• "tereyağda yumurta virali olan film."




Facebook Yorumları
  • comment image

    gülfidan karakteri (ki kendisi zaten muğla'nın gerçekte yerli halkındandır) dışında geri kalanların muğla şivesi konuşamadığı filmdir. fragmandan görüldüğü kadarıyla yani. marmarisli bir insan olarak söylüyorum bunu. istediğiniz kadar uğraşın, dondurmam gaymak kadarını yapamayacaksınız. güzel memleketimin güzel şivesini, yönetmenler kusura bakmasın ama, dondurmam gaymak dışında hiçbir yapım başaramadı. gerçi hakkını yemeyelim. efeköy entelköy'e karşı'da başarılı bir taklidi yapıldı şivenin. geri kalanı at çöpe.

    en basit örneğiyle; o yapmacık eğri büğrü ağızla sarışın kızımızın söylediği "esah mı deyon?" diye bir tabir, çekim kullanılmaz muğla'da "yalan sölüme" falan deseler daha doğru olurmuş. ya da bir şaşırma nidası olarak kullanılıyorsa da "ni deepdurun sen?", "yalan(nazal n) gonuşme" veya dümdüz "doğru söyle", "doğru mu deyipdurun?", "gerçekten mi?" gibi alternatifler orjinali olurdu. "deyon, edeyon" değil canlarım. "deyipdurun, edipdurun, gidipdurun" veya "deyibatırın, edibatırın, gidibatırın". olumsuzu da "demeyon, etmeyon, gitmeyon" değil. "demeecen, etmecen, gitmecen, deyivimecem, edivemecem, gidivemecem, deyuman, eduman, giduman, demen, etmen, gelmen, deyivimen, edivemen" gibi.

    sinirlendirdiniz gece gece...


    (asyamaris - 19 Mart 2014 04:38)

  • comment image

    izlemeden önce iyi ki ekşisözlük yorumlarına bakmamışım dedirten film. fragmanını bile izlememiştim filme gitmeden, iyi ki de izlememişim çünkü birçok kişi gibi filme burun kıvırıp gitmeyebilirdim o zaman.

    film kelimenin tam anlamıyla yüreğinize ateşi yakıp bırakıyor. filmden çıkınca herkes gibi kendi hayatımıza lanet ettik.

    oyunculuklara, senaryoya hiç girmeyeceğim, ben spoilera karşıyım.

    zaten her sabah yataktan küfrederek uyanıp işe gittiğiniz hayatınızdan biraz daha soğumak istiyorsanız, gidin izleyin.


    (pembe benli cingene - 13 Nisan 2014 02:25)

  • comment image

    gayet de güzel olmuş film.
    burada filmi izlemeden itin götüne sokmuş ekşiciler sizler pınar kür gibi insanlarsınız. bunu zamanın ötesine gönderin, ispileyin sikimde bile değilsiniz ibneler. çünkü güzel olan bir şeye, doğru bir şeye doğru demekten korkan işinize gelenleri dile getiren insanlarsınız oğlum siz. birol güven sikime kadar. ama filmin mottosu gayet güzel. eğlenceli de bi film olmuş. birol güven iktidar yanlısıdır, bilmemnedir. sırf bu yüzden filmi izlemeden amına koymuşsunuz. dünyanın en sikko filmi yapmışsınız.
    ne yavşak bi güruhmuşsunuz siz böyle arkadaş bi bitmediniz ya. ortada bi emek var, bi mesaj var. beğenirsin beğenmezsin o ayrı. filmi izlemeden "eminim bok gibidir yea" demek nedir. sizler hiç bir şey üretmeden, üretmenin zorluğunu bilmeden, herşeyi acımasızca eleştirip bok atan insanlarsınız. chp'nin yaptığı şey bunun tamamen aynısı. ama akape hırsız, montaj kaset, hırsız. ulan biz de biliyoruz bunların şerefsiz hırsız olduklarını, din adı altında insanları kandırdıklarını. bu halk sandığınız kadar da mal değil. sen ne yapacaksın, ne projen var, bunları konuşalım. ama yok siz anca bok atın. çünkü siz "bok atmayı iyi bilirsiniz".
    beni şimdi akpli de yaparsınız, erdoğancı da yaparsınız. he benim ekşicilerime, he.
    sonuç olarak filmi gidip izleyin dostlar. bu yalancı elitist güruhun lafına kanmayın. selametle.


    (sikintinin uckura yaptigi basinc - 13 Nisan 2014 23:20)

  • comment image

    eğlenceli ve düşündüren bir film. güzel bir hayal sunuyor ve bir bakıma da uyarı niteliği taşıyor. i am not a lady i am a wolf güzel demiş; "diyojen ile iskender'in 2000 yıl sonra aynı coğrafyada tekrar eden hikayesi." diye. (bkz: #41988229) daha fragmanından filmi çözen ekşicilere inat, ben filmin güzel olduğunu savunanlardanım. (ulen olsun olsun 2 dakika olsun, 3 dakika olsun; 2 saate yakın süren filmi nasıl çözdün reklamından, fragmanından? bu neyin kafası aga?!?) reklamı çoktu azdı bilemem, tek bildiğim, sabah 7.15 itibariyle servise binerken başlayan ve 19.15 itibariyle (hatta 19.30) servisten inerken biten mesaimde her defasında bu filmi unutmam, en nihayet cumartesi akşamı reklamını görünce "e yarın buna gitmeli." demem bu sayede oldu. sinemayı dolduran ve ellerinde cep telefonları sürekli bir şeyler yapan ergenler ve her zaman ergen kalanlara yakalanmadan, 12 seansında izledim ve acayip de keyif aldım.

    klişe dolu diyeni allah çarpar, çünkü yunus emre'den bertrand russell'a pek çok kişinin güzel ve düşünceye sevkeden sözleri kullanılmış. konu klişe diyenlere de "belki de doğrusu bu." diye karşılık verilebilir. bol bol tereyağlı yumurta görünce eve koşa koşa dönüp, bakır sahanı çıkartasım geldi ama tuttum kendimi. özeniyorsun be ağbi, istanbul'un o yoğun ve bunaltıcı trafik sahnelerinden sonra (ki adamlar yine de insaflı davranmış, o görünen trafik onda biri filandır) ege kasabasının, ege koylarının sakinliği insanı cezbediyor. orada hava kararınca uyumak, güneşin doğuşuyla kalkıp yüzmek geliyor insanın içinden. kışında da yazında da keyifle hayatını yaşabileceğini düşünüyorsun. o yata özlemle bakmıştım ama o yatı alabilmek için ya rasim öztekin'in canlandırdığı cavit karakteri gibi kendini işe verip feda edeceksin ya da piyangodan para çıkmasını bekleyeceksin. ama ne demişti mustafa ali; "bu çok yüksek. tekne dediğinde elini uzattın mı suya değmelisin."

    saat alarmları, atom bombasından sonra insanlığa en zararlı buluş, ben de iknâ oldum artık buna. bir de hiç farkına varmamışım, gerçekten de ferhat dağları elindeki kazma yerine buldozerle delseydi ya da mecnun çölleri klimalı jipiyle geçseydi, o aşklar efsanevi aşk olur muydu?

    içten içe bildiğimiz, içten içe hak verdiğimiz ama yapmaya cesaretimizin olmadığı bir yaşamı sunup kendi yaşamlarımızla karşılaştırtıyor bu film. ay yenilenip de tekrar görünmediği günler gelene kadar geçen sürede olup bitenleri anlatıyor. türkiye'ninki gibi artık tamamen kaos ortamına sürüklenmiş bir gündemden kaçıp da 2 saat kafa dinlemek isteyenler için ideal bir film. yaşantısında bir değişiklik yapma gereksinimi olanlar için de ideal bir film. bir fikir almış olursunuz, bir seçenek bulursunuz, fena mı?

    bu arada; "ben çalışmaya karşıyım." mottosu, bütün gün yan gel yat, tembellik yap anlamında değil kesinlikle. toprağı ekmek, hayvanlara bakmak, onarımları yapmak, balık avlamak vb. bir sürü "çalışma" yine var bu yaşamda, önemli olan "sana yetecek kadar çalışmak." (bankalarda parasını alamadığım fazla mesailerle geçen 12 yılıma yanıyorum şu an).

    aranan adam'la çok sevmiş olduğum müfit can saçıntı'yı, her zaman hayranı olduğum rasim öztekin'i ve çok geç zamanda, zengin kız fakir oğlan'da görüp de sevdiğim ayda aksel'i ve tabii ki egeli canım ablam gülnihal demir'i bir arada izlemek de bulunmaz bir nimet.


    (kitarobit - 14 Nisan 2014 09:14)

  • comment image

    bugün izlediğim film, yarısında çıkmadım, zamanıma ve parama da üzülmedim. ister fellini'den ister hitchcock'dan dem vurun, amk cahili deyin, bunun gibiler yüzünden ülke gelişmiyor deyin, zerre sikimde değil amk. çok kıymetli zamanımı ve paramı "türk" sinemasına harcadım bugün, dünya çapında 400 milyon $ ciro yapıp saati 1000 $'lık first class los angeles escortlarının göt deliğinden kokain çeken amerikalı yapımcılara değil.

    filmi sıcak ve sempatik buldum, zaten o bütçeyle ve ekiple ancak bu kadar olabilirdi. şiveli konuşma işini beceremiyoruz amk bi türlü, artık zorlamasak yani...

    sanat filmi gibi ilmek ilmek işlemeye gerek yok bu filmi, gidin izleyin 2 saat hepi topu. felsefesine biraz kafa patlatırsanız belki hayatınızda olumlu değişiklikler bile yaşayabilirsiniz.


    (buseferyazaroluruminsallahdinimizamin - 20 Nisan 2014 23:16)

  • comment image

    sirketleri zengin etmek uzerine kurulu su duzenin bir parcasi olan sahsima hayatimi ve gelecege dair planlarimi sorgulatmis filmdir. ailem yok, coluk cocugum yok ve olmayacak, cunku istemiyorum, hayatimi yalniz yasamaya adamisim. benim gibi biri icin cok basarili olup, gencligi feda edip, gece gunduz deli gibi calisip, sonunda sirkette yoneticilik pozisyonunlarindan birine gelsem, kimin ve ne icin olacak bu caba? cok para kazanayim ki olmayan cocuklarima mi birakayim? yoksa parami kullanip dunya uzerindeki ac cocuklari mi besliyim, sanki dunyadaki kitlik benim sucummus, ve hayat boyu kazandigim tum paralari yardim olarak bagislasam dunyayi degistirebilecekmisim gibi... anlamsiz bir caba icinde yasiyoruz evet. ama filmin eksik biraktigi kisim su, ciftlik kurmak icin arsa almaya paran yoksa, babadan kalan arsa ya da ev ya da herhangi birseyin de yoksa, iste o zaman filozof mandiraci olmuyorsun, o zaman bildigin evsiz oluyorsun. o ciftligi satin almak, ona ilk inegi, tavuklari vs almak, ciftlik kurmak icin belediyeden ve devletten izin almak, onlari otlatacak arazilere girisi devletin engellemesi ve yasaklamasi, hayvanlari mecburen gdo'lu misirla beslemek zorunda kalmak, hayvanlarin hasta olmasi ama veterinere verecek paranin olmamasi, mecbur devletten ya da bankalardan kredi almak zorunda olmak, krediye ragmen islerin duzelmemesi, hayvanlarin hasta olmasi olmesi, insanlarin artik marketlerde buyuk unlu firmalar disinda ciftlik peyniri sutu vs almamasi, devlete ya da bankalara o kredi borcunu geri odeyememek, ciftlige haciz gelmesi ve sahip oldugunuz, caniniz cigeriniz olan hayvanlarinizin harac mezat yok fiyatina satilmasi...

    hayallerde cok guzel hippi gibi yasamak, kendini sadece dogaya adayip hayvanlarla ic ice, olabildigince insansiz bir hayat yasamak, ama dunya uzerinde herhangi bir yerde bunu gerceklestirmek o kadar da kolay degil maalesef. insan oldugumuz icin lanetliyiz, bu dogaya ait degiliz. insanlardan kacsaniz bile kurallardan, kanunlardan, devletlerden ve vergilerden kacamazsiniz. zaten devlete borclu doguyor, borclu oluyorsunuz, istediginiz kadar paraya inanmayin, lidyalilardan beri onun kolesi olan bu insanligin bir parcasisiniz, nefes aldiginiz her an da paranin kolesi olarak yasamaya mecbursunuz.


    (kurbanlik koyun - 23 Ekim 2014 05:02)

  • comment image

    felsefenin f'sinin olmadığı, felsefeyi aşağılayan bir halkın ve devletin topraklarında çekilen böyle bir filmin "boş" olarak görülmesi, şive olmamış, masallarda olur ancak denmesi gayet olağandır. avrupa büyük bir felsefe geleneği ve meşhur filozoflar üzerine kuruludur. dil ve kavram dünyası buradan felsefe ile gelişir ve beslenir. filozof denen adamların çoğu matematik ile ilgilenmiştir, bilim adamıdır. modern dünyaya ve hayata, kapitalizme, maddeciliğe, egoizme, hırsa, kibre, hayatın anlamına yönelen zihniyet ve sorular bizim halkımıza hitap etmez, filmde bunları görecek kafa lazım. örneğin almanlar'ın sahip olduğu filozoflar saymakla bitmez, bugünkü almanya'da işçiler ölmez, her alanda büyük bir disiplin, güçlü bir sistem vardır, yolsuzluk, adaletsizlik, gerilik görülmez. bizim çoook müslüman ülkemizde her türlü pislik ve gerilik vardır, insan hayatının hiçbir değeri yoktur, insana insan gibi değer veren ülkeleri kafir ve gevur diye eleştiririz aynı felsefe de neymiş canımmmmmmm karın doyurmaz dediğimiz gibi. film gayet güzel, anlatılmak istenen değerli. gerisi teferruattır, şive olmamış, şu olmamış...bunlar önemsiz.


    (filosofo - 29 Ekim 2014 00:09)

  • comment image

    bu filmi, filozofun fikir; düşünce ve yaşantılarıyla bir "ideal tip" olduğunun farkına varmadan izleyenlerin, filmdeki düşünce yapısını abartılı bularak bu tarz minimal bir yaşantının günümüz dünyasında imkansız olduğunu ve insanlığa faydasının olmayacağını öne sürdüğü filmdir.

    oysaki mandıra filozofu bir ideal tipi canlandırmaktadır. tıpkı platon'un devlet kitabında olduğu gibi... devlet kitabındaki devlet ütopyasının birebir oluşması olanaksızdır. ancak bu devlet biçimi, ideal bir devlet biçimidir. yani devlet oluşumunda buna ne kadar yaklaşılabilirse, o kadar sağlam bir devlet yapısı oluşur.

    mandıra filozofu filmindeki durum da bundan farklı değildir. evet, mandıra filozofu'nun yaşantısına sahip olmak günümüzde neredeyse imkansızdır. ancak o bir ideal tiptir; yani onun düşünce ve yaşantısının bu kadar ekstrem düzeylerde oluşu, onun bir ideal tip oluşundandır. ona ne kadar yaklaşabilirseniz, bedensel ve zihinsel olarak o kadar sağlıklı ve dinç bir yaşantıya sahip olursunuz.

    edit: imla ve anlatım bozukluğu...


    (dart marul - 2 Haziran 2016 16:20)

  • comment image

    herkesin istediği ama satın alamayacağı hayaller var.

    burada paradan bahsetmiyorum. "bedel" doğanın kuralı. hatta çok şikayetçi olduğumuz "modern kapitalist sanayi toplumu" bedelleri toplumun bireyleri açısından - bakış açınıza göre - çok azaltıyor.

    evinde çeşmeyi açtığın zaman bol ve kesintisiz su elde edebiliyorsun. her gün banyo yapabilir günde 50 sefer başkasının su dökmesine yada taşımasına ihtiyaç duymadan ellerini yüzünü yıkayabilirsin.

    bir düğmeye basıp çamaşır, bulaşık yıkayabilirsin.

    farkında bile olmadığınız su şebekesi ve kanalizasyon hizmeti doğada taş çatlasın 30 - 35 yıl olan insan ömrüne kafadan bir 20 sene ekledi.

    it gibi dolaşıp meyve toplamadan, av peşinde koşturmadan besin maddelerine ulaşma lüksünü de katalım.

    antibiyotikler başta modern tıbbın getirilerini de hesaba katalım.

    bir gün içinde yemek bulmak, pişirmek, su aramak için dolaşmak zorunda kalmadan yaşamanın getirdiği rahatlıkla bedensel yıpranmanın azalmasını da ilave edelim...

    oldu sana insan ömrü 70 sene ortalama...

    daha emniyetli şehirlerde yaşayarak düşman kabilelerin yada vahşi hayvanların saldırısına uğramadan, çocuğunu vaşağa, anne babanı aslana kaplana, kocanı/karını düşman kabileye kaptırmadan yaşama lüksünü saymadık bile...

    bedeli ne peki?

    özgürlükten feragat en başta.

    toplumun mantıklı mantıksız kurallarıyla zincirlenmek.

    bakire kurban etmemek mantıklı gelecektir çoğumuza ancak mesela hiç kullanmadığımız bazı hizmetler için kesilen amansız vergiler, yozlaşmış yönetimlere - baskıyla veya gönüllü - başeğmek hatta desteklemek, 2 yavşağın canı istedi diye savaşa sürülmek, bir yakınınıza zarar veren hatta öldüren birisinden intikamınızı almayıp, adaleti toplumun koyduğu kurallara (yasa gelenek vb) bırakmak.

    doğanıza aykırı yaşamak.

    vücudunuzun istediği anda dışkılayamamak, cinsel ilişkiye girebilmek için kapalı kapılar arasına saklanmak hatta bir takım tören, ritüelleri yerine getirmek ve/veya maddi bedelleri ödemek (nişan, düğün, takı, başlık, moda olan ritüel gereçleri, tektaşlar, hediyeler vb)

    hatta canınızın istediği gibi ve istediği zamanda yemek yiyememek...

    paranın falan olmadığı, herkesin toprağından, kümesinden, ahırından beslendiği bir dünya hayali mümkün değil.

    "ben parayı sevmiyom o yüzden kullanmıyom"

    tabii ki... aslında ne güzel.

    ama masasında herkesten uzakta begomvil ve sarmaşıklarla kaplanmış köy evi hayalini kuran beyaz yakalının varlık sebebine aykırı...

    para yoksa internet yok, elektrik yok, araba yok, benzin yok, telefonlar, bilgisayarlar yok...

    tüketim yok...

    tüketim yoksa;

    vergi yok...

    vergi yoksa;

    polis yok, mahkeme yok, hakim yok, savcı yok...

    devlet yok...

    en şikayetçi olan bile devletin 24 saatlik yokluğuna dayanamaz.

    buraya kadar yazdıklarımdan beyaz yakalı falan zannedilmeyelim...

    sabahtan beri 6 çuval yemi boşaltıyorum. her yerim ağrıdı. yağmur geliyor çuvalların nem almaması lazım.

    35 kilometre uzaktaki izmir'e 4 aydır gitmedim.

    telefonuma haftada 2 kez bakıyorum...

    daha hardcore bir doğal düzene de en geç 1 yıl içinde hazır olurum.

    çeşme suyunun, elektriğin,fırın ekmeğinin, paranın vesairenin olmadığı bir dünyayı göğüsleyebilirim...

    peki ya sen dün gece elindeki cep telefonuyla bir yandan bütün sevdikleriyle sohbet ederken diğer yanda sahandaki yumurtaya bakıp, o koyda yüzmenin, sabah işe gitmemenin hayalini kuran beyaz yakalı kardeş...

    derin dondurucuda bir aylık etinin stoklu olmadığı, elektriksiz, internetsiz, telefonsuz bir dünyaya var mısın?

    bence herkes önünden yesin...

    kafesinde dışarıdaki ağaçları ve diğer kuşları hayal eden ama atmacalar, şahinler, kedilerle dolu dış dünyada yapamayacak muhabbet kuşlarına göre değil bazı olası gelecekler.


    (r2d2r2d3 - 7 Şubat 2017 11:27)

Yorum Kaynak Link : mandıra filozofu