• "sanırım bir mehter takımı ve bilgisayardan anlayan bir çocuk kullanılarak yapılmış.ikibuçuk yıl sonra editi: şimdiki fragman iyi olmuş."
  • "yakında yunanlı milliyetçi bebeler keşfeder. videonun altı küfür kıyamet olur. -you fucking mongols go back to asia-we fucked all greeks!!! geber pis papaz."
  • "fragmanı seyrederken yüzüğü kim taşıyor diye düşündüğüm film."
  • "pörtlek gözlü konstantin nutkunu resmen fifa 2000 seyircisi önünde atıyor, millet daha özel efektten falan dem vurmuyor mu, kıl oluyorum."
  • "ulubatlı hasan'ın ilk bayrağı era'ya diktiği filmdir."
  • "lan bi an kazanamıcaz sandım."
  • "senaryosu, muhtemelen şirketin altındaki bakkalın çırağına yazdırılmış olan film.çok para harcandı diye bir şeyi beğeneceksem kalkar devletin yaptığı yolları, köprüleri beğenirim."




Facebook Yorumları
  • comment image

    sanırım bir mehter takımı ve bilgisayardan anlayan bir çocuk kullanılarak yapılmış.

    ikibuçuk yıl sonra editi: şimdiki fragman iyi olmuş.


    (domine deyus - 16 Ağustos 2009 21:28)

  • comment image

    fragmanından anladığım kadarıyla kendisi önce ps3 ve xbox a , sonrasında ise pc`ye çıkacaktır grafikler çok da iyi değil çünkü.

    bildiğin oyun lan bu.

    3 yıl sonra edit: biz bunu yazdığımızda bu filmin fragmanı çizgifilm kıvamındaydı... nerden nereye...


    (halimiz duman - 16 Ağustos 2009 21:50)

  • comment image

    yakında yunanlı milliyetçi bebeler keşfeder. videonun altı küfür kıyamet olur.

    -you fucking mongols go back to asia
    -we fucked all greeks!!! geber pis papaz.


    (marpione - 17 Ağustos 2009 00:17)

  • comment image

    fazlasıyla "islami göndermeler" olduğundan yakınanların olduğunu gördüğümüz film. yahu arkadaş neyin kafasını yaşıyorsunuz bilmiyorum ki; o dönemde, hele ki orduda besmele ve tekbirsiz hiç bir şeyin yapılmadığını ilkokullular bile biliyorken. oysa ki, hollywood yapımlarında tüm ordunun önünde vaaz verip askerlerin üzerlerine kutsal tütsü ve kutsal su sallayan papazlara sesimizi çıkartmayız asla. çünkü adamlar o kadar kanıksatmıştır ki bize bunu, asla gözümüze kulağımıza batmaz. ancak bir türk filminde, peygamber ocağı olarak anılan bir ordunun kalbinde "çok fazla islami gönderme"den şikayet etmek, amiyane tabirle goygoyculuktan başka bir şey değildir.

    şöyle mi olsaydı acaba:

    fatih: "askerlerim! azizlerin yardımıyla istanbul mutlaka bizim olacak!"
    askerler: "haaleluuyah!!"*


    (trawmatolog - 6 Ocak 2012 10:24)

  • comment image

    osmanlı imparatorluğu'nun yok olduğunu, bu yüzden bu filmin yapılmaması gerektiğini söyleyen yazarların olduğunu bize göstermiş film.

    zaten o koduğumun yüzüklerin efendisi'ndeki yüzükler gerçekten vardı, sonra kayboldu da elemanın teki çıktı onu bulmaya gitti. harry potter da daha demin süpürgeye binmiş mecidiyeköy'den geliyordu metrobüs dururken. salak! binsene metrobüse..

    neyin acısını yaşatmış osmanlı bunlara anlamadım. var bi' çıkartamadıkları ama hadi hayırlısı.


    (sutyen kullanmayan memeli hayvan - 6 Ocak 2012 17:40)

  • comment image

    "çadırları basıp kadın çocuk demeden katleden, kız çocuklarını saçlarından tutup havaya kaldıran haçlılar, türk yiğidiyle sevişen gâvur kız, sefih ve alçak bizans imparatoru, kalleş, entrikacı bizanslılar , abartılı derecede milli değerlerine, inançlarına bağlı, doğruluk ve adalet timsali türkler, bir rönesans entelektüeli yerine milli görüş hatibi gibi gözüken bir fatih ki bizde sağ kesim fatih gibi bir dehayı hep böyle algılamak istemiştir*." filmin yapımcıları yukarıdaki öğeleri daha fragmanda, filmi tanıtmak için öne çıkarmışlarsa bu öğelere parmak basmak ve eleştirmek önyargı olarak tanımlanabilir mi?

    oysa biliyoruz ki:
    1) türkler, en iyimser sayıyla 100.000 kişilik bir orduyla her yönden kuşatılmış, tüm tedarikleri tükenmiş, kendilerinin onda biri büyüklüğünde bir savunmaya karşı savaştılar.
    2) bizans imparatoru halkı için destek aramak adına çok uğraştı, ve sonunda kaçabilecek yerde onlar için ölümüne savaştı. cesedini bile bulamadılar.
    3) o tarihte istanbul bünyesinde bir çok türkü de barındıran kozmopolit bir şehirdi, bunlardan bir kısmı savunmaya bile katıldılar. o yüzden şehrin savunucularının topyekün hristiyanlık propogandası yapmaları ve türklerden alenen "kafir" olarak bahsetmeleri akla yatkın görünmüyor.
    4) türkler, savaştan sonra şehri en azından belli bir süre yağmaladılar. fatih, ayasofya gibi önemli yapıların korunmasını sağlamış olsa da yağmaya engel olmadı, zaten olamazdı
    5) istanbul 4ncü haçlı seferi sırasında günlerce yağmalanmış, bu yıkımdan sonra da 1 milyon nüfuslu şehir 50 bin nüfusa gerilemişti. bu yağmadan en fazla nasibini almış olan yapılardan biri büyük hipodromdu (girişini süsleyen muhteşem at heykelleri* bugün hala venedikliler'in savaş ganimeti olarak san marco meydanı'nı süsler). bu sebeple fetih esnasında harap halde olması gerekirdi ve fragmandaki gibi törenlerde kullanılması söz konusu bile değildi.
    6) binlerce bizanslı (özellikle kız ve erkek çocukları) savaş esiri olarak köle pazarlarının yolunu tuttu. bunlardan bir kısmı özellikle ortadoğu prenslerinin şehvetlerini tatmin etmek amacıyla hediye olarak yollandılar.
    7) ulubatlı hasan bir efsanedir
    (bkz: istanbul'un fethi/@immanuel tolstoyevski)

    sonuç olarak bir sinema filminden tarih belgeseli beklemek yanlış olur. ama en azından "epik sinema"nın önemli bir örneği muhteşem "ridley scott" filmi cennetin krallığı kadar tarihi olaylara sadakati olsa, başımın tacı olurdu. oysa benim gibi sıradan bir tarih okurunun bile açıkça bildiği tarihsel gerçekleri bu denli göz ardı etmek, ihmalkarlık neticesi olamaz. kanımca bilinçli bir tercihin sonucur.

    bütün bunların önyargı mı olduğunu, yoksa "recep ivedik'in yapımcısı"nın yine milliyetçi muhafazakar abilere gaz verip gişe başarısına mı koşmayı amaçladığını birlikte göreceğiz.

    ayrica etnosentrizmden arinmis fetih oykuleri icin (bkz: istanbul'un fethi)

    bütün bu yazdıklarımıza fena bozulacak milliyetçi muhafazakar abilerimiz için önyıkama mahiyetinde edit:
    biz şanlı tarihimize methiyeler düzmek için değil, o zaman diliminde "gerçekte neler olduğunu bilmek" tutkusuyla tarih okuyoruz. ve aynı nedenle bu yazdıklarımızı bir takım dış mihrakların tesiriyle "şanlı tarihiniz"e çamur atmak" maksadıyla değil, o tarihte gerçekte neler olduğunu birilerinin söylemesi zorunluluğu adına yazıyoruz. bir tek fragmana bakıp fikir yürütmeyi doğru bulmayanların fragmanın 0:54-1:04 arasını tekrar izlemesini rica edeceğim. orada çizilen bizans tablosu tepkimin kaynağıdır.

    edit by so far so good so what: birşey eklemek istiyorum. bizans tarafında savaşan türkler olduğu gibi, osmanlı tarafında savaşan çok sayıda sırp ve bulgar birlik vardı. sayısal üstünlüğü bu kadar net yapan da budur aslında.


    (andrew - 7 Ocak 2012 02:02)

  • comment image

    pörtlek gözlü konstantin nutkunu resmen fifa 2000 seyircisi önünde atıyor, millet daha özel efektten falan dem vurmuyor mu, kıl oluyorum.


    (martin edilen - 16 Şubat 2012 09:00)

  • comment image

    şu haliyle istanbul'un fethinin filmi çekildi dedirtmez insana. ama umutluyuz; istanbul'un fethinin filmi bir gün elbet çekilecektir. onu çeken yönetmen ne güzel yönetmen, onu yazan senarist ne güzel senaristtir. (hadise de nazire yapılabiliyor muydu bilmiyorum ama çağrıştım)


    (ogatnefa - 17 Şubat 2012 01:02)

  • comment image

    an itibariyle sinemadan geldim ve hemen yorumumu yapayım: olmamış...

    --- spoiler ---

    bir kere, o gemileri karadan yürütme olayına o kadar az yer verilmiş ki, sanki sıradan bir olay gibi olmuş. fatih'in aklına nasıl geldi? ne tepkiler aldı? bunlar yok...
    varsa yoksa hasan'ın aşkı. ayrıca era ve hasan'ın birbirini sevmesi nassıl itici, resmen filmin içine zorla aşk sokuşturulmuş.
    sanki koca istanbul için verilen savaşı değil, jüstinyen'le hasan'ın kız meselesini izliyoruz sandım bi an. te allam.
    bir de filmin sonunda ayasofya'da fatih hristiyanlara seslendikten sonra hepsinin gülümsemesi ve bebeğin fatih'i sevmesi. kahkahalarla güldüm yemin ederim. kurgu adeta cüneyt arkınlı malkoçoğlu filmleri kalitesindeydi.
    rumeli hisarı'nın yapımıyla ilgili önemli bilgiler atlanmış gibi geldi bana. ya da ben de yanlış biliyor olabilirim ama dana derisi olayı vardı. bir de fatih'in imzası falan. her neyse, özetle: filmi izleyin ama sıfır beklentiyle.

    ---
    spoiler ---


    (2superfilm1den - 18 Şubat 2012 00:27)

  • comment image

    sözlüğe yazı yazmama kararımı, mesleğime, eğitimime ve savunduğum her şeye yönelik en galizinden bir küfür olması hasebiyle ilk ve son seferliğine bozduran film, makara israfı.

    grekçeyi anadil olarak bebekliğinden itibaren öğrenmiş, devlet-i ebed müdded'in uzun ömründe, klasik çağ dediğimiz devrinde ilk ve son olmak üzere kendi portresini kendi teşebbüsüyle yaptırarak kalıpları kırmış, devrinin en muazzam antik yunan eserleri koleksiyonlarından birisine hamilik etmiş, en dünyevi tutkularını şiirlerine konu edecek kadar dürüst ve açık sözlü, son bizans imparatorunun cenazesine tüm gerekli saygıyı emredecek kadar onurlu gerçek bir rönesans prensi olan fatih sultan mehmet hanı kastamonu ticanisine,

    yavuz sultan selim devrinden evvel nüfusunun yarıdan fazlası hıristiyan olan ve bizzat konstantinopol'ü kuşatan ordusunda on binlerce hıristiyan voynuk çerisi görev yapan bir dünya imparatorluk'u suudi arabistan çadır devletine,

    her biri son anlarını yaşadığını bilen ve tüm vakanüvislere nazaran, kaderinin ağırlığına uygun bir surette son anında bile vakarlı davranmış selef doğu roma ricalini ise akıl hastanesi kaçkınlarına çevirmiş,

    bu ülkenin varoluşundaki en keskin, en dramatik ve en önemli bir dönüm noktasını körfez bedevilerinin petrodolarlarına sırtı dayayıp olabildiğince çarpıtmış, esinlenme sınırlarını fersah fersah aşacak şekilde tarihi katletmiş, türk toplumuna yön vermiş en önemli serdarlardan birine, onun kişiliğini kendi çarpık ve sapkın tarih algısına uydurmak uğruna, alenen hakaret etmiş, bu toplumun kimliğini dünyaya açıklamasına yardım edebilecek en önemli bir rüya-projeyi, bir fırsatı karabasana çevirmiş "şey"dir fetih 1453.

    tarih bu rezilliğe alet olanları affetmeyecektir.


    (chevalier sans peur - 18 Şubat 2012 21:27)

  • comment image

    --- spoiler ---
    filmin sonunda fatihten kalan son şarabı kimin içtiğini kestiremediğim film.

    ayrıca bizans imparatorunun rumca isimlerini sayarak savunmayı hazırlarken fatih' in "edirnekapı'dan girer çapa'dan tramvaya bineriz, aksaray' da trafik vardır şimdi" gibi semt adlarını önceden patlatması manidardır. (bkz: yamuluyorsam düzeltin)
    --- spoiler ---


    (kolpaa - 21 Şubat 2012 00:31)

  • comment image

    filmin mantigi daha bastan tamamen yanlis. en azindan sinema teamulune gore. savas filminde hikayesi anlatilan hep zayif taraf olmaz mi. filmi izlenir kilan her zaman underdog'un nasil bir mucizeyle basarili olacagi degil midir? bu arada araya promosyonu yapilan sosyal degerler ideoloji falan serpistirilir.

    devasa gucune karsi hic bir amerikan yapimi ikinci dunya savasi filmi amina bile goruz bulent basgan modunda cevrilmez. band of brothers eninde sonuda ezici bir zaferle sona eren normandiya sonrasi avrupa cephesinde binbir zorluga gogus geren 105. parasut indirmeyi anlatir mesela. pearl harbour'da japonya pasifik'in patronu amerika ise gururunu korumaya calisan yeni oyuncudur mesela. thin red line (ya da oyle bir seydi iste) pasifik savasini anlatirken bir dolu kisisel hikayeye girer vs vs.

    fantezi bilim kurgu da da bu boyledir. empire guclu jedi order bitmis tukenmistir. ama star wars empire gozunden anlatilmaz. sauron ve hukmettigi orclar ve bilimum guneyli insanlar guclu, sarumanin uruk hai leri gucludur ama rohan ve gondor ancak kahramanlar ve mucizeler ve inanc ve fedakarlik ile kazanir. frodo eninde sonunda bir hobbittir yani. yuzuklerin efendisi isengard ve mordor gozunden anlatildiginda sauron propogandasi olur.

    diyecegim o ki istanbul'un fethini anlatan film defalarca kat fazla askere, kaynaga sahip zaten kazanmasi sadece zaman meselesi olan osmanli gozunden degil de kaybedecegi asikar olan bizans gozunden anlatilsa dunyaya pazarlanacak bir film olurdu. simdi ise osmanli propogandasi. oysa elinde muhtesem bir hikaye var. din kardesliginin avrupadan getirecegi destege guvenip sapa oturan bizans var, iki yuz yildir ufala ufala bir sur icine sikismis imparatorluk ve onun yasadigi travma var. onca felakete ragmen kahramanca dovusen, gercekten de istanbul'u cani pahasina savunan bizans askeri ve halki var. istanbul'un fethini onlarin gozunden anlatsan, kaybedilecegi kesin bir savasta ufacik zaferler kazanan kahramanlar olsa...sen ayni savas sahnelerini yine cek. istanbul yine fethedilsin. ulubatli yine diksin bayragi. ama bu kadar epik bir hikayede mutlaka olmasi gereken episode iii un baslangic sekansindaki there are heroes on both sides durumunu ver ama. ne bileyim, mesela halici kapatan zinciri ceken bizans gemisini anlat ayni zamanda bir kahramanlik hikayesi olarak. fatih cevap vermek zorunda kalsin karadan yuruterek. surlardaki ilk gedikler acildiginda sehrin dusmesini engelleyip fethi geciktiren, bu arada sehirden sevdiiklerinin kacmasini saglayan bir birligi anlat. (yarat yani oyle bir hikaye). iste o zaman satacak epik bir filmin olur elinde.

    kara murat malkocoglu tarkan bile her filmde mutlaka underdog olurlardi. imkansiz deneni yaparlardi. neredeyse her karesinde kudreti ovulen bir ordunun er ya da gec dusecegi asikar bir sehri fethedisini anlatmanin sinema acisindan ne onemi var? sovenist kitlelerin egolarini cilalamak ve yersiz asagilik komplekslerine merhem olmak disinda hic bir fonksiyonu yok bu filmin.

    oyunculuk en iyi yerinde vasat
    senaryo nanay
    sinematografi ortalama en fazla
    efektler, sesler isiklar ancak cok daha derin bir hikaye anlatiyor olsan gecer not alacak duzeyde. tek sattigi sey savas sahnesi olan bir film icin yeterli degil
    hikaye desen sinema acisindan banal otesi, devlet tarafindan siparis edilmis osmanlinin turke reklami gibi.

    sonra neymis emege saygiymis

    yok daha neler

    sen bu hikayeyi pic et goz gore sonra da emege saygi iste. iyi yapsaydin da begenip ovseydik kardesim. gosteririz artik ilkogretimde propaganda belgeseli diye.


    (pangaean - 21 Şubat 2012 10:31)

  • comment image

    film hakkında aklıma gelen izlenimlerimi aktarayım. (öncelikle, sayfalarca yorumun tamamını okuyamadım, tekrar olursa baştan özür diliyorum)

    --- spoiler ---

    - fatih karakterini beğendim. iyi oynamış eleman.
    - akşemseddin facia. oyunculuktan ziyade, bu kadar önemli şahsiyet, filmde yan oyuncu bile değil. orası facia. oyunculuk zaten ayrıca facia.
    - ulubatlı zina yaptı resmen. aferin
    - fatih namaz kıldırıyor. yok böyle şey. tam fantezi bu sahne
    - hadi kıldırdın namazı, niye kuzeye doğru kıldırıyosun? kıble mi değişti?
    - hem sonra, hangi namaz abicim bu? 29 mayıs 1453 sabahı olduğuna göre sabah namazı. neden ayetleri içinden okudu o zaman fatih? sabah namazında dıştan okur imam.
    - yeniçerinin biri can çekişiyor, yavukluma şöyle böyle söyle diyor. iyi de ne yavuklusu bu? yeniçeriler evlenemezler ki!
    - film sayesinde 15. yüzyıl bikini modası hakkında fikir sahibi olduk. bizans imparatoru havuz sefası yapıyor, yanında bikinili hatunlar. abicim, 20. yüzyılın ikinci yarısında icat edilmedi mi bu bikini denen meret? hem sonra.. bizans imparatoru havuz sefasında, 15. asırdayız, hatunlar çıplak değil! azıcık gerçekçi olun yaa
    - filmi seyrederken sanırsın ki şehri fatih değil de hasan fethetmiş!
    - haa bi de, ulubatlı hasan 36 ok yemeyecek miydi efsanevi rivayete göre?

    ---
    spoiler ---


    (ilbertus - 22 Şubat 2012 22:30)

  • comment image

    bir tarihçi olarak filmi izlemek istiyorum. ancak yoğun iş durumumdan dolayı izleyemedim. marmara üniversitesi yeniçağ bölümü hocalarından prof.dr. ahmet şimşirgil hocanın bu filmle ilgili nefis ve harika yorumunu sözlük ailesiyle paylaşmak istiyorum buyrun okuyun:
    fetih 1453 ve düşündürdükleri
    prof. dr. ahmet şimşirgil

    on yedi milyon bütçeli gişe rekorları kırmaya aday dev bir film, gösterime girdi. “fetih 1453”. okuyucularımdan gelen yoğun sualler üzerine film hakkında bir yorum ve değerlendirme yapmayı konunun ilgilisi olarak kendime vazife gördüm.

    öncelikle şunu belirtmeliyim ki tenkit ve tahlil, her ne olursa olsun ortaya konulan bir eser hakkında kazançtır. artı ve eksi yönlerini göstermesi bakımından, gelecekte ortaya çıkacak eserlere bir anlamda projektör vazifesi görecektir. oysa son yıllarda tenkide tahammül edemez bir yapımız ortaya çıkmaktadır ki asıl bu durum düşündürücüdür. hemen,“öyleyse izlemeseydin”, “beğenmiyorsan sen daha iyisini yap” ucuzculuğu başlamaktadır. kişinin eksiğini görmesi veya gösterilmesi onun sonraki eserleri için daha iyiye ve güzele ulaşmasında en önemli itici güç olacaktır. şayet yapılan tenkitler yanlış ve hatalı ise ona da eser sahipleri gereken cevabı vereceklerdir.

    film için benim şahsen ilk ve en önemli yorumum şu olacaktır. son zamanlarda tarihimize art niyetli, yanlı, peşin fikirli bakışlardan ve hükümlerden öte bir film ortaya çıkarılmıştır. bu çok önemlidir. zira bu güne kadar tarihimize bu kadar objektif bir bakışı görmek maalesef mümkün olmuyordu. bu konuda benim, “şah ve sultan” romanı ile “muhteşem yüzyıl” dizisi hakkında değerlendirmelerimi okuyanlar ne demek istediğimi anlayacaklardır.

    “fetih 1453” filminde konu bütünlüğünün yanı sıra, osmanlıların ve bizans tarafının savaş hazırlıkları, kuşatma boyunca maddi manevi çabalamaları, gayretleri elden geldiğince verilmeye çalışılmıştır. kostümler, mekânlar, efektler, savaş sahneleri gerçekten etkileyici olup bu güne kadar bize ait olanların en iyisidir diyebileceğim. ancak bu ifadelerim filmde eksikler yok manasına gelmemektedir. kostümlerde ciddi eksiklikler ve yanlışlar varsa da benim konum olmadığı için girmeyeceğim. ancak tarihi hadiselerdeki eksiklikleri iki bölümde özetleyeceğim. belirttiğim gibi bu film aynı bütçe ve çalışmayla ve aynı zihniyetle iki kat daha güzelleştirilebilirdi. sadece olaylar ve hadiseler yerli yerince oturtulabilmiş olsaydı. bu konuda o kadar acemilikler ve hatalar olmuş ki insan hayıflanmadan ve üzülmeden edemiyor.

    filmde tarihi hatalar ve yanlışlar

    fatih ilk seferinde karamanoğlu ibrahim bey’le karşılıklı görüşmekte ve kendisini azarlamaktadır. hâlbuki ibrahim bey elçilerini gönderecek ve yeminle anlaşma akdine muvaffak olacaktır. kendisinin fatih’le görüşmesi ise yoktur.

    fatih filmde, karaman seferinde iken şehzade orhan’ın tahsisatının altı yüz bine çıkarılması talebiyle gelen bizans elçilerini, huzurundan kovar gibi uzaklaştırmaktadır. oysa tarihte böyle olmamıştır. padişah kendilerini güler yüzle karşılamış, sükûnetle dinlemiş ve “yakında edirne’ye döneceğim, orada görüşür sizi arzularınıza kavuştururum, şeklinde manidar bir cevap vermiştir. fatih bu görüşmeden sonra da bir daha bizans’tan gelen anlaşma taleplerini geri çevirecek ve savaş hazırlıklarını başlatacaktır.

    yine filmde fatih, rumeli hisarının inşası emrini edirne’ye döndükten sonra vermektedir. hâlbuki karaman seferinden dönerken evvelce yıldırım bayezid han tarafından yaptırılan güzelcehisar’ın yanına gelecek ve karşı yakada yeni hisarın yerini tespit ettikten sonra inşası ile ilgili hazırlıkların başlatılmasını isteyecektir.

    nitekim bu hareketini gören bizans imparatoru, fatih’i rumeli hisarının yapımından vazgeçirebilmek için, padişah edirne’ye döndükten sonra bu defa son derece yumuşak bir üslupla yeni bir name kaleme aldıracak ve elçilerine her ne pahasına olursa olsun anlaşma yapmaya çalışınız, ne isterse veriniz diyecektir. oysa filmde imparator neredeyse namesinde fatih’i tehdit etmektedir.

    fatih’in bu elçilere, babası döneminden itibaren ilişkileri kısa fakat veciz bir biçimde ifade eden mükemmel bir konuşması, hitabı ve muazzam bir cevabı vardır. “benim gücümün eriştiği yere başkalarının hayalleri dahi yetişemez” nutku buradadır. fakat bu konuşma maalesef filmde geçmemektedir.

    daha da garibi filmde fatih, bu sözleri bizans elçilerine değil de kendi adamlarına söylemektedir. sanki kendi devlet adamları kim olduğunu bilmiyorlarmış gibi onlara bir de “ben sultan mehmed’im” demesi pek gülünç kaçmıştır.

    şahi denilen ve istanbul surlarını sarsan muazzam topları dökmede bir tek macar urban’ın gösterilmesi ve öne çıkarılması son derece yanlış olmuştur. fatih’in bir makina mühendisi olduğunu, şahi topların çizimini ve balistik hesaplamalarını bizzat kendisinin yaptığını artık mısır’daki sağır sultan bile duymuştur. dört şahi toptan üçünü osmanlı mühendisleri musluhiddin ve saruca sekban dökmüştür. birini ise bizans’tan alacaklarını tahsil edemeyen ve işsiz kalıp fatih’e gelen macar urban dökecektir. hatta urban dökeceği topun çizimlerini görünce şaşıracak, dehşete düşecek ve “dökerim ama mermisini yapamam” diyecektir. fatih ise ona sen orasını düşünme diyecektir.

    öte yandan savaş sırasında sanki tek bir şahi top varmış imajı da yanlış gitmiştir. nitekim urban’ın da ölmesine sebep olan şahi top parçalandığında fatih’in, dökümü aylar alan ve onarılması imkansız olan bu topun tamir edilmesini istemesi pek garip olmuştur. bu sözü ancak beş yaşında bir çocuk söyleyebilirdi.

    filmde edirne’de sefer için hazırlıklar yapan fatih, sıkıntıdan halüsinasyonlar görmektedir. böyle sıkıntılı bir rüyada ecdadı osman gazi parmağına yüzüğü takamadan kanter içinde uyanır. yanına gelen ve hatırını soran hanımına “ya ben istanbul’u alırım ya istanbul beni” der. bu hangi aklın ürünüdür bilemiyorum. evet yemek var, tuz var, biber var amma tuzu ve biberi yemeğin dışına döküyorsun. sonrada hadi afiyetle ye bakalım diyorsun. deniz savaşından sonra anlaşma imzalamak için gelen bizanslı elçilere, kararlılığını göstermek için söylenen bu sözleri yatağında hanımına karşı söyletmek pek ince düşünceli (!) bir fikir olsa gerek!

    yine macar urban fatih’in hizmetine kendisi gelmiş iken filmde ulubatlı’ya kaçırtılmıştır. buna belki kurgu diyenler olacaktır. neticede yanlış olması bir yana akıl mantık sınırlarını zorlayan bir sahnedir.

    urban’ın kızı, ulubatlı hasan’ın sevgilisi rolündeki kız figürü (era) ise tamamen kurgu olduğu için bir değerlendirme de bulunmak istemiyorum. ancak istanbul fethini ve dolayısıyla fatih’i konu edinen bir tarihi filmde böyle bir kurgu gider miydi konusu tartışmaya pek açıktır. zira bir osmanlı yeniçerisinin bir hıristiyan kızla ordu içinde bu kadar birlikteliği, filmin neredeyse tamamen bu kurgu üzerine oturtulması, ulubatlı’nın hıristiyan kızının dua ve muskasını boynuna takıp gezmesi, o muskayı öpmesi tarihin gerçekleri bakımından tamamen hayal mahsulü olduğu gibi kabul edilebilirlik yönü de yoktur.

    edirne’de savaş hazırlıkları sırasında gerekli gayreti göstermediği için gece yarısı saraya çağırılan çandarlı hadisesi aslına uygun bir şekilde anlatılamamıştır. çandarlı o görüşmeye elinde altın ve gümüşlerle dolu bir tepsi ile çıkmış ve fatih’le arasında bir konuşma geçmişti. bu konuşma filme müthiş bir zenginlik ve güzellik katabilirdi. oysa bu yapılmadığı gibi sultan mehmed’e vezirine karşı “ya şehid veya murdar olursun” gibi hiç kullanmadığı ifadeler kullandırılmıştır.

    kuşatmanın başlangıcında bizans imparatoru ile ii. mehmed surların önünde bütün güçleri ile karşı karşıya gelerek konuşuyorlar. ne filmdeki etkileyici sözlerin ne de böyle bir karşılaşmanın aslı esası yoktur. bu karşılaşmanın “cennetin krallığı” filminden bir esinlenme olacağını her iki filmi izleyenler anlayacaklardır. aslında -ne ihtiyaç varsa- filmin daha birçok sahnesini başka film ve efektlere benzetmek de mümkündür. nitekim son sahnede padişah, kucağına bir çocuğu alıp sevdiğinde çocuğun hareketleri izleyicilerin ağzından son zamanlardaki bir dünya liderinin ismini hatıra getirivermiştir.

    filmde osmanlı divan görüşmelerine yakışır neredeyse tek bir sahne yoktur. fatih’in huzurunda vezirlerin kavga eder gibi atışmaları, kaş göz oynatmaları, padişahın ok talimi yaparken çandarlı’yla tartışması olacak bir şey değildir. çandarlı sadece divan toplantılarında fikirlerini beyan edecek sonrasında ise fethin gerçekleşmesi için çaba sarfedecektir. yine çandarlı’nın devlet adamlarına “padişah askeri, orduyu kırdırıyor” gibi serzenişleri ve ifadeleri, askerin ayaklanmaya kalkışmaları gibi sahnelerin tarihi hiçbir gerçekliği yoktur.

    filmdeki bir hata da fetih günlerindeki hadiselerin karıştırılması olmuştur. 20 nisan’da cereyan eden ve istanbul’un fethindeki en önemli hadiselerden olan dört geminin kuşatmayı yararak istanbul’a girmesi filmde kuşatmanın sonuna doğru 15 mayıs’ta gösterilmektedir. bu ana kadar osmanlılar bir kez umumi hücumda bulunmuştu. hâlbuki filimde en az üç kez hücum yapıyorlar ve neredeyse ordu kırılıyor gibi gösteriliyor.

    20 nisan deniz savaşında osmanlı donanması, istanbul’a yiyecek ve yardım getiren üç ceneviz ve bir bizans nakliye gemisini yenikapı önlerinde karşıladı. şiddetli lodosta manevra yapamayan kürekli osmanlı gemilerini kolayca yaran yüksek bordolu ceneviz gemileri haliç’e girdi. filmde bu başarısızlık bizans tarafında, sanki osmanlı donanması kırıldı diye sunulmaktadır. hâlbuki kırılan bir taraf yoktur.

    bizans’ın bu deniz savaşı sonunda, şehre her an yardım alabilecekleri inancı artmış ve moralleri yükselmiştir. ancak bu durumu içki ve kadınlarla eğlence âlemleri ile göstermeleri de açıkçası bizans halkına bir hakarettir. ülkesi, hürriyeti, canları tehlikede olan bir milletin duygu ve düşüncelerini yansıtmaktan öte sahnelerdir bunlar. bu durum bizim klasik kadın figürleri gösterme hastalığının bir belirtisi olsa gerektir.

    ulubatlı’nın karşısında sıraya geçmiş askerlerin tek tek söz alıp isyan çağrısı yapması, ulubatlı’nın bu askerlerden birini öldürmesi ve dağılın deyince dağılmaları da basit bir kurgudur ve gerçekle bir ilgisi yoktur.

    fatih’in hocası, büyük âlim akşemseddin’in savaşın son döneminde ortaya çıkması ve onun da yanlış bilgilerle donatılması büyük eksikliktir. fatih’e küçüklüğünde istanbul fethi idealinin akşemseddin tarafından aşılanması, filmde bir karede de olsa verilebilirdi. ayrıca fethin ilk günlerinden itibaren akşemseddin, fatih’in yanındadır. ancak bunlar hiç görülmez. ortaya çıktığı sahnede ise eba eyyub’ün kabrinin bulunması vardır. hâlbuki bu hadise fetihten sonradır. akşemseddin’in naklettiği rüya hadisesi ise olmamıştır. kabrin bulunmasını bizzat fatih isteyecektir.

    ayrıca “köse” lakabıyla meşhur olan şeyh akşemseddin’i filmde bir anda gür ve beyaz sakallarıyla görenler herhalde oldukça şaşırmışlardır.

    son hücumdan önce kılınan namaza, fatih imamlık yapmaktadır. oysa padişahların camide, seferde, savaşlarda orduya imamlık ettiğine dair hiçbir kayıt yoktur. padişah hocaları veya devrin büyük âlimleri namaz kıldırmaktadırlar. filmde böyle bir hataya düşmeye de gerek yoktu sanırım.

    fatih sultan mehmed son hücumdan önceki ateşli nutkunda askerini galeyana getirmek gayesindedir. fakat kendisi galeyana gelmekte asker ise ninni dinliyor havasındadır. bu durum ikinci sınıf roldekilerin oyunculuk kalitesinin düşüklüğüne bir işarettir.

    ulubatlı’nın surlara bayrak diktikten sonra tek başına kalması, okları yedikçe ve ölüme yaklaştıkça ağzından bir allah lafzının çıkmaması da pek garipti. hâlbuki bizanslı tarihçiler dahi ulubatlı’nın, surlarda uzun süre direndikten sonra geriden gelenlerin önlenemez bir şekilde mevziyi tuttuklarında iki surun arasına düştüğünü önce rükû sonra secde halini aldığını ve allah diyerek can verdiğini belirtmektedirler. ulubatlı’dan sonra surların üzerine kimsenin çıkmaması fethin nasıl olduğunu gölgede bırakmaktadır.

    ulubatlı hasan’ın justinyani’yi öldürmesi ise fantezidir. zira justinyani, son hücumda yaralanmış ve şehir düşmeden gemisine binerek kurtulmaya muvaffak olmuştur. aldığı yaraların tesiriyle çok geçmeden de vefat edecektir. justinyani senaryo gereği ulubatlı hasan’la çarpıştırılsa dahi yara alarak kaçmasına imkan verilmiş olsaydı tarihe daha uygun düşerdi. akabinde vuku bulan çarpışmalarda şehir elde edilebilirdi.

    imparatoru ise, son ölüm kalım sahnesinde, lukas notaras ile has bahçede gezinti yapar gibi konuşturma yapmak nasıl bir kurgu ve mantıktır anlaşılamamaktadır. hâlbuki çarpışmaların bizzat içerisindedir. kaçmakta olan justinyani’ye yalvaracak ise de yolundan çeviremeyecektir. ardından kendisi de o kargaşada öldürülecektir.

    fatih hakkında bu kadar net bilgiler hemen her tarih kitabında bulunduğu halde tahmin dahi edilemeyecek basit yanlışlara düşülmesi şaşırtıcıdır. nihayet istanbul’un fethi gibi çağ açıp çağ kapatan bir hadiseyi yabancı müzikle değil de osmanlı’ya has musiki (mehter) ile güçlendirilse, padişahın hocalarının fetihteki tesirleri işlense ve fatih’e özgü tavır ve davranışlar tam manasıyla sunulsa filme daha muhteşem bir ruh verilebilirdi.

    fatih’in kişiliğine uymayan noktalar

    fatih sultan mehmed’de oğlunu sevmeyen, karşılaştığında boş gözlerle “kim bu çocuk, nereden çıktı” dercesine bakan bir baba imajı var. hatta düştükleri bu garip durumu muhtemelen görüyorlar ki son sahnede iğreti bir biçimde baba oğul sarılma sahnesi ayarlıyorlar. bu sırada onları izleyen bayezid’in annesinin, nihayet oğluma sarıldı dercesine duygulanarak ağlamaklı hali de gerçekten sırıtmaktadır. oysa fatih sultan mehmed’in oğullarına ve torunlarına karşı müşfik tavrı kaynaklarca belirtilmektedir.

    keza aynı durum fatih’in babası ii. murad han için de belirtiliyor. fatih tahta çıkarken babasının naşı yanına varıp kendisine beni şefkatle sarmayan kollar vs. gibi ifadelerle sitemini belirtiyor. oysa ii. murad han oğlu mehmed’i çok sevmekte ve kendisinin her bakımdan mükemmel yetişmesi için üzerine titremekteydi. nitekim oğlu henüz on iki yaşında iken tahtı kendisine devretmesi, varna savaşına gitmek için rica ettiğinde kendisine bir zarar erişmemesi için kabul etmemesi ve fakat fetihnameleri onun adına yazdırması nihayet kendisine nasihatler ederken “ey benim biricik ciğer-parem olan oğlum” deyişi her şeyi ifade etmiyor mu?

    fatih fetihten sonra istanbul’a at üzerinde girerken hocası akşemseddin ise yayan yapıldak kendisine yetişebilmek için koşturmaktadır. keşke bütün yazılı eserlerde görüldüğü üzere beraber at üzerinde gittiklerini ve bu sırada padişahın hocası hakkında söylediği sözleri yansıtsalardı. hocasına kıymet vermez hali fatih’in şahsiyetiyle tamamen çelişmektedir.

    fatih’in şahsiyeti ile alakalı olarak bu kadar hata ve yanlışları yapanların, katılmasalar dahi yine pek çok yazarımızın belirttiği bizanslı kızların fatih’e çiçek sunma hadisesini atlamaları da manidardır. şayet işlenmiş olsaydı fatih’in şahsiyetini yansıtan mükemmel bir tablo olurdu.

    evet, savaş hali anlıyoruz. padişahın gergin anları ve sahneleri olacak fakat filmdeki baştan sona gergin, telaşlı ve neredeyse saldırgan bir fatih tipi gitmemiş. hatta fatih’in en meşhur yönü tasavvurlarını, düşündüklerini hissettirmeyen ve zamanı geldiğinde uygulayan biri oluşudur. bu halleri ile onun, sakin, otoriter ve kararlı bir portre çizmesi gerekirdi. ne yazık ki tam tersi olmuş.

    yine umumi hücumlardan bir netice elde edilemeyince, savaşa küsmüş bir halde çadırına kapanan fatih’in çaresiz halleri, kırılan tespihinin üzerinde tepinmesi onun kişilik yapısı ile hiç örtüşmemektedir. zira fatih her zorluğu aşmaya çalışan, asla yılgınlığa düşmeyen, maneviyatı çok güçlü bir şahsiyettir. onun fetih sırasındaki buluşları havan topu, yürüyen kuleleri, lağım savaşları, gemilerin karadan yürütülmesi gibi halleri bunun en bariz kanıtıdır.

    fatih tahta çıktığında avrupa’nın, bizans’ın hatta karamanoğlu’nun ümitlenmesi, onu başarısız görmeleri gerçektir. ancak bunlardan hareketle filmde fatih’i halkının sevmediği ve ondan bir başarı beklemedikleri gibi bir imaj çizilmiştir.halkın çarşı pazarda olumsuz konuşmaları ile bu imaj perçinleşmiştir. son dönemlerde bazı tarihçilerin de dillendirdiği bu görüş yanlıştır. fatih’in çocuk yaşta tahta çıktığında sergilediği tutum, tavır ve davranışlar onun başarısız değil bilakis fevkalade yerinde tavırlar gösterdiğinin delilidir. bu konuda “kayı 2” kitabımın okunmasını tavsiye ederim.

    bütün bunlara rağmen art niyetsiz olarak çekildiğini hissettiğim “fetih 1453” filmini görülmeye ve izlenmeye değer bulduğumu belirtiyor daha güzel eserlerin verilmesini diliyorum. zira tarihimiz bu konuda dünyanın en zengin koleksiyonlarını içermektedir.


    (avcikurt - 23 Şubat 2012 10:29)

  • comment image

    senaryosu, muhtemelen şirketin altındaki bakkalın çırağına yazdırılmış olan film.çok para harcandı diye bir şeyi beğeneceksem kalkar devletin yaptığı yolları, köprüleri beğenirim.


    (hasan c - 8 Nisan 2012 14:58)

Yorum Kaynak Link : fetih 1453