Tirez sur le pianiste (~ Piyanisti vurun) ' Filminin Konusu : Tirez sur le pianiste is a movie starring Charles Aznavour, Marie Dubois, and Nicole Berger. Charlie Kohler is a piano player in a bar. The waitress Lena is in love with him. One of Charlie's brother, Chico, a crook, takes refuge in...
Les quatre cents coups(1959)(8,1-90144)
La nuit américaine(1973)(8,1-17499)
Jules et Jim(1962)(7,9-32694)
Baisers volés(1968)(7,8-10143)
L'argent de poche(1976)(7,7-4788)
La peau douce(1964)(7,6-5785)
Domicile conjugal(1970)(7,6-6924)
Antoine et Colette(1962)(7,6-3050)
Les deux Anglaises et le continent(1971)(7,5-4175)
Le dernier métro(1980)(7,4-11060)
Vivement dimanche!(1983)(7,3-4901)
La mariée était en noir(1968)(7,3-7559)
1960 yılı mahsulu fransa yapımı bir françois truffaut filmi. david goodisin down there isimli romanından uyarlanmıştır. shoot the pianist ve/veya shoot the piano player olarak da bilinir. charlie kohler her gece aynı barda çalan bir piyanisttir. aynı barda garson olarak çalışan lena kendisine deliler gibi aşıktır. bir gün kardeşi chico peşinde iki gangster ile bara gelir, kardeşinin kaçmasına yardım eden charlie gangsterlerin yeni hedefi olur. garson lena ile yakınlaşan charlie, beraber yaşadığı küçük kardeşi fido'nun gangsterler tarafından kaçırılmasından sonra harekete geçmeye karar verir. olaylar gelişir. truffaut'nun ilk dönem işlerinden. kalburüstü senaryosu ile dikkat çeken, usta işi kurgusu ve spontane gelişen oyunculukları ile truffaut filmografisi içinde kendi adıma her daim özel bir yer tutan film.
(uzuntu - 25 Şubat 2007 11:56)
1960 yapimi bir francois truffaut filmi.
(tramell - 14 Mart 2002 21:19)
sir elton*'un yetmislerdeki "don't shoot me i'm only the piano player" albumunun bu filme nazire oldugu soylenir..*
(aritmi - 22 Mart 2002 16:47)
charlie'nin monologları oldukça eğlencelidir, bazen kendi sözünü bile dinlemez. ayrıca filmle ilgili şöyle güzel bir detay da vardır:--- spoiler ---filmin sonunda charlie kardeşinin karlar arasındaki evine geldiğinde ilk aynaya bakmaya gider, baktığı aynaysa kırıktır; arka planda da olsa charlie'nin yüzünü kırık aynada görürüz. kırık ayna truffaut'nun bilinçli tercihi midir bilinmez ama devamında olacak olaylar için güzel bir detay, foreshadowingtir.--- spoiler ---
(shocktheworld - 18 Nisan 2009 01:03)
godard etkisini kendimce en cok hissedebildigim, truffaut'nun 60 senesinde cektigi ve kendisini gise basarisizligi nedeni ile daha ciddi filmler yapmaya iten ikinci filmi. kabaca, yeni dalgadaki hic bir yönetmenin kendilerindeki etkisini inkar etmedigi hitchcock tarzi film noir unsurlarinin hafif absürt bir espri anlayisi ve agir melodrama atmosferi ile birlesmesi ile olusmus film bende hafif bir kopukluk hissi yaratti. kisisel yüzeysellik ve zevklerin de etkisi ile, aslinda sadece bazi kisimlarin digerlerinden daha ilgi cekici bulunmasindan dogan bu kopukluk hissi filmin genelinin olumsuz bir izlenim birakmasina neden olmuyor ama. bunun baslica, ama bunlarla sinirli olmayan sebepleri charles aznavour'un performansi ve filmin stili. aznavour cekingen ve celiskili karakterini olabildigince basarili bir sekilde oynuyor ve izleyiciyi de bu sekilde kendisine inandiriyor. özellikle voiceoverli sahnelerin ictenligini mimikleri ile kuvvetlendirmesi sahneleri hem icerik hem de görsel olarak özgün kiliyor. tabi bunu woody allen veya wong kar wai'den önce yaptiginin da göz önünde bulundurulmasi önemli. filmin diger öne cikan özelligi de görsel ve isitsel kismi. zamani icin popüler sinemada deneysel sayilan bir cok kamera hareketi ve tekniginin kullanildigi film, gerek gercek mekanlarin kullanimi, gerekse de herhangi bir standart ve tek düzelik icermeyerek adeta standartlarin disina cikmak istedigini belli ediyor yönetmenin.
(vehemence - 17 Temmuz 2010 00:54)
film-noir olarak göremediğim film.bence daha çok drama gibi olmuş.karışık konusu, ve belki de charles aznavour un oyunculuğu bunda etkili oldu.bir piyanisti iyi oynamış ancak bir film-noir baş karakteri bence olamamış.bunların dışında filmde beni eğlendiren olay bobby lapointe nin framboise performansıydı.
(ovelly - 2 Ağustos 2010 21:18)
françois truffaut’nun 1960 yılı yapımı siyah beyaz filmi tirez sur le pianiste. türkçe adıyla “piyanisti vurun” . françois truffaut bize 400 darbe’nin siyah beyazlığıyla geliyor. filmdeki içsel konuşmalar, kullanılan müzikler, fransa panaroması yerli yerinde. truffaut’nun amaçladığı bu bir nebze.truffaut’nun yeni dalga ile birlikte kendi filmlerinde kullandığı teknikleri göz önüne bulundurduğumuzda karakter merkezli bir seyrin olduğunu görüyoruz. piyanisti vurun’da piyanist edouard seroyan’ın (charles aznavour) –bir şekilde- dahil olduğu oyuna tanıklık ediyoruz. bir kafede piyanistlik yapmakta ve hırslarıyla gelmek istediği noktayı görüyoruz. ama bu iş seroyan’ın düşündüğü gibi kolay olmayacaktır. zira kendisinin utangaçlık üzerine aldığı kitaplara rağmen bunun üstesinden gelememesine, sevgisini, nefretini, tepkisini kendi bireyselliğinden veremediğine tanıklık ediyoruz.“tu sais bien. quand je te détesterai, je mettrai ma casquette !““çok iyi biliyorsun. senden nefret edince, kasketimi giyeceğim !”sinemada amerikanizm’e göndermeler de mevcuttur. truffaut’nun bu yönünü hemen hemen herkes bilir. kendisi bir düşünceyi kendi seçtiği karakterlerinin sıradan yaşantılarından sıradan anlarında verir.tirez sur le pianiste’teki karakter ilişkilerine baktığımızda kopuk aile bağlarına, toplumdaki sosyal çözülmelere gitmemiz mümkün. fido, antoine doinel’den sonra yine sefaleti, ilgi yoksunluğunu temsil eder. fido ise fidele kökünden gelir, yani fransızca sadık. lena; bize ilgisiz ve sevgisiz bir kadını; edouard savaşı, içselliği; theresa, yitirilişi; clarisse şehveti, arzuyu; plyne ise depresifliği, toplumun sert yönünü, bıçak ve üzerinde olmayan kansa edouard’ın piyano ve gelecek resitalleri için neleri göze aldığını yansıtır. biliyoruz ki edouard’ın aslında korkak ve çekingen bir mizacı var. ernest ve momo ise baskıcılığı, kıyafetleri ve içtikleri pipoyla da rahatlığı ve yaşantılar arasındaki uçuruma bırakır bizi.“beni sevmemeye başladığında, bunu söyle !”boby lapointe‘in framboise performansı müthiştir. “avanie et framboise” şarkısı filmi hicivsel kılar. 1960’ların dünyasındaki yaşamlardan bir kesit vardır film boyunca. yaşantılar ve 1960 dünyası mantalitesi… fransız bürokrasisinin topluma verdikleri ve gelişen avrupa modeli de filmden alabileceğimiz diğer paydalar. film yer yer boğucu olabilmekte. bunu söylememiz gerekir. filmin kısmi boğuculuğu senaryosundan değil, senaryo metnini okudum, bizim sonuca giderken karşımıza hayal kırıklıklarının çıkması. beklentilerin yüksek tutulmaması elzem. bu, truffaut’ya yapmış olduğumuz bir saygısızlık değil, aksine truffaut’nun düşüncelerine set çekmememizden.“….bıktım, anladın mı? bıktım! bu bir artiste göre hayat değil. olası ki gerçek bir artist değilim. ama öyle sanılmasına ihtiyacım var. öyle olması için de çabalıyorum. fazla bir şey de istemiyorum !!seninle yaşamak için eğer sabrın gerekmediğini sanıyorsan yanılıyorsun. bir senedir piyano sohbetin çok güzel. sana hemingway hakkında ne düşünüyorsun diye sorulursa: …öyle görünüyor ki bütün plaklarımın koleksiyonunu yapıyor… ve falanca resitalimi sevmedi! ve filanca, falancaya şu an ki en büyük piyanist olduğumu söyledi. ama, benim şunu kabul edip bunu reddeden bir halim mi var? dupont benim için ne düşünüyor? kapıcı beni televizyonda gördü mü? aman tanrım! her şeyi on defa tekrarlıyorsun. sanki ilk defa işitiyormuşum gibi mi yapmam gerekiyor? bunun bir yaşam şekli olduğuna inanıyor musun? uzun sürede bunun biraz sıkıcı olduğunu düşünmüyor musun? senin daha iddialı ve dehandan daha emin olmanı tercih ederim. hiç değilse, böyle, huzur içinde olacağım !!..”truffaut’nun siyah beyaz ile dinginliğini bulmak mümkün. ikili yaşamlardan dahası var: müzikal gösteriler, insanların birliktelikleri, kendi içinde kendi derecesini yakalayan bir film tirez sur le pianiste. siyah beyaz film severlerin keyif alarak izleyeceğini umuyorum.
(zarp - 5 Ekim 2011 20:11)
--- spoiler ---(adam*, içinden)- ucuz şakalarla etkilenecek bir kadın değil o. onu güldürmek için gerçekten çok komik bir şey olmalı.(adam kendini kasar, kız aniden güler)- komik olan ne?- yüz ifaden.--- spoiler ---
(ianism - 29 Temmuz 2013 12:28)
françois truffaut’un david goodis’in kitabından uyarladığı ve başrolünde ünlü şarkıcı charles aznavour’un oynadığı piyanisti vurun, çeşitli eğlence mekânlarında piyano çalarak para kazanmaya çalışan bir piyanistin öyküsünü beyazperdeye taşıyor. kardeşi chico’nun gangsterlerle yaşadığı sorunu çözmek isterken kendisini büyük bir belanın içinde bulan charlie’nin hikâyesini merkeze alan yapım, fransız yeni dalgası’nın özelliklerini taşıdığı kadar, truffaut’un ucuz dedektiflik hikâyelerine ve kara filmlere sevgisini de ortaya koyuyor. dönemin varoluşçu atmosferinden de etkilenen yapım, truffaut filmografisinin de önemli örneklerinden biri.
(jeansolpartre - 1 Ağustos 2013 17:00)
1960 yapımı françois truffaut filmi. başrollerde charles aznavour, marie dubois ve nicole berger vardır. david goodis'in down there adlı romanından uyarlanmıştır. edouard saroyan isminde geçmişiyle sorunları olan utangaç bir piyano virtüözünün hikayesidir. geçtiğimiz yıllarda cnbc-e tarafından yayınlanmıştır.
(sanver - 22 Ekim 2013 21:07)
boby lapointe - framboiseadı francoise’ydı ama ona franbuaz derlerdi onbaşının fikriydi ama onda nadiren bulunurdu fikirlerbize içki servisi yapardı maine - et - loire’ın bir köşesindeama onun adı madelon değildikızın başka bir adı vardıhem sonra imkansızdıonun çenesine dokunulmazdızaten kız da antibes’dendi ne kılık!kıl ve franbuazonlar kaderin memeleridirkız elbette antibes’dendikarayiplerden daha yakındırcaracas’tan daha yakındır pezenas’tan daha mı yakındır?bilmiyorum.bir fransız kızı olmasına karşın, o sevişmeye karşıdır.o bir fransız kızı olup gözleri ateş saçsa da..beni huzura kavuşturmuyor,o sevişmeye karşı duruyor.ben ki sevişme taraftarıyım ama bu ne kılık oluyor?!kıl ve franbuazkaderin memeleridir.çok az bir avantajı vardı daha fazlasına sahip olmak içinilave ettirdi, güzellik enstitüsünde. - ha ha hamaine-et-loire’da bu olabilir.armut gibi güzel göğüs yapılabilir.angers’te bir enstitü var.hiç tehlikesiz ameliyat ediyor.en gençten en yaşlıya kadar.hemen hemen herşey değişebilir.değiştirilemeyecek olan şey hariç.ne büyük kılık!kıl ve franbuaz,kaderin memeleridir.daha fazla avantajavantajın avantajıo angerslı göğüsleriyle döndüğünde sordum:iki kere on?, izin ver de şakalaşayım bu angerslı memeyle ama elimden kurtulmak için çayırda ilerleyip hız kazandıarkasından koşmadım, yakalamak istemiyordumangersli bir memeyi..kıssadan hissekıl ve memeler!(bu çevirimi sevgilime ithaf ediyorum.)*
(thingsweneverdid - 10 Şubat 2014 22:31)
--- spoiler ---amerikalı yazar david goodis'in down there romanından uyarlanan 1960 tarihli françois truffaut filmi. charlie kohler ya da edouard saroyan adlı şimdi barlarda sahne alan eski ünlü bir piyanistin (charles aznavour), bir suça karışan ağabeyi nedeniyle başına gelen olayların konu alındığı, aslında oldukça sade ancak her nedense karizması olan bir film. bunda en büyük etken elbette truffaut'nun tarzı ve karakterlerin ilginç diyalogları. örneğin, 2 gangsterle araba içerisinde yapılan sohbetler hakikaten hem komik, hem de biraz gerçeküstü. ayrıca bazı sahnelerde iç ses-dış ses olayı da kullanılmıştır saroyan karakterini anlatırken. romandan uyarlanırken filmde önemli değişiklikler yapıldığı da belirtilmeli. romanda saroyan güçlü ve kendine güvenen bir karakterken, filmde oldukça utangaç ve depresiftir. flasbacklerle saroyan'ın şöhretli olduğu döneme de kısa da olsa vurgu yapılmıştır. çekildiği dönemde gişede son derece başarısız olan film, yine de sinefiller tarafından hep övgüyle anılmıştır. ayrıca film hakkında bir yazı; http://www.liberation.fr/…ianiste-arte-23h50_214529--- spoiler ---
(sanver - 15 Şubat 2014 14:34)
francois truffaut'nun en cok eglenerek yaptigi ve gisede en buyuk hayalkirikligi yaratan filmi oldugu soylenir; sahnelerin kesilip araya baska sahnelerin girmesi, hikayenin oradan oraya atlamasi, final sahnesinin cekilecegi gun orada olan oyunculara gore senaryonun degistirilmis olmasi gibi sebeplerden takip etmek guctur, elestirmenlerin begenmesine ragmen gisede basarisiz olmustur. final sahnesini begenmemis olmama ragmen, filme, ozellikle -spoiler-"anam su an dusup olsun ki..." lafi uzerine sahnenin kesilip, dusup olen kadinin gosterilmesine,piyanistin, karisini yalniz birakmamasi gerektigini kendine tekrarlayarak odadan kacisina, bir de bardaki tartismanin anlamsizligini anlatmak isterken piyanonun basina gecisine-spoiler-bayildim.
(hainbaykus - 13 Ocak 2006 05:42)
(bkz: framboise)
(hainbaykus - 21 Ocak 2006 19:19)
truffaut'nun en oyunbaz, anarşik mizaha sahip filmi insana bir yandan godard'ı diğer yandan woody allen'ı hatırlatır. belki genç charles aznavour'un kadınlarla yanyana yürürkenki tipinin ve düşüncelerinin woody allen'a benzemesinden. esas kadın ise marie dubois'dır.
(caponsever - 27 Mayıs 2006 06:47)
Yorum Kaynak Link : tirez sur le pianiste