Karanliktakiler (~ In Darkness) ' Filminin Konusu : Egemen (Erdem Akakçe) 30’lu yaşlarını aşmış, bir reklam ajansında ofis boy olarak çalışan ve ilerleyen yaşına rağmen annesi Gülseren (Meral Çetinkaya) ile aynı evde yaşamak zorunda olan genç bir adamdır. Annesinin zihinsel kararmalarıyla geçen bir hayat Egemen için, evlerinin içine gizlenmiş, belki de sadece onlar için hazırlanmış ufak bir cehennem gibidir. Gülseren içinse hayattaki tek varoluş nedenidir Egemen. Gerisi, kendisini hapsettiği evinde yaşadığı bitmeyen bir huzursuzluk ve tedirgin bir ruhtur. Yanında olmasını istediği tek kişi Egemen’dir. Oğlunun kendisinden ayrılmasına dair en ufak bir düşünce bile bir çılgınlık nöbetine girmesi için yeterlidir. Egemen’in tüm hayatını geçirdiği bu cehennemden uzaklaşarak, rahat nefes alabildiği, normal bir hayata yaklaştığı tek yerse çalıştığı reklam şirketidir. İşi sayesinde dış hayatla bir bağ kurmak az da olsa annesinin karanlık dünyasından uzaklaştırır Egemen’i. Öte yandan patronu Umay’a (Derya Alabora) duyduğu ilgi genç adam için büyük bir açmazdır. Annesinin varlığı bu ilgi önünde koca bir engeldir. Çaresizliği artan Egemen iki kadın arasında sıkışıp kalır.
Ödüller :
Mustafa Hakkinda Hersey(2004)(7,6-8423)
Unutursam Fisilda(2014)(7,5-6454)
Ulak(2008)(6,8-4122)
Issiz Adam(2008)(6,8-16556)
Prensesin Uykusu(2010)(6,8-1864)
Çocuklar Sana Emanet(2018)(5,5-445)
Benim Adim Feridun(2016)(5,3-732)
http://www.milliyet.com.tr/…karanliktakiler geliyormilliyet'in haberinde filmin otuncuları hakkında "filmin başrollerini yine çok fazla tanımayan oyuncular paylaşıyor" denmiş.(bkz: meral çetinkaya)(bkz: erdem akakçe)(bkz: derya alabora)bunlar da oyuncu olarak çok fazla tanınmıyorsa kim tanınıyor oyuncu olarak çok merak ederim..
(circuit breaker - 26 Ağustos 2009 10:25)
fragmanını izlediğim kadarıyla anne-oğul ilişkisi bakımından requiem for a dream'den esinlenilmiş gibi duruyor.
(hawyer - 3 Ekim 2009 16:53)
--- spoiler ---egemen sabah kalkıp kahvaltısını yapar. evin içindeki objeler falan hep seksenlere aittir. annesi onu kapıdan uğurlar. egemen sokağa çıktığında seksenler devam etmektedir. anadollar, bulliler falan. izleyici, seksenlerden beslenen yönetmenimizin yine aynı damardan ilerlediğini düşünür. ta ki egemen cebinden 21. yüzyıla ait objesini, cep telefonunu, çıkarıncaya dek. açı genişler, ikibinlerin arabaları, imajlar falan. seyirci ters köşe olur. güzel bir oyun, iyi bir geçiştir bu. kurmacayla oynamak guzeldir.--- spoiler ---
(se se see - 9 Ekim 2009 15:19)
--- spoiler ---orospulaaaaaaaaaar!--- spoiler ---filmde aynı a sayısıyla geçmektedir bu replik.
(cemvscem - 10 Ekim 2009 22:48)
çağan irmak'ın issız adam'la dağıttığı karizmasını toparladığı başarılı film. bir çağan irmak filmi izlemek, bolca ağlamak için gidenlere pek de istediklerini vermeyecektir ama sinemayı seven, kaybedenleri seven herkes sevecektir bu filmi. bir de bu film nedense bende bir masumiyet bir tabutta rövaşata etkisi yaratmıştır.filmde öyle ağlanacak bir yer yoktur aslında ama bir replik vardır ve evet orada gözlerim dolmuştur.--- spoiler ---su al bakkaldan, su bitmiş.--- spoiler ---
(tanya - 13 Ekim 2009 21:13)
akıl hastalığı, yalnızlık, yabancılaşma ve hatta istanbul’da el değiştiren sınıfsal zenginlik üzerine sözler söyleyen film.iyi sinema izlemek isteyenlere ve çağan irmak'ın yükselen kariyerini keşfetmek isteyenlere önerilir.http://www.resetmagazine.net/…/karanliktakiler.html
(er2 - 15 Ekim 2009 00:57)
tek cümleyle anlatmak gerekirse iki kişilik bir intiharı anlatan filmdir. . "vay efendim filmin sonu havada kalmış, vay efendim ne anlatılmak istendiği açık değil" diyenlere de bu tanım yeterli olacaktır sanırım. evet, ıslah olmaz bir çağan ırmak fanatiğiyim ve evet her filmine de büyük bir heyecan ve beklentiyle gidiyorum. ulak dışında heyecanımı boşa çıkaran, beklentilerimi karşılamayan bir filmi de olmadı şimdiye kadar benim açımdan. (ulak'a da tamamen başarısız diyemem, görsel yönden çok etkileyici bulmuştum.) herşeyden önce bir önceki filminin başarısından nemalanmak adına, başarı unsuru olan bazı ritüelleri tekrar kullanmak kolaycılığına kaçmadan ve bu unsurlardan tamamen sıyrılarak yeni bir film çıkarması, sinemacılığına olan saygımı artırıyor çağan ırmak' ın. mesela ıssız adam ın başarısının en önemli unsurlarından olan müzik, karanlıktakiler' de hiç kullanılmamış. oysa müzik, izleyici duygularının derinleştirilmesinde ve dolayısıyla filmin izleyici gözünde sempatikleşmesinde (en azından ortalama izleyiciler açısından) kolaylaştırıcı bir unsurdur, tıpkı filmin başrölünde karizmatik ve yakışıklı aktör, genç ve güzel aktrist kullanılması gibi. bu filmde bu avantajlardan da yararlanılmak istenmemiş. arayışı olan bir yönetmen olduğu için seviyorum öncelikle çağan ırmak' ı.. filme, sanatsal ve entellektüel bakış açısı getirmeksizin, hiç bir gerekçe sunmaksızın "hıh, olmamış işte!" şeklinde burun kıvıranları da anlayamıyorum açıkçası. sanırsın ki berlin, venedik, cannes film festivallerinde almadığı ödül davet edilmediği festival jüriliği kalmamış, o derece duayen olmuş sinemada da, silip attığı sümük muamelesi yapıp, yerden-yere vuruyor filmi. önce emeğe saygı efendiler! elbette ki bir filmi eleştirmek, illa ki sinema duayeni olmayı gerektirmez, hatta sinema konusunda donanımlı olmayı da gerektirmez. izlencesine sunulan herkesin, eleştiriye de hakkı vardır izlediği filmi. bununla birlikte, hayatımızda ancak bir renk, güzel bir ayrıntı olarak yerverdiğimiz, haftada ortalama 3-4 saatimizi ayırdığımız sinemayı hayatının odağı yapmış, zamanını, yaşam biçimini, ilişkilerini, kişisel gelişimini buna göre biçimlendirmiş, muhtemeldir ki sinema konusunda bizden daha donanımlı olan birinin ürettiği bir filmi eleştirirken, enti-püften gerekçelere dayanarak, salla salla vur duvara mantığıyla hareket etmemek, biraz haddimizi bilmek gerekir diye düşünüyorum. (bu eleştirim, neyin ne olduğunu bilmeksizin, salt "nasıl da itin götüne soktum filmi, ehehehe..." mastürbasyonunu yaşamak adına eleştiri yapanlar için.) filme ilişkin genel düşünceme gelince..zayıf ve hatalı işlenmiş birkaç küçük nokta dışında gayet başarılı bir film olduğunu söyleyebilirim. "film dediğin mutlaka birşeyler anlatmalı" yargısıyla izlenmemeli bence çağan ırmak filmleri. tespit ettiğim kadarıyla, bu beklentiyle izleyenler açısından hayalkırıklığı yaratıyor sanırım bu yönetmenin filmleri. herkesin başına gelebilecek, gayet alelade bir durumu, kendisine göre çeşitli açılardan ele alarak, ortaya koyuyor çağan ırmak. basit anlatımıyla durum tespiti yapıyor. tespit edilen bu somut durumdan sonuçlar çıkarmayı, anlamlar yüklemeyi seyirciye bırakıyor. her seyirciye kendi durduğu yerden bakış açısı getirme hakkı veriyor bir anlamda. kim, neyi, ne kadar ve nasıl anladıysa, film odur işte çağan ırmak sinemasında. özgünlüğü burada. (bu filminde de bu konuda yanıltmadığı tamamen zıt yönlerdeki eleştirilerden anlaşılabiliyor aslında) karanlıktakiler'i, iki kişilik bir intiharın anlatıldığı film olarak tanımlamıştım başta. filmin başından itibaren bir intiharı ya da ölümü seziyor, beklemeye başlıyorsunuz zaten. bilinmez olan, bu intihar ya da ölümün nerede, nasıl gerçekleşeceği ve öznesinin kim olacağı. öznesi konusunda da pek fazla seçenek yok aslında, ana-oğuldan biri diye düşünüyorsunuz ilk başta. ancak finalde üçüncü bir şıkkın da varolduğu gerçeğiyle karşılaşıyorsunuz. (çağan ırmak filmlerinin vitamini final sahnelerinde oluyor) --- spoiler ---film, şizofren bir anne (gülseren) ile bu annenin hastalıklı ve hayattan soyutlanmış dünyasının kaderini yaşayarak büyümüş bir oğulun (egemen) hikayesini konu ediyor. gülseren'in hastalığının ürünü olan bu dünyanın ritüel ve gereklilikleri o kadar hayatın dışına itmiş ki, bir sosyal çevresi, bir sevgilisi, hayatın en basit gerçekliklerine dair bir deneyimi olamamış o yaşına dek egemen' in. akrabalarının bulduğu iş; monoton, sıkıcı ve yorucu bu dünyadan özgürlüğe kaçışın penceresi oluveriyor o' nun için. özgürleşebileceğini, hayata karışabileceğini umut etmeye , yaşamın güzel bir şey olabileceğini kavramaya başlıyor bu iş sayesinde. --- spoiler ------ spoiler ---ancak asosyal ve sıkıcı ev yaşamı, hayatın gerçekliklerinden o kadar uzaklaştırmış ki kahramanımızı, yaşamsal deneyimsizlikleri nedeniyle, duygularını, davranışlarını, beklentilerini dengeleyemiyor. karışmak istediği hayatın içinde herhangi bir kadına değil, güçlü bir kadın figürüne, patronuna aşık oluyor örneğin. o' nun da kendine aşık olabileceğini düşünebiliyor, bir sarhoşluk anında çoğumuzca dile getirilebilen herşeyden kaçıp-gitme isteğini, kendi özgürleşme isteği kadar samimi görüp, kadının kapısına dayanarak, birlikte kaçıp-gitme teklifini getirecek kadar cüretkar davranabiliyor üstelik. ancak bu deneyimsizliğinin sonuçlarını hemen aldı egemen ve edindiği ilk deneyimle dengesiz ve abartılı cesareti hemen sönümlendi, bu haliyle asla özgürleşemeyeceğini, hayata dahil olamayacağını kavrayarak, özgürleşme mücadelesinden derhal vazgeçti ve kendine göre bir çözüm üretti finalde.--- spoiler ------ spoiler ---filmin, eksik ve hatalı işlendiğini düşündüğüm noktası, annenin yaşadığı trajedi finale yakın kısma saklandığı ve bu trajediyi sonradan açığa çıkarıp, seyircinin baştan beri kızıp-öfkelendiği kadına karşı vurucu bir aklanma yaşatılmak amaçlandığı halde, ben baştan beri anneye ne öfkelenebildim, ne de kızabildim, sadece acıdım. bu hissiyatla, kadının sonradan yüzleştirildiğim trajedisi nedeniyle, vurucu bir pişmanlık ya da yanılmışlık duygusuna kapılamadım. daha çok acıdım ve üzüldüm sadece. annenin hastalıklı davranışları, seyircide daha fazla öfke ve kızgınlık yaratacak derecede işlenmeliydi kanımca. --- spoiler ------ spoiler ---egemen' in asosyalliğinin tek nedeni, annenin hastalıklı dünyasının kaderini yaşamak değildi. kentsoylu asil (!) bir ailenin, muhtemelen köy kökenli bir inşaat amelesi tarafından tecavüze uğramış ve hamile bırakılmış kızının, tecavüz ürünü, gayrimeşru çocuğu olması da başka bir nedeniydi hayatın dışına itilmişliğinin. amiyane tabirle piç olarak nitelenen egemen, aile şerefinin üstünlüğü ilkesi (!) gereği hiçbir zaman aile içinde gerekli kabulü de görememişti muhtemelen. (bunu, enişte ve teyzenin egemen'e yaklaşimlarindan çikarabiliyoruz.) egemen de bu dışlanmışlığı ve değersizliği kabullenerek büyümüştü ve aksini sorgulama gereği bile duymuyordu artık. ailenin şerefini temsil edenler (teyze ve enişte, kuzenler), normal bir hayat yaşama hakkına da, ailenin malvarlığına da sahip olmuşlardı. (örneğin kira parası teyzenin keyfiyetine bağlıydı ve teyze, egemen' i evden gönderebilmek için kira parasını vvermişti.) hasta annenin zaman zaman söyledikleri (-ve seyirci olarak kizdiğimiz, deli saçması olarak algıladığımız ve anlamsiz bulduğumuz) bazı sözler, çıplak bir gerçekliği ve gerekliliği anlatıyordu aslında. (kızkardeşinin evlerinin üzerine konduğunu söylemesi, egemen'in teyzesiyle görüşmesini istememesi, hayattan korktuğu, hayata dahil olmak için çok geç olduğunu ve acı çekeceğini düşündüğünden, herhangi bir kızla ilişkiye girmesini istememesi, işi bırakmasını istemesi v.b. )--- spoiler ------ spoiler ---film boyunca egemen'in, çektiği acıların ve mutsuz yaşamının müsebbibi olarak gördüğü için annesinden nefret ettiğini düşünüyoruz. öyle de aslinda. acı çeken ve mutsuz insanlarin, kendilerinden daha güçsüz insanlara karşı katılaşıp-kıyıcılaşabilmelerinin örneğini gösteriyor egemen. acı çektirmek için psikolojik işkenceler yapıyor annesine zaman zaman ve bundan da zevk alıyor. taa ki yaşam pratiğinde ilk hayalkırıklığını yaşayana ve kendince bir çözüm üretene dek. bu çözüm de, finalini oluşturuyor filmin zaten.--- spoiler ------ spoiler ---herşey için çok geç olduğunu anladığında ve vazgeçtiğinde, filmin ilk yarısında öldürücek kadar nefret ettiğini düşündüğümüz annesinden başka sığınacak kimsesinin olmadığını farkediyor ancak ne var ki daraltılmış, sıkıcı dünyasına da geri dönmek istemiyor egemen. muhtemelen çocukluğu boyunca annesinden sık sık duyduğu bir sözden yola çıkarak iki kişilik bir çözüm üretiyor. ölmek kolaydi ama sen vardin diyor anne. kendi hayatına bile egemen olamadığı halde, annesiyle birlikte mutsuz hayatlarının akibetine karar vermekte egemen oluyor ve bir kurgu yapıyor egemen annesinden habersiz. bu kurgu gereğince, yine muhtemelen yaşamları boyunca hiç yapmadıkları birşeyi yapıp, birlikte özel bir yemek yiyorlar ana-oğul. hem agorafobisi olan ve yıllardır evden çıkmayan annesinin evden çıkmasını sağlamak, hem de kendisi cesaret kazanmak için esrarli sigaralar içiyorlar birlikte gece boyunca. kafaları inanilmaz güzelleşiyor ve bu güzelleşme gerek sesler, gerek görüntü, gerek oyunculuk ve gerekse repliklerle müthiş anlatılmış filmde. annenin trajedisiyle burada yüzleşiyoruz zaten. esrarın etkisiyle kafası berraklaşan annenin flash-backleriyle, yaşadığı dram dökülüyor ortaya. --- spoiler ------ spoiler ---hayatları boyunca belki de ilk defa bu kadar yakınlaşmış ve bu kadar mutlu olmuşlardır birlikte. egemen' in kurguladığı gibi coşku ve cesaret veriyor esrarlı sigaralar anneye ve tatlı yemek için dışarı çıkma teklifini reddetmiyor. tam kapıda yaşadığı tedirginlik üzerine ; "neden korkuyorsun ki, zaten dışarı bizi buraya süpürmedi mi? " diyor egemen. bu söz üzerine cesaretini toplayip yıllar sonra ilk defa dışarıya adımını atıyor anne ve birlikte motosiklete binip, neşe içinde uzaklaşıyorlar, egemen'in zaman zaman gittiği ve intiharı düşündüğü uçurumda iki kişilik bir intihara doğru. motosiklette oğluna güvenle sarılıp, tatlı yemeye gittiğini sanan bir anne ve tek başına intihar edip de annesini yalnız bırakmayacak kadar seven bir oğul olarak. --- spoiler ---film hakkında düşüncelerimi yazayım derken, tutup filmi baştan sona anlatmışım meğerse. ben böyle algıladım bu filmi. dediğim gibi çağan ırmak durum tespiti yapıyor, tespit edilen bu somut durumdan sonuçlar çıkarmayı, anlamlar yüklemeyi de seyirciye bırakıyor. eşelemesi gerekiyor seyircinin filmi ve filmin neresini, ne kadar ve nasil kazımışsa, film de o oluyor işte.
(karlar kralicesi - 20 Ekim 2009 03:11)
ilginç detaylarla dolu bir film.--- spoiler ---mesela bir sahnesinde televizyonda hadise'nin eurovision performansı dönüyor, ekranda ise kocaman mute yazıyor.--- spoiler ---ayol ironi yaptım en beğenilenlere girmiş. nesi ilginç be
(tukku - 7 Mart 2011 02:35)
film iyidir, kötüdür tartışmadan ya da fikir belirtmeden söyleyebileceğim tek şey var: eğer bu film bir kuzey veya orta avrupa ülkesinde çekilmiş olsaydı türk gençliğinin tapacağı filmlerden bir tanesi olurdu.
(dalamar - 4 Nisan 2011 14:37)
bu filmi çağan ırmak çektiyse ıssız adamı kim çekti? ıssız adamı çağan ırmak çektiyse bu filmi kim çekti lan?!
(love hurts - 7 Şubat 2013 20:09)
Yorum Kaynak Link : karanlıktakiler