• "* (bkz: sihirli mermi)"
  • "1957 yılında damacanalı su sebili ve bardaklık olduğunu gösteren güzel film. ne zaman icad edildi acaba bu alet."




Facebook Yorumları
  • comment image

    lancasterın gençken ölmeden önceki halinden daha korkutucu olabildiğini de görebildik filmde. ben konuya gerçekten kafayı taktım yalnız. görünürde çok az değeri olan bir hikayeymiş gibi görünürken, hunsecker'ın sonradan kalbinin sadece kızkardeşinde attığının anlaşılmasıyla olay tatlıya bağlanıyo. haha yok herkesin amına konuyo aslında. neyse, falco için "ne pis adammışsın sen be" diyorum. filmde çevirdiği dümenlerin katman katman üstüste binmesine hayran kaldım. ayrıca "köşe yazarlığı bi tek bizim ülkede var" diyen zihniyeti de buna yönlendiriyorum. "match me".


    (frank n furter - 3 Şubat 2009 06:41)

  • comment image

    vicky cristina barcelona gibi bir filme 375 tane entry giren elit sözlük yazarlarımızın, atladıkları bir film daha. bu harika filme sadece 3 entry girilmiş, birini zaten bu işin ustası caponsever girmiş. film noir'in en süper örneklerinden biridir bu film. imdb'de şu an 223. sırada. özellikle başrolde oynayan iki isim -tony curtis ve burt lancaster- harikulade bir performans sergilemiştir.

    biraz filmin konusundan bahsedeyim. ülkenin en önemli 2-3 gazetecisinden biri olan j.j. hunsecker (burt lancaster) ve yükselmeye çalışan, bu yolda her şeyi yapabilecek bir gazeteci olan sidney falco (tony curtis)'nun hayatını anlatıyor. bu iki adam da şerefsiz, film boyunca kanalizasyon çukuruna düşüp ölmesini istiyor insan ikisinin de. hunsecker köşesinde bazı yerlerin reklamını yaparak menfaat sağlıyor. sidney ise yükselebilmek için pezevenklik bile yapıyor. öyle bir hırs var adamda. aslında bir yandan da büyük bir aşk anlatılıyor filmde. hunsecker'ın kız kardeşi susan ve dürüst bir müzisyen steve'in aşkı. sonunda aşk galip geliyor.

    izlemediyseniz, canınız sıkılıyorsa ve ne yapsam diye düşünüyorsanız, hiç düşünmeden edinin sweet smell of success'i (artık indirir misiniz, başka bir şey mi yaparsınız bilemiyorum) ve keyifle izleyin.


    (scugnizzi - 8 Ağustos 2009 15:27)

  • comment image

    kesinlikle değerli bir film. geçtiği dekor, oyunculuklar, günümüze bile rahatlıkla uyabilecek kirli ilişkiler. güç ve ona sahip olma arzusunun nelere kadir olduğunu 50'lerin new york basın camiası üzerinden izlemek için şahane.


    (turgut ozben - 23 Ocak 2010 17:06)

  • comment image

    iletişim fakültelerinde ödev diye verilen ıvır zıvır filmlerin yerine gösterilmesi gereken değerli bir eser.
    burt lancaster'in oyunculuğuyla ezdiği bu filmde, şimdilerde pek olmayan "köşe yazarı ajanı" gibi bir mesleğin eleştirisi yapılır ki; sanırım melih aşık-fahrettin fidan ilişkisi, bu ölü işe verilebilecek sınırlı sayıda örnekten biridir. (tam olmasa da örnek kıstaslarını yerine getiren bir örnektir)


    (hersheys - 30 Kasım 2011 18:44)

  • comment image

    new york, caz, yozlaşmış polisler ve köşe yazarları. başarı hırsı yüzünden tükenen bir adam ve sonuç olarak harika bir film-noir örneği. ünlüler dünyasına ve sisteme yönelik çok keskin bir eleştiri. tony curtis ve burt lancaster' ın performansları ise muazzam.


    (xcays - 21 Ocak 2012 18:38)

  • comment image

    bir film noir klasiğidir. hakikaten burt lancaster'in can verdiği karakter olağanüstü.

    film klasik bir medya eleştirisidir. paparazzi gazeteciliğinin kirli, ahlaksız halini gözler önüne sermiş. la dolca vita'yla benzerlikler taşısa da hiçbir şekilde fellini'nin filmiyle aşık atamaz zannımca. bu filmi ayakta tutan, oyuncuların başarılı performansı.

    ben bir anlamda renoir'in la règle du jeu (oyunun kuralı) filmine de benzettim. bu alemde bir oyun var ve birileri bu oyunu kurallarıyla oynamayı, ahlaksızlığı normal bir değer olarak görüp ona göre gardını almayı çok iyi başarıyor. arada kalan saf, doğal çiftimiz bu kuralın nasıl oynanacağını bilmedikleri için de şamar oğlanına dönüyorlar. bu filmin la règle du jeu'ndan ayıran tek farkı ise finali. renoir'in filminde bu kuralı oynamayı bilmeyen dürüst insan ölüyordu, kaybediyordu. burada tam tersine, bu çirkefliğe bulaşmamış, yaratılan kirli dunyanın içinde saf saf gezenler kazanıyor. kesinlikle izlenmesi gereken nadide filmlerdendir.


    (zzebercett - 3 Haziran 2012 23:34)

  • comment image

    tomahawk, tomahawk parçası.

    you've got to be the one
    smile of porcelin
    bullet holes in your tounge
    plexiglass bones
    dough of angels breath
    the eyes of a mannequin
    put on a hell of a show
    solid gold
    fresh young face
    king of a lovely place
    silicone life
    wash your face
    tryin' to make it better
    and we've heard this song before
    and the needle skips again
    playin' dominoes with tombstones
    found a graveyard in your drawer
    go and get yourself buried
    'cause your dead, you're dead, you're dead, you're dead
    you're skin melts in wax
    woven silk eyelids
    the arms of a somnambulist
    you got your moneys worth
    soul hangs in the closet
    papier mache heart
    put on a hell of a show
    solid gold
    your hate crime
    wasn't loving me
    silicone life
    wash your face
    tryin' to make it better
    and we'll never make it better
    and we'll never make it better


    (schizophrenia13 - 1 Ocak 2004 13:55)

  • comment image

    henuz izledigim ve hayran kaldigim bir eser

    filmin senaryosunun toplu ve amaca yonelik olmasi ilk begendigim yani.

    ayrica tum film boyunca dikkatlice yazilmis manzum eserlerden hic bir eksigi olmayan repliklere burt lancaster'in sahane oyunculugu eklendiginde eser zaten basli basina bir sahanelik iken tony curtis'in ahlaki degerlerden arinmis tam bir pisligi olaganustu canlandirmasi da katilinca nasil bittigini anlayamadiginiz bir 96 dakika ortaya cikmakta.

    elestirisini yaptigi donemi ve olgulari detayli bicimde yansitirken insani bogmuyor film ve arka planda dekor ile verdigi mesajlar da takip edilmelidir.

    --- spoiler ---

    ornek olarak ozellikle filmin sonlarina dogru tony curtis'in dirty cop'lar tarafindan dayaga cekilecegi sahnenin hemen baslarinda ilk polisin inisi ve polis arabasinin hemen ileride durusu aninda arabanin yanindaki tabelalarin birinde "no turns" yazisinin gorulmesi

    ---
    spoiler ---

    kisacasi sahane bir elestiridir efendim. edininiz. izleyiniz.


    (zekivepragmatist - 31 Aralık 2013 23:33)

  • comment image

    1957 yılında damacanalı su sebili ve bardaklık olduğunu gösteren güzel film. ne zaman icad edildi acaba bu alet.


    (demonte - 12 Şubat 2014 10:58)

  • comment image

    bu aralar yok olasıca basınımız midemi fazlasıyla bulandırdığından ilaç niyetine basını yerden yere vuran filmleri izliyorum. network hâlâ bu temada izlediğim en iyi film durumda. ama onun hemen altına '57 çıkışlı bu filmi, sweet smell of success'ı yerleştiriyorum hemen. zira eksiksiz gediksiz, mükemmel bir film. diyaloglar öyle mükemmel ki zaman zaman roman okunduğu hissiyatını yaratabiliyor. ki doğrusu şu son zamanlarda amerikan sinemasında böylesine çarpıcı diyalog kullanabilen film sayısı epey azdır. ama geçmişte bunu çok iyi başarıyorlardı. burada da belirttiğim gibi diyaloglar mükemmeldir. bilhassa j.j. (burt lancaster) ile ayakçısı/hizmetçi/kölesi sidney (tony curtis) arasındaki diyaloglar... öte yandan arka plandan cazı eksik etmeyen yönetmen dönemin new york'una da, basın eleştirisine de doyuruyor bizi. öyle güzel eleştiriyor ki köşe yazarlarını bir hiciv böyle olmalı, böyle yapılmalı dedirtiyor. bir tarafta şeytan'dan daha kibirli, sevdiği kişileri yücelten, sevmediklerini yerin dibine geçiren, polisle ilişkisi olan, bakışları-hal-hareketleriyle diktatörden farkı olmayan j.j.; diğer tarafta yükselmek, "oğlum, koş montumu getir," emirlerini almamak, daha refah bir hayat için her türlü alçaklığı yapmaktan çekinmeyecek sidney. bu iki kişi üzerinden '50'lerin amerikan basını eleştirilir de eleştirilir.

    tabii '50'lerin basını dedim ama aslında günümüzün türkiyesi'ne de cuk oturuyor bu eleştiriler. yukarıda özetlediğim j.j. ve sidney ikilisi cemaatçi-akp'li yazarları sıkça hatırlatıyor, hatırlatmıştır, hatırlatacaktır, hatırlatmalıdır sizlere. j.j., gazeteciliğini ve köşesini satmış birisi. yüzünden, her yerinden nefret akıyor. son derece masum olan dallas'tan nefret edip kardeşiyle ilişkisini onaylamayınca bütün çirkeflikleri yaptırıyor. bu adamı karalıyor, polise ihbar ettiriyor vs. bavulcu, polislerle ilişiği olan gazetecileri hatırlatmıyor mu size de? masum insanları yükselmek-ünlenmek-öç almak-para kazanmak amaçlarıyla karalayan, sonra da bundan zerre utanmayan, hiçbir zaman da özür dilemeyen bizim gastecilerimizi hatırlamamak zor j.j. ve daha çok da sidney üzerinden. j.j. köşesini satmasıyla, köşesini nefretine alet etmesiyle bizimkileri hatırlatıyor. ama bizim gastecileri daha çok sidney'nin bedeninde görebiliyoruz. sidney bir yerde j.j.'in emrini yerine getirmiyor ama sonra "benim yerime 3 hafta yazı yazacaksın," denince hırsının kölesi olduğunu kanıtlarcasına çöküyor sandalyesine ve bir kez daha aşağılık şeyler yapıyor sidney. öte yandan bu iki kişi üzerinden basını eleştiriyor film. çok da iyi yapıyor bunu. bir de amaç bu olmasa da köşe yazarlığının aslında ne denli gereksiz bir iş olduğunu da düşündürtüyor.

    filmin yapımcıları & başrolleri olan burt lancaster ile tony curtis döktürüyorlar da döktürüyorlar. ikisinin de kariyerlerinin en iyi filmlerinden ve en iyi performanslarından bu film ve performanslar. lancaster o gözlükleri, hal ve hareketleriyle gerçekten korkutucuydu. ne büyük bir aktör... iki aktörden de tiksiniyoruz 1,5 saatte. özetle, tek kelimeyle mükemmel bir film.


    (sherlock holmes 90 - 30 Kasım 2014 23:14)

  • comment image

    gazetecilerin yozlaşmış dünyalarına göz atan bir başka kara anlatı/#36965810 alexander mackendrick’in 1957’de çektiği sweet smell of success’dir. filmde ferah, lüks bir dairede yaşayan nüfuzlu gazeteci, tv şovu sunucusu j.j. hunsecker (burt lancaster), emrindeki köşe yazarı ajanı sidney falco’yu (tony curtis) savunmasız küçük insanları ezmek için görevlendirir. iftirayla örülü, çıkar ilişkileri ve şantajdan kurulu, kirli hesapların dünyasında köşe yazarlarının yozlaşmışlığı, seks düşkünlüğü, kirli polislerin nüfuzlu kişilerin emrine girdikleri karanlık bir atmosfer büyüteç altına alınır.

    sidney falco'nun polisten dayak yediği sahne o döneme dek çekilmiş filmler arasında, lady in the lake/#46129672 ve touch of evil ile birlikte birkaç örnekten birini teşkil eder. bu döneme dek (50'li yıllara dek) polisler genelde idealist tiplemeler olarak çiziliyorlardı.

    j.j. hunsecker ile kız kardeşi arasındaki ilişki ensest atıflarıyla biçimlendirilmiştir. o dönemde sinema filmlerinde ensest de haliyle bir tabuydu.

    filmin büyük çoğunluğu gece çekilmiştir.

    50'li yıllarda çekilmiş birçok kara film gibi açılış jeneriği harikadır.

    jazz club'lardan ışıltılı caddelere, yarı gölgeli iç uzamlardan tekinsiz sokaklara; ışık-gölge sembolizmi ve aydınlatma tekniğiyle alman ekspresyonizminin görsel üslubuna bağlı kalan film kanımca en iyi 100 kara film arasında sayılabilir.

    alexander mackendrick'in en karamsar filmidir.

    ace in the hole/#46426091 ile birlikte gazetecilik ahlakına saldıran en önemli filmlerdendir.


    (hanging rock - 12 Aralık 2014 21:36)

  • comment image

    sanirim en az ernest lehmann kadar ilginc bir diger senaryo yazari, clifford odets'in de etkisiyle oldukca ahlakci bir kimlige sahiptir film, bad lieutenant tarzi. neden bad lutenint? zira film, yojimbo'daki veya red harvest'taki gibi sehre gelip bi onunla bi bununla oynayip herkesi ters köseye yatiran yabanci sablonuna, bir onunla bir bununla oynamak babinda yakin dursa dahi, daha ziyade cok kisa süre icerisinde bir hedefe (su kadar para, cocuk aldirmak icin doktor (sartre'in akil cagi'nda vardi), birisini (misal katili) bulmak) ulasmaya calisan, yoksa ya ölecek ya hapse girecek ya da kariyeri mahvolacak adam konseptine daha cok benzesiyor. film 50'ler sonu newyork atmosferi ve dedikodu sütunu yazarlari dünyasi, durmadan arkada calan caz müzigi ve gece atmosferiyle insani mesut, mesut ne kelime bahtiyar ediyor, 2-3 sene sonrasinin la dolce vita'sina ilham kaynagiymis gibi duruyor.


    (caponsever - 1 Haziran 2005 18:52)

Yorum Kaynak Link : sweet smell of success