• "yüzümüz,yüreğimizin maskesi olur,orada ne olduğunu gizler dışardan"
  • "iktidarın ne kadar boktan bişey olduğunu iktidar hırsının insana neler yaptırabilceğini ve sonuçlarını ortaya koyan ölümsüz oyun."
  • "there's daggers in men's smiles.insanlarin gulusunde hancerler saklidir."
  • "ankara dt'nin kasım ayı programından çıkardığı oyun. düşündürücü. buyrun"
  • "shakespeare'in iyi eğitilmiş kötülüğün bütün incelikleriyle yazdığı machiavellist tiyatro eseri."
  • "(bkz: insanlar neden katil olur)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    macbeth, iskoçya kralı olan duncan’ın sadık bir komutanıdır. norveç ordularına karşı kazandığı kanlı bir zaferden yakın dostu banquo ile dönerken üç cadıyla karşılaşır. bu üç cadı, macbeth’in ilk olarak cawdor beyi, ardından da kral olacağını, lakin krallık mertebesinin elinden banquo’nun oğlu tarafından alıncağını söylerler. macbeth, ilk başta bu kehanete kulak asmasa da, isyan çıkarmaya çalıştığı için ölümle cezalandırılan cowdor beyi’nin yerine atandığını öğrenince cadıların söylediğinde gerçeklik payının olduğunu düşünmeye başlar.

    macbeth’i büyük bir mutluluk ve sıcaklıkla karşılayan kral, en büyük oğlu malcolm’u cumberland prensi, ve dolayısıyla gelecekteki kral olarak seçtiğini duyurunca işler karışır. bu noktada, cadıların söyledikleri, macbeth’in geleceğini haber veren basit kehanetler olmaktan çıkarlar, macbethin beyninde beslenip palazlanan, ve kendi geleceklerini yaratan canlılara dönüşürler. zira macbeth’in haberi olmasaydı varolmayacak olan bir gelecek, bir başrol oyuncusu gibi tüm gidişatı değiştirecektir.

    kral duncan’ın bir tesadüf eseri macbeth’in kalesinde kalmasının gerekmesi oyunu kilit noktasına getirir. lady macbeth’in büyük tesiriyle, ilk önce kralı, sonrasında da nöbetçilerini öldüren macbeth, kendini bir çıkmazda bulur. kiralık katilleri banquo’yı öldürmeyi başarsalar da, banquo’nun oğlunu ellerinden kaçırırlar.

    içinde çırpındığı karanlığın sığ bir su birikintisi değil, bir bataklık olduğunu henüz farkedememiş olan macbeth, akıl sağlığını tamamen yitirdiğini soylulara verdiği bir yemekte belli eder. cadıların araladığı, karısı lady macbeth’in ise sonuna kadar açtığı bir kapıdan aşağı, kendi kaderi boyunca biçare yuvarlanmaktadır.
    macbeth, kendi deliliğini bastırmak için tekrar cadılara gider.. bir ingiliz soylusu olan macduff, ve prens malcolm‘un topladığı ordular tarafından birnam ormanı yürümedikçe yenilemeyeceğini duyunca uzun süre önce kaybettiği kendine güveni tekrar yerine gelir. üstüne bir de insandan doğmuş kimse tarafından öldürülemeyeceğini söylenince, çılgınlığı bambaşka bir boyut kazanır. aslen sadece kaderin bir ilüzyonu olan yenilmezliğine güvenip, metamorfozunun son aşamasında delice vahşileşir. yaverlik ettiği kötülüğün etkisiyle farketmediği şey ise en başından beri kendi sonunu getirdiği, ve oyununun son perdesine yaklaşıldığıdır.

    sonuna kadar güvendiği yenilmezliği ve arkasında sığındığı kehanetler, ilk önce ağaçlarla kamufle olmuş düşman ordularının birnam ormanını yürüyormuş gibi göstermesiyle yaralanır. sonrasında da macduff’ın aslında annesinin rahminden alınarak dünyaya getirildiğini öğrenmesiyle tüm savunmaları yerle bir olur, ve oyun kendi ölümüyle son bulur.

    shakespeare’in okuduğum trajedileri arasında belki de en karanlığı olan macbeth, sadece tek bir tema üzerine yazılmamış kuşkusuz. kadınların ihtiras hırsından, en güçlü erkeklerde dahi trajikomik boyutlara ulaşabilecek zayıflıklara kadar birçok konu üstünde duruyor. ilk bakışta “kaderci” olarak görünelebilecek bir anlayışa sahip olsa da, insanın kendi kaderini kendisinin yarattığı fikrini de usulden savunuyor. dinler tarafından vurgulanan “alınyazısı” anlayışını da tiye alıyor belki de shakespeare, ve macbeth’in trajedesine karanlık bir komedi karakteri de kazandırıyor. tüm bunları yaparken, o güne dek yazılmış çoğu oyunun aksine, seyircinin kendisini macbeth’in yerine koymasını engelleyerek, işlenen temanın kişisel değil, evrensel olduğunu da anlatıyor belki de.

    (not: yazdığım bir ödevden alıntıdır)


    (mortifera - 14 Ekim 2006 22:09)

  • comment image

    tiyatro oyunculari arasinda, kuliste hicbir sekilde macbeth isminin telaffuz edilmemesi, bunun ugursuzluk getirecegi ve oyunda mutlaka birseylerin ters gidecegine dair yaygin bir inanis vardir. o yuzden macbeth demezler, the scottish play derlermis kuliste. soylenen o ki, buna inanmayip sirf meraktan deneyen bir suru tiyatrocunun da basina isler gelir, agizlarinin payini alip sonra efendi efendi the scottish play demeyi ogrenirlermis macbeth yerine. shakespeare'in oyunda cadilarin yer aldigi sahnelerde gercek buyu sozcuklerine, rituellerine yer verdigi, oyunun ugursuzlugunun bundan kaynaklandigi da soylenir.

    eskiden wiki mi vardi diyerek bin yil sonra edit gudit :p http://en.wikipedia.org/wiki/the_scottish_play


    (grizabella - 29 Mart 2002 12:01)

  • comment image

    iktidarın ne kadar boktan bişey olduğunu iktidar hırsının insana neler yaptırabilceğini ve sonuçlarını ortaya koyan ölümsüz oyun.


    (himini - 29 Kasım 2002 21:17)

  • comment image

    teşekkürler haluk bilginer, harika çevirin için.
    teşekkürler kemal aydoğan, oyunu bu kadar tempolu yönettiğin için.
    teşekkürler ilker aksum, muhteşem oyunculuğun için.
    teşekkürler cadılar şarkılarınızla bizi salondan alıp başka yerlere götürdüğünüz için.
    teşekkürler tolga çebi insanı beyninden vuran müzikler için.
    teşekkürler tüm ekip, bizlere shakespeare keyfi yaşattığınız için.

    sen git len patenli, bi tek seni sevmedik.


    (leaves dancing in the breeze - 4 Ekim 2010 10:46)

  • comment image

    oyun atölyesi tarafından yardıra yardıra oynanmış eser. oyunun başındaki cadılar performansı ile zaten bi yerlere gideceğimiz belliydi, nitekim gittik geldik de. müzikler, efektler, kostümler, dekor herşey çok ince detaydı. ilker aksum insan değil. o nasıl bi oyunculuk? lady macbeth esra kızıldoğan özellikle ihtirasla dolduğu o ilk sahnede gerçekten oyunculuğunu konuşturdu.

    ayrıca söylemeliyim ki gündeme yapılan göndermeler ve sinsi laf çakmalar beni en az oyunun geneli kadar etkiledi. tabii bunu kaç kişi anladı, kaç kişi iç geçirdi bilemiyorum fakat macbeth'in ölümüyle birlikte ağlamak için güzel bi mazeretimiz oldu.

    kişisel tiyatro tarihim açısından yazdım bu oyunu bi yere. kolay kolay unutulacak gibi değil. mükemmeldi...


    (tanri siva - 29 Kasım 2010 02:43)

  • comment image

    "olayların farkında olmayan birkaç kişi hariç kimsenin yüzü gülmüyor."

    macbeth asla eskimeyecek bir eser, çünkü insanın içindeki kötülük ve vicdan hesaplaşması, yaşam sürdüğü sürece bitmeyecektir.
    iktidar hırsıyla, gücün cazibesine kapılan bir hainin hikayesinin, zaaflarıyla, iç çelişkileriyle birlikte ortaya konulması, bana yalnız ve güzel ülkemin bugününe ait olan tabloyu,
    "memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar , gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. hatta bu iktidar sahipleri , şahsi menfaatlerini , müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler."
    cümlelerini anımsattı.

    dün akşam izlediğim oyun atölyesi'nin uyarlaması çok başarılı olmuştu ve göndermeler yerini bulmuştu. haluk bilginer'in ustalığı karşısında hayranlık duymamak elde değil, fakat yönetmen kemal aydoğan ve müzikleriyle tolga çebi'nin ne kadar başarılı olduklarını vurgulamamak onlara haksızlık olur.

    oyunun açılışıyla cadılar; muharrem özcan, gözde kırgız ve pınar bekaroğlu muhteşem performanslarıyla seyirciyi de büyüleyip oyunun içine çekiyor ve başından itibaren insanı saran müthiş tempo oyunun sonuna kadar sürüyor. ikinci kısmın başlamasıyla oyundan alınan keyif yukarılara tırmanıyor ve macbeth (ilker aksum) ile macduff'ın (saygın soysal) ağır çekim dövüş sahnesinde en üst noktaya ulaşıyor. sinema filminde defalarca tekrarlanarak çekilebilecek bir sahnenin gözümün önünde kusursuz sahnelenişi, neden tiyatroyu daha çok sevdiğimi bana tekrardan hatırlattı. ilker aksum'un zaaflarıyla korkaklıklarıyla macbeth'i yorumlayışı, esra kızıldoğan'ın ise ihtiraslarıyla lady macbeth'i yorumlayışı, lady macbeth'in macbeth'i kötülüğe teşviki müthişti.

    oyuna ait ilginç detaylar ise şöyle,

    macbeth'le macduff'un ağır çekim dövüş sahnesi, ilker aksum'un yaralanmasından sonra ağırlaştırılmış. başına 6 dikiş atılan ilker aksum, oyun önemli fakat sağlığım daha önemli gibi bir açıklama yaparak,
    “babam öldü ama hala sahneye çıkarım yavşaklığına asla inanmam. önce insandır önemli olan, oyun değil. ben babam ölürse sahneye filan çıkmam, kıçımı yesin herkes. bu kadar içini yakan bir şey varken "çok üzgünüz ama show must go on" demek, bırakın bu işleri yani." diyen haluk bilginer'le benzer tarzda düşündüğünü göstermiş.

    oyuncular, tempoyu yukarıda tutan yüksek fiziksel performanslarını oyun atölyesinin düzenli yogayı zorunlu kılmasına borçlularmış.

    ankara tiyatro festivali kapsamında izlediğimiz bu oyunda, istanbul'daki temsillerin aksine küçük oyuncu berke yağış oyunu patenle kayarak kapatmadı, eğer tamamen çıkarılmışsa yerinde bir hareket olmuş bence, o tarz bir final oldukça eğreti dururdu. ankara seyircisi olarak şanssızlığımız ise sanırım oyuncular sahneye alışkın olmadıklarından, oyunun etkisini artıran gölgelerinin oluşması için, yanlarda bulunan perdelere göre konumlarını tam olarak ayarlayamadılar.

    son olarak haluk bilginer'in kendi yorumunu kattığı bir başka detay ise kim olduğu muallakta bırakılan 3. katili macbeth olarak izlememiz olmuş.

    bu oyunu kesinlikle izleyin, asla pişman olmazsınız.

    "kendini boşa harcamış olur insan,
    dilediğine ulaşıp da sevinç duymazsa.
    yıktığın hayat kendininki olsun daha iyi,
    yıkmakla kazandığın yapmacık bir mutluluksa.."


    (kedish - 29 Kasım 2010 10:08)

  • comment image

    oyun atölyesi yorumu için diyebilirim ki "gittim, gördüm, sanata doydum." ertesi gün bile devam etti mutluluğum. şimdiye kadar oynadığı her rolde beğendiğim ilker aksum'u bir de sahnede, hem de macbeth olarak görmek başlı başına bir güzellikti. bazı sahnelerde kendini çok kaptırdığından sesi kısılsa da yahut kelimeleri yuvarlasa da bence çok başarılıydı. esra kızıldoğan lady macbeth'in ihtirasını mükemmel yansıttı. macduff ve macbeth'in yavaş çekim dövüş sahnesini sanki dvd film izler gibi geri sarıp tekrar izleme hissiyatı sadece bende oluşmamış neyse ki. çok iyi çalışılmış bir sahneydi. cadılar tabii ki çok büyük katkı sağladılar.
    ama en önemlisi müzikler. gerilimi o kadar başarılı anlatmış ki müzikler, 2. perde başında hazırlıksız yakalananlar neye uğradıklarını şaşırıp ciddi ciddi sıçradılar yerlerinde.
    kısacası yönetim, sahne tasarımı, müzik, oyunculuk olarak beklentileri fazlasıyla karşılıyor macbeth. gidin, görün, hissedin.


    (arrsu - 23 Aralık 2010 22:18)

  • comment image

    macbeth savaş alanında kılıcının keskinliğini ve kararlılığını kanıtlamıştır ama barış zamanı hep mütereddit, hep düşünceli ve etkiye (özellikle de karısının etkisine) açıktır. hareket halindeyken, öldürürken, öldürtürken yaşadığı rahatlık, medeni çevreye ve etkileşime girdiğinde, kendisini dinleyecek zamanı olduğunda, yerini düşünme eyleminin yan etkilerine açık bırakır. bu yönüyle de bana kalırsa hamlet'i hatırlatır.

    hamlet, bir rönesans insanı olarak oyun boyunca hep düşünür, düşünür ve bir türlü harekete geçemez, babasının katili olan amcasını katledemez. feodal dünyada asıp kesip intikamını alan acımasız bir prens olarak davranması gerekirken, entelektüel birikime sahip, eylemden önce düşünen biri olarak ait olmadığı bir dünyada tutunmaya çalışan biri olarak sıkışıp kalır. bu nedenle krallığa hükmetmeye de layık değildir zaten ve oyunun sonunda bileğinin ve askerlerinin gücüyle saraya giriş yapan ve tesadüf bu ya babası hamlet'in babası tarafından öldürülen fortinbras krallığı devralır. fortinbras hamlet'te olmayan herşeyin vücut bulmuş halidir.

    bunun bir benzeri macbeth'de de görülür. macbeth'i öldüren macduff, macbeth'in aksine erdemden şaşmayan, öldüreceği için değil öldüremeyeceği için rahatsız edici kabuslar göreceğini düşünen biridir çünkü onunkisi haklı bir katliam olacaktır. macbeth'de herşey vicdan üzerinden ve haliyle haklı ve haksız üzerinden gider. oyunda bence tuhaf görünen tek nokta da budur. kötünün kötü olduğunu bilmesi. oysa bugünün dünyasında çok iyi biliyoruz ki kötü, kötü olduğunu aklının ucundan bile geçirmez ve bu rahatlıkla hayatımızı mahvetmeye devam eder. (isim verip macbeth'in görkemini lekelemek istemiyorum.)

    her neyse, aranırsa shakespeare'in farklı karakterleri arasında daha pekçok paralellik bulunabilir elbette. ama bana kalırsa shakespeare'in yılllar geçtikçe iyimserlikten kötümserliğe kayan haleti ruhiyesi de düşünülecek olursa, hamlet ve macbeth bu değişimin aynı kalıptan çıkan farklı ürünleridir. shakespeare hakkında yazılanlarla ayrı bir beyazıt kütüphanesi kurulabileceğine göre bunu dillendiren tonla tez de vardır kesin.


    (kahvesigara - 21 Aralık 2012 23:36)

  • comment image

    "korkudan yediğim lokma boğazımdan gitmeyecekse her gece korkunç rüyalar saracaksa uykularımı varsın her şey çığrından çıksın, bu dünya da yıkılsın öteki dünya da, insana rahat nefes aldırmayan kuruntularla beynimizi bir işkence masasına çevirmektense ölüp rahat etmek daha iyi, rahat etmek için öldürdüklerimizle."


    (bende bir resmin var - 14 Temmuz 2013 21:40)

  • comment image

    "life's nothing but a walking shadow, a poor player, that struts and frets his hour upon the stage and then is heard no more; it is a tale told by an idiot, full of sound and fury, signifying nothing."
    (macbeth, act 5 scene 5)

    hayat, sahnedeki vaktini, içi içini kemirdiği halde, çalım satarak tüketen ve sonra da sesi soluğu kesilen zavallı bir oyuncudan, sahnede dolanıp duran bir gölgeden başka bir şey değil. bir geri zekalının anlattığı, ses ve öfke dolu
    ve hiçbir şey ifade etmeyen bir masaldır hayat.
    (macbeth, 5. perde 5. sahne)

    sartre, faulkner'ı "ses ve öfke"yi* yazmaya yöneltenin macbeth'in bu pasajı olduğunu düşünür. gerçekten de ses ve öfke'de anlatıcı bir geri zekalıdır ve anlatılan da bizim hikayemizdir.


    (kilerci - 11 Şubat 2014 12:50)

  • comment image

    --- spoiler ---

    bir hançer mi önümde gördüğüm?
    sapı elimden yana çevrik…
    gel, sarsın elim seni.
    yoksun elimde; ama görüyorum seni.
    uğursuz görüntü, göze var ele yok musun sen?
    kafamdaki bir hançer misin yoksa?
    ateşli beynim mi yarattı seni?
    görüyorum işte yine; tutulacak gibisin,
    şu kınından çıkardığım hançer gibi.
    gideceğim yeri gösteriyorsun bana
    ve kullanacağım silahın ta kendisini.
    ya gözlerim öbür duyularımla oynuyor,
    ya öbür duyularım gözlerimle.
    yine görüyorum işte seni:
    ağzında ve sapında kan var; demin yoktu.
    yok, hançer falan yok.
    benim kanlı tasarım bu gözlerim gördüğü.
    şimdi dünyanın yarısında tabiat ölü gibi;
    perdelere bürülü uykuyu kötü rüyalar sarmış.
    cadılar başlamıştır şimdi büyülerine,
    soluk yüzlü tanrıçaları hecate’yi çağırıyorlar,
    ve cinayet, iskelet suratlı cinayet,
    bekçisi ve habercisi kurdun ulumaları,
    hırsız tarquinius’un sinsi ve uzun adımlarıyla
    ilerliyor hedefine doğru, bir hortlak gibi.
    sen ey sağlam, katı toprak,
    duyma ayak seslerimi, bilme gittiğim yeri;
    yoksa korkarım, taşların bile keser yolumu:
    bozarlar bu işime gelen korkunç sessizliği.
    ---
    spoiler ---


    (banagazozalnuri - 28 Ağustos 2014 03:02)

  • comment image

    ankara dt tarafından sergilenen ama görünüşe göre sansürlenen oyun elimde kasım ayı programı yok ama lemi bilgini yerinden eden, yerine getirdikleri mustafa kurtu da gece yarısı istifa ettiren kodomanlardan beklenen davranış.
    gerizekalılar o oyunu değil hayvan çiftliğini kaldıracaktınız. orada sizin o totaliter faşistliğinize daha fazla gömüyorlar. ama okumadınız ki nereden bileceksiniz? okusanız zaten bu durumda olmazdık ya...
    bu da yasakladığınız oyundan gelsin:
    bir erkek ancak kendine yakışanı yapmalıdır. daha fazlasını yapmak erkeklik değildir.


    (hellbazler - 3 Kasım 2014 01:09)

  • comment image

    macbethle ilgili başka bir ayrıntı da, jrr tolkien'in bu oyunu hiç sevmemesi ve lord of the rings'de yeniden uyarlamasıdır. tolkien, "ent" leri kitabına macbeth yüzünden eklemiştir, macbeth'i başarısız ve nefretlik bir "fantasy" denemesi olarak gören tolkien, macbeth' deki "great birnam wood to high dunsdaine hill" satırını kitabında ağaçların gerçekten de savaşa gittiği bir bölüm olarak yeniden yazmıştır, macbeth, lord of the rings'de baş nazgül'dür, (witch king of morgul), macbeth gibi bu karakter de güç için ruhunu satmıştır, bu yorumlamayı iyice belirginleştirmek isteyen tolkien, nazgul'e de tıpkı macbeth gibi bir ölüm kehaneti vermiştir. macbeth, "bir kadından doğmuş hiçbir erkek tarafından" öldürülemez, nazgül ise " bir erkek tarafından öldürülemez". tabi ki kadınların sadece ev hanımlığı yaptığı middle-earth'de bu "hiçkimse tarafından öldürülemez" demektir.
    macbeth, sezeryanla doğmuş bir adam tarafından öldürülür. nazgül ise erkek kılığına girmiş bir kadın tarafından. yani eowyn. :)


    (eowyn - 22 Aralık 1999 19:11)

  • comment image

    lise birde oynayacağım için kafayı kazıttığım oyun. iptal edilince kazınmış kafayla yönetmene kafa attığım oyun. sırf ben kafayı kazıttım diye duvarların ötesini oynatmak zorunda kalan zavallı yönetmen.


    (saruman - 8 Şubat 2000 04:50)

Yorum Kaynak Link : macbeth