Süre                : 1 Saat 52 dakika
Çıkış Tarihi     : 16 Ağustos 2008 Cumartesi, Yapım Yılı : 2008
Türü                : Komedi,Drama,Fantazi
Ülke                : Fransa,Japon,Güney Kore,Almanya
Yapımcı          :  Comme des Cinémas , Kansai Telecasting (KTV) , Bitters End
Yönetmen       : Joon-ho Bong (IMDB)(ekşi), Leos Carax (IMDB)(ekşi), Michel Gondry (IMDB)
Senarist          : Gabrielle Bell (IMDB)(ekşi),Joon-ho Bong (IMDB)(ekşi),Leos Carax (IMDB)(ekşi),Michel Gondry (IMDB)
Oyuncular      : Ayako Fujitani (IMDB)(ekşi), Ryô Kase (IMDB)(ekşi), Ayumi Itô (IMDB)(ekşi), Nao Ômori (IMDB), Satoshi Tsumabuki (IMDB)(ekşi), Ken Mitsuishi (IMDB)(ekşi), Yuno Iriguchi (IMDB), Rie Minemura (IMDB), Ben Himura (IMDB), Kenjirô Ishimaru (IMDB), Taijirô Tamura (IMDB), Junya Asô (IMDB), Mayu Harada (IMDB), Motomi Makiguchi (IMDB), Hiroko Ninomiya (IMDB), Ryûsei Saitô (IMDB), Tomoe Ura (IMDB), Miho Iiguchi (IMDB), Akira Osaki (IMDB), Kayoko Fujii (IMDB), Takashi Ogasawara (IMDB), Shingo Ippongi (IMDB), Shunji Iwai (IMDB), Yoshiyuki Morishita (IMDB), Sohee Park (IMDB), Denis Lavant (IMDB), Jean-François Balmer (IMDB), Renji Ishibashi (IMDB), Toshiyuki Kitami (IMDB), Kyûsaku Shimada (IMDB), Azusa Takehana (IMDB), KaoRi (IMDB), Julie Dreyfus (IMDB), Kenji Kodama (IMDB), Kaohiko Kaoda (IMDB), Toshiko Murakami (IMDB), Nao Nekota (IMDB), Kasumi Irifune (IMDB), Yoshiko Matsuda (IMDB), Kaneko Kubota (IMDB) >>devamı>>

Tokyo! (~ Tokio!) ' Filminin Konusu :
Müthiş bir dönüşüm ve modernleşmenin pençesinde bölünmekte olan Japonya'dayız. Taşralı, emekli bir karı-koca, Tokyo'da yaşayan evlenmiş çocuklarını ziyarete giderler. Gençler giderek hızlanmakta olan şehir yaşamının meşguliyeti içerisinde, onlarla ilgilenmektense birbirlerine pas edip kurtulma hafifliğindedirler. Sadece savaşta ölmüş oğullarının dul gelini yaşlı çifte şefkat ve ilgi gösterir. Evlerine döndüklerinde kırgın ve kafaları karışıktır. Çocukların titreyip kendilerine gelmesi için dramatik bir olayın gerçekleşmesi gerekecektir.


  • "japonya'nin ve dunyanin en mukemmel $ehirlerinden biri."
  • "sipidik terlik cinsi."
  • "sevgililerini sayıp numara veren götoşların memleketi."
  • "samuraycı popülasyonun fazla olmasına rağmen kimsenin kimseyi ideolojisi için pala, satır, kılıç ile kovalamadığı şehir."
  • "toki mücahitleri.. pardon mütahitlerinin nefret etmeye başladıkları ve tek kurşun atmadan istanbul'u talandan ve yağmacılardan kurtarmış şehir."
  • "valisi 500.000 dolar rüşvet aldı diye istifa etmiş. hahahhahahaaa, sik kafalı japon askeri yaa. yakuzaların iftiralarını yenmesini de biliriz diyemedin mi sığır?"
  • "iş yerinden 160 km. uzakta oturmanın normal kabul edildiği bir yer. (öte yandan trenlerin 320 km/saat ile gittiğini de göz önünde bulundurmak lazım tabii)"
  • "kus neslinin modifiye oldugu sehir. pike yapan devasa kargalar mevcuttur. turkiyede siz biseyler yerken dibinize girip sirnasan kedilerin yerini guvercinler alir, kovsaniz da gitmezler."




Facebook Yorumları
  • comment image

    kravatli insanlarin gec saatte isten cikip, birseyler icip, ayni kiyafetlerle barlarda eglendikleri, gulen insanlarin, cogunlukta oldugu, uzakdogu kulturunun kendine has medeniyetle yogruldugu sehir. 3 katli atari salonlari var burda, insanlar kutu gibi odalarda karaoke yaparak deli gibi egleniyorlar.

    sabah oluyor gezmeye cikiyorsun, sevgilisi ile resmini cekmeni isteyen cocuk, resmi cektikten sonra egiliyor onunde, bir garip oluyorsun. her dukkanda sanki japonca biliyormussun gibi seninle japonca konusuyorlar, kendini onlardan hissediyorsun. metro istasyonuna gelince ananons yapan bayanin sesi o kadar kibar geliyor ki kulagina uyaridan ziyade masal etkisi yapiyor bunyede. yoyogi parkinda nisan ayinda cicek acmis agaclarin altinda sanki o cicekler dunyanin baska yerinde yokmus gibi geliyor insana.

    5 itibari ile sehirde hayat basliyor. pazar sabahi 5.30 da bazi hatlarda metroda oturacak koltuk bulamayabiliyorsun.

    dikkatimi ceken diger noktalardan birisi de jenerasyonlar arasi inanilmaz gorunus farklari. bu kadar ucuk giyinen, kendine has tarzi olan (tarz diyelim, buldugunu giymek diye de adlandirilabilinir) genc jenerasyonu gorup sadece takim elbise ile gezen yaslilari gorunce insan soruyor kendine, bunlar zamanla donusume mi ugruyor yoksa yeni nesil mi kopmus diye.

    masal kahramanlarindan ziyade masal karakterlerinin yasadigi sehir diyebilirim kisaca.


    (quantocosta - 17 Nisan 2009 10:40)

  • comment image

    birbirine son derece saygılı insanların yaşadığı, suç oranının neredeyse sıfır olduğu, gelişmiş güzel bir şehirdir. tek kusuru pek fazla yeşillik olmamasıdır, şehrin içinde büyük parklar vardır ancak büyük gökdelenler yüzünden pek fazla gözükmemektedirler. bir hafta boyunca otuzuncu kattaki otel odamın penceresinden dev gökdelenler dışında başka birşey göremedim. geceleri sokaklar ışıl ışıldır. yolların rengarenk olduğu bir bölge vardır şehrin içinde. barların çoğunun kapısında siyah ırktan insanların durmasına şaşırmıştım ama demekki dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi tokyo'dada gece alemine siyahlar bakıyor.


    (unexpectedparadox - 28 Temmuz 2012 00:19)

  • comment image

    dalgiclik pratigimi yapmama vesile olacak i$allah. tokyo pahali diyenlere, tokyo'yu dunyanin en pahali $ehirleri siralamasinda en tepelere yazanlara dalacam bugun itibariyle. tupsuz, serbest dali$.

    tokyo ucuz karde$im. tokyo istanbul ayarinda, belki ondan az biraz daha pahali. yeme, icme, gece hayati, gezme tozma, ula$im, muze, atraksiyon, giyim, ku$am konusunda o dunyanin en pahali $ehirleri listesindeki tepedeki $ehirden coook cok daha ucuz. bi emlak pahali, sen de yamanote line'in icinde, merkezde bi gokdelende apartiman daire almayiver.

    tokyo'yu begendik aminem (bkz: figo'yu begendik) oyle boyle degil, anasinin ami gibi $ehir. 35 milyon insani mikkemmel bir duzen icinde ya$atan gucun onunde egildik. daha da yapiyorlar, her yer in$aat. ne bileyim olimpiyat icin bi puanlama skalasi varsa tokyo yuz uzerinden 93 alsa, istanbul 12 alir, oyle diyeyim. yani tokyo valisi istanbul'a camur atiyur filan demeden once buda'nin adini agzina almak lazim.

    ya$amak kismina gelirsek, japon degilsen burda asla uzun sure ya$anmaz. cunku burada yabanciysan acik bir $ekilde japonlar'in evreninde degil kendi paralel evreninde ya$ayacaksin. gaijin seni aralarina almayacaklar. cok minik bir azinlik almak isteseler de alamayacaklar. kulture i$lemi$ agir fa$istlige ragmen japon kulturune derin saygi duymak benim icin artik zor. ultra agir erkek egemen kulture, kadinlarin turkiye misali ikinci sinif insan kabul edilmesine ragmen sosyal degerlerine saygi duymam da zor. paralel evrenlerimizde abi japon yapmi$ duzleminde devam edicek benim japon saygim. iki dakkada japonya'yi cozdum ayagina girmeden, bu bilgilerin kendi gozlemime ve japonlarla cali$malarima ek uzuun sureler burda ya$ayan, japonlarla evli evsiz vesair yabancilarla olan isti$arelere dayandigini da ekleyeyim.

    bu arada tokyo finaliyle o dunyanin en pahali ba$kentleri-$ehirleri listesinin de tozunu attiktan sonra yaziyorum ki dunyanin en pahali $ehri acik ara oslo. ikinci de maalesef stockholm gelir. tokyo londra'dan filan epey sonra gelip ilk yirmiye belki girer. emlagi cikar oraya da giremez, bu da guzel bi$ey. ay lav tokyo.

    edit: capon yeni tarihinin en ucuz gunlerini ya$iyor bunu da eklemeden duraman
    ama yen iki kati degerli olsa da gene bi sikandinavya ayarina yolu var pahalilikta


    (viggen - 5 Mayıs 2013 18:08)

  • comment image

    samuraycı popülasyonun fazla olmasına rağmen kimsenin kimseyi ideolojisi için pala, satır, kılıç ile kovalamadığı şehir.


    (17december - 7 Eylül 2013 23:32)

  • comment image

    buenos aires uçuşu tokyo'dan kuzey amerika aktarmalı, saat farkı ve beklemelerle, en az 30 saat; 33-36 civarını bulan seferler bile var.

    yalnız uçakta geçen süre 11 + 11 = 22 saat en iyi şartlarda.

    suat kılıç için ana kucağında (uçağında) 16 saat yolculuk azim ve kararlılık ölçütü tabi.

    bilinsin istedim.


    (zack - 8 Eylül 2013 17:09)

  • comment image

    1 haftalık deneyimlerimi, özellikle ilk defa gideceklere fikir versin, bana da hatırlatma olsun diye başlıklar halinde anlatacağım şehir.

    ulaşım:
    söz konusu tokyo olduğunda ilk akla gelenlerden biri ulaşım ve tabi ki meşhur metro hattı. burada demiryolu ulaşımı özelleştirilmiş olduğu için alternatif çok. ancak şehirdeki bir çok önemli ve merkezi semte giden yamanote hattını bilmek ve kullanmak* can kurtarır. metro ağı için fazla söze hacet yok; büyük şehir (new york, londra, vs..) metrolarındakiyle aynı mantıkla işleyen, belirli saatlerde* balık istifi şeklinde yolculuk edeceğiniz, gece 1'de kapanan oldukça iyi bir alternatif. burada dikkat çekmek istediğim bir nokta ise jr tren biletlerinin metro için kullanılamıyor olması*. benim hayalim hepsi için geçerli bilet ya da kart olması idi -belki vardır da- ama ben bulamadım.

    dil:
    3 farklı alfabe kullanıyorlar. bunlar kanji, hiragana ve katagana. kanji çin'den alınma olup diğerleri kendi icatlarıdır. ilginç olansa bazen bir cümle içinde üçünü de kullanıyor olmalarıdır. sorun olansa, özellikle dükkanların ne olduğu hakkında en ufak bir fikrinizin bile olmamasıdır. latin alfabesi olsa bilmediğiniz dillerde bile en azından kelimeler arasındaki benzerlikten veya dükkanların konseptinden ne olduğu hakkında bir fikriniz olur. burada ise ne tabeladaki yazılardan bir şey anlıyorsunuz, ne de pembe, yeşil, kırmızı, rengarenk ışıklandırmalar yüzünden konseptten... bakkal diye girdiğiniz yer kuaför çıkabilir; daha kötüsü de olabilir aman dikkat!* bugüne kadar yurt dışında gittiğim yerler içinde ingilizce kullanımının en düşük olduğu şehir tokyo'ydu. dolayısıyla birkaç japonca kelime öğrenmek en azından derdinizi anlatabilmeniz açısından gerçekten faydalı olabilir.

    kültür:
    zihnimizdeki japon mimarisi, tapınakları, giyim-kuşamı için asakusa bölgesine gitmek gerekli. en cücük gördüğünüz binanın bile 29 kat olduğu, yolların 2-3 kat şeklinde birbirinin üzerinden geçtiği, son derece yeni, modern ve betona boğulmuş bir perspektife sahip tokyo'da artık sadece belirli semtlerde eski japonya'yı bulabiliyorsunuz.

    malum olan bir başka konu ise kadının toplumdaki bastırılmış statüsü. bu kadar gelişmiş bir ülkede kadınların hala epey geri planda olması şaşırtıcı. kadının iş gücüne katılım oranı türkiye'den bile düşük. üst düzey yönetici zaten yok denecek kadar az. üstelik yapılan demografik araştırmalarda sadece erkekler değil kadınlar da (%40'ından fazlası) "kadının yeri evidir" düşüncesinde. kültürlerinden gelen bir "kadın çocuk büyütür, yuvayı dişi kuş kurar" yargısı hakim ve fakat evin bütçe yönetimi kadının kontrolünde. adam kazandığı parayı olduğu gibi kadına getirir ve karısından harçlık alır. japon kadınların iyi koca tanımlaması ise "iyi koca varlıklı, sağlıklı ve evden uzak olandır" şeklinde*.

    yeşil çay seremonisi de kültürlerinden gelen ve artık hobi aktivitesi olarak eğitimini alabileceğiniz, yaşatılmaya çalışılan bir başka miras. genel olarak nasıl oturulur, nasıl konuşulur, bardak nasıl tutulur, vs.. şeklinde kendine özgü bir adab-ı muaşereti var. amacı, rahatlamak, dinginleşmek ve sessizliği paylaşmak olarak anlatıldı, ki "sessizliği paylaşmak" kısmına bayıldım. zira kimi zaman "neden suskunsun?" sorusuna cevap vermekte, ifade etmekte zorlandığım şeyin tanımını iki kelimeyle nihayet bulmuş oldum.

    kaligrafi de kültürlerinde çok önemli. nasıl ki günümüzde el yazısından karakter tahlili yapılıyorsa, onlar da benzer şekilde, yazım şeklinden yazarın o anki ruh hali ve/veya karakteri hakkında bir fikre sahip oluyorlar. kaligrafide düzeltme yok; gelişine yazacaksınız, başlamanızla bitirmeniz arasında hiçbir yerden iki kere geçmeyeceksiniz; fırça baştan sona kadar akacak.

    yeme-içme:
    öyle börtü böcek, kedi köpek yenilen yer burası değil. gayet güzel deniz ürünleri ve harika suşiler yanında şaşırtıcı bir şekilde kırmızı eti de muhteşem yapıyorlar. gerçi kobe bifteği gerçeği varken şaşırmamak lazım zaten.

    malum artık japonlar da küreselleşiyor ve bazı fast-food zincileri var. en meşhurlarından birisi matsuya. her fırsatta yöresel lezzetler denediğim için hiç gitmedim ancak tavuklu bir şeyleri epey tutuluyormuş ülke genelinde.

    sake farklı ve güzel evet ama benim düzenli olarak tüketmeyi tercih ettiklerim arasına girmez. benim için sürpriz olansa bira oldu. soğuk, yanında tuzlu bir şey ve 50'lik, hadi en fazla 70'lik (fazlası bayıyor) haliyle benim için gideri olan bu içkiyi adamlar yebisu markasıyla harika bir şekilde yapıyorlar. sloganı da kendine uygun: "beer of beers" (tr. biraların şahı). kültür kısmında bahsettiğim yeşil çayın tadı ve kokusu ise bana bayağı bayağı noriyi anımsattı. bunu söylediğimde, bitki olarak hiçbir ortak noktaları olmamasına rağmen havasından mıdır, suyundan mıdır bilinmez, bu benzetmeyle daha önce de karşılaştıklarını söylediler. meyveleri müthiş lezzetli. hani o özlediğimiz kokusuyla birlikte harika bir tad bırakıyorlar ağızda. sebzeleri içinse aynı şeyi söyleyemem.

    ekonomi:
    yıllardır süregelen muhafazakar ve dışa kapalı işleyişi nedeniyle ekonomi tıkanmış durumda. tüketimi ve enflasyonu artırmanın, dolayısıyla büyümenin yollarını arıyorlar. bu nedenle başbakan* orta vadeli bir program* açıkladı ve işe yarayacak gibi görünüyor. en önemli sorunlarından birisi de yaşlanan ve azalan nüfus. bu paket, nüfusu ve kadınların iş gücüne katılımını artırmak için de önlemler* içeriyor. refah düzeyi yüksek olsa da bilindiği gibi dünyanın en pahalı şehirlerinden birisi, belki de birincisi. oldukça kısıtlı bir alanda yaşayan 130 milyon japondan ve/veya 13 milyonluk tokyo nüfusundan bahsediyoruz.

    genel kültür:
    herhangi genel bir başlığa koymadan semtler ve kişisel gözlem ve deneyimlerim hakkında ortaya karışık bilgiler vereyim.

    elektrik/elektronik edevatların merkezi kabul edilen akihabara, her şeyi dünyanın geri kalanından daha pahalıya bulabileceğiniz bir yer. dolayısıyla diğer ülkelerde bulabileceğiniz bir şey almaktansa daha enteresan zımbırtılara yönelmek eğlenceli olabilir. hazır gitmişken burada bulunan bir maid cafe'ye girdim. konsepti bildiğim için bir hanım arkadaşımızla gittik ki daha az rahatsız olalım. bu japonlarda hakikaten sapkın bir taraf var. tam da beklediğim gibi rahatsız hissedeceğiniz mekanlardan.

    harajuku'da omotesando caddesi, bir nevi ginza'nın yavrusu. markalar da fiyatlar da bir nebze daha uygun. yalnız bir chopstick'in 100 dolara satıldığı bir yerin "bir nebze" daha uygunu diyorum, kontrolü kaybetmeyin. magnet, anahtarlık değil de yelpaze, saç tutturma çubuğu(?), kimono, vs.. gibi japon kültürüne özgü hediyelik eşya almak isteyenler için bu cadde üzerindeki oriental bazaar'ı şiddetle tavsiye ederim. ayrıca minik dostlarınıza hediye almak isterseniz hemen bu cadde üzerindeki kiddy land 'i tavsiye ederler ve hatta brad pitt&angelina jolie çiftinin mutlaka uğradıkları bir mağaza olduğunu söylerler ancak inanmayın. zira gittiğinizde 4-5 katlı yerde hello kitty dışında bulabileceğiniz şeyler türkiye'de bir kırtasiyede bulabileceklerinizle aynı. almış olmak için alacaksanız doğru yer, ancak düzgün bir şey istiyorsanız pamuk eller cebe, sizi ginza'daki toy park'a alalım. nihayet çocuğun psikolojisini bozmayacak ve oyuncağa benzeyen şeylerin arasındasınız. yetişkinler için oyuncak bakanlar içinse yine aynı caddede condomania mevcut*.

    shibuya epey kalabalık, canlı ve hareketli bir semt. doğru metro çıkışını bulursanız sizi hachiko heykeli karşılıyor. zira sadık köpeğimizin sahibinin (prof. hachi) dönüşünü ölümünden sonra bile beklediği istasyon burası. dört yol ağzında olan bu çıkışta karşıdan karşıya geçmeden olmaz. ne de olsa filmlerdeki tokyo sahnelerinde sıkça kullanılan, dünyanın en kalabalık yaya geçişinden bahsediyoruz.

    shinjuku sanırım shibuya'dan da kalabalık. farkı ise oldukça büyük bir red light district'e* sahip olmasıdır. gitmeden önce araştırın öğrenin. unutmayın dil bilmediğiniz gibi, derdinizi anlamadıkları gibi, cinsel sapkınlıkta başı çeken bir milletten bahsediyoruz. dimyat'a pirince giderken yanlışlıkla götü kaybetmeyin*. ayrıca 10 mekandan 7-8'i -hele ki japonca bilmiyorsa- yabancıları* içeri almaz. dolayısıyla doğru konsepti, doğru mekanı ve yabancıları kabul eden mekanları bulmanız, ondan sonra aksiyon almanız tavsiye edilir. şahsen bu konuya çalıştığım kadar üniversite sınavına çalışsaydım harvard'dan teklif alırdadfasdfsd. bu sayede lost in translation durumuna rağmen nokta atışı yapabildim. bilgi isteyen olursa birkaç mekan ve yol yordam öğretmek suretiyle onu saatlerce, günlerce yabancı forum okumaktan, tam buldum derken başka yerdeki olumsuz bir deneyim/yorum yüzünden başa dönmekten kurtarabilirim. tabi giden de eşek değil ya dönerken bir taketsuru ne bileyim bir hibiki alır gelir*.

    asakusa'nın halen eski japon kültürünün yaşatıldığı bir semt olduğundan bahsetmiştim. buna ek olarak bir de kamakura'yı gördüm ben. yine benzer yapı, benzer mimari ve ek olarak 11 metrelik buddha heykeli. gidip görmek lazım bence. ayrıca burası tokyo'nun sayfiye yeri gibi, plajları var, sörf için uygun bir destinasyon ve dahası şanslıysanız, hava açıksa uzaklardan fuji dağı'nı görebiliyorsunuz. bu arada fuji'nin yeri de pek bir ayrı gönüllerde. kutsal olduğuna inanılmasının yanı sıra adına şarkılar türküler yakmışlar. kamakura deyip geçmemek lazım, tarihi önemi de olan bir yer. ilk shogun hükümeti burada kurulduğu gibi bu yönetim, 1200'lerden 1900'lere kadar devam etmiş. coğrafi konumu sebebiyle savunması kolay bir bölge olması sayesinde yüzyıllar boyunca gücünü koruyabilmiş.

    kişisel fikirlerim;
    - uzun yaşamlarının sırrı pirinç falan değil; hayatın her alanında güvenlik en önem verdikleri konu. kapalı otoparktan çıkan aracı yönlendiren görevliyi görmeniz lazım. ışıklı çubuklarıyla uçağı aprona yanaştıran görevliler gibi. yol/kazı çalışması olan yerlerde sadece kırmızı koniler ve şeritlerle kapatmakla yetinmemişler, çalışma bölgesinin başında ve sonunda birer görevli bekleyerek yoldan geçenleri uyarıyor, yönlendiriyor.
    - deprem konusunda inanılmaz bilinçliler ve inşaat sektörü bu konuda aşmış, uçmuş, gitmiş. bunu hem önde gelen bir firma* ziyaretime hem de oradayken gerçekleşen 6.4 şiddetindeki depreme bakarak söylüyorum.
    - bir süre sonra avrupalı, ya da en azından ingilizce konuşabilen birini gördüğünüzde gurbette hemşehri bulmuş gibi seviniyorsunuz.
    - genel itibariyle hem insanı hem de sokakları tertemiz.
    - modaya inanılmaz düşkünler. özellikle louis vuitton ve hermes'e bayılıyorlar. erkekler arasında omuza asılan kadın çantalarına benzettiğim çantalar çok moda.
    - sıkışık coğrafya yüzünden malesef ferahlık hissi çok az yerde yaşanabiliyor.
    - bedava wi-fi metroda var ancak şehir genelinde pek yaygın değil. bir servis sağlayıcıya üye olmanız gerekiyor.
    - adım başı 7 eleven var; bir blokta 3 tane bile gördüm.

    velhasılı kelam, oldukça yoğun iş programım arasında günde 2-3 saat kadar gezebilerek edindiğim tecrübeler, bilgiler doğrultusunda yazdığım bu yazının ilk defa gidecek olanlara bir katkısı olursa ne ala. güzellik göreceli tamam ama "farklı bir deneyim" olduğu konusunda hemfikir olmayanı döverim.


    (nickimi unuttum - 3 Aralık 2013 12:02)

  • comment image

    valisi 500.000 dolar rüşvet aldı diye istifa etmiş. hahahhahahaaa, sik kafalı japon askeri yaa. yakuzaların iftiralarını yenmesini de biliriz diyemedin mi sığır?


    (lalalanoluyola - 20 Aralık 2013 07:59)

  • comment image

    kendisine gelişmiş demenin haksızlık olacağı, zira aşmış, içinde şahane bir milleti barındıran, mutlaka gidilesi, görülesi, sonrasında ise karşılaşılan medeniyet ve gelişmişlik karşısında hüngür hüngür ağlanası şehir. şu ana kadar gördüğüm yerler içerisinde beni hiç bu kadar etkileyen bir şehir olmamıştı. hele ki o japonların ahlakı, saygısı, dürüstlüğü... fiziksel olarak da çok sağlıklı ve fit görünüyorlar, şişman veya göbekli bir japon neredeyse hiç görmedim, inanılmaz da tatlılar. yaşlılar ayrı sevimli, gençler ayrı bi' sempatik, çocuklar desen zaten harika, oyuncak bebek gibi. şehir de öyle. belediye otobüsü var mesela, önünde gülen surat, oyuncak otobüs gibi, durunca da öyle sesler çıkartıyor. şu bak *.

    ne kadar dürüst ve güvenilir olduklarını duyarız hep ama gidip bizzat tecrübe edince inanamadım dünyada böyle bir yer olduğuna. arkadaşım şöyle bir şey anlatmıştı mesela; bu arkadaşım atkısını düşürmüş bir yerde, 3 gün sonra oraya tekrar yolu düşmüş, bi' bakmış ki atkısını yerden alıp kenara koymuşlar orada duruyor öylece. yine mesela arkadaşım ve çocuğu ile çocuk arabasını içeri sokamayacağımız tapınak vb. gibi yerlerde arabayı dışarıda bırakıyorduk. üstünde şapkalarımız asılı oluyordu, güneş gözlüklerimiz de, hatta çantamızı bırakıyorduk. böyle bir şeyi başka bir yerde yapmak mümkün müdür acaba? veya çantam açık gezmeyim aman içinden bir şey alırlar diye düşünmemek, sırt çantası ile gezerken paranoya yaşamamak... bir insanın yaşadığı yerin kendisine verebileceği en güzel şey güven duygusuymuş meğer. japonları koruma altına almak lazım bence. neyse ki ürettikleri mallar gibi kendileri de uzun ömürlü.

    esnaf da çok dürüst. para üstü alırken saymaya gerek duymuyorsun. bir keresinde satış görevlisi para üstü verirken yaptığı pratikliği anlamadım ben, napıyorsun der gibi baktım suratına. '' i'm japan, you can trust me'' dedi. kendilerinin de farkındalar yani. birine bir şey sorduğunuzda hemen gülümseyerek yanıt veriyorlar, çok da yardımseverler. adres sorduğunuzda falan canla başla tarif etmeye çalışıyorlar. yanlış trene binmiştim mesela, ''şu istasyona nasıl gidebilirim'' diye sordum yanımda oturan kıza. ingilizce bilmiyordu. hemen açtı telefonundan baktı. sonra küçük bir defter çıkardı, bir yaprak kopardı, oraya bilal'e anlatır gibi yazdı bana. sonra el yazısını beğenmedi sanırım, başka bir sayfa kopardı, özenle yeniden oraya yazdı.

    bana çok medeni gelen şeylerden biri de toplu taşıma araçlarındaki kütüphane sessizliği oldu. ne kimsenin telefonu çalıyor, ne de kimse telefonda konuşuyor; hatta birbirleriyle bile çok nadir konuşuyorlar.

    ilginç olarak ise hostes barlar vardı. bunlar gece kulübü. erkekler için olanında kadınlar gidiyormuş masalara, sohbet ediyorlarmış. asıl ilginç olanı ise kadınlar için olanı da var. ve gidenler gayet genç güzel kızlar. japon kızları çok güzellermiş bu arada yahu taş bebek gibi hepsi. ama sanırım japon erkekleri iltifat etmede biraz cimri olacak ki, erkek hostesler masasına gittikleri kadınlarla içip onlara iltifat ediyorlarmış. yani fıstık gibi bi' kız iltifat almak için para ödüyor. bu erkek hosteslerin tipler de şöyle bak 1, 2, 3. bizim burda emo diye beğenmediğimiz tipler orada paraya para demiyor. üstelik bunu zaten güzel olan kızlara iltifat ederek yapıyorlar. bizim burda kızılay'a çıksan desen ki tokyo'da böyle böyle bi' iş var, orayı yıkarlar muhtemelen, japoncayı falan ana dili gibi öğrenirler.

    pahalılık konusuna gelince bazı şeyler şaşırtıcı şekilde pahalı evet. shibuya'da food show diye bir yere gitmiştim. hediye paketi içinde tek şeftaliler görmüştüm. hediye ediyorlarmış onu birbirlerine. düşünsene sevgilin sana şeftali hediye ediyor. kavun-karpuz pahalı olayı da şehir efsanesi değilmiş. şu iki kavun * 10.800 yen, yani yaklaşık 225 tl. direkt hediyeliğe yönelik de şu karpuzlar vardı *. ama öte yandan her şeyin 100 yen'den satıldığı yerler de vardı. türkiye'de 30-40 liradan aşağı alamayacağınız bazı şeyler de orada 100 yen, yani yaklaşık 2 lira.

    t.c vatandaşlarına vize uygulaması yok ve son zamanlarda giden dönmez olmaya başlamış. vize uygulamasına geçmeyi düşünüyorlarmış zaten. gidip de oraları güvensiz hale getirebilecek herkes engellensin. varsa etrafınızda oraya gitmek isteyen tekinsiz uğursuz insan, taş koyun tekerine. vatandaşlık almak çok zor neyse ki. her devlet bize bakmıyor diyene vatandaşlık vermiyorlar. evlilik yolu ile almak en kolay ve kestirme yolu. vatandaşı olup, ölene kadar orada yaşamak isterdim ben. belki yazları fotoğraf makinemi boynuma asıp türkiye'ye öyle gelirdim. ama düşündüm de yok hiç gelmezdim.


    (balkupucuk - 28 Ağustos 2014 17:00)

  • comment image

    dünyanın en aşmış şehridir, new york sydney falan bile hikayedir yanında. tokyo'yu farklı kılan bu über şehrin kendisinden ziyade içinde barındırdığı japon halkıdır, bir toplum bu kadar kalabalık iken nasıl bu kadar kibar, temiz, yardımsever ve güler yüzlü olabilir?
    pahalı oluşu da biraz balondur, lüks yerleri elbette servet fiyatlı olabilir ama normal lokal yerler sydney'in çeyreği, paris ve hatta alaçatı'nın yarı fiyatıdır. daha da önemlisi tokyo'da bir hizmeti ya da ürünü aldığınızda memnun kalacağınız garantidir, bu da ikinci kez para harcamanıza gerek kalmaması demek olduğundan para israfi da yaptırmaz.
    hareket isteyene shibuya, gece hayatı isteyene roppongi, tarih ve lokal japon havası isteyene asakusa, lüks isteyene ginza, bohem isteyene harajuku yeterli olacaktır. bir de o kadar gitmişken kamakura ve yokohama da görülmeden dönmemek lazım derim.
    eksikliği ise metronun gece 12de bitmesidir, uzağa gidecekseniz taksi baya tuzlu olacağından size zorla sabah metrosunu beklettirir, böyle enerjik ve aşmış bir şehirde buna şaşırmamak imkansız. bir de google maps kullanmak zorunda kalıyorsunuz, normal haritayla olacak iş değildir tokyo.


    (jedi cem - 26 Mart 2015 17:04)

  • comment image

    iş yerinden 160 km. uzakta oturmanın normal kabul edildiği bir yer. (öte yandan trenlerin 320 km/saat ile gittiğini de göz önünde bulundurmak lazım tabii)


    (format1 - 26 Şubat 2005 00:08)

  • comment image

    kalabalik, garip, sinir bozucu bir sehir. japonlarin dunyanin en kaba insanlari (ruslardan bile) oldugu soylenebilir. tokyo, hemen herseyin bulunabilecegi, temiz, duzenli bir sehir. onlarda da sokakta kolpa/sahte marka seyler satilmakta, cok sasirtici...

    japonlar, kendi kulturlerinin dunya ahiretteki en 'guzel' kultur olduguna inanmaktalar, ve diger ulkeler hakkinda hemen hemen hicbirsey bilmiyorlar. kendileri gibi yasamaya zorlaniyorsunuz, ve bu tek basinaysaniz cok zor olan birsey. istasyonlarda ingilizce hicbir bilgi yok, yani nerden nereye nasil gideceginizi 1234323 saat arayip bulmak zorundasiniz, kimseye de soramazsiniz cunku allahin hicbir kulu "ben bir ingilizce ogreneyim" dememis. evet ilginc "oha samuraylar hede hodo"; ama sinir bozukluguna, bir su istemek icin kicinizi yirtmaya, sabahlari dus aldiginiz ve geceleri 3049043 kisinin yıkandigi su ile (kuvette doldurulmus olarak bekleyen) yıkanmadıgınız icin elestirilmeye sinirinizin bozulmasına degmez...

    en ilginci ise hic ingilzce anlamamalarina ragmen anlamis gibi gulerek (ki sanirim en nefret ettigim bu idi) kafa salalmalari ve soru sorduysaniz cevap alamamiyor olmaniz. su sekilde:

    - can i have a glass of water please?
    - ??!? nihahahohoho
    - ok...(bi de soole deneyelim) watashi "water" (ben su anlamina gelio) bir yandan elinizle su icme hareketi yaparsınız.............
    - nihnihnihnihohoho yes yes yes ha ha ha
    - (su versene essolessek!!!) do u understand me?.... (ses titrer, haftalarin verdigi sinir ucunu verir)
    - yes yes yes yes ..hihi
    beklersiniz su vermesini ama o suratiniza bakar aptal aptal.....
    -ooooooofffffffffffff mina koyim yaaaaaaaaaa!!!!!!!!!! dediginizde 'saygisiz, sabirsiz' marslı olursunuz...

    veya tren istasyonunda "information" yazan yere gidersiniz, cunku ingilizce bilmelidirler degil mi? hayiiiiiiiiiiiir efendim bilmiolar, aptal aptal bakip seslerini yukselterek japonca konusuolar bi bok anliomussunuz gibi. insan yazarken dahi sinirlenio....


    (berenice - 24 Eylül 2005 14:30)

  • comment image

    kus neslinin modifiye oldugu sehir. pike yapan devasa kargalar mevcuttur. turkiyede siz biseyler yerken dibinize girip sirnasan kedilerin yerini guvercinler alir, kovsaniz da gitmezler.


    (triny - 10 Mayıs 2005 14:37)

Yorum Kaynak Link : tokyo