çatır bir metne, senaryoya ihtiyacı yoktur. velhasıl iyi film olmuş. bundan feyz alarak gelecekte, bu tür filmleri epey görürüz sanırım. oyunlar ve sinemanın iyice iç içe geçtiği filmleri..----spoiler----
(rootsbloody - 19 Ocak 2020 00:46)
bu senenin bir diğer oscar adayı marriage story gibi çok da farklı olmayan sıradan bir hikayenin nasıl muhteşem anlatıldığına şahit olduğumuz film. elimizde 1. ve 2. dünya savaşıyla ilgili yüzü aşkın elle tutulur film vardır zaten. bu filmde de anlatılan hikaye öyle ahım şahım unutulmaz değil. zamana karşı savaşan iki emirerinin hikayesi :) şaban'la ramazan'ın karikatürize edilmemiş halleri. iki saf, temiz ve ellerinden geleni yapmaya çalışan asker. önlerinde kısıtlı zaman ve görece kısa bir mesafe var. başroldeki oyuncular harikalar da yaratmıyor. olabildik en güzel şekilde oynuyorlar. hatta filmin iki güzel sürpriz yumurtası da var. başında ve sonunda karşımıza çıkan colin firth ve benedict cumberbatch. ancak filmi unutulmazlar arasına sokan ise yönetmen sam mendes ve görüntü yönetmeni roger deakins birlikteliği sonucu ortaya çıkan plan sekans odaklı bir görsel şölen. tüm film boyunca nefeslerimizi keserek kahramanlarımızla birlikte o macerayı tadıyoruz. siperlerden terkedilmiş eve, uçak düşmesinden terkedilmiş kasabadaki çatışmaya, nehirlerden ormana uzanan nefes kesici bir gerilim. zamana karşı verilen mücadeleyi seyirci de iliklerinde hissediyor.roger deakins yıllardır coen biraderler ile birlikte bir çok filmde ve the shawshank redemption gibi filmlerde bizleri büyüledikten sonra muhtemelen blade runner 2049 sonrası ikinci oscarını bu filmde alacak. ki sonuna kadar hakediyor.filmin en büyük handikapı ise yapımcı steven spielberg etkisi. yine almanlar şeytan diğerleri masum. herhangi bir dünya savaşı filminde de bir alman askerini diğerleri gibi resmetmezseniz öleceksiniz di mi ibneler.
(crowley - 19 Ocak 2020 22:49)
konusunu sıkıcı, basit, temposuz vs. bulanlar bunun filmden çok bir ww1 simülasyonu olduğunun farkında değiller. henüz izlememiş olanlara konusunu özetleyerek bir amme hizmetinde bulunayım."bir asker a noktasından b noktasına gitmeye çalışır."evet, filmin konusu yalnızca bundan ibaret. bu açıdan bakılırsa aslında filmde diyalog bile olmayabilirmiş. ya da asker ingiliz yerine fransız, rus, hatta alman da olabilirmiş. tek plan tekniği, görüntü yönetmenliği, sanat tasarımı, dekoruyla çıtayı arşa çıkaran bir filmi "almanları kötü, ingilizleri iyi gösteriyor" diyerek eleştirmek kadar boş bir yaklaşım olamaz. günümüz sinemasını köhneleşmiş reflekslerinizle izlemeye devam ettikçe çağın gerisinde kalacaksınız, 15 sene sonra alay konusu olacaksınız. sinema gelişiyor, izleyici sığır gibi yerinde sayıyor. he annem he, ingiliz propagandası. adamlar 100 milyon dolar harcayıp sinema tarihinin en estetik savaş filmini çekmek gibi manyakça bir işe girişmişler ama asıl gayeleri ingiltere'nin itibarını dünya ölçeğinde 1 milyonda 1 oranında artırmak. yine büyük oyunu bozdun. sam mendes evinde duvarları yumrukluyor şu an.filme dönecek olursak, 2019'un en iyi oscar'ını rahatlıkla alması lazım. irishman, once upon a time falan 1917'nin yanında her yıl çekilebilecek ortalama filmler gibi kalıyorlar. joker denen ergen filmini saymıyorum bile. a marriage story'nin aday olması başarı zaten. parasite de yabancı film ödülünü alacak, neden en iyi filme aday olduğunu kimse anlamadı. gerçi oscar'ı alsan ne olur almasan ne olur, saygınlığını yitireli yıllar olmuş bir eğlence etkinliği, ötesi değil. yine de sam mendes american beauty, jarhead, road to perdition'dan sonra james bond filmlerine düştüğünde üzüldüğüm bir yönetmendi. sinemaya ödülle dönecek olması mutlu etti.--- spoiler ---2 saatlik filmde tek plan ve simülasyon büyüsünün bozulduğu tek bir an var: schofield'in black out sahnesi. ama hem zamanı atlatmak hem de karakteri dinlendirmek için zaruri bir çözüm olarak uygulanmış. onun dışında film kusursuz bir bütünlükte akıyor.--- spoiler ---filmde bir video game quest'i havası da yok değil. konu zaten bir medal of honor, call of duty havasında -ki yukarıda da belirttiğim gibi bir önemi yok, bir amaç olsun diye eklenmiş. bilhassa son cephede schofield'i tersleyerek cevap veren figüranlar açık dünya npc'lerini anımsatarak nedensizce gülümsetti.yıllar sonra bir apocalypse now, bir platoon, bir empire of the sun, bir saving private ryan mertebesine yükselir mi bilemem ama benim için 2019'un, belki de son beş yılın en iyi büyük bütçeli işidir.
(sir gawain - 20 Ocak 2020 10:20)
bir müddet önce izledim. kısaca açıklamak gerekirse şunu söylemek gerekir, insanlık, sinema sektöründe daha ne kadar ileri gidecek gerçekten merak ediyorum ve heyecanlanıyorum. üstelik 1900'lerin başından beridir sinemanın var olduğunu düşünürsek, bu süre zarfında epey yol kat ettik. bu film de sinematografinin geldiği son nokta, tek kelimeyle muazzam bir görsel şölen. uzun uzun anlatmak gerekirse. bazı eklemeler yapmak gerekir tabii, buradan sonrası, izlemeyenler için birazspoiler olabilir filmin hikayesi, sam mendes'in dedesi yani alfred mendes'in 1917 yılında birinci dünya savaşı anılarına dayanıyor. almanlar, kuzey fransa'dan geri çekiliyorlar. ingilizler de bu geri çekilme üzerine almanlara karşı harekat hazırlıkları yapıyorlar. fakat almanlar uyanık olup, aslında bu taktikle onları tuzağa düşürmek istiyorlar. 1,600 ingiliz askeri habersiz bir şekilde bekliyor, çünkü almanlar, haber alamamaları için kablo hatlarını kesiyorlar. bu durumda bölüğe "dur emrini" haber verme işi de, kıdemsiz onbaşı olan schofield ve blake'e kalıyor. bu ikilinin koşturmacası burada başlıyor.film başlar başlamaz, izleyici adeta siperdeki 'üçüncü adam' olarak bu iki askeri takip ediyor. nereye giderse, biz de arkasından izleyici modunda gidiyoruz. hiçbir zaman tempo düşmüyor. kah çamurda yatıp kalkarken yanlarında sürünüyoruz, kah köprüden atlarken, siperde koştururken hep yanında oluyoruz.sam mendes ve görüntü yönetmeni roger deakins sahnelerin nasıl çekileceğini aylarca prova etmişler. tek plan olduğu ve sürekli akan bir hikaye olduğu için, oyuncuların hareketlerinin, kat ettiği mesafelerin sürelerine göre senaryodaki diyaloglar sürekli değişmiş. bunun için sürekli hazırlık yapmışlar. hatta haritalarda gidilen yerler, ahırlar, kilise, yıkılmış köprü, metruk-harabe duvarlar film için özel dizayn edilmiş. işin inanılmaz tarafıysa bu uzun yol boyunca asla aynı yere tekrar gelinmemiş. filmdeki ingiliz siperi ise 5,200 ft (1,584 m) uzunluğundaymış. bu kadar uzun bir siper kazmanın gerekli olduğunu, prova esnasında düşünmüşler. bütün bu provalar, neyin nerede yapılacağı, aktörlerin nerede nasıl etkileşime geçeceğini planlamak altı ay sürmüş ve filmi çekebilmişler. yani film one single shot (tek plan çekim) olduğu için, haliyle filmin provasını yapmak, filmi çekmekten daha zor olmuş. "sette büyük bir kamera ordusu bulunuyor."adamlar kameranın geçmesi için farklı güzergahlar inşa etmişler. örümcek kameranın ve steadicam'in geçmesi için ayrıca yol açmışlar ve ancak çekebilmişler. filmin tamamını kayda aldıkları kamera ise süper hafif, donanımlı, 360° bir kameraymış ve kameramanlar kamerayı sırtlayacağı, yer yer sabitleyeceği ve hatta kamerayla koşturacağı için kolaylık olması için böyle düşünmüşler. şelale sahnesinde de kameranın yine havadan çektiğini bunu da drone teknolojisi ile yaptığını görüyoruz. kilisenin yandığı sahnede de devasa bir ışıklandırma paneli kurup, yangın fişeklerinin çıkaracağı gölgeler için de ayrıca bir ışıklandırma sistemi kurmuşlar. böylelikle her haliyle görsel bir şölen ortaya çıkmış.yani anlayacağınız üzere, adamlar kamerayı kullanırken, sinemanın bütün mühendislik teknolojilerinden faydalanmışlar. bütün bu sahnelerin dizaynını yaparken, tıpkı belediye binalarındaki fanusta bulunan bina projesi modellemelerindeki gibi minyatür modelleme ile çizimini yapıp, daha sonra inşa etmişler. bunları yaparken, çekimin yapılacağı en uygun günü seçmişler ne çok güneşli, ne çok karanlık olacak. hatta kimi zaman çok güneşli olduğu ya da hava birden karardığı için, o günün çekimlerini iptal etmişler.ve en ilginç kısma geliyoruz. öyle bir organizasyon var ki set arkasında... son sahnede schofield'ın tek başına koşturduğu epik sahnede, siperde asker olarak figüranlık yapan oyuncular bile kameramanlara, kamerayı sabitlemek kısmında yardımcı olmuş ve rollerine kaldığı yerden devam etmişler. yani anlayacağınız, sette yönetmenden tut, oyunculara, figüranlara kadar herkes setin tozunu yutmuş. ve ayrıca bu final sahnesinde kullanılan patlamalar, grafik hilesi değil, tankın içinde yapılan "kontrollü toz patlaması"ymış. "peki nedir bu one perfect shot, yani tek plan tekniği?"kamera çalışıyor, aksiyon başlıyor ve duraklamaksızın devam ediyor. farklı açılardan çekim yok, başlıyorsun ve bitiyorsun. bu, sinemada çok önceden alfred hitchcock'la başlamış bir çekim tekniği. 1948 yılında çektiği rope isimli filminde film boyunca (80 dk) bu tekniği kullanmış. o dönemler filmin makarası 300 metre olduğu için, makara bitmeye yakın, kamera duvara, sütuna vs. yapıştırılıp görüntü karartılıyormuş. sonra eklenen diğer makaralarla film tamamlanıyormuş. şimdi harddiskler ve kamera bataryaları geliştiği için böyle bir sorun kalmamış tabii. 1917'de ilginçtir ki bazı yerlerde alfred hitchcock'un bu filminden kesitler kullanılmış. sam mendes kendisinden epey etkilenmiş diyebiliriz. hatta şu uçak sahnesi, hitchcock'un north by northwest'ine güzel bir gönderme olmuş. kısacası, film türkiye'de 7 şubatta vizyona girdiğinde, müthiş bir sinema şöleni yaşayacağız. belki de on yılda bir gelecek bu filmin, hiç değilse akademi ödüllerinde hakkı olan sinematografi ödüllerini de ayrıca toplayacağını düşünüyorum. 1917'nin sahne arkası ve çekim tekniklerinin nasıl olduğuna dair açıklayıcı bir mini belgesel.izlemelik : tek plan çekimi, filmlerinde çokça kez kullanmış stanley kubrick'in the shining filminden tek plan bir kesit. bu da yine aynı şekilde sinema dehası diyebileceğimiz tek plan bir kesit, contact (1997) filminden.
(furkanakca - 21 Ocak 2020 03:26)
teknik altyapı, atmosfer ve kurgu olarak mükemmel hazırlanmış ve kesinlikle sinemada izlenmesi gereken bir film. konusu oldukça basit bir hikayeden oluşmasına rağmen film görsel ihtişamı ve izleyiciyi filmin içinde hissettirmesinden dolayı bir an olsun heyecanını kaybetmiyor.--- spoiler ---filmde farkettiğim ilginç detaylar sonucu benim kişisel tahminim aslında schofield’ın da film bittikten kısa bir süre sonra ölmüş olacağı yönünde. filmin başında elini (muhtemelen paslı olan) dikenli tel ile kestikten sonra atladığı çukurda blake’in kendisini istemsizce itmesinden dolayı yine aynı eli, tam yanında bulunan ve farelerin kemirdiği asker cesedinin içine sokması nedeniyle schofield’ın kısa süre içerisinde enfeksiyon kapıp ölmüş olabileceğini düşünüyorum. film bu noktada sadece düşmanla savaşa değil, askerlerin içerisinde bulundukları içler acısı yaşam koşullarını da göz önüne sermesi açısından oldukça başarılı.--- spoiler ---
(heller - 21 Ocak 2020 19:06)
on gosterimini seyrettim az evvel piyangodan cikinca. hic haberim yok. diyecek soz de yok. dere tepe sapina kadar bir savas filmi. yer yer muazzam.her bir karesi tek tek tavsiye. erkekligin onda dokuzu kosmak, orasi muhakkak.
(sivilizasyon - 3 Aralık 2019 08:53)
Yorum Kaynak Link : 1917