• "cagin vebasi. (bkz: prezervatif) kullanilarak buyuk olcude korunulabilir. not: turklerede bulastigi kanitlanmistir"




Facebook Yorumları
  • comment image

    üçüncü ayın sonunda* yapılan anti hiv testinde kesine yakın sonuç alınabilen hastalık. test zamanı için verilen üç ay ise bilim adamları tarafından saptanan en kötü ihtimaldir. örneğin on kişiden dört tanesinin test sonucu altı hafta sonra,dört tanesinin sekiz hafta sonra ve iki tanesinin de on iki hafta sonra pozitifleşeceği ileri sürülür. yani siz en geç tepki veren iki kişiden biri olsanız bile üç ay sonunda yapılan testin güvenilirliği yeterlidir.sanıldığının aksine bir insana hiv bulaşma olasılığı çok yüksek değildir ama pimpirikli ve kuruntulu insanlar ya bulaş olduysa diye üç ay boyunca* kendilerini yemektedirler. hiv psikozuna göre ilişkiye girdiği kişi kesinlikle aids hastasıdır ve korunmasız olarak girdiği bu ilişkiden mutlak suretle hastalık kaparak çıkmıştır. hep en kötü ihtimaller düşünülür. halbuki karşıdaki insan hiv taşıyıcısı olsa bile hastalığın kapılacağı kesin değildir.

    en riskli bulaş yolu ortak şırınga* kullanımıdır. daha sonra sırasıyla anal, vajinal ve oral temas yolu ile cinsel ilişki gelir. oral temas ile bulaş riski oldukça düşüktür. özelllikle verici durumdaki partner için oral seks yolu ile bulaş sıfıra yakın bir ihtimaldir çünkü penisine yada vajinasına kan veya cinsel sıvı bulaşması ihtimali düşüktür. vajinal ve özellikle anal ilişkide vücutta tahribat fazla olduğu için virüs geçişi daha fazla olmaktadır. korumalı cinsel ilişkilerde, bahtsız bedevi değilseniz ve kutup ayısı çiftleşme döneminde çölde tatile çıkmadıysa bulaş sorunu yoktur.

    kısacası tek eşli olunmalı veya güvenilmeyen kişiler ile cinsel ilişkiye girilmemeli. hadi bir eşeklik yapıldı ve korunmasız olarak ilişkiye girildi. o zaman üçüncü ayda(ki artık üç hafta içinde durumu bellli eden test yöntemleri geliştirilmiştir) strese mahal verilmeden test yaptırılmalı. bu süre zarfında ankisiyeteye kapılınmamalı, efendi uslu durulmalı.


    (osmangazi86 - 16 Mayıs 2009 02:10)

  • comment image

    insan üretimi bir virüsün* yol açtığı hastalık.

    biraz paranoyakça gelebilir ancak ben hipotezimden emin gibiyim. benim teorim bu virüsün prezervatif firmaları tarafından üretildiği (belki de ilaç firmalarınca desteklendiği) yönünde.

    kondomların kullanım tarihine bakınca 1800 lü yıllarda artan bir kullanımı olduğunu görüyoruz. tabi o zamanlar cinsel yolla bulaşan ciddi bir hastalık olmadığı için sadece doğum kontrol amaçlı kullanılıyordu. 1900 lü yıllarda kullanımının artıyor, ancak 1960-1970 li yıllarda kontrasepsiyon için ilaçların çıkmasının ardından büyük bir düşüş izleniyor. tesadüf bu ki aids ilk olarak 1981 yılında tanımlanıyor.

    ortaya atılan iddiaya göre virüs insanlara şempanzeden geçiyor ve daha sonra insanlar arasında da yayılmaya başlıyor. şimdi bu hikaye iyi güzel de birkaç sorum olacak isviçreli bilimadamlarına:

    1) milyonlarca yıldır şempanzeden insana geçmeyen virüsün şimdi mi geçesi tuttu?

    2) diyelim ki daha önce geçmiş ama teknolojik imkanlar olmadığı için tanımlanmamış. bütün viral hastalıkların tarihte bir şekilde tanımlanmış olduğunu görüyoruz, aids'in ilk yazılı belgesinin 1981 yılına ait olması biraz garip değil mi?

    3) günümüzde neredeyse bütün viral hastalıkların etkin bir antiviral tedavisi olmasına rağmen, hiv virüsünün sadece üremesini yavaşlatan antivirallerin üretilebilmesi (antijenik değişim bahane edilerek) şanssızlık mı? yoksa bu şekilde bir hastanın ömür boyu ilaç kullanması sizin için daha mı elverişli?

    4) son sorum prezervatif firmalarına: böyle bir virüs olmasa sikseniz takmam o balonu biliyorsunuz değil mi? (muhtemelen biliyorsunuz)

    son söz: medyada bu kadar korku saçılan ve uğruna prezervatif kampanyaları düzenlenen aids'in, bir hastanın en aktif ve virüs yükü en fazla olan döneminde bile bir vajinal ilişki esnasında %0.1, anal ilişki esnasında %1 bulaşıcılık oranı olduğunu biliyor muydunuz? kondom kullanımının bu bulaşıcılığı %100 engelleyemediğini? (hepatit b'nin zaten aşısı var, hepatit c'nin cinsel ilişkiyle bulaşıp bulaşmadığı bile kesin değil) tavsiyem bu aşamadan sonra tabi ki güvenli seks ve tabi ki sike sike kondom kullanmak, hiç bir zaman risk almaya değmez. ancak ortada dönen oyunlardan da biraz kıllanmaktan kimseye zarar gelmez diyorum ve gecenin bu saatinde neden bu konu hakkında bu kadar yazdığıma anlam veremeden sözlerimi noktalıyorum.


    (ooioo - 15 Nisan 2011 03:29)

  • comment image

    chuck palahniuk un rant romanında şöyle bahsedilen hastalık..
    "kissinger ın 1974 yılında ulusal güvenlik konseyi ne sunması gerekn raporunu okudunuz mu? henry kissinger ın ücüncü dünya ülkelerindeki aşırı nüfus artışının, amerikalıların geleceğini büyük ölçüde tehdit ettiğini yazdığı o raporu okudunuz mu? nasıl olduğunu? afrika nın madenlerine ve doğal kaynaklarına nasıl ihtiyacımız olduğunu? bu muz cumhuriytlerinin nüfus çok fazla artınca nasıl dağılacaklarını? amerika nın refahını ve siyasi dengesini korumasının tek yolunun, ücüncü dünya nın nüfusunun azaltılması olduğunu?
    aids virüsünün 1975 yılında ortaya çıkmasına şaşırmamız mı gerekiyordu?
    "nüfusu azaltmak" terimiyle ne kastetildiğini anladınız mı?

    "afrika da aids enfeksiyonlarındaki patlama, misyonerlik hastanelerindeki hristiyan gönüllülerinin, oralı çocuklara çiçek ve difteri aşılarını aynı enjektörle yapmasıyla başladı, bunu nasıl açıklarsınız? bu size tanıdık geliyor mu? milyonlarca çocuk olması muhtemel. bu , batı afrika nın bazı bölgelerinde 1976 ile 1980 yılları arasında enfeksiyon eğrisinin yüzde 0.7 den yüzde 40 a nasıl çıktığını açıklamıyor mu? "


    (xavier - 24 Nisan 2011 14:31)

  • comment image

    aids, bilmemne über güçlerin silah olarak üretip de tam başarılı olmayan mikrobu falan değildir, aids in tedavisi yıllardır bulunamıyor bunda ilaç firmalarının etkisi falan var da değildir.

    kısaca, milyon dezenformasyon hastalığıdır.

    1) aids biyolojik silah olarak geliştirilirken labovatuardan sızmış başarısız bir silahtır.

    hayır. aids, maymunlarda (şempanze)lerde var olan bir mikroptu. bunu hayvanları avlayıp yiyen kişiler tarafınca, bu hayvanları avlarken yaralanmalarından sızdığı, buradan da insanlara geçtiği, buradan haiti-jamaika gibi bölgelere yayıldığı ve amerikaya geçtiği tahmin ediliyor. bunların hepsinin olasılık olarak gerçekleşmesi birkaç onyıl olduğu gibi yüzyılları da bulmuş olabilir.

    doğada virüsler hala mutasyona uğruyor ve bizim bilmediğimiz ileriki tarihlerde yenileri de çıkabilir. aids de bunlardan biriydi.

    2) aids, ilaç şirketlerinin zengin olması için çözümü kasten bulunamayan hastalıktır.

    hayır. aids, kendini replike ederken replikasyonu tekrar kontrol eden enzimi üreten dna dizilişinden yoksun bir virüstür. dolayısı ile aids, kendini replike ettiğinde 1den 100e kadar baz hatası verir. kısacası aids bir tür grip virüsü gibidir, sürekli evrimleşir. bundan dolayı ilaç şirketleri büyük yatırımlar yapıp karşılığında bir hiç almak istemezler. bunun yerinde anti-viral ilaçlara kasar, klasik aşı geliştirme metotları ile uğraşmaktansa özel tedavi metotları üzerinde çalışırlar.

    ayrıca, aids hastalarının çoğu afrikalı ve doğu avrupalı fakirlerdir ki bunların alım güçleri bu ilaçlara yetmez. aids epidemik bir hastalık da olmadığından sadece kuzey amerikalı ve avrupalı yüzbinküsür hastadan gelir peşine koşmaz.

    3) aids e bağışıklık kazanan insanlar var, onlardan biri de biz olabiliriz?

    hayır. hiv virüsü t hücrelerinde üzerinde özel bir tür proteine tutunur. bu protein bazı şanslı kişilerde bulunmaz, dolayısı ile hiv t hücresini enfekte edemez. yani savaşarak değil, bir tür imkansızlıktan ötürü hiv bu insanları enfekte edemez.

    4) hiv öldürür.

    hayır. hiv eğer aids safhasına ulaşılmazsa kontrol altına tutulabilir. hiv kanda belirtilen düzeyin üstüne çıkmadıkça aids oluşmaz. bu da hastanın teoride çok uzun yaşamasına el verir.


    (sozlukte bulunmayan kelime - 22 Mayıs 2011 20:12)

  • comment image

    bir dönem şey vardı. sinema salonundaki koltuklara aids'li şırınga yerleştiriliyormuş. oturan kişinin kaba götüne batan şırınga, kişiye aids virüsünü bulaştırıyormuş. hatta ve hatta koltuğa ''artık sen de bizdensin'' tarzı bir not bırakılıyormuş. nedense bu aralar aklıma gelip duruyor 90'lara ait bu gerzek furya yahut söylenti.


    (edgenabby - 4 Eylül 2011 21:35)

  • comment image

    hiv virusü kendini geliştirip solunum yoluyla taşınmadığı sürece sanırım yakalanmayacağım hastalık. ki solunumla bile en az 10 metreden bulaşacak ki bana bulaşabilsin. sevişgen bir canlılarla münasebetim bu seviyede.


    (2001 kral filmdir - 3 Eylül 2012 23:07)

  • comment image

    1980'lerin başında abd'de birkaç erkek eşcinselde ve uyuşturucu bağımlısında tespit edilen kazanılmış bağışıklık yetersizliği sendromu. tam olarak ne olduğu ve nereden çıktığı bilinmediği gibi nasıl yayıldığı da o dönemde tam olarak anlaşılamadığı, bunun yanında salgının kısa sürede çok fazla insanda ortaya çıkması ve hastaları kısa sürede öldürmesi ile birlikte neredeyse bütün 1980'ler boyunca dünya çapında büyük bir paniğe neden olmuş virütik hastalık. özellikle 1984 yılında ünlü hollywood aktörü rock hudson'a bu teşhisin konulması ve bir yıl içerisinde ölümü, hem hastalığın popülaritesini hem de duyulan paniği daha da artırmıştır. hastalığın özellikle abd'deki erkek eşcinsel topluluğunu vurması ve kısa sürede bu gruptan çok fazla sayıda kişinin bu hastalıkla teşhis edilmesi, 1969'da stonewall isyanı ile başlayan ve 1970'lerde önemli bir ivme kazanan lgbt hareketinin ağır derecede yara almasına ve daha fazla ayrımcılık, korku ve dışlanma ile karşılaşılmasına neden olmuştur. bu panikle beraber, bir şekilde hiv virüsü bulaşmış insanlara yönelik tecrit ve dışlanma durumları artmıştır.

    hastalığın özellikle erkek eşcinseller arasında hızla yayılmasının nedeninin sık seks partneri değiştirmek ve güvenli olmayan cinsel ilişkiye girmek(kondom kullanımı o dönemde yaygın değildi), uyuşturucu bağımlıları arasında hızla yayılmasının nedeni ise şırınga değiş-tokuşu olarak belirtilmektedir. bir başka hızlı yayılan grup da, sık kan transferleri yaptırması gereken hemofili hastaları grubu olmuştur. bununla birlikte genel rakamlara bakıldığında bu hastalığın birincil yayılma şekli, ezici çoğunlukla heteroseksüel(karşıcinsel) cinsel ilişkidir.

    1980'lerin sonuna doğru hem hastalıkla ve nasıl bulaştığıyla ilgili bilgilerin artması hem de güvenli seks/kondom kullanımı/tek kullanımlık şırınga/kan transferlerinin güvenlik altına alınması vs ve kamuoyu bilinçlendirme çalışmalarıyla panik azalmaya ve hastalığın yayılması kontrol altına alınmaya başlamıştır. ayrımcılık konusunda özellikle abd'de kan nakli sırasında virüs bulaşmış ryan white adlı 14-15 yaşlarındaki gencin okulunda yaşadığı ayrımcılığı ve tecridi medyaya taşıması ve ciddi şekilde popüler olup destek kazanması ile aids konusunda bilinçlenme artmıştır (white 1990'da ölüyor). 1991 yılında freddie mercury'nin ölümü, 1992'de david kirby'nin ölüm döşeğindeki fotoğrafının benetton tarafından reklam olarak kullanılması, 1993 yılında tom hanks'e oscar kazandıran aids hastalarına karşı ayrımcılığa dair philadelphia filmi, aids bilinçlenmesi konusunda kamuoyuna yansıyan önemli kilometre taşlarıdır.

    dünyada bunlar yaşanırken türkiye'de bu hastalık ülkemize ne zaman sıçrayacak konusu(ve korkusu) gündeme gelmiş, bu merak ülkenin 1985 yılında ilk teşhis edilmiş aids hastası olan mürteza elgin ile giderilmiştir. ulaşabildiğim hiç bir kaynakta bahsedilmemiş ama muhtemelen eşcinsel olan, ülkenin popüler müzik alanındaki kişilerle çalıştığı belirtilen elgin ülkenin gündemine oturmuş, panik türkiye'ye de bulaşmış, elgin yoğun ilgiden bunalınca izini kaybettirmiş, ülke basınında "murti nerede?" korkusu yayılmıştır. 1992'de ölen ülkenin bu en medyatik aids hastasının cenazesi, hastalık bulaşır korkusuyla önce ilaçlı suyla yıkanmış, sonra naylona sarılmış, çinko tabuta konularak bir kireç kuyusuna gömülmüştür (oha!). öte yandan aids ülkemizde hiç bir zaman çok ciddi boyutlarda bir salgına ulaşmadı diyebiliriz. sağlık bakanlığı verilerine göre, mürteza elgin'den beri ülkemizde 4303 hiv pozitif, 921 aids kişi tespit edilmiş(kaçı halen hayatta, bilinmiyor).

    günümüzde aids hala önemi koruyan, ciddi ve tehlikeli bir hastalık olsa da, sahraaltı afrika dışında salgının yayılmasının ciddi şekilde önüne geçildiğinden, dahası bu hastalığı tedavi edici ve virüsün yayılmasını durdurucu tedavilerin geliştirildiğinden sözedebiliriz. öte yandan sahraaltı afrika'da durum ciddi anlamda korkunç boyutlarda, kimi bölgelerde hiv pozitif kişi oranı %50'ler seviyesinde dolaşmakta. bu ülkelerde ortalama yaşam beklentisini kimi yerlerde 40 yaşın altına düşüren, ciddi bir ekonomik çöküş yaşatan ve çok fazla sayıda hiv pozitif yetim çocuğun ortaya çıkmasına neden olan ciddi bir epidemi.

    tüm bu gelişmelere rağmen hala toplumsal dışlanma ve önyargı ile karşılaşan hiv pozitif kişilere destek olmak ve toplumda genel olarak aids'e karşı bilinç oluşturmak için kurulmuş pozitif yaşam derneği'ne şu adresten ulaşabilirsiniz.


    (iwillshowyouwhatitmeans - 24 Kasım 2012 23:42)

  • comment image

    korunmak için sadece tek eşli olmanın ve kondom kullanmanın yeterli olmadığı kan transferi sırasında da bulaşabileceğinin bilinmesi gereken immün yetmezliği. aids'li biri kan toplayan bir kuruma bağış yapar. bu kan labaratuara analiz için gider. o gün 30 adet kanı tahlil etmesi gereken mikrobiyolog, 29 tanesini test eder ama sonuncuya geldiğinde mesai bitmek üzeredir ve arkadaşıyla konsere yetişmesi gerekmektedir ve sonuncu kan torbasına da ertesi güne iş kalmasın diye "sağlam" etiketi vurup hastaneye yollar. siz de yaralanmış ve kan kaybetmektesinizdir. bu kan torbası size verilir ve 2 ay sonra aids olursunuz. işte böyle bulaşması daha da acı vericidir ne yazık ki. ihtimalin ihtimali ama türkiye'de yaşanmış olabilir.

    ingiliz bilimler akademisin’de belgelerle konuşan ed hooper:

    ‘aıds’in kaynağı batılıların afrika’daki deneyleri’

    ed hooper’ın 9 yıllık araştırmaları, aıds’in çıkış noktası olarak, 1950’li yılların sonlarında abd’li ve belçikalılar tarafından çocuk felci aşısı bulmak için kongo’da açılan bir kampı işaret ediyor. afrika’da milyonlarca çocuk, aıds’li aşılarla kobay olarak kullanılmış!

    john vidal

    çeviren: kağan güner

    11 eylül 2000 tarihinde, ingiliz bilimler akademisi, royal society 340 yıllık tarihinin en ilginç oturumlarından birini yaşadı.

    john vidal’ın konuyla ilgili makalesinden de okuyacağınız gibi, bilim araştırmacısı ve gazeteci ed hooper’ın 9 yıllık araştırmaları, aıds’in çıkış noktası olarak 1950’li yılların sonlarında abd’li ve belçikalı bilim insanları tarafından belçika kongosu’nda çocuk felci aşısı bulmak için açtıkları bir kampı işaret ediyor.

    bu kampta şempanze böbreklerinden üretilen aşılardan bazılarının aıds virüsünü içerdiği iddiası ortaya atılmış durumda. hem de kuvvetli belgeler eşliğinde. yüzyıllardır hıv ile genetik akrabalığı olan sıvcpz virüsünü taşıyan vahşi şempanzelerin insanlarla teması sonucunda, aıds’in ortaya çıktığı bugüne kadar kabul edilen bir görüştü. bu görüşün arkasında da köktendinci hıristiyanlık ideolojisi vardı. şu anda batı basınının konuşmadığı bir gerçek te bu. zira batılı bilim insanları bugüne kadar, afrika’lıların maymunlarla cinsel temasta bulunduklarını, homosexuel ilişkilere girdiklerini, toplu sex yaptıklarını dile getirip durdular. bu hıristiyanlık ahlakı perdesinin arkasında da, afrika’daki misyonerlik çalışmalarına devam ettiler.

    1980’li yılların ilk yarısında, yani aıds’in patladığı yıllarda, afrika’dan avrupa başkentlerine gelen uçaklar geri gönderildi. 1984 ve 1985 yıllarında thy nin londra’ya sefer yapan uçakları heatrow havaalanında ilaçlandı. batı aıds’den örtülü bir ırkçılık çıkarmaya başladı. batı nın aıds ile mücadele adı altında yaptığı ırkçılığın ilk hedef kitlesi afrika’lılar ve üçüncü dünya ülkeleri insanları oldu. kendi toplumlarında ise eşcinseller. daha sonra çokeşliliğin aıds’e neden olduğu iddia edildi. batının aıds vesilesiyle yeni bir ahlakçı teori üretme çabası sonuç vermedi de değil.

    fakat bugün bir kez daha öğreniyoruz ki, aıds’in arkasında da sömürgecilik ve emperyalizm çıkıyor. afrika ülkeleri ve halkları, batılı ilaç tekelleri tarafından bir deney laboratuvarı olarak kullanıldı. orta afrika’da 1950’lerin sonlarına doğru, milyonlarca çocuğa ‘çocuk felci’ aşısı yapıldı. üstelik afrika’da çocuk felci vakası görülmemişken. aşılanan çucukların büyüdüğü 1960’lar ise afrika’nın içsavaşlar ve bağımsızlık savaşları yüzünden büyük nüfus göçleri yaşadığı yıllar. yani hıv virüsünü barındıran milyonlarca çocuk bu yıllarda afrika’nın değişik bölgelerinde büyüdüler. ve sonuç... bugün afrika aıds’in pençesinde kıvranıyor. bm’nin uyarı ve yardım taleplerini hiçbir batılı ülke duymuyor. aşıyı üretenler ‘’biz maymun böbrekleri kullanmadık’’ diyorlar. fakat böbreklerin abd ve avrupa’ya gönderildiğine dair belgeler 12 eylül’de ingiliz bilim akademi’sinde kamuoyuna sunuldu.

    bugün batı, bilimin ‘’itibarını’’ korumaya çalışıyor. kimsenin bilim insanlarına güveni yok. hele ingiltere’de ‘’deli dana krizi’’nden sonra hiç kimse bilim lafını duymak istemiyor. ‘’bilim çevreleri’’ hala hayvanlardaki bse’nin insanda cjd’ye dönüşüp dönüşmeyeceğini tartışıyor. bu tartışma süredursun, ingilter’de önümüzdeki 5 yıl içinde tahminen 10 milyon insanın bse’den öleceğini söyleyenler var. aslında yapılan bilimin değil, mcdonalds’ın itibarının korunmaya çalışılması. doğu afrika veterinerlik enstitüsü başkanı dr. gordon scott, kongo’da aşıyı üreten grubun iddiaları yalanlamasını, ‘’çünkü tazminat ödemekten korkuyorlar’’ diye yanıtlıyor. 35 milyon ölünün tazminatı nasıl ödenir? diğer kuşaklara zincirleme taşınan ve daha milyonlarca can alacak bir geleceğin tazminatı nasıl ödenir? ve en önemlisi ‘’yalan’’ın bilimde bir tazminatı varmıdır?

    aşağıda okuyacağınız makale, 12 eylül 2000 tarihli the guardian gazetesinin g2 eki kapak haberi.

    gazetenin bilim yazarı john vidal tarafından kaleme alınan makaleyi kağan güner çevirdi..

    yıl 1959. belçika kongosu..

    tüm afrika’da değişim rüzgarları esiyor. afrika ülkeleri avrupa’nın sömürge devletlerinden koparak tek tek bağımsızlıklarını kazanıyorlar. stanleyville’de (şimdiki kisangani kongo) belçika kongo’sunun başkentinde kendi kaderini tayin hakkı için ayaklanmalar sürüyor. tüm ülke kaosun içinde. burada, ekvatorun tam üzerinde yapılan deneyler ve alınan kararlar, dünyanın en az bilinen bu ülkesinde yapılanlar, yıllar sonra dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca insanın yaşamına maloldu.

    50’li yıllarda abd ve avrupa’da çocuk felci salgını..

    bu yıllar, avrupa ve amerika’nın korkulu salgını, polio (çocuk felci) ile uğraştığı yıllar. polio virüsü yaygın bir virüs olup, genellikle orta şiddette bir nezlenin semptomlarına neden olur. fakat bazen de omuriliğe sıçrayıp felce yolaçar. savaş sonrası batı’nın hijyenik olmayan günlük yaşam koşullarında, çocuk felci bebekler ve çocuklar arasında hızla yayıldı. salgın abd ve ingiltere’de onbinlerce çocuğu felç bıraktı. aşı olmak için yada ayaklarına metal destek taktırmak için kuyruklarda bekleyen binlerce çocuğun görüntüsü bugünkü aıds kurbanlarının fotoğraflarından farklı değildi. abd devlet başkanı roosveelt ne yapacağını bilemez durumdaydı. insanlar evlerinin camlarını açmıyorlar, yüzme havuzlarına gitmiyorlardı. salgın korkusu tüm toplumu sarmıştı.

    aşı bulma çabaları...

    viroloji ve immünoloji hızla ilerlemekle beraber, bilimsel araştırmalar arzu edilen seviyede değildi ve global çapta, daha etkili ve ucuz bir çocuk felci aşısının bulunması için bilim grupları, ilaç endüstrisi tarafından ticari amaçlarla birbirleriyle yarıştırılıyorlardı. çocuk felci için iki aşı türü üzerinde çalışılıyordu. bunlardan biri ıpv-inactived polio vaccine, iğneyle tatbik edilmekteydi; diğeri ise opv-oral polio vaccine, ağızdan tatbik edilmekteydi. bu bilim gruplarından birinin başında polonya doğumlu amerika’lı bir virolog dr:hilary koprowsky bulunmaktaydı. 1956 yılında kinshasa’dan 5 mil uzaklıktaki bir ormanın derinliklerinde kamp kurmuştu. koprowsky insanlara ‘’chat’’ adını verdiği yeni bir aşı üzerinde çalıştığını, sonuç aşamasına geldiğini ve batı’da lisans almadan önce binlerce afrika’lı üzerinde aşının denendiğini söylüyordu.

    milyonlarca afrika’lı kobay olarak kullanıldı...

    1950 lerin son yıllarında lindi kampı’ndaki deneyler bugün bile gizliliğini koruyor. bugün, tam 40 yıl sonra koprowsky’nin amerika’lı ve belçika’lılardan oluşan grubunun çalşmaları hakkında ancak kabataslak denebilecek bilgiler açıklanabildi. ilaç firmalarının ve bu bilim grubunun tüm kayıtları yok edildi. bugün bildiğimiz, koprowsky ve ekibinin lindi kampı’na çok sayıda şempanze getirildiği. beyaz doktorlar, aşının güvenlik testlerini şempanzelerin omuriliklerinde denediler. binlerce şempanzenin omuriliğine ‘’chat’’ aşısı tatbik edildi. lindi kampı’ndaki bilim insanları aynı zaman içinde gizlice -fakat gayet yasal bir şekilde- bir deney daha yapıyorlardı. aşının üretimini maymunların hücrelerinde değil, böbreklerinde gerçekleştiriyorlardı. aşı üretiminde doku kültürü uygulandı. yani chat aşısı tatbik edilmiş böbrekleri, avrupa’ya, abd’ye ve afrika’daki diğer laboratuarlara gönderildi. bunların içinde bazı şempanzelerin doğal olarak taşıdığı aıds virüslü böbreklerde vardı. v e bu aıds’li aşılar 1957 ve 1960 yılları arasında, fransızca konuşan orta afrika’da milyonlarca çocuğun üzerinde kitlesel bir şekilde denendi. kısaca bugüne kadar 35 milyon insanın ölümüne neden olan aıds lindi kamp’ındaki batılı doktorların deneyleri yüzünden mi dünya ya yayıldı?

    şu anda yaşlanmış olan lindi kampı bilim insanlarından koprowsky, paul osterrieth ve stanley plotkin ‘’hayır’’ diyorlar ve chat program’ında şempanze böbreklerinin kesinlikle kullanılmadığını belirtiyorlar. bugün lindi kampı’ndan geriye hemen hemen hiç bir şey kalmamış gibi. tüm kampı otlar sarmış durumda, bir evin yıkık duvarları ve parmaklıklar kalmış geriye. burada köylüler bugün patates yetiştiriyorlar.

    ed hooper’in araştırması...

    ‘’kesinlikle eminim. işte burada bu kampta başladı aıds’’ diyor ed hooper. hooper, britanya’lı gazeteci ve araştımacı. hayatının son 9 yılını kendi cebinden 100 bin sterlin harcayarak aıds salgınının nedenini bulmak için harcamış birisi. şu anda 40’lı yaşlarının sonunda olan hooper, geçmişte afrika’nın değişik ülkelerinde birleşik milletler yiyecek yardımı programlarında görev almış ve bbc ile the guardian gazetesinde çalışmış. afrika’daki aıds’li hastaları ilk ziyaret eden ve uganda hapishanelerinde yatmış bir gazeteci-araştırmacı. aıds konusundaki tüm teorileri araştırmış, incelemiş, 600’den fazla görüşme yapmış, kütüphane ve arşivlerdeki bütün kaynakları tarayarak, aıds’in ilk yayıldığı bölgeyi tespit etmiş. araştırmaları kendisini çocuk felci araştırmalarına ve deneylerine getirmiş.

    ‘’daima şüpheci oldum. elde ettiğim tek tek küçük verileri, emin olmadıkça bir kenara bıraktım. herkesle görüştüm, koprowsky ile iki defa. kendisine 45 soruluk bir rapor gönderdim. fakat asla yanıt vermedi. anılarında çarpıklıklar var. koprowsky’nin yaptıklarına karşı hipotezimi oluştururken, çok açık konuştum. bir kez daha soruyorum: koprowsky kategorik olarak afrika, belçika veya kendi laboratuarlarında üretilen çocuk felci aşılarının hiçbirinin şempanze böbreklerinde geliştirilmediğine dair nasıl bir teminat verebilir?

    thr river adıyla, geçtiğimiz yıl basılan hooper’in kitabı, epik bir tıp dedektifliği kitabı niteliğini taşıyor. bugüne kadar kabul edilmiş olan aıds’in doğal transfer yoluyla insanlara geçtiği (şempanzenin öldürülerek yenmesi veya sahibini tırmalaması gibi) teorisine karşı çıkıyor. bulguları, yanlış ya da doğru, ‘’büyük bilimin’’ temellerine köklü etik ve felsefi sorular yöneltiyor. ve bu sorularla da, batı’nın afrika’yı nasıl bie deney laboratuarına dönüştürdüğü gözler önüne seriliyor.

    hooper araştırmalarında hiçbir zaman bir bilim insanı kimliğine girmediğini de sözlerine ekliyor. birçok bilim insanının rehberliğine ve önerilerine başvurduğunu ve özellikle de oxford üniversitesi’nden evrimci biyolog bill hamilton’un (ingiliz biliminin yıldızı ve sosyobiyolojinin babası olarak bilinir) rehberliğinden çok faydalandığını belirtiyor. hamilton, hooper’ın araştırmasına büyük destek veriyor ve hooper ile birlikte kinshasa’ya ve isveç’e gidiyor. fakat geçen yıl bir araştırma gezisinden sonra malaryaya yakalanıp ölüyor.

    ‘’yıllarca haftada üç kez görüştük’’ diyor hooper. etkileyici bir kişilikti. 20. yüzyılın en büyük düşünürleri tarafından yetiştirilmişti. hooper parasızlıktan çalışmalarına devam edemeyecek duruma geldiğinde, hamilton kendisine 2 bin sterlin borç vermişti. hooper bu borcu daha sonra ödedi. fakat hamilton’un ölümünden sonra fark etti ki, borcunu ödemek için yazdığı çeki hamilton bozdurmamıştı. hamilton the river kitabının önsözünde hooper için şunları yazıyor:

    ‘’hooper büyük bilimin korkması gereken bir araştırmacı. bilimin birçok dalında kendi kendisini yetiştirmiş bir kişilik. neredeyse bir virolog, bir genetikçi, bir evrimci... dünyanın hooper gibi araştırmacılara ihtiyacı var. bu araştırmacılar gerçeğe, araştırma komisyonlarından daha çabuk ulaşırlar.’’

    bilimler akademisi’ne sunulan belgeler...

    hamilton’un desteği olmaksızın royal society’de mayıs ayı için planlanan konferans düne (11 eylül) kadar ertelendi. yaşasaydı hooper ile gurur duyardı. hooper 25 dakikalık bir konuşma yaptı. dünyanın önde gelen en büyük bilim enstitülerinden biri olan royal society’de aralarında plotkin ve koprowsky’ninde bulunduğu geniş bir bilim insanı kitlesine hipotezini sundu.

    dün verdiği konferansında son iki aydır, orta afrika’ya giderek, şempanzelerin böbreklerinin çıkrıldığına dair şahit ifadeleri topladığını açıkladı. şempanzelerin bazılarının öldürülerek iki böbrekleri birden alınmış, bazılarının ise tek böbrekleinin alınarak dikilmiş olduklarını söyledi. böbreklerin korunduğu buzdolabını bulduğunu da belirten hooper, entitü’ye böbreklerin abd’ye yollandığına dair belgeleri de sundu. ardından belçika’ya yollandığına dair de belgeleri sundu ve ilk defa o tarihlerde afrika’ya bir aşı üretim merkezinin kurulduğunun belgelerini de verdi.

    tartışmalar, saldırılar...

    konferanstan önce geçen hafta somerset’deki çiftlik evinde görüştüğümde şöyle dedi: ‘’daha önce aıds’in lindi kampı’nda başladığına dair yüzde 98 inancım vardı. şimdiyse yüzde 100 inanıyorum. kamp şempanzelerin böbreklerini çıkarmak için kullanıldı. koprowsky ve ekibi bugüne kadar böbrekleri kullanmadıklarını iddia ettiler; fakat eminim ki böbrekler düzenli olarak çıkarılarak koprowsky’nin işbirlikçilerine gönderildi.’’ konferansın ardından koprowsky ve plotkin karşı saldırıya geçtiler. plotkin şempanze maymunlarını kullanmadıklarını bir kez daha iddia ettiler. koprowsky hooper’in iddiasını ‘’sorumsuz bir illuzyon’’ olarak değerlendirdi.

    ardından koprowsky’nin çalıştığı abd’deki wistar enstitüsü, 1950 lerden ellerinde kalan bir chat aşısının incelendiğini ve aıds virüsü içermediğini açıkladı. hooper ise ise yanıtında oldukça soğukkanlıydı ve dedi ki: ‘’ben hiç bir zaman tüm aşıların aıds virüsü barındırdığını iddia etmedim.’’ the river kitabının basılamsındanberi hoopr birçok saldırıya maruz kaldı. cornell üniversitesin’den mikrobiyoloji ve immünoloji profesörü john moore, hooper için ‘’hamilton’un para verip teori yazdırdığı adam’’ tanımlamasını bile kullandı. hooper kendisine yönelen saldırıları şöyle yanıtlıyor: ‘’ bana toplum nezdinde bilimin değerini düşürdüğümü ve insanların çocuklarına aşı yaptırmak istemeyebileceklerini söylediler. tam bir saçmalık bu. ben 40 yıl öncesinden sözediyorum. bugün insanların ajandaları çok farklı...’’

    edinburg üniversitesi viroloji bölümü’nün eski başkanı ve doğu afrika veterinerlik enstitüsü araştırma organizasyonu başkanı gordon scott ise hooper’a destek verenlerden. konferans sonrası yaptığı basın açıklaması ile şunları söyledi scott: ‘’1950’li yıllardaki naif davranışımız bugünkü sonuçlara neden olmuştur... maymun böbreklerinin serum ve aşı üretiminde kullanılmadığını iddia edenler, bugün yapacakları bir tazminat ödemesinden ve itibarlarını kaybetmekten korkuyorlar. tropik veterinerlik tıp merkez’inde çelışan ben ve meslekdaşlarım hipotezlerinizi paylaşıyor ve size istediğiniz an destek vermeye hazır olduğumuzu bildiriyoruz.’’

    ‘’1950’lerden çok farklı yaşamıyoruz’’

    hooper bunalmış durumda, fakat iyimser gözüküyor. şu anda detaylarını açıklamıyor. kongo’da 1950’lerin sonunda aşı verilmiş ve halen hayatta olan birisinin kanında hıv virüsü bulundu, fakat bu virüs gelişmemiş. bu kişi kan testlerini yaptırmayı kabul etmiş ama test sonuçlarının alınması zaman alacak.

    ‘’ bu kişiler, yani chat aşısını almış fakat aıds’in vücutlarında gelişmediği kişiler, aıds aşısı için bir ipucu verebilirler. eğer içinde bulunduğumuz durumu ısrarla görmezden gelmeye devam edersek, zincirleme bir reaksiyonla sonumuzu hazırlıyacağız. kamuoyunda doku nakline karşı muazzam bir tepki gelişmeye başladı. keşfedilmemiş virüslerin hayvanlardan insanlara geçebileceği konuşuluyor. bse’yi (deli dana) yıllar sonra keşfedebildik. 1950’lerden çok farklı yaşamıyoruz.’’

    kaynak: bilim ve ütopya dergisi

    ekim 2000 sayı:76


    (serkaninci - 29 Aralık 2014 00:54)

  • comment image

    korkma oku. bu entry senin için yazıldı. artık tedavisi var. korkuya kapılıp internette okuduğun bir çok yazıyı ve haberi dikkate alma. bunlar 15-20 sene öncesinin imkanları ile yazıldı. aşağıdaki bilgiler 2017 yılı itibariyledir ve çok bilmişlik taslamamaktadır. düzeltme ve ekleme yapılması tavsiyesine uyulur. güncel bilgiler hiv pozitif çok bilinmediği için aids başlığına yazılmıştır.

    bu hastalığın paranoyası ve psikozu bile insanı hayattan soğutur, depresyona sürükler, hayatın anlamını sorgulatır aylarca. şüpheli durumlarda pozitif yaşam derneğini arayarak yüreğinize su serpecek psikolojik desteği ve hatta tıbbi danışmanlığı bile alabilirsiniz.

    -öncelikle bu hastalık hakkında türkiye insanı çok az bilgiye sahip. bildiğinizi sandığınız şeylerde muhtemelen konuyla alakasız veya yanlış. sebebi ise lise yıllarında sağlık derslerine giren alakasız branş öğretmenleri ve bireylerin "bana bir şey olmaz" kafası. şüphesi bile başınıza gelmeyince araştırmıyor ve dolayısıyla bilgi sahibi olamıyorsunuz.

    -hastalığın ilk evresi hiv pozitiftir. hiv, savunma hücrelerimiz olan bizi diğer zararlı mikroorganizmalardan koruyan t hücrelerinin içine girer ve kendini kopyalar. sonra bize ait olan t hücrelerine saldırır. t hücrelerimiz bunların hiv t hücresi olduğunu anlar ve onları yok eder. ama hiv o kadar çok takiyye yapar ki bir zaman sonra kendi t hücrelerimiz onları düşman olarak göremez ve bu hivli t hücreler bizim t hücrelerini yok etmeye başlar(6-10 yıl arası). işte hiv bu noktada bir backdoor açarak bizi diğer hastalıklara karşı savunmasız hale getirir. hiv pozitif öldürmez. aids öldürmez. diğer kan testleri yaptırılarak anlaşılmaz. hemogramda, akyuvarlar(wbc) 4'ten düşük çıksa bile hiv pozitif olduğunuz söylenemez. hiv, bulaştıktan sonra grip benzeri belirtiler verir ya da hiç belirti vermez. ve hatta şüpheli ilişkiden sonra size bulaşmamış olsa bile tesadüf eseri grip benzeri şeyler geçirebilirsiniz. endişeye gerek yok emin olmanın yolu test yaptırmak. her hangi bir devlet hastanesine giderek anti-hiv testi yaptırmak istediğinizi söylüyorsunuz ya da kağıda yazıp verebilirsiniz. bunların yanında daha bulaşıcı olan hepatit ve frengi tahlillerini de yaptırırsanız daha iyi olur. *

    -peki test yaptırmak ne işe yarayacak? erken teşhis virüsün baskılanması için gerekli. böylelikle tedavi kolaylaşıyor. bu arada hiv pozitif artık ölümcül hastalıklar listesinden çıkarılıp kronik hastalıklar listesine alındı.

    -anti hiv testi için şüpheli ilişkiden ya da olaydan sonra 3 ay beklemenize gerek yok. 20 gün sonra gidip test yaptırabilirsiniz. negatif çıkarsa konuyu kapatıyorsunuz. pozitif çıkarsa endişelenmeyin çünkü vücuttaki bazı proteinler bu testi pozitif çıkartabiliyor.

    - pozitif çıkarsa doğrulama için western blot yapılıyor. burada da pozitif çıkarsa yine endişelenmeyin çünkü tedavisi başladığında günde alacağınız 1-2 doz hap ile virüs baskılanıyor ve düzenli kullanımda 6 ay sonra bulaştırıcılık bile ortadan kalkıyor. ilaçları almaya devam ederek virüs ile simbiyotik ilişki kuruyor hayat boyu sağlıklı yaşıyorsunuz. ve hatta denildiğine göre virüs vücudu aids safhasına getirmiş bile olsa alınan ilaçlarla hiv pozitifte olduğu gibi virüs yükü düşürülerek baskılanabiliyor ve yine sağlıklı bir şekilde yola devam ediyorsunuz.

    -hiv pozitif iseniz bunun teşhisini koyan doktor bu bilgiyi kimseyle paylaşamaz. paylaşması büyük bir suçtur. başka bir doktor da veri tabanından bunu göremez. sadece aile hekimi ilaçlarınıza bakarsa bunu anlayabilir ama onun da bu bilgiyi paylaşması yasak. hiçbir kurum iş başvurusunda sizden anti hiv test sonucu isteyemez.

    -hiv, en fazla kan yoluyla bulaşır. virüs, doktorun anlattığına göre dış ortamda en fazla yarım saat canlı kalabiliyor. berber/kuaför paranoyası yapıyorsanız kendi kişisel aletlerinizi yanınızda bulundurabilirsiniz. cinsel yolla bulaşma riski kan yoluyla olandan daha azdır. cinsel yolla bulaşması için ise cinsel organda yara olması ve şüpheli kişiden gelen cinsel organ sıvısının bu yara içine girmesi ya da cinsel organlar arası sıvı alışverişi olması gerekir. anal sekste kanama ihtimali yüksek olduğu için bulaşıcılık riski artar. ama yine de bulaşmama ihtimali vardır. aynı ortamda bulunmak, aynı havayı solumak, kaşığı ve çatalı birlikte kullanmak, aynı bardaktan su içmek, öpmek, koklamak, oral seks yapmak bulaştırmaz. oral sekste ağzınızda yara varsa şüpheli kişiden gelen sıvı ile bir ihtimal bulaşma riski vardır. öpüşürken bulaşması için her iki kişinin ağzında yara olacak ve bu yaralardan kan akması ve yaralardan bu kanların vücuda girmesi gerekir. hatta siz aids'li bir kişiyle korunmasız ilişkiye girip virüsü kapmayabilirsiniz. ama bu demek değildir ki korunmayacaksınız. mutlaka korunun.

    -hiv pozitif kişiler gerekli tedaviyi aldıktan sonra bulaştırıcılıkları ortadan kalkıyor. ama bu onların yine de korunmasını gerektiriyor çünkü başka bir hiv pozitiften mutasyona uğramış bir virüs jenerasyonu kendisine bulaşabilir ve tedaviyi zorlaştırabilir. hiv pozitif kişilere sarılın, onları öpün. korkmayın hepatit türevleri bu hastalıktan 100 kat daha bulaşıcı. bu arada hepatit'in de tedavisi var.

    -türkiye'de şu an hiv pozitif sayısı 13.500 civarındaymış. dünyada azalırken bizde 5 kat artmış. çünkü büyük çoğunlukla millet olarak korunmayı sevmiyoruz. kondomlar cüzdanlarda eriyor, mastürbasyon yaparken takılıyor ya da balon yapılarak şişiriliyor.

    -kondomların mümkünse latex olanını(durex, o.k. vs.) alın. gerçi son zamlarla fiyatlar ikiye katladı. olsun. iki tane kondom geçirmeyin, yırtılır. kuru vajinada yırtılır(su bazlı kayganlaştırıcı kullanın). uzun tırnaklarla kullanımda yırtılır. anal seks için farklı tür kondom gerekir. bir kondom 15 dk.'lık ilişki için dayanıklıdır. ihtiyaç halinde değiştirin. hard core sevişenlerde bu süre daha da kısalır.


    (serkaninci - 28 Aralık 2017 18:43)

Yorum Kaynak Link : aids