• "başına hiçbir şey gelmeyen insanların filmi."
  • "çok iyi bir film ve tolga tekin kusursuz bir o.ç olarak karşımızda. harika oyunculuk, harika."




Facebook Yorumları
  • comment image

    çoğunluk'tan dolayı oluşan seren yüce beklentisinin altında kalsa da filmi beğendim. görece klişe ve tüketilmiş gibi görünen bir konuyu, teknolojinin getirdiği iletişimsizlik ve yapay dünyalarımız, olgun ve yaratıcı şekilde ele almış.

    sahnelere tek tek bakıldığında senaryo açısından sıkıntı yoktu fakat filmin öyküsü biraz yavandı. şakaların vurgulanmadan yapılması, aşırı hayattan ve daha önce işlenmemiş birçok detayın filmi kaplaması şaşırtıcı derecede iyiydi.

    oyunculuklar ise feciydi. çoğunluk filmini çoğunluk yapan şeylerden biri de oyunculuğun çarpıcı derecede doğal olmasıydı bence. bu film gözlemciliği ve detaycılığıyla yer yer o çarpıcılığı yakalasa da oyunculukların ritmsiz ve kopuk olması filmin etkisini çok azaltmıştı.

    yine de film türkiye ortalamasının üzerindeydi ve en önemlisi farklıydı. bu farklı ve saldırgan üslubuyla türkiye sineması'na renk getiren seren yüce'nin işlerini takip etmek gerekiyor.

    --- spoiler ---

    filmin başlarında kendimi handan'la ve korhan'la özdeşleştirmiştim. ve film -iyi anlamda- çok rahatsız edici şekilde ilerliyordu. korhan'ın külot koklama iğrençliği ve arkadaşının eşine asıldığı paranoyası tanıdık gelen şeylerdi, rahatsız etti (seren yüce'nin de bunu amaçladığını düşünüyorum). handan'ın bir şey üretme telaşı ve evde yemek bile 'üretemeyen' hali de tanıdıktı, rahatsız etti.

    fakat daha sonra şermin'in 'doğruluğu' ve 'dürüstlüğü' devreye girdi. birden şermin'le ve onun ilişkisiyle özdeşleşmeye başladım. çünkü hayatımda, arkadaşlarımın arasında handan ve korhan'a benden daha çok benzeyen birçok insan vardı. doğal olarak kaçma fırsatını bulunca hemen şermin oluverdim, ve handan'ın yerine o arkadaşlarımı koydum. film bu fırsatı vermese çok daha iyi etkileyici olabilirdi.

    oyunculuk olayına spoiler ibaresinin koruması altında tekrar dönecek olursak, serkan keskin serkan keskin'i oynuyordu. küçük çocukların oyunculukları fecaatti. songül öden hem iyi bir oyuncu olmasına hem de başrol olmasına rağmen çok kötüydü. diyaloglarda ve bazı şakalarda oyunculuk açısından ritmsizlik vardı. güzel şakaları etkisiz kılmıştı bu durum. kötü oyunculuğun nedeni yüksek ihtimal seren yüce'den kaynaklanıyordu. ya yeterli vakit ve nakit yoktu ya da yeterince önem atfetmemişti, bilmiyorum. ama çoğunluk gibi bir kült olma fırsatı oyunculukların yetersizliğinden dolayı kaçmış gibi duruyor.

    ---
    spoiler ---


    (axhs - 21 Eylül 2016 23:30)

  • comment image

    yeni tip orta sınıfın gündelik yaşamını ince gören seren yüce filmi.

    kısa süreli de olsa karşılaşmaktan, evlerine gitmekten çekindiğimiz ama bir şekilde temas kurmak zorunda kaldığımız ailelerin bir kopyasını iki saate yakın bir süre izlemek gayet rahatsız ediciydi. hep göz ardı ettiğimiz orta sınıfın laneti, filmde gözümüze sokulurcasına sunulan (iyi ki bu kadar sert sunulmuş) sığlığın ötesindeki hiçlikte yatıyor gibi. o hiçliği de ancak satın aldıkları kadar doldurabiliyorlar. evdeki hizmetçi veya cafedeki garson gibi yabancılara her zaman soğuk ve mesafeli, mutsuzluklarını ifşa etme ihtimali olan etkenlerden uzak bir yaşam inşa etmişler. yaşadıkları ev bile iki katlı büyük kapalı bir kutuyu andırıyor. biz de o kutunun içinde sıkışıp kalıyoruz; film bitince ferahlayıp, rahat bir nefes alabiliyoruz.

    diyaloglar üzerine günlerce kafa patlatıldığı belli. ayrıca oyuncuların diyaloglardaki duygu geçişlerini hakkıyla verdiklerini düşünüyorum. özenle yazılmış olan senaryoda ise en çok markalar üzerinden anlatılmaya çalışılan beğeni yargıları hoşuma gitti. 'reklama girer' gibi teknik nedenlerden dolayı sinemada bu şekilde görmeye alışık olmadığımız ama gündelik yaşamdaki kültürel kırılmaların bir gerçeği olan bu detayı izleyebilmek gerçekten büyük zevkti. film genel olarak detaylar cenneti olması nedeniyle zaten defalarca izlenmeyi hak ediyor.

    yeni filmi yönetmenin bir önceki filmi ile karşılaştırma hastalığı seyirciye nereden bulaşıyor bilmiyorum ama hikaye anlatımı, karakterlerin 'derinliği', detaycılığı, diyalogların şıklığı gibi nedenlerden dolayı çoğunluk'tan çok daha fazla beğendiğim bir film oldu.

    --- spoiler ---

    (bkz: korhan futacı), (bkz: konstrukt)

    ---
    spoiler ---


    (yevkassim - 13 Ekim 2016 15:18)

  • comment image

    "adam ne film yapmış arkadaş" dedim çıkınca. hakikaten enfes film.
    sinema üstadı değilim. bir derdi olan filmleri seviyorum sadece. bu entel dantel olur, festival filmi olur ya da hollywood yapımı olur, benim için fark etmez. film bir şeyler anlatmaya çalışıyorsa, beni zaman öldürmeye gelmiş bir salak yerine koymaya çalışmıyorsa olmuştur. bu açıdan seren yüce'ye teşekkür etmek lazım, insana kendisini değerli hissettiriyor filminden çıkınca. çoğunluk'dan daha fazla beğendim, kendisini bir adım ileri taşımış.

    --- spoiler ---

    handan'ın "yapan nasıl yapıyor" lafı çok tanıdık gelmedi mi? her şeyi hafife alan, her şeye "nedir yağnii" kafasıyla yaklaşan devasa kitleyi çok iyi özetlemiş.

    handan-korhan çiftinin olmayan seks hayatı, korhan'ın karısına çocuk, korunmaya muhtaç bir safdil havasında yaklaşımı ile birbirini çok iyi tamamlamış. bu ülkedeki çoğu mutlu görünen çiftin seviş(e)meyen bir kadın ve ona ödipal bakış açısıyla yaklaşan, mecburen aldatan koca formunda olduğunu güzel anlatmış.

    ---
    spoiler ---


    (vecihi ile fikret - 13 Ekim 2016 15:53)

  • comment image

    nihayet, bugün sinemada izleyebildiğim çoğunluk kadar vurucu olmasa da derdini, anlatmak istediğini leziz anlatmış seren yüce'nin 2. filmi.

    --- spoiler ---

    seren yüce, çoğunluk'taki gibi çok katmanlı bir analizle toplumsal bir yığın argümanla haşır neşir olmak yerine daha karakter merkezli bir sinema dili yansıtmış. tabii bu farklılığa rağmen filmler arasında ciddi benzerliklerin olduğu da es geçilmemeli. gözlem esaslı detaylar ve gerçekçi kareler benzer bir tat sunuyor.

    özellikle handan- korcan ve aleyna üçlüsünün (bir aile özelinde) derinlikli bir gözlemle iç dünyalarına girilmiş. anne ve baba evlatlarına ilgisizliğini ona farklı hobileri özel dersler eşliğinde vererek kapattığını sanıyor fakat yara daha da büyüyor. handan ve korcan'ın bir gece yatakta birbirlerine ifadeledikleri biz en son ne zaman mutlu olmuştuk?, en son ne zaman gülmüştük? minvalindeki sorularının bir muhatabı da kuşkusuz aleyna. isveç yapımı turist'teki aile fertlerinin hepsinin aynı karede diş fırçalamasına benzer bir sahne de tüm aileyi ipadleri ve bilgisayarlarıyla kendi dünyalarına hapsolmuş görüyoruz... bu yetişkinlerden de çok, 10 yaşındaki bir kızın sağlıklı gelişimi açısından ciddi bir değerlemeye açık. zira diğer ufaklıkla saat 3'e kadar playstation oynamalarına izin verilebiliyor..

    korcan bir keresinde piyanodan sıkılan kızına sıradaki talihsiz müzik aletinin ne olduğunu hışımla soruyor. oysa ki aleyna'nın maymun iştahlılığında ve sıkılganlığında annesinin izlerini görmek olası. handan iş için korcan'dan destek alamamaktan şikayet ederken aslında nicedir farklı projeleri dillendirip hiçbirini hayata geçirememiş bir insan olarak inandırıcılıktan fazlasıyla uzak bir profil çizdiğinden bihaber. korcan'da ne de olsa fikirler değişip duruyor ve hayata geçmiyor diyerek eşini ciddiye almamayı içselleştiren bir tavır var. görünürde birbirlerini seviyorlar fakat sevgilerini birbirlerine göstermekten uzaklar.

    handan-korcan ve aleyna'nın yemeğe çıktıkları sahne güzide detaylar barındırıyor. korcan'ın açlıktan bezmişliği ve ne olsa yerim ruh hali handan'ın gösteriş kokan seçiciliği ve restoran beğenmez hali kadın ve erkek hassasiyetindeki farklılıklar oldukça iyi resimlenmiş.. gene bilgisayar alırken ki rahatlık korcan'ın bu tarz bir bilgisayarı şirketten çok daha ucuza alırdık demesi, son derece yakın bir yere arabayla çıkmak, otopark ücreti ödemek ve ödememek, klimanın saatlerce açık olabilirliği , araba çalışmadan klimanın açılması isteği bu bahse konu olan hassasiyetten uzak tutulmamalı. minimal ve yerinde detaylar bunlar...

    seren yüce'nin başarısı bu orta-üst sınıf ailenin iç dünyasına yoğun bir gözlemle girebilmesinde saklı. filmin esas ilgiye mazhar karakteri handan, şermin'le ilişkisini de şermin'in yazdığı kitap üzerine yoğunlaştırıyor. tabii burada edebi bir birikim ve yazmanın bünye için ruhani doymuşluğundan bahsedemiyoruz. maksat yazılacak kitapla sınıf atlayıp tribüne oynayarak farklı bir kimlik yaratma algısında gizli. mevzu elbet öykünme ve kıskançlık sendromundan öteye geçmiyor. tek dert şermin'in okuyucusundan aldığı yorum ve övgülere benzer bir şeyler duyabilmek...zaten malum ilk tümcede diyarbakır bozkırlarından, siirt bozkırlarına ordan da van'a uzanma kararsızlığı işin görüntü boyutunun, derinlik boyutundan önemli tutulduğunu göze fazlasıyla sokuyor.

    korcan, evlilik ritüeli içinde handan'la yaşadığı monotonluğa renk katmak için internetten tanıştığı sinem'le buluşurken görsellik açısından internetin azizliğine uğradığını net ifadeleyip yanlışından dönüyor. özellikle cinsellikten uzaklık, korcan için bir arayış ifade ediyor ikincisinde sağlam kayaya çarpıyor, bu sefer de onu sarhoşluğu ve şermin'in olgunluğu kurtarıyor.

    şermin ve aykut'un evliliği için de her şey yolunda diyebilmek mümkün değil. ama en azından iletişim konusunda şüphesiz daha iyiler. şermin daha ne yaptığını bilen insan konumunda ve dominant.. korcan'ın aykut'a iş imkanı sağlaması sonrası, ısmarlanan yemek free jazz konserine dek uzanıyor. notasız doğaçlamalar, bir üst sınıf argümanı olarak jazz... peşisıra sıkılmalar, ilgisizlikten muzdarip çocuklar...

    çoğunluk'un yıldızı esme madra'nın küçük bir rolde karşımıza çıktığı bölüm, aykut ve korcan'ın sohbetiyle devam edip gündem, siyaset, ötekileştirme gibi birçok konuyu ele alıyor. bu 2-3 dakikalık anlatı, rüzgarda salınan nilüfer ve çoğunluk'u birbirine fazlasıyla yaklaştırıyor. aykut'un korcan vasıtasıyla edindiği silahla ilgili grafik işi, para kazanma söz konusu olduğunda işin neye hizmet ettiğini düşünmemek açısından güzel bir örnek teşkil ediyor..

    çoğunluk'takine benzer bir olgu da ev içi yardımcı kadın eşiği... burda biraz daha dışarıda yenilen yemeklerle beraber orta üst sınıf emaresi gibi duruyor.. çoğunluk'ta aşağılamalara varan bir tutum vardı ve tavır sertti.

    filmin finali, handan ve korcan ilişkisinde genel olarak bir şeylerin değişmesinin mümkün olmadığının altını çiziyor. sarılmalar ve yakınlaşmalar göstermelik...durum, aslında aynı tas aynı hamam.. sadece, sorunlar bir süreliğine daha ötelendi birçok evliliktekine benzer...

    son tahlilde, favori repliğim songül öden'den gelsin..

    (bkz: attım amına koduğumunun şöbiyetini)

    ---
    spoiler ---


    (ruzgarli deniz kiyisi sendromu - 27 Ekim 2016 21:43)

  • comment image

    şu anda star tv'de oynayan film. uzun bir şey yazasım yok. şöyle diyeyim; iyi ki evli değilim, hayatım pek güzel. bir de ya çocuk yapınca öpüp, koklayın; ya da bir aleyna'ya hazır olun. ya da komple boşanın be.


    (noitisnt - 8 Temmuz 2018 02:02)

  • comment image

    bu filmin dvd'si neden çıkmaz anlamak mümkün değil. yurt dışında yaşayan bir sürü arkadaşım soruyor, dvd'si yok deyince inanmakta zorlanıyorlar. hoş artık çoğunluk filminin dvd'sini de bulmak zor. ama en azından piyasaya çıktı, tükendi. bundan da bassınlar işte, koleksiyonuna katmak isteyenler alsın.

    illa mı internetten korsan seyretmek zorundayız? sivas'ın da dvd'si çıkmadı. geçen bir arkadaşa dert yanıyorum, adam bana salak mısın, git netten indir izle diyor. zihniyet böyle olunca yapacak bir şey yok.

    seren yüce'yi beğenen biri olarak bu filmin dvd'sini nerden bulabileceğimi bilen varsa yeşillendirsin. masum'u bile izlemedim ben, belki bir gün dvd'si çıkar diye. artık ondan da umudumu kesmek zorundayım anlaşılan.


    (relapsed - 30 Temmuz 2018 11:50)

  • comment image

    güzel ve derinlikli ele alınsa lantimos veya haneke gibi aile mitini paramparça edebilecekken çok yüzeysel kalmış bir deneme olarak hafızama kazındı. konunun ele alınışı ve bağlamıyla ilgili sorun ve anlatım dili bir yana, bazı sahnelerde gerçekten aceleyle ve özensiz çekimler yapıldığı o kadar göze battı ki. herhangi bir filmde gerçek zamanla filmdeki zamanın tamamen paralel akmasını elbette bekleyemeyiz ( bela tarr, bing wang veya andy warhol gibi sıradışılıklar haric) buna itiraz yok ama iki arkadaştan biri kahve içmek için diğerinin evine uğradığında, belirli bir konuda sohbet edip, uzlaşıp veya uzlaşamayıp, bu sohbeti sonuca vardırıp ayrılmaları nasıl 1 dakika hatta daha kısa bir zaman dilimine sığdırılabilir. hiç bir arkadaşınızın evine gidip ışık hızıyla çıktığınız oldu mu. en azından kurguda başka sekansa geçilip aradan bir miktar zaman geçtiği hissettirilerek gerçekçilik hissi arttırılamaz mı, en az 3-4 sahnede benzer sorun göze çarptı. filmin son halinde bir izleyenin bile nasıl gözüne batmadı bu çalakalemlik ? yönetmen acaba ilişkiler o kadar yüzeysel ki ışık hızında yaşanıyor mesajı mı vermek istemiştir ? benzer bir hızlı kotarılmışlık örneği için yakın arkadaşlardan birinin diğerinin eşine yemek yenen restoranın tuvaletinde sarkıntılık etme sahnesine göz atabiliriz, sizce de çok çiğ ve sanki sadece iki denemede kotarılmaya veya zamansızlıktan araya sıkıştırılmaya çalışılmışa benzemiyor mu ? oyuncuların tepkileri, sahnedeki absürt kurgu-plan değişiklikleri...
    aile ve yeni türkiyenin seküler görünümlü, apolitik, dokunmatik ekran müptelası orta- üst sınıf aileleri hakkında film yapmak hiç fena fikir değil ama iyi niyetinden ve yeteneğinden şüphe edilmeyen bir yönetmenden daha fazlasını beklemek hakkımız değil midir ? bunlar dışında songül ödenin oyunculuğunun da etkisiyle özellikle yine ameliyat masasına yatırılmaya teşebbüs edilen bu burjuva orta-üst sınıf ahlakının kıskançlık, entrika, bilinçaltı veya üstünden laf sokma, iğneleme gibi eylemleri seyirciye geçiyor ve hatta kendi hayatındaki benzer izdüşümleri hatırlatıyor diyebiliriz.


    (homoheidelbergens - 7 Ağustos 2018 01:43)

  • comment image

    burjuvazinin reddiyesi mi diyelim, modern yaşamın eleştirisi mi? aslında her ikisi de. olanakların handiyse sonsuz olduğu refah içre bir ailenin şımarık dünyasından kısa bir kesit de diyebilirdik. nilüferlerin rüzgarda salınamayacağı gibi yanlış yaşanan bir yaşam da doğru sayılamaz herhalde.

    gelgelelim bu sentetik hamleler, sözüm ona film yapmak değil de filmcilik oynamak işi en az filmlerin kendisi denli mide bulandırıcıdır. demirkubuz niçin iyi bir yönetmen olmayı başaramadı? salt arabeske taptığı için değil, sentetik de olduğu için. bu filmde de o kötü ruh canlanıyor.

    bergman bu alandaki en iyi filmleri yapan kişidir. yani burjuvaziyi, sanatçının haleti ruhiyesini, sıkılmanın felsefesi ve varoluşçu araştırmanın alasını yaptı. daha iyi bir şeyler yapamayacaksanız bu sulardan uzak durun lütfen.

    afiş güzel ama film için aynısını söylemek zor!


    (hanging rock - 28 Şubat 2019 18:36)

Yorum Kaynak Link : rüzgarda salınan nilüfer