Radio Days (~ Radyo günleri) ' Filminin Konusu : Woody Allen'dan, radyonun altin günleri ve kendi çocuklugu üzerine ilginç bir film. New York Rockaway Beach'de, 1940'larin karmasik ortaminda yasamlarini sürdürmeye çalisan bir isçi sinifi ailesinin hayatlarinin, radyo dünyasinin parlak yildizlarininkine geçirildigi 'Radyo Günleri', dönemin caz müzigini de ustaca yansitiyor.
Ödüller :
Crimes and Misdemeanors(1989)(8,0-49485)
Hannah and Her Sisters(1986)(7,9-60802)
Zelig(1983)(7,8-37049)
The Purple Rose of Cairo(1985)(7,7-42366)
Husbands and Wives(1992)(7,6-24948)
Interiors(1978)(7,5-16431)
Broadway Danny Rose(1984)(7,5-21517)
Stardust Memories(1980)(7,3-20681)
Another Woman(1988)(7,3-13127)
Shadows and Fog(1992)(6,7-14857)
A Midsummer Night's Sex Comedy(1982)(6,7-16934)
September(1987)(6,6-8261)
BAFTA : "BAFTA Film Award-Best Costume Design"
ayni isimli filmde*, bir eve giren hirsizlar, calan telefonu acarlar. populer bi radyo programindan canli yayinda odullu yarisma sorusu sorulmaktadir. soruyu dogru yanitlarlar ve soyduklari evin sahiplerinin buyuk odulu kazanmasina neden olurlar
(amelie - 21 Mart 2002 13:03)
amerikan orta sınıf bir ailenin gündelik yaşantısından izleyiciye temsiller sunan woody allen filmi. woody allen, filmde, radyonun 1940'lı yılların toplumsal yaşantısında ne denli önemli bir rol oynadığının altını çiziyor esas olarak. allen, savaş sırası ve öncesi dönemden tutup çıkarıyor filmini; 1950'lerde televizyonun amerikan toplumunda yaygınlaşması, yine bu dönemde hissedilen ikinci dünya savaşı sonrası etkileri ve toplumsal dönüşümün hemen öncesine denk geliyor filmin vurguladığı zaman dilimi: radyonun altın çağı - ve esasında son çağı olan 40'lar. "radyo günlerinde", radyodan gelen sesler ile gündelik hayatın nasıl etkileştiğini görüyoruz: radyo hayaller kurduruyor, şarkılar söyletiyor, üzüyor, acılara ortak ediyor, yasa boğuyor, savaş haberleri veriyor, heyecanlandırıyor, çocuklara masallar anlatıyor. radyo, orta sınıfın hayatındaki boşlukları dolduruyor adeta. farklı bir deyiş ile, orta sınıfın gündelik yaşantısına eşlik ediyor; bünyesinden çıkan türlü ses ile, toplumsal bir dönemin sonuna tanıklık etmekte olan insanların hayatlarına "fon müziği" oluyor. radio days ile woody allen, kimi zaman otobiyografik, kimi zaman belgeselvari bir tutumla, bundan 60 sene önceki hayatların ışığını günümüze taşıyor...
(blue skies from pain - 27 Aralık 2008 02:29)
woody allenin mia farrow döneminde çektiği bir film, en iyilerinden biri belki de.olmazsa olmaz allen oyuncularından dianne wiest de bea teyze rolundedir.otobiyografik nitelikler olduğu söylenebilir.maskeli adam, sally abe enişte gibi unutulmaz tipler vardır filmde.müziklerin de güzelliğine dikkat çekmek lazım, özellikle de kuzen ruth un south american way ile yaptığı dans pek hoştur.
(flut - 22 Ekim 2002 20:32)
anneyi oynayan insanin sesi size ne kadar tanidik geldi bilmiyorum ama, filmin sonuna kadar zor dayanip, imdb'den killanarak baktigimda yanilmadim: bayan, marge simpson'i seslendiren, julie kavner cikti. film cok iyi. 1987.(bkz: annie hall)(bkz: manhattan)(bkz: zelig)(bkz: crimes and misdemeanors)(bkz: hollywood ending)
(set - 22 Ekim 2002 23:40)
her planı birer fotoğraf karesi olan filmlere örnek teşkil edecek bir film. filmi izlerken ah be keşke zaman makinası icat edilse de 1940ların newyork'una gidip birkaç kare fotoğraf çekme fırsatı yakalasam die düşündüm. (zaman makinası icat edilse gidip fotoğraf mı çekicen mal mısın demeyin kardeşim ,sanatçı adamız işte anlayın hehehehe) herneyse lafı karıştırmayalım, bu aralar woody allen filmlerine taktım oturup onları izliyorum. radio days'ı izlemedim sanıyodum ama meğersem yarım yamalak izlemişim zamanında, hatta bazen durup dururken kafamda beliren "i hear the cannons roar, is it the king approaching?" cümlesi de bu filmden kalmaymış. (şizofrenliğe doğru gittiğimi düşünüyodum :p) bak gene laf karıştı, patronla kavga ettim ondan çeneme vurdu galiba. neyse filme dönecek olursak; televizyonun dünyaya damgasını vurmadan önce radyonun populer olduğu dönemler anlatılıyor. filmde orson welles 'in ünlü marslılar dünyaya saldırdı* anonsunu görüyoruz bu anons 1938 yılında yapılmış olduğuna göre sanırım film 1938-1944 dönemini kapsıyor bu durumda. yani tam 2. dünya savaşının patladığı, japonların pearl harbor 'ı bombaladığı döneme rastlıyor. amerika 2. dünya savaşını radyoyla yaşıyor bir nevi. tabi o zamanlar 100 küsür kanallı tvler yok piyasada, insanlar tek kanallı radyoya talim olmuş durumdalar, o yüzden dinledikleri her program onlar üstünde büyük etki yaratıyor. annem zamanında orhan boran ve yuki 'ye mektup gönderip yuki'nin imzasını istediğini anlatmıştı da şaşırmıştım. radyo zamanlarının bu kadar güzel yansıtıldığı bir film mutlaka izlenmeli diye düşünüyorum. keşke türkiye versiyonunu da yapsalar.filmin soundtracki de bir harika. durun listesini de veriim,the flight of the bumblebee - harry james"dancing in the dark ""chinatown, my chinatown""let's all sing like the birdies sing""september song ""body and soul "- benny goodman "in the mood "- glenn miller "i double dare you"- larry clinton "you're getting to be a habit with me""la cumparsita ""carioca ""tico tico "- denise dumont"begin the beguine ""opus one ""frenesi""all or nothing at all "- todd field "the donkey serenade""you and i "- tommy dorsey "paper doll ""pistol packin' mama""south american way "- carmen miranda "if you are but a dream" - frank sinatra "if i didn't care "- the ink spots "schloff mein kind""i don't want to walk without you "- mia farrow "remember pearl harbor"-"babalu "- xavier cugat "they're either too young or too old""that old feeling""(there'll be blue birds over) the white cliffs of dover "- glenn miller "i'm gettin' sentimental over you"- tommy dorsey "lullaby of broadway ""american patrol"- glenn miller "take the 'a' train "- duke ellington "you'll never know ""one, two, three, kick"- xavier cugat "just one of those things ""you'd be so nice to come home to "- diane keaton "night and day "
(venus - 7 Aralık 2009 16:42)
filmde bea teyzenin şişko sevgilisiyle arabada mercimeği fırına verdiği sahnedeki marslılar muhabbeti nin yarattığı panik de ayrıca hoştur.(bkz: orson welles)(bkz: war of the worlds)
(flut - 22 Kasım 2002 19:52)
radyo günleri bugünün internet günleri gibi değil. seçenek azmış o zamanlar, insanlar daha mutlu. yapılacak onca şey var şimdi, insanlar daha doyumsuz. vudican güzel güzel anlatıyor biz de izliyoruz.
(ya iste boyle senden naber - 11 Kasım 2010 23:16)
woody allen'in amarcord'u.
(aclik sampiyonu - 5 Mart 2011 19:35)
woody allen'ın kendi çocukluk yıllarını ve radyoyla maceralarını anlatan başarılı bi filmi(bkz: woody allen)
(cheja - 14 Temmuz 2000 15:32)
vai ve soulfly ile yaptigimiz radyo kayitlari butunu.. http://ssg.sourtimes.org/ adresinden cekilebilir..
(ssg - 11 Ekim 2000 17:08)
çocukluğun buruk tatları.--- spoiler ---"i never forgot that new year's eve when aunt bea awakened me to watch 1944 come in. i've never forgotten any of those people or any of the voices we would hear on the radio. though the truth is, with the passing of each new year's eve, those voices do seem to grow dimmer and dimmer."--- spoiler ---
(electra on azalea path - 20 Ağustos 2011 23:14)
bir kitle haberleşme aracının insanları birbirinden uzak tutmadan, aksine onları birleştirerek hayatımızda yer edinebildiğini anlatan otobiyografik woody allen filmi. 1940'ların ilk yarısında amerika'da radyonun ne denli hayatın içinde olduğunu eğlenceli bir dille anlatıyor film. filmin çekildiği dönem ise televizyonun, radyonun yerini işgal ettiğinin (onun yerine geçtiğinin değil ama) artık inkar edilemez olduğu bir dönem. filmin sonunda allen, çocukluğunun radyo kahramanın ağzından "acaba gelecek kuşaklar bizi hatırlayacak mı?" gibi bir laf ediyor. bu filmi sırf onu hatırladığı için çektiği bile söylenebilir. kitle iletişim araçlarının yaygınlığı arttıkça insanların birbirinden uzaklaştığı, gerçek kişilerin birer telefon numarası veya facebook/twitter hesabına dönüştüğü günümüzde bu filmden çıkartılacak bir çok ders var. çocukluğu 1990'larda, 2000'lerde geçen bir yönetmen, 2040'lı yıllarda çocukluğuna ilişkin böyle bir film yapabilecek mi, yaşayan görür. radio days, teknolojinin insanın hayatını kolaylaştıran bir araç olmaktan çıkıp başlı başına bir amaç haline gelmesinin insana neleri kaybettirdiğini veya onu nelerden mahrum bıraktığını göstermesi bakımından ayrıca üzerinde durulması gereken bir yapım.
(ben ruhi bey nasilim - 11 Ocak 2012 02:05)
woody allen'in yaptığı işler arasında izlemesi en zevkli ve komik olan filmidir kanımca. kendi küçüklüğünden yola çıkarak çektiği otobiyografik filmin seyir zevki öylesine yüksektir ki film bittiğinde daha sürmeliydi hissi yaratmıştı bende, teyzeye ne oldu şimdi koca bulabildi mi acaba gibi sorular da kafamda uçuşmuyor değildi hani. özetle woddy allen'in nasıl bir mizahi bir zekası olduğunu görmek için izlenilebilecek başyapıt.
(smlsml - 9 Ağustos 2012 19:56)
(bkz: cazla alakali bir insanim)(bkz: cemal tusmel koyu)(bkz: iman gucu)
(ssg - 22 Mart 2001 16:11)
televizyon ve internetle büyümekten olacak, radyoyla aram hiçbir zaman iyi olmadı. seçme şansının olması, olmamasından her zaman daha iyi tabi. ama insan, seçme şansının olmadığı durumlara karşı garip bir özlem duyuyor. seçim şansı, belki de şeylere bütünüyle bağlanıp kendimizi vermemizi engelliyor. geriye dönüp baktığımda, en sevdiğim albümlerin hep kırık dökük bir sony walkmende defalarca dinlediklerim olduğunu görüyorum. kasetleri kalemle sarardık nostaljisi değil, insan bir şeye mecbur kalınca sanki onu sevmeyi öğreniyor. tevekkeli değil, 7 milyar insanın çoğunu haline şükreden fakirler oluşturuyor.radyo da aslında böyle bir mecburiyet. filmde anlatılan yıllarda, filmde anlatılan ailenin belki de karşılayabileceği tek eğlence ve her ferdi bir ucundan tutuyor, dört elle ona sarılıyor. ateşin başında toplanmış bir kabile, vaizin etrafını saran bir kalabalık. her biri farklı bir programı seviyor, görülmeyen bir kuklacı bile kıymete biniyor. kısıtlı seçeneklere kimse aldırmıyor, çünkü fazlasını bilmiyorlar. sesten ibaret söylence, dinleyicinin hayalgücüyle tamamlanıyor. radyo günleri geride kalalı çok oldu. şahsen buna aldırıyor değilim. biçimler değişiyor, seçenekler artıyor. seçmek zorunda kalmamanın rahatlığını, seçeneklerin sonsuzluğuna değiştik. huzuru, yeni ufuklarla takas ettik ve bilmediğimiz bir yöne ilerliyoruz; önemli değil. çünkü insanın durumunu en çok yoksunluk belirliyor ve biz hep olmayanı, olamayanı vazgeçmeden, bıkıp usanmadan düşlüyoruz.ben bu filmi pek sevemedim, çünkü sonunda sanki herkes kaderini kabulleniyor. bu varoluşa ihanet, bir umut kisvesi altında sunulan bu çaresizliği reddetmek gerek. “suffering is part of the human condition and it comes us to all.” insan zor da olsa bu acıyı kucaklamalı ve ayağa kalkıp koşmalı. çünkü yeterince insan haline şükrediyor ve dünya bu şekilde kötüye gidiyor.
(jack in the box - 22 Ağustos 2014 23:03)
o kalabalık curcunalı aile yapısıyla neşeli günleri hatırlattı bana. hele dianne wiestin canlandırdığı bea karakteri ayşen grudanın aynısı.
(remixtherobot - 17 Ekim 2014 01:45)
film, dönem filmi denilince ilk aklıma gelecek film konumuna yükselmiş durumda. çok eğlenceli bir anlatıma sahip, aynı zamanda kostümler, mekanlar son derece iyi. oyunculukların hiç birisi sırıtmıyor. anlatılmak istenen çok sade bir şekilde size sunuluyor: her şeyin bir devri vardır ve yıllar geçtikçe sönüp gider, unutulur. bunu da en iyi, karakterlerden birinin ağzından duyabiliriz: --- spoiler ---"gelecek kuşaklar bizim hakkımızda bir şeyler duyacak mı merak ediyorum. sanmıyorum belli bir süre sonra her şey geçiyor. ne kadar ünlü olduğumuzun veya dinleyiciler üzerindeki etkimizin hiç önemi yok."--- spoiler ---tabii ki biz bunları radio days'de olduğu gibi güzel bir şekilde aktarmayı başarırsak hiç bir şey eskimez ama her şey döneminde güzel buna da karşı çıkmak imkansız. filmden aklımda kalan diğer şeylerden biri ise: --- spoiler ---lucky strike, ulan şu an ucuz diye içmek zorunda kaldığımız o boktan sigara meğerse 1940'larda baya rağbet gören bir sigaraymış, çok şaşırdım. ayrıca yahudilerin oruç tuttuğu bir dönemde amcanın sırf radyo dinliyolar diye yan komşuya kızıp dışarı çıkması ama bi saat sonra döndüğünde ağzından çıkan şu laflar şaşırtmıştır: "günahlarımı affettirmek için mi oruç tutuyorum ben? günahlarım nedir benim? kimi kızdırdım ki ben? tek günah işçilerin patronları tarafından sömürülmesidir. bakın problem insanla hayali süper bir yaratık arasında değil. problem insanla dünyadaki zenginliğin yüzde 90'ınını elinde tutan zenginler arasında" der ve kalp krizi geçirir. doruk noktasında böyle bi son gerçekten hiç beklemiyordum. aklımda kalan bir başka sahne ise kuyuya düşen kızın ölmesi haberinin canlı yayında verilmesi ve sahnenin son planında araba farının yavaş yavaş karararak planın bitmesi sahneyi daha etkileyici kılmış diyebilirim.--- spoiler ---son olarak ise filmde gerçekten çok iyi müzikler var. bunlardan en çok iki tanesi hoşuma gitti biri "ı don't want to walk without you" mia farrow diğeri ise ''south american way'' carmen miranda
(emrento - 19 Ocak 2015 18:43)
radyodan vantrilok dinleyen ev hanimi, filistinde yahudi devleti kurulmasi icin cocuklara para toplatan haham, tatile nereye giderse daha iyi koca bulabilecegini hesap eden muzmin bakire tiplemeleriyle woddy allenin radyolarin evlerin krali oldugu televizyon oncesi yillari anlatan hayli keyifli otobiyografik filmi.
(bijou - 19 Kasım 2004 21:01)
(bkz: south american way)
(herbaliser - 30 Mayıs 2005 14:18)
woody allen'in cocuklugunu sonradan sagda solda izledigimiz seth green'in canlandirdigi, muzikleriyle bambaska alemlere goturen, hafif taslamali, nostaljik, tadindan yenmez film. diane keaton finale dogru cikip bir de sarki sunar ortaya. kendi sesi midir bilinmez ama woody'nin iki degismez aktrisini ** ayni filmde gormek guzeldir.
(genetikci - 4 Aralık 2005 09:33)
Yorum Kaynak Link : radio days