Komser Sekspir (~ Commissar Shakespeare) ' Filminin Konusu : Komser (Kadir İnanır) karakolunu tiyatro stüdyosuna çevirip, kanser kızının(Pelin Batu) tiyatro tutkusunu gerçekleştirebilmek için gözaltındaki tutuklulara 'Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler' i oynatır. Bununla yetinmeyip karakolun bahçesine 'Vatansever Şekspir' anıtını diken Komser, kızını çok istediği yarışmaya katabilmek için bir savcıya silah çeker.
Tatar Ramazan Sürgünde(1992)(8,1-1434)
Agir Roman(1997)(7,8-8395)
Istanbul Kanatlarimin Altinda(1996)(7,1-2969)
Propaganda(1999)(7,1-7633)
Sans Kapiyi Kirinca(2005)(6,1-3323)
Kahpe Bizans(2000)(5,7-5693)
Berlin in Berlin(1993)(5,7-1087)
Hemso(2001)(4,6-1962)
bu filmde bir sahne vardır ki buraya yazılmayı haketmektedir:komser şekspir (kadir inanır) oyun için bir prens aramaktadır. aday olarak o an gözaltında bulunan herkesi getirirler ve sırayla oynatırlar. adaylardan biri gelir, sol elini yumruk yaparak "senin zincirlerinden başka kaybedecek neyin var! kır zincirlerini proletarya! kır zincirlerini proletarya'" diye bağırmaya başlar. bunun üzerine komser şekspir şöyle der: "ulan prens dediğin adam vatanına milletine bağlı olur bölücü adamdan prens mi olur götürün şunu".
(fredi - 1 Ocak 2008 04:49)
--- spoiler ---sinan çetin'in çıktığı sahne ve devamındaki pelin batu'nun öldüğü sahne hariç güzel filmdir. hatta kült olmaya adaydır. ama bu iki sahnede dibine kadar duygu sömürüsü vardır. bunun yanı sıra kadir inanır'ın hapisten çıkış anı (yağmur, milletin toplanması, hüzünlü gülümsemeler...) son derece hüzünlüdür. ama güzel bir hüzündür bu. öyle zorlama değildir.--- spoiler ---aynı adam hem duygu sömürüsünü hem de mükemmel doğal bir sahneyi nasıl çeker? sinan çetin'se çeker! böyle zıtlıkların adamıdır sinan çetin. hem çiçek abbas'ı çeker hem de şu bildiğimiz sinan çetin'dir.
(alieyi - 1 Kasım 2008 20:57)
hala içimde uktedir komser şekspir. farklı bir yönetmenle çok çok daha güzel, kült bir film olabilirdi. tekrar çekilse aynı kadroyla süper de olur aslında.
(alieyi - 9 Mayıs 2009 16:16)
bu filmle ilgili kafamda çok acayip düşünceler mevcut. sinan çetin'in propaganda'dan sonraki en iyi filmi bence. çiçek abbas'ı saymıyorum, o "early sinan çetin" kuşağına giriyor biraz. filmi iyi yapan şey, sinema dili ve tekniği falan değil. yönetmenin yarattığı dünyanın tutarlı olması daha çok. bir de eleştirelliği açısından baya sağlam bulduğumu belirtmek isterim. hatta mutlu sonla bitmediği için ve müzikleri için baya baya yukarı taşırım filmi.anlatayım. (burası izlemeyenler için spoiler)öncelikle komser şekspir'de kemalist (sinan çetin'in kemalizm ve devlet/polis eleştirilerini düşünelim) bir evrende, varolmaya çalışan türk insanları var. hep sert ve amansız olmuş bir komser yardımcısı (kadir inanır), kızının öleceğini öğrendiğinde ne yapacağını şaşırarak bu paradigmadan çıkmaya çalışıyor. fakat etrafına baktığımızda, başta babası (gazanfer özcan) olmak üzere, amiri, mesai arkadaşları... hepsi aynı evrenin parçaları. sert, soğuk, duygudan yoksun ve bir karakol ortamında "insan" bulabilmenin sıkıntıları arasında.diğer taraftan, şehrin içinde bu evrenin kıyısında köşesinde kalmış, resmi ideolojinin hiçbir zaman "insan" yerine koymayacağı tipler var. tatü hayati (ki bence filmin en sağlam karakteri, eski türk filmlerine selam çakıyor), müjde ar'ın oynadığı fahişe, tinerci eleman (mesut ceylan) memur avcı, mafya babası (özkan uğur) ve selahattin duman'ın oynadığı garip tipleme. bütün bunlar, devletin bir karakolundan başlayarak hayatı değiştirebilme çabasına giriyorlar. ne için? cemil'in kızının (pelin batu) gönlü olsun diye. bu önemli çünkü, ölüm kalım meselesi olmadan değişmek zor.resmi ideolojinin kemalizm olduğuna dair gönderme çok yerde var. mesela komser cemil'in "çok yalnızım be atam" dediği ve o sırada atatürk büstünün üzerine yansıyan polis otosu ışıklarının olduğu sahnede. mesela tatü hayati'nin çocuklara eroin sattıktan sonra paranın arkasına bakıp "hey güzel atatürk, memleketi emanet ettiğin gençliğe bir bak" dediği yerde. yarışmaya ekip halinde katılacakken, savcılığın ve emniyet güçlerinin ufacık bir meseleyi kocaman bir ordu ile çözüme kavuşturma gayretinde. bütün bunlar, sinan çetin'in türkiye'de resmi ideoloji okuması.bu karakterler, bu ideolojiden anti-kemalist olarak çıkmıyorlar aslına bakarsanız. finalde kadir inanır'ın "ankara'ya söyle... o kağıtları..." dediği sahneyi saymazsak. tiyatroya sığınıyorlar nihayet. hepsi hayatlarına yeni bir sayfa açma derdinde. ama hiçbiri ideolojik olarak değişiyor denilemez, çünkü zaten hiçbir zaman o ideolojiye hapsolmamışlar. burası önemli. resmi ideoloji bireyleri dönüştürmeye muktedir olamıyor. belki bir tek cemil'i yumuşatıyor. onun hikayesinde çünkü ölen kızı var.sinan çetin'in filme müdahil olduğu sahne, bir devrim sahnesi gibi okunabilir aslında. fakat karl popper'vari bir devrim sahnesi. yahut soros'un turuncu devrimleri gibi. önce ekranda beliriyor, emniyet güçlerine medyanın bağımsızlığını anlatıyor ve sahnede ölüme izin veriyor. bu sırada ekranları başındaki insanlar alkışlamaya başlıyor. şehrin her yanında alkışlar kopuyor. ve yönetmen, mülkiyet hakkı ve basın özgürlüğü üzerinden ideolojiden çıkışı işaret ediyor.filmde sular seller gibi duygu yüklenmesi olduğunu biliyorum ki, filmin zayıf tarafı bence. fakat çok komik espriler de mevcut, güçlendiriyor. oyunculuklar genel olarak baya iyi. film sürreal bir çizgide ilerliyor fakat oldukça reel bir atmosferi var. mantık silsilesi yönetmenin yakasını bırakmıyor bir türlü.neticede, sinan çetin, beğenirsiniz yahut beğenmezsiniz derdi olan bir yönetmen. propaganda'da yaptığı gibi burada da sistem eleştirisi sunuyor ama tamamen kendi bakışıyla. öte yandan, aykırı da bir yönetmen. popüler kültürün tam ortasında durup, böyle oyuncular kullanıp, aykırı işler yapabilmek, sansasyonel olmak önemli bir şeydir. teknik anlamda sinemasında bir yenilik var diyemem. fakat senaryoları iş yapar. tutarlı evrenler kurabilmesi bile tek başına önemli.
(cam irmagi tas gemi - 9 Mayıs 2009 16:55)
duygusal bağlamda bakarsak; tekrar tekrar izlenesi, yıkıp geçen bir film. ben bunu çıktığı zaman sinemada izlemiştim. ama o zaman küçüktüm, sadece gülünecek yerlerine güldüğümü, dramatik sahnelerinde ise uykumun geldiğini hatırlıyorum. an itibariyle yeniden izledim ve arada sırada izlemeye de karar verdim. --- spoiler ---ilk başlarda ambulansın hastaneye varmasına kadar olan bölümde, diğer karakterlerin bir şekilde o ambulansa denk gelmesi, en azından görmesi güzel bir düşünce oluşturmuş. ayrıca söylemeden edemeyeceğim bir yer var ki; o da esas kızın öğretmeninin kız bayılıyor diye oyundan çıkardığını babasına söylediği an. filmin ilerleyen kısımlarını izlediğimde, aklımın tekrar o sahneye yönelmesine engel olamadım. bir öğretmenin, hem de sanata gönül vermiş gözüken bir öğretmenin, hasta bir kıza ve babasına o şekilde davrandığını görmeyi kabullenemedim. anladım ki bazen suçluların, daha marjinal, daha sıradışı, daha alt seviye (kime göre, neye göre!) yaşamı olan insanların vicdanı, halk içerisinde kabul görmüş, bir şeyleri kanıtlama çabasında olan, kendini başarılı zanneden insanların vicdanından çok daha sağlammış. o kadar suçlunun, bir babanın kızına olan sevgisini tamamlamak, o sevgiyi yüceltmek adına yaptıkları işler tüylerimi diken diken etti. özellikle tatu; danyal'ın fenalaştığı sahnede, "tutucak bu oyun tutucak. bak ilk seyirci yamuldu bile." diyerek, yaptıkları işin yürekten gelmesiyle alakalı olarak neticelenmesini kanıtlıyor.--- spoiler ---diyeceksiniz ki; "baba bu bir film ya, sen niye kaptırdın bu kadar kendini, oyun oğlum bunlar, yavaş, bi sakin ol." ama filmin senaryosunun iyi olmasından mı, oyuncularının iyi olmasından mı, yoksa gerçekten hepimizin içinde bu duygulara kırbaç vuran bir dış yaşam olmasından mı bilmem, ben harbiden çok kaptırdım kendimi. film eleştirmeni değilim, tekniğinden anlamam, makyajdan, kurgudan bilmem neden anlamam. fakat ben bu filmin duygusunu anladım, o acıklı hikayeyi, o gerçekle ne kadar örtüşmez görünse de gerçeğin ta kendisi olan kurgu yaşantıyı anladım. biraz abartı olabilir bazı kısımları, ancak yapmacık değil. yapmacık olsaydı eğer, ağlatamazdı. ve yapmacık olsaydı eğer, kahkaha da attıramazdı. türk sinemasında böyle filmleri görmek insanı gururlandırıyor. kendi adıma ve benimle aynı düşüncelere sahip olanlar adına, böylesine bir yapım için teşekkür ediyorum. bir diğeri için (bkz: ağır roman)
(the nargiler - 29 Haziran 2010 03:10)
yıllar sonra bile unutulmayan bir replik barındıran film.'' yoki lan hiçbiriniz yoksunuz, ne bu binalar ne bu şehir ne bu trafik.nedir ulan bu yanılsama değilmi lan.gerçekliğin komik bir alegorisi aslında.aslında hiç biriniz yoksunuz.what is matrix ulan bu''
(vox veritas vita - 22 Ekim 2010 23:21)
ağlattı, güldürdü ,sonra yine ağlattı, sonra bi daha güldürdü...ya bende bi arıza var...ya da adamlar sağlam film yapmışlar.yok lan aslında gayet basit: özkan uğur
(bakerstreet - 5 Ocak 2011 05:19)
"baba anneme söyle öldüm, daha parlayabilirdim söndüm. ben masalımı da gördüm." diye biten türk filmidir.
(tarcinvemizika - 10 Nisan 2012 19:50)
su anda kanal d' de yayinlanmakta olan... yazmamak icin kendimi zor tutup yine yazmak zorunda kaldigim. her seferinde aglatan, sinan cetin'in en iyi filmi olup, kadir inanir'in da en iyi oyunculugunu gosterdigi turk sinema tarihinin en cok aglatan filmlerinden biridir.
(violethills - 2 Eylül 2012 14:23)
bide ilginç bişi oldu ben filmi serederken. filmi bursadaki galasında serettim yaşlı bi teyze filmin bi sahnesinde tutamadı kendini filmin akışına kaptırıp oyunculardan birine "hay salak şey tut be çenneni" die baırdı, bi alkış kıyamet koptu sinemada, sinan çetin falan ayağa kalktı..
(cameltosis - 23 Şubat 2001 11:31)
Yorum Kaynak Link : komser şekspir