Süre                : 1 Saat 53 dakika
Çıkış Tarihi     : 24 Ağustos 2007 Cuma, Yapım Yılı : 2007
Türü                : Drama
Ülke                : Romanya,Belçika
Yapımcı          :  Mobra Films , Centrul National al Cinematografiei (CNC) , Mindshare Media
Yönetmen       : Cristian Mungiu (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Cristian Mungiu (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Anamaria Marinca (IMDB)(ekşi), Laura Vasiliu (IMDB), Vlad Ivanov (IMDB)(ekşi), Alexandru Potocean (IMDB)(ekşi), Luminita Gheorghiu (IMDB)(ekşi), Adi Carauleanu (IMDB), Liliana Mocanu (IMDB), Tania Popa (IMDB), Teodor Corban (IMDB), Cerasela Iosifescu (IMDB), Doru Ana (IMDB), Eugenia Bosânceanu (IMDB), Ion Sapdaru (IMDB), Cristina Burbuz (IMDB), Marioara Sterian (IMDB), Emil Coseru (IMDB), Georgeta Paduraru Burdujan (IMDB), Geo Dobre (IMDB), Madalina Ghitescu (IMDB), Catalina Harabagiu (IMDB), Sanziana Tarta (IMDB), Mihaela Alexandru (IMDB), Hazim E'Layan (IMDB), Monica Alexandrescu (IMDB), Simona Stoicescu (IMDB), Alexandru Conovaru (IMDB), Ion Grosu (IMDB), Traian Tudorica State (IMDB), Cristian Ciuzan (IMDB), Daniel Cristian Iancu (IMDB), Robert Emanuel (IMDB), Constantin Bojog (IMDB), Cristina Iosif (IMDB), Adina Cristescu (IMDB), Calin Puia (IMDB), Costica Babu (IMDB)

4 luni, 3 saptamâni si 2 zile (~ 4 ay, 3 hafta, 2 gün) ' Filminin Konusu :
2007 Cannes Altın Palmiye ödülü sahibi, festivalde büyük beğeni toplayan “4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün”de Romanyalı yönetmen Cristian Mingui, süssüz, neredeyse çiğ bir gerçekçilikle, istenmeyen bir eylemin bireysel sonuçları üzerinden totaliter bir toplumdaki soğukkanlı adalet anlayışını ifşa ediyor. “Altın Çağ’dan Öyküler” başlıklı toplayıcı bir projenin parçası olarak tasarlanan ve şehir efsaneleri ve bireysel zorluklar etrafında gelişen anlatılardan yararlanarak komünizm dönemi Romanya’sının sivil tarihine öznel bir bakış geliştiren film, rejimin son yıllarında Romanya’da küçük bir kasabada yaşayan iki oda ve okul arkadaşı Otilla ve Gabita’nın öyküsünü beyazperdeye taşıyor.   İstemediği bir gebelikten muzdarip olan Gabita Otilia’dan yardım ister. Otilia Gabita için ucuz bir otelde bir oda kiralar ve Gabita, hatasını temizleyecek olan kürtajcı Mr. Bebe’yi beklemeye başlar. Gabita cezadan ve horgörüden kaçmak için herşeyi yapmaya hazırdır fakat hiçbirşey göründüğü kadar kolay olmayacaktır.

Ödüller      :

Cannes Film Festivali:FIPRESCI Prize-Competition, Palme d'Or
San Sebastian International Film Festival:


Tahammül / 10
  • "insanı prezervatif kullanmaya, kullandirtmaya teşvik eden film."
  • "gece gece beni allak bullak etmiş filmdir. bir bardak süt içip yatacakttım, şimdi açtım bira içiyorum..."
  • "ruh sağlığının canına okuyan bir film bu. bi daha izlemeye g*tü yemeyenlerden olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim."




Facebook Yorumları
  • comment image

    --- spoiler ---
    özgün bir sinema dili oluşturmayı başaran bir film en başta 4 ay 3 hafta 2 gün. küçük bütçeli bir film olmasına rağmen yapısıyla farklılığını en başından itibaren hissettiriyor. seyirci, kısaca kürtajın yasal olmadığı romanya'da dört aylık hamile bir kadının yasadışı bir yolla kürtaj olmasını konu alan bu filmi izlerken her an bir olay, beklenmedik bir gelişme, bir ölüm, bir cinayet, bir baskın; yahut kanlı sahneler, kahramanların yakalanması gibi olaylar bekliyor, oysa ki film sessiz sakin bitiveriyor. gerek zekice yazılmış senaryosunda, gerek çekim teknikleriyle, ses kullanımıyla yaratılan atmosferiyle seyircinin bu tür beklentileri yaklaşık 2 saat boyunca canlı tutuluyor. özellikle otilia'nın gece sokaklarda yürüdüğü sahnelerde bir yandan hareketli kamera, bir yandan özellikle tercih edilmiş karanlık, diğer yandan da telsiz, köpek, cam kırılması, çığlık sesleriyle her an talihsiz bir olay, ani bir hareket geleceği düşünülüyor ister istemez; ama hikaye ilerlemesi gerektiği gibi ilerliyor ve herhangi bir aksilik yaşanmadan da sona eriyor. yönetmen bütün film boyunca bizi şaşırtmayarak şaşırtma işini ustalıkla yerine getiriyor.
    filmde parmak basılması gereken bir diğer nokta ise 1987 yılının romanya'sının tasviri. çavuşesku'nun kurşuna dizilmesine 2 yıl kala, demir perde ülkelerinin belki de en talihsizi olan romanya'daki sosyal ve politik çürümeyi her açıdan kusursuz bi gerçeklik duygusuyla yansıtmayı başarıyor. filmde karşımıza çıkan kontrolör, resepsiyonist gibi karakterlerin bile sevimsizliği; otilia'nın adi'nin annesinin doğum günü yemeğinde dahil olmak zorunda kaldığı muhabbetlerden rahatça hissedebildiğimiz şehirli-köylü ayrımı; pek manidar ismiyle bay bebe'nin tiksindiren portresi ile sosyal çürümenin kamu görevlisinden aydın kesime her katmanda kendini gösterdiği her karede yüzümüze vuruluyor. senaryonun gücü kameranın gücüyle daha da yükselmiş; düzgün çalışmayan neon otel lambaları, çirkin natürmort tablolar, köhne evler de verilmek isteneni perçinlemiş.
    son olarak, 4 ay 3 hafta 2 gün bir kürtaj filmi ya da bir kürtaj karşıtı film değil. ya da anti-komünist söylemleri haykırma amaçlı bir romanya hikayesi değil. aslında 2 kadının dayanışma hikayesi, varoluş mücadelesi. ya da fakirliğe, kurallara, yasaklara inat bir fedakarlık öyküsü. belki de bu yüzden, bu iki genç kadının her şey olup bittikten sonra karşı karşıya oturdukları masada, önlerindeki "et" yemeğine bir alternatif aramalarıyla bitiyor film...
    ---
    spoiler ---


    (abendrot - 28 Eylül 2007 05:13)

  • comment image

    --- spoiler ---
    39 yaşındaki romen yönetmen cristian mungiu’nun üçüncü uzun metrajlı filminin ilk karesinde akvaryumda yüzen bir süs balığı görüyoruz. bu balık, filmdeki karakterlerin sıkışmışlığının/çaresizliğinin ve hatta nicolae ceausescu dönemindeki romanya toplumunun bir metaforu. bir üniversite yatakhanesinin gri bir odasındayız, oda arkadaşı iki kızın arasındaki konuşmalara tanık oluyoruz. anamaria marinca tarafından canlandırılan ana karakter otilia’yı üniversite koridorlarında takip ederken karaborsacılık gibi dönemi tanımlayan olgularla tanışırken bir yandan da iki kızın gerçekleştirmek üzere olduğu gizli plan hakkında ufak ufak fikirler edinmeye başlıyoruz. ancak, ilk yarım saat boyunca hikayede tam olarak ne olup bittiğine değil, baskı rejimi esnasında tipik bir romen gencinin yaşamına ve hayat ışığı sönmüş romanya sokaklarına, yüzlerini katılık kaplamış resepsiyonistlere, bilet kontrolörlerine odaklıyor seyirciyi yönetmen.

    filmin hikayesi bir cümleyle özetlenebilir: otilia, neredeyse 5 ay önce* hamile kalan arkadaşı gabi’nin bir otel odasında kürtaj olmasına yardımcı olurken parasızlık ve erkek arkadaş gibi faktörler ve kürtaj olgusunun dehşetiyle baş ediyor. ancak, mungiu filmin öncesinde salonu dolduran izleyicilere bir uyarıda bulundu: "bu, sadece kürtajla ya da komünizmle ilgili bir film değil." kendi geçmişinden çıkardığı bu hikayeyi olabildiğince gerçek bir şekilde anlatmaya çalışan yönetmen, zaten gerçekliği yansıtınca hikayenin otomatikman katmanlaşacağını düşünüyor. kürtajcı mr. bebe’nin kızların çaresizliğini kullanıp otilia’ya tecavüz etmesinden filmin güce sahip olanın bu gücü kötüye kullanması gibi bir anafikre sahip olduğu çıkartılabilir. kürtajın yasadışı olmasının birçok kadın için doğurduğu katastrofik sonuçlara odaklanıp filmin özgürlük kavramı ile ilgili bir film olduğu da söylenebilir. bütün bu temalar, o zamanın siyasi ve sosyal yapısına da bağlanabilir. her iyi filmde olduğu gibi filmden çıkarılacak fikir seyirciye kalmış.

    (burada bir parantez açmak istiyorum. kürtajın romanya’da yasadışı olduğu 20 yıllık dönemde yüzbinlerce kadın hayatını kaybetmiş. 1989’daki devrim sonrası yeni hükümetin ilk icraatlarından biri kürtajı tekrar legal hale getirmek olmuş. bu yasa değişikliği sonrasındaki ilk yılda 10 milyonluk kadın nüfusu içinde 1 milyon kadar kürtaj vakası gerçekleşmiş.)

    yönetmen, birkaç dakikalık uzun planlar kullanmış filminde. kamera ya sallana sallana karakterleri takip ediyor koridor ve sokaklarda; ya da tamamen sabit durup kadraja ne girerse onu yansıtıyor. özellikle kameranın sabit durduğu sahneler çok rahatsız edici çünkü karakterlerin içinde bulunduğu çıkmazdan uzaklaşamıyorsunuz seyirci olarak. mekan seçimleriyle yarattığı klostrofobi hissini bu tip kamera kullanımlarıyla perçinliyor yönetmen. anamaria marinca’nın son yemek’e benzettiği yemek masası sahnesinde bu his doruğa çıkıyor. kürtaj ve tecavüz sonrası erkek arkadaşının annesinin doğumgününe uğrayan olitia, sadece fiziksel olarak var olduğu yemek masasında, etrafındaki romen toplumundaki sınıfsal ayrımları işaret eden diyalogun rahatsız ediciliği içerisinde, yaşadığı dehşetle baş etmeye çalışırken biz de onun iç dünyasındaki karmaşanın bir parçası oluyoruz, haykırarak o masadan kalkmak istiyoruz. bu sahnede ve filmin tamamında anamaria marinca’nın yüzü ana odağımız. gece sahnesinde, bebek fetüsünü atacak bir yer ararken karanlığın korkutuculuğunu bıçak gibi yarıyor olitia’nın gözleri.

    hikayenin realizmi, kamera kullanımı, doğal diyaloglar ve müziğin olmaması gibi tercihler, filmin tarzını dardenne kardesler’e benzetmeme sebep oldu biraz. zaten cannes jürileri çok seviyor böyle filmleri. rahatsız edicilik faktörü ile de lukas moodyson’ı anımsadım. sınırlı sinema kültürüm içerisinden bu yönetmenlerle bağ kurdum, belki daha oturaklı referanslar verilebilir. ancak bu benzetmeler de biraz boş, zira mungiu kimseden etkilenmemek için yeni bir film çekmeden önce bir sene sinemaya gitmiyor, ilham perilerini sinema sanatından değil, gerçek hayattan almayı tercih ediyormuş.

    a fost sau n-a fost ve moartea domnului lazarescu gibi romanya filmleriyle birlikte son dönemde uluslar arası düzeyde gürültü kopartan doğu avrupa filmlerinin etkileyici bir örneği 4 luni, 3 saptamani si 2 zile. ironik bir şekilde “altın çağdan hikayeler”* şeklinde isimlendirilen ve merakla beklenen bir filmler zincirinin de ilk halkası.
    ---
    spoiler ---


    (yatagimin etrafinda nobet tutan 13 melek - 2 Ekim 2007 18:59)

  • comment image

    karın ağrısı yaratma kabiliyeti bakımından breaking the waves ile boy ölçüşebilir. trier esintisi savurdu saçlarımı 4 ay 3 hafta 2 gün boyunca. nasıl sezdirmeden yavaşça insanı canlı canlı gömen bir buhrandır o, yataklara düştü içim izlerken, orta çağda yaşasam ölmüştüm ince hastalıktan. bi ara buluşup modern insanın bağışıklık silahlarına kadeh kaldıralım sözlükçüm.


    (jeordie - 20 Ekim 2007 22:37)

  • comment image

    bu filmde doktor rolünde oynayan şahıs, festivalin, yılın, avrupanın filan bi yana, resmen sinema tarihinin en akılda kalıcı performanslarından birine imza atmıştır. karşısındakini dinlerken bile döktürüyor adam. ödül filan almamışsa yazık olur, haneke keşfedip bi sonraki filminde oynatırsa enterasan olur.


    (charles h duell - 25 Ekim 2007 22:38)

  • comment image

    kürtajcı bebe ile kızlar arasındaki uzun ve boğucu konuşmanın son yıllarda yazılmış en usta işi diyaloglardan biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. açık konuşmaktan kaçınmanın, ima etmenin, adım adım iktidar kurarak sözcüklerle ezmenin sarsıcı bir örneği. ideoloji, cinsiyet ve iktidar ilişkisi söz konusu olduğunda başlıbaşına bir yazı konusu olabilir.


    (enis zenci - 14 Ocak 2008 00:39)

  • comment image

    her sahnesinin ayrı bir ozenle ve kurguyla cekildigi hissedilen ama tekrar seyretmeye insanın gücünün yetmeyecegi filmdir.
    ozellikle kadınlar tarafından ayrı birer karın ağrısıyla seyrediliyor olmalı.

    --- spoiler ---
    ornegin
    mr. bebenin sondayı uzatır mısın diyerek otilia dan sondayı aldıgı sahne: gabi yatakta bacakları v seklinde uzanmış , yanında mr bebe kameraya profil vererek oturuyor ve istenen o garip alet "sonda" sag ust köşeden kadraja girip hafifce sallanıyor. yonetmen bu sahneyi normal den belki 3 saniye fazla uzatarak bize sanki fotograf cektiriyor.
    baska bir sahne yemek masası: oti biraz önce hayatında buyuk bir ihtimal ilk defa tecavüze ugramış, arkadasını en ilkel kürtaj yöntemiyle sondaya baglatmış ve bırakıp gelmiş masaya oturmuş. aile cok sempatik cok güleryüzlü cok problemsiz. oti omuzlarını içine cekerek nefes almaya calışıyor gözleri bir saga bir sola kayıyor. yanına sevgilisi oturuyor ama bir fiziksel yakınlık bu kadar mı gercekten uzak olur. onu anlamadıgı ve anlayamayacagı bu kadar mı belli olur. yine de sevgili de gergin sıkkın. bir fotografta burda cekiyor seyirci. sahne uzuyor kadraj hiç değişmiyor. anne baba arasında oturan oti ve sevgilisi.
    baska bir sahne: oti sevgilisinin odasına giriyor. oti gabinin basına gelenleri anlatıp dayanamıyor gidiceğim diyor. vedalasma sahnesi. sevgili diyor ki içerdekilere en azından bir veda et. o kadar uzak ki anlamaktan kızın yasadıklarını yonetmen kadraja bile almıyor- göstermiyor sevgiliyi. seyirci sadece otiyi görebiliyor yarım acık oda kapısında. ekranda sadece oti ve onun gerginliği var.
    başak sahne: otinin gabiye kosarken karanlık sokakta kusmaya başlaması. gölge oyunları.
    baska sahne: oti fetuse bakıyor. bakıyor. sahne uzadıkca fetusu bizim göremeyecegimize inandıyor yönetmen. sonra cat diye geliyor fetus ekrana.
    baska sahne: otinin otelde kapıyı calıp kapının acılmasını beklerken arkadan onu seyrettigimiz bekleme odası sahnesi . sagda yanıp sönen florasan ısıklara zoom. tediriginlik yine has safha da. neden acılmıyor bu kapı?
    boyle tek tek bir sürü sahneler barındıran filmdir.

    kendi yarattıgı gerginligi yok etmeden film biter gider. film bitince ilk defa muzik sesi duyulur. ben de bir şey eksik ama ne diyordum..

    --- spoiler --


    (meaculpa - 15 Ocak 2008 17:53)

  • comment image

    benim gozum masaya gelen tabaga takildi. bi fetus yoktu tabakta. hep korkunc seyler bekledim, gerildim, gerildikce ok iyice dayandi derime, icine icine yurudu. kan aksin diye bekledim ama direndi. bekledigim hicbir korkunc sey olmadi. neye uzuldum bilemedim. ok, sonra, desti gecti icimi. bir damla kan akmadi. gectigi yerde bir bosluk birakti. o bosluk neyin boslugu idi bilemedim ama ona bakip uzuldum. hic kan yoktu filmde.


    (unearth - 22 Ocak 2008 03:34)

  • comment image

    etkisini, gücünü uzun planlarından alan, minimalist bir film. hatta filmin olayı bu uzun planlar(mesela enfes yemek sahnesi) ve bu planların birlikte insanda uyandırdığı gerilim hissi denebilir. gerçekçilik dozunu arttırıp katharsisi tavan yaptırmaları da cabası. bu halde filmin uzunluğundan şikayet etmek tuhaf kaçabiliyor elbet.


    (charles h duell - 7 Şubat 2008 23:43)

  • comment image

    köşe yazılarında gayet güzel anlatılan film. başka boyutlarına değinmek gerekirse dardenne kardeşler, robert bresson veya lodge kerrigan sinemasına alışkın birinin şaşırmadan, sadece efkarlanarak ve öfkelenerek izlediği şahane film olarak nitelendirebilirim. zira bu filmler hardcore gerçeklik üzerinden gittiği için en fazla "senin başına gelseydi ne yapardın?" durumu üzerinden şekillenir. bu nedenle sinematik anlamda büyük büyük olaylar (kürtaj tırt bi konu mudur), kan revan olmaz (şiddetin ve vahşetin ölçü birimi kan mıdır?), müzik sadece ortamda varsa konur. genelde ahlaki konularda bireyleri değil sistemi sorgulatan yapısıyla takdir edilesidir. hele ki büyük olayların olmaması insanı daha da gerer ve sisteme daha da çok sövmesine yol açar çünkü karakterler bir türlü ahlaksal olarak "hah işte çek cezanı ya da yazık oldu kadına" diyerek ötekileştireceğimiz, kendimizi onlardan ayırarak seyirci konumunun tanrısal zevkine ulaştıracak olaylarla tam olarak karşı karşıya kalmaz. ne aşırı kan kaybı ve çocuğun düşmemesi, ne polis baskını, ne yakalanma, ne ailenin öğrenip ders vermesi, ne de ofillia'nın arkadaşını satması hiçbiri filmde olmaz.. film boyu karakterlerin durumuna seyirci adeta yanda arkada öndeymiş gibi tanıklık eder, günahı da sevabı da paylaşır, haldır huldur kamerası ile herhangi bir ahlaki yorumu yapamadan 100 dakkalık film 30 dakkada bitiyormuş gibi gelir . bu tarz bir bağ filmi çok daha sert kılar

    ancak bu film bu tarzın diğer filmlerinden daha güçlü, daha insancıl ve dayanışmacı bir mesaj verdiği çok aşikar zira dardenneler çaresiz ortada bırakır seyirciyi, çat diye keser filmi. bu film de çat diye bitiyor ama mükemmel bir sonu var. kendi hayatımda sıklıkla karşılaştığım anlamsız bakışlar ve muhasebeler ile bitiyor. çünkü karakterler bu hayattan birileri, çok eskilerden ya da film dünyasına ait değiller..

    belki bu filmlerde eleştirilebilecek yön titrek kameranın tacizkar boyutu. yannız buna bu filmde dikkat edilmeyebilir çünkü senaryo ve oyunculuklar çok sağlam..

    filmi anti-komunist dönem filmi olarak görmek, filmin kendi bugününe olan göndermelerini görmezden gelmek olur gibime geliyor. zira bir otel odası, bir ev ve bir yurt ve boş bir sokakta akan filmin şiddeti her yerde ve sistemde vuku bulabilecek baskı ve zorlama ortamında insanların dayanışma ile direnmeye çalıştığını gösterip sınıfsal ayrımların ve teknokrat sınıfların dinle olan içli dışlı münasabeti ve ahlakçılığı ile ne kadar komunist olduğu sorgulanmıyor mu?

    sonuç olarak romanyadaki özgürlükçü sesler, baskıyla ve genel olarak sistemiyle bugününe de bakarak, komedisi (bükreş'in doğusu), bağımsızı, dramıyla (bay lazarescu'nun ölümü) hesaplaşıyor. darısı 12 eylül'ü geçirmiş bir ülke olarak, bugün de bu baskının izlerini taşıyan bu coğrafyanın başına (yapılıyor da dişe dokunur tek tük)..


    (wayvard cloud - 11 Şubat 2008 22:45)

  • comment image

    beklenenin dışına taşmış bir film olmuştur. filmi izlerken kafamızda kurduğumuz her hikaye beklentimizin aksine gerçekleşmemiş, bu anlamda film hem bir tatminsizlik, hem de bir farklılık, farkındalık yaratmıştır.

    --- spoiler ---
    filmde, çantasını toplayan iki kadın önce yolculuk çağrışımı yapmıştır. otel bu konuda bizi aydınlatmış, ama otelin yurt ile aynı şehirde olması kafaları karıştırmıştır. sonrasında mr. bebe ile buluşan otilia, otilia nın bir iş için aracı olduğu düşüncesini kafamızda netleştirmiş, ama aklımıza daha fesat şeyler gelmiştir. gabita belki de tanımadığı bu adamla para karşılığı birlikte olacaktır. doktorun parayı beğenmediği için iki kadınla birlikte olmasının ardından doktorun bıçağını alan otilianın doktora zarar vermemesi de bizi ayrıca şasırtmıştır. otilianın sadece sevgilisin annesinin doğum gününe gitmek için, gabitayı fetüsü bekler halde bırakması, arkadaşı için tecavüze uğramayı kabul eden kadın profili ile fazlasıyla ayrık durmuştur. doğum günü yemeğinde otilianın hissettikleri, ve ona hissettirelenler ise uzun değil yerli yerinde olmuştur. otele döndüğünde gabitaya sesini duyuramayan otilia, yatağın üstüne kanlar içinde yatan bir gabita hayali kurdurmuştur. fakat fetusten kurtulan gabita, yorgana sarılmış pamuk gibi uyumaktadır.
    ---
    spoiler ---


    (leda moira - 12 Şubat 2008 09:26)

  • comment image

    ruh sağlığının canına okuyan bir film bu. bi daha izlemeye g*tü yemeyenlerden olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim.


    (sturmgewehr - 1 Ağustos 2008 23:10)

  • comment image

    tam bir yönetmen filmi. her kadrajı hesaplanmış gibi duruyor, harika mizansen de cabası. anlatılan hikayeyse tabi ki kişiden kişiye değişir; bence bir kadının yalnızlığının hikayesi, hem de oldukça karamsar. bunun sebebi ise filmin tüm planlarında bunu vurgulayacak şekilde kadrajların ve diyalogların olması.

    muhtelif yerlerde spoiler olacak şekilde; misal filmin başında balıklarla ilgili geçen konuşmada kürtaj olacak kızın daha önceki balıkları öldürdüğünü öğreniyoruz, onların halinin kötülüğüne dikkat çeken ise diğer kız oluyor. sonra kürtajdan sonraki diyalogda otilia arkadaşına sitem ederken kadrajda sadece onu görüyoruz, arkadaşının sesi sanki dış dünyadan geliyor ve oldukça ilgisiz. sonra o mükemmel yemek sahnesi. sahnenin odağında yine otilia var ama kalabalığın içinde tam anlamıyla yalnızlığı yaşıyor ve sahnenin devamında tek güvendiği kişinin yardım ettiği arkadaşı olduğunu öğreniyoruz. final ise enfes. otilia arkadaşının kürtaj sonrası sipariş ettiklerini duyunca kısa süreli şok geçiriyor ve arkadaşına bakıyor ama arkadaşı kafasını kaldırıp bir saniye bile ona bakmıyor. tam o anda kameraya dönüp bakışı otilia'nın yalnızlığını ve çaresizliğini müthiş yansıtıyor. belki o da hamile, bunu bilmiyoruz. ancak o bakış onun filmde anlatılan dünyaya sıkışmışlığını o kadar güzel özetliyor ve filmin öyle bir noktasına tekabül ediyor ki yabancılaştırma etkisi yapacağına bilakis katharsisi daha da tetikleyen bir unsura dönüşüyor.

    a fost sau n-a fost, moartea domnului lazarescu gibi filmlerle son yıllarda çıkışa geçmiş rumen sinemasının nihayet bu filmleri aştığı nokta. evet dardenne biraderler ve lodge kerrigan estetiğine yakın olduğu söylenebilir, ancak o senaryolardan çok daha katmanlı (hem politik, hem toplumsal, hem de bireysel) ve teknik anlamda çok daha etkileyici. umalım da tek atımlık olmasın.


    (shocktheworld - 7 Kasım 2008 20:08)

  • comment image

    kürtajı yasaklayacak olan kanun tasarısı mecliste kabul edilmeden önce meclise kurulacak dev bir ekranda tüm vekillere izletilmesi gereken film. bakalım evet demek için ellerini o kadar rahat kaldırabilecekler mi.


    (paez - 30 Mayıs 2012 09:05)

  • comment image

    hayattan ve insanoglundan nefret etmek icin bundan daha iyi film yapilamazdi, sinemanin gucu. bu filmi izlemeden once bos bardaga bakip dolu tarafini goren biri, filmi izledikten sonra bardagi bile goremeyebilir. o derece etkileyici. her sahnesi, repligi detaylica hazirlanip kurgulanmis.


    (servicio - 6 Mart 2013 08:37)

  • comment image

    gerim gerim gerildim bu filmi izlerken, şu an midem bulanıyor. ama bu demek değil ki; filmi izlemeyin, diyorum. çekim teknikleriyle, senaryosuyla, farklı bir tarza sahip kaliteli bir film. kişiler arası diyaloglarda çoğu zaman ayrıntı o kadar artıyor ki, sanki film değil gerçek bir yaşamı dışardan izliyor gibi oluyoruz.

    anlatılmak istenen daha güzel anlatılamazdı bence. romanya halkının ve kadınlarının o yıllardaki durumunu gayet güzel açıklar bize. ki; özellikle türkiyede yaşayanları da ilgilendiren kürtaj yasağı ve getirilerini bu denli empati yapmamızı sağlayan bi teknikle aktarması da iyi. bu yasağı destekleyenler izlese fikrini sorgulayacağına adım gibi eminim.

    --- spoiler ---

    abi o sevgilinin ailesiyle yemek sahnesi neydi ya. yemin ederim sinir oldum, sinir olurken bi yandan midem bulandı, bi yandan tedirgin oldum. masanın karşısından izliyordum sanki onları. çok kıldılar lan.

    ---
    spoiler ---


    (goodpunch - 2 Mayıs 2013 04:38)

  • comment image

    baştan sona kusursuz bir film. olabilecek en yüksek seviyede bir doğallığı ve gerçekçiliği var filmin. son derece objektif bir şekilde yaşananları aktarıyor film. neredeyse bir belgesel gibi. oyunculuklarından (bilhassa bebe karakteri) konusuna, görüntü yönetmenliğinden üslubuna kadar her şeyiyle çok başarılı.

    --- spoiler ---

    film öylesine doğal ve yalın ki, insan kendini o otel odasında, o illegal kürtajın bir parçası gibi hissediyor. zamanında getirilmiş korkunç yasakları görünce insanın kanı donuyor.

    ---
    spoiler ---


    (feministim ben - 8 Mart 2014 17:57)

  • comment image

    bu film hakkında ilk duyduğumda biraz irkilmiş ve filmi izlemek istememiştim. çünkü 'problemli' konuları ele alan filmlerin, izleyiciyi grafik sahnelerle şoke ederek, kurbanlarla yalandan bir özdeşleşme yarattığını, bir şiddet kurbanının neler yaşadığını bilebileceğimiz sanrısını, hayal edilebilecek en büyük acıları sinema salonunda insana yalancıktan yaşatmaya çalışarak yarattığını düşünüyordum ve bu filmin de böyle olacağına dair şüphelerim vardı. izleyenlerin "midem bulandı, kan beynime sıçradı" şeklindeki tepkileri çok da çekici gelmiyordu. her normal insan gibi benim için de midemin bulanması, kanın beynime sıçraması bence sağlıklı şeyler değillerdi.

    bu filmin en ilginç yanı, bir kurbanın kurbanlaştırılmasına değil, bir dostluğun kenetlenmesine odaklanabilmesi. öyle ki, yukarıda saydığım tipteki filmleri sonuna kadar izleyemeyen, yarısında çıkan, ikinci kez bir defa bile bakmayan biri olarak, 4 ay üç hafta iki gün'ü tekrar tekrar izleyebilirim, çünkü hiç de insanı kırıp parçalamıyor bilakis umutla dolduruyor. üstelik çok da sinemasal bir film bu film: titreyen kamerasına bakıp artık insanın iyice içini bayan dogma 95 filmlerinden sanmayın. titreyen kamerayı, kıytırık soyut bir gerçeklik kavramını temsil etsin diye veya imkansızlıktan imka yaratmak için değil, mekanın fizikselliği ve dinamiğini yakalamak için kullanan yeni bir tarzın ilk örneklerinden biri. diğerleri için alfonso cuaron veya david o. russel'a bakabilirsiniz.


    (bir takim dis mihraklar - 21 Aralık 2014 00:59)

Yorum Kaynak Link : 4 luni 3 saptamani şi 2 zile